ya savaşı arasında militan milliyetçilik, öfke ve yenilginin hırsıyla perçinleniyordu. Birinci Dünya
Savaşının kazananlarından İtalya, Versailles’da (Versay) umduğu toprak kazancını bulamamıştı.
Almanlar, hem savaşı kaybetmişti hem de Versailles’da tazminatlar, toprak kaybı ve “savaş suçlusu”
maddesiyle aşağılanmıştı.
Faşizmin sıradan vatanseverliği değil, militan ve yoğun milliyetçi kimliği desteklemesi “Ac-
tion Française”nin başkanı Charles Maurras (18 68 -1 95 2 ) tarafından
“tam/integral milliyetçilik"
olarak tanımlanır. Millî gururun yeniden doğuşu ve millî yükselişin gerçekleşmesiyle faşizm, fana
tik ve kurtarıcı bir rol üstlenir; faşizmin bu kadar popüler olmasının nedeni, millî mükemmeliyeti
vaat etmesidir. Griffin’e (1993) göre, genel (
generic) faşizmin efsanevî temeli, “yeniden doğuş”la
“popülist aşırı milliyetçiliği” kesiştirmesidir. Bu yüzden tüm faşist hareketler önce modern toplu
mun ahlâkî ve kültürel çöküşüne dikkat çekmişler, sonrasında “küllerinden yeniden doğan” Anka
Kuşu gibi toplumun mükemmeliyete ulaşabileceğini vaat etmişlerdir. Faşizm, modernizme karşı
bir isyan olabilirken geleneğin tepkisine ve çekicililiğine de boyun eğmez. Şanlı bir geçmişin efsa
neleriyle beraber o günlerin yeniden geleceğine dâir vaatler ve üstün insan modeli, bir tablo oluş
turmaktadır. İtalya’da bu tablo Roma İmparatorluğu’dur. Nazi rejimi ise üçüncü
Reich vaat eder.
Bunlardan birincisi Charlemagne’ın (Şarlman), İkincisi Bismarck’ın dönemleridir.
Pratikte, millî yükseliş yayılma, savaş ve fetihlerle diğer milletlere güç kullanarak üstünlük sağ
lama girişimidir. Millet ve ırk olarak üstünlüğe inanan ve sosyal Darwinizmden etkilenen faşist mil
liyetçilik, militarizm ve emperyalizmle ayrılmaz bir bağ kurdu. Nazi Almanyası Sovyetler Birliğini
de kapsayan “daha büyük Almanya’ yı kurmanın peşindeydi. Faşist İtalya 1934’te Flabeşistan’ı (Eti
yopya) işgâl ederek Büyük Afrika İmparatorluğunu kurmaya çalıştı. Emperyalist Japonya, 1931’de
Mançurya’ya saldırıp başını Japonya’nın çektiği bir “ortaklaşa zenginlik” alanı oluşturmak istedi.
Bu imparatorlukların hepsi, sıkı bir biçimde kendi kendine yeten bir ekonomiye sahipti. Ekonomik
gelişmenin uluslararası ticaret ve dayanışmadan kaynaklandığım savunan liberal görüşün aksine
faşizm, ekonom ik gücü kendine yetebilme ve diğer kaynakları direkt olarak kontrol edebilme ola
rak algılar. Fetih ve yayılma ekonomik güveni sağlayan, daha fazla hammadde, daha geniş pazar ve
daha fazla ucuz işgücü kaynağına dayanan, kendi kendine yeten imparatorluğun ayakta kalmasını
sağlayan temel araçlardır. Millî yükseliş ve ekonomik gelişme askerî güce dayanmaktadır. Bu ne
denle Almanya’da savaştan önce olduğu gibi Hitler’in (bkz. s. 218) silâhlanma politikası, Nazi
rejiminin her zaman politik önceliği olmuştur.
Dostları ilə paylaş: