Liderlik ve Elitizm Faşizm eşitliği reddeden radikal tutumuyla dönemin politik görüşlerinden ayrılır. Faşizm elitist
ve babaerkil bir yapıdadır. Faşizm mutlak liderlik ve elit yönetiminin doğal ve istenen bir sistem
olduğu düşüncesi üzerine kuruludur. Tüm insanlar farklı yetenek ve özelliklerle doğarlar. Bunla
rın içinden çok azı liderlik yeteneğine sahiptir ve takip etme kabiliyeti bulunanların önüne sadece
mücadeleyle geçebilirler. Faşizme göre toplum, genel anlamda üç tip insandan oluşur. Bunlardan
birincisi ve en önemlisi yüce, her şeyi gören, rakipsiz, otoriteyi elinde bulunduran liderdir. İkincisi,
çoğunlukla erkek olan, geleneksel elite ters olarak kahramanlığı, vizyonu, fedakârlığı ile öne çıkan
savaşçı elittir. Almanya’da bunlara SS birlikleri denmiştir, ancak Nazi döneminde devlet içinde dev
let olmuşlardır. Üçüncü olarak zayıf, tembel, aptal ve sorgusuz itaate mahkûm olan kitleler vardır.
Sıradan insanların kabiliyetleri konusunda bu kadar kötümser olması, faşizm ve (her ne kadar fır
satçılıkla kendi çıkarları uğruna seçmenleri sömürseler de) liberal demokrasiyi zıt kutuplara oturt
maktadır. Aslında faşist yönetimin mutlak lideri ile demokratik yönetim arasında bir bağ olduğu
da iddia edilmektedir.
Liderliğe faşist yaklaşım, özellikle Nazi Almanyası’nda, özel yetenekler bahşedilmiş güçlü bi
rey anlamına gelen Friedrich Nietzsche’nin (bkz. s. 216) üstün insan ( Übermensch) fikrinden et
kilenmiştir. Also sprach Zarathustra: Ein BuchfürAlle ıınd Keineride ( Böyle Buyurdu Zerdüşt [ 1884],
1961) Nietzsche, üstün insanı, sürü psikolojisinden ve ahlâkî değerlerden kurtularak kendi isteği
ve dürtüleri doğrultusunda yaşayan insan olarak tanımlar. Faşistler üstün insan idealini sorgulana-
maz politik lider teorisine çevirdiler. Faşist liderler, sıradan liderlik kavramından kendilerini üstün
tutmak için farklı isimler kullanmışlardır; Mussolini kendini II Duçe, Hitler de Der Führer unvanıyla
kendilerini taçlandırmışlardır. Böylelikle liderlik sadece o lidere ait olan karizmatik otoritenin ifa
desi hâlini almıştır. Max W eber’in tanımıyla bölgesel resmî otorite belirlenen kanun ve yasa çer
çevesinde otoritesini sağlarken, karizmatik otorite sınırsızdır. Lider eşsiz yeteneklere sahip olarak
görüldüğünden otoritesi sorgulanamazdı. Bu yüzden Nürnberg M itinginde Nazi yandaşları “Al
manya Hitler’dir, Hitler Almanya’dır” şeklinde tezahürat etmişlerdir. İtalya’da Mussolini her zaman
haklıdır prensibi, faşist dogmanın temeli hâline gelmiştir.
Faşist devletin temel ilkesi bütün otoritenin liderin şahsında toplanmasıdır. Seçim, parlâmen
to, parti gibi ara kurumlar liderin isteğine karşı çıkılmaması için zayıflatılmış ya da tamamen or
tadan kaldırılmıştır. Bu liderlik anlayışının altında “ liderin ideolojik bilgeliği tek başına halkının
kaderini, isteklerini ve hedeflerini belirler” prensibi vardır. Nietzsche’nin liderlik teorisi, Rousse-
au’nun (bkz. s. 170) “halkın tek ortak çıkarı vardır” fikriyle kesişmektedir. Bu doğrultuda gerçek
demokrasi aslında katıksız diktatörlüktür. Mutlakiyet ve popüler egemenlik anlayışı “totaliter de-
mokrasi’ nin farklı bir şeklidir (Talmon 1952). Liderin rolü halkı kadercilikten uyandırmak ve on
ların içindeki birikimi karşı konulmaz bir güç hâline getirmektir. Faşist rejimler, bu yüzden, popü
list politikalarıyla geleneksel diktatörlükten ayrılırlar. Geleneksel diktatörlük ise kitleleri siyasetten
uzak tutmayı amaçlar. Totaliter diktatörlükler sürekli propaganda ve politik duygu sömürüsüyle