Sosyal Liberalizm 20. Yüzyıl’da Batılı devletlerin çoğunda ve birçok gelişmekte olan ülkede devlet müdahalesinin artışı
söz konusu olmuştur. Bu müdahalenin önemli bir kısmı, sosyal refah biçimindedir. Yani, sefalet,
hastalık ve cehaletin üstesinden gelme ve böylece yönetimlerin yurttaşlarına refah desteği sağlama
teşebbüsleri söz konusu olmuştur. Eğer minimal devlet 19. Yüzyıl’ın tipik devleti ise modern devlet
de 20. Yüzyıl’da tipik olarak refah devletidir. Bu durum birçok tarihsel ve ideolojik etkenin ürünü
olarak ortaya çıkmıştır. Örneğin hükümetler, ulusal verimliliği artırma, daha sağlıklı işgücü ve daha
güçlü ordulara sahip olma arayışına girmişlerdir. Ayrıca, genel oy hakkı kazanan sanayi işçisi ve bazı
durumlarda da köylünün sosyal reform talepleriyle yüklü seçim baskıları söz konusu olmuştur. R e
fah devleti anlayışının ardındaki siyasal akıl yürütme tarzı, tek başına herhangi bir ideolojinin ürünü
olarak karşımıza çıkmaz. Bu anlayış farklı şekillerde sosyalistler, liberaller, muhafazakârlar, feminist
ler hatta zaman zaman faşistler tarafından bile dile getirilmiştir. Liberal gelenek içinde sosyal refah
anlayışı, modern liberaller tarafından gündeme getirilmiştir. Bu anlayış belirgin bir şekilde, bireysel
sorumluluk ve kişisel çabanın erdemlerini göklere çıkaran klasik liberallerin zıddına geliştirilmiştir.
Modern liberaller refah anlayışını, fırsat eşitliği temelinde savunmuşlardır. Eğer belli başlı birey
veya gruplar, mevcut sosyal koşullardan dolayı zarara uğruyorlarsa, o zaman devletin bu zararları
azaltmak ya da ortadan kaldırmak üzere yüklenmesi gereken sosyal sorumlulukları vardır. Bununla
beraber modern liberaller, yönetimin sorumluluklarındaki bu türden artışların, bireysel hakları or
tadan kaldırmayacağına, aksine daha da genişleteceğine inanırlar. Yurttaşlar, konut edinme, eğitim
ve çalışma hakkı gibi çeşitli refah veya sosyal haklar elde etmişlerdir. Bunun aksine klasik liberaller,
yurttaşlar için sadece yönetsel iktidarın kısıtlanmasına dayalı olan negatif hakların söz konusu olabi
leceğine inanırlar. Bu anlayış, liberallerin saygı duydukları ifade, dernekleşme ve ibadet özgürlükleri
gibi geleneksel sivil hakların çoğunu kapsar. Bu türden haklar, yönetimin asla dokunmaması gereken
“özel alanı” oluşturur. Bunun aksine refah hakları ise pozitif haklardır. Çünkü bu haklar ancak dev
letin pozitif faaliyetleriyle tatmin edilebilir. Devletin bu çerçevedeki faaliyetleri arasında, devletin
verdiği kâr payları, emekli maaşları, kamusal kaynaklarla sağlanan sağlık ve eğitim hizmetleri yer alır.
20.
Yüzyıl boyunca liberal partiler ve hükümetler genellikle sosyal refah davasını kuvvetle sa
vunmuşlardır. Ingilterede refah devletinin temelleri, Birinci Dünya Savaşından önce Asquith Li
beral hükümeti tarafından atılmıştı. Bu hükümet, yaşlılık aylığı ve sınırlı da olsa bir sağlık ve işsizlik
sigortası sistemini uygulamaya koymuştu. İngiliz refah devleti uygulamaları, modern liberallerden
William Beveridge (1 8 7 9 -1 9 6 3 ) tarafından kaleme alınan 1942 Beveridge R aporuna göre İkinci
Dünya Savaşından sonra daha da genişletilmişti. Bu uygulama, tüm yurttaşların “beşikten meza
ra kadar” hayatlarını içeren kapsamlı bir sosyal güvenlik sistemi oluşturmayı taahhüt ediyordu.
A B D ’de ise liberal refahçı anlayış 1930’larda F. D. Roosevelt’in yönetimi altında geliştirilmiştir. İk
tisadî bireycilik ve kişisel çaba fikirleri 20. Yüzyıl boyunca baskın konumlarını muhafaza etmişler
dir ama Roosevelt’in “Yeni Düzen (N ew D eal)” politikası çerçevesinde işsizler, yaşlılar, çocuklar,
dullar ve körler için kamusal yardım uygulamaya konmuştur. Yeni Düzen liberalizmi, Roosevelt’in