özgürlüğü sağlar. Kârını azamîleştirme peşindeki iş dünyası dikkate alındığında negatif özgürlük,
mümkün olan en düşük ücretle emeğin satın alınması becerisini haklılaştırır. Örneğin yetişkin
ler yerine çocukların, erkekler yerine de kadınların istihdamını haklılaştırabilir. Bu açıdan İktisadî
özgürlük, sömürüye yol açabilir. Green, iş sözleşmelerinin eşit veya özgür bireyler arasında yapıl
madığını öne sürer. Zaman zaman işçiler, tek alternatifleri sefalet veya açlıktan
ölmek olduğu için
işi kabul etmek zorundayken işverenler, çok sayıdaki işçi arasından işlerine yarayan işçileri seçme
lüksünün tadını çıkarırlar. Bundan dolayı, piyasadaki tercih özgürlüğü bireysel özgürlük için yerin
de ve yeterli bir kavramlaştırma değildir.
Green, negatif özgürlük yerine pozitif özgürlük fikrini önerir. Özgürlük,
bireyin bireyselliği
kazanma ve geliştirme yeteneğidir; yani özgürlüğün içeriğinde bireyin potansiyelini gerçekleştir
me, bilgi ve beceri elde etme ve doyuma ulaşma yeteneği vardır. Sınırsız kapitalizm, her birey için
kendini eşit gerçekleştirme fırsatı sunmamaktadır. Örneğin işçi sınıfı, câhillik, işsizlik, hastalık ve
yoksulluk gibi elverişsiz koşullar tarafından frenlenmektedir.
Negatif özgürlük, bireyin üzerinde
ki dışsal sınırlamaları kaldırırken açlıktan ölme özgürlüğünden daha fazla bir şey demek değildir.
Pozitif özgürlük ise bireyi güçlendirmeyi ve insanları, hayatlarını felce uğratan sosyal felâketlerden
muhafaza etmeyi amaçlar. Bu türden bir görüş, örneğin İngiltere’de, genişletilmiş bir refah devleti
uygulaması taslağının ana hatlarını çizen Beveridge Raporunda (1 9 4 2 ) “beş dev” olarak adlan
dırılan sıkıntılarla mücadelede dile getirilmiştir. Bunlar, mahrumiyet, hastalık, cehalet, sefalet ve
aylaklıktır.
Eğer piyasa toplumu bireylere gelişim için eşit fırsatlar sunamıyorsa, m odern liberaller bunun
ancak yönetim tarafından üstlenilmiş müşterek bir eylemle gerçekleştirilebileceğini öne sürerler.
Devleti, toplumun müşterek emellerini somutlaştıran etik bir fikir olarak tanımlayan Alman filozof
Hegel’i n ( l 7 7 0 - 1 8 3 l )
etkisiyle Green, devletin yurttaşları adına sosyal sorumluluklarla ilgili olarak
yetkili olduğunu ileri sürer. Bu, bireysel özgürlüğe yönelik bir tehdit olarak görülmemeli, hatta bir
anlamda bu özgürlüğün garantörü olarak algılanmalıdır. Erken dönem liberallerinin aksine m o
dern liberaller, sosyal ve İktisadî sorumlulukların birçoğunu yüklenme imkânına sahip
bir devlet
anlayışı çerçevesinde olumlu bir devlet algısını benimserler.
Şüphesiz bu anlayış, klasik liberal teorilerin ciddî anlamda gözden geçirilmesi gerektiğini or
taya koysa da, bu, ana liberal fikirlerin terk edilmesi anlamına gelmez. Modern liberalizm, sosyaliz
me yaklaşmıştır ama asla toplumu bireyin önüne koymaz. Örneğin, T. H. Green’e göre özgürlük ni
haî olarak bireylerin ahlâkî eylemlerine dayanır. Devlet insanları iyi olmaları yönünde zorlayamaz;
yapabileceği tek şey, bireylerin daha fazla sorumluluk barındıran ahlâkî kararları verebilecekleri
koşullan sağlamaktır. Devlet ile birey arasındaki denge değişmiştir ama bireyin ihtiyaç ve çıkarla
rıyla ilgili temel mesuliyet aynen kalmıştır. Modern liberaller, klasik liberaller ile hayatının sorum
luluğunu yüklenmiş kendine güvenen birey tipini tercih etme hususunda hemfikirdirler. Buradaki
temel farklılık, bunun ancak sosyal koşullar elverişli olduğunda söz konusu olabileceği gerçeğinin
kabul görmesidir. Tüm bunların sonucunda modern liberalizmin ana hamlesi, bireylerin kendileri
ne yardım edebilmeleri için onlara yardım etmektir denebilir.