c) Gastrointestinal sistem: Gebeliğin yaklaşık 12’inci haftasından itibaren
postpartum 72’inci saate kadar bütün hastalar, son oral alımları ne zaman olursa
olsun, mideleri dolu kabul edilmelidirler. Bunun nedeni, plasentanın gastrin
sekresyonuna neden olması ve bunun da gastrik volüm ve asiditeyi artırmasıdır.
Progesteronda ayrıca gastrik motiliteyi yavaşlatır ve düz kasları gevşeterek alt
özefageal sfinkter tonusunu azaltır. Gebe uterus gastrik basıncı arttırır.
7,13
6
d) Renal sistem: Gebeliğin 4. ayından itibaren renal kan akımı ve
glomerular filtasyon hızı yaklaşık % 50 artar. Bu durum kan üre azotu ve kreatinin
düzeyinde bir azalmaya neden olur.
10
e) Nörolojik sistem: Gebelikte anestetik ihtiyacı azalır.Progesteronun sedatif
etkileri gebelikte MAC’ı yaklaşık % 30 düşürebilir.Aynı şey rejyonel anestezi için
de geçerlidir ve gebelerde normal hastalara göre yaklaşık 1/3 daha az lokal
anesteziğe gerek olur.
7,12,13
f) Endokrin sistem: Gebelikte insulin sekresyonu artar, ancak gebelik
hormonları yoluyla oluşan bir insülin rezistansı oluşur ve bu da gebelikte diyabete
yatkın bir durum oluşmasına neden olur.Gebelikte total serum tiroksin düzeyi
artabilir ancak gebelik boyunca tiroid fonksiyonları normal olarak devam eder.
7,13
2.3. Uterus Kan Akımı
Termde bir gebede uterus kan akımı yaklaşık 700 ml/dk’dır.Uterus kan akımı=
Uterin arteryel basınç-uterin venöz basınç/uterin vasküler rezistans formülü ile
hesaplanabilir.Gebelik süresince sistemik hipotansiyon, uterin damarlarda
vazokonstrüksiyon ve uterus kontraksiyonlarına bağlı olarak uterus kan akımı
azalabilir.
7,13
Obstetrik anestezi, uterus perfüzyon basıncını veya vasküler rezistansı
değiştirerek uterus kan akımını değiştirebilir. Pür alfa-adrenerjik agonistler uterus
vasküler rezistansı arttırarak uterus kan akımını azaltırlar. Bir çok klinik çalışmada
7
etkinliği ve güvenilirliği gösterildiğinden obstetride hipotansiyonun tedavisinde
sıklıkla efedrin kullanılmaktadır.
2.4. Anatomi
2.4.1. Vertabral Kolon
Vertabral kolon 7 servikal,12 torakal, 5 lomber, 5 sakral ve 4 koksigeal olmak
üzere 33 vertabradan oluşur. Her vertabranın ön kısmındaki ağırlık taşıyıcı vertabra
cismi arkada laminer ark ile birleşerek spinal kanalı oluşturur. Bu iki komponent
vertebra cisminin üst yarısında kemik pediküllerle birleşir.Vertebra cisminin alt
yarısında ise, birbirine komşu pediküller arasında spinal sinir ve damarların içinden
geçtiği intervertebral foraminalar oluşur.
14-18
2.4.2. Spinal Ligamentler
a) Supraspinöz ligament: Spinöz çıkıntıların uçlarını birleştiren kalın, sert
bir fibröz ligamenttir. Servikal bölgede ligamentum nukae haline gelir ve eksternal
oksipital çıkıntıya yapışır. Lomber bölgeden kaudale gittikçe kalınlaşır.
b) İnterspinöz ligament:Spinöz çıkıntılar arasındaki ligamenttir; kaudale
doğru gittikçe kalınlaşır.
c) Ligamentum flavum:Latince sarı anlamına gelen flavum kelimesi
ligamentin rengini ve elastin yapısını yansıtır. Ligamentum flavum komşu
vertebranın kemik laminasına bağlanarak spinal kanalın posterior duvarının
8
yumuşak dokulu bir devamını oluşturur. Kalınlığı kaudale doğru indikçe artarak
lomber bölgede 3-5 mm’ye ulaşır.
d) Longitudinal ligament: Kalın ön ve ince arka longitudinal ligamentler
vertebra cisimleri ve diskleri birbirlerine bağlarlar.
2.4.3. Peridural Aralık
Peridural boşluk; yağ ve bağ dokusundan, kan damarlarından zengin bir
aralıktır.Yukarıda foramen magnumdan başlayıp, aşağıda sakrokoksigeal ligamente
kadar uzanır. Aralık 58 intervertebral foramen ile laterale açıktır ve komşu vücut
kaviteleri ile ilişkilidir. Bu açıklıklar ve komşu pediküller aralığın lateral sınırını
oluşturur. Arkada lamina ve buna bağlı ligamentum flavum devamlı fakat dalgalı bir
sınır oluşturur .Önde posterior longitudinal ligament ve vertebral kolon ile
sınırlıdır.
14,15,18
Peridural aralıktaki basınç tüm aralık boyunca sabit değildir. Batın ve toraks
basınç farklılıkları intervertebral foramenler ile peridural aralığa yansırlar. Kan
basıncındaki değişiklikler ve ven pleksuslarının distansiyonu peridural aralıktaki
basıncı etkileyen faktörler arasındadır. Negatif intraplevral basınç üst ve orta torasik
peridural aralığa yansır. Peridural aralıktaki negatif basınç peridural aralığın
saptanmasında kolaylık sağlar. Lomber bölgede meydana gelen negatif basınç
iğnenin dura ile oluşturduğu çadır yapısıyla ilişkilidir. Lomber bölgede basınç 14 cm
H
2
O ‘ya kadar ulaşabilir. Toraks bölgesinde negatif basınç yansıması daha fazla
olup yaklaşık 7-9 cm H
2
O’luk bir basınç gradiyenti gelişmektedir. İntratorasik ve
9
intraabdominal basıncı arttıran durumlar da yine torasik bölgede peridural
boşluktaki negatif basıncı azaltmaktadır.
Lumbar bölgede peridural aralık en geniştir (5-6mm). Yukarı doğru gittikçe
genişlik azalır; toraks bölgesinde 3-5 mm’ye, servikotorasik bölgede ise 2-3 mm’ye
düşer. Cilt ve peridural boşluk arası ortalama 4-6 cm kadardır. Bu mesafe zayıflarda
3 cm iken şişmanlarda 8 cm’ye kadar genişleyebilmektedir.
18
Peridural aralık oldukça zengin bir damarsal yapıya sahiptir, venler özellikle
lateral bölgede belirgindir ve vasküler sistemle ilişkidedir. Peridural aralıktaki venler
ile bunların pampiniform uzantıları peridural anestezi yönünden iki önemli özelliğe
sahiptir.
1) Venlerin distansiyonu peridural aralığın daralmasına neden olurlar. Bu
durumda çok daha düşük volüm ve konsantrasyonla yeterli anestezi ya da analjezi
sağlanabilmektedir
2) İntervertebral venöz pleksuslar lokal anestezik ajanların absorbsiyonu için
geniş bir yüzey oluşturur. Geniş yüzey verilen maddeler diffüzyon yolu ile azygos
venlere ve buradan da sistemik dolaşıma geçer.
2.5. Sezaryende Anestezi
Sezaryende anestezi seçimi; operasyonun nedeni, aciliyetin derecesi, hastanın
isteği ve anesteziyoloğun deneyimi ve kararına bağlıdır. Anestezi maternal
mortalitenin önemli bir nedenidir. Bütün maternal ölümlerin % 4-12’sinden anestezi
sorumludur ve genellikle sezaryenlerde görülür. Sezaryen uygulanacak olgularda
anestezi amacıyla genel veya rejyonel anestezi yöntemlerinden birisi seçilir.
17
Her
10
ikisinin birbirine göre avantaj ve dezavantajları bulunmakla birlikte günümüzde
rejyonel anestezi yöntemlerini daha fazla tercih etme yönünde eğilim vardır.
Sezaryende rejyonel anestezinin avantajları:Annenin uyanık olması, entübasyon
güçlüğü ve maternal aspirasyon gibi komplikasyonlara maruz kalınmaması ve genel
anestetik ilaçların yenidoğan üzerinde oluşturacağı muhtemel depresyondan
kaçınılmasıdır.
2.5.1. Major Sezaryen Endikasyonları
1) Normal yolla doğumun anne ve bebek için güvensiz olması
-Artmış uterin rüptür riski
-Artmış maternal kanama riski
-Geçirilmiş sezaryen
-Geçirilmiş geniş myomektomi veya uterin rekonstrüksiyonu
-Santral veya parsiyel plasenta previa
-Abrupsiyo plasenta
-Geçirilmiş vajinal rekonstrüksiyon
2) Distosi
-Anormal fetopelvik ilişkiler
-Fetopelvik uygunsuzluk
-Fetal prezentasyon anormalliği
-Transvers veya oblik duruş
-Makat prezentasyon
11
-Uterin aktivitenin disfonksiyonu
3) Acil veya hızlı doğum gerekliliği
-Fetal distres
-Umbilikal kord sarkması
-Annede kanama
-Amnionitis
-Yırtık membranlarla birlikte genital herpes
-Annede ölüm tehdidi
2.6. Kombine Spinal Epidural Anestezi (KSEA)
2.6.1. Tanım
Subaraknoid ve epidural aralığa lokal anestezik, opioid veya lokal anestezik
+opioid kombinasyonlarının uygulanmasıyla meydana getirilen anestezi şeklidir.
2.6.2. Tarihçe
KSEA ilk olarak 1937 yılında Soresi tarafından tanımlanmıştır. Soresi
geliştirdiği epi-subdural teknikte önce lokal anestezik dozunu epidural aralığa
verdikten sonra iğneyi dural aralığa ilerleterek spinal lokal anestetik dozu
uygulamıştır.
18,24
Curelaru ilk kateterli kombine spinal anesteziyi 1979’da uygulamıştır.
Epidural kateter yerleştirildikten sonra test dozu uygulamış ve klasik dura
12
ponksiyonunu da L1-2 aralığından 26 gauge spinal iğne ile gerçekleştirmiştir. Bu
teknik çift segment tekniği olarak bilinmektedir. KSEA; 1982’de Coates, Mümtaz ve
arkadaşları tarafından alt ekstremite cerrahisinde tek intervertebral aralıktan (Tek
segment tekniği) uygulanmıştır. Bu teknik iğne içinden iğne geçirme metodu olarak
adlandırılmaktadır. Carrie ve O’Sullivan 1984’de, Rawal ve arkadaşlarıda 1986’da
tek segment tekniğini sezaryenlerde kullanmışlardır. 1988’de Eldor tarafından iki
lümenli iğne tarif edilmiştir. Bu sistem ile spinal anestezi yapılmadan önce epidural
kateter yerleştirilmiştir.
18
2.6.3. KSEA Endikasyonları
1) Obstetrik girişimler
a) Ağrısız doğum
b) Sezaryen
2) Jinekolojik girişimler
3) Ürolojik cerrahi girişimler
4) Pelvis ve alt ekstremite cerrahisi
5) Alt abdomen ve perine cerrahisi, kolorektal cerrahi
2.6.4. KSEA Kontrendikasyonları
1) Hastanın yöntemi reddetmesi veya psikolojik açıdan uygun olmaması
2) Girişim bölgesinde enfeksiyon
3) Ciddi sistemik enfeksiyon
13
4) Koagülasyon defektleri
5) Düzeltilmemiş hipovolemi, kanama, şok
6) Kafa içi basıncının arttığı durumlar
7) Omurilikle ilgili patolojiler
8) Anestezistin yeterli bilgi ve tecrübeye sahip olmaması
9) Lokal anestezik ajanlara duyarlılık
10) Ameliyat süresinin özellikle de kapsamının belirli olmaması
2.6.5. Kombine Spinal Epidural Anestezinin Avantajları
KSEA spinal anestezinin hızlı başlangıcıyla epidural anestezinin güvenilir
segmental yayılımını birleştirirken daha az miktarda lokal anestetik kullanımıyla
toksisite ve komplikasyon oranını minimale indirmektedir. Bu yöntemde epidural
kateter yerleştirilmesiyle, sensoryal blok seviyesi ve süresi ayarlanabilmekte ayrıca
postoperatif analjezi de sağlanabilmektedir. Sensoryal bloğun genişliği, etkinliği,
analjezinin kalitesi, kas gevşemesi yeterlidir. Kullanılan spinal iğne çapının küçük
olması nedeniyle baş ağrısı görülme sıklığı da bu yöntemle düşürülmektedir.
18-20
2.6.6. Kombine Spinal Epidural Anestezi Teknikleri
KSEA oturur veya yan yatar pozisyonda uygulanabilir. Uygun intervertebral
aralık seçilerek (L3-4 veya L4-5) bölge antiseptik bir solüsyonla temizlenmelidir.
Tespit edilmiş olan intervertebral aralıktan cilt ve cilt altı infiltrasyon anestezisi
uygulandıktan sonra seçilmiş olan kombine spinal epidural anestezi setine göre önce
14
Tuohy iğnesi ile direnç kaybı yöntemi kullanılarak epidural aralık saptanır. Ek
deliğe sahip set kullanılıyor ise bu ek delikten, tek lümenli sistem kullanılıyor ise
Tuohy iğnesinin içinden spinal iğne geçirilerek BOS gelişi görüldükten sonra lokal
anestetik enjekte edilir. Tek lümen tekniğinde iğne içinden iğne geçirme metodu
kullanılarak, Tuohy iğnesiyle epidural aralık saptandıktan sonra epidural iğneden
yaklaşık 1 cm daha uzun 25-26 gauge spinal iğne Tuohy iğnesi içinden geçirilerek
dura ponksiyonu yapılıp lokal anestezik enjeksiyonu yapıldıktan sonra spinal iğne
çekilerek epidural kateter yerleştirilmektedir. Kateterden BOS veya kan gelip
gelmediği kontrol edildikten sonra test dozu verilerek kateterin spinal aralıkta olup
olmadığı saptanmalıdır. Sensoryal blok yayılımı kontrol edilmeli,15 dk’da sensoryal
blok seviyesi operasyon için gerekli düzeye ulaşmamışsa bloke olmamış her
segment için ek lokal anestezik uygulanmalıdır.
18,20,24-27
Tek mesafe kullanımının çeşitli avantajları vardır. Daha az sayıda cilt
ponksiyonunun yapılması nedeniyle hasta daha az sayıda travmaya uğrayacağından,
epidural ven yaralanması, hematom, enfeksiyon ve baş ağrısı riski daha az olacaktır.
İki ayrı girişim uygulanması daha fazla zaman gerektirdiği için zaman tasarrufu da
sağlanacaktır. Bununla birlikte spinal iğne ucunun epidural iğne içinde kırılma
olasılığı, metalik kirlenme ve epidural aralığa verilen maddelerin spinal aralığa
geçme olasılığı vardır.
18
2.6.7. KSEA’nin komplikasyonları
KSE anestezide komplikasyonlar spinal ve epidural anestezi görülen
komplikasyonlardır.
15
1) Total-yüksek spinal blok:Genellikle yüksek dozlarda gelişmesine karşın
nadiren normal dozlarda da bildirilmiştir.Bu durumda geniş motor paralizi,
hipotansiyon ve solunum depresyonu görülür. Lokal anestetiğin kraniyal
subaraknoid alana ulaşması sonucunda kraniyal sinirlerin tulumuna ilişkin bulgular
ve şuur kaybı gelişir.Tedavide solunum desteği için mekanik ventilasyon ve dolaşım
desteği için vazopresörler, sıvı tedavisi ile kombine kullanılmalıdır.
18,20,29
2) Teknik komplikasyonlar.
a) Epidural kateterin durada açılan delikten geçmesi
28
,
b) Spinal iğne ucunun epidural iğne içinde kırılması
c) Spinal enjeksiyon yapıldıktan sonra epidural kateterin ilerletilmesinde
güçlük olması
d) Epidural aralığa verilen lokal anestetik solüsyonun duradaki delikten
geçerek subaraknoid mesafeye ulaşması
e) Subaraknoid aralığın bazen tespit edilememesi
f) Postdural ponksiyon baş ağrısı (PDPB)
g) Epidural venlere girilmesi
h) Epidural hematom
ı) Epidural abse
i) Epidural aralıkta kateterin kopması
3) Baş ağrısı (Postdural delinme başağrısı=PDDB): Genç hastalarda ve
kadınlarda daha sıktır. En yüksek rastlanma sıklığı obstetrik hastalardır.PDDB dural
ponksiyon neticesi BOS sızıntısı ile karakterize bir fenomen olarak kabul
edilmektedir.İğne kalınlığı ile PDDB sıklığı ve şiddeti doğru orantılıdır.
30
Sıklığı %
16
0.2 (27 G spinal iğne) ile % 24 (22 G spinal iğne) arasında değişmekte olup epidural
iğne ile yanlışlıkla dural ponksiyon yapılırsa iğne lümeni 16-18 G olduğundan
PDPB olasılğı % 70-80’dir. Baş ağrısı ponksiyondan 24-48 saat sonra hatta daha geç
ortata çıkar ve karakteristik olarak bifrontal ve oksipital bölgeden kaynaklanan ağrı
olarak tanımlanır. Hasta yattığında baş ağrısı genelde tamamen kaybolur ve çoğunda
ağrı birkaç gün veya hafta içinde kendiliğinden düzelir.
4) Bel ağrısı: Ligamentlerde ve bazen de intervertebral diskte meydana
gelen hasar nedeniyle oluşabilir.
5) Menenjit-meningismus: Uygun olmayan veya yetersiz lokal temizlik,
lokal anestezik ajanın irritasyonu, lomber enjeksiyon yerinde lokal enfeksiyon
nedeniyle oluşabilir.
6) Kalıcı nörolojik sekeller: Medulla spinalis, meninksler veya spinal
arterlerin hasarı sonucu oluşabilir.
2.7. Postoperatif Ağrı
Postoperatif ağrı cerrahi travma ile başlayıp doku iyileşmesi ile sona eren
akut bir ağrı şeklidir. Hastada sıkıntı, depresyon ve anksiyete yaratan ağrı önemli
fizyopatolojik değişikliklere neden olur. Ağrının ameliyatla ortaya çıkan stres
yanıtın oluşmasında çok önemli bir faktör olduğu bilinmektedir. Cerrahiye stres
17
yanıt; endokrin fonksiyonlarda değişiklik, hipermetabolizma ve enerji depolarından
substratların açığa çıkması ile karakterize bir tablodur. Ağrının dışında emosyonel
faktörler, ısı değişiklikleri, hipovolemi, iskemi, asidoz ve enfeksiyon gibi faktörler
ve cerrahinin tipi ve süresi de stres yanıtı etkiler.
18,31-33
2.7.1. Postoperatif Ağrının Organizmada Oluşturduğu Fizyopatolojik
Değişiklikler
a) Solunum sitemi üzerindeki etkileri: Özellikle toraks ve batın
ameliyatlarından sonra sırasıyla tidal volüm, vital kapasite, fonksiyonel rezidüel
kapasite ve alveoler ventilasyonda azalma gibi solunum sistemi mekaniği üzerinde
olumsuz etkilere yol açmaktadır. Hipoventilasyon ve öksürük reflekslerinin
kısıtlanması akciğerde sekresyonların atılamaması, hipoksi, atelektazi ve pnömoni
gelişimi ile sonuçlanmaktadır.
31,32
b) Kalp-damar sistemi üzerine etkileri:Ağrının oluşturduğu sempatik
aktivite artışı sonucu taşikardi, periferik vasküler rezistansta artış ve bunlara bağlı
olarak kalp yükünde artış görülür.
31-33
c) Gastrointestinal sistem üzerine etkileri: Sempatik aktivite artışı sonucu
sfinkter tonusu ve intestinal sekresyon artar. Bu barsak hareketlerinde azalma, staz
ve dilatasyona yol açabilir.
d) Kas iskelet sistemi üzerine etkileri:Uzun süreli postoperatif ağrı ve
hareket kısıtlılığı kas metabolizmasında yavaşlama ile kas atrofisi ve normal kas
fonksiyonunda gecikmeye neden olur.
18
e) Endokrin sistem üzerindeki etkileri:Nörohumoral stres cevap aktive olur.
Prolaktin, GH, ACTH, LH, FSH, ß endorfinler, ADH, renin, aldosteron, kortizol,
epinefrin ve norepinefrin üretimi artar. Testesteron ve östradiol yapımı azalır
f) Üriner sistem üzerine etkileri:Sempatik aktivite artışı sonucu sfinkter
tonus artar ve üriner retansiyon gelişir.
g) Koagulasyon sistemi üzerine etkileri:Hareketsizliğe bağlı venöz staz ve
trombosit agregasyonunda artış sonucunda derin ven trombozu ve pulmoner emboli
gelişebilir.
2.8. Hasta Kontrollü Analjezi
Hasta kontrollü analjezi, kapalı devre ağrı kontrol sistemi olup, ağrının
kontrolünde hasta aktif rol oynar.Hekimin önceden programladığı dozda ilacı,
hastanın ağrısı oldukça kendi kendine uygulayabildiği bir sistemdir. HKA’de iki
yöntem vardır:
a) Bazal infüzyonlu:Bu yöntemle bir yandan sürekli bazal infüzyon devam
ederken; diğer yandan da ağrısı oldukça, hasta tarafından infüzyon
pompasının butonu kullanılarak ek dozlar yapılabilmektedir.
b) Bazal infüzyonsuz:Bazal infüzyon kullanmaksızın sadece hastaların butonu
kullandıkları yöntemdir.
26,31-35
Avantajları: İlgili ilacın plazmadaki konsantrasyonunu sabit bir düzeyde
tutulmasını sağlar, daha az dozda ilaçla ve daha az yan etki ile etkin analjezi
sağlanması hastanın fiziksel aktivitesini daha hızlı kazanması olarak
19
sıralanabilir.Hastanın analjezik ilacı kendi kendisine verebimesi ve ağrısını kontrol
edebilmesi postoperatif ağrıda majör etken olan anksiyete ve stresi azaltmaktadır.
2.8.1. HKA ‘de Kullanılan Kavramlar
a) Yükleme dozu (Loading dose): Sistem çalışmaya başladığında hastanın
ağrısını hızla azaltmak amacıyla verilen analjezik ilaç miktarıdır.
b) Bolus doz (Demand dose): HKA cihazları hastanın kendisine belirli
aralıklarla verebildiği bir bolus dozu içerirler.Buna HKA dozu veya idame dozu da
denir. Hastanın cihaza bağlı bir seyyar düğmeye basması ile bolus dozu verilmeye
başlanır. Başarılı istekler kadar başarısız istek sayısı da önemlidir. Bu istek/bolus
oranı (demand/delivery ratio) hastanın ağrı düzeyi, HKA’yi anlama düzeyi ve
anksiyete derecesi hakkında bilgi verir.
c) Kilitli kalma süresi (Lockout time): HKA cihazının hastanın devam
eden yeni isteklerine cevap vermediği dönemdir. Doz aşımı riskini engeller.
d) Limitler: Bir veya dört saatlik doz sınırına ulaşıldığında devreye girer.
e) Bazal infüzyon: Bir çok HKA cihazında sabit hızlı infüzyon, sabit hızlı
infüzyon+bolus ve bolus isteğine göre ayarlanan infüzyon seçenekleri vardır.Bolus
isteğine göre ayarlanan infüzyon seçeneği analjezi kalitesini artırmak ve yan etkileri
azaltmak için düşünülmüştür.
18,36-38
2.8.2. HKA Kontrendikasyonları
-Allerji hikayesi
20
-İlaç bağımlılığı hikayesi
-Mental yada fiziki nedenlerle cihazı kullanamayacak hastalar
-Psikiyatrik hastalar
-Deneyimsiz sağlık personeli
-Hastanın reddetmesi
2.8.3. HKA’de Kullanılan Ajanlar
-Lokal anestezikler
-Antiemetikler
-NSAİİ’lar
-Klonidin
-Ketamin
-PCS (Hasta kontrollü sedasyon) amacıyla kullanılan sedatif ve
trankilizanlar
Dostları ilə paylaş: |