EPİdural morfin uygulamasini takiben epidural hasta kontrollü bupivakaiN, levobupivakain ve ropivakaiNİn etkileri



Yüklə 0,6 Mb.
Pdf görüntüsü
səhifə2/8
tarix21.04.2017
ölçüsü0,6 Mb.
#14935
1   2   3   4   5   6   7   8

c) Gastrointestinal sistem: Gebeliğin yaklaşık 12’inci haftasından itibaren 

postpartum 72’inci saate kadar bütün hastalar, son oral alımları ne zaman olursa 

olsun, mideleri dolu kabul edilmelidirler. Bunun nedeni, plasentanın gastrin 

sekresyonuna neden olması ve bunun da gastrik volüm ve asiditeyi artırmasıdır. 

Progesteronda ayrıca gastrik motiliteyi yavaşlatır ve düz kasları gevşeterek alt 

özefageal sfinkter tonusunu azaltır. Gebe uterus gastrik basıncı arttırır.

7,13 

   


 

6

d) Renal sistem: Gebeliğin 4. ayından itibaren renal kan akımı ve 

glomerular filtasyon hızı yaklaşık % 50 artar. Bu durum kan üre azotu ve kreatinin 

düzeyinde bir azalmaya neden olur.

10

 

 



e) Nörolojik sistem: Gebelikte anestetik ihtiyacı azalır.Progesteronun sedatif 

etkileri gebelikte MAC’ı yaklaşık % 30 düşürebilir.Aynı şey rejyonel anestezi için 

de geçerlidir ve gebelerde normal hastalara göre yaklaşık 1/3 daha az lokal 

anesteziğe gerek olur.

7,12,13

 

 



f) Endokrin sistem: Gebelikte insulin sekresyonu artar, ancak gebelik 

hormonları yoluyla oluşan bir insülin rezistansı oluşur ve bu da gebelikte diyabete 

yatkın bir durum oluşmasına neden olur.Gebelikte total serum tiroksin düzeyi 

artabilir ancak gebelik boyunca tiroid fonksiyonları normal olarak devam eder.

7,13

 

 



2.3. Uterus Kan Akımı 

 

       Termde bir gebede uterus kan akımı yaklaşık 700 ml/dk’dır.Uterus kan akımı= 



Uterin arteryel basınç-uterin venöz basınç/uterin vasküler rezistans formülü ile 

hesaplanabilir.Gebelik süresince sistemik hipotansiyon, uterin damarlarda 

vazokonstrüksiyon ve uterus kontraksiyonlarına bağlı olarak uterus kan akımı 

azalabilir.

7,13

 Obstetrik anestezi, uterus perfüzyon basıncını veya vasküler rezistansı 



değiştirerek uterus kan akımını değiştirebilir. Pür alfa-adrenerjik agonistler uterus 

vasküler rezistansı arttırarak uterus kan akımını azaltırlar. Bir çok klinik çalışmada 



 

7

etkinliği ve güvenilirliği gösterildiğinden obstetride hipotansiyonun tedavisinde 



sıklıkla efedrin kullanılmaktadır. 

 

2.4. Anatomi 



 

2.4.1. Vertabral Kolon 

 

      Vertabral kolon 7 servikal,12 torakal, 5 lomber, 5 sakral ve 4 koksigeal olmak 



üzere 33 vertabradan oluşur. Her vertabranın ön kısmındaki ağırlık taşıyıcı vertabra 

cismi arkada laminer ark ile birleşerek spinal kanalı oluşturur. Bu iki komponent 

vertebra cisminin üst yarısında kemik pediküllerle birleşir.Vertebra cisminin alt 

yarısında ise, birbirine komşu pediküller arasında spinal sinir ve damarların içinden 

geçtiği intervertebral foraminalar oluşur.

14-18


 

 

2.4.2. Spinal Ligamentler 

 

a) Supraspinöz ligament: Spinöz çıkıntıların uçlarını birleştiren kalın, sert 

bir fibröz ligamenttir. Servikal bölgede ligamentum nukae haline gelir ve eksternal 

oksipital çıkıntıya yapışır. Lomber bölgeden kaudale gittikçe kalınlaşır. 

b)  İnterspinöz ligament:Spinöz çıkıntılar arasındaki ligamenttir; kaudale 

doğru gittikçe kalınlaşır. 



c) Ligamentum flavum:Latince sarı anlamına gelen flavum kelimesi 

ligamentin rengini ve elastin yapısını yansıtır. Ligamentum flavum komşu 

vertebranın kemik laminasına bağlanarak spinal kanalın posterior duvarının 


 

8

yumuşak dokulu bir devamını oluşturur. Kalınlığı kaudale doğru indikçe artarak 



lomber bölgede 3-5 mm’ye ulaşır. 

d) Longitudinal ligament: Kalın ön ve ince arka longitudinal ligamentler 

vertebra cisimleri ve diskleri birbirlerine bağlarlar. 

 

2.4.3. Peridural Aralık 

 

Peridural boşluk; yağ ve bağ dokusundan, kan damarlarından zengin bir 



aralıktır.Yukarıda foramen magnumdan başlayıp, aşağıda sakrokoksigeal ligamente 

kadar uzanır. Aralık 58 intervertebral foramen ile laterale açıktır ve komşu vücut 

kaviteleri ile ilişkilidir. Bu açıklıklar ve komşu pediküller aralığın lateral sınırını 

oluşturur. Arkada lamina ve buna bağlı ligamentum flavum devamlı fakat dalgalı bir 

sınır oluşturur .Önde posterior longitudinal ligament ve vertebral kolon ile 

sınırlıdır.

14,15,18

  

Peridural aralıktaki basınç tüm aralık boyunca sabit değildir. Batın ve toraks 



basınç farklılıkları intervertebral foramenler ile peridural aralığa yansırlar. Kan 

basıncındaki değişiklikler ve ven pleksuslarının distansiyonu peridural aralıktaki 

basıncı etkileyen faktörler arasındadır. Negatif intraplevral basınç üst ve orta torasik 

peridural aralığa yansır. Peridural aralıktaki negatif  basınç peridural aralığın 

saptanmasında kolaylık sağlar. Lomber bölgede meydana gelen negatif basınç 

iğnenin dura ile oluşturduğu çadır yapısıyla ilişkilidir. Lomber bölgede basınç 14 cm 

H

2

O ‘ya kadar ulaşabilir. Toraks bölgesinde negatif basınç yansıması daha fazla 



olup yaklaşık 7-9 cm H

2

O’luk bir basınç gradiyenti gelişmektedir.  İntratorasik ve 



 

9

intraabdominal basıncı arttıran durumlar da yine torasik bölgede peridural 



boşluktaki negatif basıncı azaltmaktadır. 

Lumbar bölgede peridural aralık en geniştir (5-6mm). Yukarı doğru gittikçe 

genişlik azalır; toraks bölgesinde 3-5 mm’ye, servikotorasik bölgede ise 2-3 mm’ye 

düşer. Cilt ve peridural boşluk arası ortalama 4-6 cm kadardır. Bu mesafe zayıflarda 

3 cm iken şişmanlarda 8 cm’ye kadar genişleyebilmektedir.

18

 



Peridural aralık oldukça zengin bir damarsal yapıya sahiptir, venler özellikle 

lateral bölgede belirgindir ve vasküler sistemle ilişkidedir. Peridural aralıktaki venler 

ile bunların pampiniform uzantıları peridural anestezi yönünden iki önemli özelliğe 

sahiptir.  

1) Venlerin distansiyonu peridural aralığın daralmasına neden olurlar. Bu 

durumda çok daha düşük volüm ve konsantrasyonla yeterli anestezi ya da analjezi 

sağlanabilmektedir 

2) İntervertebral venöz pleksuslar lokal anestezik ajanların absorbsiyonu için 

geniş bir yüzey oluşturur. Geniş yüzey verilen maddeler diffüzyon yolu ile azygos 

venlere ve buradan da sistemik dolaşıma geçer. 

 

2.5. Sezaryende Anestezi 

 

         Sezaryende anestezi seçimi; operasyonun nedeni, aciliyetin derecesi, hastanın 



isteği ve anesteziyoloğun deneyimi ve kararına bağlıdır. Anestezi maternal 

mortalitenin önemli bir nedenidir. Bütün maternal ölümlerin % 4-12’sinden anestezi 

sorumludur ve genellikle sezaryenlerde görülür. Sezaryen uygulanacak olgularda 

anestezi amacıyla genel veya rejyonel anestezi yöntemlerinden birisi seçilir.

17

 Her 


 

10

ikisinin birbirine göre avantaj ve dezavantajları bulunmakla birlikte günümüzde 



rejyonel anestezi yöntemlerini daha fazla tercih etme yönünde eğilim vardır.   

       Sezaryende rejyonel anestezinin avantajları:Annenin uyanık olması, entübasyon 

güçlüğü ve maternal aspirasyon gibi komplikasyonlara maruz kalınmaması ve genel 

anestetik ilaçların yenidoğan üzerinde oluşturacağı muhtemel depresyondan 

kaçınılmasıdır. 

  

2.5.1. Major Sezaryen Endikasyonları 

 

1) Normal yolla doğumun anne ve bebek için güvensiz olması 



       -Artmış uterin rüptür riski 

       -Artmış maternal kanama riski 

       -Geçirilmiş sezaryen 

       -Geçirilmiş geniş myomektomi veya uterin rekonstrüksiyonu 

       -Santral veya parsiyel plasenta previa 

       -Abrupsiyo plasenta 

       -Geçirilmiş vajinal rekonstrüksiyon 

 

2) Distosi 



      -Anormal fetopelvik ilişkiler 

      -Fetopelvik uygunsuzluk 

      -Fetal prezentasyon anormalliği 

      -Transvers veya oblik duruş 

                  -Makat prezentasyon 


 

11

                  -Uterin aktivitenin disfonksiyonu 



3) Acil veya hızlı doğum gerekliliği 

     -Fetal distres 

     -Umbilikal kord sarkması 

     -Annede kanama 

     -Amnionitis 

     -Yırtık membranlarla birlikte genital herpes 

     -Annede ölüm tehdidi 

 

2.6. Kombine Spinal Epidural Anestezi (KSEA) 

 

2.6.1. Tanım 

   


Subaraknoid ve epidural aralığa lokal anestezik, opioid veya lokal anestezik 

+opioid kombinasyonlarının uygulanmasıyla meydana getirilen anestezi şeklidir.               

                                              

2.6.2. Tarihçe 

 

KSEA ilk olarak 1937 yılında Soresi tarafından tanımlanmıştır. Soresi 



geliştirdiği epi-subdural teknikte önce lokal anestezik dozunu epidural aralığa 

verdikten sonra iğneyi dural aralığa ilerleterek spinal lokal anestetik dozu 

uygulamıştır.

18,24


  

Curelaru ilk kateterli kombine spinal anesteziyi 1979’da uygulamıştır. 

Epidural kateter yerleştirildikten sonra test dozu uygulamış ve klasik dura 


 

12

ponksiyonunu da L1-2 aralığından 26 gauge spinal iğne ile gerçekleştirmiştir. Bu 



teknik çift segment tekniği olarak bilinmektedir. KSEA; 1982’de Coates, Mümtaz ve 

arkadaşları tarafından alt ekstremite cerrahisinde tek intervertebral aralıktan (Tek 

segment tekniği) uygulanmıştır. Bu teknik iğne içinden iğne geçirme metodu olarak 

adlandırılmaktadır. Carrie ve O’Sullivan 1984’de, Rawal ve arkadaşlarıda 1986’da 

tek segment tekniğini sezaryenlerde kullanmışlardır. 1988’de Eldor tarafından iki 

lümenli iğne tarif edilmiştir. Bu sistem ile spinal anestezi yapılmadan önce epidural 

kateter yerleştirilmiştir.

18

 



 

2.6.3. KSEA Endikasyonları 

 

1) Obstetrik girişimler 



   a) Ağrısız doğum 

   b) Sezaryen 

2) Jinekolojik girişimler 

3) Ürolojik cerrahi girişimler 

4) Pelvis ve alt ekstremite cerrahisi 

5) Alt abdomen ve perine cerrahisi, kolorektal cerrahi 

 

2.6.4. KSEA Kontrendikasyonları 

 

1) Hastanın yöntemi reddetmesi  veya psikolojik açıdan uygun olmaması 



2) Girişim bölgesinde enfeksiyon 

3) Ciddi sistemik enfeksiyon 



 

13

4) Koagülasyon defektleri 



5) Düzeltilmemiş hipovolemi, kanama, şok 

6) Kafa içi basıncının arttığı durumlar 

7) Omurilikle ilgili patolojiler 

8) Anestezistin yeterli bilgi ve tecrübeye sahip olmaması 

9) Lokal anestezik ajanlara duyarlılık 

10) Ameliyat süresinin özellikle de kapsamının belirli olmaması  

 

2.6.5. Kombine Spinal Epidural Anestezinin Avantajları 

 

KSEA spinal anestezinin hızlı başlangıcıyla epidural anestezinin güvenilir 



segmental yayılımını birleştirirken daha az miktarda lokal anestetik kullanımıyla 

toksisite ve komplikasyon oranını minimale indirmektedir. Bu yöntemde epidural 

kateter yerleştirilmesiyle, sensoryal blok seviyesi ve süresi ayarlanabilmekte ayrıca 

postoperatif analjezi de sağlanabilmektedir. Sensoryal bloğun genişliği, etkinliği, 

analjezinin kalitesi, kas gevşemesi yeterlidir. Kullanılan spinal iğne çapının küçük 

olması nedeniyle baş ağrısı görülme sıklığı da bu yöntemle düşürülmektedir.

18-20

    


          

2.6.6. Kombine Spinal Epidural Anestezi Teknikleri 

 

KSEA oturur veya yan yatar pozisyonda uygulanabilir. Uygun intervertebral 



aralık seçilerek (L3-4 veya L4-5) bölge antiseptik bir solüsyonla temizlenmelidir. 

Tespit edilmiş olan intervertebral aralıktan cilt ve cilt altı infiltrasyon anestezisi 

uygulandıktan sonra seçilmiş olan kombine spinal epidural anestezi setine göre önce 


 

14

Tuohy iğnesi ile direnç kaybı yöntemi kullanılarak epidural aralık saptanır. Ek 



deliğe sahip set kullanılıyor ise bu ek delikten, tek lümenli sistem kullanılıyor ise 

Tuohy iğnesinin içinden spinal iğne geçirilerek BOS gelişi görüldükten sonra lokal 

anestetik enjekte edilir. Tek lümen tekniğinde iğne içinden iğne geçirme metodu 

kullanılarak, Tuohy iğnesiyle epidural aralık saptandıktan sonra epidural iğneden 

yaklaşık 1 cm daha uzun 25-26 gauge spinal iğne Tuohy iğnesi içinden geçirilerek 

dura ponksiyonu yapılıp lokal anestezik enjeksiyonu yapıldıktan sonra spinal iğne 

çekilerek epidural kateter yerleştirilmektedir. Kateterden BOS veya kan gelip 

gelmediği kontrol edildikten sonra test dozu verilerek kateterin spinal aralıkta olup 

olmadığı saptanmalıdır. Sensoryal blok yayılımı kontrol edilmeli,15 dk’da sensoryal 

blok seviyesi operasyon için gerekli düzeye ulaşmamışsa bloke olmamış her 

segment için ek lokal anestezik uygulanmalıdır.

18,20,24-27

 

Tek mesafe kullanımının çeşitli avantajları vardır. Daha az sayıda cilt 



ponksiyonunun yapılması nedeniyle hasta daha az sayıda travmaya uğrayacağından, 

epidural ven yaralanması, hematom, enfeksiyon ve baş ağrısı riski daha az olacaktır. 

İki ayrı girişim uygulanması daha fazla zaman gerektirdiği için zaman tasarrufu da 

sağlanacaktır. Bununla birlikte spinal iğne ucunun epidural iğne içinde kırılma 

olasılığı, metalik kirlenme ve epidural aralığa verilen  maddelerin spinal aralığa 

geçme olasılığı vardır.

18

  

 



2.6.7. KSEA’nin   komplikasyonları 

KSE anestezide komplikasyonlar spinal ve epidural anestezi görülen 

komplikasyonlardır.  


 

15

1) Total-yüksek spinal blok:Genellikle yüksek dozlarda gelişmesine karşın 

nadiren normal dozlarda da bildirilmiştir.Bu durumda geniş motor paralizi, 

hipotansiyon ve solunum depresyonu görülür. Lokal anestetiğin kraniyal 

subaraknoid alana ulaşması sonucunda kraniyal sinirlerin tulumuna ilişkin bulgular 

ve şuur kaybı gelişir.Tedavide solunum desteği için mekanik ventilasyon ve dolaşım 

desteği için vazopresörler, sıvı tedavisi ile kombine kullanılmalıdır.

18,20,29


 

2) Teknik komplikasyonlar. 

a) Epidural kateterin durada açılan delikten geçmesi

28



b) Spinal iğne ucunun epidural iğne içinde kırılması 



c) Spinal enjeksiyon yapıldıktan sonra epidural kateterin ilerletilmesinde 

güçlük olması 

d) Epidural aralığa verilen lokal anestetik solüsyonun duradaki delikten 

geçerek subaraknoid mesafeye ulaşması 

e) Subaraknoid aralığın bazen tespit edilememesi 

f) Postdural ponksiyon baş ağrısı (PDPB) 

g) Epidural venlere girilmesi  

h) Epidural hematom 

ı) Epidural abse 

i) Epidural aralıkta kateterin kopması 

          

3) Baş  ağrısı (Postdural delinme başağrısı=PDDB):  Genç hastalarda ve 

kadınlarda daha sıktır. En yüksek rastlanma sıklığı obstetrik hastalardır.PDDB dural 

ponksiyon neticesi BOS sızıntısı ile karakterize bir fenomen olarak kabul 

edilmektedir.İğne kalınlığı ile PDDB sıklığı ve şiddeti doğru orantılıdır.

30

 Sıklığı % 



 

16

0.2 (27 G spinal iğne) ile % 24 (22 G spinal iğne) arasında değişmekte olup epidural 



iğne ile yanlışlıkla dural ponksiyon yapılırsa iğne lümeni 16-18 G olduğundan 

PDPB olasılğı % 70-80’dir. Baş ağrısı ponksiyondan 24-48 saat sonra hatta daha geç 

ortata çıkar ve karakteristik olarak bifrontal ve oksipital bölgeden kaynaklanan ağrı 

olarak tanımlanır. Hasta yattığında baş ağrısı genelde tamamen kaybolur ve çoğunda 

ağrı birkaç gün veya hafta içinde kendiliğinden düzelir. 

 

4) Bel ağrısı:  Ligamentlerde ve bazen de intervertebral diskte meydana 

gelen hasar nedeniyle oluşabilir. 

  

            5)  Menenjit-meningismus:  Uygun olmayan veya yetersiz lokal temizlik, 

lokal anestezik ajanın irritasyonu, lomber enjeksiyon yerinde lokal enfeksiyon 

nedeniyle oluşabilir. 

 

6) Kalıcı nörolojik sekeller: Medulla spinalis, meninksler veya spinal 

arterlerin hasarı sonucu oluşabilir. 

 

  

2.7. Postoperatif Ağrı 



 

Postoperatif ağrı cerrahi travma ile başlayıp doku iyileşmesi ile sona eren 

akut bir ağrı  şeklidir. Hastada sıkıntı, depresyon ve anksiyete yaratan ağrı önemli 

fizyopatolojik değişikliklere neden olur. Ağrının ameliyatla ortaya çıkan stres 

yanıtın oluşmasında çok önemli bir faktör olduğu bilinmektedir. Cerrahiye stres 


 

17

yanıt; endokrin fonksiyonlarda değişiklik, hipermetabolizma ve enerji depolarından 



substratların açığa çıkması ile karakterize bir tablodur. Ağrının dışında emosyonel 

faktörler, ısı değişiklikleri, hipovolemi, iskemi, asidoz ve enfeksiyon gibi faktörler 

ve cerrahinin tipi ve süresi de stres yanıtı etkiler.

18,31-33


 

 

2.7.1. Postoperatif Ağrının Organizmada Oluşturduğu Fizyopatolojik 



Değişiklikler 

 

a) Solunum sitemi üzerindeki etkileri: Özellikle toraks ve batın 

ameliyatlarından sonra sırasıyla tidal volüm, vital kapasite, fonksiyonel rezidüel 

kapasite ve alveoler ventilasyonda azalma gibi solunum sistemi mekaniği üzerinde 

olumsuz etkilere yol açmaktadır. Hipoventilasyon ve öksürük reflekslerinin 

kısıtlanması akciğerde sekresyonların atılamaması, hipoksi, atelektazi ve pnömoni 

gelişimi ile sonuçlanmaktadır.

31,32


 

b) Kalp-damar sistemi üzerine etkileri:Ağrının oluşturduğu sempatik 

aktivite artışı sonucu taşikardi, periferik vasküler rezistansta artış ve bunlara bağlı 

olarak kalp yükünde artış görülür.

31-33


 

c) Gastrointestinal sistem üzerine etkileri: Sempatik aktivite artışı sonucu 

sfinkter tonusu ve intestinal sekresyon artar. Bu barsak hareketlerinde azalma, staz 

ve dilatasyona yol açabilir. 

           d)  Kas  iskelet  sistemi  üzerine  etkileri:Uzun süreli postoperatif ağrı ve 

hareket kısıtlılığı kas metabolizmasında yavaşlama ile kas atrofisi ve normal kas 

fonksiyonunda gecikmeye neden olur. 


 

18

          e) Endokrin sistem üzerindeki etkileri:Nörohumoral stres cevap aktive olur. 

Prolaktin, GH, ACTH, LH, FSH, ß endorfinler, ADH, renin, aldosteron, kortizol

epinefrin ve norepinefrin üretimi artar. Testesteron ve östradiol yapımı azalır 



          f)  Üriner  sistem  üzerine  etkileri:Sempatik aktivite artışı sonucu sfinkter 

tonus artar ve üriner retansiyon gelişir. 



         g)  Koagulasyon  sistemi  üzerine  etkileri:Hareketsizliğe bağlı venöz staz ve 

trombosit agregasyonunda artış sonucunda derin ven trombozu ve pulmoner emboli 

gelişebilir. 

           



         2.8. Hasta Kontrollü Analjezi 

    


        Hasta  kontrollü  analjezi,  kapalı devre ağrı kontrol sistemi olup, ağrının 

kontrolünde hasta aktif  rol oynar.Hekimin önceden programladığı dozda ilacı, 

hastanın ağrısı oldukça kendi kendine uygulayabildiği bir sistemdir. HKA’de iki 

yöntem vardır: 

a)  Bazal infüzyonlu:Bu yöntemle bir yandan sürekli bazal infüzyon devam 

ederken; diğer yandan da ağrısı oldukça, hasta tarafından infüzyon 

pompasının butonu kullanılarak ek dozlar yapılabilmektedir. 

b)  Bazal infüzyonsuz:Bazal infüzyon kullanmaksızın sadece hastaların butonu 

kullandıkları yöntemdir.

26,31-35


 

Avantajları:  İlgili ilacın plazmadaki konsantrasyonunu sabit bir düzeyde 

tutulmasını sağlar, daha az dozda ilaçla ve daha az yan etki ile etkin analjezi 

sağlanması hastanın fiziksel aktivitesini daha hızlı kazanması olarak 


 

19

sıralanabilir.Hastanın analjezik ilacı kendi kendisine verebimesi ve ağrısını kontrol 



edebilmesi postoperatif ağrıda majör etken olan anksiyete ve stresi azaltmaktadır. 

 

2.8.1. HKA ‘de Kullanılan Kavramlar 

 

a) Yükleme dozu (Loading dose): Sistem çalışmaya başladığında hastanın 

ağrısını hızla azaltmak amacıyla verilen analjezik ilaç miktarıdır. 



b) Bolus doz (Demand dose): HKA cihazları hastanın kendisine belirli 

aralıklarla verebildiği bir bolus dozu içerirler.Buna HKA dozu veya idame dozu da 

denir. Hastanın cihaza bağlı bir seyyar düğmeye basması ile bolus dozu verilmeye 

başlanır. Başarılı istekler kadar başarısız istek sayısı da önemlidir. Bu istek/bolus 

oranı (demand/delivery ratio) hastanın ağrı düzeyi, HKA’yi anlama düzeyi ve 

anksiyete derecesi hakkında bilgi verir. 



c) Kilitli kalma süresi (Lockout time): HKA cihazının hastanın devam 

eden yeni isteklerine cevap vermediği dönemdir. Doz aşımı riskini engeller. 



d) Limitler: Bir veya dört saatlik doz sınırına ulaşıldığında devreye girer. 

e) Bazal infüzyon: Bir çok HKA cihazında sabit hızlı infüzyon, sabit hızlı 

infüzyon+bolus ve bolus isteğine göre ayarlanan infüzyon seçenekleri vardır.Bolus 

isteğine göre ayarlanan infüzyon seçeneği analjezi kalitesini artırmak ve yan etkileri 

azaltmak için düşünülmüştür.

18,36-38

 

 



2.8.2. HKA Kontrendikasyonları 

 

      -Allerji hikayesi 



 

20

      -İlaç bağımlılığı hikayesi 



      -Mental yada fiziki nedenlerle cihazı kullanamayacak hastalar 

      -Psikiyatrik hastalar 

      -Deneyimsiz sağlık personeli 

      -Hastanın reddetmesi 

 

2.8.3. HKA’de Kullanılan Ajanlar 

 

      -Lokal anestezikler 



      -Antiemetikler 

      -NSAİİ’lar 

      -Klonidin 

      -Ketamin 

      -PCS  (Hasta  kontrollü  sedasyon)  amacıyla kullanılan sedatif ve 

trankilizanlar 

 


Yüklə 0,6 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7   8




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©azkurs.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin