8 Nisan
Bu deftere iki sayfadan fazla yazamıyorum: tükeniyorum
hemen.
İsa-Mesih yeryüzüne Hazret-i Kuran’dan önce inmiş. Da-
ha önce kurulmuş olan Zen Budizmi’nin ise en derin ilkele-
re sahip olduğu söyleniyor.
Bugünlerde din kitapları okuyorum. Karl Marx, kitap raf-
larından parmağını sallıyor bana. Kitaplarının arasında
uyuşturucu madde kaçıran bir genç yakalandı diyecekler.
Sessizce otur ve hiçbir şey yapma, diyor Zen. Hiçbir şey
yapmamak kolay; ya sessiz oturmak? Kitab-ı Mukaddes’in
Türkçesi çok kötü. İngilizcesi’nden karşılaştırarak okuyo-
rum. Biri oturmuş çok kötü bir dille çevirmiş; bir kelimesi
bile değiştirilemez ya: ondan sonra bir daha düzeltilmemiş.
Çeviren, sanki İsa’nın Türkiye mümessili.
Ahd-i Atik, çocukluğumda duyduğum dinî masalları daha
başka türlü yazıyor. Ben KİTAB’ı, daha önce de okumuş-
tum. İsa-Mesih’i her zaman beğenirim: küçük çocukların
futbolcuları beğenmesi gibi. Adamımdır. Ortaokulu birlikte
okusaydık, bana çok yararı dokunurdu o yıllarda. Çocuklu-
653
ğumda, Ahd-i Atik’ten alınmış efsaneler okurdum. Nuh’un
gemisini, günahkâr insanlar, açık hava helası haline getir-
mişler de bunun üzerine Tanrı, yalnız insan pisliğinin geçi-
rebildiği bir hastalık göndermiş onlara. Onlar da iyileşmek
için, gemiyi tertemiz yapmışlar. Nereden uydururuz bunla-
rı? Cami avlusundan aldığım dört renkli kapağı olan bir ki-
tapta okumuştum. O zamanlar Sabri’yle camiye giderdik.
Sonra, André Gide’i okudum. Yıllarca, onun din hakkın-
daki sözleriyle herkesin kafasını şişirdim. Ellerim dua et-
mek için göğsüme kapanmış da onun için dallara uzanıp
meyveleri yiyemiyormuşum. Ya da buna benzer bir söz. Bu
söz çok yayıldı sayemde. Hoşuma giden bir kız vardı: Al-
lah’a inancıyla gösteriş yapıp duruyordu. Esat, bir yolunu
bulup bu sözü söylemiş kıza. Kız da bu sözün çok etkisin-
de kalmış, neredeyse inançlarını yitiriyormuş. Benim sö-
zümle kıza caka sattığı için içerlemiştim Esat’a. Bu sözü
ben de söyleyebilirdim. Kendime de kızmıştım. Başkaları-
nın kitaptan okudukları sözlere kulak misafiri olmakla bile
işlerini yürütmesini biliyor insanlar. Geçen gün de birine,
İsa’dan söz açacak oldum; ben daha söze başlamadan, biz-
de İncil’in yanlış anlaşıldığını, aslında sanıldığından derin
bir eser olduğunu söyledi. Keyfim kaçtı, sözü uzatmadım.
Oysa, ne kadar bayılırım İsa-Mesih sözü açılınca sözü uzat-
maya. Bu ufak tefek ve can sıkıcı meslektaş, her sabah uya-
nınca yatakta karısıyla bir saat İncil okuyormuş. Ne diye-
yim? Daha beter olsun. Ben geceleri yatarken okuyorum.
Doğrusu da bu.
İsa-Mesih’in özelliklerini bilmek için neler vermezdim.
Onun yanına da yaklaşmak, devlet büyüklerinin yanına gir-
mek kadar zor muydu acaba? Havariler, özel muhafızlık ya-
pıyorlar mıydı ona? Bu “güvenlik tedbirleri”ni de oldum
olası anlamamışımdır. Aslında haklılar elbette; fakat gönlü-
me göre değil. Sonunda İsa’yı çarmıha gerdiler bu tedbirle-
654
rin yetersizliğinden. Devlet büyüklerine de suikastlar yapı-
lıyor. Gene de gönlüme göre değil bu güvenlik meselesi.
Başka bir yol bulunmalı.
İsa-Mesih’in özel yaşantısı için hikâyeler uydurmak isti-
yorum. Onu soyut düşünmek işime gelmiyor. Oysa mate-
matikçi, soyutlama gücü olan kimsedir deniyor. Semboller-
le, ideal kavramlarla düşünürmüş. Sayılara, cisimlere ihti-
yaç yokmuş. Euler’in Diderot’la alay etmek için söylediği
söze benzetmek gerekirse: iki noktadan ancak bir doğru ge-
çer; o halde İsa-Mesih yaşamıştır. Ya da daha gerçekçi bir
açıklamayla: bir daireye eşdeğerli bir kare çizilemeyeceğine
göre, İsa-Mesih problemi çözülemez. Ben, İsa-Mesih kavra-
mını bir aksiyom olarak kabul ediyorum. Matematikte de
aksiyomlardan yola çıkılmazsa bir yere varılamaz. Benim
bu varlığa inancım dua eden bir çocuğun saflığına eşdeğer-
lidir. Mühendis olduğu halde, matematikten ve matematik
düşünceden hoşlanmayan Dostoyevski’yse, benim inancım
dua eden saf bir çocuğun inancına benzemez, diyor. O ka-
darcık da geri kalalım üstattan. Onun vardığı inanç, şiddetli
denemelerden geçmiş. Belki ben de saflık taklidi yapıyorum
kim bilir? Salinger diye bir yazar var; Zen ticareti yapıyor
Amerika’da (geçimi bu yüzden). Salinger’e göre de İsa-Me-
sih, televizyon programını ön sıradan seyreden o şişman
kadın işte. Özenti.
9 Nisan
Can sıkıcı hesaptan kurtulmak için bugün daireye gitme-
dim. İsa da bir yerde marangozluğu bırakmış. Çalışmak ne-
dir bilmeyen hayvanların bile karınlarını doyurduğunu ileri
sürüyor. Hava soğuk: yataktan çıkmıyorum. Defterim kuca-
ğımda yazıyorum.
655
İçinden çıkamadığım bazı konuları düşünmeyi bıraktım:
Hastalığım ve Günseli gibi.
Dün gece Almanca bir şiirin İngilizce’ye tercümesini oku-
yordum: bu çevrilmiş şiirler, benim sezgilerimi doğruluyor.
Bir de İngilizce’den Türkçe’ye çevrilirse kim bilir nasıl
olur? Şiir, Rilke’nin. “Rilke” demekten hoşlanmıyorum;
sanki onu çok iyi tanıyormuşum da, ondan böyle konuşu-
yormuşum gibi geliyor. Rainer Maria Rilke: daha güzel ve
insana yerini bildiriyor.
Şimdi, matematik cüretle
hiç duyulmamış köprülerin kemerlerini inşa edeceksin.
Mucize, yalnız tehlikenin
anlatılmaz sürekliliğinde değildir
Ne yazık! Daha önce yazdıklarımı bu şiiri okuduktan
sonra uydurduğuma inanacaklar. Sezgilerini nasıl ispatlaya-
bilir insan? Sonradan uydurdun derler. Bu “diyenler” olma-
sa, belki birşeyler yapabilirdim. Kulaklarımda sürekli uğul-
tu yapan bu sesler, bu “diyenler” beni dermansız bırakıyor.
Sözümü bitirmeme fırsat vermiyorlar.
Alışık güçlerini
İki çelişkinin arasındaki uzaklığı kaplayıncaya
kadar uzat,
çünkü Tanrı insana
danışmalıdır
Asıllarını okumadan sonsuz şiirler yazabilirim sanki baş-
kaları gibi. Büyük aldanış!
Rainer Maria Rilke, hayatının hiçbir döneminde, aydın
olmayan ve tanımadığı bir terlikçiyle bütün bir gece içip,
656
dönüşte de tramvayın sahanlığında gedikli bir çavuşla, hem
de bütün içtenliğiyle sohbet etmemiştir.
Bu olaydan beş yıl sonra da aynı içtenlikle pişman olma-
mıştır.
Kendini mi, terlikçiyi mi aldattığını bilememenin ıstırabı-
nı yaşamamıştır.
Çünkü Almanlar, esas itibariyle, Türklerden daha derin
romantizmi olan bir millettir.
Bunun tarih boyunca birçok örnekleri görülmüştür. (Gö-
rülüyor ki, Almanların tersine, hiçbir düşünceyi ciddiyetle
sonuna vardıramıyorum. Bundan da Almanlar utansın in-
sanlık adına.)
(Bu düşüncelerimin acıklılık derecesini kimse tayin ede-
meyecektir. Almanlar bile.)
Yabancı düşmanlığı içimi bir kere kemirmeye başladı mı
durduramıyorum. Ben öfkelendikçe sanki onlar gittikçe artan
küçümseyici bir ifadeyle bakıyorlar yüzüme. Bazı aptal vatan-
daşlarımız da onlara katılıyorlar bu küçümseme işinde. Ney-
miş? Yabancı dil konuşuluyormuş onlarla. Bu onların anadili,
anlamıyor musunuz? Bu aptal vatandaşlar pervane olurlar bu
ahmak yabancıların çevresinde. Gene de beğendiremezler bi-
zi. Ne güzel fıkralarımız vardır: hep İngiliz, Fransız, Alman
kaybeder bu fıkralarda ve hep Türk kazanır. Ah! Ben de ölüp
gidiyorum işte ve yerime kimseyi bırakmıyorum. Bütün öfke-
lerimi toprağa götüreceğim. Yaşarken de anlatamadım kimse-
ye. Hele bu yabancıların saçma tavırlarımı soğuk bir suratla
değerlendirdiklerini sezmiyor muyum, ölmekten beter oluyo-
rum. Neysem, ne olduysam daha iyisini dosyalarından çıka-
rıp burnuma dayıyorlar sanki. Az gelişmiş öfkeme de burun
kıvırıyorlar, dudak büküyorlar. Daha beter olun! Daha beter
olun! İnşallah yakında ölüme de çare bulursunuz ve ben de
binlerce yıl kulağınızın dibinde sızlanır dururum. Ya beni an-
larlarsa sonunda? Daha kötü, daha kötü.
657
Suratıma, tarihî eser seyreder gibi bakıyorlar. Ülkemize
de en bayağılarını gönderiyorlar. İsa-Mesih de söylüyor in-
sanın kendi ülkesinde peygamber olamayacağını. Bunlar da
bize geliyorlar. Gelmeyenleri daha da beter. Ah, ben az ge-
lişmiş bir ülkede doğmamış olsaydım, bu yakıcı öfkemle
yalnız kendimi yakıp bitirmemiş olsaydım, gösterirdim si-
ze! Sizin de sonunuz geldi: İsa-Mesih yakında hepinize gös-
terecek, İsa-Mesih bize geldi. İnanmayın gene siz. Geldi de
adı polis dosyalarına geçti bile.
ADI: İsa SOYADI: Mesih ANASININ ADI: Meryem
BABASININ ADI: Tanrı DOĞUM YERİ: Nazaret DO-
ĞUM TARİHİ: 1 Ocak 0000 MEDENİ HALİ: Bekâr
TABİYETİ: R.İ. (Roma İmparatorluğu) DİNİ: Hıristi-
yan İŞ BU NÜFUS CÜZDANININ KAYITLI OLDU-
ĞU NÜFUS İDARESİNİN İLİ: İsrail İLÇESİ: Betle-
hem MAHALLE veya KÖYÜ: Nazaret HANE NO: 34
CİLT NO: 2
İşbu nüfus cüzdanı, Betlehem Nüfus Dairesi tarafın-
dan DOĞUM suretiyle verilmiştir.
SON YOKLAMA DURUMU: Halen asker kaçağıdır.
Son sayfada bir not: pamuklu karnesi verildi. Ayrıca no-
terlikten bir sureti çıkarılmış. Pasaportu (imparatorluk te-
bası olduğu için) beynelmilel.
Nedense, il sınırları dışına çıkmıyor. Yalnız, peygamber
olmak için genç yaşta köyünü terkedip gurbete çıkmış. Bu
arada marangozluk, havra bekçiliği, tezgâhtarlık gibi çeşitli
işlerde çalışmış. Sabıkası yok. Son “DOĞRULUK KÂĞI-
DI”nda yaşı 33 olarak görülüyor. Mahalle muhtarı, bir kö-
tülüğünün görülmediğini belirtmiş. Havra önünde seyyar
sarraflarla arasında küçük bir olay çıkmışsa da taraflar şikâ-
yetçi olmadıklarından mesele adliyeye intikal etmemiş. Be-
658
lirli bir adresi yok.
Hırsızlar ve fahişelerle birlikte görülmüş. Ailesinden ayrı
yaşıyor. Hıristiyanlık propagandası yaptığı ileri sürülerek
birkaç kere, sürgün isteğiyle savcılığa verilmiş. Her seferin-
de de delil kifayetsizliğinden serbest bırakılmış. Sabahçı
kahvelerinde müşterilere dinî telkinlerde bulunduğu söyle-
niyor. Siyasi bir partiye kayıtlı değil. Emniyeti umumiye ba-
kımından burada ikameti mahzurlu görülüyor.
Eli sopalı bazı yobazların saldırısına uğramış: saldırgan-
lardan davacı olmadığı için, haklarında kanuni takibat ya-
pılmamış. Konuşmalarında kanunlara saygısızlığı telkin et-
tiği ve ilahi kanunların üstünlüğünü savunduğu söyleniyor.
Bununla birlikte din esaslarına göre bir devlet kurulmasına
teşebbüs ettiği sanılmıyor. Bu sebeple hakkında laikliğe ay-
kırı davranmaktan ötürü bir takibat yapılması mümkün gö-
rülmüyor.
İnsanlar arasında eşitliği savunduğu tespit edilmekle bir-
likte özel mülkiyet konusuna temas etmediği anlaşılıyor.
Zenginlerin cennete girmesinin, devenin iğne deliğinden
geçmesinden daha zor olduğu gibi birtakım sözler etmiş ve
bazı işadamları tarafından dövdürülmek istenmiş. Fakat
halkın tepkisinden çekinmişler.
Yahudilerin kralı gibi bir isim takmışlar. Zararsız bir akıl
hastası olduğu hakkında yaygın bir söylenti var. Şikâyet ol-
madığı için bu hususta bir tedbir alınmadı. Kapalı toplantı-
larda bazı mucizeler gösterdiği haber alınınca, kanuna aykı-
rı bir ayin yapıldığından şüphelenilerek toplantılardan biri
basıldı. Yapılan aramada bir mucizeye rastlanmadı. Yalnız
birlikte kitap okudukları ve aralarında tartıştıkları görüldü.
Odanın kapısına toplanan bazı Musevi vatandaşlar onu,
Musa’nın kanunlarına karşı geldiği ve aklımda yanlış kal-
mamışsa, göze göz, dişe diş gibi bazı emirleri tanımadığı
için yuhaladılar. Emniyeti ilgilendiren bir konu olmadığı
659
için, kalabalığın dağıtılmasıyla yetinildi; kitaplar müsadere
edildi. Kaldırımlarda serbestçe satılan kitaplardan olduğu
görüldü. Bununla birlikte, ilerde herhangi bir meselede fay-
dalı olur mülahazasıyla, Emniyet kitaplığına kaydedildi. Ki-
tapları istemeye gelen olmadı. Edinilen bilgiye göre, bir çe-
şit pasif mukavemet usulleriyle çalıştıkları anlaşılıyor. Hat-
ta, İsa-Mesih’in yakın arkadaşlarından biri karakola kadar
gelerek, bazı kitaplar daha hediye etti.
Cesur olduğu da söyleniyor. Bir fahişenin taşlanması ola-
yı sırasında ortaya çıkarak, şimdi tekrarlayamayacağım bir
söz söylemiş ve kalabalık dağılmış. Bir zina olayıydı zanne-
diyorum.
Aralarında vergi vermeye karşı olanların da bulunduğu
ihbar edilmişti. Bu sırada, çoğu küçük esnaf olan müritleri -
balıkçı, seyyar satıcı, v.b.- maliyeye giderek vergilerini yatır-
dılar ve dedikodulara son verdiler. Sezar’ın hakkı Sezar’a
sözü buradan geliyormuş. Nasıl geliyor ben pek bir şey an-
layamadım. İçlerinden Petrus adlı bir balıkçı, Belediye zabı-
tasına muhalefetten bir gece kadar nezarete alınmış.
Aralarında Cudas adlı bir adamımız var. Bize devamlı bil-
gi veriyor. Arzu edilirse, askerlik şubesine ihbar edilip as-
ker kaçağı olarak yakalatılması mümkündür. Yalnız, zanne-
derim, heyeti sıhhiye raporu varmış. İhraç edilmesi müm-
kün askerlikten. Çürüğe çıkarılırsa, bu sefer itibarının daha
da yükselerek sahte bir kahraman olmasından çekiniyoruz.
Dostları ilə paylaş: |