01 tutunamayanlar



Yüklə 1,87 Mb.
Pdf görüntüsü
səhifə1/43
tarix02.01.2022
ölçüsü1,87 Mb.
#37691
  1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   43
oc49fuz-atay-tutunamayanlar



Sevin için

Ural’ın hatırasına

5


İçindekiler

Önsöz / Ömer Madra

9

Geleceği Elinden Alınan Adamın 

Geçmişi de Elinden Alınacak Diye 

Korkuyorduk / Enis Batur  

13

SONUN BAŞLANGICI  

17

YAYIMLAYICININ AÇIKLAMASI  

21

Birinci Bölüm  23

İkinci Bölüm  243

Üçüncü Bölüm  439

Dördüncü Bölüm  547

TURGUT ÖZBEN’İN MEKTUBU  

717

7



Ö

NSÖZ

Şaksiper  Kimdir,  Eseri  Nedir? Yıllar  önce  yayımlanmış  bir  broşürün

adıydı bu. Ne yazık ki artık adını hatırlayamadığım müellifi, ünlü İngiliz

yazarını şöyle 15-20 sayfalık küçük ama yoğun bir broşürle anlatıyor-

du. Kitapçığın kapağında “Şaksiper”in resmi bile vardı.

Oğuz Atay’ın hayatını ve eserlerini kapsayan bir önsöz yazmak ça-

bası da işte bu “adsız” araştırmacınınki kadar acıklı ve tuhaf görünü-

yor bana. Zaten Oğuz Atay’ın kendisi de, pek çok kurumun yanı sıra

“önsöz”leri tefe koyup yerlebir etmişti. Biraz sonra ayrıntısıyla okuya-

cağınız gibi, Tutunamayanlar’da şöyle diyor meselâ:

“‘Hayatı ve eserleri’. Hiç bıkmıyorum bunları tekrar tekrar okumak-

tan. Yazarın her kitabını okurken ‘Hayatı ve Eserleri’ yeniden karşıma

çıkıyor. Bir daha, bir daha okuyorum. Sanki önceden ‘Hayatı ve Eserle-

ri’ni bilmiyormuş gibi yapıyorum: yeni baştan heyecanlanmak için. Yal-

nız, yazarlar arasında bir birlik bulunmaması beni yoruyor. Hiç olmaz-

sa  önsözleri  yazanlar,  yılda  bir  kere  toplanmalı  ve  aralarında  ortak

esaslar tespit etmeli. Bugünkü durum esef verici. Bakıyorsun bir yazar,

çok zor birleştiriyor kelimeleri. Bir türlü cümleleri kuramıyor. Öyle diyor

önsöz  amca.  Geçer  karatahtanın  başına  diyor,  yazar,  bozar,  uğraşır.

Bütün bunları da yarı karanlıkta yapar. İstediği cümleyi bulunca da ko-

9



şar, bütün ışıkları yakar. Ben de tam bu üstadın huylarını benimsemek

üzereyken, bir önsöz daha geçiyor elime. Bu önsöz de yazarın coşkun

bir ırmak gibi yazdığını anlatıyor. Kendisini tutamıyor bu adam: bırak-

san  günde  yüz  sayfa  yazacak.  (...)  Kime  hizmet  edeceğimi  şaşırıyo-

rum.  Onlara  uşaklık  etmekte  zorluk  çekiyorum.  Biri  İnsanlardan  kaçı-

yor,  öteki  bir  dakika  yalnız  kalamıyor.  Sonunda  hükümet  el  koyacak

bu işe. Hepsine haddini bildirecek. Bizi zehirlemeye ne hakları var.”

Herhalde bana katılıyorsunuz artık, Oğuz Atay’a önsöz yazmak, ba-

şa  çıkılacak  gibi  bir  iş  değil.  Öte  yandan,  insanın  imzasının  Oğuz

Atay’ın  kitabında  yer  almasının  vereceği  hoşluk  duygusu  ve  bir  de

‘ben bu işin altından kalkarım nasıl olsa’ düşüncesiyle (ya da düşünce-

sizliğiyle) ön sayfalar için önceden yer ayırtmış olmanın verdiği kaçınıl-

mazlık var.

Oğuz Atay ölümünden önceki yedi yıl süresince âdeta hummalı bir

tempoda çalışarak birbiri ardından çeşitli dallarda birçok eser verdiyse

de,  sağlığında  yeterince  tanınmıştı  denemez.  Hatta,  ölümünden  altı

yıl sonra günışığına çıkarılan o eşsiz günlüğünde kendisinin daha “ya-

şarken unutulduğu”nu söylüyor. Bunun sebebi şu olabilir:

Aydın “sınıfı” içinde yer alıyordu Oğuz Atay ve o sınıfın derinlemesi-

ne tahlilini yapıyordu. Biraz karamsar, biraz acı, çokça güldürücü... ay-

dınsı  bir  tahlil  işte.  Tüm  romanlarının,  öykülerinin  ve  oyununun  ana

konusunu  bu  meselenin  oluşturduğu  söylenebilir.  Öylesine  bir  irdele-

medir  ki  bu,  sonunda  ortaya  hiç  de  küçümsenmeyecek  boyutta  bir

“aydınlar destanı” çıkmıştır. Hatta bir “aydınlar marşı” değilse bile, tut-

muş, “Şarkılar”ı yazmıştır Oğuz Atay. Durum bu noktada çatallaşmak-

tadır işte. Bütün bunları okuyan “aydın”lar, birdenbire billur bir boy ay-

nasında  çırılçıplak  buluverirler  kendilerini.  Korkunç  bir  durum  canım,

utanç verici. Üstüne üstlük, sahnenin ortalık yerine öyle durup durur-

ken  pat  diye  düşüveren  bu  mühendis  bozması  çok  da  iyi  yazmıyor

muydu size. Alın bakalım.

Kötü bir rüya gibi bir şeydi bu. Bir karabasan bile sayılabilirdi. Göz-

lerimizi derhal yeniden yumup, rüyasız, deliksiz, hasetsiz, yeniden uyu-

maktan başka çare yoktu. Allah hepimize rahatlık versin.

10



Verdi  de.  Tutunamayanlar’ın  ilk  cildinin  basılmasının  üzerinden  on

beş yıla yakın zaman geçti. Yaşantının fazlasıyla yoğun ve ‘olaylı’ geç-

tiği bizimki gibi ülkelerde on beş yıl bir ömre bedeldir.

İşte bir ömrü tamamladık biz de ve işte yeni ve sağlıklı bir kuşak ye-

tiştirdik  bu  arada  pırıl  pırıl  umutlarla.  Sağlıklı  diyorum,  çünkü  Oğuz

Atay’ın eseriyle ilgili bir de sağlıksız değerlendirme yapılıyordu gibime

geliyor: Yani onun her satırına sinmiş olan korkunç mizahı, sanıyorum

bazı insanlarda derin bir inançsızlığa, cynique bir tavra kaynaklık etti.

Bunda  biraz  haksızlık  var.  Çünkü  Oğuz  Atay  ne  denli  karamsar  ve

ölümle  içiçe  olursa  olsun,  her  zaman  biraz  umudu  barındırır  içinde;

“canım insanlar” der hep. Yani, Batıcıl aydın tipini bulamazsınız onda,

soğuk, alaycı ve hepten inançsız. Onun kitaplarını daha sağlam bir de-

ğerlendirmeye tabi tutmak için de artık yeterli bir süre geçmiş olduğu

umulur.


İşte  bütün  bu  sebeplerden  ve  başka  sebeplerden  dolayı,  ölümün-

den yedi yıl sonra Oğuz Atay’ın yaşama şansı çok artmış durumda.

Bu  ‘önsöz’ü,  Atay’ın  Günlük’ünü  günlük  bir  gazetede  yayımladığı-

mız sıralarda yazdığım ‘önsöz’den bir parça ile bitirmek istiyorum:

O, ömür boyunca hep “acele etmiş”tir; bu yüzden de hep “geç kal-

mış”tır.  Sürekli  bir  panik  vardır  hayatında:  Bir  kitap  okur,  bir  komedi

seyreder,  yorulur.  Birileriyle  birlikte  olur,  derdini  anlatamaz,  telâşlanır

ve  incinir.  Küçük  dertler,  biryerlere  ödenmesi  gereken  paralar,  bazı

şeylerin tamir masrafları hiç eksik olmaz ve bu panik duygusuna katkı-

da bulunurlar. Ve hep acele edilir.

Bu acele içinde ölümden mi kaçılıyordur, yoksa kovalanıyor mudur

ölüm, orası pek belli değildir. Öyle bir kaçma-kovalamaca oyunu işte.

Ve işte böyle çılgınca koşuştururken Oğuz, sırtından hiç çıkartmadı-

ğı mizah zırhının tangırtısı da dünyayı tutar.

Nefes nefese koşarken bize hepimizin derdini anlatmak için üç ro-

man, bir öykü kitabı, bir oyun, bir de şu “kırık” günlüğü, yani beşbu-

çuk yapıtı bırakan bir adamı unutmak birçok kişinin işine gelebilir bel-

ki, ama onu “unutturmak”, işte o biraz zor olabilir. Ne yapılsa nafile

bence; perde yeniden açılıyor işte.

11



Oğuz Atay, gerçeğin bağrından filizlenen oyundan, oyunun uzandı-

ğı ölümden, ölüm duyusundan doğan yaşantı damlasından, gözyaşın-

da titreşen çılgın kahkahadan, delilikte tüneyen akıldan, akıldan türe-

yen  gönülden  örülmüş  o  çok  gülünçlü  ve  çok  acıklı  dünyası  ile  Türk

aydınını ve her şeyi yeniden kapsayacaktır yakında.

ÖMER MADRA

Şubat 1984, İstanbul


Yüklə 1,87 Mb.

Dostları ilə paylaş:
  1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   43




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©azkurs.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin