Doğu Bilgelerinden Farabi ve Müzikle Tedavi Bahsi
Music Therapy in the Works of al-Farabi, One of the
Foremost Eastern Scholars
Hülya ÖZTÜRK*
*Araştırma Görevlisi, Eskişehir Osmangazi Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Tıp
Tarihi ve Etik Anabilim Dalı.
hulyaozturk-53@hotmail.com/
hulyao@ogu.edu.tr
Özet
Farabi, 870 yılında doğmuştur. Tam adı Ebu Nasr Muhammed bin
Muhammed bin Turhan bin Uzluk el-Farabi el Türki olup Türkistan’ın Farab
kentinin yetiştirdiği en önemli şahsiyetlerin başında gelmektedir.
Türk düşünce tarihinin en büyük isimlerinden olan Farabi, aklı insanın
sahip olabileceği en yüce değer olarak benimsemiş, grek düşüncesinden büyük
ölçüde etkilenmiş, bu alanda yaptığı çalışmaları kendisine Aristoteles'ten sonra
ikinci öğretmen lakabının verilmesine sebep olmuştur. Doğunun batıya açılan
düşünce tarihinde köşe taşlarından biri olma özelliğini taşıyan Farabi adeta “Doğu
Bilgeliğinin Kapısı” olmuştur.
Farabi, mantık-matematik-astronomi-astroloji-fizik-psikoloji-doğa tarihi-
müzik-genel felsefe-ahlak, siyaset-dil-bilim-tasavvuf-din gibi pek çok alanla
ilgilenmiştir. Bunlardan müzik alanında verdiği eserlerinde daha çok tasavvufi
anlayış ağır basmaktadır. İslam Medeniyeti tarihinde özellikle tasavvuf ekolü
mensupları müzikle uğraşmış, akli ve asabi hastalıklarda müzikle tedaviyi
önermişlerdir.
Bu dönemde yaşamış büyük Türk-İslam alimleri ve hekimlerinden olan
Zekeriya Er-Razi, İbn-i Sina ve Farabi, müzikle tedavinin psişik hastalıkların
tedavisinde kullanılabileceğini söylemiş ve kullanmışlardır.
Çalışmamızda Farabi’nin hayatı, eserleri ve sağlık alanına olan etkisi üzer-
inde durulduktan sonra bu alandaki eseri olan Musiki-ul-Kebir adlı eserinde
müziğin önemi, ruha olan etkileri ve müzikle tedavinin ne şekilde yapılabileceğiyle
ilgili verdiği bilgiler açıklanmaya çalışılmıştır.
Musiki, Farabiye göre ilimler sınıflamasında matematiğin bir dalı olarak
ele alınmıştır. Bu konuda Oklides’in eserlerinden de yararlanan Farabi musiki
alanıyla ilgili, el-medhel, sanaa’el musiki, kitab fi ihsa-ul ika’va-l ikaat, sanaate fi-l
musiki ve el musiki-l kebir adlı büyük eserlerini kaleme almıştır. Bunlardan bugüne
kadar ulaşan el-musiki-l kebir adlı eseri bu alandaki en önemli ve Ortaçağ’ın en
büyük eseridir. Sonuç olarak İslam medeniyetinde müzikle tedavi şekli daha
sonraları daha da geliştirilerek gerek Selçuklu gerekse Osmanlı hekimleri
tarafından tatbik edilmiştir.
Summary
Al-Farabi was born in 870. His full name is Abu Nasr Muhammad ibn Muhammad
ibn Tarhan ibn Uzalag al-Farabi. He is one of the most prominent figures who was
born in Farab, Turkestan.
One of the greatest figures in the Turkish history of thought, Farabi predicated that
reason is the most sublime value that a person may have. He was considerably influ-
enced by the Greek thought, and his studies in this field earned him the title of
“Second Teacher”, following Aristotle. One of the pillars in the history of thought,
opening from east towards the west, Farabi was the “Door of the Eastern Wisdom”.
Farabi was interested in plenty of disciplines including logic, mathematics,
astronomy, astrology, physics, psychology, history of nature, music, general
philosophy, ethics, politics, languages, sciences, sufism and religion. In his works
related to music, the influence of Sufism is tangible. In the history of the Islamic
civilization, particularly the members of the mystic school were interested in music
and suggested the use of music in the treatment of mental and neural disorders.
Great Turkish-Islamic scholars and physicians who lived in that age, including
Zakariya al-Razi, Ibn Sina (Avicenna) and Farabi used musical therapy for the treat-
ment of psychic diseases.
After providing an overview of the biography and works of Farabi as well as his
influence on the field of medicine, this study offers information on the importance
of music, mental effects of music and methods of music therapy, as dealt with in his
work Kitab al-Musiqa al-Kabir (The Great Book of Music).
In Farabi’s classification of disciplines, music is a subfield of mathematics. Making
use of Euclid’s works, Farabi produced great works related to music, i.e.
Al-Madhal, Sanaa’al Musiqi, Kitab Ihsa’ al-Iqaat (Classification of Rhythms),
Sanaate fi-l musiqi and Kitab al-Musiqa al-Kabir. Among these works, Kitab
al-Musiqa al-Kabir, which reached our present day, is his most notable work in this
field and the greatest work on music written in the medieval age. In the Islamic
civilization, music therapy increasingly developed and was used by the Seljuk and
Ottoman physicians.
151
“Konstantinos Mikhael ve Sergios Ioannou adlı Hekimlerin Tıp Kitapları
Işığında Arap Tıp Dünyasına ve Arap Hekimlerine Bakış”
“A Glance At the Arab Medicinal World and Arab Physicians under the Light
of Medical Books of Physicians Named Constantinos Michael and Sergios
Ioannou”
Esin OZANSOY
Doç.Dr.İstanbul Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, Çağdaş Yunan Dili ve
Edebiyatı Anabilim Dalı
e-mail: esinozansoy@hotmail.com
Özet
Konstantinos Mikhael (1751-1816), 1751 yılında Yunanistan’ın Teselya bölges-
inde, Arnavutluk ve Makedonya sınırlarına yakın Kastoria (Osmanlı döneminde
Kesri/Kesriye denmektedir) kentinde doğmuştur. Viyana Tıp Akademisinde felsefe
ve tıp eğitimi almıştır. Avusturya’lı hocası Maximilian Stoll (1742-1787)’un
derslerini izlemiştir. 1779 yılında 28 yaşında henüz tıp öğrencisiyken, İsviçre’li
hekim Samuel André Tissot (1728-1797)’un “De la santé des gens de lettre” adlı
kitabını Fransızcadan Yunancaya çevirmiş ve yayınlamıştır. 1794 yılında “Istoria tis
Iatrikis” (“Tıp Tarihi”) adlı kitabını yazmış ve Viyana’da basılmıştır. Bu kitap 1809
ve 1819 yıllarında Venedik’te yeniden basılmıştır. Yunanca olarak yazılmış ilk “Tıp
Tarihi” kitabıdır. Kitabın içeriğine bakıldığına, kitabın çeşitli bölümlere ayrıldığı
görülmektedir. Antik Yunan dünyasının büyük Yunanlı hekimlerinden söz edilmek-
tedir. Yeni tıp biliminin temellerini atan bu hekimlerin tıbbın gelişiminde ve
ilerlemesinde önemli katkılarına dikkat çekilmektedir. Keza, 16.Yüzyıl-18.Yüzyıl
Avrupa’sının ünlü hekimlerinden de söz edilmektedir. “Tıp Tarihi” adlı kitabının
birinci bölümünde, başlangıcından itibaren tıp sanatının icraatı ve ilerleyişi üzerine
genel bilgi verilmektedir. Bu süreç içinde başarılı olmuş tüm hekim, hekim-
filozoflar hakkında bilgi verilirken, özellikle Arap tıbbının tarihi gelişimi ve Arap
Müslüman hekimler ve onların dünya tıp bilimine katkıları irdelenmiştir.
Sergios Ioannou’nun, 1818 yılında yazdığı “Pragmateias Iatrikis” (“Tıbbi
İnceleme”) adlı kitabı İstanbul’da basılmıştır. Kitabın birinci bölümünde Tıp
Sanatının Kısa Tarihinin Sergios Ioannou tarafından yazıldığı belirtilmektedir.
Kitap beş bölüme ayrılmıştır. Kitabın dördüncü bölümünün birinci kısmında, Batı
Avrupa’ya yapılan yabancı akınlar ve Arap dönemi yer almaktadır; ikinci kısım ise
ünlü Arap hekim-filozof ve yazarlarına ayrılmıştır.
Çağdaş Yunan Aydınlanma döneminde yazılmış Yunanca tıp kitaplarından, hem
Konstantinos Mikhael [“Istoria tis Iatrikis” (“Tıp Tarihi”) 1794 –Viyana,] hem de
Sergios Ioannou [“Pragmateias Iatrikis” (“Tıbbi İnceleme”) 1881- İstanbul]’nun
“TıpTarihi” içerikli kitaplarında 9.yy.- 11.yy.’lar arasında yaşamış olan Al-Râzî
(Rhazes) Ebû Bekir, Ali-Abbas, Avicenna (İbn Sîna), Albucasis (Ebûl Kâsım
Zehrâvi), Averroes (İbn Rüşd), Avenzoar (İbn Zuhr) gibi ünlü Arap hekimlerin
adları dile getirilmiştir. İlaç yapımında kullandıklarında çeşitli bitkilerden, pek çok
yeni tıbbî macun ve şurup bileşim ve tertiplerini bulduklarından, bunların
günümüze kadar Arap isimlerini koruduklarından söz edilmektedir. Hatta eczacılığa
hoş kokulu ilaçları yerleştirdikleri belirtilmektedir. Sözü edilen Arap hekimlerin tıp
bilimine ve Aydınlanma Çağına katkıları aktarılmıştır.
Summary
Constantinos Michael (1751-1816), was born in 1751 in the township of Kastoria
(called Kesri/Kesriye during the Ottoman era), located in the Thessaly region of
Greece – a settlement with close proximity to the Albanian and Macedonian
frontiers. He has received higher academic education in the scholarly fields of
philosophy and medicine at the Medical Academy of Vienna. In the same context,
he has attended the courses provided by Maximilian Stoll (1742-1787), his Austrian
lecturer. In 1779, and when he was only an undergraduate of medicine at the young
age of 28, he translated Swiss physician Samuel André Tissot (1728-1797)’s book
titled “De la santé des gens de lettre” from French into Greek, and eventually
arranged for its publication. In 1794, he has written his book titled “Istoria tis
Iatrikis” (“The History of Medicine”) and it was subsequently printed in Vienna.
This tome was re-printed in Vienna in 1809 and 1819. Moreover, this stands out
prominently as the first “Medical History”, penned in the Greek language. When a
quick glimpse is thrown into the contents of the book, it becomes clearly evident
that it is purposefully divided into various sections. There is a special citation of the
great Greek physicians of the antique Greek world. Reputed as having laid out the
foundations of the modern medicine practice, the text underscores the important
and significance contributions of these physicians to the development, advancement
and progress of medicine as a vital science. Likewise, the renowned physicians of
the 16th and 18th-century Europe are also notably acclaimed. In the first chapter of
the book titled “The History of Medicine”, a general information and background
facts are offered on the practice of the art of medicine, commencing from its early
start and its furtherance in due course of time. While brief bio-profiles are furnished
virtually about all of the physicians, physician-philosophers who have acquired
success and fame during this extensive process, specifically the historical evolution
of the Arabian medicine, as well as the Arab Moslem physicians and their notewor-
thy contributions to the global medicine science are also incisively scrutinized and
highlighted.
The book titled “Pragmateias Iatrikis” (“Medical Examination”) written by
Sergios Ioannou in 1818, was printed and issued in Istanbul. The introductory first
section of the book emphasizes that the “Short History of the Art of Medicine” was
written by Sergios Ioannou. The book is split into five partitions. The first part of
the book’s fourth section contains a vivid chronicle on the waves of foreign raids
launched on Western Europe and the Arab period; the second part, on the other
hand, is reserved for the well-known and illustrious Arab-origin physician-
philosophers and authors.
Among the notable medical books inscribed in the Greek language during the
Contemporary Greek Enlightenment Period, such as the masterpieces featuring
direct reference to the contents of “The History of Medicine” incorporated into both
of Constantinos Michael’s [“The History of Medicine”, 1794-Vienna] and Sergios
Ioannou’s [“Medical Examination”, 1881-Istanbul], names of other celebrated and
eminent Arab physicians who lived in the time-slice between the 9th and the 11th
centuries, such as Al-Râzî (Rhazes) Ebû Bekir, Ali-Abbas, Avicenna (İbn Sîna),
Albucasis (Ebûl Kâsım Zehrâvi), Averroes (İbn Rüşd), Avenzoar (İbn Zuhr) are
noticeably articulated. Reference is again made to the fact that they have discovered
a myriad assortment of plants, herbs and weeds used in the manufacture of medi-
cines, and that they had concocted innumerous compounds, ingredients and compo-
sitions, formulas of new medical innovations, pastes and syrups, and also that they
had maintained their Arabic names and generic titles until our times. Furthermore,
there is also a mention that they had managed to introduce and implant pleasant-
smelling and aromatic drugs to the pharmaceutical realm. The relevant narration
focuses on the contributions of the mentioned Arab physicians to the science of
medicine in general and the Age of Enlightenment in particular.
Doğu Bilgelerinden Farabi ve Müzikle Tedavi Bahsi
Music Therapy in the Works of al-Farabi, One of the
Foremost Eastern Scholars
Hülya ÖZTÜRK*
*Araştırma Görevlisi, Eskişehir Osmangazi Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Tıp
Tarihi ve Etik Anabilim Dalı.
hulyaozturk-53@hotmail.com/
hulyao@ogu.edu.tr
Özet
Farabi, 870 yılında doğmuştur. Tam adı Ebu Nasr Muhammed bin
Muhammed bin Turhan bin Uzluk el-Farabi el Türki olup Türkistan’ın Farab
kentinin yetiştirdiği en önemli şahsiyetlerin başında gelmektedir.
Türk düşünce tarihinin en büyük isimlerinden olan Farabi, aklı insanın
sahip olabileceği en yüce değer olarak benimsemiş, grek düşüncesinden büyük
ölçüde etkilenmiş, bu alanda yaptığı çalışmaları kendisine Aristoteles'ten sonra
ikinci öğretmen lakabının verilmesine sebep olmuştur. Doğunun batıya açılan
düşünce tarihinde köşe taşlarından biri olma özelliğini taşıyan Farabi adeta “Doğu
Bilgeliğinin Kapısı” olmuştur.
Farabi, mantık-matematik-astronomi-astroloji-fizik-psikoloji-doğa tarihi-
müzik-genel felsefe-ahlak, siyaset-dil-bilim-tasavvuf-din gibi pek çok alanla
ilgilenmiştir. Bunlardan müzik alanında verdiği eserlerinde daha çok tasavvufi
anlayış ağır basmaktadır. İslam Medeniyeti tarihinde özellikle tasavvuf ekolü
mensupları müzikle uğraşmış, akli ve asabi hastalıklarda müzikle tedaviyi
önermişlerdir.
Bu dönemde yaşamış büyük Türk-İslam alimleri ve hekimlerinden olan
Zekeriya Er-Razi, İbn-i Sina ve Farabi, müzikle tedavinin psişik hastalıkların
tedavisinde kullanılabileceğini söylemiş ve kullanmışlardır.
Çalışmamızda Farabi’nin hayatı, eserleri ve sağlık alanına olan etkisi üzer-
inde durulduktan sonra bu alandaki eseri olan Musiki-ul-Kebir adlı eserinde
müziğin önemi, ruha olan etkileri ve müzikle tedavinin ne şekilde yapılabileceğiyle
ilgili verdiği bilgiler açıklanmaya çalışılmıştır.
Musiki, Farabiye göre ilimler sınıflamasında matematiğin bir dalı olarak
ele alınmıştır. Bu konuda Oklides’in eserlerinden de yararlanan Farabi musiki
alanıyla ilgili, el-medhel, sanaa’el musiki, kitab fi ihsa-ul ika’va-l ikaat, sanaate fi-l
musiki ve el musiki-l kebir adlı büyük eserlerini kaleme almıştır. Bunlardan bugüne
kadar ulaşan el-musiki-l kebir adlı eseri bu alandaki en önemli ve Ortaçağ’ın en
büyük eseridir. Sonuç olarak İslam medeniyetinde müzikle tedavi şekli daha
sonraları daha da geliştirilerek gerek Selçuklu gerekse Osmanlı hekimleri
tarafından tatbik edilmiştir.
Summary
Al-Farabi was born in 870. His full name is Abu Nasr Muhammad ibn Muhammad
ibn Tarhan ibn Uzalag al-Farabi. He is one of the most prominent figures who was
born in Farab, Turkestan.
One of the greatest figures in the Turkish history of thought, Farabi predicated that
reason is the most sublime value that a person may have. He was considerably influ-
enced by the Greek thought, and his studies in this field earned him the title of
“Second Teacher”, following Aristotle. One of the pillars in the history of thought,
opening from east towards the west, Farabi was the “Door of the Eastern Wisdom”.
Farabi was interested in plenty of disciplines including logic, mathematics,
astronomy, astrology, physics, psychology, history of nature, music, general
philosophy, ethics, politics, languages, sciences, sufism and religion. In his works
related to music, the influence of Sufism is tangible. In the history of the Islamic
civilization, particularly the members of the mystic school were interested in music
and suggested the use of music in the treatment of mental and neural disorders.
Great Turkish-Islamic scholars and physicians who lived in that age, including
Zakariya al-Razi, Ibn Sina (Avicenna) and Farabi used musical therapy for the treat-
ment of psychic diseases.
After providing an overview of the biography and works of Farabi as well as his
influence on the field of medicine, this study offers information on the importance
of music, mental effects of music and methods of music therapy, as dealt with in his
work Kitab al-Musiqa al-Kabir (The Great Book of Music).
In Farabi’s classification of disciplines, music is a subfield of mathematics. Making
use of Euclid’s works, Farabi produced great works related to music, i.e.
Al-Madhal, Sanaa’al Musiqi, Kitab Ihsa’ al-Iqaat (Classification of Rhythms),
Sanaate fi-l musiqi and Kitab al-Musiqa al-Kabir. Among these works, Kitab
al-Musiqa al-Kabir, which reached our present day, is his most notable work in this
field and the greatest work on music written in the medieval age. In the Islamic
civilization, music therapy increasingly developed and was used by the Seljuk and
Ottoman physicians.
152
Muzaffer Aksoy Kalıtsal Kan Hastalıkları Tanı Merkezinin
Kısa Tarihi
Brief History of Muzaffer Aksoy
Genetic Blood Disorders Diagnosis Center
Oya ÖGENLER1, Fatma Tosun AKSÖZ2
1Yrd.Doç.Dr.Mersin üniversitesi Tıp Fakültesi Tıp Tarihi ve Etik AD
2Phd.Dr.Muzaffer Aksoy Kalıtsal kan hastalıkları ve Tanı Merkezi
Özet
Talasemi hastalığı önlenebilir kalıtsal kan hastalığıdır. Önemli bir halk sağlığı
sorunudur. Akdeniz anemisi adıyla da bilinen bu hastalık sürekli kan nakli isteyen
yıpratıcı bir tedavi sürecine sahiptir. Eğer ebeveynlerden biri taşıyıcı ise çocukların
taşıyıcı olması, eğer ebeveynlerden ikisi taşıyıcı ise çocukların talasemi hastası
olması muhtemeldir. Taşıyıcıların taramalarla tespit edilmesi hastalığın doğum
öncesi tanısına yardımcı olmaktadır.
Türkiye’de ilk Talasemi ve Orak hücreli anemi alanında çalışmalar Prof. Dr.
Muzaffer Aksoy tarafından yapılmıştır. 1947- 1957 yılları arasında Mersin Memle-
ket Hastanesinde dahiliye mütehassısı olarak çalışan Prof. Dr. Muzaffer Aksoy bu
bölgede yaygın olan orak hücre anemisi ve Akdeniz anemisi hastalığını klinik
olarak tanımlamıştır.
Ülkemizde yaklaşık 1.300.000 taşıyıcı vardır. Mersindeki taşıyıcı sayısı %3.5 ile
Türkiye sıklığından fazladır. Bu nedenle Mersin gibi taşıyıcı görülme sıklığı fazla
olan yerlerde kalıtsal hastalıkları tanı merkezleri koruyucu tedavi açısından önem-
lidir.
Devletin Thalessemia ve Orak Hücreli Anemi dahil olmak üzere, bütün kalıtsal kan
hastalıklarıyla koruyucu sağlık hizmetleri kapsamında mücadele etmesi 28.12.1993
çıkan kanunla güvence altına alınmıştır. Muzaffer Aksoy Kalıtsal kan hastalıkları
tanı merkezinin Türkiye Akdeniz Anemisi tarihinde yeri dikkat çekicidir.
Mersinde 24.09.1998 tarih ve 1 nolu il Hıfzıssıhha meclis kararı daha sonra
08.11.1998 tarih ve 23517 sayı ile resmi gazete yayımlanmasıyla kalıtsal kan
hastalıklarının taranmasını sağlayan Hemoglobinopati tarama testi evlilik önces-
inde zorunlu hale getirilmiştir. 2 Şubat 1999 tarihinde de ilk hastasını kabul ederek
merkez çalışmalarına başlamıştır. Tüm ilçelerde kan alma istasyonları kurularak
evlilik öncesinde tanı konulmaya çalışılmıştır. Dönemin yöneticileri ve
politikacılarının bu sürece katkısı fazladır.
Bu çalışmanın amacı Muzaffer Aksoy Kalıtsal kan hastalıkları merkezinin kısa
tarihine ışık tutmaktır. Ayrıca bu tarih çalışması sayesinde özelde bu merkezdeki
genelde ise kalıtsal kan hastalıkları merkezindeki çalışmalara dolayısıyla kalıtsal
kan hastalıklarıyla mücadeleye sağlık sistemindeki değişimin etkisi irdelenmekte-
dir.
Summary
Thalassemia is preventable genetic blood disorder. It is an important public health
problem. This disease which is also known as Mediterranean Anemia has a back-
bearing treatment process which requires continuous blood transfusion. It is possi-
ble that one of the children is vector if one of the parents is vector, and that one of
the children is thalassemia patient if both of the parents are vector. Determination of
vector through screening would enable diagnosis of disease even before childbirth.
Studies on Thalassemia and Sickle Cell Anemia in Turkey were first carried out
by Prof. Dr. Muzaffer Aksoy. Prof. Dr. Muzaffer Aksoy who worked as internal
diseases specialist in Mersin State Hospital between 1947-1957 clinically diag-
nosed the diseases of sickle cell anemia and Mediterranean anemia which are
common in the region.
There are nearly 1.300.000 vectors in our country. The number of vectors in Mersin
is more than the frequency of Turkey with 3.5%. Therefore, genetic diseases diag-
nosis center is important for protective treatment in places where the frequency of
disease is high like in Mersin.
State struggling against all genetic blood disorders, including Thalassemia and
Sickle Cell Anemia, within the scope of protective health service was guaranteed
with the law enacted in 28.12.1993. Muzaffer Aksoy Genetic Blood Disorders
Diagnosis Center has a notable place within the history of Turkey Mediterranean
Anemia.
With the publication in official gazette with date 08.11.1998 and issue no. 23517
after resolution of Sanitation no.1 and date 24.09.1998, electrophorese test which
enable screening of genetic blood disorders has become compulsory before
marriage. The center started its studies with its first patient in February 2, 1999.
Blood-letting stations were founded in all towns and diagnoses were tried be made
before marriage. There are great contributions of manager and politicians of the
period on this process.
The aim of this study is to shed light on brief history of Muzaffer Aksoy Genetic
Blood Disorders Center. Moreover with the help of this history study, the effect of
change in health system on fighting against genetic blood disorders will be analyzed
through studies in this center specifically and in genetic blood disorder centers
generally.
Dostları ilə paylaş: |