ÇÜTAD
Çukurova Üniversitesi
Türkoloji Araştırmaları Dergisi
Cilt 3, Sayı 2
Aralık 2018
22
da işin içine dahil olur. Dolayısıyla söz konusu kısımlarda iç
odaklayım veya kahraman bakış açısı kendini gösterir. Şair
Evlenmesi
’nde ise doğrudan doğruya kahramanlar konuştuklarından
ve anlatıcı sadece parantez içindeki aktarımlarda kendini belli
ettiğinden yaygın bakış açısı iç odaklayım ya da sınırlı bakış açısıdır.
Sınırlı bakış açısında olaylar kahramanın gözünden aktarıldığından
okuyucu kişilerin iç dünyalarını daha dolaysız öğrenme şansı elde
eder.
Kahramanlar
Her iki eserde de karşımıza çıkan kahramanlar tip özelliği
gösterirler. Bunlardan dikkat çekici olanlar alafranga züppe tipinin ilk
temsilcileri arasında yer alan Müştak Bey ve Şeyda Bey’dir. Şair
Evlenmesi
tek perdelik bir metin olduğundan kahramanların fiziksel
yapıları, karakter özellikleri hakkında detaylı bilgi yer almaz. Ancak
aktarılanlardan Müştak Bey’in evleneceği kızı kendisinin beğenip
seçtiğini, aralarında bir diyalog bulunduğunu, şair olduğunu, tiyatroya
gittiğini, borçlularının oluşundan ise parayı veya gelirini yönetme
konusunda becerikli olmadığını, kendisine tuzak kurulması sebebiyle
etrafında işini bilmeyen, çıkarlarını koruma konusunda çok becerikli
olmayan biri olarak algılandığını, sevincini abartılı yaşayışından çok
coşkulu, çocuksu, duygularını yönetme konusunda problemler
yaşayan biri olduğunu, eşine yüz görümlüğü olarak şiir yazmasıyla
içinde yaşadığı toplumun kurallarından haberdar olmadığını veya
çıkarları gerektirdiğinde kolaycılığa kaçabildiğini anlarız. Evliliğini
aşık evlenmesi olarak nitelemesi, aşksız evlilik olmayacağını
söylemesi ise bireyselleşme ve Batılılaşma yolunda olduğunun
göstergesidir. Müştak Bey, bu özellikleriyle kendinden sonraki
alafranga tipleri çağrıştırır
11
. Ancak anlatıcı, olayı Hikmet Bey
vasıtasıyla olumlu bir sonuca bağlayarak kahramanını Felatun ve
11
Tanpınar, 19.Asır Türk Edebiyatı Tarihi adlı eserinde Müştak Bey için
aşağıdaki değerlendirmeleri yapar: “ …şair Müştak Bey’in bizde o zamana
kadar görülmeyen bir karakter olduğunu da söylemeliyiz. Filhakika Müştak
Bey’in neşeli bohemi bizdekine hiç benzemez. O, taşkınlıkları, konuşma tarzı,
zevcesine yüz görümlüğü olarak şarkı hediyesi, yaşlı baldızını sokak ortasında
arkadaşına adeta zorla ve büyük bir kayıtsızlıkla ikram ediş tarzıyla, hatta piyesi
bitiren sahnedeki acelesiyle daha ziyade Quartier Latin veya Boulevard
tiyatrosudur. Murger’in “Bohem Hayatı Sahneleri” cinsinden bir eserle pekâlâ
bağdaşabileceği gibi, Paul de Kock’a da gidebilir. Fakat dışarıdan gelen bu
karakter, tamamiyle yerli olan heyet-
i umumiyenin arasında insanı rahatsız
etmez” (s.207).
|