Önerme XVII, scolie. - S. 171
’de verilmiş hayal ve hayal gücü tanım
ları açıkça ruhun tabiliğini, köleliğini gösterirler ve ispat ederler. Çok
geniş ölçüde dış nedenlerle, tabiatın ortak düzeni ile gerektirilmiş olan
bedenin şimdiki halini ifade eden duyumları duymak veya tasavvurları
teşkil etmeden kendimizi alıkoyamayız; pasif olmamaklık edemeyiz. Bu
nunla birlikte bu, etkin bir hayal gücünün tasarlanması mı demektir?
Scolie’nin son satırlarında Spinoza açıkça aksini söylüyor ve beşinci
bölümde beden duygulanışlarının ve bundan dolayı, ruhta teşekkül eden
duyusal tasarlayışların bir dereceye kadar egzersizle Akla tabi olabilece
ğini gösteriyor. Pieter Balling’e gönderdiği 17’nci mektup bu konuda çok
değerli bir not veriyor: “Bir başka kimseyi seven ve bu kimseyle zihni
dolu olan birisi, sanki bu başka kimsenin özünü benimser ve bedeni de
bu yüzden değişikliğe uğrar; kendi bedenimizin fikri ile meşru bir evlatlık
münasebeti kuran bir fikir -bunun için Spinoza oğlunu düşünen bir baba
misalini alıyor— ruhumuzun gücü ve onun beden süresi boyunca kökü,
bu sürede olan tasarlanışları meydana getirme yetisini göstermek sure
tiyle bizde cisimleşir, böylece hür ve rattionnel olan, ya da hiç değilse
böyle olmaya meyleden sanat yaradışı, öz bakımından bilgiden ibaret sa
natçının kişiliğinin ifadesi bu suretle mümkün bir hale gelmiştir. Spino
za, hakikatte, bu etkin hayal gücü teorisini tam geliştirmemiştir ve beşinci
bölümde, yalnız ahlak düzenine ait düşüncelerle kanmaktadır; hatta zihin
le münasebeti bakımından göz önüne alınan hafıza teorisini geliştirmiyor;
bunlardan her ikisi de birkaç kelime ile tahmin edilmiş, sezilmiş, işaret
edilmiş, fakat izah edilmemiştir; bunun için onlar üzerine okuyucunun
dikkatini çekmek gerektiğine inanıyorum. Chronicon Spinozanum’un
IV’üncü cildine burada işaret etmeye kalkıştığım Spinoza’daki hayal gücü
teorisi hakkında kısa bir not yayımladım.