Koro Şarkısı:
Çek c Del kanlılar, Halk Şarkısı
Uyku görüp göreceğ m z tek d nlence;
Huzura erd ğ m z tek yer:
Ne süpürürüz yerler
Ne de ovarız yağları
Sofada k mse kovalamaz
P sl kte yuvarlanmayız
Fakat her alık erkek
İster kend ne b r d l m etek.
Uyurken düş görmek ster z;
Den zde olduğumuzu hayal eder z,
Altın teknelerde dalgalara batar çıkarız,
Sev nç ç nde, özgür ve tertem z.
Bütün düşlerde güzel z hep m z
Parlak kızıl urbalar g yer z;
Sevd ğ m z her erkekle yatarız,
Onları öpücüklere boğarız.
Bayrama döner onlarla günler m z
B z de geceler ne türküler çığırırız,
Onları altın gem lere b nd r r,
Yıl boyu oradan oraya gezer z.
Her şey sev nçl , sevg dolu
Acılı gözyaşlarının gels n sonu
Tanrılar sevecend r ne de olsa
Yaşadığımız altın çağda.
Derken gün ağarır uyanırız:
Gün boyu kölel k eder, d d n r z,
B r komutla kalkar etekler m z
Kalkan her kargıya.
Helena’dan Haberler
Telemakhos kend ne kurulan pusuya yakalanmamıştı, sağ sal m
ev ne dönmes ne nce hesaplardan çok tal h yardım etm şt . Sev nç
gözyaşlarıyla bağrıma bastım onu, h zmetç ler de sev nç ç ndeyd .
Ama hemen arkasından b r c k oğlumla büyük b r kavgaya
tutuştuğumuzu söylemek yüreğ m yaralıyor.
“B r tırtılın beyn olmalı sende!” d ye haykırdım. “Gem lerden b r n
alıp z n almadan nasıl g ders n sen? Daha çocuk sayılırsın! Gem y
yönetmes n nereden b leceks n! Ell kere can vereb l rd n, o zaman
baban eve geld ğ nde ne derd m ben ona? Hata bende aslında, sen
gözümün önünden ayırmasaydım keşke!”
Doğru değ ld takındığım tavır. Telemakhos atma atladı. Artık
çocuk olmadığını, erkek olduğunu bel rtt - ger gelm şt ya, değ l m ,
ne yaptığını b ld ğ n n kanıtıydı bu. Ardından, kend ne kalacak
m rasın parçası olan b r gem almak ç n k msen n zn ne gerek
duymadığını söyleyerek analığımı ayaklar altına aldı, hoş, sayemde
ona bırakılacak b r m ras da kalmamıştı ya, kollamamıştım malı
mülkü, Tal pler y y p b t r yordu heps n . Sonra da vermes gereken
karan verd ğ n , babasını aramaya g tt ğ n , çünkü başka h ç k msen n
bu konuda parmağını b le kıpırdatmadığını söyled . B raz cesaret
göster p hep aşın duygusal davranan, mantıktan, düşünme
yet s nden yoksun kanların oyuncağı olmaktan çıktığını görse babası
onunla kıvanç duyardı.
“Karılar” ded ğ bend m. Kend anasına nasıl “kanlar” d yeb l yordu?
Gözyaşlarına boğulmaktan başka ne yapab l rd m?
Ben de kend payıma düşen d le get rd m elbet, “bana teşekkürün
bu mu; sen n ç n nelere katlandığımı b r b tsen; h çb r kadın bunca
acıya dayanamazdı; öley m daha y ” sözler ne sarıldım hemen.
Sanırım daha önce de duymuştu bunları, kollarını göğsünde
kavuşturup gözler n dev rerek s n rlend ğ n bell ett , b ran önce
susayım d ye bekl yordu.
Az sonra yatışmıştık. H zmetç ler Telemakhos’u ona özel
hazırladıkları suda yundular, güzelce ovaladılar, üzer ne tem z
urbalar g yd rd ler, arkasından da tadına doyum olmayacak b r sofra
kurdular, o da bazı arkadaşlarını konuk ett yanına, bunlar P raeus le
Theoklymenos’tu. P raeus İthakalıydı, g zl yolculuğu oğlumla b rl kte
tasarlamışlardı. Ona b r ç ft laf edecekt m sonradan, anası ve
babasını da azarlayacaktım böyle yaramaz b r çocuk yet şt rd kler
ç n. Theoklymenos se yabancıydı. İy b r ne benz yordu, ama
soyunu sopunu öğrenmel yd m, ne de olsa Theoklymenos yaşındak
çocuklar yanlış k mseler n tuzağına düşeb l rlerd kolaylıkla.
Telemakhos aç kurtlar g b y yor, şarabı b r d k şte dev r yordu, ona
sofra görgüsünü öğretemed ğ m ç n çerlem şt m kend me. Hoş,
k mse çabalamadığımı söyleyemezd . Ancak her denememde, kart
tavuk Eurykle a g rerd araya. “Kızım, rahat bıraksana çocuğu, bırak
yemeğ n tadını çıkarsın, büyüyünce görgü kurallarını öğrenmeye bol
bol zaman bulur nasıl olsa,” türünden sözler ederd .
Bense, “Ağaç yaşken eğ l r,” derd m.
“Demek öyle!” d ye gıdaklardı. “Küçük f danımızı eğmek stemey z,
değ l m ? Sakın ha, olmaz! Onun d md k, uzun boylu büyümes n
ster z, anasının huysuz bakışları altında ez lmeden et n en tatlı
suyunu çıkarsın, bırak!”
H zmetç ler kıkırdardı bunları duyunca, oğlanın tabağını doldurur,
ne uysal b r çocuk olduğunu söylerlerd ona.
Çok şımarık b r çocuk olduğunu üzülerek bel rtey m.
Üç genç yemekler n b t r nce, sordum, yolculuk nasıl geçt d ye.
Telemakhos bu amaçla yola çıktığına göre Odysseus’la ve nerelerde
olduğuyla lg l b r habere ulaşab lm ş m yd bar ? Eğer b r şeyler
bulab ld yse, bunu ben mle paylaşab l r m yd ?
Anladığınız g b ben m tarafımda soğuk yeller es yordu. İnsanın
yen yetme oğluyla kavgasında yen k düşmes h ç kolay olmaz.
Boyları s z nk n aştı mıydı, ger ye b r tek manev otor ten z kalır:
eften püften b r s lah.
Telemakhos’un söyled kler karşısında şaşkınlıktan küçük d l m
yutacaktım. Ona h ç b lg vermeyen Kral Nestor’un yanından
ayrıldıktan sonra Menelaos’u görmeye g tm şt . Menelaos’un b zzat
kend s n . Zeng n Menelaos’u, dangalak Menelaos’u, boynuzlu
Meleanos’u. Helena’nın kocası Menelaos’u, kuzen Helena’nın,
güzeller güzel Helena’nın, m krop fah şe, başıma bütün belaları
get ren Helena’nın kocasını.
“Pek Helena’yı gördün mü?” Boğuk b r sesle sormuştum.
“Ah, evet,” ded . “B ze çok güzel b r sofra sundu.” Telemakhos
daha sonra İht yar Balıkçıyla lg l uzun b r h kâye anlatmaya koyuldu,
Menelaos bu yaşlı ve kuşku uyandıran beyefend den Odysseus’un
ay parçası b r tanrıçanın adasında tutsak kaldığını, her gece sabaha
kadar onunla sev ş p koklaşmaya zorlandığını öğrenm şt .
K m b l r kaçıncı güzel tanrıça masalıydı bu duyduğum. “Helena
nasıldı?” d ye sordum.
“İy görünüyordu,” d ye yanıtladı Telemakhos. “Herkes Troya’dak
savaşla lg l öyküler anlatıyordu - har ka öykülerd heps de, bol
dövüş, çarpışma, deş len bağırsaklar, babam da aralarındaymış
elbet. Derken esk kurtlar boşboğaz konuşmaya başlayınca, Helena
çecekler efsunladı, sonrasında kahkahalarla güldük.”
“Yok, öyle değ l, ded m,
“Nasıl
görünüyordu?”
“Işıyan altın Aphrod te g b ,” ded . “Onu görmek gerçekten heyecan
ver c yd , Yan , ünlü b r kadın, tar h n b r parçası, falan. Övüldüğü
kadar varmış doğrusu, hatta fazlası!” Sersem sersem sırıtıyordu.
“Artık b raz
yaşlanmış
olmalı,” ded m el mden geld ğ nce sak n
olmaya çalışarak. Helena altın Aphrod te kadar ışıl ışıldı ha! Olacak
şey değ ld !
“Ah, evet, öyle,” ded oğlum. Analarla babasız oğulları arasında
oluşması gereken bağ sonunda kurulacaktı neyse k . Telemakhos
yüzüme baktı ve aklımdan geçenler okudu. “Doğrusu, epey
çökmüştü,” ded . “Senden çok daha yaşlı. Tükenm ş hatta. Kırış
kırış,” d ye ekled . “Çürümüş b r mantardan farksız. D şler de
sapsan. Bazıları dökülmüştü gal ba. Ancak b rkaç kadeh çk den
sonra güzel görünüyordu göze.”
Yalan söyled ğ n b l yordum, y ne de ben m ç n yalan uydurması
dokunaklıydı. E, dolandıncılar kralı Hermes’ n dostu Autolykus’un
torununun oğluydu o, tatlı d ll , masal uydurma ustası, erkekler
kandırmada, kadınları baştan çıkarma uzmanı kurnaz Odysseus’un
oğlu. Demek k b raz bey n vardı onda. “Bana anlattıklarına teşekkür
eder m, oğlum,” ded m. “Sana m nnettarım. Ş md g d p b r sepet
buğday adayacak ve babanın sağ sal m dönmes ç n yakaracağım.”
Öyle yaptım.
|