Pereira İddia Ediyor



Yüklə 0,79 Mb.
Pdf görüntüsü
səhifə6/20
tarix28.11.2023
ölçüsü0,79 Mb.
#166952
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   20
Pereira İddia Ediyor - Antonio Tabucchi

Honorine'i seçmişti, üç-dört bölümde yayınlamayı düşündüğü,
pişmanlık üzerine bir anlatıydı. Pereira nedenini bilmiyor, ama
pişmanlık üzerine bu anlatının, birisi için şişedeki bir ileti olacağını
umuyordu. Çünkü insanın pişmanlık duyduğu birçok şey vardı ve
pişmanlık üzerine bir anlatı gerekiyordu, duymak isteyene bir ileti
göndermenin de tek yolu buydu. Böylece Larousse’unu aldı, vantilatörü
kapatıp evine döndü.
Taksiyle katedralin önüne vardığında, korkunç bir sıcak vardı.
Pereira boyunbağını çıkarıp cebine koydu. Evine giden sokağın
yokuşunu binbir zahmetle çıktı, giriş kapısını açtı ve bir basamağın
üzerine oturdu. Soluğu tıkanmıştı. Kardiyologun kalbi için yazdığı
haplardan birini cebinden çıkarıp susuz yuttu. Terini sildi, dinlendi, loş
antrede serinledi ve dairesinden içeri girdi. Kapıcı kadın bir şey
hazırlamamıştı, Setubal’e ailesinin yanına gitmişti ve her yıl olduğu
gibi, eylülden önce dönmeyecekti. Derinde bir yerde, bu durum
cesaretini kırdı. Yalnız, bütünüyle yalnız kalmayı, kendisiyle uğraşan
kimsenin bulunmamasını sevmiyordu. Karısının portresinin önünden


geçerken, on dakika sonra geliyorum, dedi. Odaya gitti, soyunup
yıkanmaya hazırlandı.
Kardiyolog, çok soğuk suyla yıkanmamasını söylemişti, ama
tam da buna gereksinim duyuyordu. Banyoyu soğuk suyla doldurup
içine daldı. Suyun içindeyken uzun uzun göbeğini okşadı. Pereira, dedi
kendi kendine, bir zamanlar yaşamın başka türlüydü. Kurulandı ve
pijamasını giydi. Hole kadar gidip karısının portresinin karşısına geçti
ve ona, bu akşam Monteiro Rossi’yi göreceğim, onu neden işten
çıkarmadığımı ya da başımdan savmadığımı bilmiyorum, dedi.
Sorunları var ve bana boşalmak istiyor, bunu anladık, sen ne dersin, ne
yapmalıyım? Karısının portresi, uzak bir gülümsemeyle gülümsedi ona.
Peki, dedi Pereira, şimdi öğle uykusuna yatacağım, sonra da
delikanlının ne istediğini soracağım. Ve yatmaya gitti.
Pereira, o gün öğleden sonra bir düş gördüğünü iddia ediyor.
Gençlik günleriyle ilgili çok güzel bir düş. Ama açığa vurmamayı
yeğliyor, çünkü düşler açığa vurulmamalıdır, diye iddia ediyor. Sadece
hoşnut olduğunu ve kışın ortasında, Coimbra’dan ötede, belki Granja’da
bir sahilde olduğunu ve de yanında kimliğini açıklamak istemediği
birinin bulunduğunu kabulleniyor. Her neyse, keyi li bir şekilde uyandı
Pereira, kısa kollu bir gömlek giydi ve boyunbağı takmadı. Buna karşın,
yanına pamuklu ha if bir ceket aldı, giymedi ama, koltuğunun altında
tutmayı tercih etti. Akşam havası sıcaktı, bereket versin biraz esinti
vardı. O anda, Café Orquidéa’ya kadar yürümeyi düşündü, ama hemen
sonra bunun bir çılgınlık olduğunda karar kıldı. Yine de Terreiro do
Paço’ya kadar indi ve yürüyüş ona iyi geldi. Oradan Alexandre
Herculano’ya kadar tramvaya bindi. Café Orquidéa’da kimsecikler yok
sayılırdı, Monteiro Rossi orada değildi, ama doğrusu kendisiydi erkenci
olan. Pereira, içerde vantilatör yakınındaki küçük masalardan birine
yerleşip bir limonata ısmarladı. Garson geldiğinde sordu: Bugün
haberler nasıl, Manuel? Gazeteci olan sizsiniz Doktor Pereira, eğer siz
de bilmiyorsanız, diye yanıtladı garson. Kaplıcalardaydım, diye karşılık
verdi Pereira, gazeteleri okumadım, gazetelerden bir şey
öğrenilemeyeceğini bir yana bırak, en iyisi doğrudan bilgi edinmek, işte
bu yüzden size soruyorum Manuel. Inanılmaz şeyler, diye mırıldandı
Manuel, inanılmaz şeyler Doktor Pereira. Ve Manuel çekip gitti.
Tam o sırada, Monteiro Rossi içeri girdi. Sıkıntılı haliyle,
sakınımlı bir şekilde çevresine bakarak ilerliyordu. Pereira, onun açık


mavi, beyaz yakalı güzel bir gömlek giydiğini farketti. Benim paramla
satın alınmış, diye içinden geçirdi bir an, ama daha fazla düşünmeye
fırsat bulamadı, çünkü Monteiro Rossi onu görüp yanına geldi. El
sıkıştılar. Oturun, dedi Pereira, Monteiro Rossi yerleşti, ama ağzını
açmadı. Peki, dedi Pereira, ne yemek istiyorsunuz? Burada sadece
maydanozlu omlet ve balık salatası yenir. Ben seve seve iki maydanozlu
omlet yerim, dedi Monteiro Rossi, kusura bakmayın, yüzsüzlük
ediyorum, ama bugün öğle yemeğini atladım. Pereira, üç porsiyon
maydanozlu omlet söyledi, sonra da mademki mektubunuzda sorun
sözcüğünü kullanıyorsunuz, şimdi anlatın bakalım şu sorunlarınızı,
dedi. Monteiro Rossi, alnına düşen saç tutamını geri itti. Bu hareketin
kendisinde tuhaf bir etki yarattığını iddia ediyor Pereira. Oyle olsun,
dedi Monteiro Rossi sesini alçaltarak, başım dertte Doktor Pereira, işin
aslı bu. Garson omletleri getirince, Monteiro Rossi konuyu değiştirdi.
Amma da sıcak, dedi. Garson servis yaparken havadan sudan söz ettiler
ve Pereira, Buçaco kaplıcalarına gittiğini ve orada, tepelerde, iklimin ve
yemyeşil parkın harika olduğunu anlattı. Sonra garson onları rahat
bıraktı ve Pereira sordu: Eee? Nereden başlayacağımı bilemiyorum,
dedi Monteiro Rossi, başım dertte, bu da bir gerçek. Pereira omletinden
bir parça kesip sordu: Marta yüzünden mi?
Pereira bunu neden sordu? Gerçekten Marta’nın bu
delikanlının başına dert açacağını düşündüğü için mi, kızı fazla özgür,
fazla kabına sığmaz bulduğu için mi yoksa özgür ve kabına sığmaz
kadınların akıllarına geleni söyleyebilecekleri Fransa’da ya da
Ingiltere’de olmalarını dilediği için mi? Pereira buna yanıt verecek
durumda değil, ama Marta yüzünden mi, diye sorduğu kesin. Kısmen
evet, diye yanıtladı Monteiro Rossi alçak sesle, ama kabahati onun
üstüne yıkamam, kendince ikirleri var, bu ikirler de son derece sağlam.
Eee, diye sordu Pereira. Kuzenim geldi işte, dedi Monteiro Rossi, Pek
kaygı verici bir olaya benzemiyor bu, diye karşılık verdi Pereira,
hepimizin kuzenleri var. Evet, dedi Monteiro Rossi neredeyse fısıltıyla,
ama benim kuzenim Ispanya’dan geliyor, bir tugayın üyesi,
Cumhuriyetçiler’in safında savaşıyor, Portekiz’e gelmesinin nedeni
Uluslararası Tugay için Portekizli gönüllüler toplamak. Onu evimde
yatıramam, elinde öyle bir Arjantin pasaportu var ki sahte olduğu bir
kilometre öteden anlaşılıyor. Kuzenimi nereye koyacağımı, nerede
saklayacağımı bilemiyorum. Pereira, bir ter damlasının sırtından aşağı


akmaya başladığını hissetti, ama soğukkanlılığını yitirmedi. Eee,
diye
sordu omletini yemeyi sürdürerek. Sizin yardımınıza gereksinim
duyuyorum, dedi Monteiro Rossi, sizin Doktor Pereira, sizin onunla
ilgilenmenize, kalabileceği dikkat çekmeyecek bir yer bulmanıza
gereksinim duyuyorum, gizli bir yer olsa da farketmez, yeter ki kafasını
sokacak bir yeri olsun. Ben onu evde tutamam, çünkü Marta yüzünden
polisin benden şüpheleniyor olması mümkün, belki beni de
gözlüyorlardır. Eee, diye sordu bir daha Pereira. Kimse sizden
şüphelenmiyor, dedi Monteiro Rossi, sadece bir-iki gün kalacak, Direniş
örgütüyle bağlantı kurana kadar, sonra da Ispanya’ya dönecek. Bana
yardım etmelisiniz Doktor Pereira, ona kalacağı bir yer bulmalısınız.
Pereira omletini bitirdi, garsona işaret edip bir limonata daha
söyledi. Utanmazlığınız karşısında dilim tutuldu, dedi, bilmem benden
ne istediğinizin farkında mısınız, ayrıca ne bulmamı bekliyorsunuz
benden?
Kiralık bir oda, dedi Monteiro Rossi, bir pansiyon, müşterilerin
belgelerine fazla bakılmayan bir yer, bunca kişi tanıyorsunuz, böylesi
yerleri biliyorsunuzdur.
Bunca kişi, diye düşündü Pereira. Ya bunca kişi arasında
kimseyi tanımadıysa? Peder Antönio’yu tanıyordu, ama onu böylesi bir
soruna bulaştıramazdı, dostu Silva’yı tanıyordu, adam Coimbra’daydı,
ayrıca ona güvenemezdi, bir de Rua Rodrigo da Fonseca’daki kadın,
polise muhbirlik yapıyor olabilirdi. Ama birden aklına Garaça’da,
Şato’nun üzerindeki küçük bir pansiyon geldi, kaçak çiftlerin buluştuğu
ve kimseye kimlik sorulmayan bir yerdi. Pereira biliyordu, çünkü bir
keresinde dostu Silva, adının skandala karışmasına katlanamayacak
Lizbonlu bir hanımla bir gece geçirmek için göze batmayan bir yerde
bir oda ayarlamasını rica etmişti ondan. Pereira, yarın sabah
ilgilenirim, derken buldu kendini. Ama kuzeninizi kesinlikle yazı
işlerine getirmeyin, göndermeyin, kapıcı kadın yüzünden, yarın sabah
saat onbirde evime getirin, size adresi veririm, ama telefon etmeyin
lütfen, siz de orada olmaya bakın, belki böylesi daha iyi olur.
Pereira bunu neden söyledi? Monteiro Rossi’nin haline acıdığı
için mi? Kaplıcalara gittiği ve dostu Silva’yla kendisini hayal kırıklığına
uğratan bir konuşma yaptığı için mi, yoksa trende ne olursa olsun bir
şeylerin yapılması gerektiğini söyleyen Bayan Delgado’yla tanıştığı için
mi? Pereira bilmediğini iddia ediyor. Sadece kendini pis bir duruma


düşürdüğünü ve birisiyle konuşması gerektiğini biliyor. Ama yakınında
kimse yoktu, işte o zaman eve dönünce gidip
karısının portresiyle
konuşmak geldi aklına. Oyle de yaptığını iddia ediyor Pereira.


12
Pereira, saat tam onbirde kapının çaldığını iddia ediyor.
Pereira kahvaltısını etmişti, erken kalkmış ve hazırladığı limonatayı buz
küpleriyle bir sürahiye doldurup yemek odasındaki masanın üzerine
koymuştu. Kapıdan, önce çekine çekine Monteiro Rossi girdi ve
mırıltıyla, günaydın, dedi. Pereira, şaşırarak kapıyı kapattı ve kuzeninin
gelip gelmediğini sordu. O da geldi, dedi Monteiro Rossi, ama hemen
girmek istemiyor, bir göz atmam için önden beni gönderdi. Neye göz
atmak için, diye sordu. Pereira ö keli bir havayla, hırsız-polis mi
oynuyorsunuz, yoksa polisin sizi beklediğini mi sanıyordunuz? Hayır,
nedeni bu değil Doktor Pereira, diye özür diledi Monteiro Rossi, sadece
kuzenim biraz fazla şüpheci, anlarsınız, durumu pek kolay değil, hassas
bir görev için burada bulunuyor, elinde bir Arjantin pasaportu var ve
nereye sığınacağını bilemiyor. Bunu bana dün de söylemiştiniz, diye
karşılık verdi Pereira, hadi şimdi onu da çağırın lütfen, bu
saçmalıklardan bıktım. Monteiro Rossi kapıyı açtı ve kuzenine
ilerlemesini işaret etti. Gel Bruno, dedi Italyanca, her şey yolunda.
içeri
giren adam kısa boylu ve zayıftı. Saçları alabros
kesilmişti, sarı bir bıyığı vardı ve mavi bir ceket giymişti. Doktor
Pereira, dedi Monteiro Rossi, sizi kuzenim Bruno Rossi’yle tanıştırayım,
pasaportunda adı Bruno Lugones diye geçiyor, her zaman Lugones
demeniz daha iyi olur. Hangi dilde konuşmamız gerekiyor, diye sordu
Pereira, kuzeniniz Portekizce biliyor
mu? Hayır, dedi Monteiro Rossi,
ama Ispanyolca anlar.
Pereira onları yemek odasına alıp limonata ikram etti. Sayın
Bruno Rossi ağzını açmadı, çevresine kuşkulu gözlerle bakınmakla
yetindi. Uzaktan bir ambulansın sireni işitildi, Bruno Rossi gerginleşip
pencereye gitti. Sakin olmasını söyleyin, dedi Pereira Monteiro
Rossi’ye, burası Ispanya değil, Iç Savaş yok. Bruno Rossi dönüp yerine
oturdu ve (

Yüklə 0,79 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   20




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©azkurs.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin