See discussions, stats, and author profiles for this publication at


Ontolojik Uğrak 2: Ontoloji – Epistemoloji Sarkacında Bir Departman Olarak Felsefe



Yüklə 0,82 Mb.
Pdf görüntüsü
səhifə8/12
tarix25.11.2022
ölçüsü0,82 Mb.
#70473
1   ...   4   5   6   7   8   9   10   11   12
Epistemological Turn and The Ontology of Philosoph

Ontolojik Uğrak 2: Ontoloji – Epistemoloji Sarkacında Bir Departman Olarak Felsefe 
20. yüzyılın bilime rağmen felsefe yapılamayacak bir çağ olarak nitelendirilmesi, özünde 
şüphe götürmez bir tespittir. Ancak, bilimin ve / veya felsefenin böylesi bir çağdaki 
konumlandırılışı farklı düşünsel patikalara yol açacak denli ayırıcıdır. Bilim hakkında 
konuştuğunda / düşündüğünde “bilimlere karşı değil, onlar için ve onların özsel doğası 
hakkında berrak bir fikir sahibi olmak için” konuştuğunu / düşündüğünü ifade eden (1968, s. 
14) ve ‘Varlığın anlamı problemi’ ile yola çıkarken bir epistemolojisinin olmaması üzerinden 
eleştirilebilecek olan Martin Heidegger’in şu ifadeleri
11
çok önemli iki bilgi kuramsal (bilim 
kuramsal) problem ile ilişkisellik taşımaktadır: 
Araştırmacılar, öğretmenler ve öğrenciler topluluğunun varoluşu bilimin egemenliği altındadır. 
Varoluşumuzun temellerinde, özünde neler oluyor ki, bilim artık tutkumuz haline geldi? 
Bilim dalları birbirlerinden oldukça ayrı; metodolojileri de temelden farklıdır. Bilimlerin gittikçe 
filizlenen bu çoğulluğunu bugün yalnızca üniversitelerin ve fakültelerin teknik örgütlenişi bir arada 
tutabiliyor ve bunlar ancak disiplinlerin pratik amaçları doğrultusunda anlamlı birer birim olarak 
sürdürülebilmekteler. Bütün bunlara karşın, bilimlerin kökleri özsel toprağında çoktan kurumuştur. 
(1993, s. 94) 
İlk problem, felsefe içerisinde epistemolojinin (bilgi teorisinin) nasıl ilk ve tek felsefe haline 
dönüştüğüne / dönüştürüldüğüne dair disipline içkin soruyla, bilimsel dünya kavrayışına 
ulaşan düşünmenin epistemolojik tarihine dair kökensel soruyu birleştiren problemdir. İkinci 
problem ise, özellikle 1960’lı yıllardan sonra bilim teorisi içerisinde kendisini hissettirecek 
olan çok-paradigmalılık probleminin göreli olarak çok erken ifşasıdır. Çok-paradigmalılık 
probleminin kökeninde Kuhn’un bir ‘tespiti’ yer almaktadır: “Paradigma değişiklikleri 
gerçekten bilim adamlarının, araştırma ile bağlanmış oldukları dünyayı farklı şekilde 
görmelerine neden olur. Söylemek istediğimiz, bu dünyayla olan ilişkileri yalnızca gördükleri 
ve yaptıkları ile sınırlı kaldığı ölçüde, bilim adamlarının bir devrimden sonra farklı bir 
dünyayla ilişki kurduklarıdır” (2000, s. 175). Mevcut problem, birbiri yerini alan paradigma 
değişimi yerine, eş zamanlı olarak tedavülde olan paradigmalar çoklusunda -özellikle sosyal 
bilimlerde- dünyanın nasıl görüneceğine (ya da var olacağına) ilişkindir. Epistemolojik olarak 
uzlaşamasalar da Kuhn’u andırır biçimde Popper’ın bilimsel ilerlemenin daima “daha ilginç, 
daha az geleneksel ve buna bağlı olarak da daha az ‘olası’ teorilere’ doğru olduğu görüşüne 
(2002, s. 320) uyarlanacak biçimde Heideggerci patikalar yaklaşımı, tam da bu problem 
üzerinden işlemselleştirilebilir ya da bu probleme uyarlanabilir. Çünkü Popper’ın, özellikle 
sosyal bilimlerde olmak üzere, bilimde amacın daima hakikat (truth) olduğu ve fakat 
ulaşılanın her daim hakikate-benzer (Xenophanes’in kullandığı biçimiyle eoikota)
12
olacağı 
savı (2002, s. 320) ilk bakışta umulmayacak kadar Patikalar’a yaklaşmaktadır. Ontoloji 
çıkışlı bir temsil eleştirisi, her iki problemi de görünür kılmaktadır. Modern Bilimsel 
11
Tam da Bilimsel Dünya Kavrayışı ile aynı yılda, yani 1929’da. 
12
Popper’ın ve Heidegger’in pre-sokratik filozoflara dönüşlerinde ortak, gördüklerinde ise farklı oldukları 
belirtilmelidir. 


EPİSTEMOLOJİK DÖNÜŞ VE BİLİM FELSEFESİNİN ONTOLOJİSİ 
-BİLİMSEL DÜNYA KAVRAYIŞI’NDAN ELEŞTİREL REALİZME ONTOLOJİNİN EPİSTEMOLOJİ İLE TEMELLENDİRİLMESİ- 
749 
Devrim’in ‘ground plan’ı, epistemolojik perspektif içerisinde bilimde işler olan temel bilgi 
teorisidir. Oysa Heidegger’in ontolojik bakışı, aynı problemi başka bir konumda formüle eder: 
Bir deney hazırlamak, altında özgül hareketler dizisinin zorunlu ilerleyişinin izlenebileceği koşulları 
tasarlamak, kavramlarla temsil etmek, yani hesaplama yoluyla daha baştan kontrol etmek demektir. 
Fakat bir yasa tesis etmek, nesne alanının ground plan’ına bir referans ile gerçekleştirilebilir. Bu ground 
plan, koşulların temsilini sınırlandırır ve bir kriter tesis eder. Böylesi bir temsil ediş içinde ve onun 
kanalıyla deney rastgele bir imgelemeyle başlamaz. Newton bu nedenle hypothesis non fingo, yani 
“belirlenmiş temeller gelişigüzel uydurulmamıştır” demektedir. (1977, s. 121) 
Modern, pozitivist kuruluş dönemlerinden bu yana sosyal bilimlerin bilgi kuramsal 
modellemesinin istendiği gibi ilksel modele, yani deneysel bilimlerin bilgi kuramsal yapısına 
‘tam uygunluk’ göstermemesi epistemolojik bir problem olarak konumlandırılır. Oysa 
ontolojik perspektifte, bunların ground plan’a olan uyumsuzluğu olarak kendisini gösteren 
problem, “sakın bu uyarsızlık çeşitli disiplinlerde uygulayıcılar olarak bizlere, bütün 
egemenliğine karşın sözü geçen ‘ground plan’ın sınırlılıkları hakkında bir şeyler söylüyor 
olmasın?” (Nalbantoğlu, 2009, s. 17) sorusunu sordurur. Ontolojik zeminden 
konuşulduğunda, “tarihsel insan bilimlerinin kesinlikten uzak oluşu bir eksiklik değil”dir. Bu 
bilimlerin “nesnesini oluşturacak alanın tasarlanışı” hem farklı hem de “kesin bilimlerdeki 
zorluğa oranla gerçekleştirilmesi çok daha güç bir iştir” (Heidegger, 1977, s. 120, 
Nalbantoğlu, 2009a, s. 18). 
Hasan Ünal Nalbantoğlu’nun Steiner’e gönderimle dile getirdiği ‘theoria’ (teori / 
kuram) önerisi tam da ontolojiden çıkış alarak bilimi konu edinen bir meta-bilim (meta-fizik?) 
bakışıdır. “İnsan bilimlerinde teori bilimlerin kazandığı prestij karşısında sinirlerin 
bozulmasıdır” ifadesinden yola çıkan Nalbantoğlu, Gadamerci bir anlamda teoriyi, 
temsillerden alarak geçmişteki anlamına geri götürmeyi önerir ki bu Heideggerci (yani 
ontolojik) bir çağrıdır.
Teoriyle haşır neşir olmak tıpkı bir kutsama/kutlama gibi bir derdi, bir meseleyi başkalarıyla paylaşan 
kişinin o anda meseleye gözünü kaptırması ve düşünümünde onunla birleşmesi ise buna ne demeli? 
Böylece theoros sözcüğün tam anlamıyla görendir. Theoria da öncelikle öznelliğin tutumu, öznelliğin 
kendi kendini belirleyişi olarak kavranmamalı, tersine her ne ise görülen onun üzerinden anlaşılmalıdır. 
(Nalbantoğlu, 2009b, s. 95, 96) 

Yüklə 0,82 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   4   5   6   7   8   9   10   11   12




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©azkurs.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin