EPİSTEMOLOJİK DÖNÜŞ VE BİLİM FELSEFESİNİN ONTOLOJİSİ
-BİLİMSEL DÜNYA KAVRAYIŞI’NDAN ELEŞTİREL REALİZME ONTOLOJİNİN EPİSTEMOLOJİ İLE TEMELLENDİRİLMESİ-
747
etkileyebileceğimiz şeylerdir ve kimi zaman bu ikisi arasında bir dolayım
olarak kimi
zamanda bizi etkileyen şeyler olarak temsiller odaktadır. Buna bağlı olarak da gerçeklik
‘temsil problemi’ altında tartışılır. Bu nedenle özellikle Kuhn ve sonrası için karşıt-bilim
tezlerine
9
yöneltilen eleştirilerin odak noktası realizm – anti-realizm gerilimi değil (ontolojik
gerilim), rasyonalizm – irrasyonalizm gerilimidir (epistemolojik gerilim).
10
Kuhn’un önerdiği gibi, ‘bilmek-istediğimize-doğru-evrim’ düşüncesinin yerine,
‘bildiklerimizden-başlayan-evrim’ düşüncesini koymayı” öğrenerek “bir sürü rahatsız
edici
sorundan” kurtulmak demek, “paradigma değişikliklerinin bilim adamlarını ve onlardan bir
şeyler öğrenenleri gerçeğe gittikçe daha çok yaklaştırdığı yolundaki açık ya da örtülü
inancımızı sonunda terk etmemiz” gerektiği anlamına gelmektedir. Bu temelde Kuhn, “tıpkı
biyolojik evrimde olduğunu varsaydığımız gibi, bu sürecin de [bilimsel ilerlemenin] tümüyle
belirli hiçbir hedef olmadan, yani her aşamasının daha yakından benzediği sabit ve sürekli bir
bilimsel ‘gerçek’ olmadan meydana gelmesi de akla tamamen yatkındır” dediğinde (2000: s.
234, 235) köprüler yakılmaktadır.
Çünkü bu, bilgi kuramsal yönelimin ontolojik temelini
kaybedip bir irrasyonalizme savrulması olarak görülmektedir. Ontolojiden kopmuş Kuhn’un
son çabaları da teori tercihinin tarafsız bir aritmetiğinin ve gereğince uygulandığı zaman her
bireyi aynı sonuca götürecek sistematik bir karar verme işleminin bulunmadığını söylemesiyle
(2000, s. 265, 266) boşa düşer.
Bu noktada, ‘temsil problemi’ni esas alan bilgi kuramsal modelleme girişiminin
evrimsel süreci pragmatik temasa odaklanmaya ulaşır. Çünkü Kuhn ile birlikte,
analitik
gelenek için dahi bilimi tarihsizleştirerek kavramak olanaksız hale gelmiştir, fakat bu tarih
‘gerçeklik’ pahasına yazılamamaktadır. Bu durumda çıkış kapısı, “düşündüklerimizin değil de
yaptıklarımızın tarihi”ne odaklanmak ve “gerçeklik bizim dünyada ne düşündüğümüzden çok
ne yaptığımızla ilgilidir” demektir (Hacking, 2016, s. 36).
Ontolojik temasın ‘müdahale’ üzerinden kurulmasının pragmatikliği, bilimsel teorileri
‘işe yarar bir düşünce aracı’ olmaya indirgememe iddiasındadır. Bu kez de Wittgenstein’ın
ikinci dönemine gönderimle şu söylenebilir: Bilimsel teoriler alet çantasındaki aletler
(Wittgenstein, 1998, s. 17) gibidir. Ancak çekicin işe yaraması, ‘çivi’nin ve çiviyle müdahale
edilebilen diğer her şeyin gerçekten var olmasına bağlıdır. Böylece, araçsalcı
olmayan bir
pragmatik konum açılır. Bu konumun araçsalcı olmamasının diğer bir nedeni de teorilerin
birer araç olarak ele alındıklarında yanlışlanabilir olmamalarıdır. Öyle ki, Newton Teorisi
halen belirli sınırlar dâhilinde (ki esasında bu sınırlar pratik yaşamın tümüdür)
uygulanabilirliğini korumaktadır. Çünkü pratik uygulamalara dönük araçsalcı amaçlar için bir
teori yanlışlanmasının ardından da (limitleri dâhilinde) kullanılmaya devam edebilir. O halde,
gerçeklikle temas noktasındaki pratik sonuç uygulanabilirlik ise,
Newton Teorisi da en az
Einstein’ın teorisi kadar gerçekliğe dairdir. Oysa bir teorinin yanlışlanmış olması onun
gerçekliğe uymadığının açık göstergesidir. Gerçeklik hakkındaki bir varsayım (ki bütün
bilimsel teoriler böyledir) sınandığında ve başarılı biçimde yanlışlandığında, çok açık bir
biçimde herhangi bir varsayımın doğrudan çarpabileceği bir gerçekliğin var olduğu
görülmektedir (Popper, 2002, s. 150-152, 155). Bu, gerçeklik hakkında şüpheci olunamayacak
bir epistemolojik konumdur.
Bu konum epistemolojik boyuttaki temsiller ile ontolojik boyut arasındaki geçiş
bölgesinde yer alan ‘nedensellik’ konusunda da sağlam bir temel oluşturmaktadır. Temsiller
düzeyinde kaldığı sürece nedenselliği bir tür korelasyondan
öte koyutlayamayan
9
Karşıt-bilim tezleri, ortodoks bilim anlayışına ve ona bağlı bilim imgesine karşıtlık anlamı taşımaktadır.
10
Buradaki esas hedef şüphesiz ki Feyerabend’dir. Çünkü Kuhn bu yolu açmış olsa da bilimsel rasyonaliteye
hiçbir zaman –en azından açıkça- karşı çıkmaz. Ancak, Lakatos buna ikna olmadığından, Kuhn’a karşı Popper’ı
tekrar düzenleme yoluna gitmiştir (Hacking, 2016: s. 33).
748
GAUN JSS
pozitivizmden farklı olarak bu epistemolojik konum, bir olayın belli bir sonucu üretmesinin
nedeninin kavrandığının en önemli göstergesini ve kanıtını, bu olayları başka tür olayları
üretebilmek için kullanabilmekte görür. Ölçmek temsilin ontolojik statüsünü ancak bir yere
kadar götürebilir. Oysa nedensellik kavrayışına bağlı olarak
müdahale ederek yeniden
düzenleyebilmek temsili ontolojik olarak gidebileceği son noktaya vardırır. Gerçeklik, bize
etki eden ve bizim etki edebildiğimiz şeylerdir. Temsil ve müdahalenin tam çakışması ise
(tam ifadeyle, ‘temsil olarak gerçeklik’ ile ‘müdahale olarak gerçeklik’in) ancak modern
bilimle vuku bulmuştur. Bu nedenle, 17. yüzyıldan sonra felsefenin ayrı ayrı epistemoloji ve
ontoloji (çoğu zaman bir diğerini dışlayan, yok sayan ya da önemsizleştiren) patikaları olsa da
epistemoloji – ontoloji birlikteliğinin tartışılabileceği yegâne mecra ve konu artık bilimdir.
Dostları ilə paylaş: