►
Gelenek
►
Beşeri eksiklik
►
Organik toplum
► Hiyerarşi ve otorite
►
Mülkiyettir
Gelenek
Muhafazakârlığın, değişim karşıtı iddialarının dayanakları farklı farklıdır. Muhafazakârlıkta teker
rür eden merkezî konulardan birisi, yaptığı gelenek savunusudur. Gelenek, zamana karşı koyabil
miş değerler, uygulamalar ve kurumlan, özelde de bir kuşaktan diğerine aktarılanları kapsar. Bu an
layışın aksine liberaller, sosyal kuramların ne kadar uzun süredir varlıklarım devam ettirdiklerine
göre değil de, bireylerin ihtiyaç ve çıkarlarına ne kadar cevap verebildiği çerçevesinde değerlendi
rilmeleri gerektiğini öne sürerler. Eğer kurumlar bu sınavı geçemiyorlarsa, ya reforma tâbi tutulma
lıdırlar ya da ortadan kaldırılmalıdırlar. Ancak muhafazakârlar bu görüşe kesinlikle katılmazlar ve
bazı nedenlerden dolayı, gelenek ve kuramların, tarih testini başarıyla geçtiklerinden hassasiyetle
korunması gerektiğini düşünürler.
Bazı muhafazakârlara göre bu sonuç, onların dinî inançlarını yansıtır. Eğer bu dünyanın Yara
tıcı Tanrı tarafından bezendiği düşünülürse, toplumdaki geleneksel örfler ve uygulamalar “Tanrı
vergisi” olarak görülmelidir. Burke, bu çerçevede toplumun “Yaratıcımızın yasasi’yla ya da bazen
ifade ettiği gibi “doğal hukuk” tarafından şekillendirildiğine inanır. Eğer insanlar yasaya aykırı ola
rak dünyayı değiştirmeye kalkarlarsa, Tanrı’nın iradesine karşı gelmiş olurlar ve sonuçta İnsanî
faaliyetleri daha iyi değil, daha kötü yaparlar. 18. Yüzyıldan beri geleneğin Tanrı nın iradesini yan
sıttığını iddia etmek, gittikçe zorlaşmaktadır. Burke için monarşi kurumunun Tanrı takdiriyle atan
dığına inanmak mümkündü. Çünkü bu inanç, çok uzun bir süredir yerleşik bir inançtı ve neredeyse
evrensel olarak kabul görüyordu. Ancak tarihsel değişimin adımları hızlandıkça,
yeni gelenekler
eskilerin yerini aldı. Serbest seçim ve evrensel oy hakkı gibi bu yeni geleneklerin,
her anlamda
“Tanrı vergisi” olmaktan çok insan yapımı oldukları açıkça görüldü. Ancak değişime yönelik dinî
ret, modern köktenciler tarafından diri tutuldu. Köktencilerin inancına göre, Tanrının istekleri
onların dinî metinlerindeki kesin hakikat olarak insanoğluna vahyedildi. Muhafazakârlık ile dinî
köktencilik arasındaki ilişki, Onuncu Bölüm ’de tartışılmıştır.
Ancak muhafazakârların çoğu, herhangi bir ilâhî köken iddiası öne sürme ihtiyacı duymadan
geleneği desteklemektedir.
Örneğin Burke, toplumu “yaşayanlar, ölüler ve doğacaklar” arasındaki
bir ortaklık olarak tanımlamıştır. İngiliz romancı ve deneme yazarı G. K. Chesterton (1 7 8 4 -1 9 3 6 ),
bu görüşü şöyle ifade etmektedir:
Gelenek, oyları tüm sınıflardan en belirsiz olana vermek demektir: Atalarımıza. Bu, ölmüşlerin