T. C. Ankara üNİversitesi sosyal biLİmler enstiTÜSÜ uluslararasi iLİŞKİler anabiLİm dali



Yüklə 0,86 Mb.
Pdf görüntüsü
səhifə11/15
tarix26.11.2019
ölçüsü0,86 Mb.
#29695
1   ...   7   8   9   10   11   12   13   14   15
İRANDA İSLAM KİMLİK VE



 
                                                                                                                                                 80 
yönde gelişeceği bölgesel ve küresel düzeyde oluşan endişelerin en temel noktasıydı. 
İran ve uluslararası sistem arasında ortaya çıkan bu gibi çelişkiler özellikle Birinci 
Cumhuriyet Dönemi diye tanımlanan Humeyni’nin yaşadığı  yıllara tekabül eden 
dönemde doruk noktasına ulaştı
100
. Bu dönemde Irak-İran savaşının başlaması ile 
çoğu bölge ülkelerinin ve  Batılı devletlerin Irak’tan yana tutumları, Humeyni’nin 
yorumları doğrultusunda biçimlendirilen dış politika uygulamalarını daha da 
uzlaşmaz kıldı. Genel olarak bakıldığında Humeyni’nin dış politika ile ilgili 
görüşleri, ölümüne yakın dönemlerde göreceli olarak bir yumuşama sürecine girse 
de, söylemlerinde yer alan kimi ana öğelerin kalıtımsallaşması bakımından önemini 
günümüze kadar korumayı başardı
101
.   
Humeyni’nin dünyaya bakış açısı, diğer bir deyişle dış politika vizyonu, onun 
devrim öncesi ve sonrası iç politika ile ilgili kullandığı dinsel-devrimci ideolojik 
öğelerden oluşan Üçüncü Dünyacı söylemleri ile aynı doğrultuda idi. Ayrıca, 
müstekbirler (sömürgeciler) ve mustazaflar (sömürülenler), Dar’ül-Harp ve Dar’ül 
İslam,  Doğu ve Batı gibi İran siyasal kültürüne yüz yıllardan beri yerleşmiş düalistik 
anlayış, Humeyni’nin dış politika yaklaşımının temel birimleri idi. Ona göre 
Müslüman ülkelerin ve diğer Üçüncü Dünya halklarının geri kalmışlığının tek 
nedeni, başta ABD olmak üzere Batılı devletlerin sömürgeci siyasetiydi. O diğer 
mazlum ülkeleri, İran  İslam Cumhuriyetini örnek alarak sömürgeci süpergüçlere 
karşı kesin zafer elde edilinceye kadar mücadele etmeye çağırmaktaydı. Humeyni 
                                                                                                                                                                     
99
 İran İslam Cumhuriyeti Anayasası, s.92. 
100
 Mustafa Nail Alkan, “İran’ın Batı ile İlişkileri”,Avrasya Dosyası,  Cilt 2, Sayı 1(1995), s.19-24; 
Oya Akgönenç Mughisuddin, “Humeyniden sonra İran’ın Dış Politikasında Eğilimler”, Avrasya 
Dosyası,  Cilt 2, Sayı 1(1995), s. 25-37; “Historic Personalities”, 

101
 Nikki R. Keddie ve Mark J. Gasiorowski (ed.), Neither East Nor West: Iran, the Soviet Union and 
the United States, Yale University Press, London, 1990, s.163. 

 
                                                                                                                                                 81 
İran devletinin, dünyanın neresinde olursa olsun bu amaçla yapılan her mücadeleye 
karşılıksız her türlü destek vereceğini açık bir şekilde belirtmekteydi
102
.    
İran  İslam Devrimi’nin Soğuk Savaş döneminde ortaya çıktığı göz önünde 
bulundurulursa, Humeyni’nin iki kutuplu dünyada İran’ı nasıl bir konuma oturttuğu 
çok önemlidir. Bu konudaki görüşlerine bakılırsa o, İslam devriminin Soğuk Savaş 
ortamında birbiriyle çatışmakta olan iki ideolojiye alternatif olduğuna 
inanmaktaydı
103
. Nitekim Humeyni, “Ne Doğu, ne Batı, sadece İslam”  şiarıyla iki 
kutuplu dünyaya meydan okumaktaydı
104
. Örneğin, 26 Mart 1980’de Nevruz 
Bayramı dolayısıyla yayınladığı bir mesajda şöyle söylemekteydi: 
(…)Süpergüçlere karşı koymak görevimizdir ve bu güç de bizde mevcuttur. Yeter ki, aydınlarımız 
Doğu’ya ve Batı’ya bağlılığı bırakıp İslam’ın yolunda ilerlesinler. Biz uluslararası komünizme olduğu 
kadar ABD tarafından yönetilen Batı emperyalizmine; Siyonizm’e ve İsrail’e karşı da mücadele 
vermekteyiz.  
(…)Bilmelisiniz ki komünist güçlerin tehlikeleri Amerika’dan daha az değildir. (…) Her iki süpergüç 
de ezilen milletleri yok etme eğilimindedir. Dünyanın ezilen milletlerini desteklemeliyiz. 
Devrimimizin yaygınlaştırılması için gayret sarf etmeliyiz
105
.  
 
Başka bir konuşmasında ise söz konusu iki blokla ilgili görüşlerini  şöyle 
açıklamaktaydı: 
(…)Gerçek şu ki, Doğu ve Batı’nın İstikbar (sömürgeci –ed.)  devletleri ve özellikle de Amerika ve 
Sovyetler, dünyayı kendi aralarında “Demir Perde” ve “Hür Dünya” olmak üzere ikiye taksim etmiş 
bulunmaktadırlar.  Hür Dünya diye isimlendirilen bölümde süpergüçler hiçbir kanun ve sınır 
tanımamakta ve diğer milletleri sömürmeyi, onlara saldırmayı, kaynaklarını yağmalamayı ve onları 
köle haline getirmeyi bütün uluslararası kanunlara uygun düşen gerekli ve mantıklı bir iş 
saymaktadırlar.  
Demir Perde bölümüne gelince, ne yazık ki bu bölümde mahsur kalan güçsüz milletler ve 
özellikle de Müslümanlar için hiçbir hayat hakkı ve görüş bildirme imkanı bulunamamaktadır. Bütün 
kanun, kural ve formüller müstekbirlerin (emperyalistlerin – ed.) çıkarına uygun düşecek şekilde dikte 
edilmiştir ve bu demir perdenin ardında ve zincirler arasında feryat etmek bile büyük bir suç 
sayılmaktadır. Bu rejimlerde müstekbirlerin çıkarına ters düşecek hiçbir faaliyete izin verilmemekte 
ve müstekbirlerin çıkarları kimsenin bir tek kelimeyle bile itiraz etmemesini gerektirmektedir…
106
   
 
                                                           
102
 Ali Tekin, “İran’ın Dış Politikasında Terörizmin Yeri”, Avrasya Dosyası, Sayı 2 (1996), s.5-33. 
103
 Abrahamian, Humeynizm, a.g.y. 
104
 Yalnız unutmamak gerekir ki Humeyni “Doğu” kavramını iki anlamda kullanmıştır. Biri  iki 
kutuplu Soğuk Savaş konjonktüründe başta Sovyetler olmak üzere Varşova Paktı ülkelerini, diğer ise 
Batı medeniyetine karşılık, özellikle Müslüman ülkeleri kapsayan medeniyet türünü belirtmektedir.     
105
 Humeyni, Konuşmalar,s.99. 
106
 a.g.e., s.396. 

 
                                                                                                                                                 82 
 Humeyni’nin 
dış politika vizyonu genelde emperyalist güçlere karşı mücadele 
çağrısı niteliği taşısa da, özelde ümmetçilik unsurunu barındırmakta idi.  O, İslam 
devriminin öncelikle Müslüman ülkelere ihraç edilmesi ve sınır ötesi bir İslami 
birliğin kurulması  için İran dış politika karar vericilerinin gerekli adımları atmasını 
öngörmekteydi. Örneğin, 6 Ocak 1980’de Tahran’da kendisini ziyaret eden İranlı 
büyükelçiler ile maslahatgüzarlara hitaben yaptığı konuşmasında  şöyle 
söylemekteydi: 
(…) Sizler bulunduğunuz yerlerde, diğer ülkelerin büyükelçileri veya örneğin ABD ve Rusya’nın Dış 
İşleri Bakanlarıyla görüşecek olursanız (bir İslam Cumhuriyeti temsilcisi olduğunuzu bir an olsun 
unutmayarak) şahsiyetinizi muhafaza ediniz. Bizim gibi sizlerin de mesul olduğu önemli bir konu da, 
orada personelinize karşı hal ve tavırlarınızdır. Büyükelçilik öyle olmalı ki, bu yolla Devrim 
kendiliğinden tanıtılmalıdır.  Ahlaki meseleler öyle meselelerdir ki, kişinin uygulamasıyla yayılma ve 
sağlam fıtratlı halkta yerleşme imkanı bulur. Yabancı bir ülkeye gittiğinizde, orayı kendi ülkeniz gibi 
eğitmek ve İslam’ı burada yaymak düşüncesinde olmalısınız. İslam’ın ihracı ancak böyle mümkündür. 
İslam’ın yayılması için, dışarıda vazifeli olanların  İslam’ı ahlak, gelenek ve amelleri , halkın tövbe  
etmesine sebep teşkil edecek şekilde olmalıdır. Yapılması gerekli önemli işlerden biri de 
büyükelçiliklerde bir yayın organına sahip olunmasıdır. Bu yayınlardaki ahlaki ve İslami konular ile 
İran’daki hadiseler yansıtılmalıdır. Doğu ve Batı  uşaklarının dünyanın her tarafında  İslam 
Cumhuriyeti aleyhinde çok yönlü propagandalara giriştikleri görülmektedir...
 107
 
 
 
Humeyni, İslam’ın evrenselliği iddiasıyla dünyada gerçek adaletin kaynağının 
İslam olduğunu belirterek, İslam’ın yeryüzünde hakim düzen konumuna gelmesi için 
her türlü girişimin (gerekirse askeri müdahalenin bile) desteklenmesi gerektiğini 
bildirmekteydi
108.
 Ancak bu hedefin gerçekleşmesinin önünde  bir dizi potansiyel 
sorunlar vardı. En azından yakın çevredeki ülkelerin Müslüman olmakla birlikte, 
etnik, dil ve mezhep farklılıkları devrimin ilerlemesi için büyük engel teşkil 
etmekteydi. Bu nedenle olsa gerek, Humeyni milliyetçi ideolojiden olabildiğince 
kaçmakta, bunun yerine Pan-İslamcı dayanışmayı önermekteydi
109
. Ancak Pan-
                                                           
107
 Humeyni, Konuşmalar, s. 79. 
108
 Şunu da belirtmek gerekir ki devrim ihracı misyonu İran siyasal kültüründe yeni bir olgu değildi. 
Örneğin, Safeviler döneminde Şiiliği yaymak için Anadolu’ya gönderilen müritler de işlevsel olarak 
aynı görevi yapmaktaydılar.  Bkz: Farhang Rajaee,  “Iranian Ideology and Worldview: The Cultural 
Export of Revolution, John L. Esposito (ed.), The Iranian Revolution: Its Global Impact,  Florida 
International University Press, Miami, 1990s. 63-78. 
109
Humeyniye göre; İslam’da milliyetçilik yoktur. İslam, onların (milliyetçiliklerin) hepsini kaldırmış 
ve yasaklamıştır. Milliyetçilik İslamiyet öncesi dönemden kalan mirastır. İslam, bunu kaldırmak için 

 
                                                                                                                                                 83 
İslamcı yaklaşımlarında da Şiiliğin yüceltilmesi daha çok ön planda idi. Humeyni’ye 
göre, Şiiliğin yüceltilmesi ile Pan-İslamcı dayanışma arasında bir çelişki yoktu
110
. Şii 
topluluğu onun gözünde Marx’ın proletaryayı - bütün insanların kurtuluşunu 
gerçekleştirecek olan özel bir grup - algıladığı gibiydi. 
Bununla birlikte, Şii çevrenin bu şekilde ötekilere karşı öncelikli konuma 
yerleştirilmesi,  İran’ın  İslamcı radikalizm tekelini eline geçirmesine engel oldu. 
Diğer bir deyişle, Humeyni önderliğinde siyasal bütünleşme çabası gerçekleşemedi. 
Öte yandan Şiilik öğesinin ön plana çıkarılması, senelerden beri çatışma içerisinde 
olan Sünni devletler ile Sünni-İslamcı grupları birbirine yaklaştırdı (örneğin, 
Müslüman Kardeşler’le Suudilerin yakınlaşması veya Sünni devletlerin Irak-İran 
savaşında Irak’ı desteklemeleri gibi). Sünniler ve Şiiler arasındaki uçurum her yerde 
derinleşmeye devam etti.  O kadar ki Tahran Hükümeti’nin 1986’dan itibaren 
yönetimde yer alan radikal kesimin şiddetli muhalefetine rağmen, Sünni çevrelere 
açılma amacıyla gösterdiği çeşitli girişimler de sonuç vermedi
111
.   
Gerek Irak-İran Savaşının son dönemlerinde ülkesel bütünlüğün korunması 
önceliği, gerek İslam devrimi projesinin Sünni Müslüman dünyada benimsenmemesi,  
Humeyni’nin dış politikaya yönelik yaklaşımında yeni bir dönüm noktasını zaruri 
kılmıştır
112
. İslam devriminin dünya çapında ihracının teorik olmasa da pratik açıdan 
imkansızlığını anlayan Humeyni, ölümüne yakın yıllarda küresel güç olma planlarını 
                                                                                                                                                                     
geldi.  İslamın subjesi milliyet değil, insandır. (…) Peygamberin Arap olmasına ve hatta Kuran’ın 
Arapça inmiş olmasına rağmen Arap’la Acem arasında hiçbir fark bulunmamaktadır. Bkz. Kaveh, s. 
16. 
110
 Olivier, Siyasal İslamın İflası, s238. 
111
 Örneğin, İran’ın öncülüğünde “Kutsal Yerlerin Korunması Konferansı” (1987) veya “Filistin 
Halkıyla Dayanışma Konferansı” (1991) gibi çeşitli organizasyonlar gerçekleştirilmiştir. Bunun için 
bkz: Olivier, Siyasal İslamın İflası, s249.   
112
 Irak-İran Savaşı için bkz:
Yüklə 0,86 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   7   8   9   10   11   12   13   14   15




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©azkurs.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin