T. C. Sağlik bakanliği haydarpaşa numune eğİTİm ve araştirma hastanesi I. Genel cerrahi kliNİĞİ



Yüklə 2,42 Mb.
Pdf görüntüsü
səhifə2/6
tarix11.01.2017
ölçüsü2,42 Mb.
#5072
1   2   3   4   5   6

    

 

2.3 FİZYOLOJİ 

 

       Pankreas  ekzokrin  ve  endokrin  sekresyon  fonksiyonu  olan  bir  organdır. Dış salgı 

asinus hücreleri, iç salgı ise Langerhans adacık hücreleri tarafından gerçekleştirilir. 


 

8

 



 

Endokrin sekresyon (insülin ve glukagon) yaşamın sürdürülmesi için mutlak gereklidir. 

Ekzokrin sekresyon ise barsak lümenine sindirimi geniş ölçüde kolaylaştıran sodyum 

bikarbonat ve sindirim enzimlerinin salınımından sorumludur (1,14). 



    Ekzokrin Salgı Fonksiyonu: 

       İnsan pankreasının günlük 1500-2500 ml berrak, kokusuz, ekstraselüler sıvı ile 

izotonik ve pH'ı 7,0-8,3 arasında değişen alkali yapıda ekzokrin salgısı vardır. Bu 

salgının hızı yemek aralarında 0,2-0,3 ml/dk. olup sekretin stimülasyonu ve normal bir 

yemeği takiben akım hızı dakikada 4.5ml. gibi bir değere ulaşabilmektedir. Özgül 

ağırlığı 1.007-1.042 arasında değişir. Bu salgıdaki temel katyonlar Na

ve K



olup 


konsantrasyonları plazmadakine benzerdir. Başlıca anyonları klor ve bikarbonat olup bu 

iki anyonun toplamı sabittir (150 mEq/L). Akım hızı arttıkça bikarbonat konsantrasyonu 

artar, buna karşı klor konsantrasyonu azalır. Bikarbonat konsantrasyonu sekretin ile 

stimülasyonu takiben 145 mEq/L'ye kadar çıkabilmektedir. Ekzokrin pankreas salgısı 

bazal  şartlarda 0,3 mg/ml protein içermektedir. Bu miktar kolesistokinin (CCK) ve 

sekretin (SEC) ile stimülasyon sonrası 7 mg/ml'ye çıkar. Bu proteinlerin % 90'ını 

enzimler ve proenzimler oluşturur. Bu enzimler arasında 2 amilaz, 3 tripsinojen, 4 

prokarboksipeptidaz, 1 kimotripsinojen, 2 elastaz, 1 profosfolipaz, 1 pankreatik esteraz, 

2 kolipaz bulunmaktadır. Bunların dışında fonksiyonlarının ne olduğu bilinmeyen 4 

glikoprotein, tripsin inhibitörü, alkalen fosfataz, lizozomal enzimler, DNAaz, RNAaz ve 

immünoglobulinler de az miktarda gösterilmiştir. Pankreas salgısında sadece lipaz ve 

amilaz aktif şekilde bulunur. Proteolitik enzimlerin tamamı ve kolipaz inaktif 

proenzimler halinde salınmaktadır. Bu inaktif enzimlerin aktivasyonu duodenum 

mukozasından salınan enterokinaz enziminin tripsinojenden tripsin oluşturması ve 

tripsinin sırası ile diğer proenzimleri aktive etmesi ile olmaktadır. Ekzokrin pankreas 

salgısının kontrolünde diğer vücut sistemlerinde olduğu gibi hormonal ve sinirsel olmak 

üzere iki ana mekanizma söz konusudur. Ancak her iki sistem arasındaki yakın 

etkileşimden dolayı bu ayrım mutlak olmaktan uzaktır. Hormonal kontrolün temel 

elemanları sekretin ve kolesistokinindir. Sekretin duodenumun asidifıkasyonu sonucu 

ince barsaktaki yüzey epitel hücrelerinden salınmaktadır. 27 amino asidli bu polipeptid 

1902 yılında ilk tanımlanan hormon olup keşfi endokrinolojinin doğmasına yol açmıştır. 

Bikarbonat salınımını çok şiddetli, enzim salınımını ise daha zayıf bir biçimde 

uyarmaktadır.  İkinci temel eleman kolesistokinin (pankreozmin) 33 amino asidli bir 


 

9

 



 

polipeptid olup ince barsak kript hücrelerinin aminoasitlerle karşılaşması sonucu 

salınmaktadır. Enzimden zengin pankreas salgısına yol açmakta, bikarbonat salınımını 

ise zayıfça uyarmaktadır. Bu iki temel hormonun dışında gastrin, pankreatik polipeptid, 

glukagon gibi diğer hormonlar da ekzokrin pankreas salgısına etkili iseler de bu etkileri 

oldukça azdır. Ekzokrin pankreas salgısının kontrolünde ikinci ana mekanizma sinirsel 

kontrol olup vagusun uyarılması sonucu asetilkolinin asiner hücrelere doğrudan etkisi 

ve dolaylı olarak da mideden asid salınımı ile etkisini gösterir. Trunkal vagotominin 

pankreas salgısını azalttığı, proksimal gastrik vagotominin ise salgı üzerine bir etkisinin 

olmadığı gösterilmiştir (1,14). 



 

Ekzokrin Pankreas Sekresyonunun Fazları: 

1.  Açlık sekresyonu: Pankreasın bazal salgısı çok düşük olup bu durumda maksimal 

bikarbonat ve enzim salgıları sırası ile % 2 ve % 15 seviyesindedir. Bazal durumda salgı 

için uyarı midenin açlık kontraksiyonları sırasında asid salgısı artışına sekonder sekretin 

salınımının yol açtığı volüm ve bikarbonat salınımıdır. 



2. Yemeğe cevap: Bu durumda ekzokrin pankreas salgısı stimulusun oluştuğu yere göre 

sefalik, gastrik ve intestinal fazlara ayrılabilir. 



a. Sefalik faz: Pankreas salgısı, yemek yenirken uyarılan  şartlı ve şartsız reflekslerle 

başlar. Yiyeceğin tadı, görünümü, beraberindeki sesler ve kokular hep birlikte refleks 

olarak vagus sinirlerindeki afferent lifleri uyarır. Böylece yalancı beslenme (Sham 

feeding) ile enzim salgısı maksimum sekresyonun % 90'ına bikarbonat ise % 50' sine 

ulaşmaktadır. Bu kademenin başlıca amacı pankreas enzimlerini asinus hücrelerinden 

toplayıcı kanallara atmaktır. Bikarbonat artışı ise mide asid salgısının sekretini uyarması 

sonucu olur. 

b. Gastrik faz: Önemi tam anlaşılamamıştır. Gastrinin zayıf bir pankreas salgısı 

uyaranı olduğu gösterilmiştir (CCK' nin 1/100'ü). Öte yandan yiyeceklerin mideye 

girmesiyle artan antral distansiyonun gastrin salınımından bağımsız olarak pankreas 

salgısını stimüle ettiği öne sürülmekle beraber kanıtlar yeterince güçlü değildir 

(anteropankreatik refleks). 

c. Intestinal faz: Pankreasın ekzokrin salınımında en önemli safhadır. Esas olarak CCK 

ve sekretin salınımına bağlıdır. Bu kademeye gelinceye kadar elektrolitler henüz 

salınmamaktadır. Vagus ve gastrin etkisiyle midede meydana gelen asid, kimus ile 


 

10

 



 

birlikte duodenuma gelince sekretin ve kolesistokinin hormonları çok önemli rol 

oynarlar. Parsiyel gastrektomiden sonra yenilen yemeğe karşı gelişen pankreas salgısı 

oldukça azalır. Duodenum ve proksimal jejenum mukozasının asid, peptonlar, yağ 

asidleri, amino asidler ve olasılıkla su ile karşılaşması sonucu açığa çıkan sekretin, 

pankreastan su ve elektrolitlerin salgılanmasından birinci derecede sorumludur. 

Duodenum içi pH 5,0’dan 3,0' a düştüğünde bikarbonat salgısının arttığı, bu pH 

değerlerinin altında ise pankreas özsuyunun salgılanma hızının da arttığı deneysel 

olarak gözlenmiştir. Pankreastan su ve bikarbonat salınmasında sekretinin tek etmen 

olmadığı, duodenumdan salınan VİP (vazoaktif intestinal peptid)'in de etkin olduğu 

bilinmektedir. Kolesistokinin duodenum ve jejenum mukozasından yiyeceklerin 

kimyasal etkileri ile açığa çıkar ve pankreas enzimlerinin salgılanmasında önemli rol 

oynar. Kolesistokinin salgılatan en önemli etmenler lümen içi yağ ve protein sindirim 

ürünleridir (1,14). 

         Ekzokrin pankreas fonksiyonu hayatın sürmesi için gerekli olmakla beraber total 

pankreatektomi sonrası enzim replasmanı olmaksızın hayatın sürmesi mümkündür. 

Enzim salgısı normalin % 1'inin altına inse bile diyetteki yağların ve proteinlerin % 30-

40 kadarının emilimi mümkün olmaktadır. Ancak steatore, kilo ve kas kitlesinin kaybı 

nedeniyle hasta sağlığını büyük ölçüde kaybeder. Pankreasın rezerv kapasitesi oldukça 

yüksek olup steatorenin çıkması için bezin % 90' ın üzerinde tahrip olması 

gerekmektedir (1,14). 

Endokrin Salgı Fonksiyonu: 

Langerhans adacıkları pankreas kitlesinin %1-2 kadarını oluştururlar ancak toplam 

pankreas kan akımının %20’sini alırlar. Pankreatik parankim boyunca yayılmışlardır, 

ancak hormon salgılayan hücrelerin bazıları özel alanlara toplanmışlardır. Tüm 

hücrelerin %60’ını oluşturan insülin salgılayan hücreler eşit dağılmışlardır ve genellikle 

her adacığın merkezinde yerleşmişlerdir. Etrafında glukagon (adacık hücrelerin (%15-

20), somatostatin (%5-10), pankreatik polipeptit (%15-20) salgılamak üzere özelleşmiş 

diğer hücreler katman şeklinde çevrelenmiştir (2,14). 



İNSÜLİN:  Adacık beta hücrelerinden salınan iki polipeptit zincirinden oluşan 51 

aminoasitlik bir polipeptittir. İnsülin tüm vücut hücrelerinde glukoz alımını arttırıp, 

glıkogenezi uyarıp, glukoneogenezi inhibe ederek kan glukozunu düşürür. Ayrıca 

lipogenezi uyarır, lipolizi, inhibe eder ve protein sentezini arttırır (2,14). 



 

11

 



 

GLUKAGON: Adacık alfa hücrelerinden salınan tek zincirli 29 aminoasitten oluşan bir 

peptittir. Hepatik glikojenolizi ve glıkoneogenezis ile kan glukozunu arttırır. Glukagon 

ayrıca oddi sfinkteri, mide ve duedonum gibi düz kasların dilatasyonunu sağlar (14). 

SOMOTOSTATİN: Adacık delta hücrelerinden salınan 14 aminoasitlik bir peptittir. 

Somatostatinin çoğu inhibitör olan geniş bir etki spektrumu vardır. Bunlar gastrin, 

sekretin, VIP, PP, gastrik asit, pepsin ve glukagonun salgılanmasını baskılar. Glukoz 

homeostazisinde rolü vardır (14). 



PANKREATİK POLİPEPTİT: PP hücrelerinden çıkan 3 aminoasitlik bir peptittir. PP 

pankreatik ekzokrin fonksiyonunu inhibe eder. Oral yoldan alınan protein, vagal 

kolinerjik stimülasyon ve hipoglisemi PP salınmasının güçlü bir uyarıcısıdır (2,14) 

 

    

2.4 AKUT PANKREATİT 

 

       Pankreatit,  pankreasın kendi enzimlerinin aktivasyonu, interstisyel sızması ve 



kendini sindirmesi sonucu oluşan, sık görülen non-bakteriyel, yangısal hastalığıdır. 

       1983  ve  1984  yıllarında Cambridge ve Marsilya' da yapılan toplantılarda daha 

önceki sınıflamalara göre daha basit bir sınıflandırma yapılarak pankreatit klinik, 

morfolojik ve fonksiyonel değişikliklere göre akut ve kronik olmak üzere iki grupta 

toplanmıştır. Bu sınıflandırmaya göre akut pankreatit akut karın ağrısı ve pankreatik 

enzimlerin kanda ve idrarda yükseldiği durum olarak tanımlanmıştır. Atakların çoğu 

bening bir seyir göstermekle beraber, şiddetli ataklarda şok, böbrek yetmezliği, solunum 

yetmezliği gelişebilmektedir. Primer nedenin ortadan kaldırılmasıyla pankreasta 

meydana gelen morfolojik değişiklikler tamamen normale dönmektedir. Akut 

pankreatitin kronik pankreatite dönüşümü olağan değildir. Kronik pankreatit ise klinik 

olarak tekrarlayan karın ağrısı ile karakterizedir. Tekrarlayan bu atakların sonucunda 

pankreasın endokrin ve ekzokrin fonksiyonlarında yetmezlik tablosunun gelişmesi 

oldukça sıktır (1). 

       Pankreatitler akut ve kronik olmak üzere ikiye ayrılırlar. Bu çalışmamız akut 

pankreatitler ile ilgili olduğu için burada akut pankreatitler bahsedilecektir. 

 

    



 

 

12

 



 

 2.4.1. AKUT PANKREATİT SINIFLANDIRMALARI 



 

       Akut  pankreatit  önceleri  ağrı, bulantı ve kusma gibi semptomların  şiddetine göre 

sınıflandırılırken, daha sonraları psödokist, abse ya da ölüm gibi komplikasyonların 

varlığı şiddet tanımlayıcısı olmuştur. Daha sonraları Ranson ve İmrie başta olmak üzere 

bazı prognostik kriterler ile APACHE ya da sepsis skorlama sistemleri de ortaya 

atılmıştır. Berger ve Buchller ise 1990’lı yıllarda ‘’şiddetli’’ akut pankreatit için yeni bir 

kriter olarak pankreatik nekroz tanımlamasını kullanmışlardır. Tanımlamalar ve öneriler 

karmaşası ard arda gelince 1992 yılında toplanan ve bu konuda söz sahibi kırk katılımcı 

ile yapılan "Atlanta Konsensusu"nda akut pankreatit ve komplikasyonları için ortak bir 

sınıflama elde etmek hedeflenmiştir. Toplantının bugün de geniş kabul gören sonucuna 

göre  şiddetli akut pankreatit, organ yetmezliği ve lokal komplikasyonların (nekroz, 

pseudokist ve abse) varlığı demektir (2,16).  



Tablo-1: Akut pankreatit sınıflandırılması (2) 

Beger Sınıflaması 

 

Atlanta Sınıflaması 

 

1- Ödematöz tip 

1- Hafif tip 

2- Nekrotizan tip 

a-Steril 

b-İnfekte 

2- Ağır tip 

 

3- Pankreas absesi 



3- Nekrotizan tip 

a- Steril 

b- İnfekte 

4- Psödokist 

4-Pankreas absesi 

 5-Psödokist 

 6-Peripakreatik 

sıvı 


                                                              

       Akut pankreatit seyrinde ilk değişiklikler, pankreasın interstisyel septumu boyunca 

yer alan yağ dokusunda nekroz ve az miktarda PNL infiltrasyonu şeklinde başlar. 

Asiner hücreler sağlamdır.  İnterstisyumda ödem ve hücre infiltrasyonu ile karekterize 

histopatolojik değişiklikler oluşur. Bu tablo ödematöz pankreatit olarak adlandırılır. 

Olguların %70-80’inde patoloji bu haliyle sınırlı kalma eğilimi gösterir. Olaya glandüler 



 

13

 



 

hücreler ve yağ dokusunun koagülasyon nekrozu eklenirse nekrotizan pankreatit tablosu 

gelişir. Nekroz pankreasın tümünü uniform olarak tutmayabilir. Nekrotik alanlar 

arasındaki sağlam bölgeler pankreasa benekli bir görünüm kazandırır. Damar 

duvarlarının aktive elastaz nedeniyle tahrip olması sonucu hemorajik pankreatit gelişir. 

Hemoraji dokuları diseke ederek cilt altına kadar ulaşabilir. Ölü dokular, pankreatik 

sıvı, kan ve yağ damlacıkları pankreas içinde veya kenarında birikerek psödokistlere 

neden olur. Bu psödokistler retroperitoneal olarak büyüyebildikleri gibi, komşu 

organlara bası yapacak şekilde herhangi bir yönde büyüyebilirler. Aktive olmuş 

pankreas enzimleri ve inflamatuar hücrelerin peritona iritatif etkileri sonucu sıvı 

kolleksiyonu olur. Bu sıvı en sıklıkla omentum minusta olmak üzere intraperitoneal 

(asit), diyafragmatik lenfatikler yoluyla intraplevral (plevral efüzyon) olabilir. Nekrotik 

materyal ve pankreas sıvısı içeren koleksiyonlar enfekte olması sonucu pankreas 

abseleri meydan gelebilir. Pankreas abseleri, enfekte psödokistler ve enfekte nekrozu 

ayrı histopatolojik durumları temsil ederler (1,3,14). 

    2.4.2 ETYOLOJİ        

       


Amerika Birleşik Devletleri’nde akut pankreatit %80-90 oranında safra taşlarına ve 

alkol kullanımına bağlı ortaya çıkmaktadır. Yapılan istatistiklere göre her iki neden için 

benzer oranlar verilse de safra taşlarına bağlı akut pankreatit daha sık olarak 

saptanmaktadır. Ülkemizdeki sıklığı ile ilgili sağlıklı veriler olmamasına rağmen en sık 

neden safra taşlarıdır. Tablo-2 de akut pankreatit nedenleri özetlenmiştir (2). 

Tablo-2 Akut pankreatit nedenleri 

MEKANİK 

METABOLİK 

VASKÜLER 

İNFEKSİYÖZ 

Kolelitiazis 

Postoperatif 

Pankreas divisum 

Posttravmatik 

ERCP 


Pankreas kanal 

obst. 


Duedonal obst. 

Tümörler 

Alkol 

Hiperlipoproteine



mi 

İlaçlar (azotioprin, 

östrojen, tiazidler, 

furosemid, 

tetrasiklin, 

kortikosteroid, 

metildopa, 

sülfonomid) 

Hipotansiyon 

Kardiopulmoner 

bypass 

Arterioembolizasyon 



Vaskülitler 

Viral(Coxackie, 

EBV,CMV,  Hepatit A) 

Parazitler(Askaris, 

Clonorchis sinensi) 

Bakteriyel(Mycoplazma, 

Campylolbacter, 

Legionella) 



 

14

 



 

 

       Alkole  bağlı olmayan akut pankreatitte yaklaşık %60 oranında safra taşı 



saptanmıştır. Safra taşı olan popülasyonun yaklaşık %3-7 akut pankreatit gelişme riski 

bulunur ve akut pankreatitli olguların %17’sinde koledokolitiazis saptanmıştır. Eğer ilk 

akut Pankretit atağından sonra kolesistektomi yapılmaz ise %36-60 (2) ve %60-80 (14) 

gibi yüksek oranlarda tekrarlayan akut pankreatit atakları bildirilmiştir. (1,2) 

       Endoskopik  retrograd  kalonjiopankreatografi  (ERCP)  komplikasyonu  olarak 

gelişen akut pankreatit atağı  sıklığı % 1-3 olarak bildirilmektedir. Özellikle agresif 

endoskopistlerin olduğu yerlerde ve özellikle endoskopik sfinkterotomi ve stentlerin 

yerleştirilmesi gibi ERCP’ye ek işlemler yapılıyorsa, hastaların % 5’inde akut pankreatit 

gelişir (17).  

Hastaların % 5-10’nunda akut pankreatit etyolojisi saptanamamaktadır. Herediter 

pankreatit nadir otozomal dominat bir durumdur. Bu hastalıkta, tripsinojen enzimini 

kodlayan gendeki mutasyon, tripsinojenin asiner hücrelerde aktive olmasına ve normal 

koruyucu mekanizmanın bozulmasına yol açmaktadır (3). 

                  

                                   

    2.4.3 PATOGENEZ 



 

 

 



 

 

 



 

 

Her ne kadar insanlarda akut pankreatite neden olan pankreatik enzim 



aktivasyonunun nasıl gerçekleştiği bilinmiyorsa da akut pankreatitin bezin kendi 

enzimleri tarafından sindirilmesinden kaynaklandığı düşünülmektedir.  

Deneysel çalışmalara temel teşkil eden patogenetik hipotezler aşağıda sıralanmıştır.    

Obstrüksiyon-Sekresyon: Hayvanlarda pankreatik kanalın bağlanması sonucu 

insanlardaki hafif ödematöz pankreatit tablosu ile uyumlu pankreatik ödemle sonuçlanır. 

Pankreas sekresyonunun uyarılması ile birlikte kısmi kanal dilate olur ve ileri derecede 

pankreas inflamasyonu ortaya çıkar. Pankreas kanalını  tıkayan safra taşları da akut 

pankreatite neden olabilir. Akut alkolik pankreatitinde benzer bir mekanizması olabilir. 

Mideye gelen alkol, gastrik asit sekresyonuna buda duedonuma geçerek sekretin 

salgılanmasına yol açar. Bunun sonucunda Pankreas sekresyon yapması için uyarılmış 

olur. Alkol ayrıca oddi sfinkter spazmına yol açarak pankreas akımına engel olur. 

Ancak bu teori pankreatik enzimlerin aktive olarak kendi kendilerini sindirmeyi 

başlatan mekanizmayı açıklamaz (1,2,14). 



 

15

 



 

    Ortak kanal teorisi: Safra yolu taşının Vater ampullasını  tıkayarak pankreatik 

kanalda safra reflüsüne neden olduğu öne sürülmektedir. Bu hipotez tartışılmaya devam 

etmektedir.  İnfekte safra, dekonjuge safra tuzlarını ve lesitini içinde barındırır. 

Pankreatik sıvıda bulunan fosfolipaz A lesitini izolesitine çevirir. Geçirgenlikteki artış 

sonunda pankreatik enzimler etraftaki pankreatik parankime sızar. Bu da pankreatiti 

başlatabilir. Pankreatik hasarın altında bu mekanizmanın yattığı savunulmaktadır. Diğer 

taraftan taze safra duktuslarına zararlı değildir ve insanların % 90’nında ortak kanal 

safra reflüsüne neden olamayacak kadar kısadır. Ayrıca pankreas salgı basıncı daima 

safra basıncından yüksek olup distal tıkanıklarda akımın yönü pankreastan safra 

yollarına doğrudur (1,2,14). 

    Duedonal reflü: Deneysel olarak hayvanlarda, duodenal içeriğin ampulla Vateri’den 

pankreatik kanallara reflüsünün pankreatit oluşturduğu gözlenmiştir. Duodenum içi 

basıncın arttığı durumlarda Oddi sfinkterinde de yetersizlik mevcutsa aktif enzimler 

pankreas kanalını geçerek akut pankreatit oluşturabilirler. Bunun klinikteki örneği 

subtotal gastrektomi ve Billroth II tipi ameliyat geçirmiş hastalarda, postoperatif 

dönemde görülen akut pankreatitlerdir. Yine de duedonal duvar ve oddi sfinkterinin 

yapısında bulunan mekanizmalar reflüyü etkin bir şekilde önler ve bu mekanizmanın 

pankreatite yol açtığına dair kesin bir kanıt yoktur (1,2,14). 

    Artmış pankreatik duktal permeabilite: Hayvan deneyleri çok çeşitli durumlarda 

pankreatik kanalların geçirgenliğinin artığını, pankreatik enzimlerinde dışarı 

sızabileceğini göstermektedir. Bunlar arasında etonol alımı, kanalın dekonjuge safra 

tuzlarına doğrudan maruz kalması, obstrüksiyon varlığı ve hiperkalsemi vardır. Yine bu 

durumda enzim aktivasyonunu nasıl olabileceği bilinmemektedir (14). 

    Enzim Otoaktivasyonu: Deney hayvanlarında tripsinojenin intrapankreatik oto 

aktivasyonu gösterilmiştir. Ancak enzim otoaktivasyonunun insanlarda pankreatite 

neden olduğuna dair hiçbir kanıt yoktur (14). 

       Son  görüş etyolojiden bağımsız olarak akut pankreatitin primer asiner hücre 

ölümünden kaynaklandığıdır. Akut pankreatit asiner hücrelerden ekzokrin enzim 

sekresyonunun inhibisyonu ile veya az sıklıkla, herediter pankreatitte olduğu gibi, 

tripsinin, inaktif prekürserü tripsinojenden primer hücre içi aktivasyonu ile başlar. Yani 

akut pankreatitin sindirim enzimlerinin prematür hücre içi aktivasyonu ile birlikte 

primer asiner hücre ölümünden kaynaklandığıdır. Proteaz, lipaz, amilaz, fosfataz, ve 


 

16

 



 

elaztaz gibi aktive edilmiş enzimlerin parankim içine salınımı, pankreasın ve çevre 

organların kendi kendisini sindirmesine yol açar (3).    

 

    2.4.4 KLİNİK BULGULAR 



 

       Tipik akut pankreatit atağı  şiddetli ve sürekli epigastrik veya sırta yayılan üst 

abdominal ağrı ile başlar. Sıklıkla ağır bir yemeği takiben olur ve bulantı ısrarlı kusma 

ve geğirme ile birliktedir. Ağrı devamlı olup künt ya da batıcı tarzdadır. Hafif 

pankreatitli olgularda ağrı genellikle 1-3 gün devam eder ve daha uzun süren ağrı 

pankreatitin ciddi olduğunu gösteren önemli bir bulgudur.  

       Erkenden  ortaya  çıkan ikinci belirti, devamlı ve yineleyen kusmalardır. Olguların 

%60-90'ında görülür. Bu olay hastalığın ağır şekillerinde görülen dehidratasyona sebep 

olur. Kusmayı takiben, safra koliği geçiren hastalarda görülen rahatlama, akut 

pankreatitte görülmez. Ağır durumlarda hematemez de gelişebilir. 

       İlk birkaç gün içerisinde hastanın ateşi 37.8-38.9°C'ye kadar yükselebilir. Vücut 

ısısı 39°C'yi aşan olgularda psödokist, infekte pankreatik nekroz, kolanjit, pnömoni, 

komşu organların yangısal hastalıkları gibi komplikasyonları düşünmek gerekir. 

       Periumblikal  bölgede  (Cullen  belirtisi),  Lomber  boşluklarda ( Grey Turner 

belirtisi), inguinal ligamentin altında (Fox belirtisi) mavimsi mor lekeler, hemorajik 

pankreatiti gösteren fasiyal tabakalar boyunca subkutan dokuya kan veya kanlı asitin 

yayılmasıyla oluşan ve nadir rastlanan lezyonlardır. 

       Sarılık, hastaların %20-30 kadarında görülür. Koledok kanalı taşları veya 

koledoğun şişmiş, enflame pankreas tarafından bastırılması, enflamasyonun azalmasıyla 

ortadan kalkan bir sarılığa yol açabilir. Sarılık ayrıca damar dışına çıkmış kanın 

parçalanmasından oluşan fazla miktarda bilirubine ve bunun sonucu oluşan hepatik 

disfonksiyon ve hepatik anoksiye bağlı olabilir.  

       Hipokalsemik tetani nadir rastlanan (%1) ve kötü prognozu gösteren bir bulgudur. 

Subkutan yağ nekrozuna bağlı eritema nodozum benzeri lezyonlara hastalığın ileri 

evrelerinde rastlanabilinir (10,14). 

 


Yüklə 2,42 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©azkurs.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin