2.4.7.1 Medikal tedavi:
Tıbbi tedavi temel hedefleri gözeterek akut dönemde hastanın hayatını korumayı
sağlayan destek tedavisidir. Tedavinin ilk ve en önemli unsuru vital bulguların yakından
26
takibidir. Akut pankreatitte erken medikal destek, pankreatik salgının inhibisyonu ve
bezin dinlenmeye alınmasıdır. Bu amaçla ağızdan gıda verilmemesi ve nazogastrik
sonda (NG) kullanılması uzun yıllar standart tedavi yaklaşımı olarak uygulanmıştır.
Güncel tadavi yaklaşımı içerisinde akut pankreatitte NG sondanın tamamen terk
edilmesi benimsenmiştir. Ancak ağır pankreatitlerde inatçı kusmaların varlığında NG
dekopresyon önerilmektedir. Daha sonraki çalışmalar tükrük içinde varolan IgA ve
siyalik asidin NG ile dışarı alınması mukozal immüniteyi bozacağı ve komplikasyonları
arttıracağını göstermiştir. Litaratürde bugüne değin bildirilmiş olan üç prospektif
randomize çalışmada 132 akut pankreatit olgusunda NG takılmasının hastaların
seyrinde hiçbir olumlu katkı sağlamadığı gösterilmiştir (2).
Akut pankreatite bağlı bulantı ve kusma varlığında mevcut semptomlar
gerileyinceye kadar oral alım kesilebilir. Hafif pankreatitli hastalarda parenteral veya
enteral beslenme endikasyonları olmamasına rağmen, Treitz ligamanının altına verilen
erken enteral beslenmenin bazı komplikasyonları azalttığı ve ağır pankreatitli hastalarda
mortalite oranını düşürdüğü belirtilmektedir (37).
1997’den itibaren çok sayıda çalışma
enteral nütrisyonun (EN) önemini vurgulamaya başlamıştır. EN’nun parenteral
nutrisyon ile karşılaştırıldığında çalışmalarda güvenilir, uygulaması kolay, daha az
hiperglisemi yaptığı, enfeksiyon riskinde, morbidite ve diğer tüm komplikasyonlarda
azalma oluşturduğu gösterilmiştir. Bunlara ilaveten EN ile akut faz cevabın iyileştiği,
hastalık ciddiyetinin azaldığı sistemik inflamatuar yanıtın (SIRS) iyileştiği, barsak
devamlılığını ve bariyer fonksiyonlarının korunduğu gösterilmiştir (38, 39).
Literatürde yapılan çalışmalara bakıldığında beslenme desteğinin enteral veya
parenteral olmasına bakılmaksızın ekzokrin pankreas işlevleri ile iki temel noktada
ilişkilendirildiği görülmektedir:
1- Enteral formüller düşük yağ içermeli ve pankreatik ekzokrin sekresyonu
olabildiğince inhibe etmek için Trietz ligamanının distalinden verilmelidir.
2- TPN ve diğer parenteral substrat infüzyonları pankreatik ekzokrin salgıyı
uyarmamaktadır.
Sonuç olarak akut pankreatitte beslenme desteği şu şekilde özetlenebilir:
• Hafif (prognostik faktör 1-2 arası) akut pankreatitte beslenme desteğine gerek yoktur.
• Orta veya şiddetli akut pankreatitte, kardiak ve solunumsal denge sağlandıktan sonra
olabildiğince erken olarak beslenme desteği sağlanmalıdır.
27
• Başlangıçta, kusma ve aspirasyon riski olmadığına emin olana kadar parenteral
solüsyonlar kullanılabilir. Bunlar, esansiyel yağ asidi açığını önleyici yağ solüsyonları
içermelidir. Özel aminoasit formülasyonu önerilmemektedir.
• Tanı ve sağaltım amaçlı cerrahi girişim gerektiren hastalara ise beslenme jejunostomisi
mutlaka konmalı, cerrahi girişim yapılmayacaksa stabilite sağlandıktan sonra Bengmark
tüpü veya nazoenteral tüp yolu ile olabildiğince hızlı bir şekilde enteral beslenmeye
geçilmelidir. Bu amaçla yağlı, yüksek omega-3-yağ asidi, gulutamin ve argininden
zengin solüsyonlar tercih edilmelidir (2).
Akut pankreatit tedavisinde pankreas salgısının inhibisyonu önemlidir.
Antikolinerjik ve H2 reseptör bloke edici ajanlar duedonal pH’ın 4.5 üzerine çıkması ve
pankreasın sekretin tarafından uyarılması engellenmiş olur. H2 bloke edici ajanlar ile
yapılan üç kontrollü çalışmada ağrının şiddeti ve hastanede kalış bakımından bir yarar
görülmemiştir (1,14).
Ekzokrin salgının inhibisyonundan sonra tedavide önemli bir yaklaşım da otodijestif
enzimlerin inhibisyonudur. Tripsin ve kallikrein inhibitörü olan aprotinin (Trasylol) bu
maksatla 20 yıldan bu yana kullanılmaktadır. Trapneli ve arkadaşları yaptıkları
kontrollü bir çalışmada Trasylol'un mortaliteyi %25'ten % 7.5 düzeyine düşürdüklerini
ifade etmişlerse de bu durum daha sonra yapılan hiçbir çalışmada teyit edilememiştir.
Son zamanlarda Trasylol'un intraperitoneal kullanımı ile daha iyi sonuçlar alındığı
bildirilmektedir. Bir plazmin ve tripsin inhibitörü olan epsilon amino kaproik asit
(Transamin) aynı amaçla kullanılmış, bir netice alınamamıştır. Fosfolipaz A
inhibitörlerinden Gabaxate mesilate, camoatate ve sodyum-2 EDTA kullanımı ile bazı
klinik düzelmeler görülmüşse de mortalitede değişiklik olmamıştır. Kontrollü gruplarla
yapılan diğer çalışmalarda H2 reseptör blokeri ilaçların ve glukagonun pankreas
sekresyonu inhibisyonundaki yararı kanıtlanamamıştır (1).
Somatostatin akut pankreatit tedavisinde tek kullanım amacı; pankreas
sekresyonunun azaltılmasıdır. Somatostatin enjeksiyonu deneysel pankreatit modelinde
eritrosit akım hızını ve kan akımını arttırır, glikoz intoleransını düzeltir, sağaltımda
yardımcı olabilir. Buna karşın aktive olmuş enzimleri bloke ederek hücre hasarını
arttırabilir . Bu açıdan da zararlıdır ve kullanılmamalıdır.(
2)
Ağır akut pankreatit bir yoğun bakım ünitesi hastasıdır. Yoğun bakım şartlarında
tedavi edilmelidir. Hastaların yoğun bakım desteğine gereksinimini belirleyen temel
28
göstergeler organ yetmezliği ve bilgisayarlı tomografide nekroz varlığıdır. Görüldüğü
gibi yoğun bakım desteği gereken pankreatit hastasında sıvı-elektrolit takibi çok
önemlidir. Burada kullanılacak sıvının kristaloid veya kolloid olması bir fark
yaratmaktadır. Vazopressör ajanlardan dopamin, diğerlerine kıyasla daha avantajlı
gözükmektedir. Çünkü dopamin aynı anda periferik vasküler direnci arttırırken, renal ve
pankreatik kan akımında azalmaya yol açmamaktadır. Buna karşın heparin, vazopressin
ve düşük molekül ağırlıklı destran belirgin bir yarar sağlamamaktadır (2).
Pankreatik nekrozun bakterial kontaminasyonu nekrotizan pankreatitli hastaların
%40-70’inde ortaya çıkmakta ve bu hastalarda ölümlerin % 80’ni buna bağlanmaktadır.
Pankreatik nekrozda ortaya çıkan sekonder infeksiyon oranı antibiotik kullanılmaması
ile artar. Kullanılan antibiyotik pankreas içine hızlı penetre olmalı, uzun süre etkin doku
konsantrasyonunda kalmalı ve nekrotizan pankreatit sonrası ortaya çıkan
enfeksiyonlarda yer alan bakterilere karşı etkili olmalıdır. Erken klinik çalışmalar
Ampisilin kullanımına ait herhangi bir yarar gösterilmemiştir. Yapılan çalışmalarda
imipenem, siprofloksasin, ofloksasin, mezlosilinin etkinliği kanıtlanmışltır.(Buchler ve
Beger yaptığı çalışmaya göre pankreas doku konsantrasyonu en etkili olan antibiyotikler
kinolon grubundandan imipenem ve karbapenemdir. Pederzoli ve arkadaşlarının yaptığı
başka bir çalışmada imipenemin pankreatik enfeksiyonu azatlığı gösterilmiştir) (1,2).
Hafif pankreatitli hastada sebeb biliyer ise semptomların düzeldiği 4-6 gün
içerisinde elektif kolesistektomi yapılabilir. Ağır pankretitlerde 6 hafta o bölgedeki
inflamasyonun dağılması beklenmelidir. Ancak biliyer olduğu bilinen bir hastada serum
biluribin degerinin 4 mg/dl yüksek oldugu, alkalen fosfataz iki katından fazla büyümüş
ise ve klinik gidiş 24-36 saat içerisinde düzelmezse impakte taştan şüpelenilir (2). Bu
nedenle Endoskopik Retrograt Kolonjiopankreaotografi (ERKP) pankreatitin tedavi ve
tanısında kullanılmaya başlanmıştır. 1980 yılında ilk olarak Acostan’nın serilerinde
başarılı sonuçlar elde bildirilmişse de Kelly başta olmak üzere yayınlanan serilerde daha
yüksek mortalite ve morbitite belirtilmiştir (2). Bu konuda yayınlanan ilk prospektif
çalışma olan Neoptolemius tarafından 1988 yılında yayınlanmıştır. Bu seride İmrie
kriterlerine göre 38’i şiddetli olan 121 hastaya 72 saat içinde ERKP yapılmış ve taş
saptanmışsa taş çıkartılıp endoskopik sfinkterotomi (ES) yapılmıştır. ERKP yapılan
grup lehine morbiditede anlamlı, mortalitede klinik olarak anlamsız sonuçlar çıkmıştır
(2). Yine Fan 5 yıl boyunca prospektif olarak yaptığı çalışmalara bağlı olarak bir
29
algoritma belirlemiştir. Buna göre ağır pankretitlerde acil (ilk 24 sa. İçinde), hafif
pankreatitte ise erken (ilk 72 sa. İçinde) ERCP/ES tarif etmiş ve hafif pankretitlere
erken lap. kolesistektomi önermiştir. Bu çalışmaya göre hafif pankreatitte hastanede
kalış süresi ortalama 2 gün olarak bildirilmiştir (2).
2.4.7.2 Cerrahi tedavi:
Ağır olmayan akut pankreatitte cerrahi kontrendikedir. Şiddetli akut pankretitte
cerrahi infekte pankreatik nekroz varlığında uygulanır. Cerrahi nekrozektomi
yapmaktaki amaç infekte ve nekrotik dokuyu çıkararak organ yetmezliğinden sorumlu
septik uyarıyı ortadan kaldırmaktır. Majör damarlara ve canlı pankreas dokusuna zarar
vermemek için genellikle künt parmak diseksiyonu ile yapılmalıdır. İnfekte nekroz
%50’den fazla nekrozu olan hastaların %40’ında görülür. İnfekte nekroz tanısı çekilen
Batın BT’de hava kabarcıklarının görülüp materyalden örnek alınarak gram boyası ile
boyanarak konur. Nekrozektomi açık veya laparoskopik olarak uygulanabilir. Değişik
nekrozektomi tipleri mevcuttur.
1- Tekrar eden açık tamponlama ile birlikte pankreas yatağının marsüpiyelizasyonu
2- Geçici pasif drenler ve kapalı emme drenleri tarafından takip edilen kapalı tek
safhalı nekrozektomiler
3- Ameliyat sonrası 2-4 hafta devamlı yüksek hacimli pankreatik lavaj ile birlikte
nekrozektomi
4- Kapalı emme drenleri ile birlikte planlanan, tekrarlıyan reoperasyonlar birlikte
olan nekrozektomiler (3,14,40).
Burada ençok tartışılan nekrozektominin veya peritoneal lavajın ne sıklık ile ve kaç
kez yapılacağıdır. Bunun kararını vermede alfa-1-antitripsin, alfa-2-makroglobulin ve
CRP düzeyleri önerilebilirsede gerek bakılma zorluğu gerekse maliyet nedeni ile lavaj
sıvısının makroskopik görünümü (partikül sayısı, infeksiyon vb) ve hastanın genel
durumu daha ön plandadır (2,14).
Pankreatitlerde belirli bir tanı ve tedavi değeri olan peritoneal lavaj yöntemi
özellikle hemorajik, nekrotizan veya fulminan olgularda tedavi maksadıyla da
kullanılmaktadır. Yöntem ilk kez 1937'de tanımlanmış olmasına rağmen ancak son
zamanlarda popülerize olmuştur. 24-48 saat içinde klinik iyileşme görülmemesi,
peritoneal lavaj için genel olarak kabul edilmiş bir endikasyondur. 1-2 litre ringerli
30
laktat solüsyonu peritoneal dializ kateteri ile batına verilir ve geri çekilir. Bu, birkaç gün
boyunca saat başı uygulanır. Tipik endikasyonu konvansiyonel tedaviye rağmen önemli
düzelme göstermeyen ciddi pankreatitlerdir (
2,14).
İnfekte nekrozu olan hastalarda perkutan drenajda başka bir tedavi seçeneğidir.
Girişimsel radyoloji altında retroperitoneal bölgeye yerleştirilen drenlerden yapılan
lavajdır. Yıkama solusyonu olarak periton dializ solüsyonları kullanmanın böbrek
parankimi üzerine koruyucu etkisi olduğu bilinmektedir. Ancak ağır olgularda yetersiz
kalmaktadır (2).
Akut batın tanısı ile opere edilen bir hastada perop bilier pankreatit tanısı konmuş
ve pankreatit hafif veya orta seyirli ise kolesistektomi ve intra-operatif kolanjiografi
önerilir. Eğer pankreatit ağır şiddetli ise kolesistostomi uygulanır ve vater ampullaya
impakte taş saptanır ise koledok eksplore edilip T tüp uygulanır (14).
Hafif ve orta şiddetli akut pankreatitlerde nedene yönelik tedavi yani kolesistektomi
hasta taburcu edilmeden yapılmalıdır. Ağır pankreatitli hastalarda ise düzeldikten sonra
taburcu edilmeli ve kolesistektomi en erken 6 hafta sonra planlanmalıdır (2,3,14).
2.4.8 KOMPLİKASYONLAR
Akut pankreatitin komplikasyonları sistemik ve lokal olmak üzere ikiye ayrılırlar
Sistemik komplikasyonlar:
Akut pankreatitte görülen ensık ve en yaygın komplikasyon sıvı elektrolit
imbalansıdır. Myokard Deprasan Faktör ve akut hızlı sıvı kaybı nedeniyle kalp-damar
sistemi yetmezliği her zaman birinci sırada bir risk oluşturmaktadır. İkinci sırada ise
ARDS ve solunumsal yetmezliği gelmektedir. Renal hasar ise yalnız başına sıvı
sekestrasyonuna bağlıdır. İlk 48 saatte 300 ml/gün miktarının altında idrar yapılması
çoğunlukla pankreatite bağlı renal hasarın göstergesi olarak kabul edilmektedir.
Kanamalar ise stres erozyonu, peptik ülser, psödoanevrizma ve splenik ven trombozu
sonucu gelişen varislerden oluşur. Akut pankreatitte hiperglisemi gelişebilir, bunun en
sık nedeni hiperglukagonemidir. Hipoglisemi gelişebilir, bunun nedeni ise beta
hücrelerinin kaybıdır. Kan glukoz seviyesi 300 mg’a ulaşmadıkça hiperglisemiye
müdahale edilmeyebilir. Hiperglisemi uzun sürerse ve kan glukozu 300mg üzerindeyse,
insülin infüzyonuna uygun dozda başlanmalıdır. Klasik olarak total kalsiyum 8.0
31
mg/dl’nin altına inmedikçe veya semptom vermedikçe tedavi etmeye gerek olmadığı
kabul edilir. Kalsiyum tedavisine rağmen hipokalsemi bulguları düzelmiyorsa veya
kalsiyum seviyesi yükselmiyorsa asidoz veya hipomagnezeminin olabileceği,
hipomagnezemi düzeltilmeden hipokalseminin düzeltilmeyeceği bilinmelidir
(2,14).
Lokal komplikasyonlar:
1-Pankreatik sıvı koleksiyonları: Akut pankreatitin en sık komplikasyonudur ve %50
oranında görülürler. Bu koleksiyonlar erken dönemde oluşurlar ve psödokistlerden
farklı olarak fibröz bir duvar içermezler . Sıvı tipik olarak serözdür ve pankreatik veya
peripankreatik inflamatuar süreçten kaynaklanır, fakat nadir olarak pankeratik kanal
harabbiyeti varsa pankreas sekresyonda içerebilirler. Mediastenden plevral boşluğa,
kasığa kadar görülebilirler. Pankreatik harabiyeti olmayan seröz koleksiyonlar
müdahalesiz spontan gerilerler. Kanal harabiyeti olanlarda 10-14 gün somotastatin
analogu kullanarak tedavi edilirler. Asit hala devam ediyorsa ERKP ile duktal
yaralanma bölgesini görüp sızıntı distal pankreastan ise distal pankreatektomi, sızıntı
baş ve gövdede ise jejenumun roux-Y bacağı ile internal drenaj uygulanır. Başarı şansı
%85’dir, ancak düşkün hastalarda mortalite yüksektir (3,14).
2-Pankreatik psödokist: Akut pankreatitin sık komplikasyonudur, akut pankreatit (%5-
10), kronik pankreatit (%20) görülürler. Genellikle akut atağın 2-4 haftasında ortaya
çıkan gerçek epiteli olmayan pankreas kanal sistemi ile direkt iştirakı olabilen pankreas
ekzokrin salgısını içeren içi sıvı dolu kistik yapılardır. Gerilemiş olan idrar ve kan
amilazının tekrar yükselmesi bu komplikasyonu aklımıza getirmelidir. Ensık etanol
kaynaklı kronik pankreatitlerde daha sonra ise bilier ve travma sonrası oluşan
pankreatitlerde görülürler. Psödokistler klinik bulgular karın ağrısı ve basıya bağlı
oluşan bulantı, kusma, kilo kaybıdır. Psödokistlerin en korkulan komplikasyonları
hemoraji, rüptür ve infeksiyondur. Hemoraji hastaların yaklaşık %6’sında olur, rüptür
%7’sinde ve infeksiyon %14’inde gözlenir. Akut pankreatit sonrası oluşan
psödokistlerin yaklaşık %40’ı kendiliğinden gerilerler, kronik pankreatit sonucu
oluşanlarda bu oran çok düşüktür ve bunlar görüldüğü anda matür kabul edilirler. Genel
kanı 5 cm’den küçük semptom vermeyen psödokistlerde herhangi bir tedavi gerek
olmadığıdır. Bu hastalar 3-6 aylık aralıklarda ulturason ile takip edilirler. Vitas ve
Sarr’ın yaptığı bir çalışmada ciddi komplikasyonların %10-12 oranında görüldüğünü
32
belirtmektedir ve 6 haftadan daha uzun süren psödokistlerin tümünün yüksek oranda
ciddi komplikasyon nedeni ile drenaj gereklitiğini savunmaktadır (41). Akut pankreatit
atağı sonrası septomatik psödokist tespit edilen hastalar kist duvarının matürasyonu için
4-6 hafta beklenirler. Mümkün olan bütün durumlarda operasyon öncesi pankreas kanal
iştirakini belirlemek için ERCP yapılmalıdır. Bilinmelidir ki ERCP işlemi sırasında
steril olan bir kiste bakteri kontaminasyonu olabileceğinden işlemden en geç 24 saat
sonra cerrahi uygulanmalıdır. Tedavide rezeksiyon, ekternal drenaj, internal drenaj,
perkutan aspirasyon seçenekleri mevcuttur. Cerrahi tedavinin genel prensibi kistik
muhtevanın tam boşaltılması, psödokisti taklit eden pankreas kistik neoplazmını ekarte
etmek için kist duvarından biyopsi alınmasıdır (42). Kist duvarının matürasyonundan
sonra kistin bulunduğu lokalizasyona göre distal pankreas ise rezeksiyon, diğer
lokalizasyonlarda ise kistogastrostomi, kistoduedonostomi veye Roux-Y
kistojejunostomi uygulanabilir. Psödokistlerde yaklaşık %10 oranında nüks görülürler,
bu oran external drenajda %20 perkutan aspirasyonda ise %60 dır.(2,3,14)
3-Pankreas abseleri: Pankreasta veya pankreas çevresi alanda lokalize, içi pürülan
madde ile dolu kapsüllü bir lezyondur. Pankreatik abse pankreattin geç bir
komplikasyonudur. Akut atağın 3.-5. haftalarında ortaya çıkar. Pankreatik veya
peripankreatik nekrozun likefikasyonu ve psödokistin enfekte olması sonucu gelişirler.
İnfekte pankreas nekrozunun, pankreas apsesi ile karıştırmamak gerekir, nekrozda
kapsül yoktur. Tanı BT ile konur. Seçilen tedavi enfekte olmuş bütün dokuların
uzaklaştırılması ve cerrahi debritmandır. Agresif cerrahi debritman + uyguın
antibiyotikler + etkili eksternal drenaja rağmen mortalite %10-15 arasındadır (14).
33
3-HASTALAR ve YÖNTEM
Haydarpaşa Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi Genel Cerrahi Kliniklerinde
Ocak 2006 ile Ocak 2009 tarihleri arasında akut biliyer pankreatit tanısıyla takip ve
tedavisi yapılan 60 hastada demografik veriler, biliyer patoloji, klinik, laboratuar ve
radyolojik bulgular, Ranson kriterleri, hastalığın seyri ve ERKP ile tedavi girişimleri
prospektif olarak incelendi.
Tipik karın ağrısı ve-veya bulantı kusma şikayetleri ile başvuran hastalarda serum
amilaz değerlerinin normalin üç katından yüksek saptanması akut pankreatit lehine
değerlendirildi. Batın USG de safra kesesinde taş ve/veya çamur saptanması halinde
biliyer pankreatit ön tanısıyla tetkik ve tedavi planlandı.
Oral beslenme ilk planda kesilerek intravenöz sıvı ve analjezik tedavi başlandı. İnatçı
bulantı ve/veya kusma şikayeti olan hastalar dışında nazogastrik dekompresyon rutin
olarak uygulanmadı. Kolanjit kliniği olan hastalarda ampisilin-sulbaktam intravenöz
yoldan başlandı.
Şikayetlerin gerilemesine paralel oral beslenmeye geçildi.
Yatışın 1 ve 4. günleri arasında koledok patolojisi varlığına yönelik olarak tüm hastalara
MRKP tetkiki yapıldı. Koledokta taş saptanmayan hafif ödematöz akut biliyer
pankreatit hastalarında erken kolesistektomi yapıldı. Erken kolesistektomi akut biliyer
pankreatit tanısı ile yatışın ilk on günü içerisinde kolesistektomi yapılması olarak
tanımlandı.
MRKP de koledok taşı saptanan hastaların tedavisine yönelik ERKP’nin zamanlaması
kontrol MRKP bulguları ve klinik, laboratuar korelasyon doğrultusunda planlandı.
Kontrol MRKP ilk görüntülemeden 7 gün sonra gerçekleştirildi.
1. Kontrol MRKP de koledok taşı sebat eden tüm hastalara tedavi amacıyla ERKP
yapıldı.
2. Kontrol MRKP de koledokta taş saptanmayan ve kolestaz enzimleri ve bilirubin
değerleri gerilemiş hastalar kolesistektomi sonrası takibe alındı.
3. Kontrol MRKP de koledok taşı saptanmayan ancak kolestaz enzimlerinde
gerileme gözlenmeyen veya yükselme eğilimi gösteren hastalarda ise tanı ve
tedavi amacıyla ERKP uygulandı.
MR tetkiki kontrendikasyonu veya hasta uyumsuzluğu nedeniyle tetkikin yapılamadığı
hastalar (n=4) çalışma dışı bırakıldı.
34
Başvuru esnasında Ranson kriterleri 3 ve üzeri olan hastalar ve/veya yatışın ilk 72 saati
içerisinde şikayetlerinde gerileme olmayan hastalarda batın bilgisayarlı tomografi
tetkiki ile pankreas parankimi değerlendirildi. Pankreatik nekroz saptanan hastalarda
rutin olarak antibiyotik tedavisi başlandı (imipenem). Klinik ve laboratuar takipler
doğrultusunda komplikasyonların tanı ve tedavisine yönelik görüntüleme ve girişimler
planlandı. Ağır pankreatit varlığında kolesistektomi en erken 6 hafta sonra olmak üzere
geç dönemde gerçekleştirildi.
Prospektif olarak toplanan tüm veriler klinik, laboratuar ve radyolojik bulguların
korelasyonu açısından incelendi. MRKP’nin koledokta taş saptamasına yönelik
sensitivite ve spesifisitesi hesaplandı. Kolestaz enzimleri ve serum total ve direk
bilirubin değerlerindeki seyrin görüntüleme ve klinik ile korelasyonu incelendi.
Koledokta taş saptanan akut biliyer pankreatit hastalarında kontrol MRKP tetkikinin
tedavi yaklaşımına katkısı incelendi.
Klinik Tanı Kriterleri:
Epigastriumda başlayan batın üst kadranları ile sırta yayılan tipik karın ağrısı
beraberinde bulantı ve/veya kusma varlığı akut pankreatit için tipik şikayetler olarak
değerlendirildi. Mevcut şikayetlerin içi boş organ perforasyonu veya intestinal
obstrüksiyona bağlı olmadığını ortaya koymak için gerekli değerlendirmeler yapıldı.
Biyokimyasal Parametreler:
Acil servis başvurusu esnasında biyokimya (amilaz, total bilirubin, direkt bilirubin,
kreatinin, BUN, elektrolitler,
AST, ALT) ve hemogram tetkiki yapıldı. Serum amilaz
düzeyinin normal düzeyin üç kat üstüne çıkan değerlerde tespit edilmesi serum
amilazında yükselme yapabilen diğer nedenlerin ekarte edilebilmesi halinde (peptik
ulkus perforasyonu, barsak obstrüksiyonu …) akut pankreatit lehine değerlendirildi.
Kolanjit açısından eşlik eden karaciğer (AST, ALT) ve kolestaz enzim (ALP, GGT)
yükseklikleri ve ateş yüksekliği (>38
0
C) araştırıldı. Yatış sonrası CRP, biyokimya ve
hemogram takipleri başvuru esnasında, yatışın birinci, üçüncü ve beşinci günlerinde
yapıldı. Ağır pankreatitli olgularda klinik bulgular doğrultusunda ek tetkiklerle takip
gerçekleştirildi. Serum biyokimyasal parametrelerin incelenmesi kuru tüpe alınan 5 ml
kan ile, Roche/Hitachi marka Modüler DPI cihazıyla Spektro Fotometrik yöntem ile,
hemogram tetkikleri ise 2 ml kan EDTA’lı tüpe alınarak Roche marka Sysmex X-T
35
2000 İ cihazıyla Flow Sitometrik yöntem ile gerçekleştirildi. Kan biyokimyası ve
hemogram için kabul edilen referans değerler Tablo 8’de verilmiştir.
Dostları ilə paylaş: |