Kas hasarlanması: Kas iskemik hasara sinirden daha yatkındır. Turnike süresi arttıkça
sellüler hipoksi, asidoz ve ekstremitede soğuma oluşur. Kastaki histopatolojik hadise 30-60
dakikalık turnike sürelerinde açıkça izlenir. Selluler nekroz ve endotelial kapiller kaçıs 2-3
saatlik iskemi sonrasında olusur. Bu değişiklikler turnikenin indirilmesinden sonraki 24 saatte
gelişir ve "peak" yapar (24).
Doku hasarı: Turnike uygulanan ekstremitede ödem, kompartman sendromu, post-turnike
sendromu görülebilir. Turnike süresi ve basıncından bağımsız olarak turnike indirilmesini
takiben ortaya çıkar. Ekstremitede ödem en sık görülen hasarlanmadır. Bu etkinin yarısı
boşaltılmış kanın geri dönmesine, kalan yarısı ise postiskemik reaktif hiperemiye sekonderdir.
Kompartman sendromu nadirdir (24).
9
Postturnike sendromu: Turnike açılmasını takiben, şişmiş, katı, soluk ekstremitede aynı
zamanda güçsüzlük olması ancak paralizi görülmemesi ile karakterizedir. Turnike sonrasında
oluşan ödemin etiyolojide rolü esastır. 1-6 haftada normale döner (26).
Hematom, kanama: Turnike indirilmesine bağlı hemodinamik değişiklikler akut kan
kaybını potansiyalize eder (26).
Nörolojik hasar: Paresteziden tam paraliziye kadar geniş bir spektrumda görülebilir. Üst
ekstremitede radial sinir en çok hasar gören sinirdir. Anatomik pozisyonun kemiğe yakın
oluşu, aradaki yastık dokunun zayıf olmasına bağlı olarak sıklıkla etkilenir. Turnike süresinin
3 saatten az olduğu durumlarda iskemiden ziyade sinir kompresyonu suçlanmaktadır.
Kompresyona bağlı hasarlarda, kaf basıncının 500 mmHg altında olduğu ve sinir iletiminin 30
dk. süre ile kesildiği durumlarda sinir hasarı histolojik olarak gösterilebilir (26, 27).
R İVA uygulamasında lokal anesteziklerin toksisitesi: Kullanılan ilaç ve doza bağlı
olmak üzere sistemik yan etkiler esas olarak nörolojiktir ve % 2,1 ile % 67,3 insidansa
sahiptir. Kardiyovasküler etkiler (hipotansiyon, bradikardi ) nadirdir. Prilokain kullanımı ile
methemoglobinemi görülebilir (26).
Rİ VA’ da Sinir Bloğunun Mekanizması
Bier’in 1908 yılında yayınladığı orijinal makalesinde; RİVA’nın (Bier Block) etki
mekanizmasının esası, ilk olarak enjeksiyon bölgesine yakın olan bölgedeki sinir uçlarında
doğrudan blok oluşması, daha sonra; ana sinir gövdelerinde derin blok oluşması seklinde
tanımlanmıştır (23).
Son 30 yılda yapılan çalışmalar Bier’in teorilerini ispatlamak için yapılmıştır ve
araştırıcıları gerekli teknik yönlere dayanan diğer blok komponentleri üzerinde fikir
yürütmeye yönlendirmiştir. Bu amaçla radiografik, radioizotop ve nörofizyolojik olmak üzere
3 grupta çalışmalar yapılmıştır (18).
RİVA sırasında olusan cerrahi anestezi multipl ve tamamlayıcı mekanizmalar ile
oluşmaktadır (18):
- Periferik küçük sinirlerin ve sinir uçlarının blokajı (ilk etki)
- Proksimal bölgede sinir gövdelerinin blokajı (esas anestezik komponent)
- İskemi (sinir iletimini ve motor son plak fonksiyonunu bloke eder)
- Sinir gövdeleri üzerine kompresyon (yavaş komponent)
10
Enjekte edilen lokal anesteziğin dağılımı ve RİVA’nın sinir blokajı ile olan ilişkisini
anlamak için ekstremitelerde venöz anatomi ve bu venlerin derin venler ile bağlantısına ve
sinir gövdeleri içindeki venlerle olan bağlantısına da değinmek gerekir (18).
Her ne kadar, geniş süperfisiyal venlerin valvleri bulunsa da, bu venler rölatif olarak
yavaş periferal lokal anestezik enjeksiyonu ile retrograd olarak doldurulabilir. El
dorsumundaki bir venden 20 ml/dakika’lık enjeksiyon yapılırken geniş antekubital venlerdeki
intraluminal basınç 90 mmHg seviyelerine kadar yükselir. Küçük venlerde valv yoktur ve
sinir gövdelerinin venülleri ile bağlantılı olarak geniş bir ağ oluştururlar ve gövdenin
periferinden çok merkezine ulaşırlar (18).
Ekstremitedeki sinir gövdesi pek çok sinir fasikülünün epinöryum olarak adlandırılan
bağ dokusu tarafından bir araya getirilmesi ile oluşur. Sinirleri besleyen kan damarları
epinörium içindedir. Endonöryum bir zarf gibi her sinir lifini ve intranöral uzanan vasa
nervorum denen kapiller pleksusu sarar. Kapillerler doğrudan küçük venlere direne olur.
Fasikülün ortasındaki sinir lifleri lipoproteinden zengin epinöriumdan uzaktır ve damarlar ve
sinir aksonu arasındaki diffüzyon bariyer tarafından engellenemezler. Bu nedenle lokal
anesteziğin sinir merkezinden perifere doğru diffüzyonu genelde RİVA’ daki anestezinin
santrapedal ilerlemesine işaret eder
(18).
Vasküler olarak zengin bazı bölgelerin çevresinde, bir aradaki sinir gövdelerinden çıkan
sinir lifleri tarafından innerve edilmeyen bazı bölgeler vardır. İnterkostabrakiyal sinir gibi bu
sinirler damar ağına yakın değildir ve bu nedenle spesifik olarak bloke edilmedikçe RİVA ile
hızlı bir şekilde bloke olmaz. Ciltteki sinir uçlarına lokal anestezik valvsiz venler yoluyla
ulaşmaktadır (18).
Radyografik çalışmalar RİVA’nın 2 türlü etkisi olduğunu düşündürtmektedir. Fleming ve
arkadaşları çalışmalarında analjezinin dağılımının beraberinde kullanılan kontrast maddenin
dağılımını takip ettiğini göstermişler ve RİVA’ daki ilk analjeziden küçük sinir ve sinir
uçlarını sorumlu tutmuşlardır (36). Ancak Sorbie ve Chacha (37) ile Raj ve arkadaşlarının
(38) yaptığı çalışmalar, lokal anesteziğin majör sinir gövdeleri üzerindeki etkisinin
muhtemelen sinir merkezi çevresindeki küçük venüller yoluyla olduğunu göstermiştir.
Radyoizotop çalışmalarla da sinir gövdesinde kaslara ve cilde göre çok daha yoğun
radyoaktivite saptanmıştır. Aynı durum yapılan nörofizyolojik çalışmalarla da desteklenmiş
ve lokal anesteziğin etkisinin proksimalde (dirsek hizasında) başlayıp santrafugal olarak
yayıldığını desteklemiştir (18).
11
Aynı zamanda yapılan diğer çalışmalarda kolda uygulanan 20 dakikalık turnike zamanı
sonrasında ciltte "pinprick" ile komple analjezi ve anestezi oluştuğu da gösterilmiştir. Bu
nedenle RİVA’nın iskemik komponenti sinir blokajında majör determinant olarak kabul edilir.
İskemi ve beraberindeki asfiksi RİVA tekniğinde gerekli sonuçlardır. Turnikeye bağlı
metabolik degişikliklerle birlikte sinir üzerine olan direkt kompresyon, RİVA’nın sinir
blokajındaki major komponentleri olmasa da, muhtemelen turnike ağrısının majör
komponentidir (18).
İlk olarak lokal anesteziğin (LA) esas dağılım alanında anestezi oluşurken, bunu LA’nın
majör sinir gövdelerine diffüzyonu ile tüm innervasyon alanında oluşan anestezi izler. İskemi
ve sinir kompresyonu sinir iletiminin ve motor fonksiyonun kaybını belli bir dereceye kadar
güçlendirir (18).
12
RİVA’da Kullanılan İlaçlar
A) Lokal Anestezikler
Lokal anestezikler; aminoester (Kokain, prokain, klorprokain, tetrakain, benzokain)
aminoamid (Lidokain,mepivakain,prilokain,bupivakain,etidokain,dibukain,levobupivakain) ,
alkol (Etil alkol, Aromatik alkoller) veya kompleks sentetik bileşikler yapısında olup sinir
iletimini geri dönüşümlü olarak durdururlar. Lokal anesteziklerin blok yapan diğer ajanlardan
farkı; sinir lifi veya hücresinde hiç bir hasar oluşturmadan, periferik sinirde uyarılma – iletim
mekanizmasını geri dönüşümlü baskılamaktadır (39). Lokal anestezik ilaçlar sistemik olarak
verilince SSS’de uyarı iletimini ve kalbin özel iletim sistemini etkileyebilirler. Lokal
anestezik ilacın etki başlangıcı ve etki süresi temel olarak ilacın fizyokokimyasal özellikleri
ve vazodilatatör aktivitesi tarafından belirlenir. Lipid eriyebilirliği anestetik potansiyelin
temel belirleyicisi olup, lipid/su partisyon kat katsayısı (pKa) ile yansıtılır. Proteine bağlanma
ilacın etki süresini uzatır (40). Aşağıdaki tablo 1'de sık kullanılan lokal anesteziklerin
farmokimyasal özellikleri ve kullanım alanları gösterlimiştir.
Tablo 1:Lokal Anestezik Ajanların Farmakokimyasal Özellikleri (40)
Ester Grubu
Başlangıç
Potens Süre(saat)
Klinik kullanım
Tetrakain
Yavaş
16
2,4
spinal,infiltrasyon
Prokain
Hızlı
1
1/2,1
spinal, iniltrasyon, periferik blok
Amid grubu
Lidokain
Hızlı
1
1,3
epidural,spinal,infltrasyon,periferik blok
Prilokain
Hızlı
1
1,5-3
epidural, infiltrasyon, periferik blok
Bupivakain
Yavaş
4
4,12
epidural,spinal,infltrasyon,periferik blok
Ropivakain
Yavaş
4
2,4
epidural,spinal,infltrasyon,periferik blok
Levobupivakain
Yavaş
4
4,12
epidural,spinal,infltrasyon,periferik blok
Lokal anestezik ilaçların çoğu hidroklorür tuzu halinde olup, membran stabilizasyonu
sağlayarak, istirahat potansiyeli devam ederken uyarılara karşı cevabı baskılayarak etki
gösterirler. Lokal anestezik ilaç doku içine enjekte edildiği zaman dokuda ya serbest baz
(noniyonize) yada pozitif yüklü katyon (iyonize) olarak bulunur. Lokal anestezik ilaçlar
noniyonize şekilleriyle dokulara diffüze olup, sinir kılıfını ve membranı geçtikleri daha
sonrada iyonize şekilleri ile membrana bağlanarak iletimi bloke ettikleri kabul edilir. Bu
nedenle lokal anestezik ajanın etki gücünü artırmak için her iki şekilde de olması gerekir.
Ester ve Amid grubu lokal anestezik ilaçların tablo 2'de metabolizma, sistemik toksisite,
alerjik reaksiyonlar, stabilite, etki başlangıç ve pKa değerleri arasındaki farklar gösterilmiştir.
13
Tablo 2: Ester ve Amid Grubu Lokal Anestezikler Arasındaki Farklar (40).
ESTER GRUBU
AMİD GRUBU
METABOLİZMA
Plazma kolinesterazı
tarafından, hızlıdır.
Karaciğerde, yavaştır.
SİSTEMİK TOKSİK ETKİ
Daha azdır
Daha fazladır.
ALLERJİK REAKSİYON
Daha fazladır.
Nadirdir.
STABİLİTE
Stabil değildirler. Işık,ısı vb.
etkilenirler.
Çok stabil ajanlardır.
ETKİ BAŞLANGICI
Yavaştır.
Hızlıdır.
pKa
pH’dan (7,4) yüksektir
pH’dan (7,4) düşüktür.
Lokal anestezik ilaçlar karaciğer ve plazmada suda eriyebilir metabolitlere
dönüştürüldükten sonra idrarla atılırlar. Lokal anestezik bazlar (=noniyonize) suda erimezler;
Bu nedenle idrarla hiç veya total dozun % 5'den azı atılır. İdrarın asitleştirilmesi ile tersiyer
bazın suda eriyebilen quarterner baza dönüşmesini sağlayarak böbrekten geri emilimini
azaltarak idrarla atılımı artırırlar.
Amid grubu lokal anestezik ajanlar karaciğer mikrozomal enzimleri tarafindan hidrolize
edilir. Amid grubu lokal anestezik ajanların metabolizması; Prilokain metabolizması o-
toluidine oluşumuna neden olması, bununda Hb'ni ferrik şekle (Hb+3) okside ederek
methemoglobinemi oluşturması ve karaciğer hastalarında amid grubu lokal anestezik ajanların
metabolizmasının azalması ve kan seviyelerinin göreceli olarak yükselmesi nedeniyle
önemlidir.
Ester grubu lokal anestezik ajanlar; plazma kolinesterazı tarafından hidrolize edilerek suda
eriyebilir amino alkollere veya karboksilik asite dönüştürülür. Bu metabolitler farmakolojik
olarak inaktiftir. Atipik plazma kolinesterazı olan homozigot hastalarda ester grubu lokal
anestezik ajanlar çok yavaş metabolize olurlar. Kan seviyesi kolaylıkla yükselen bu hastalarda
sistemik toksik reaksiyon ihtimali yüksektir (40).
14
İdeal Bir Lokal Anestezik Nasıl Olmalıdır ?
Şu ana kadar ideal bir lokal anestezik bulunamamıştır, ancak ideal bir lokal anestezik
bazı özellikler taşımalıdır: Düşük konsantrasyonda etkin olabilmesi, dokulara penetrasyonun
iyi olması, doku için irritan olmaması, etkisinin geçici olması, allerjik reaksiyonlara neden
olmaması, sistemik toksisitesinin düşük olması veya etkin dozu ile toksik doz aralığının
(terapötik indeks) geniş olması, etki başlama süresinin kısa ve etki süresinin uzun olması,
pahalı olmaması ve kolay sterilize edilebilmesi bu özelliklerinden bazılarıdır.
Diğer İlaçlar:
Kullanılan lokal anestezik dozu azaltılarak olası komplikasyonları azaltmak,yöntemin
etkinliğini artırmak ve postoperatif analjezi süresini uzatmak amacıyla farklı ilaç
kombinasyonları denenmiştir.
Opioidler bu konuda en sık kullanılan ilaçlar olup; primer afferent sinir sonlanmalarında
opioid reseptörlerinin varlığı bilinmektedir . Opioidler bu reseptörlerle etkileşerek periferik
analjezik etki gösterirler (41). Bazı opioidlerin bu reseptörlerle etkileşmelerinin yanında, lokal
anesteziklere benzer bir şekilde sinir iletimini bloke edebileceği gösterilmiştir (42). Morfin,
fentanil, meperidin, sufentanil gibi opioidlerin çeşitli lokal anesteziklere ilavesiyle anestezi
kalitesinin arttığı ve lokal anestezik aktivitenin güçlendiği gösterilmiştir (43,44). Son yıllarda
yapıca kodeine benzeyen tramadol de RİVA’da kullanılmaya başlanmıştır (45).
Başta tenoksikam ve ketorolak olmak üzere nonsteroid antiinflamatuar ilaçlar postoperatif
ağrıyı azaltmak amacıyla intraartiküler olarak, yara yerine lokal infiltrasyon ve RİVA’da
kullanılmıştır (45,46,47). Lidokaine ketorolak ekleyerek intraoperatif turnike ağrısı
toleransının daha iyi olduğu (48), tenoksikam eklenmesi ile de analjezik gereksinim süresinin
daha uzun olduğu gösterilmiştir.
RİVA’da kas gevşetici ajan eklenmesiyle; yeterli kas gevşemesi sağlandığı, istenmeyen
sistemik bulgu, postoperatif ağrı ve kas spazmı riskinin azaldığı bildirilmiştir (45,49). Bir
antihistaminik olan difenhidramin de periferik analjezik etkisinin tespit edilmesiyle RİVA’da
kullanılmıştır (50). Lokal anestezik ajanların; karbondioksit ile doyurularak ajan
konsantrasyonu ve ısısını değiştirerek alkalinizasyonu denenmiştir (51). Potasyum ve dekstran
eklenmesiyle blok etkisi hızlandırılmaya ve analjezi kalitesi artırılmaya çalışılmıştır (52,53).
15
Çalışmamızda Kullanılan Lokal Anestezik İlaç
LİDOKAİN
Şekil 1. Lidokainin moleküler yapısı
Moleküler yapısı şekil 1'de gösterilen lidokainin kimyasal ismi N – dietilaminoasetil – 2,6
- ksilidin hidroklorürdür. Lidokain lokal anestezik ve antiaritmiktir. Etkisi 30-90 sn içinde
başlar. Yarılanma ömrü alfa fazı 8 dakika, beta fazı 1.5-2 saattir. Lidokain, hücre
membranındaki hızlı sodyum kanallarını bloke ederek nöronal depolarizasyonu değiştirir.
Depolarize olmayan membran aksiyon potansiyelini iletemez ve bu durum lidokainin lokal
anestezik etkinliğinin temelini oluşturur (54).
Farmakodinamik Özellikleri: Lidokain intravenöz uygulandığında medulla spinalin
dorsal boynuz nöronlarında analjezik etkiye sahiptir. Lidokain topikal uygulandığında
mukozadan hızlı absorbe olmakta ve bu uygulama lokal olarak taktil uyarıları
baskılamaktadır(54,55).
Farmakokinetik Özellikleri:
Emilim : Enjeksiyon yeri, dozu, enjeksiyon oranı, epinefrin eklenmiş olması ilacın
sistemik dolaşıma emilimini etkiler.
Dağılım : Lidokain vücut dokularına yüksek oranda dağılır. İ.V. yükleme dozunu takiben,
böbrekler, akciğerler, karaciğer, kalp gibi perfüzyonu yüksek olan dokularda erken ve hızlı bir
plazma konsantrasyonuna ulaşır. Bu dağılımın ardından iskelet kasları ve adipoz dokuda
redistribüsyona uğrar. Konjestif kalp yetmezliği ve karaciğer hastalığı olanlarda ilacın dağılım
hacmi azalır. Lidokain kan - beyin bariyerini aşar, plasentaya ve süte de geçer. Lidokainin
plazma proteinlerine bağlanması değişkendir ve doza bağımlıdır. Kan konsantrasyonu 1-4
mcg/ml olduğunda % 60-80’i plazma proteinlerine bağlanır. Lidokain kısmen α 1-asit
glikoproteine ( α1-AGP) bağlanır .
Eliminasyon : Lidokainin 7-30 dakikalık bir başlangıç yarılanma ömrü ve 1,5 – 2 saatlik
bir terminal yarılanma ömrü vardır. Sağlıklı bireylerde ilacın aktif metabolitleri olan
monoetilglisinksilidid (MEGX) ve glisinksilidid (GX) eliminasyon yarılanma ömürleri
16
sırayla 2 ve 10 saattir. Miyokardiyal enfarktüsü olan hastalarda (kalp yetmezliğiyle beraber
veya değil) lidokain ve monoetilglisinksilididin yarılanma ömrü uzarken, kalp yetmezliği olan
hastalarda glisinksilididin yarılanma ömrü uzamaktadır. Konjestif kalp yetmezliği veya
karaciğer hastalığı olan kişilerde 24 saatten daha uzun süren intravenöz infüzyonları takiben
lidokainin yarılanma ömrü uzayabilir. Lidokainin parenteral dozunun yaklaşık % 90’ı
karaciğerde hızla metabolize olur. Dozun % 10’undan azı idrarla değişmeden atılır. Konjestif
kalp yetmezliği olan hastalarda ilacın değişmeden atılan miktarı artar. Karaciğer ve hepatik
dokulardaki perfüzyonun azalması nedeniyle karaciğer hastalığı olanlarda ilacın
metabolizması azalabilirken, böbrek yetmezliği olan hastalarda lidokain ve MEGX
metabolitinin dağılımı ve eliminasyonu normal kalabilmektedir. Renal yetmezliği olan
hastalarda birkaç günlük intravenöz lidokain uygulamasını takiben ilacın glisinksilidid (GX)
metaboliti birikebilir.
Endikasyonları:
-İnfiltrasyon anestezisinde
-Boğaz,larinks,farinks vb. cerrahisinde topikal analjezi için
-Santral nöroaksiyal anestezide
-Periferik sinir bloklarında
-Korneal analjezi için
-Üretral analjezi için
Kontrendikasyonları: İkinci ve üçüncü derece kalp bloğu, ağır sinoatriyal blok, ilacın
kendisine bağlı aşırı duyarlılık reaksiyonu ve klas-1 antiaritmik ilaçların kullanımı, lidokain
için kontrendikasyon oluşturmaktadır. Lidokain kullanımına ilişkin sistemik yan etkiler
kardiyovasküler ve santral sinir sistemi üzerinde ortaya çıkmaktadır (55).
17
NONSTEROİD ANTİENFLAMATUARLAR VE COX2
İNHİBİTÖRLERİ
Basamak ilkesine göre analjezikler gruplar halinde en düşük etkiliden en yüksek etkiliye
göre sıralanmışlardır. Üç ana grupta toplanırlar. Bunlar non opioidler (nonsteroid
antiinflamatuar ilaçlar, antipiretikler), zayıf opioidler, (kodein, tramodol), kuvvetli
opioidler(morfin).
Non-opioidler, teorik olarak opioidlerden daha düşük güce sahip olmalarına karşın, ağrının
nedenine (somatik- visseral ağrıda) yönelik seçilip uygulandıklarında, ağrının oluş
mekanizmasını engelleyerek etki edebildikleri için pek çok ağrı sendromunda opioidlerden
daha iyi sonuç verebilirler veya opioidlerin etkinliklerini artırabilirler.
Nonsteroid Antienflamatuar İlaçlar (NSAİİ): Hepsinin analjezik özelliği bulunduğu
halde pek azının parenteral formu mevcut olduğundan nadiren ciddi akut ağrıların tedavisinde
kullanılmaktadır. NSAİ’ler, kemik ve yumuşak doku enflamasyonunun olduğu olgularda
başarı ile uygulanmaktadır. Postporetaif ağrının major komponenti olan visseral ağrının
giderilmesinde opioid ile kombinasyonları daha verimlidir. Tüm NSAİ'ler siklooksijenaz
yolunu inhibe ederek prostoglandin sentezini engellemektedir.
Non-steroid analjezikler, kimyasal yapıları, farmakolojik ve terapotik etkileri farklı,
heterojen bir gruptan oluşur. Ağrının kaynaklandığı periferik bölgelere etki ile analjezi
oluşturduklarından bu gruptaki ilaçlara periferik etkili analjezikler veya prototip aspirin
olduğundan aspirine benzer ilaçlar adı da verilir. Değişik derecelerde analjezik, antipiretik ve
antiinflamatuar etkilere sahip bu ajanlar opiodlerden farklı olarak bağımlılık ve tolerans
yapmazlar. Bu gruptaki ilaçlar ya tek başlarına veya diğer analjezik adjuvanlarla beraber veya
opioidler ile kombine edilerek kullanılırlar.
Nonsteroid analjezikler, analjezik ve antiinflamatuar etkilerini, siklooksijenaz enzim
inhibisyonu sonucu prostaglandin sentezini inhibe ederek oluştururlar.
Siklooksijenazların iki değişik gen kodu 1991’de keşfedildikten sonra bunların tüm
özellikleri ortaya çıkarılmıştır. (COX-1 ve COX-2). Her iki enzim için seçici inhibitörler
geliştirilmiştir. Bu enzimler, hücre membranından geçişi sağlayan hidrofobik oluk veya kanal
oluştururlar. Araşidonik asit veya bir inhibitör bu oluğa bağlanır. İlginç olarak COX-2 proteini
COX-1’den biraz daha geniş kanal oluşturur ve buraya COX-2’nin seçici inhibitörü bağlanır.
18
Antipiretik analjeziklerin antinosiseptif inflamasyon bölgesinde ve santral sinir sisteminde
prostaglandin yapımını inhibe etmelerinden kaynaklanır. Yıllarca antipiretik analjeziklerin
esas etki mekanizmasının inflamasyon bölgesinde prostaglandin inhibisyonu yapmasından
kaynaklandığına inanılmaktaydı. Prostaglandinler primer afferent C liflerini sensitize ve
“sessiz nosiseptörleri” aktive ederek primer hiperaljeziyi oluşturur. Bu olayda
prostaglandinlerin moleküler hedefi olarak tetrodotoksin dirençli Na+ kanalları
gösterilmektedir. Son zamanlarda, sekonder hiperaljezi ve allodiniye bağlı olarak gelişen
periferik inflamasyona yanıt olarak omurilik arka kökte prostaglandinlerin oluştuğu
bildirilmektedir. Moleküler mekanizma açık değildir; omurilikte glisinerjik inhibisyon ile
prostaglandinlerin etkileşimi olabilir.
Dostları ilə paylaş: |