Tesla Anlaşılamamış Dahi



Yüklə 1,44 Mb.
Pdf görüntüsü
səhifə3/32
tarix02.01.2022
ölçüsü1,44 Mb.
#39629
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   32
Tesla - Anlaşılamamış Dahi - Margaret Cheney ( PDFDrive.com )

Bir Kumarbaz

Nikola  Tesla  tam  olarak,  1856  yılının  9

Temmuz  gününü  10  Temmuza  bağlayan  gece

yarısında,  Yugoslavya'nın  Velebit  Dağları  ile

Adriyatik  Denizi  arasındaki  Hırvatistan'ın  Lika

bölgesinin  Smiljan  köyünde  doğmuştu.  Evleri,

babası  Papaz  Milutin  Tesla'nın  yönetimindeki

Sırp Ortodoks Kilisesi'nin hemen bitişiğindeydi.

Babası  zaman  zaman  "Adil  İnsan"  takma

adıyla makaleler yayınlardı.




Etnik  gelenekler,  genellikle,  baskı  gören

azınlıklar  tarafından  en  sıkı  şekliyle  devam

ettirilirler.  Tesla  ailesi  de  bu  duruma  bir  örnek

teşkil  ediyordu.  Sırp  marşları,  şiirleri,  dansları

ve  masalları,  aziz  günlerinin  yaşatılması  ve

kutlanması  ile  birlikte  hayatlarında  önemli  bir

yer tutuyordu.

Okuma  yazma  bilmeyenlerin  oranı  oldukça

fazla  olmasına  karşın,  insanlar  hafızalarını

olağanüstü  bir  ustalıkla  kullanıyor  ve  bu

sayede

de


geleneklerini

canlı


tutuyorlardı.

Tesla'nın

çocukluğunda

Hırvatistan'daki  iş  olanakları  üç  aşağı  beş

yukarı belirlenmişti: Çiftçilik, askerlik ya da din



adamlığı.  Milutin  Tesla'nın  ve  karısı  Duka

Mandiç'in  aslen  Batı  Sırbistanlı  olan  aileleri

kuşaklar  boyunca  erkek  çocuklarını  kilisenin

ya  da  ordunun  hizmetine  göndermişler,

kızlarını  da  papazlara  ya  da  subaylara

vermişlerdi.

Milutin  aslında  subay  okuluna  gönderilmişti

ama  o  bu  karara  sonradan  karşı  gelmiş  ve

okuldan  ayrılarak  kiliseye  yönelmişti.  Oğulları

Dane  (ya  da  Daniel)  ve  Nikola  için  de  bunu

gelecekteki  tek  seçenek  olarak  görüyordu.

Kızları Milka, Angelina ve Marica için esirgeyen

yüce  Tanrı'dan  dilediği  tek  şey  de  kendisi  gibi

dini  görevlerle  iştigal  eden  birer  kocaya




varmalarıydı.

Kendisinden  yalnızca  çiftliğin  ağır  işlerini

yüklenmesi  değil,  bunun  yanında  çocukların,

evin,  tüm  ailenin  bütün  sorumluluklarını

üstlenmesi  beklenen  Yugoslav  kadını  için

hayat hiç de güllük gülistanlık değildi. Tesla her

zaman,  fotoğrafik  hafızasının  ve  yaratıcı

dehasının

kendisine

annesinden

miras

kaldığını  söylerdi. Ayrıca  annesinin,  kadınların



yeteneklerinin adil bir şekilde değerlendirilen bir

ülkede  ve  zamanda  yaşamış  olmamasından

dolayı  hep  üzüntü  duyardı.  Annesi  yedi

çocuklu bir ailenin en büyük kızıydı ve annesi

görme  yeteneğini  yitirdiğinde  ailenin  tüm



sorumluluğunu üstlenmek zorunda kalmıştı. Bu

nedenle  okula  asla  gidememişti.  Ama  buna

karşın,  belki  tam  da  bu  nedenle  inanılmaz  bir

hafızaya  sahipti,  ciltler  dolusu  yerli  ve  klasik

Avrupa şiiri külliyatını ezbere okuyabiliyordu.

Evlendikten  pek  kısa  bir  süre  sonra  beş

çocuk  doğurdu.  En  büyükleri  Daniel'di.  Nikola

ise  dördüncü  çocuktu.  Papaz  Milutin  Tesla  da

boş  zamanlarında  şiir  yazmaya  meraklı

olduğundan  çocuklar  İncil'den  ve  şiirlerden

pasajlar  okumanın  közde  mısır  patlatmak

kadar


doğal

olduğu


bir

ev


ortamında

büyüdüler.  Nikola  da  gençliğinde  şiir  yazmaya

başladı  ve  bunların  bir  kısmını  yanında



Amerika'ya  da  taşıdı.  Ancak  bu  şiirlerin  çok

özel  olduklarını  düşünüyordu,  bu  nedenle  de

yayınlanmalarına  asla  izin  vermedi.  Arkadaş

toplantılarında  yeni  tanıştığı  insanları,  kendi

dillerinde  (ister  İngilizce,  ister  Fransızca,

Almanca,  isterse  İtalyanca)  yazılmış  şiirler

okuyarak hayrete düşürmekten büyük bir zevk

alıyordu.  Hayatı  boyunca  da  arada  sırada  şiir

yazmaya devam etti.

Daha  çocukken,  beş  yaşında,  icatlarına

başlamıştı  bile.  Beş  yaşındayken,  köyde

gördüklerinden  çok  farklı  bir  su  çarkı  icat

etmişti.

Sarsıntısızdı,

kısa

çarkların



kullanılmasına  gerek  kalmıyordu  ve  akıntıda


tıkır tıkır işliyordu. Yıllar sonra bunları dahiyane

pervanesiz türbini yaratırken de hatırlayacaktı.

Yine  de  diğer  bazı  deneylerinde  ufak  tefek

başarısızlıklar  yaşadığı  da  oluyordu.  Bir

keresinde  ahırın  çatısına  tünemiş  ve  evden

yürüttüğü  şemsiyeyi  taze  dağ  havasına  karşı,

kendisini

hafiflemiş

hissedene,

kafası


dumanlanana  ve  uçabildiğine  ikna  olana  dek

hızla


açıp

kapamaya

başlamıştı.

Yere


çakıldığında  bilincini  yitirmişti  ve  annesi  onu

yatağına kadar taşımak zorunda kalmıştı.

Ürettiği on altı böcek gücündeki motorun da

pek  başarılı  olduğu  söylenemezdi.  Bu  hafif

tasarım

kürdanlardan

oluşan

bir


yel


değirmeniydi.  Bir  dingilin  ve  kasnağın  ucuna

canlı  haziran  böcekleri  koşulmuştu.  Yere

zamkla

sabitlenmiş

böcekler

kanatlarını

çırpmaya  başladıklarında  ki  bunu  er  geç

umutsuzca

yapacaklardı,

böcek


gücüyle

çalışan motor hazır demekti. Gel gör ki ortaya

haziran

böceklerinin

tadından

fazlasıyla

hoşlanan  bir  arkadaş  çıkınca  deney  sonsuza

dek  kızağa  alınmak  zorunda  kalacaktı.

Arkadaşı  bir  kavanoz  dolusu  haziran  böceğini

mideye  indirmeye  başlamıştı  bile.  Genç

mucidin midesi ise bu sahneyi kaldıramayacak

kadar hassastı.

Bir  sonraki  teşebbüsü  büyükbabasının



saatlerini  parçalara  ayırmak  ve  yeniden

toplamak  olacaktı.  Ancak  bundan  da  bir  süre

sonra  vazgeçmek  zorunda  kalacaktı:  "İlk

aşamada oldukça başarılı oluyordum da, ikinci

kısma  gelince  hep  tökezliyordum."  Bir  saati

yeniden  birleştirebilmesi  için  otuz  yıl  geçmesi

gerekecekti.

Tabii  gençliğinde  uğradığı  tüm  hayal

kırıklıkları bilimle ilgili değildi. "Kasabada varlıklı

bir hanımefendi yaşıyordu" diye anlatır kısa bir

otobiyografisinde,  "iyi  fakat  fazlaca  kendini

beğenmiş  birisiydi,  kiliseye  hep  aşırı  süslenip,

giyinip  kuşanıp  gelirdi;  kendisine  bir  hizmetçi

ordusu  eşlik  ederdi.  Bir  gün  çan  kulesindeki




çanı  çalmayı  henüz  bitirmiştim  ve  hızla

merdivenleri inmeye başlamıştım, tam o sırada

bu  hanımefendi  kapıda  belirdi  ve  ben  de

kadıncağızın üstüne atlayıverdim. Elbisesinin o

uzun  kuyruğu  orta  yerinden  öyle  bir  patırtıyla

yırtıldı  ki,  bir  dizi  asker  yaylım  ateşi  açtı

sanırdınız."

Babası öfkeden mosmor olmuştu ama yine

de  yanağına  hafif  bir  şamar  indirmekle  yetindi.

"Bu bana verdiği tek fiziki cezaydı ama acısını

neredeyse

şimdi


bile

yanağımda

hissedebiliyorum."  Tesla  duyduğu  utancın  ve

allak  bullak  oluşunun  tasvir  edilemeyecek

kadar  ağır  olduğunu  söyler.  Tam  anlamıyla



aforoz  edilmiştir.  Fakat,  talihi  ona  tekrar

gülecek  ve  köy  ahalisinin  gözündeki  yerine

yeniden  kavuşacaktır.  İtfaiye  teşkilatı  için  yeni

üniformalarla  birlikte  yeni  bir  yangın  söndürme

makinesi  de  alınmıştı  ve  bunun  için  bir  de

kutlama  düzenlenecekti.  Bir  geçit  töreni

düzenlenmiş, nutuklar çekilmiş ve artık sıra su

pompasından  suların  fışkırtılmasına  gelmişti.

Ama bırakın fışkırmayı, hortumun ucundan tek

bir  damlanın  sesi  bile  gelmiyordu.  Tam  köyün

ileri

gelenleri



mücadeleden

vazgeçmek

üzereyken

genç


adam

nehrin


sularına

atlayacak ve tahmin ettiği gibi hortumun dirsek

yaptığını keşfedecekti. Sorunu kısa bir sürede

halledecek  ve  köyün  mesut  ileri  gelenlerini  bir




anda  iliklerine  kadar  sırılsıklam  edecekti.

Sonraları  bu  olayı  şöyle  anacaktı:  "Siraküs'ün

sokaklarında  çırılçıplak  koşuşturan  Arşimet

dahi  benim  o  an  olduğum  kadar  etkileyici

olamamıştır.  Omuzlarda  taşınıyordum,  tam

anlamıyla bir kahraman olmuştum."

Hayatının  ilk  yıllarını  geçirdiği  Smiljan'ın

pastoral  ortamında  bu  ateşli,  solgun  ve  uzun

yüzlü,  kapkara  saçlı  çocuk  sihirli  bir  hayat

yaşamaktaydı. Tıpkı yıllar sonra yüksek voltajlı

elektrikli  ortamlarda  çalıştığında  olduğu  gibi,

sıra  dışı  tehlikeli  durumlardan  kendisini  büyük

bir beceriyle sıyırıp kurtarıyordu.

Teleskopik  bir  hafızası  vardı.  Üç  kez




doktorların

artık


iflah

olmaz


dedikleri

durumlardan  sağ  kurtulduğunu  anımsıyordu.

Pek  çok  kereler  boğulmaktan  son  anda

kurtulmuştu,  bir  keresinde  kaynayan  süt  dolu

bir  fıçıda  neredeyse  canlı  canlı  haşlanıyordu,

bir


yangında

kavrulmaktan

paçayı

zor


sıyırmıştı, bir keresinde de diri diri gömülmüştü

(aniden


eski

bir


mezarın

içine


düşüvermişti).

Köpeklerle

gırtlak

gırtlağa


gelmiş,  karga  sürülerinin  hışmına  uğramış  ve

keskin  dişli  bir  yabandomuzu  neredeyse

felaketi olmuştu.

Yine  de  baba  ocağı  ona  doğayla  kucak

kucağa  bir  hayat  bahsetmişti.  Küçük  bir



çocuğun

hayallerini

süsleyen

kuzuların,

tavukların,  güvercinlerin  hepsi  bahçelerinde

yaşıyordu.  Yaban  kazlarının  bulutlar  arasında

yitip

gitmelerini



büyülenerek

izliyordu;

günbatımında  hepsi  "bugünün  en  düzenli

ordularını  bile  geride  bırakacak  bir  düzen

içerisinde" geri dönüyordu.

Tüm  bu  görünüşteki  güzelliğe  karşın

çocuğun zihninde, ailenin yaşadığı bir trajedinin

süregelen  travmaları  olan  karabasanlar  yer

edecekti.  Nikola'dan  yedi  yaş  büyük  olan

Daniel,  on  iki  yaşında  geçirdiği  bir  kaza

sonucunda ölecekti.

Bu  beklenmedik  trajediye  sevilen  bir




ahbapları  tarafından  kendilerine  hediye  edilen

bir Arap atının neden olduğu sanılıyor. Aslında

çok  iyi  eğitilmiş,  neredeyse  insan  zekasına

sahip  güzel  bir  attı  bu.  Hatta  bir  keresinde

ailenin  reisini  dağlarda  ölümden  kurtarmıştı.

Ancak  Tesla'nın  otobiyografisine  göre  Daniel

bu  atın  sebep  olduğu  yaralar  nedeniyle

ölmüştü.  Kazanın  ayrıntılarına  dair  elimizde

olan  bilgilerin  tümü  de  ne  yazık  ki  bundan

ibaret.  Anlattığına  bakılırsa  ölen  ağabeyinin

hatırası  yanında  Nikola'nın  tüm  yaptıkları

sönük  kalıyordu.  Başarıları  anne  babasının

kayıplarını  daha  derinden  hissetmelerine  yol

açıyordu. "Bu nedenle kendime karşı güvensiz

olan  bir  çocuk  olarak  büyüdüm. Ama  aptal  bir



çocuk değildim kesinlikle... "

Psikolojik

açıdan

işi


daha

da

karmaşıklaştıran  ikinci  bir  iddiaya  göre  Daniel



evin  kilerine  düşmüş  ve  bu  nedenle  ölmüştü.

Kendisinden  geçmiş  bir  halde  yatarken  yarı

bilinçsiz

bir


şekilde

Nikola'yı

kendisini

merdivenlerden  aşağı  itmekle  suçlamıştı.

Elimizde iki iddiayı da doğrulayacak yeterlilikte

veri yok.

Tesla

hayatının



çok

daha


sonraki

dönemlerinde  bile  ağabeyinin  ölümünün  neden

olduğu  kabuslar  ve  halisünasyonlar  görecekti.

Yaşadığı  deneyimin  ayrıntıları  hiçbir  zaman

tam olarak aydınlığa kavuşmadı ama denilebilir



ki  beş  yaşındaki  bir  çocuğun  yaşadığı  bu

suçluluk  duygusu  kaldırabileceğinden  daha

ağır  gelmişti.  Bu  olay  zihninin  derinliklerinde

tekrar


tekrar

değişik


şekillerde

canlanmaktaydı.

Sadece  şu  kadarını  varsayabiliriz  ki

ağabeyi  Daniel'ın  ölümü  Nikola'da  daha

sonraları  ortaya  çıkan  fobilerin  ve  takıntıların

gelişiminde

etkili

olmuştur.

Kesinlikle

söyleyebileceğimiz  tek  şey  ise  egzantrik

yönünün  çok  erken  yaşlarda  kendini  belli

etmeye  başladığıdır.  Örneğin,  kristal  ya  da

pırlanta  gibi  mücevherlerin  ışıltılarından  mest

olmasına  karşın  kadınların  taktığı  küpelerden,




özellikle  de  incilerden  aşırı  derecede  nefret

ediyordu.  Evin  herhangi  bir  yerinde  en  ufak

kafur  kokusu  alsa  şiddetli  bir  rahatsızlık

yaşıyordu.  Araştırma  yaparken  su  dolu  bir

lavaboya  bir  sayfa  kağıt  düşse  ağzında

dayanılmaz  bir  tat  oluşuyordu.  Yürürken

adımlarını  sayıyordu,  çorba  kasesinin,  kahve

fincanının,  yemeklerin  kübik  parçacıklarını

hesaplıyordu. Bunu başaramadığı zaman iştahı

kaçıveriyordu  -böylece  tek  başına  yeme

şansını

da


yitiriyordu.

Fiziksel

ilişkileri

açısından  en  ciddisi  de  başkalarının  saçlarına

dokunamıyor  olmasıydı,  "silah  zoruyla  belki".

Fakat  bu  fobilerin  ilk  olarak  ne  zaman

başladıklarını kesin olarak bilemiyoruz.



Anlattığına göre Tesla, Daniel'ın kaybından

sonra anne babası için bir teselli olur umuduyla

çok  erken  yaşlarda  kendisini  katı  bir  disiplin

altına  almaya  başlamıştı.  Diğer  çocuklara

nazaran  çok  daha  alçakgönüllü,  çok  daha

çalışkan ve cömert, her açıdan çok daha üstün

olacaktı. Ancak kendini inkar etmeye ve doğal

itkilerini  bastırmaya  başladıktan  sonra  içinde

garip tutkular kök salmaya başlayacaktı.

Tesla'nın  kişiliği  o  zamanlar  değişmeye

başlamıştı ancak Daniel'ın ölümünün üzerinden

belli  bir  süre  geçmeden  bu  değişiklikler  tam

anlamıyla  kendilerini  belli  etmemişlerdi.  "Sekiz

yaşıma  değin  zayıf  ve  çekingen  bir  kişiliğim




vardı"  diye  anlatıyordu.  Düşlerinde  hayaletler

ve  gulyabaniler  görüyor,  yaşamdan,  ölümden

ve  tanrıdan  korkuyordu.  Fakat  sonra  bir  çeşit

değişiklik  yaşayıp  sürekli  babasının  hatırı

sayılır  büyüklükteki  kütüphanesindeki  kitapları

hatmetmeye  başladı.  Babası  Milutin  Tesla  bir

süre  sonra,  oğlunun  mum  ışığında  kitap

okumaktan gözlerini harap edeceği korkusuyla

Nikola'ya  mum  verilmesini  yasaklayacaktı.

Ama Nikola bunun da bir çaresini düşünmüştü,

elindeki paçavralarla anahtar deliklerini ve kapı

boşluklarındaki  delikleri  tıkadıktan  sonra  tüm

gece boyunca okumaya devam ediyordu. Ta ki

annesi  şafakla  birlikte  işlerinin  başına  geçmek

için ortalıkta dolaşmaya başlayıncaya dek.



Çocuğun  çekingen  mizacını  değiştirecek

olan  kitap  ünlü  bir  Macar  yazarın  "Abafi  ya  da

Aba'nın  Oğlu"  adlı  romanıydı.  "Uyumakta  olan

irademi  uyandırmış  ve  beni  özdenetim  üzerine

çalışmaya  sevk  etmişti."  Daha  sonraları  bir

bilim  insanı  olarak  ulaşacağı  başarıları,

geliştirdiği bu katı öz disipline atfedecekti.

Doğar  doğmaz  bir  din  görevlisi  olacağı

belirlenmişti.  Her  ne  kadar  çocuğun  bir

mühendis  olacağı  ortada  olsa  da  babası  bu

konuda  ısrarcı  bir  tutum  sergiliyordu.  Oğlunu

bu göreve hazırlamak için Papaz Tesla her gün

tekrarlanacak  bir  egzersiz  uyguluyordu.  "Bu

her  türlü  çalışmayı  kapsıyordu:  bir  başkasının




düşüncelerini

tahmin


etmeye

çalışmak,

ifadelerdeki  hataları  bulmak,  uzun  cümleleri

tekrar etmek ya da zihinden hesaplar yapmak.

Bu  günlük  çalışmaların  amacı  hafızayı  ve

düşünme  gücünü  geliştirmek  ve  özellikle  de

eleştirel  bir  düşünce  sistemine  sahip  olmaktı.

Hiç  şüphe  yok  ki  hepsi  de  çok  yararlı

çalışmalardı."

Annesi


hakkında

şunları


yazmıştı:  "O  birinci  sınıf  bir  mucitti  ve

inanıyorum ki, modern hayattan ve onun geniş

olanaklarından  bu  denli  uzak  yaşamasaydı

birçok büyük başarının altında onun da imzası

bulunurdu.  İhtiyaç  duyduğu  her  türlü  aleti

kendisi  tasarlayabiliyor,  üretebiliyordu;  kendi

eğirdiği  iplikten  harika  desenlerle  kumaşlar



dokuyabiliyordu.  Tohumları  ekme,  büyütme  ve

en  sonunda  da  bitkiyi  liflerine  ayırma  işini  bile

kendi  hallediyordu.  Sabahtan  akşama  kadar

hummalı  bir  tempo  ile  çalışıyordu.  Ev  halkının

giysilerinin ve ev eşyalarının çoğu onun hünerli

ellerinden çıkmaydı."

Çok  zeki  bir  çocuk  olan  Daniel'ın,

heyecanlandığı  zamanlarda,  gözünde  ışıklar

patlıyordu.

Buna


benzer

bir


durum

çocukluğundan itibaren Tesla'ya da tüm hayatı

boyunca musallat olacaktı .

Bunu  yıllar  sonra  şöyle  anlatacaktı:

"Düşüncelerimin  ve  hareketlerimin  önünü

kesen,


gerçek

nesnelerin

görünümünü



çarpıtan,  genellikle  ışık  patlamalarıyla  birlikte

ortaya  çıkan  görüntülerin  neden  olduğu  bir

duygu  bu.  Bunlar  hep  daha  önce  görmüş

olduğum  şeyler,  şahit  olduğum  sahnelerdi,

kesinlikle  hayal  ürünü  değillerdi.  Bir  sözcük

duyduğumda  bunun  bana  ifade  ettiği  nesne

gözlerimin  önünde  bütün  canlılığı  ile  ortaya

çıkıyordu  ve  elimi  uzattığım  takdirde  ona

dokunup  dokunamayacağımdan  bir  türlü  emin

olamıyordum. Bu bende büyük bir huzursuzluk

ve  kaygı  yaratıyordu.  Başvurduğum  hiçbir

psikoloji ya da fizyoloji uzmanı bu durumu tam

anlamıyla açıklayamıyordu... "

Bu  durumu  beynin,  aşırı  heyecanlanma




anlarında  retina  üzerinde  refleks  etkileri

yaratması

şeklinde

açıklıyordu.

Bunlar

halusinasyon  değildi.  Gecenin  karanlığında  bir



cenaze ya da başka rahatsız edici bir görüntü,

gözlerinin  önünde  beliriveriyordu  ve  elleri  ile

gözlerini

kapatsa


dahi

bu


görüntüden

kurtulamıyordu.

"Eğer  yanlış  anlamıyorsam"  diye  yazıyor

Tesla,  "bir  insanın  tasavvur  ettiği  bir  nesnenin

imgesini bir perdeye yansıtmak ve böylece de

bunu  görünür  kılmak  mümkün  olabilir.  Böylesi

bir  ilerleme  tüm  insan  ilişkilerinde  bir  devrim

yapacaktır.  Şuna  inanıyorum  ki  bu  mucize

gelecekte

gerçekleştirilebilir

ve



gerçekleştirilecektir

de;


şu

kadarını


söyleyebilirim ki, ben düşünce gücümün büyük

bir  oranını  bu  problemin  çözülmesine  adamış

durumdayım."

Tesla'dan sonra birçok parapsikolog, banyo

edilmemiş  fotoğraf  filmlerinin  üzerine  zihinsel

imgelerini  yansıtabildiklerini  iddia  eden  birçok

insan

üzerinde



çalıştılar.

Düşüncenin

elektronik yazıcılara doğrudan gönderilebilmesi

de yeni araştırmalara konu olmakta.

Genç  Tesla  bu  yıpratıcı  imgelerden

kurtulabilmek  ve  kendisine  geçici  de  olsa  bir

rahatlama  sağlayabilmek  için  hayal  ürünü

dünyalar  kurmaya  başladı.  Her  gece  kendisini




seyahatlere  çıktığına,  yeni  yerler,  şehirler,

ülkeler  gördüğüne,  oralarda  yaşadığına,  yeni

insanlarla  tanıştığına,  arkadaşlar  edindiğine

inandırıyordu  ve  "Her  ne  kadar  inanılmaz  da

olsa  bunlar  bana  gerçek  hayattakiler  kadar

yakındı ve gerçeklerden bir nebze bile daha az

canlı değildi."

Bu,  zihninin  ciddi  bir  şekilde  yeni  icatlarla

meşgul  olmaya  başlayacağı  on  yedi  yaşına

kadar  devam  edecekti.  Daha  sonra,  bu

yeteneği  sayesinde  tasarımlarını  bir  modele,

çizime  ya  da  deneye  ihtiyaç  duymadan

zihninde

sanki


gerçekmiş

gibi


canlandırabildiğini fark edecekti.


Bu  yöntemin,  tamamıyla  deneysel  olanlara

nazaran,  çok  daha  etkili  ve  ilerlemeye  açık

olduğunu  düşünüyordu.  Tesla'ya  göre  bir

model


inşa

etmeye


çalışırken

detaylar


arasında  boğulma  ve  kullanılan  aletlerin

azizliğine  uğrama  riski  oldukça  yüksekti.

Bunların  yanı  sıra  tasarımcı  işini  geliştirirken

asıl  üzerinde  çalışmakta  olduğu  tasarımın

temel ilkesini göz ardı etmeye başlayabilirdi.

"Benim  yöntemim  ise  farklı.  Hemen  işi

eyleme  dökmeye  kalkışmam.  Aklıma  bir  fikir

geldiğinde

bunu

ilk


önce

kafamda


şekillendirmeye  başlarım.  Yapıyı  değiştiririm,

eklemeler

yaparım

ve


aygıtı

zihnimde



çalıştırırım. Yaptığım bir türbini düşüncelerimde

işletmem  ile  atölyemde  test  etmem  arasında

benim için bir fark yoktur. Eğer bir dengesizlik

varsa bunu bir yerlere not bile edebilirim."

Yani,  bir  kavramı  hiçbir  şeye  elini  dahi

sürmeden

mükemmelleştirebileceğini

öne


sürüyordu. Aygıtı  ancak  tüm  hataları  beyninin

içerisinde düzelttikten sonra cisimleştiriyordu.

"Makine  kesinlikle  düşündüğüm  şekilde

çalışacaktır

ve

deney


tam

anlamıyla

planladığım doğrultuda yürüyecektir. Yirmi yıllık

çalışma  hayatım  boyunca  bunun  tek  bir

istisnasıyla  bile  karşılaşmadım.  Neden  başka

türlü  olsun  ki?  Mühendislik,  elektriksel  ve




mekanik  şekillerde  pozitif  sonuçlar  verir.

Matematiksel işleme tabi olmayacak ve etkileri

ya  da  sonuçları  uygun  teorik  ve  pratik  veriler

doğrultusunda  hesaplanamayacak  çok  az

konu vardır... "

Bu  iddialarına  karşın,  Tesla  tasarımlarının

en  azından  bazı  parçalarının  taslaklarını

önceden  çiziyordu.  Hayatının  daha  ileri

safhalarında

çalışma


yöntemi

Edison'un

deneysel  yaklaşımına  daha  fazla  benzemeye

başlayacaktı.

Tesla'nın

çocukluğundaki

gelişiminin

ayrıntılarını  öğrenmek  oldukça  güç.  Çünkü

hem  böylesine  yetenekli  hem  de  kendisini



zihinsel  açıdan  bu  denli  sıkı  bir  disiplin  altına

alabilen  bir  çocuğun,  hangi  becerilerinin

doğuştan

olduğunu,

hangilerini

sonradan


kazandığını  anlamak  zor.  Yine  de  bir  insanın

bir  sayfa  yazıyı  ya  da  bu  sayfa  üzerindeki

belirli  ilişkileri  ve  sayısız  örneği  bir  bakışta

ezberleyebilmesi  için  -buna  ister  fotoğrafik

hafıza,  ister  formal  hafıza  deyin-  özel  bir

beceriye sahip olması gerekir. Bu tip bir hafıza

ilk  olarak  kendisini  ergenlik  çağında  belli

etmeye  başlar.  Bu  da  insan  vücudundaki

kimyasal  değişikliklerin  bunda  etkili  olduğunu

akla getirmektedir.

Tesla'nın  durumunda  da  bu  olağanüstü



hatırlama gücü hayatının büyük bir bölümünde

ona


yardımcı

oldu.


Belki

de


bunda

çocukluğunda aldığı özel eğitimin ve kendisine

uyguladığı  sürekli  disiplinin  de  etkisi  vardı.

Colorado'da  araştırma  gereçlerinde  deneme

yanılma  yöntemi  ile  yaptığı  değişiklikler  bu

olağanüstü gücün belirtileridir.

Görsel  buluşlarının  tek  bir  kötü  yanı

olduğunu, bunun da kendisini zihnen ulaşılmaz

bir  zenginliğe  karşın  parasal  açıdan  yoksul

bırakması  olduğunu  iddia  ederdi.  Aslında  çok

değerli

olan


icatları

son


bir

düzeltme


yapılmadan,  yani  ticari  bir  hale  getirilmeden

hayata  geçiriliyordu.  Edison  ise  buna  asla  izin




vermezdi  ve  bunun  için  de  yanında  birçok

asistan  çalıştırırdı.  Doğrusu  Edison'un  diğer

mucitlerin fikirlerini topladığını ve bunları patent

bürosuna  sattığını  iddia  edenler  de  vardır.

Tesla'nın  durumunda  bu  tam  tersi  yönde

işliyordu. Fikirler zihninden öyle hızlı geçiyordu

ki  bunları  oldukları  yerde  tutamıyordu.  Her

saniye  kendisini  heyecanlandıracak  yeni  bir

şeyler oluşmaya başlıyordu kafasının içinde.

Fotoğrafik  hafızası  diğer  mühendislerle

çalışmasını güçleştiriyordu. Diğerleri elle tutulur

planlar


istiyorlardı,

Tesla


ise

zihniyle


çalışıyordu.

Okulda


neredeyse

sınıfta


kalıyordu

çünkü


matematikte

harikalar




yaratmasına  karşın  zorunlu  resim  derslerine

girmek istemiyordu.

Korkunç görüntüleri zihninden silip atabildiği

zaman  on  iki  yaşındaydı  ancak  tehlikeli  ya  da

stresli  durumlarda,  ya  da  çok  mutlu  olduğu

zamanlarda  ortaya  çıkan  kaçınılmaz  ışık

patlamalarından  asla  kurtulamayacaktı.  Bazı

bazı,  çevresindeki  atmosferi  canlı  alevlerin

yaladığını  görüyordu.  Bu  durum  etkisini  yavaş

yavaş  yitireceğine  daha  da  artırdı  ve  o  yirmi

beş yaşına geldiğinde doruk noktasına ulaştı.

Altmış  yaşına  geldiğinde  şöyle  diyecekti:

"Bu  ışık  patlamalarını  hala  zaman  zaman

yaşıyorum.

Yeni

bir


fikrin

zihnimde



parıldayıvermesi

gibi


durumlarda

ortaya


çıkıyor. Ama artık eskisi kadar heyecan verici

değil  bu,  eskiye  nazaran  daha  etkisiz.

Gözlerimi  kapattığımda,  ilk  önce  mutlaka  çok

koyu ve tek tonlu bir mavi fon görüyorum. Tıpkı

açık  ama  yıldızsız  bir  gecede  olduğu  gibi.

Birkaç saniye içinde bu alan parıltılar saçan ve

bana  doğru  ilerleyen  yeşil  ışıltılarla  doluyor.

Neden sonra sağ tarafımda birbirine paralel ve

yakın  ışınların  oluşturduğu  iki  ayrı  sistem

görüyorum.  Bu  iki  sistem  birbirleri  ile  dik  açı

oluşturacak  şekilde  duruyorlar;  sarı,  yeşil  ve

altın  renklerinin  hakim  olmasına  karşın,  her

türlü rengi içeriyorlar. Sonra bu çizgiler daha da

parlaklaşmaya  başlıyor  ve  her  yere  parıltılar




saçan  belirgin  noktalar  serpiliyor.  Bu  resim

yavaş  yavaş  görüntü  alanımdan  çıkıyor  ve

sola doğru kayarak yok olup gidiyor, yerini pek

de hoş olmayan ölü bir griliğe bırakıyor. Burayı

çabucak  kabaran  ve  kendilerine  canlı  formlar

vermeye  çalışıyormuş  gibi  duran  bulutlar

doldurmaya  başlıyor.  İşin  ilginç  yanı  şu  ki,

ikinci  aşamaya  geçilinceye  değin  bu  griliği

belirgin  bir  şekle  benzetemiyorum.  Her

seferinde,

uyuya

kalmadan



az

önce,


gözlerimde  kimi  şeylerin  ya  da  insanların

görüntüleri  canlanıyor.  Onları  gördüğüm  anda

anlıyorum  ki  bilincimi  yitirmek  üzereyim.  Eğer

ortaya


çıkmıyorlarsa

ya


da

bunu


reddediyorlarsa  biliyorum  ki  bu  uykusuz  bir


gece geçireceğim anlamına geliyor."

Okulda  yabancı  dil  öğreniminde  üstün

başarı göstermişti. Slav diyalektlerinin yanı sıra

İngilizce,  Fransızca,  Almanca  ve  İtalyanca'ya

hakimdi.  Ama  asıl  matematikte  yıldızlaşmıştı.

Öğretmen  soruyu  tahtaya  yazarken  pusuya

yatan  ve  yazması  biter  bitmez  yanıtı  patlatan

cesaret kırıcı öğrencilerden biriydi.

Başlarda  bunun  bir  kandırmaca  olduğu

zannedilmişti. Ama  kısa  bir  süre  sonra  bunun

da  cisimleri  görselleştiren  bir  yetenek  olduğu

anlaşılacaktı.  Zihninin  optik  ekranında  tüm

logaritmik  tabloları  depolayabiliyor  ve  gerektiği

zaman  da  bunları  kullanıma  açabiliyordu.  Yine




de  bir  bilim  insanı  olduktan  sonra  tek  bir

bilimsel problemi çözebilmek uğruna uzun süre

çaba sarf edeceği zamanlar gelecekti.

Birçok  yaratıcı  insanın  yabancısı  olmadığı

bir  durumu  o  da  sıkça  yaşıyordu.  Bir  türlü

konsantre olamadığı, yanıtı bildiği halde somut

bir  hale  getiremediği  o  anlar  için,  "İşin  harika

olan


yanı"

diyordu,

"eğer

bu


şekilde

hissediyorsam  şundan  kesinlikle  emindim  ki

bu, problemi aslında çözmüş olduğum ve kısa

bir  süre  sonra  peşinde  olduğum  şeyi  elde

edeceğim anlamına geliyordu."

Elle  tutulur  sonuçlar  da  bu  sezgiyi

doğruluyordu. Şu bir gerçek ki Tesla'nın hayatı



boyunca  yaptığı  makinelerin  hemen  hepsi

kusursuz

işlemiştir.

Bilimsel

ilkelerde

yanılabilirdi,  ya  da  yapım  sırasında  kullanılan

malzemenin  niteliği  konusunda  dahi  hata

yapabilirdi  ancak  zihninde  evrim  geçiren  ve

sonradan  metale  dökülen  makineler  tam

anlamıyla istediği şekilde çalışırdı.

Belki

de


onun

çocukluğunda

okul

psikologları olsaydı gerçeklikle bağını koparan



bu  görüntüler  nedeniyle  ona  hemen  şizofreni

tanısı  konulacaktı;  hızla  terapilere  ve  ilaç

tedavilerine  başlanacaktı  -belki  de  böylece

yaratıcılığının kaynağı 'tedavi' edilecekti.

Zihninde  yer  eden  imgelerin  daha  önce



yaşadığı

sahnelerden

kaynaklandığını

keşfettiğinde,  çok  önemli  bir  gerçeğe  parmak

bastığına  inanmıştı.  Her  zaman  için  dışsal

kaynağı  bulmaya  çalışmaya  karar  verdi.  Yani

uzun  lafın  kısası,  Freud'un  yöntemleri  daha

yaygınlaşmaya  başlamadan  çok  önceleri  bir

çeşit  otoanaliz  yöntemi  geliştirmişti  ve  bunu

neredeyse bir refleks haline dönüştürmüştü.

"Neden  ve  sonuç  arasında  bağlantı

kurmada  önemli  becerilere  sahip  oldum"

diyordu.  "Kısa  bir  süre  sonra,  şaşkınlıkla,

aklımdan  geçen  tüm  düşüncelerin  dışsal  bir

izlenimden etkilendiğini fark ettim."

Bu  egzersizlerden  çıkardığı  sonuçların




tümü  o  kadar  da  yüreklendirici  değildi.  Özgür

iradesine  dayandığını  düşündüğü  eylemlerinin

aslında  dış  koşulların  ve  olayların  bir  sonucu

olduğunu  düşünmeye  başlamıştı.  Ve  eğer  bu

doğru  ise  insan  bir  robottan  pek  de  farklı  bir

şey değildi. Ya da farklı bir deyişle, bir insanın

yaptığı  her  şey,  buna  deneyimlere  dayanan

hükümler  doğrultusunda  hareket  etmek  de

dahil, bir makineye de yaptırılabilirdi.

Bu  düşüncelerden  yola  çıkarak  Tesla

hayatında daha sonraları önemli bir yer tutacak

-farklı


açılardan

da


olsa-

iki


anlayış

geliştirecekti.

Birincisi

insanların

"etten

kemikten  yapılma  makineler"  olduğu  idi.  Diğeri




de  makinelerin,  her  türlü  pratik  amaç  uğruna,

insanlaştırılabileceği  idi.  Birincisinin  sosyal

hayatına pek bir değişiklik getirdiği söylenemez

ama  ikincisi  onu  "tele-otomatik"  ya  da  robot

dediği garip bir dünyaya sürükleyecekti.

Tesla  ailesi,  Nikola  altı  yaşındayken,

Gospiç  şehrinin  yakınlarına  taşınmıştı.  Orada

okula  başlayacaktı  ve  hayatında  ilk  defa

mekanik

modeller

ve

su


türbinleri

ile


tanışacaktı.  Bunlardan  bir  sürü  yapacak  ve

hepsini  çalışıyor  görmekten  büyük  bir  zevk

almaya

başlayacaktı.

Niagara

Çağlayanı

hakkında okuduğu bir yazı da onu büyülemeye

yetecekti. Hemen hayalinde çağlayan sularının




döndürdüğü  devasa  bir  tekerlek  canlanmıştı.

Amcasına bir gün Amerika'ya gideceğini ve bu

hayalini  gerçekleştireceğini  anlatıyordu.  Otuz

yıl  sonra  bu  fikrinin  hayata  geçirildiğini

gördüğünde "zihnin çözülemez gizemi" üzerine

uzun uzun düşünmeye fırsat bulacaktı.

On yaşındayken, yeni bir kurum olan ve iyi

bir  fizik  bölümüne  sahip  olan  Jimnasyum'a

yazıldı.  Öğretmenlerinin  sergilediği  gösteriler

onu  büyülüyordu.  Burada  matematiğe  olan

yetkinliği  parıldamaya  başlamıştı  ama  babası

"onu bir sınıftan diğerine geçirebilmek için hatırı

sayılır  bir  çaba  sarf  ediyordu"  çünkü  resim

derslerinde bir türlü dikiş tutturamıyordu.




İkinci  yılında,  saplantı  derecesinde,  sabit

hava  basıncı  ve  vakum  olanağı  ile  sürekli

hareket

üretebilme

sevdasına

kapıldı.


Çılgıncasına

bu


güçlere

gem


vurmaya

çalışıyordu  ama  uzun  süre  ne  yapacağını

bilemedi.  En  sonunda,  "Çabalarım  beni,  daha

önce  hiçbir  ölümlünün  başaramadığı  bir  icadın

eşiğine  getirdi."  Bu  en  büyük  düşlerinden

biriydi: uçabilmek.

"Her  gün,  kendimi  havanın  içinde  uzak

mesafelere  taşıyabiliyordum  ama  bunu  nasıl

başarabildiğimi  bir  türlü  anlayamıyordum...

Şimdi  elimde  somut  bir  veri  vardı:  bir  eksen

etrafında  dönen  bir  şaft,  çırpınan  kanatlar  ve



sınırsız bir gücün vakumundan ibaret bir uçma

makinesi!"

Yaptığı,  iki  taşıyıcı  üzerinde  serbestçe

dönebilen  bir  silindir  ve  buna  mükemmel  bir

şekilde  oturan  ve  kısmen  de  kapatan  bir

dörtgendi.  Gövdenin  açık  kısmı  bir  bölme  ile

kapatılmıştı  ve  silindirik  parça  hava  geçirmez

döner  eklemler  ile  birbirinden  tamamen

bağımsız iki bölüme ayrılmıştı. Bu bölümlerden

biri  contalanmıştı  ve  içinde  hava  yoktu,  diğer

bölüm  ise  açıktı  ve  bu  da  silindiri  sürekli

hareket


halinde

tutacaktı

-en

azından


mucidimiz  böyle  düşünüyordu.  Ve  gerçekten

de, yapımı bittikten sonra şaft hafifçe dönmeye




başlayacaktı.

"Bundarn  sonra,  rahatlığı  ve  lüksü  ile  Kral

Süleyman'a yaraşacak bir taşıtla her gün hava

gezintilerine  çıkmaya  başladım...  Atmosfer

basıncının  silindir  yüzeyine  dik  açı  ile  etki

ettiğini  ve  yavaş  dönme  hareketinin  bir

sızıntıdan kaynaklandığını fark etmem için çok

zaman  geçmesi  gerekecekti.  Bu  bilgiye

zamanla  ulaşmış  olmama  rağmen  bu  benim

için acı verici bir deneyim olacaktı."

Kendisine  birkaç  numara  küçük  gelen  bu

okula  devam  ederken:  "Tehlikeli  bir  hastalığa,

daha  doğrusu  bir  dizi  hastalığa  yakalandım,

durumum  o  derece  kötüleşmişti  ki  doktorlar




beni  tanrıya  havale  etmişlerdi."  Kendisini  biraz

toparlayınca

iyileşmesine

yardımcı

olur

umuduyla  okumaya  başlamasına  izin  verildi.



En  sonunda  yerel  kütüphanedeki  kitapların  bir

katalogunu hazırlaması istendi kendisinden. Bu

görev  sayesinde  Mark  Twain'in  ilk  eserleriyle

tanışma şansını yakalayacaktı. Bu tanışmanın

verdiği  mutluluğun  etkisiyle  mucizevi  bir

iyileşme  gösterecekti.  Fakat  ne  yazık  ki  bu

anekdot  pek  de  akla  yakın  gözükmemektedir,

zira  Mark  Twain  o  zamanlarda  henüz

okyanusu  aşıp  Hırvatistan'daki  küçük  bir

kütüphaneye

kadar

ulaşacak



bir

kitap


yazmamıştı.  Hikayenin  doğrusu  her  ne  ise,

Tesla  bu  kitaplardan  çok  hoşlanmış  ve




etkilenmişti. Bundan yirmi beş yıl sonra büyük

mizah ustası ile New York'ta karşılaşacaktı ve

bu hikayeyi kendisine anlattığı zaman Twain'in

gözyaşlarına  boğulması  karşısında  hayrete

düşecekti.

Nikola  öğrenimine  Hırvatistan'ın  Karlstadt

şehrindeki  daha  yüksek  bir  okulda  devam

edecekti. Burası oldukça kasvetli, bataklıklarla

kaplı bir bölgeydi ve sonuç olarak çocuk birkaç

kere  sıtma  illetinin  pençesine  düşecekti.  Ama

bu  hastalık  fizik  profesörünün  de  etkisiyle

elektriğe

yoğun

bir


ilgi

duymasını

engelleyemeyecekti.

Gördüğü


her

deney


zihninde  binlerce  yankı  buluyordu,  onu


deneylerle  ve  araştırmalarla  dolu  bir  geleceğe

yöneltiyordu.

Eve  döndüğünde  bölge  kolera  salgınından

kırılmaktaydı

ve

o

da



bu

hastalığa

yakalanmakta  gecikmedi.  Dokuz  ay  yatakta

kaldı.  Zar  zor  hareket  edebiliyordu  ve  bir  kez

daha

kendisinden



umut

kesilmişti.

Bir

keresinde  babasının  onu  bir  nebze  olsun



neşelendirebilmek

için


yanına

oturup


konuşmaya  çalıştığını  hatırlıyordu,  o  da  bütün

gücünü  toplayıp  babasına  şöyle  diyebilmişti:

"Belki  mühendislik  okumama  izin  verirseniz

kendimi  daha  iyi  hissedebilirim."  Nikola'nın  ne

olursa  olsun  din  adamı  olması  gerektiğini



düşünen

papaz


Tesla

bu


defa

kendi


merhametinin  kapanına  kıstırılmıştı  ve  boyun

eğmek zorunda kalacaktı.

Bundan  sonra  olanlar  biraz  karışık.

Görünen o ki Tesla'ya ordudan üç yıllık hizmet

için  bir  celp  gelmiş,  bu  görev  ona  din

adamlığından  daha  da  korkunç  görünmüştü.

Bu  konuya  sonraları  fazla  değinmemişti.  Tek

söylediği

babasının

sağlığına

yeniden

kavuşması  için  dağlarda  bir  süre  kamp

yapmasının  iyi  olacağı  konusunda  ısrarcı

davranmış  olması.  Anlaşılan  olay  bu  yönde

gelişmiş  ve  Tesla  orduya  hizmet  etmek

zorunda


kalmamıştı.

Babasının

ailesinde



birçok yüksek rütbeli subay vardı ve anlaşılan

onlar  bilinen  sağlık  nedenlerini  öne  sürerek

Tesla'nın

ordu


hizmetinden

kurtulmasını

sağlamışlardı.

Dağlarda geçen inişli çıkışlı bir yıl doğurgan

hayal  gücünü  dizginlemeye  yeterli  olmamıştı.

Atlantik Okyanusu altından mektup alışverişini

sağlayacak  bir  tüp  geçit  fikri  musallat  olmuştu

bu  defa  da  kafasına.  Tüpün  içinden  küresel

mektup kutularının ittirilmesini sağlayacak suyu

pompalama  ünitesinin  matematiksel  hesapları

üzerinde  çalışmıştı. Ancak  tüpün,  akan  su  ile

sürtünmesinden

kaynaklanacak

direncini

hesaplamayı başaramamıştı. Sürtünme o denli



büyük  çıkıyordu  ki  planı  iptal  etmek  zorunda

kalmıştı.  Ama  bundan  da  sonraki  icatlarında

kullanabileceği bir sonuç çıkarmıştı.

Ivır


zıvır

işlere


harcayacak

vakti


olmadığından  hemen  ekvatorun  çevresinde

dönecek  devasa  bir  çember  inşa  etme  projesi

üzerine  düşünmeye  başlamıştı.  Çember  başta

bir  iskeleye  bağlı  duracaktı  ama  iskele

düşürüldükten  sonra  Dünya'nın  hızına  eşit  bir

hızla  dönmeye  başlayacaktı.  Bu  açıdan

bakılınca  proje  yirminci  yüzyılın  sonlarında

ortaya çıkan senkronize uyduları getirmektedir

insanın  aklına.  Tesla  bununla  daha  bile

fazlasını  hedeflemişti.  Bu  aşamadan  sonra




çemberi  dünyanın  çevresinde  sabit  tutacak

tepkisel bir güç harekete geçirilecekti. Böylece

yolcular çembere tırmanabilecek ve saatte beş

yüz  kilometreye  yakın  bir  hızla  seyahat

edebileceklerdi,  ya  da  Dünya  onların  altında

dönecek  ve  böylece  dünyanın  çevresini  bir

günde dolaşma şansını yakalayacaklardı.

Bu  bir  yıllık,  pratik  olmasa  da  muhteşem

olan  düşünme  ve  düşleme  döneminden  sonra

Avusturya

Graz'daki

Politeknik

Okulu'na

yazılacaktı.  İlk  yılında  Ordu  Öncü  Birliği'nin

bursunu  kazanacaktı  ve  böylece  parasal

kaygılardan  uzak  bir  yıl  yaşayabilecekti.  Buna

karşılık sabah saat üçten akşam dokuza değin



aralıksız  çalışmak  ve  iki  yıllık  işi  bir  yıla

sığdırmak  zorunda  kalacaktı.  Çalıştığı  temel

konular fizik, matematik ve mekanikti.

Bir  işe  başladı  mı  mutlaka  sonunu  getirme

isteğinin

Voltaire'in

kitaplarını

okumaya


başlaması  ile  birlikte  neredeyse  kendi  sonunu

getirdiğini anımsıyor. Küçük puntolarla yazılmış

yüz  cilde  yakın  kitabı  olduğunu  dehşete

düşerek  öğrendiğinde  "bu  devin  yazdığı

kitapları  okuyabilmek  için  günde  yetmiş  iki

fincan  koyu  kahve  içerek"  iç  huzurunu

yakalamaya gayret edecekti.

Öğrenim  yılının  sonunda  girdiği  dokuz

sınavdan  da  kolaylıkla  yakasını  sıyıracaktı.



Ama  ertesi  sene  okula  döndüğünde  ekonomik

rahatlığının  yerinde  yeller  estiğini  görecekti.

Ordu  Öncü  Bursu  iptal  edilmişti  ve  bir  din

görevlisinin maaşı, yüksek meblağdaki harçları

karşılayabilmekten çok uzaktı. Bu nedenle okul

yılı  bitmeden  Tesla  derslerini  bırakmak

zorunda  kalacaktı.  Ama  elinde  kalan  kısıtlı

zamanı  çok  iyi  değerlendirecek  ve  bu  ikinci

yılında  alternatif  bir  doğru-akım  elektrik  aleti

fikri geliştirmeye başlayacaktı.

Elektrik  mekanizmasını  Tesla  ile  tanıştıran

kişi teorik ve deneysel fizik derslerini veren bir

Alman,  Profesör  Poeschl'dı. Adamın  "elleri  ve

ayaklan  bir  ayının  pençeleri  kadar  devasa"




olmasına  karşın  Tesla  için  bu  deneyler

fazlasıyla  ilham  kaynağı  oluyordu.  Bir  gün

Paris'ten  Gramme  Makinesi  denilen  ve  hem

motor hem de dinamo işlevi görebilen bir doğru-

akım aygıtı geldi. Tesla bu makineyi kendinden

geçmiş  bir  halde  incelerken  tarif  edilemez  bir

haz duymuştu. Komütatörü ve tele dolanmış bir

armatürü

vardı.

Çalışırken

kıvılcımlar

saçıyordu.  Bunun  üzerine  Tesla  acemice

Profesör  Poeschl'e  komütatörü  kaldırarak  ve

alternatif

akıma

bağlayarak



tasarımın

geliştirilebileceğini söyleyecekti.

"Bay  Tesla  büyük  işler  başaracak"  diye

yanıtlayacaktı Alman profesör, ağır ağır ve sert




bir  tavırla.  "Ama  bunu  asla  yapamayacak.  Bu

yerçekimi  gibi  sabit  bir  çekim  kuvvetini

merkezkaç  kuvvetine  çevirmeye  çalışmakla

aynı şey olurdu."

Genç

Sırp


bu

fikrin


nasıl

hayata


geçirilebileceğini  bilemiyordu  ama  cevabın

zihninde  bir  yerlerde  gizli  olduğunu,  çözümü

bulana  dek  rahat  yüzü  göremeyeceğini  de

biliyordu.  Ama  Tesla'nın  parası  suyunu

çekmişti.  Borç  para  bulmaya  çalıştı,  bunu  da

başaramayınca  kumar  oynamaya  başladı.

Kağıt  oyunlarında  pek  başarılı  değildi  ama

bilardoda harikalar yaratıyordu.

Ne  yazık  ki  onu  bu  yeni  keşfettiği  becerisi



de  kurtaramayacaktı.  Tesla'nın  yeğeni  Nikola

Trbojeviç  diğer  aile  üyelerine,  Tesla'nın

kolejden  ve  "kağıt  oyunları  oynamak  ve

düzensiz  bir  hayat  sürmekten  dolayı"  da  polis

tarafından  şehirden  "atıldığını"  öğrendiğini

anlatır.


Annesi gerekli parayı zar zor toparlamış ve

onunla  buluşmak  için  Prag'a  gitmişti.  Babası

ise  onunla  konuşmayı  dahi  reddediyordu.  İki

yılını  geçirdiği  Prag'da  bir  üniversitedeki

derslere  gayri  resmi  bir  şekilde  devam  etmiş

olabilir

ama

Çekoslovak



hükümetinin

kayıtlarına

göre

Çekoslovakya'daki



dört

üniversiteden

hiçbirine

kayıtlı


değilmiş.


Muhtemelen  Tesla  kendi  kendinin  öğretmeni

olmuştu  ki  bu  onun  değerinden  hiçbir  şey

eksiltmez.

Faraday


da

kendi


kendinin

öğretmeni olmuş bir insandı.

1879  yılında  Tesla,  Maribor'da  bir  iş

bulmaya  çalışacak  ama  bunda  da  başarısız

olacaktı.  En  sonunda  eve  dönmek  zorunda

kalmıştı.  Aynı  yıl  babası  da  ölecekti  ve  bu

olaydan  kısa  bir  süre  sonra  çalışmalarına

devam


edebilmek

ümidiyle

Prag'a

geri


dönecekti.  Yirmi  dört  yaşına  kadar  orada

kaldığına,  dersleri  izlediğine,  çalışmalarına

kütüphanede  devam  ettiğine  ve  bu  şekilde

kendisini

fizik

ve


elektrik

mühendisliği




alanlarında geliştirdiğine inanılıyor.

Büyük


olasılıkla

kendine


bir

gelir


sağlayabilmek  umuduyla  kumar  oynamaya

yine  devam  etmişti.  Ancak  bu  defa  müptela

olma  tehlikesi  yoktu.  Tesla  nasıl  bir  kumarbaz

haline  geldiğini  ve  daha  sonra  bundan  nasıl

kurtulduğunu  şöyle  anlatır:  "Oturup  kağıt

oynamak  benim  için  mükemmel  bir  zevk

kaynağıydı. Babam örnek bir yaşam timsaliydi

ve asla benim yaptığım gibi, boş yere para ve

zaman  harcamaya  katlanamazdı...  Ona  şöyle

derdim:


'İstediğim

zaman


bundan

vazgeçebilirim  ama  cennetin  nimetlerini  satın

almamı sağlayacak bu oyunu neden bırakmam



gereksin  ki?'  Zaman  zaman  öfkeye  kapılır  ve

beni  aşağılardı.  Oysa  annem  farklıydı.  O

erkeklerin  karakterini  iyi  tanırdı  ve  bir  insanın

kurtuluşunun  ancak  ve  ancak  kendi  çabaları

sayesinde  olabileceğine  inanırdı.  Bir  ikindi

vakti,  tüm  paramı  kaybetmiştim  ve  oyuna

devam edebilmek için para arıyordum, sonra o

yanıma  geldi.  Elinde  fişler  olduğu  halde  bana

şöyle  dedi:  'Git  keyfine  bak.  Pek  yakında

elimizdeki  her  şeyi  kaybedeceksin  ve  bu  çok

daha

iyi


olacak.

Bunun


üstesinden

gelebileceğini  biliyorum.'  Haklıydı.  O  zaman,

orada  arzumun  üstesinden  geldim...Yalnızca

vazgeçmedim,

küçük

bir


izini

dahi


bırakmayacak  şekilde  bu  şehveti  yüreğimden


söküp attım..."

Hayatının  geri  kalan  bölümünde  haddinden

fazla  sigara  içmeye  başladı,  kahve  de  kalbini

zayıf  düşürüyordu.  Ama  irade  gücü  bir  kez

daha  üstün  gelecekti  ve  her  iki  kötü

alışkanlıktan  da  kurtaracaktı  onu.  Çay  içmeyi

bile  bırakmıştı.  Tesla  açıkça  ("etten  kemikten

yapılma  makineler"  olan  insanların  sahip

olmadığı)  özgür  irade  ile  irade  gücünü  ya  da

azmi, birbirinden ayırmaya başlamıştı.





Yüklə 1,44 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   32




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©azkurs.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin