m iz tutmak zorundaydım. Tibefte kitaplar büyük ve ağırdır.
Ahşap kapaklar, başlık veri lerek ve sıklı kla iyi bir resim, ka
rışık olarak oyulur. Kitapları raflardan kaldırmak, onları ses
sizce masama taş ımak, on ları n tozunu almak ve sonra her bir
kitabı kendi yerine yerleştirmek zor bir işti. Kütüphaneci, her
bir kitabın gerçekten tem izlenip temizlenmediğini, di kkatle
araştırarak çok titiz davranıyordu. Sın ırlarım ızın dışındaki ül
kelerden gazeteler ve dergi leri barındıran ahşap kitapl ıklar
vardı. Özel l ikle bunlara bakmayı seviyordum; tek bir kelime
bile okuyamama rağmen. Bu ayların çoğunda, eski resim l i
yabancı gazete leri , her ne zaman mümkün olursa inceleye
cektim. Kütüphaneci her ne kadar heni durdurmaya çal ıştıysa
da, ben o kadar dikkati benden her uzaklaştığında on ları araş
tırdım.
Tekerlekl i araç ların resim leri beni büyüled i . Elbette, bü
tün Tibet üzerinde tekerlekli araç lar y oktu. Kahinlerimiz çok
1 88
"BÖLÜM DOKUZ"
açıkça bel i rtti ki, tekerleklerin Tibet'e varışı i le
"sonun baş
lanf?ıcı "
başlayacaktı. Tibet, bir kanser hastalığı gibi dünya
yüzeyine yay ı lacak kötü bir güç tarafından, sonradan istila e
dilmiş olacaktı. Umarız ki, kahinlerimize rağmen; daha bü
yük, daha güçlü ülkeler, savaşçı niyetleri olmayan, başkala
rının yaşam yerleri üzerinde düzen leme yapmayan, bizim kü
çük ü l kemize ilgi duymayacaklard ır.
Bir derginin kapağında, bu dergi lerin basımını gösteren
bazı resim ler gördüm. Resim lere baktım ve büyülendim. Bü
yük sil ind irleriyle kocaman makineler ve dev gibi dişli çark
lar vardı. Resimdeki insanlar, del i ler gibi çal ışıyorlardı ve bu
rada. Tibet'te bul unandan ne kadar farklı olduğunu düşün
düm. Burada, iyi yapı lmış bir i şin gururuyla, zanaatkarın gu
ruruyla, bir kişi çal ışıyordu. Tibet'in zanaatçısının zihnine
girmiş ticaret düşüncesi yoktu. Döndüm ve o sayfalara tekrar
baktım ve nesneleri nasıl yaptığım ızı düşündüm.
Aşağıdaki Shö kasabasında kitaplar bası lıyordu. Usta ke
şiş-oymac ı lar, Tibetçe karakterleri iyi bir ahşap üzerine tam
bir kesinl ikle, küçük ayrıntılara tam bir sadakatle, yavaşça o
yuyordu. Oymacı lar her bir tahtayı bitirdikten sonra diğerleri
o tahtayı alacak ve ne kusur ne de pürüz kalmasın d iye cila
layacaklardı. Sonra tahta, metnin doğru luğu için -Tibetçe bir
kitapta hata asla kabul edi lmediğinden- diğerleri tarafı ndan
gözden geç irilmeye başka bir yere götürülecekti. Zaman ö
nem l i değildi, doğruluk önem l iydi.
Tamam ı oyu lmuş tahtalarıyla. tamam ı dikkatle cilalan
m ış ve hatalardan, kusurlardan gözden geçirilmiş şeki lde,
matbaac ı-keştşlere geçecekti. Onlar tahtayı, bir tezgah üze
rinde yüzü yukarı uzatacaklard ı ve sonra mürekkep, yüksek
oyulmuş kel imelerin üzerine sürülecekti . El bette keli meler,
basıldığında doğru şeki lde görünmesi için. hepsi ters oyulu
yordu. Mürekkep sürü lerek ve mürekkeplenmeden bırakılmış
1 89
"ANTİKLERİN .MAGARAsI "
bölüm kalmaması için bir kere daha dikkatlice kontrol edile
rek, M ısır papirüslerine benzeyen sert bir kağıt tabakası, mü
rekkepli yüzeyi i le kal ıbın üzerine hızla yayılacaktı. Düzgün
yuvarlanan bir baskı, kağıt tabakasının arkasına uygulana
caktı. Daha sonra, hızlı bir hareketle baskı yüzeyinden çıka
rılacaktı. M üfettiş-keşişler sayfayı hemen alacak ve herhangi
bir yanlış için birazcık bir dikkatle onu inceleyecekler ve eğer
kağıdın herhangi bir kusuru varsa, ne atılacak ne de yakıl a
cak, ancak saklanacaktı.
Tibet'te her basılı kelime, neredeyse kutsal gibi saklanır.
Dini kel imeleri ya da eğitim kel i me leri n i taşıyan kağıtları sa
katlamak ya da yok etmek, eğitim için bir hakaret olacağı göz
önünde tutu lurdu. Böylece zaman içerisinde Tibet, biraz ku
surlu kağıt yapraklarını, destelerce, balyalarca biriktirdi.
Tibetçe kitaplar, Batıl ı kitaplar gibi ci ltl i değildir. B ir Ti
betçe kitap, uzun bir meseledir ya da geniş bir mesele o ldu
ğunu söylemek belki daha doğru o lacaktır. Çünkü Tibetçe bir
satır metrelerce uzayabi lirken, bir sayfa sadece 30 cm. yük
sek o labilir. Gerekl i sayfaları içeren bütün yapraklar, dikkatle
yerleştiri lecek ve zaman bütünlüğü içerisinde kuruyacaktı.
Kuruması için oldukça uzun bir zaman verilen kitaplar, daha
sonra toplanacaktı. İ lkönce, iki şeride tutturulmuş bir ana
tahta olacaktı. Sonra, ana-tahtanın üzerinde kitabın sayfaları
kendi sıralarıyla toplanacaktı. Her bir kitap, böylece toplan
dığı zaman, basılı sayfa yığınları üzerine kapak olarak şeki l
lendiri lmiş başka bir tahta yerleştirilecekti. Bu ağır tahta,
belki kitaptan sahneleri gösteren -elbette bir başl ık verilerek
karmakarışık oymaları taşıyacaktı. Zem in tahtasından gelen
iki şerit, şimdi yukarıya gelmiş olacaktı ve üst tahtanın üze
rine bağlanacaktı . Yaprakların etkili olarak aşağıya itilmesi
için oldukça fazla bir baskı uygulanacaktı. Özel l ikle değerli
kitaplar, dikkatle ipek içerisine sarılacak ve tomarlar, sadece
1 90
"BÖLÜM DOKUZ"
yetki l i otoritenin açabilmesi ve böyle dikkatle basılmış kita
bın huzurunu bozabilmesi için mühürlenecekti !
Bu Batı l ı resimlerin çoğunda, oldukça e lbisesiz bir du
rumda olan kadınlar, bana şöyle göründü; bu ü lkelerin çok sı
cak memleketler olması gerektiğini aklıma getirdi. Bazı re
simlerde insan lar -kötü bakışlı i nsanlar- el lerinde bir yerler
den dumanlar çıkaran, metal bir boru parçasıyla üzerlerinde
dururken ölü gibi uzanıyorlardı . Batı dünyasındaki insanla
rın, birbirleri n i bitirmek ve öldünnesinin başlıca hobi leri ol
masını, bundaki amacı asla anlayamadım; kendi izlenimle
rimden yargılar yaparak.
İç çamaşırl ı bayanlar, bana hiç acı vennedi . Ne de biraz
i lgim i çekerek heyecanlandıramadı beni . Batı l ı insanların
hepsi, insan hayatında seksi n bir gereksi n im olduğunu çok iyi
bilir. Seksüel tecrübenin, i nsanı n henüz beden içerisindeyken
tecrübe edebileceği, kendinden geçme hal inin en yüksek şekli
olduğu b i l in iyordu. Bu sebeple, dini resi mleri m izin çoğunda,
birbirlerine sarılmış bir kadın ve bir erkek gösteri lir. Bu ge
nell ikle Tanrı ve Tanrıçayla i lgil idir. Çünkü doğumun ve ha
yatın gerçekleri, gerçeklerin görünüşünü değiştirmenin ge
rekl i olmadığı, gayet iyi bil inir. B izim için bu, pornografi ola
rak bulunmaz, uygunsuz şeki lde bulunmaz. Fakat sadece gös
teri len en veriml i yöntem vardır ki, erkek ve kadının birleşi
m iyle bel irl i bazı duygular üretilir. Bu, çok daha büyük bir
zevk deneyimleyebi len ruhların birleşimiyle, elbette bu dün
ya üzerinde olamayacaktır.
Lhasa kenti, Shö kasabası ve Batı kapısı yolu kenarında
dinlenen tacirlerle konuşmalardan şaşırtıcı bilgiler topladım.
Batı dünyasında, bir kişinin bedeni n i başkalarının bakışlarına
uygunsuz olarak sunması geçerl iyd i . Hayatın en basit gerçek
leri iki cinsiyetin olmasını zorunlu kıldığı için, bunun niçin
böyle olması gerektiğini anlayamad ım. H indistan'daki Ka-
191
"ANTİKLERİN MAGARAsI "
limpong ve Lhasa arasında, sık sık rotası olan yaş l ı bir tacir
le yaptığım konuşmayı hatırladım. Hatırı say ı l ır bir zaman
boyunca, Batı kapısında ona işimi yaptı rarak görüştüm ve
toprak larım ıza yaptığı birden fazla başarılı seyahat için onu
selam ladım. Sık sık oturup, bir süre sohbet edecektik. Ben
ona Lhasa hakkında haberler verecektim, o bana d ışarıdaki
büyük dünya hakkı nda haberler verecekti. Bu arada, Rehbe
rim için de dergi ler ve kitaplar getirecekti. O zaman ben,
onları dağıtman ın hoş görev ine sahip olacaktım. Bu özel tac ir
bir keresinde bana:
"Batı insam hakkmda sana çok şey anlat
tım, fakat ben hôlô onları anlayamadım. İnsan Tanrı imgesin
de yapi/mıştır derler ve hôlô, Tanrı imgesinde yapilmasım
istedikleri bedenlerini göstermekten korkarlar. O zaman bu,
Tanrı 'nın şeklinden utandıklarmı göstermez mi? "
Sorgulayıcı
bir şeki lde bana baktı. Ben dalm ıştım . Sorusunu henüz cevap
layamam ıştım. İnsan Tanrı imgesinde yapılmıştır. Bu yüzden,
Tanrı mükem mellikte son noktaysa, sorun bu olmal ı . B ir Tan
rı imgesinin sergi lenmesinde utanma olmamal ı . Putperest o
larak isim lendirdikleri m iz bedenlerinden utanmazlar. B i l i
yoruz ki seks olmadan ırkların devam l ı l ığı sağlanamayacaktı.
B i l iyoruz ki seks; uygun sebeplerle, uygun çevre koşul ların
da insan ın
ruhsallığını
artırır.
Bazı kad ın ların ve erkeklerin. sadece çocuk yapmak için
ev lend iği anlatı ldığı zaman da şaşkına döndüm. On ların sa
dece ışı klar sönükken ve gözleri kapalı "aşk
yaptıkları "
an la
tıldığı zaman, bilgi kaynağım111 beni dünyadan habersiz. ger
çekten çok aptal bir kasaba delisine götürme düşüncesini ha
tırladım. İ lk fırsatta. batı dünyasındaki seks konusunu Rehbe
rime sormaya karar verdim. Batı kapısından döndüm ve biı.
Chakpori çocukların 111. kul lanmay ı dü1eıı li yola terc ih ettiği.
dar. tehl ikeli yola at ı ldım. Bu yol. bir
dap.c ıyı
korkutabi lird i :
sıklı kla bizi korkuttuğu gibi . Fakat üst leri mi/le. muhtemelen
1 92
"BÖLÜM DOKUZ "
daha iyi lerimize, grubumuz olmadan diğer yolu kul lanma
mak bir onur meselesiyd i . Yukarı lara doğru i lerleme şekl i,
kayaların çentikli dişlerine tutunarak tırmanmayı, bel irtilmiş
bazı rotalardan emn iyetsiz sallanmayı içeriyordu. Sonuç ola
rak zirveye vard ım ve Chakpori'ye bizim tarafımızdan bilinen
bir rotadan girmiştim. Böy lece, sonunda ortadoks yolundan
ge lmiş olduğumdan daha fazla tükenerek iç av luda durdum,
ama onurum tatmin edilmişti. Bazı çocukların ind iğinden
daha h ızlı yukarı çıkmıştım.
Cübbemden küçük taşları ve tozları sal lad ım ve sayısız
küçük bitkiyi toplamış olduğum kasemi boşalttım. Sonra yö
nümü Rehberim i aramak için içeri lere çev irdim. Bir köşey i
dönerken, benden uzaklaşan Rehberim i gördüm.
"Saygıdeğer
Lama!"
diye bağırdım. Durdu ve bana döndü. Muhtemelen
Chakpori'de başka bir yüksek rütbel i Laman ın yapamayacağı
bir hareketle bana doğru yürüdü. Her insana ve çocuğa eşit
davrandığı için, daima söylediği gibi, bu dış şeki l önem l i de
ğildir. Bu, bir kişinin şimdi giydiği elbisedir. Sadece içeride
ki saygıdır bedeni kontrol eden şey. Rehberimin kend isi, be
dene geri dönüşünde kolayca tanınm ış büyük bir enkarnas
yondu. Bu ben im için her zaman hatırlanan bir dersti. Bu
büyük adam, alçakgönüllüydü. Sadece
"hüyük olanla "
deği l.
tamamen çocuksu olan bazı hislerle de daima ilgi lend i .
"Şimdi ne oldu Lohsang? "
dedi Rehberim .
"Seni, yas
ak
lanan yoldan y
u
k
a
r
ı
gelirken gördüm ve e/!;er hirDisiplin
Gö
revlisi olsaydım,
şim
di pek çok yerin acıyor olacaktı. Birkaç
saat dolaştığın için mutlu
olmuş ol
ma
l
ı
s
ın
. "
Güldü ve
"Ne
dense. gerçekte kendimde
aynı şeyi
yapardım.
Bir
daha ya
pamayacaKtm hir şeyi. muhtemelen yasaklann11ş hir
şeyi.
Başkalarının yaptı.�1111 görmekten heyecan
du
ya
h
i
l
�v
or
ıı
m.
Her neyse. niçin
koşt11rııyordun? "
Ona baktım ve
"Saygule
Kl'r Lama. Batı diinyası insanları hakkında korkunç şeyler
1 93
"ANTİKLERİN MAGARASI ,,
duyuyorum ve bana gülünürse diye ya da ben, gerçekten ger
çek olarak tammlanmış olan mucizeyi anlatmaktan acizim.
Bu yüzden zihnim, sürekli bir karmaşa içerisinde. " "Benimle
gel"
dedi Rehberim.
"Tam da odama gidiyordum. Meditasyon
yapacaktım, fakat bunun yerine haydi bu konuyu konuşalım.
Medita5yon bekleyebilir. "
Döndük ve Rehberimin odasına
yürüdük -Jewel Parka bakan bir oda. Ayak sesleriyle odaya
girdik ve hemen oturmak yerine, hizmetlinin bize çay getir
mesi için zili çaldı. Sonra yanımda benim le pencereye doğru
hareket etti ·ve dışarıdaki hoş, geniş topraklara baktı. O Top
raklar ki, belki bütün dünyada en güzel yerlerden biriyd i . Al
tım ızda, hafifçe solumuzda, verimli Norbu L inga ya da Jewel
Park olarak bil inen ağaçl ı bahçe vardı. Ağaçların arası ndan
güze l, berrak su parı ldıyordu ve bir ada üzerine kurulmuş En
İçerideki Kişinin küçük tapınağı gün ışığında parl ıyordu. B i
risi, kayalık geçidi geçiyordu. Su ve bal ıklar bir engelle karşı
laşmasınlar diye, su üzerinde aralıklar bırakarak düz taşlar
dan yapılmış bir yol. Dikkatle baktım ve hükümetin yüksek
üyelerinden birini ayırt edebi leceğimi düşündüm.
"Evet Lob
sang, En İçerideki Kişiyi görecek, "
dedi Rehberim cevap ola
rak, söy lenmemiş düşünceme. Buradan, arkasındaki güzel bir
günün neşesiyle sanki dans eden, parıldayan Mutlu Nehir i le
o parka yukarıdan bakmak ... hoş olduğu için, bir süre seyret
tik.
Altımızda, Norbu Linga ve bizim aramızda hacılar, L in
gkor Yo)u boyunca yavaş yol larını yapıyorlard ı . Yol boyunca
ilerlerken Chakpori'm ize ancak kısa bir bakış atarken, Jewel
Park"ta herhangi bir ilginç şeyi görebilmek için sürekli çev
reyi izlemeyi sürdürüyorlardı. Pür-dikkat hac ılar için genel
kan ı. En İçerdeki Kişinin Norbu Linga'da olacağı olmuş ol
malıyd ı . Batı yolunun kenarında olan, iyi ağaçlandırılmış
küçük bir park, Kashya Li nga'yı da görebi l iyordum. Lingkor
1 94
"BÖLÜM DOKUZ"
Yolundan aşağıya Kyi Chu'ya uzanan küçük bir yol vardı ve
en çok botu kullanmak isteyen gezginler tarafından kullanı
l ıyordu. Bununla birl ikte bazıları, Bot Yolunun diğer tarafın
daki Lamaların Bahçesinden erişimi kullan ıyorlardı .
H izmetli, bizim için çay ve tab i i ki nefis yiyecekler getir
di. Rehberim :
"Gel lobsang, izin verirsen, içleri boş oldukça
başlarının da boş olduğımu kanıtlayan, görüşecek insanlar
olarak orucumuzu bozalım!"
Bağdaş kurup, Tibet'te sandalye
yerine kullandığımız şilteye otururken, örnek olarak onu izle
memi işaret etti. Kenardaki yiyecek daima birini acı ktırd ığı
için oturma işlemini çev ik l ikle yaptım. Büyük bir sessizlik i
çinde yedik. Tibette, özellikle keşişler arasında, yiyecek önü
müzde dururken konuşmak ya da bir ses yapmak yakışık al
maz. Keşişler tek başlarına sessizlik içerisinde yerler, fakat
eğer, büyük sayıda bir toplantı içindeyseler, bir okuyucu,
Kutsal K itaplardan yüksek sesle okuyabi l i r. Bu okuyucu, ki
tabın ı görecek şekilde yüksek bir yerde o lacaktır. Toplanan
keşişlere yukarıdan bakabi lecek ve onun sözlerine zaman
ayırmayıp yemeğe çok yumulanları görebi lecekti. O zaman
D isiplin Görev l isi, Okuyucu-keşiş hariç, konuşanların olma
masını sağlamak için orada bulunacaktı. Fakat biz yalnızd ık.
Yemekte sessiz kalmak gibi eski geleneklerin çoğunun, bir
kişi, bir topluluk içindeyken disiplin için iyi olduğunu bi
lerek, birkaç düzensiz sözü birbirimize söyledik. Fakat bizim
gibi ç iftler olmak gerekl i değildir. Böylece, kendimi gururla
ülkemizin gerçekten büyük adamlarından birinin bir arkadaşı
olarak saydım.
"Elbette Lobsang, "
dedi Rehberim yemeğimi
bitird iğim zaman.
"Anlat bana, canını böyle sıkan nedir? "
"Saygıdeğer Lama! "
dedim biraz heyecanlanarak,
"bu
radan geçen bir tüccarla, Batı kapısında bir süre sorunları
görüşüyorduk. Bana, Batı insanları hakkında kayda değer
bilgiler verdi. Dini resimlerimizi müstehcen olarak düşündü-
1 95
"ANTİKLERİN MAGARASI ,,
ğünü anlattı bana. Onların seks alışkanlıkları hakkında bir
takım inanılmaz şeyler anlattı ve bir aptalla görüşmediğim
den hdld tamamen emin değilim. "
Rehberim bana baktı ve bir
ya da iki dak i ka düşündü.
"Bu konuya girmek Lobsang, bir
oturumdan fazla sürebilir. Ayinimize gitmek zorundayız ve
zamanı yaklaştı. İzin verirsen bunu ilkönce sadece bir açıdan
ele alalrm "
dedi. Çok hevesle başımı sal ladım. Çünkü bütün
bunlar hakkında gerçekten şaşkındım. Rehberim o zaman ko
nuştu :
"Bütün bunlar dinlerden kaynaklanır. Batı dinleri, Do
ğu dinlerinden farklrdır. Buna değinmeliyiz ve konu hakkında
ne tavır sergilediğine bakmalıyız. "
Daha rahat olması için
cübbesini düzeltti ve masayı temizlemesi için h izmetçi zilini
çaldı . Bu yapı ldığında bana döndü ve büyüleyici bir konuya
değinmeye başladık.
"Lobsang, "
dedi;
"Batı dinlerinin biri ve bizim Budist
dini arasına bir paralel çizmeliyiz. Derslerinden farkına va
racaksın, bizim Lord Gautama öğretileri zaman sürecinde ol
dukça değişmişti. Yıllar ve yüzyıllar geçti, Gautama'nın bu
yeryüzünden göçüp Buda 'lrğa yükselişinden bu yana, bizzat
öğrelliği öğretileri değişti. Bazılarımızın düşüncesi, onların
kötülük için değiştirilmiş oldukları; diğerleri ise öğretilerin
modern düşünce çizgisine getirilmiş olduğunu düşünürler. "
Onu yeterince dikkatle takip ed ip etmediğimi görmek, ne
hakkında konuştuğumu anlayıp anlamad ığım ı görmek için
bana baktı. Anladım ve onu m ükemmel olarak takip ettim.
Bana kısaca başını sal ladı ve sonra devam �tti :
"Gaııtama olarak adland1rdığımız, bazt!arın Buda ola
rak adlandmlrğı büyük varoluşumuzu elde ellik. Hıristiyanlar
da kendi büyük varoluşlarını elde ettiler ve onların varoluşu
bazı öğretiler sundu: ef\·ane ve gerçek. Güncel kayıtlar ger
çeği om�vlar ki,
onlarm büyük varoluşu,
kendi kutsal kitap
larına göre o. memleketi dışına çıkıp yabancı memleketlerde
1 96
"BÖLÜM DOKUZ"
dolaştı. Gerçekten bilgi arayışında, Tibet'i ve Hindistan'ı zi
yaret etti. Batı zihniyeti ve ruhsallığı için uygun olacak bir
din hakkında. Bu büyük varoluş Lhasa'ya geldi ve gerçekten,
Jo Kong Katedralimizi ziyaret etti. Batı insanına uygun, her
yönüyle takdire değer bir din formu le etti. Bu büyük varolu
şun, yeryüzünden geçip gitmesiyle -bizim Gautama'nın geç
tiği gibi- Hıristiyan Kilisesinde bazı anlaşmazlıklar ortaya
çıktı. Ölümünden altmış yıl sonra, İstanbul denilen bir yerde,
bir Anlaşma ya da Toplantı oldu. Hıristiyan dogmasında bazı
değişiklikler yapıldı. Hıristiyan inanışında bazı değişiklikler
yapıldı. Muhtemelen zamanın rahiplerinden bazıları, iyi hal
deki cemaatlerinin daha dik başlılarından bazılarım kontrol
altına almak için, bazı cezalar koymak zorunda olduklarım
hissettiler. "
Onu izleyip izlemediğimi görmek için tekrar ba
na baktı. Sadece onu izlemediğimi, aynı zamanda sonsuz i lgi
duyduğumu bel irttim tekrar.
"60 yılında İslanbul'da Kongreye katılan insanlar, sa
dece bit' kadın düşüncesiyle bayılan keşişler im izden bazıları
gibi, kadınlara karşı anlayışsız insanlardı. Çoğunluğu seksi
pis bir şey, ırkın artışma tam gereklilik durumunda başvurul
ması gerekli bir şey gibi görüyordu. Bunlar, hµrika seksüel
dürtülere sahip olmayan erkeklerdi. Şüphesiz başka dürtü! ere
sahiptiler, belki bazı dürtüleri ruhsaldı bilmiyorum. 60 yılın
da onların seksin pis olduğuna, seksin kötü bir iş olduğuna
karar verdiklerini biliyorum. Çocuk dünyaya getirmenin ve
bir şekilde peşinen temizlenene kadar bir ödül olarak kabul
etmenin doğru olmayacağına karar verdiler. "
Bir süre sustu.
"İstanbul'daki bu görüşmeden önce doğan milyonlarca be
beğin, hepsinin nasıl olduğunun farz edildiğini anlamadım "
diyerek gülümsedim.
"Anfayacahın Lobsang. Anladığın kadarıyla Hıristiyan
lık hakkında sana bilgi veriyorum. Muhtemelen, bu insan-
197
"ANTİKLERİN MAGARAsI "
larm arasında yaşamaya gitıiğinde bazı farklı izlenimler,
farklı bilgiler alacaksın ki onlar görüşlerimi ve düşünceleri
mi bir şekilde değiştirebilecek. "
Konuşmasını biti rdiğinde de
n iz kabukları duyuldu, trompetler bağırdı . Etrafım ızda, Ay ine
hazırlanan d isipl inli insanların düzenl i telaşı vardı. Biz de
ayağa kalktık ve yolumuzu Ayi n için Tapınağa çevirmeden
önce cübbelerimizi düzelttik. Rehberim girişte beni bırakma
dan önce;
"Sonra odama gel Lobsang, görüşmemize devam e
deceğiz, "
ded i . Böylece Tapınağa gird i m ve arkadaşlarımın
arasında yeri m i aldım. Rehberim Lama M ingyar Dondup gibi
bir Tibetli olduğu için kendi özel tanrıma teşekkür ettim. Es
ki tapınağın içi, ibadetin havası, yarad ı l ışın başka boyutların
daki i nsanlarla temas etmemizi sağlayan tütsü bulutları nın
yavaşça sürüklenişi güzeld i . Tütsü, sadece hoş bir koku değil
dir. B ir tap ınağı dezenfekte eden bir şey değildir. O, yaşayan
bir güçtür. B i r güç ki, böyle düzenlenmi ş tütsülerin özel tipi
n i seçerek, titreşim oranını gerçekten kontrol edeb i l iriz. Bu
gece tapınakta tütsü; bir olgunluk, bu yere eski bir dünya at
mosferi vererek akıyordu. Grubumun çocukları arasındaki
yerimden baktım. Tapınak binasının bulanık sisinde dışarıya
baktım. Yaşl ı Lamaların gümüş çanlarla eşlik ettiği derin bir
ilahi vard ı . B u akşam bizimle bir Japon keşi ş vardı. H indis
Dostları ilə paylaş: |