tekrar bindi ve uzaklara doğru sürdü. Ragyab adamının ve
karısının övgü ve teşekkür sesleri, biz uzaklaştıkça aza l ıyor
du.
"En sonunda Lobsang, bu gece anlaşacaklarını, birbir
lerini sevecenlikle tamamlamış hissedeceklerini umuyorum!"
K ısa bir gülüş attı v e solda, tam önümüzde, vardığımız Shö
kasabası yoluna döndü.
Gerçekten bu karı ve koca, ilk kez böyle bir şeye şahit
olduğu için şaşkındım.
"Kutsal Lama, "
diye bağırdım;
"Bu
insanlar birbirlerinden hoşlanmıyorlarsa niçin bir araya gel
diklerini anlayamadım. bu niçin olmalı? "
Rehberim cevap
larken bana gülümsed i :
"Şimdi bana 'Kutsal Lama' d(ve hitap
ed(vorsun.1 Bir köylü olduğunu mu düşünüyorsun? Soruna
gelirsek, bütün bunları yarın görüşeceğiz. Bu akşam çok meş
gulüz. Yarın bu şeyleri görüşeceğiz ve bu seni şiddetle etki
lediği için zihnini rahatlatmaya çalışacağım!"
Birl ikte tepeye
atla çıktık. Geri lerdeki Shö kasabasına yukarıdan bakmayı
221
"ANTİKLERİN MAGARASI,,
her zaman sevm iştim ve eğer bir ya da iki çatıya büyükçe bir
çakıl taşı atsam, ne olacağını merak ettim; çatıdan içeri gire
cek miydi? Ya da takırtı lar, şeytanların onlara saldırdığını dü
şünen birilerini dışarı çıkartabilecek m iydi? Onun çatıdan ge
çip, birini yaralamasını istemediğim için bir taşı gerçekten
fırlatmaya asla cesaret edemedim. Her nedense buna, daima
şiddetle özeniyordum.
Potala'da, sonsuz merdivenlerden (basamak değil) çok
aşınmış ve sarp merdivenlerden tırmandık. Sonunda, depo
ların üzerindeki normal keşişlerin üstünde, yükseklerdeki a
partman larımıza vard ık. Lama M ingyar Dondup kendi odası
na gitti ve ben bitişikteki kendi odama. Rehberimin erdeml i
pozisyonuyla v e onun chelası olmam sayesinde bu odaya izin
veril mişti . Pencereye gittim ve alışkanl ı k olduğu üzere dışa
rıya baktım. Aşağılarda, söğüt ağaçl ığında, bir gece kuşu eşi
ni çağırıyordu. Ay, şimdi parlıyordu ve bu kuşu görebi l iyor
dum. Su dalgalarına bakarak, sanki uzun bacaklarıyla suyu ve
çamuru titretiyordu. Oldukça yakın mesafede bir yerlerden
kuşun çağrısına cevap geldi.
"Sonunda bu kart ve koca bir
uyum içerisinde gibi göründüler!"
Kendi kendime düşün
düm. Gece yarısı Ayinine katı lmak zorunda olduğum için bi
razdan yatma zamanı gelmişti ve zaten o kadar çok yorgun
dum ki, sabah muhtemelen uyuyup kalacağımı hissettim.
Sonraki gün, .öğleden sonra Lama M ingyar Dondup eski
bir kitaba çal ıştı ğım odama gird i .
"Benimle gel Lobsang"
de
d i .
"En İçerideki Kişi ile bir konuşmadan yeni döndüm ve
şimdi biz, seni şaşırtan problemleri görüşeceğiz.
" Döndü ve
kendi odasına gid�n yol u gösterd i . Önüne oturarak, zihnimde
olan bütün her şey i düşündüm.
"Efendim!"
ded im,
"Evlenen
insanlar. birbirlerine karşı niçin böyle dostça değiller? Dün
akşam. o iki Ragyab'm aurasrna baktım ve bu bana, birbirle
rinden gerçekten nefret ediyorlarmış gibi göründü. Eğer bir-
222
"BÖLÜM ON"
birlerinden nefret ediyorlarsa niçin evlendiler? "
Lama, bir
kaç dakika gerçekten üzgün olarak baktı ve sonra;
"İnsanlar
lohsang, hu yeryüzüne dersler öğrenmeye geldiklerini unu
turlar. Bir kişi doğmadan önce, hayatın diğer tarafındayken
ne tür ve ne tip evli/iik yapacağım, hu deneyime uygun eşini
seçmeye karar vererek ilerler. Pek çok insanın, tutkunun ateş
li döneminde biriyle evlendiğini anlamalısın. Tutku, kendi
kendine harcandığı zaman: yenilik, gariplik, yavaş yavaş yok
olur ve samimiyetle üremek hor görülür! "
"Samimiyetle üremek hor görülür. "
Onun hakkında dü
şündüm ve tekrar düşündüm. N için o zaman insanlar ev len ir?
Kesin l ikle insan lar, ırkını devam ettirebilmek için evlendiler.
Fakat n için i nsanlar, hayvanların yaptığı gibi birl ikte olamaz
lar mı? Başımı kaldırdım ve rehberime bu soruyu sordum.
Bana baktı ve;
"Niçin Lobsang? Beni şaşırtıyorsun!.
Herhangi biri gihi bilmelisin ki, hayvan olarak adlandırılan
lar, çoğunlukla hayat için çiftleşir. Çoğu hayvan, hayat için
ç(fileşir. Çoğu kuş hayat için çiftleşir. Elbette daha evrim
leşmiş kişiler de bunu yapar. Eğer insanlar birlikte olursa, se
nin dediğin gibi, sadece türün artışı amacıyladır. Sonra mey
dana gelen çocuklar neredeyse ruhsuz insanlar olacaktır. Su
ni tohumlama olarak bilinen şeyle doğan o yaratıklar gibi.
Cinsel ilişkide sevgi olmalıdır. En iyi tür hir çocuk doğurmak
için aile arasında sevgi olmalıdır. Aksi halde hu, fabrika üre
timi bir e->ya gibidir!"
Bu, karı ve koca olma işi beni gerçekten şaşırttı. Kendi
ai lemi düşündüm; annem baskıcı bir kadın olmuştu ve babam
bize, çocuklarına karşı gerçekten sert olmuştu. Annemi ya da
Babam ı düşündüğüm zaman bir ev lada yaraşır şefkat için gü
cümü toplayamam. Rehberime dedim ki:
"Fakat insanlar
niçin aşk ateşiyle evlenirler? Onlar, niçin hir iş tekl(fi gibi ev
lenmezler? " "lohsang.' "
dedi Rehberim,
"bu yöntem Çinli-
223
"ANTİKLERİN MAGARASI ,,
ferde ve Japonlarda sıklıkla kullantlır. Onların evlilikleri ço
ğunlukla düzmecedir ve itiraf etmeliyim ki, Çinlilerin ve Ja
ponların evlilikleri, Batı dünyasındaki evliliklerden çok daha
başarılıdır. Çinliler kendi kendilerini bir çaydanlığa benze
tirler. Onlar tutkuyla evlenmezler, çünkü onun, bir çaydanlı
ğın kaynaması ve soğuması gibi olduğunu söylerler. Tutkusuz
olarak evlenirler ve efsanevi çaydanlığın belirli bir seviyeye
kadar kaynamasına izin verirler ve bu şekilde o, daha uzun
sıcak kalır!"
İzled iğimi görmek için bana baktı ; konunun
benim için anlaşı lır olduğunu görmek için.
"Fakat anlaya
madım Efendim, niçin insanlar birlikte bu kadar mutsuzlar. ? "
"Lobsang, insanlar bu yeryüzüne, bir sımfa gelir gibi gelir,
bir şeyler öğrenmeye gelirler. Eğer normal bir karı ve koca,
ideal şekilde mutluysa, o zaman orada hiçbir şey öğrenile
meyeceği için, bir şey öğrenemezler. Bu dünyaya birlikte ol
maya ve birlikte geçinmeye gelirler -bu. dersin bir parçasıdır.
Onlar, vermeyi ve almayı öğrenmek zorundadırlar. İnsanlar
sert kenarlara sahiptir. Kenarlar ya da kişisel özellikler, di
ğer eşi sarsar ve törpüler. Törpüleyici eş, hakimiyet altına al
mayı öğrenmelidir ve sıkıntı verilen eş, hoşgörüyü ve sabrı
öğrenmesi gerekirken, o belki, eziyet veren özelliklerini bitir
melidir. Neredeyse herhangi bir çift, bu verme ve alma konu
sunu öğrenmeyi başarıyla sağlayarak birlikte yaşayabilirdi. "
"Efendim!"
ded im.
"karı ve kocamn birlikte nasıl yaşa
masını tavsiye edersin? "
Rehberim :
"Karı ve koca Lobsang,
uygun bir zamam beklemelidir ve o zaman nazikçe, kibarca
ve sakince onlarda ıstıraba sebep olan şey söylenmelidir. E
ğer bir karı ve koca, sorunları birlikte tartışsalardı, o zaman
evliliklerinde daha mutlu olacaklardı.
"dedi . Bu konu üze
rinde düşündüm; annem ve babam. eğer her şey i birl ikte tar
tışmay ı becerebi lselerd i . nasıl geç ineceklerini merak etm i ş
ti m ! B i rbirlerine itici olmalarıyla bana. ateş ve su gibi olmuş
224
"BÖLÜM ON"
göründüler. Rehberim, kesinlikle ne düşündüğümü bi ldiği
i
çin devam etti:
"Biraz verme ve alma olmalu/11� çünkü eğer
bu insanlar, hiçbir şekilde öğrenemeyecek/erse, o zaman. on
larda bir şeylerin yanlış olduğunu bilmenin yeterince.fi.ırkrn
da olmalıdırlar. " "Fakat. hu nasıldır? "
diye sordum.
"Bir kişi
başka birine aşık olur ya da bir başkasrna çekim hissederse
mi? Eğer onlar bir aşamada birbirlerine çekim hissetmişler
se, niçin çok geçmeden birbirlerinden soğuyorlar? " "Loh
sang, çok iyi anlayacaksın ki, bir kişi aura görüyorsa bir baş
kası hakkında konuşabilir. Normal insan aura göremez. Fa
kat bunun yerine çoğu insan hissedebilir. Bu kişiyi sevdiğini
ya da o kişiyi sevmediğini söyleyebilir. Çol-,'Tu zaman niçin sev
diklerini ya da sevmediklerini söyleyemezleı� Fakat bir kişi
nin on/art mutlu ettiği ve bir diğerini mutsuz ettiğinde aynı
görüşte olacaklar. " "İnsanlar belli bir aşamaya ulaştık/an
zaman, aşık olduklanm hisseflikleri zaman. titreşimleri arım:
Bu iki insan, kadrn ve erkek titreşimlerini yükselttikleri zaman
bu iyi olabilir, anlaşacak/ardır. Maalesef arta kalan yükse
/imlerine daima izin vermezler. Kadın, rüküş olacaktır. Belki
inkar edilemez haklarında kocasını reddedecektir. O zaman
koca, sonradan bazı başka kadınlara gidecektir ve yavaş ya
vaş aynltğa kayacaktır. Yavaş yavaş onların eterik titre
şimleri, bir daha uyum sağlayamayacakları şekilde. tamamen
itici olarak değişecektir. "
Evet, onu an layabi ldim ve gerçek
ten bu, çok aç ık lay ıcı oldu: fakat şimdi krize geri dönelim!
"Efendim.' Bir bebeğin belki bir ay yaşayıp. sonra Mdü
ğiinü bilmek beni oldukça şaşırttı. Bıı heheğin; öferenme ya da
karma ödeme şansı nedir? Görebildiğim kadarryla hu. herkes
için sadece bir isrtrlgihi görüni�vor.' "
Lama M ingyar Dondup
sertliğime hafifçe gi.ili.imsedi.
"Ht�vır Lob.rnng. hiçbir şey ho
şa gitmez.' "
Zihnim karışmıştı.
"Bir kişinin sadece hir hayat
yaşadıfernı varsayıyorsım
. .
.
İzninle bir örnek ele alal ım. Bana
225
"ANTİKLERİN MAGARASI ,,
baktı ve sonra bir süre pencereden dışarı baktı. O Ragyab in
san larını düşündüğünü görebil iyordum -belki onların bebe
ğini düşünerek.
"Bir dizi
yaşamlar
geçiren bir kişiye eşlik ettiğini hayal
etmeni istiyorum. "
dedi Rehberim.
"Bir kişi, bir hayatında
oldukça kötü şeyler yaptı ve sonraki yıllarda bu kişi, daha
fazla devam edemeyeceğine karar verir. Koşulların onun için
çok kötü olduğuna karar verir. Bu nedenle hayatına bir son
vermek ister, intihar eder. Kişi, bu yüzden ölmesi gereken
zamandan önce ölür. Her kişi, belli sayıda bir yıl, gün ve saat
yaşamayı öncederr belirler. Onlar, yeryüzüne gelmeden önce
hütün hunlar düzenlenmiştir. Eğer bir kişi kendi hayatım, bel
ki normalde ölmesi gereken zamandan on iki ay önce yok e
derse. o zaman geri gelmek ve ilaveten on iki ay hizmet etmek
zorundadır. "
Ona baktım ve bundan çıkarı labi lecek bazı
d ikkate değer olasılıkları gözümde can landırdım. Rehberim
devam etti:
"Bir kişi hayatına son verir. Uygun şartlar altında
tekrar yeryüzüne gelebilecek ve yeryüzünde hizmet etmek zo
runda olduğu
zamanı
yaşamaya bir fırsat ortaya çıkana ka
dar
astral dünyada kalır. On iki aylık bu adam, elbette aşa
ğıya
inebilir: hasta bir behek olarak ve hala bir bebekken
ölecektir. Bu bebeği kaybeden aile de bir şeyler elde edecek
tiı'. Bir hebek kl�yhedecekler, fakat tecrübe kazanacaklar. Geri
ijdemek zorunda oldukları şeyin birazını ödemiş olacaklar.
>Cryiizii üzerindeyken insanların bakış açtlarımn, algılarının,
de,i!;erlerinin -her şeyin- saptmlmış olduğunda hemfikir ola
cağız.
lekrar ed�vorum; hu İllüzyon Dünyasıdır. Yanlış değer
lerin
dünyası.
Insanlaı� yüksek benliklerinin daha büyük dün
.rasına
clöndiikleri
zaman.
hu zor. anlam.\'IZ dersleri ve her
şeyden
öte,
o
kadar da saçma olmayan hu yeı:vüzünde, hu mi
safirlik s1rasında
geçirilmiş tecrübeleri wJrehilirler. "
Etrafıma bak ındım ve hakkı mdaki bütlin kehanetleri dü-
226
"BÖLÜM ON"
şündüm; zorlukların kehanetleri, eziyetlerin kehanetleri, uzak
ve tuhaf mem leketlerde m isafirliğin kehanetleri.
"O zaman
kehanet yapan bir kişi, sadece bilgi kaynağıyla bağlantıya
geçiyor. Eğer her şey, bir kişi aşağıya yeryüzüne inmeden ön
ce düzenlenmişse, o zaman belli şartlar altında o bilgiyi kul
lanmak mümkün mü? "
diye belirttim.
"Evet, bu son derece
doğru, "
dedi Rehberim.
"Fakat her şeyin kaçınılmaz olarak
sunulduğunu düşünme. Orada temel çizgiler vardır. Bize belli
problemler izlememiz için, belli çizgiler verildi ve sonra ya
pabileceğimizin en iyisini yapmak için ayrıldık. Bir kişi iyi
yaparken, bir diğeri başaramayabilir. Ona, bu şekilde bak;
iki insanın buradan, Hindistan, Kalimpong'a gitmek zorunda
olduklarını söylediklerini farz edelim. Onlar aynı yolu izle
mek zorunda değiller, fakat başarabilirlerse aynı yere varmak
zorundalar. Bir adam bir rota alacaktır ve başka bir adam
başka bir rotayı izleyecektir; tecrübelerinden ve seyahatle
rinden etkilenerek isteyeceği rotaya güvenerek. Bu hayat gi
bidir, varacağımız yer bilinir, fakat bu yere nasıl ulaşacağı
mız kendi ellerimize kalmıştır. "
B iz konuşurken bir ulak göründü ve Rehberim, bana kısa
bir açıklama yaparak, u lağı koridordan aşağıya izledi
.
Tekrar
pencereye yürüdüm ve el lerimle yüzümü destek leyerek, dir
seklerimi düz çıkıntıya yasladım. Bütün bu söylenmi ş o lan
ları düşündüm. Sahip olduğum bütün tecrübeleri düşündüm.
Bütün varl ığım, ailemin bana göstermiş olduğu sevgiden da
ha fazlasını gösterm iş olan Rehberime, o büyük adam için
sevgiyle doluydu. Geleceğin ne getireceğini önemsememeye
karar verdim. Daima, Rehberim yanımda hareketleri mi de
netliyormuş gibi davranacak ve hareket edecektim. Altım ız
daki tarlalarda keşiş müzisyenler, müziklerini prova ediyor
lardı. Değişik sesler vardı. Enstrümanlarından gıc ı rtı lar ve in
leme ler ç ı kıyordu. Tembelce onlara baktım. Tonlara sağı r ol-
227
"ANTİKLERİN MAGARASI,,
duğum için müzik bana hiçbir şey i fade etmed i . Fakat on ların
gerçekten iyi müzik üretmek için çok çal ı şan, çok azim l i in
sanlar olduğunu gördüm. Kendimi, yen iden bir kitapla meş
gul etmey i düşünerek uzaklaştım.
Bir süre sonra okumaktan yoruldum. H uzurum kaçmıştı.
Tecrübeler üzerime gittikçe hızlanarak yuvarlanıyordu. Daha
da tembelleşerek sayfalara döndüm. Sonra, ani bir kararla
bütün bu basılı yaprakları geriye, oyt'ı lmuş tahta kapaklar ara
sına koydum ve şeritler bağladım. Bu, i pek iç ine sarı lmak
zorunda olan bir kitaptı. Doğuştan titizl iğimle görevi m i ta
mamladım ve kitabı kenara bıraktım.
Ayağa kalkarak pencereye gittim ve d ı şarıya baktım. Ge
ce oldukça pusl uydu, durgun rüzgarın bir nefesi olmaksızın.
Döndüm ve odadan çıktım. Her şey durgundu. Neredeyse
can l ı olan büyük bir binanın sessizliğiyle durgundu. Potala'da
insanlar, yüzyı l lard ır kutsal görevlerinde çalışmışlardı ve bi
nanın kend isi, kendi hayatını gel i ştirm işti. Koridorun sonuna
doğru aceleyle i lerledi m ve oradan bir merd ivene tırmand ım.
B irazdan, kutsal .türbelerin yan ındaki yüksek çatı ların üzerin
de be l irdim.
Sessizce, her zamanki noktama yürüdüm. Normalde dağ
lardan aşağıya yarış eden rüzgarlardan iyi korunmuş bir nok
ta. Kutsal bir imaja sırtımı yaslayarak, el leri mle başımın ar
kas ından kavrad ım. Vadi üzerine bakışlarımı diktim. I3 ir süre
son ra, bundan bıkarak sırt üstü uzandım ve yıldızlara baktım.
Seyrederken. yukarıdaki bütün bu dünyaların Pota la'n ı n çev
resi nde döndüğü gibi çok i lginç bir izlenim ed indim. Bir süre
bu ben i , sanki düşecekm işim gibi oldukça sersem letti. Sey
rederken. ışığın ağ şeklinde bir
süsü
vard ı . Parlak laşarak. göz
alıcı ışığın ani bir i n li lak ı içinde patladı. "Bıışka hir kııyrııklıı
_nldı= hi11i.' "
diye düşündüm. Sanki kend i kend ini yaktı
ve
kır
mızı kıv ılc ımların sönük bir sağanağında son nefesi n i v erd i .
228
"BÖLÜM ON"
Yakınlarda bir yerlerden, neredeyse duyulmayan bir,
"sus-sus "
sesinin farkına vardım. Ne olduğunu merak ederek
dikkatl ice başımı kaldırdım. Soluk bir yı ldız ışığıyla, kutsal
türbelerin karşı tarafında bir aşağı bir yukarı volta atan baş
l ıklı bir şekil gördüm. Şeki l, duvarın Lhasa şehri yüzünün
üzerinde hareket etti . Uzaktan bakan profi lini gördüm. Ti
bet'in en yal n ız adamı diye düşündüm. Ü lkedeki başka her
hangi bir kişiden daha fazla sorum luluk hisseden ve özen li bir
adam. Derin bir iç çekiş duydum. Onunda ben im gibi zor ke
hanetlere sahip olup olmad ığını merak ettim. Dikkatl ice etra
fından dolandı m ve sessizce emekleyerek uzaklaştım. Başka
larının özei düşüncelerine izinsiz girmek -masum olsa bi le
istemedim. B iraz sonra girişe ulaştım ve sessiz yolumu kend i
odamın tapınağına çevirdim.
Üç gün sonra, Rehberim Ragyab çiftinin çocuğunu in
celerken beiıde orda bulundum. Onu soydu ve dikkatle aura
sını seyretti. B ir süre için bey in merkezi üzerinde düşündü.
Bu bebek ağlam ıyor ya da inlemiyordu. Rehberim ne yap
tıysa aldırmadım. B i liyordum ki, ne kadar küçük o lursa ol
sun, Lama M ingyar Dondup'un onu iy ileştirmeye çalışacağı
bel l iydi. Rehberim sonunda kalktı ve
"Pekala, Lobsang! Onu
iyileştireceğiz. Doğum zorluklarmm sebep olduğu bir hasta
lığı olduğu açık, "
dedi.
A i le, girişin yanındaki bir odada bek l iyordu. Ben, Reh
berime gölgesi kadar yaklaşarak, o insanları görmeye onunla
gittim. B iz içeriye girerken kendi lerini Laman ın ayaklarına
yüzükoyun attılar. Onlara nazikçe konuştu;
"Oğlunuz iyileş
lirilebilir. İncelememizden, doğum zamanında düşürüldüğü
ya da vurulduğu açık. Bu �vileşıirilebilir. korkmanıza gerek
yok. "
Anne cevaplarken titred i;
"Kulsal Tıbbi Lama, söyle
di[?iniz gi/J.i, beklenmedik şekilde, aniden geldi ve zeminde
yuvarlandı. O anda yalmzdım. "
Rehberim, sempati ve anla-
229
"ANTİKLERİN HAGARAsI "
yışla başını sal ladı;
"Yarın, b u saatte geri gel ve eminim, ço
cuğunu birlikte götürebileceksin -iyileşmiş olarak. "
B iz oda
dan ayrı lırken, hala başlarıyla selaml ıyor ve secde ediyorlar
dı.
•
Rehberim, bebeği bana dikkatlice inceletti.
"Bak, Lob
sang, burada bir darbe var"
d iyerek bilgi verdi.
"Bu kemik,
sinire baskı yapıyor. A urik ışıkların yuvarlak yerine, yelpaze
keskinliğinde olduğunu gözle. "
El lerimi onunkilerin içine aldı
ve etkilenmiş alanın etrafını bana hissettirdi.
"Engelleyen
kemiğin baskısını azaltarak kaldıracağım. İzle!"
Görebildi
ğimden daha h ızlı, başparmaklarını içeri-dışarı bastırdı. Be
bek yaygara koparmadı. Bu, acı hissetmek için oldukça hızlı
olmuştu:" Şimdi baş, önceki gibi yanlara doğru uzayıp gitm i
yordu. Bir başın olması gerektiği gibi yukarıya doğruy�u. B ir
süre için Rehberim çocuğun boynuna masaj yaptı. Dikkatli
bir hassasiyetle baştan aşağıya, kalbe doğru ve asla karşı yön
de değil.
Bir sonraki gün, randevu saatinde aile geri geldi ve mu
cizeyi gördüklerinde neşelerinden neredeyse çıldırıyorlardı.
"Bunu ödemek zorundasınız, "
diyerek gülümsed i Lama M in
gyar Dondup.
"İyilik buldunuz. Bu yüzden birbirinize iyi ola
rak ödemelisiniz. Bir çocuk, ailenin davranışlarım özümsedi
ği için, birbirinizle ne kavga ne de terslik yapın. Kırıcı aile
lerin çocukları kırıcı olur. Mutsuzluğun çocuğu, sevgisiz aile
lerin mutsuzluğunun ve sevgisizliğinin dönüşüdür. Ödeyin. ..
Bir birinize merhamet ve sevgiyle. Çocuğu görmek için bir
hafta içinde sizi çağıracağım. "
Gülümsedi ve bebeği_n )ıl;inak
larına hafifçe vurdu. Sonra döndü ve yanında ben imle birl ik
te dışarıya çıktı.
"Çok fakir insanların bazıları gururludur Lobsang Öde
mek için paraları yoksa üzülürler. Ödediklerini düşünmeleri
ni her zaman sağla. "
Rehberim bunu da bel irtirken gülüm-
230
"BÖLÜM ON"
süyordu.
"Onlara ödemeleri gerek
l
iğini söyledim.
Bu
on/an
mutlu em. En iyi elbiseleri içinde, onlann paralı insanlar ol
duğunu düşündürecek lwdar heni etkilediklerini düşündükleri
için. Ödeyebilme/erinin en iyi yolu, söylediğim gihi hirhirle
rine nazik olmalarıdır. Öz-saygıları iç-in. bir kadın ve kadının
gururlarını korumalarına izin ver Lohsang, istediğin herhan
gi bir şeyi yapacaklardır.' "
Odama dönerek, oynam ış olduğum teleskopu kald ırdım.
Parlayan pirinç tüpleri uzatarak Lhasa yönüne di kkatle bak
tım. Hemen odağıma, bir bebek taşıyan iki şekil geldi. Seyre
derken, adam bir kolunu karısının omuzuna doladı ve onu öp
tü. Sessizce teleskopu ortadan kaldırdım ve çal ışmalarımla
yetindim.
231
BÖLÜM ONBİR
l:git:ııiyorduk ve birkaç ımı,z, tahta uzun bacaklar üzerin
de çevreye çal ım satarak, birbirim izi onun üzerinden dü
şürmeye· çal ışı yorduk. Diğerlerin.in saldırı !arından etki lenme
den uzun bacak üzerinde kalan biri, kazanan olurdu. Üçümüz
bir kahkaha yığı n ı içinde ayrı ldık. Bir kişi, uzun bacağını ze
mindeki bir del iğe koymuş ve bizi tökezleterek, üzerimize
bindirdi.
"Yaşli öğretmen Rah, mavi hir ruh halinde, bugün
fena değil.' "
dedi arkadaşları mdan biri, sevinerek.
"Evet.' "
di
ye bağır
?
ı yığından bir başkası .
"Bu, diğerlerinden birini kıs
kançlıktan yeşile çevirmeli ki, böyle bir ruh halini yalwlaya
hilsin ve nefes alamadan onu üzerimize at. "
Hepim iz birbiri
mize baktık, gülerek yeni bir oyuna başladık. Nesneleri ta
Dostları ilə paylaş: |