Tibet'li bir rahip olarak bilinen ünlü Lobsang Rampa'­



Yüklə 6,06 Mb.
Pdf görüntüsü
səhifə3/19
tarix09.04.2020
ölçüsü6,06 Mb.
#30802
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   19
Lobsang Rampa - Antiklerin Mağarası

duman ı.  müritleri n  arkasında  ve  üzerinde  yol lar  izleyerek. 
mavi  koyu  sütunlar şeklinde yükseld i .  Hareket eden  keşişler­
den soluk hava akım ları  üzerine  k ıvrılarak ve döne-döne yük-
26 

"BÖLÜM  İKİ "· 
selerek  uykuda dönen  ve nefes alan,  silik  görünen  bir yaratık 
gibi yaşayan  bir şey gibi görünüyordu.  Bir süre gözümü dike­
rek  baktım.  Yaşayan  bir  canlının  iç inde  olarak,  organlarını 
sal lamasını  ve  ka ldırmasını  izleyerek,  beden in  seslerini  din­
leyerek,  hayatın kendisinin  hayaliyle  neredeyse  h ipnotize  o­
larak. 
Karanl ığın  içinden,  tütsü  dumanı  bulutunun  içinden,  la­
maların,  trappaların,  chelaların  (mürit)  sıralanm ış  d izilerini 
görebil iyordum.  Bağdaş  kurarak zemine  oturan onların, son­
suz safları  en  uzak Tapınak girinti lerinde  kaybolana kadar  u­
zanıyordu.  Hepsinin  cübbeli  düzeni,  bildik  renklerin  yamalı 
karışımının hafifçe dalgalandığı, yaşayan bir şey gibi görünü­
yordu. A ltın,  safran,  kırmızı ,  kahverengi  ve grinin çok  soluk 
az bir m iktarı  renkler,  onları  giyenlerin  hareketiyle  birbirine 
geçiyor  ve  canlanır  gibi  görünüyordu.  Tapınağın  başında 
Kutsal  Olan,  Eiı  İçerideki  K imse,  On  Üçüncü  Dalay  Lama'­
nın  Enkarnasyonu,  bütün  Budist  dünyasının  en  fazla  saygı 
duyulan  F igürü oturdu. 
Bir süre  baktım. Küçük chelaların yüksek tizle, lamaların 
kaim-sesle vurguladıkları d insel  şarkıları dinledim. En yoğun 
titreşimlerle  sempatik  olarak  titreşen  tütsü. bulutların ı   izle­
dim.  I şı klar karanlıkta  titred i ler ve eski yerlerine  konuldular. 
Tütsüler söndü  ve kırmızı alevlerin  bir gösterisiyle yen i lendi­
ler.  Ayin v ızıldamaya  devam  etti  ve ben onu dikkatle  seyret­
tim.  Duvarlarda  yükselen  ve  kaybolan  dans  eden  gölgeleri 
seyrettim. Parıldayan  ışık noktacı klarını seyrettim. Ne nerede 
olduğumun,  ne  de, ne  yaptığımın farkında olarak 
Yaş l ı   bir  Lama,  norma).  yaşay ışın  çok  ötesinde,  y ı l ların 
ağırlığı  altında  çarpılm ış,  kardeşlerinin  sırasının  önünde  ya­
vaşça hareket etti.  Dikkatli trappalar,  el lerinde bir ışık  ve tüt­
sü  çubuğu  ile  onun  etrafında  dolaştı lar.  En  İçerideki  Kimse 
başıyla  selam layarak  ve yeryüzünün  dört  köşesi'nin  her  birini 
27 

"ANTİKLERİN  MAGARASI" 
başıyla selamlamak için yavaşça dönerek en sonunda Tapınak 
içeri sindeki  Keşişler Mecl isine baktı.  Böyle yaş l ı   bir adam  i­
çin  şaşırtıcı olarak  güçlü  bir sesle dinsel şarkıy ı  söyled i :  
"Ruhlarımızın Sesini Duy.  Bu yanılsama dünyasıdır. 
Yeryüzünde  Hayat,  Sonsuz  Hayatın  zamanı  içinde 
sadece bir rüyadır, sadece bir göz kırpmasıdır. Ruh­
larımızın Sesini Duy.  Hepsi kederle bastırılmış olan 
Bu  Gölge  ve  Keder  Hayatı  sona erecek  ve  Sonsuz 
Hayatın  Görkemi,  erdemin  önünü  aydınlatacaktır. 
Yakılan ilk tütsü, sıkıntılı bir ruha rehberlik edebilir. " 
B i r  trappa  öne  çıktı  ve  yavaşça  dönerek  sıra  ile  yeryü­
zünün  dört köşesini başı  i le  selamlamadan önce,  En  İçerideki 
Ki mse'yi  selam lad ı !   Bir  tütsü  çubuğu  yakarak  tekrar  döndü 
ve  onunla dört  köşeyi  işaret  etti. Genç chelaların yüksek tiz­
lerini  tak ip eden  kal ın-sesli dinsel  şarkı-ilahi tekrar yükseldi 
ve  öldü.  İriyarı  bir  Lama  bazı  pasaj ları,  sadece  En  İçerideki 
Kimse'nin  aci l  sebeplerle  çalmak  için  hazır  bul undurduğu 
gümüş  çan ıyla  noktalanan  bazı  pasaj l arı  ezberden  okudu. 
Çöken sessizlik içerisinde, performansının hak ettiği onayı  a­
lıp almad ığını görmek  için gizl ice etrafına bakınd ı .  
Yaşl ı  Lama,  bir kere daha öne doğru  ilerled i  v e  istasyon­
ları  ve  En  İçerideki  Kimsey i  başıyla  selamlad ı.  Başka  bir 
trappa,  meclisin ve dinin  başının  hazır bulunmasının aşırı  en­
d işesiyle gönüllü titizl iğiyle etrafına  bakındı. Yaşl ı  Lama  i la­
hi  söy led i :  
28 
"Ruhlarımızın Sesini Duy.  Bu yanılsama dünyasıdır. 
Yeryüzündeki hayat:  süprüntülerimizden arınabildi­
f?imiz  ve  durmadan  yukarıya  doğru  yükseldiğimiz 
imtihandu:  Ruhlarımızın Sesini Duy.  Şüphe içerisin­
de olanların.  yakında  }eı:vü:::ü hayalının hafizası bi­
tecek.  Barış ve kederden kurtuluş olacak.  Tütsünün 
ikinci c..·uhuğunu yakmak, şüphe duyan bir ruha reh-

"BÖLÜM  İKİ ,, 
ber olabilir. " 
A ltımdaki  keşişlerin  ilah i leri,  Trappa  ikinci  tütsüyü  ya­
karken ve  En  İçerideki  Kimse'yi  baş  i le  selamlama ve sırayla 
her  bir  köşey i  tütsüyle  işaretleme  ritüel ine  katı l ırken  tekrar 
arttı  ve  kabard ı. Tapınağın  duvarları  ilahiyle  birl ikte  sal lanı­
yor ve nefes al ıyor göründü. Yaş l ı  Lamanın çevresinde bu ha­
yatı  hazırl ıksız, yeni bitirmiş ve  şimdi  rehbersiz ve yalnız do­
laşan hayaletimsi  şekil ler toplandı. 
Titreyen gölgeler; sıçrayan, kıvranan, eziyet çeken ruh lar 
gibi  görünüyorlardı .   Kendi  şuurlu luğum,  algı larım,  hislerim 
bi le, iki dünya arasında titredi .  Birincisinde, altımdaki Ayinin 
i lerleyişine pür dikkat dalm ıştım. Diğerinde, bil inmeyenin tu­
haflığıyla korkutan,  titreyen, yeni  ayrılmış ruh ların  bulundu­
ğu  "dünyalar  arasını"  gördüm.  Karanl ığa  yapışan  küf koku­
suyla giydiri lmiş, tek başına kalmış ruhlar,  yalnızlıklarının ve 
korku larının  içerisinde  feryat  ettiler.  İnanç  eksikliklerinden 
dolayı  birbirlerinden  ayrı  olarak,  bütün  diğerlerinden  ayrı  o­
larak onlar,  bir dağ batağına saplanmış bir yak kadar kımı lda­
Lı lamazlardır.  "Dünyalar arasının" yapışkan karanl ığında Yaş-

ı  Lamanın  daveti,  ilah iyle  gelişleri,  bu  hayaletimsi  form la­
rından  sadece  soluk mav i  ışık i le  kurtulurlar. 
"Ruhlarımm Sesini Duy. Bu, İllüzyon Dünyasıdır. Bir 
İnsan daha büyük gerçekte  öldüğünde,  Yeryüzünde 
doğmuş olabilirdi.  Bu yüzden, Daha Büyük Gerçeğe 
tekrar doğabilmek için  bu  Yeryüzünde ölmelidir.  Ö­
lüm yoktw� ·sadece doğum  vardır.  Ölümün sancıları 
doğumun sanct!arıdu�  Üçüncü tütsü çubuğunu yak­
mak,  azap çeken bir ruha rehberlik edebilir. " 
Şuuruma  telepatik  bir  emir geld i; 
"lobsang! Neredesin? 
//emen bana gel.' ", 
bu  dünyaya  geri  dönmek  için  büyük  bir 
gayretle  si lkeledim.  Uyuşuk  ayaklarımın  üzerine  güç lükle 
kalktım  ve  sallanarak küçük kapıdan  zor çıktım. 
"Geliyorum 
29 

"ANTİKLERİN  MAGARASI" 
Saygıdeğer Efendim.' " 
diyerek  Rehberimi  düşündüm.  Gözle­
rimi  ovuşturarak, Tapınağın tütsü dumanından ve ı l ıkl ığından 
sonra,  gecenin  soğuk  havasında yıkanarak  tökezledim.  Ken­
dimi  zemindeki  ana  girişin  tam  üzerinde  olan  Rehberimin 
beklediği  bir odaya  olan  yolumun  çok yukarı larda  kaldığını 
hissettim. Beni gördüğünde gülümsedi. 
"Oh! Lobsang! " 
diye­
rek bağırdı, 
"bir hayalet görmek için bak! " 
Efendim !  d iyerek 
cevaplad ım, 
"Ben birkaç tane gördüm. " 
"Bu gece burada kalacağız Lobsang" 
dedi  Lama. 
"Yarın, 
Kehanet Söyleyene gidip  uğrayacağız.  İlginç  tecrübeyi keş­
fetmelisin; fakat  şimdi,  ilkönce yemek  ve  sonra yatmak za­
manı ..
.

" Yemek yerken, Tapınakta  görmüş olduklarımın dü­
şüncesiyle, bu dünyanın  nasıl 
"İllüzyon Dünyası "  
olduğunun 
merakıyla  dalgındım.  Yemeğimi  çabucak  bitirdim  ve  bana 
ayrı lmış odaya gittim. Kendimi cübbeme sararak  uzandım ve 
çok  geçmeden  derin  bir  uykuya  daldım.  Rüyalar,  kabuslar, 
ilginç  izlenimler gece  boyunca beni  rahatsız etti. 
Yatmadığımı,  tamamen  uyanık olduğumu  ve büyük kü­
reler  şeklinde  bir  şeylerin  bir  fırtınadaki  tozlar  gibi  üzerime 
geldiklerini rüyamda gördüm. Uyanık olduğumu ve uzak me­
safelerden  küçük zerreciklerin şimdi oldukları gibi, her renk­
ten  küreler  oldukları n ı   görebilene  kadar  giderek  büyüyerek 
ortaya  çıktılar.  Bir  insan  başı  ölçüsünde  büyüyerek  bana 
doğru  akın  etti ler  ve  yıldırım  gibi  öbür  tarafa  geçti ler.  Rü­
yamda -eğer bir rüya  ise ! ,  onların nereye gittiklerini  görmek 
için  başımı  çeviremed im.  Sadece,  hiçbir yerden  gelen,  bar­
daktan  boşanırcasına  yağan  ve  beni  geçmek  için  akın  eden 
sonsuz  sayıda  küre  vardı.  Hiçbir  kürenin  bana  çarpmaması 
beni  çok  şaşırttı.  Sadece  bana  madde  olarak  görünüyorlardı .  
B i r  cisimleri yoktu. Beni, ani bir sarsıntıyla uyandıran arkam­
dan  gelen  bir ses; 
"böylece şimdi Tapınağın kalın, sert duvar­
lanm hir hayalet gibi görürsün.'" 
dedi. İdrak içinde ürperdim. 
30 

"BÖLÜM  İKİ,, 
Öldüm  mü?  Gece  ölmüş  müydüm?  Fakat  "ölüm"  için  niçin 
end i şelen iyordum?  Öl ümün  sadece  tekrar-doğum  olarak 
isim lendiri ldiğini  biliyordum.  Yere  uzand ım  ve  sonunda  bir 
kez daha uykuya dald ım. 
Bütün  dünya çı lgıncasına sal lanıyor,  çatırdıyor,  yuvarla­
nıyordu. Tapınağın üzerime çökeceği düşüncesiyle pan ik içe­
risinde  kalktım.  Sadece  şüphel i  ışıklar saçan yukarıdaki  yıl­
d ızların hayaletimsi parlakl ığıyla gece karanl ı ktı. Başımın hi-
1.asına dikkatle bakarak,  saçlarımın korkuyla kabard ığını h is­
settim.  Felç olmuştum.  Bir parmağımı oynatamadım ve daha 
kötüsü dünya giderek büyüyordu. Duvarların pürüzsüz taşları 
kabalaştı  ve  sönmüş  volkanlardan  gözenekl i   taşlar  oldular. 
Taşlardaki  del ik ler büyüdü  ve  büyüdü.  On ların,  Larrıa  M i ng­
yar  Dondup'un  iyi  Alman  m ikroskobu  içinden  görmüş  ol­
duğum  kabus  yaratıklarından  ibaret  olduklarını  gördüm. 
Dünya giderek büyüdü.  Korkunç yaratıklar,  zamanın ge­
çi şiyle  gözeneklerini  görebi leceğim  kadar  büyüklüğe  u laşa­
rak,  hantal  ölçülere  kadar  büyüdüler.  Gitti kçe  büyüyen  dün­
ya .. .  sonunda giderek  küçü ldüğümün  farkına varmak kafama 
dank  etti.  B ir  kum  fırtınasının  estiğinin  farkına  vardım.  Ar­
kamda  bir  yerlerden  toz  zerrelerinin  gürültüsü  geldi.  Fakat 
hiçbiri  bana  dokunmadı .   H ızla  giderek  büyüdüler.  Bazı ları 
insan  başı  kadar,  diğerleri  H imalayalar kadar büyüktüler.  Fa­
kat  h içbiri  bana  dokunmadı .   Bununla  beraber,  boyut duygu­
sunu tamamen kaybedene kadar,  zaman duygusunu tamamen 
kaybedene  kadar  daha  da  büyüdüler.  Rüyamda  yıldızların 
arasında uzanmış galaksi ler içimden geç ip bel l i  bir mesafede 
gözden  kaybolurken,  hareketsiz  ve  soğuk  uzanmış  görünü­
yordum.  Bu  şeki lde  ne  kadar  süre  kaldığımı  söyleyemem. 
Sanki  baştanbaşa  sonsuzluğa  uzanmışım  gibi  görünüyordu. 
<,'ok  sonra,  sonunda  bütün  bir  galaksi,  bütün  evrenler dizisi 
doğrudan  aşağıya,  üzerime  çöktü. 
"Bu  sondur. " 
Belirsizce 
31 

"ANTİKLERİN  MAGARASI ,, 
sayısız  dünyanın  bana  çarptığını düşündüm. 
"Lobsang!  Lobsang.'  Göksel  Tarlalara  mı  git/in? " 
Ses 
gürled i  ve  evrende  yankılandı;  dünyalardan  geri  gelerek . . .  
Acı  verici  şeki lde  gözleri m i   açtım  ve onları  hatı rlamaya  ça­
l ıştım. Üzerimde her nası lsa tanıdık görünen  bir demet parlak 
y ı ldız  vardı. Yavaşça kaybolan yıld ızların yerini,  Lama  M in­
gyar Dondup'un sevecen yüzü geldi. Nazikçe beni sarsıyordu. 
Parlak  günışıkları  odama aktı .  Bir güneş  ışığı  bazı  tozlu zer­
releri  ayd ınlattı. 
"Lobsang! Sabah epey ilerledi.  Uyumana izin verdim, fa
­
kat şimdi beslenme zamanın.  Ve  sonra yolumuzda olacağız. " 
Yorgun  olarak  aceley le  ayağa  sıçradım.  Bu  sabah  "keyfim 
kaçmıştı ".  Başım  benim  için  çok  büyükmüş  gibi  görünüyor­
du  ve zihnim hala gecenin 'rüyaları'  üzerinde  duruyordu.  Kıt 
mülkiyetimi cübbemin önüne sıkıca  bağladım. En önem l i  yi­
yeceği m iz  olan  tsampayı  bulmak için odadan  ayrı ldım.  Düş­
mekten  korktuğum  için  sıkıca ası larak  çentikli  merdivenden 
aşağıya  indim.  Aşçı-keşişlerin  tembelce  etrafa  yayıldıkları 
yere  indim. 
"Yiyecek için geldim, " 
ded im  alçak  gönüllü lükle. 
"Yiye­
cek?  Sabahın bu saatinde? Defôl git.1 " 
diyerek  kükredi  baş 
aşçı-keşiş.  Diğer  bir  keşiş  boğukça. 
"Lama  Mingyar  Don­
dup 'la  beraber" 
diye  fısı ldarken  beni  tutmuş,  neredeyse  bir 
darbe  indiriyordu. Baş aşçı-keşiş. bir eşek arısı tarafından  so­
kulmuş  gibi  fırladı.  sonra  yard ımcısına  bağırdı. 
"Pekala,  ne 
bekl�vorsun?  Genç beyefendiye  kahvaltı.Hm  verin! " 
Normal 
olarak bütün  keşişlerin taşıdığı deri torba  içinde yeterince ar­
paya  sah i p  olmam  gerekiyordu.  Fakat ziyaretteyken  erzak ım 
bitm işti. Bütün keşişler chela. trappa ya da lama olmaları  fark 
etmez.  deri  arpa  çantası  ve  ondan  yemek  için  kase  taşır. 
Tsampa.  yağlı  çayla  karıştırı l ı rd ı   ve  böylece  Tibet'in  en  ö­
nem li yiyeceği  sağlan ırdı.  Eğer  Tibetli  Lama  manastırlarında 
32 

"BÖLÜM  İKİ ,, 
menü  yazılsaydı,  yazmak  için  sadece  bir  kel ime  olacaktı :  
tsampa! . . .  
Yemeğimden  sonra  oldukça  tazelend im.  Lama  Mingyar 
Dondup'a  katıldım  ve  Kehanet  Söyleyenin  Manastırına  git­
mek  için at sürerek yola çıktık. Seyahat ederken konuşmadık. 
Atımın,  eğer geride  kalmak  istemiyorsam  tam  dikkat  göster­
memi gerektiren  özel  bir  hareketi  vardı. Lingkor yolu boyun­
ca  seyahat  ederken  hac ı lar,  Rehberimin  cübbesinin  yüksek 
derecesini  görerek,  kutsama  için  onu  çağırdılar.  Onu  alarak 
kurtuluş  için, en  azından  yarı  yolu alm ı ş  gibi  görünerek  Kut­
sal  Tura  devam  etti ler.  Birazdan  söğüt  ağaç lığın  içinden  at­
larım ızı sürdük ve Kehanetin Evine uzanan taşlı patikaya gel­
dik.  Av luda,  zemine  son  kayışımdan  memnun  ol urken.  hiz­
metli-keşişler atlarımızı aldılar. 
Yer  kalabalıktı.  En  yüksek  lamalar  burada  olmak  için 
memleketim izi enine-boyunu seyahat etm işlerdi.  Kahin dün­
yayı  yöneten  güçlerle  iletişim kuracaktı .  Ben, özel  anlaşmay­
la,  En  İçerideki  Kimse'n in  özel  emriyle  bulunuyordum.  Ne­
rede  uyuyacağımız  gösteri ldi.  Ben.  Lama  M ingyar  Dondup­
'un  bitişiğindeki  odadaydım.  Pek  çok  başka  chelalarla  birlik­
te  bir yurtta  değ i ldim. Ana  bina  içeri sindeki  küçük  tapı nağa 
girerken, 
"Ruhlanmızın Sesini Duy.  Bu İllüzyon Dünyasıdır " 
diyen  sesi duydum. 
"t_fendim!" 
yalnız kaldığımız  zaman  rehberime  sordum, 
"Bu  'İllüzyon Dünyası '  nedir? "  
Bir gülümsemeyle bana baktı. 
"I'ekôlô.  Gerçek nedir? Bu duvara dokun ve parmakların ka­
yalar 
ları'ar  old11K11  için  hiçbir 
şey  ona  nüfiıs  edemez.  Pencerelerin 

(jtesindeki Himalayalarm dağlık  alanlan. 
}eı:viiziinün omur­
gası 
gihi sahil 
dururlm: 
S
ad
ec

hir ha
y
alet ya da sen as/ral­
de_rken.  haranın 
içinden geç·er gihi. da.�lar111 
kayaların için­
den 
serhesl<;c  lıarekeı  edehi/irsiniz " 
d iye  cevaplad ı .  
"Fakat 
33 

"ANTİKLERİN  MAGARASI" 
bu  'yanılsama' nedir? " 
diye  sordum.  "Dün  akşam  gerçekten 
yanılsama olan bir rüya gördüm. Onu düşünürken bile sara­
rıyorum!" 
Rehberim, rüyamı anlatırken ben i  sonsuz bir sabır­
la dinledi ve hikayemi bitirdiğim zaman, 
"Yanılsama Dünyası 
konusunu sana anlatmak zorunda kalacağım.  Yine de şu an 
için değil,  mademki ilkönce Kahine uğramamız gerek. " 
Kehanet An latan,  ince ve solgun görünüşlü,  şaşırtıcı ola­
rak  genç  bir  adamdı.  Ona  sunuldum  ve gözlerini  d ikerek,  o­
murgamda aşağı  ve yukarı dolaşan  korkunun  gıdıklamalarıy­
la,  içimden  yaktı  geçti .  
"Evet.' Sen  benim çok iyi tanıdığım 
birisin, " 
dedi. 
:'içinde güç var; bilgiye de sahip olacaksın. Se­
ni sonra göreceğim. " 
Lama Mingyar Dondup, sevgi l i  dostum, 
bana  büyük  bir  memnun iyetle  baktı. 
"Her zaman,  her  testi 
geçtin Lobsang! " 
dedi .  
"Şimdi gel,  Tanrı "nın  Tapınağına çe­
kileceğiz ve konuşacağız. " 
Yan  yana  yürürken  bana  bakarak 
gülümsedi. 
"Konuş,  Lobsang" 
diye  bel irtti, 
"Yanılsama Dün­
yası hakkında. " 
Tapınak  terkedilm işti .  Rehberimin  önceden  b i ldiği  gibi, 
kutsal  imgelerin  önünde  yanmış, titreyen  kandiller,  gölgeleri 
sıçramalara  sebep olarak  ve  sanki  bazı  egzotik danslar yapar 
gibi  hareket etti ler.  Tütsü  dumanları,  üzerim izde  alçakta uza­
nan  bir bulut şekl i  oluşturmak için yukarıya doğru döne döne 
çıktı lar.  Birl i kte, okuyucuların  Kutsal  Kitapları okuyabilmesi 
için  konu lmuş  kürsünün  yanına  oturduk.  Bağdaş  kurarak, 
parmaklarımızı  birbirine  geç irerek  ve  derin  düşünceye  da­
larak oturduk. 
"Bu  Yanılsama  Dünyasuiır" 
dedi  Rehberim. 
"Bu yüzden 
Gerçek Dünyasında yalnız kalan ruhlar  için,  bizi duymaları 
için sesleniriz.  Ç'ok zvi bildiğin gibi.  Ruhlarımızın Sesini Duy 
deriz.  Fiziksel Sesimizi Dıı.ı' demeyiz.  İçsel  inanışımmn  te­
meli hu olduğu için. heni dinle ve sözümü kesme. Sonra aç·ık­
layacağım gibi. yeterince gelişmemiş insanlar ilkönce onları 
34 

"BÖLÜM  İKİ ,, 
Köze/en  bir Baba ya da Anneyi onlara  hissellirecek,  onları 
!{üçlendirecek bir inanışa sahip olmalıdır. Bir kişi, sadece uy­
!{Un seviyeye ulaştığı zaman, şimdi sana an/atacağım şeyi ka­
bul edebilir. " 
Ben im bütün dünyam olduğunu düşünerek, da­
ima  birlikte  olmayı dileyerek gözümü  Rehberime diktim. 
"Bizler  Ruh  varlıklarıyız, " 
dedi. 
"Bizler,  Tanrı 'nın zeka 
verdiği  elektrik yükleri gibiyiz.  Bu  dünya,  bu  hayat  cehen­
nemdir.  Ruhlanmızın içinde,  büyük et bedenimizin kontrolü­
nü  öğrenirken,  eziyet  çekerek  arındığı  test yeridir  dünya. 
Kukla  hocası,  tahta  kuklaları  kendi  iradeleriyle  hareket  eder 
gibi  canlandırarak yam/sama yaratabilir. 
Aynı şekilde  biz,  el 
bedenin sadece bu önemde bir şey olduğunu (!)  daha iyi an­
layana kadar. . .  Ruhun boğulduğu yeryüzü atmo.�ferinde, ger­
çekte bizi kontrol edenin ruh olduğunu unuturuz. Şeyleri ken­
di irademizle yaptığımızı ve sadece 'şuurumuzun' sorumlu ol­
duğunu düşünürüz. Bu nedenle Lobsang,  ilkönce biz yam/sa­
maya,  yanılsama  bu  kuklalara,  et  bedende  bu  önemde  bir 
kişiye  sahibiz. 
Şaşkın  ifademin  ortaya  çı kışıyla  durdu. 
"Ne 
oldu? " Sorunun nedir? " 
diye  sordu. 
"Efendim! "  
dedim, 
"elektrik  güçü  akım/arım  nerede? 
Yüksek benliğimden  bana  bağlanan  bir şey  göremiyorum! "  
Cevap  verirken  güldü, 
"Havayı görebiliyor musun Lobsang? 
Et  bedenin  içindeyken  göremezsin. " 
Öne  yaslanarak,  nüfus 
eden  gözlerine  gözümü  dikerken  ben im  dışımdaki  hayattan 
neredeyse  korkarak  cübbeme  sıkıca  yapıştım. 
"Lobsang.' " 
dedi  sertçe, 
"bütün beynin  buharlaştı 
nu? 
Boynundan yuka­
rrsı gerçekten kemik mi? Seninle bağlantı kuran elektrik !{ücü 
hat/art takımı olan Gümüş Kordonu unullun mu? Burada. ru­
hunla.  !{erçekte  Lobsang,  Yanılsama Dünyası111n  içindesin.' " 
Yüzümün  kızardığını  hissettim.  Elbette,  fiziksel  bedenle  ruh 
heden  arasında  bağlantı  kuran,  mav imsi  ışıklı  kordonu.  Gü­
müş  Kordonu  bil iyordum. Çok defa.  astral  seyahat  sırasında. 
35 

"ANTİKLER.İN  MAGARASI ,, 
hayat  ve  ışıkla atan  ve parlayan  Gümüş Kordonu  bil iyordum. 
O, anne ve  yeni-doğan  çocuk arası ndaki  göbek  bağı  gibidir. 
Sadece  fiziksel  bedeni  olan  "çocuk",  Gümüş  Kordonu  ayrı­
l ı rsa  bir dakika  bile yaşayamaz. 
Y.ukarıya, sözümü  kesmemden sonra devam etmeye hazır 
olan  Rehberime  baktım. 
"Fiziksel  dünyada  olduğumuz  za­
man, sadece.fiziksel dünya meselelerini düşünme eğiliminde­
yiz. Bu,  Üst benliğin güvenlik aygıtlarından bir tanesidir. Ruh 
dünyasını, onun mutluluğuyla hatırlasaydık, sadece güçlü bir 
irade gücüyle kalabilecektik.  Eğer geçmiş yaşamları hatırla­
saydık,  o zaman belki,  bu hayattakinden daha çok önemli o­
lurduk;  gerekli alçakgönüllülüğe  sahip olmalıyız.  Getirdiği­
miz az bir çayı içecektik ve sonra sana,  bir Çinlinin ölümün­
den  tekrar  doğumuna;  hayatım,  ölümünü  ve  Sonraki  Dün­
ya'.va varışını anlatacaktım ya da gösterecektim. " 
Lama,  Ta­
pınaktaki  küçük  gümüş  çanı  çalmak  için  kolunu  öne  uzattı, 
sonra  benim  ifademe  takıldı. 
"Hayret? "  
diye  sordu, 
"sorun 
nedir  Efendim?" 
diye  cevapladım. 
"Niçin  bir  Çinli?  Neden 
bir  Tibetli değil? "  "Çünkü" 
d iye  cevapladı; 
"eğer bir  Tibetli 
deseydim,  tamdığın  herhangi  birinin  ismiyle  birleştirmeye 
çalLşacaktın -yan!tş sonuçlarla. " 
Z i l i  çaldı  ve  bir hizmetl i-ke� 
şiş bize çay getirdi. Rehberim, düşünce l i  düşünceli bana bak­
tı . 
"Bu  çayı  içerek,  milyonlarca dünyayı yuttuğumuzun far­
kmda mısın?. 
diye  sordu. 
"Sıvılar daha seyrek bir moleküler 
yapıya sahiptir. tf!;er bu çaym moleküllerini büyiitebilseydin, 
onlarm vahşi bir göl kenarındaki kumlar gibi yuvar/andıkla­
rım kqfedecektin.  Hatta bir gaz,  hatta havanın kendi.  mole­
kiillerden  küp'ik /}(11\"lll'lklardan  oluşmaktadu'.  Bununla  bir­
likte bir ara vererek ( 'inlinin hayatım ve ölümünü tartışacak­
tık. " 
(,.'ayını bitirdi 
ve 
benimkini  içmemi  bekledi. 
"Seng yaşlt  hir yüksek memurdu. " 
dedi  Rehberim.  "lfa­
yaıında  ·>onslı 
biri olmuştu 
ve 
şimdi bu hayat111ın akşamında 
36 

"BÖLÜM  İKİ" 
hüyük hir hoşnutluk hissetti. Ailesi büyüktü, metresleri ve kö­
leleri çoktu.  Hatta Çin İmparatoru 'nun kendisi,  ona ayrıca­
lıklar tanımıştı.  Yaşlt gözleriyle odasının penceresinden yakın 
günlerinde, ağaçlara dönen kuşların şarkıları kusurlu kulak­
larına alçak sesle geliyordu.  Seng,  geriye uzandı  ve minder­
leri  üzerinde  rahatladı.  İçinde,  hayatla  bağlarım  gevşeten, 
ijlümün parmaklarının hışırtlSlm hissedebilirdi. Kan kırmızısı 
güneş yavaşça, antik payodamn arkasından battı.  Yaşlı Seng, 
yavaşça,  dişlerinin arasından ısltk çalan nefesin, sert bir ta­
kırtısıyla minderlerin üzerine düştü. Güneş ışığının rengi sol­

Yüklə 6,06 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   19




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©azkurs.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin