duman ı. müritleri n arkasında ve üzerinde yol lar izleyerek.
mavi koyu sütunlar şeklinde yükseld i . Hareket eden keşişler
den soluk hava akım ları üzerine k ıvrılarak ve döne-döne yük-
26
"BÖLÜM İKİ "·
selerek uykuda dönen ve nefes alan, silik görünen bir yaratık
gibi yaşayan bir şey gibi görünüyordu. Bir süre gözümü dike
rek baktım. Yaşayan bir canlının iç inde olarak, organlarını
sal lamasını ve ka ldırmasını izleyerek, beden in seslerini din
leyerek, hayatın kendisinin hayaliyle neredeyse h ipnotize o
larak.
Karanl ığın içinden, tütsü dumanı bulutunun içinden, la
maların, trappaların, chelaların (mürit) sıralanm ış d izilerini
görebil iyordum. Bağdaş kurarak zemine oturan onların, son
suz safları en uzak Tapınak girinti lerinde kaybolana kadar u
zanıyordu. Hepsinin cübbeli düzeni, bildik renklerin yamalı
karışımının hafifçe dalgalandığı, yaşayan bir şey gibi görünü
yordu. A ltın, safran, kırmızı , kahverengi ve grinin çok soluk
az bir m iktarı renkler, onları giyenlerin hareketiyle birbirine
geçiyor ve canlanır gibi görünüyordu. Tapınağın başında
Kutsal Olan, Eiı İçerideki K imse, On Üçüncü Dalay Lama'
nın Enkarnasyonu, bütün Budist dünyasının en fazla saygı
duyulan F igürü oturdu.
Bir süre baktım. Küçük chelaların yüksek tizle, lamaların
kaim-sesle vurguladıkları d insel şarkıları dinledim. En yoğun
titreşimlerle sempatik olarak titreşen tütsü. bulutların ı izle
dim. I şı klar karanlıkta titred i ler ve eski yerlerine konuldular.
Tütsüler söndü ve kırmızı alevlerin bir gösterisiyle yen i lendi
ler. Ayin v ızıldamaya devam etti ve ben onu dikkatle seyret
tim. Duvarlarda yükselen ve kaybolan dans eden gölgeleri
seyrettim. Parıldayan ışık noktacı klarını seyrettim. Ne nerede
olduğumun, ne de, ne yaptığımın farkında olarak
Yaş l ı bir Lama, norma). yaşay ışın çok ötesinde, y ı l ların
ağırlığı altında çarpılm ış, kardeşlerinin sırasının önünde ya
vaşça hareket etti. Dikkatli trappalar, el lerinde bir ışık ve tüt
sü çubuğu ile onun etrafında dolaştı lar. En İçerideki Kimse
başıyla selam layarak ve yeryüzünün dört köşesi'nin her birini
27
"ANTİKLERİN MAGARASI"
başıyla selamlamak için yavaşça dönerek en sonunda Tapınak
içeri sindeki Keşişler Mecl isine baktı. Böyle yaş l ı bir adam i
çin şaşırtıcı olarak güçlü bir sesle dinsel şarkıy ı söyled i :
"Ruhlarımızın Sesini Duy. Bu yanılsama dünyasıdır.
Yeryüzünde Hayat, Sonsuz Hayatın zamanı içinde
sadece bir rüyadır, sadece bir göz kırpmasıdır. Ruh
larımızın Sesini Duy. Hepsi kederle bastırılmış olan
Bu Gölge ve Keder Hayatı sona erecek ve Sonsuz
Hayatın Görkemi, erdemin önünü aydınlatacaktır.
Yakılan ilk tütsü, sıkıntılı bir ruha rehberlik edebilir. "
B i r trappa öne çıktı ve yavaşça dönerek sıra ile yeryü
zünün dört köşesini başı i le selamlamadan önce, En İçerideki
Ki mse'yi selam lad ı ! Bir tütsü çubuğu yakarak tekrar döndü
ve onunla dört köşeyi işaret etti. Genç chelaların yüksek tiz
lerini tak ip eden kal ın-sesli dinsel şarkı-ilahi tekrar yükseldi
ve öldü. İriyarı bir Lama bazı pasaj ları, sadece En İçerideki
Kimse'nin aci l sebeplerle çalmak için hazır bul undurduğu
gümüş çan ıyla noktalanan bazı pasaj l arı ezberden okudu.
Çöken sessizlik içerisinde, performansının hak ettiği onayı a
lıp almad ığını görmek için gizl ice etrafına bakınd ı .
Yaşl ı Lama, bir kere daha öne doğru ilerled i v e istasyon
ları ve En İçerideki Kimsey i başıyla selamlad ı. Başka bir
trappa, meclisin ve dinin başının hazır bulunmasının aşırı en
d işesiyle gönüllü titizl iğiyle etrafına bakındı. Yaşl ı Lama i la
hi söy led i :
28
"Ruhlarımızın Sesini Duy. Bu yanılsama dünyasıdır.
Yeryüzündeki hayat: süprüntülerimizden arınabildi
f?imiz ve durmadan yukarıya doğru yükseldiğimiz
imtihandu: Ruhlarımızın Sesini Duy. Şüphe içerisin
de olanların. yakında }eı:vü:::ü hayalının hafizası bi
tecek. Barış ve kederden kurtuluş olacak. Tütsünün
ikinci c..·uhuğunu yakmak, şüphe duyan bir ruha reh-
"BÖLÜM İKİ ,,
ber olabilir. "
A ltımdaki keşişlerin ilah i leri, Trappa ikinci tütsüyü ya
karken ve En İçerideki Kimse'yi baş i le selamlama ve sırayla
her bir köşey i tütsüyle işaretleme ritüel ine katı l ırken tekrar
arttı ve kabard ı. Tapınağın duvarları ilahiyle birl ikte sal lanı
yor ve nefes al ıyor göründü. Yaş l ı Lamanın çevresinde bu ha
yatı hazırl ıksız, yeni bitirmiş ve şimdi rehbersiz ve yalnız do
laşan hayaletimsi şekil ler toplandı.
Titreyen gölgeler; sıçrayan, kıvranan, eziyet çeken ruh lar
gibi görünüyorlardı . Kendi şuurlu luğum, algı larım, hislerim
bi le, iki dünya arasında titredi . Birincisinde, altımdaki Ayinin
i lerleyişine pür dikkat dalm ıştım. Diğerinde, bil inmeyenin tu
haflığıyla korkutan, titreyen, yeni ayrılmış ruh ların bulundu
ğu "dünyalar arasını" gördüm. Karanl ığa yapışan küf koku
suyla giydiri lmiş, tek başına kalmış ruhlar, yalnızlıklarının ve
korku larının içerisinde feryat ettiler. İnanç eksikliklerinden
dolayı birbirlerinden ayrı olarak, bütün diğerlerinden ayrı o
larak onlar, bir dağ batağına saplanmış bir yak kadar kımı lda
Lı lamazlardır. "Dünyalar arasının" yapışkan karanl ığında Yaş-
1
ı Lamanın daveti, ilah iyle gelişleri, bu hayaletimsi form la
rından sadece soluk mav i ışık i le kurtulurlar.
"Ruhlarımm Sesini Duy. Bu, İllüzyon Dünyasıdır. Bir
İnsan daha büyük gerçekte öldüğünde, Yeryüzünde
doğmuş olabilirdi. Bu yüzden, Daha Büyük Gerçeğe
tekrar doğabilmek için bu Yeryüzünde ölmelidir. Ö
lüm yoktw� ·sadece doğum vardır. Ölümün sancıları
doğumun sanct!arıdu� Üçüncü tütsü çubuğunu yak
mak, azap çeken bir ruha rehberlik edebilir. "
Şuuruma telepatik bir emir geld i;
"lobsang! Neredesin?
//emen bana gel.' ",
bu dünyaya geri dönmek için büyük bir
gayretle si lkeledim. Uyuşuk ayaklarımın üzerine güç lükle
kalktım ve sallanarak küçük kapıdan zor çıktım.
"Geliyorum
29
"ANTİKLERİN MAGARASI"
Saygıdeğer Efendim.' "
diyerek Rehberimi düşündüm. Gözle
rimi ovuşturarak, Tapınağın tütsü dumanından ve ı l ıkl ığından
sonra, gecenin soğuk havasında yıkanarak tökezledim. Ken
dimi zemindeki ana girişin tam üzerinde olan Rehberimin
beklediği bir odaya olan yolumun çok yukarı larda kaldığını
hissettim. Beni gördüğünde gülümsedi.
"Oh! Lobsang! "
diye
rek bağırdı,
"bir hayalet görmek için bak! "
Efendim ! d iyerek
cevaplad ım,
"Ben birkaç tane gördüm. "
"Bu gece burada kalacağız Lobsang"
dedi Lama.
"Yarın,
Kehanet Söyleyene gidip uğrayacağız. İlginç tecrübeyi keş
fetmelisin; fakat şimdi, ilkönce yemek ve sonra yatmak za
manı ..
.
.
" Yemek yerken, Tapınakta görmüş olduklarımın dü
şüncesiyle, bu dünyanın nasıl
"İllüzyon Dünyası "
olduğunun
merakıyla dalgındım. Yemeğimi çabucak bitirdim ve bana
ayrı lmış odaya gittim. Kendimi cübbeme sararak uzandım ve
çok geçmeden derin bir uykuya daldım. Rüyalar, kabuslar,
ilginç izlenimler gece boyunca beni rahatsız etti.
Yatmadığımı, tamamen uyanık olduğumu ve büyük kü
reler şeklinde bir şeylerin bir fırtınadaki tozlar gibi üzerime
geldiklerini rüyamda gördüm. Uyanık olduğumu ve uzak me
safelerden küçük zerreciklerin şimdi oldukları gibi, her renk
ten küreler oldukları n ı görebilene kadar giderek büyüyerek
ortaya çıktılar. Bir insan başı ölçüsünde büyüyerek bana
doğru akın etti ler ve yıldırım gibi öbür tarafa geçti ler. Rü
yamda -eğer bir rüya ise ! , onların nereye gittiklerini görmek
için başımı çeviremed im. Sadece, hiçbir yerden gelen, bar
daktan boşanırcasına yağan ve beni geçmek için akın eden
sonsuz sayıda küre vardı. Hiçbir kürenin bana çarpmaması
beni çok şaşırttı. Sadece bana madde olarak görünüyorlardı .
B i r cisimleri yoktu. Beni, ani bir sarsıntıyla uyandıran arkam
dan gelen bir ses;
"böylece şimdi Tapınağın kalın, sert duvar
lanm hir hayalet gibi görürsün.'"
dedi. İdrak içinde ürperdim.
30
"BÖLÜM İKİ,,
Öldüm mü? Gece ölmüş müydüm? Fakat "ölüm" için niçin
end i şelen iyordum? Öl ümün sadece tekrar-doğum olarak
isim lendiri ldiğini biliyordum. Yere uzand ım ve sonunda bir
kez daha uykuya dald ım.
Bütün dünya çı lgıncasına sal lanıyor, çatırdıyor, yuvarla
nıyordu. Tapınağın üzerime çökeceği düşüncesiyle pan ik içe
risinde kalktım. Sadece şüphel i ışıklar saçan yukarıdaki yıl
d ızların hayaletimsi parlakl ığıyla gece karanl ı ktı. Başımın hi-
1.asına dikkatle bakarak, saçlarımın korkuyla kabard ığını h is
settim. Felç olmuştum. Bir parmağımı oynatamadım ve daha
kötüsü dünya giderek büyüyordu. Duvarların pürüzsüz taşları
kabalaştı ve sönmüş volkanlardan gözenekl i taşlar oldular.
Taşlardaki del ik ler büyüdü ve büyüdü. On ların, Larrıa M i ng
yar Dondup'un iyi Alman m ikroskobu içinden görmüş ol
duğum kabus yaratıklarından ibaret olduklarını gördüm.
Dünya giderek büyüdü. Korkunç yaratıklar, zamanın ge
çi şiyle gözeneklerini görebi leceğim kadar büyüklüğe u laşa
rak, hantal ölçülere kadar büyüdüler. Gitti kçe büyüyen dün
ya .. . sonunda giderek küçü ldüğümün farkına varmak kafama
dank etti. B ir kum fırtınasının estiğinin farkına vardım. Ar
kamda bir yerlerden toz zerrelerinin gürültüsü geldi. Fakat
hiçbiri bana dokunmadı . H ızla giderek büyüdüler. Bazı ları
insan başı kadar, diğerleri H imalayalar kadar büyüktüler. Fa
kat h içbiri bana dokunmadı . Bununla beraber, boyut duygu
sunu tamamen kaybedene kadar, zaman duygusunu tamamen
kaybedene kadar daha da büyüdüler. Rüyamda yıldızların
arasında uzanmış galaksi ler içimden geç ip bel l i bir mesafede
gözden kaybolurken, hareketsiz ve soğuk uzanmış görünü
yordum. Bu şeki lde ne kadar süre kaldığımı söyleyemem.
Sanki baştanbaşa sonsuzluğa uzanmışım gibi görünüyordu.
<,'ok sonra, sonunda bütün bir galaksi, bütün evrenler dizisi
doğrudan aşağıya, üzerime çöktü.
"Bu sondur. "
Belirsizce
31
"ANTİKLERİN MAGARASI ,,
sayısız dünyanın bana çarptığını düşündüm.
"Lobsang! Lobsang.' Göksel Tarlalara mı git/in? "
Ses
gürled i ve evrende yankılandı; dünyalardan geri gelerek . . .
Acı verici şeki lde gözleri m i açtım ve onları hatı rlamaya ça
l ıştım. Üzerimde her nası lsa tanıdık görünen bir demet parlak
y ı ldız vardı. Yavaşça kaybolan yıld ızların yerini, Lama M in
gyar Dondup'un sevecen yüzü geldi. Nazikçe beni sarsıyordu.
Parlak günışıkları odama aktı . Bir güneş ışığı bazı tozlu zer
releri ayd ınlattı.
"Lobsang! Sabah epey ilerledi. Uyumana izin verdim, fa
kat şimdi beslenme zamanın. Ve sonra yolumuzda olacağız. "
Yorgun olarak aceley le ayağa sıçradım. Bu sabah "keyfim
kaçmıştı ". Başım benim için çok büyükmüş gibi görünüyor
du ve zihnim hala gecenin 'rüyaları' üzerinde duruyordu. Kıt
mülkiyetimi cübbemin önüne sıkıca bağladım. En önem l i yi
yeceği m iz olan tsampayı bulmak için odadan ayrı ldım. Düş
mekten korktuğum için sıkıca ası larak çentikli merdivenden
aşağıya indim. Aşçı-keşişlerin tembelce etrafa yayıldıkları
yere indim.
"Yiyecek için geldim, "
ded im alçak gönüllü lükle.
"Yiye
cek? Sabahın bu saatinde? Defôl git.1 "
diyerek kükredi baş
aşçı-keşiş. Diğer bir keşiş boğukça.
"Lama Mingyar Don
dup 'la beraber"
diye fısı ldarken beni tutmuş, neredeyse bir
darbe indiriyordu. Baş aşçı-keşiş. bir eşek arısı tarafından so
kulmuş gibi fırladı. sonra yard ımcısına bağırdı.
"Pekala, ne
bekl�vorsun? Genç beyefendiye kahvaltı.Hm verin! "
Normal
olarak bütün keşişlerin taşıdığı deri torba içinde yeterince ar
paya sah i p olmam gerekiyordu. Fakat ziyaretteyken erzak ım
bitm işti. Bütün keşişler chela. trappa ya da lama olmaları fark
etmez. deri arpa çantası ve ondan yemek için kase taşır.
Tsampa. yağlı çayla karıştırı l ı rd ı ve böylece Tibet'in en ö
nem li yiyeceği sağlan ırdı. Eğer Tibetli Lama manastırlarında
32
"BÖLÜM İKİ ,,
menü yazılsaydı, yazmak için sadece bir kel ime olacaktı :
tsampa! . . .
Yemeğimden sonra oldukça tazelend im. Lama Mingyar
Dondup'a katıldım ve Kehanet Söyleyenin Manastırına git
mek için at sürerek yola çıktık. Seyahat ederken konuşmadık.
Atımın, eğer geride kalmak istemiyorsam tam dikkat göster
memi gerektiren özel bir hareketi vardı. Lingkor yolu boyun
ca seyahat ederken hac ı lar, Rehberimin cübbesinin yüksek
derecesini görerek, kutsama için onu çağırdılar. Onu alarak
kurtuluş için, en azından yarı yolu alm ı ş gibi görünerek Kut
sal Tura devam etti ler. Birazdan söğüt ağaç lığın içinden at
larım ızı sürdük ve Kehanetin Evine uzanan taşlı patikaya gel
dik. Av luda, zemine son kayışımdan memnun ol urken. hiz
metli-keşişler atlarımızı aldılar.
Yer kalabalıktı. En yüksek lamalar burada olmak için
memleketim izi enine-boyunu seyahat etm işlerdi. Kahin dün
yayı yöneten güçlerle iletişim kuracaktı . Ben, özel anlaşmay
la, En İçerideki Kimse'n in özel emriyle bulunuyordum. Ne
rede uyuyacağımız gösteri ldi. Ben. Lama M ingyar Dondup
'un bitişiğindeki odadaydım. Pek çok başka chelalarla birlik
te bir yurtta değ i ldim. Ana bina içeri sindeki küçük tapı nağa
girerken,
"Ruhlanmızın Sesini Duy. Bu İllüzyon Dünyasıdır "
diyen sesi duydum.
"t_fendim!"
yalnız kaldığımız zaman rehberime sordum,
"Bu 'İllüzyon Dünyası ' nedir? "
Bir gülümsemeyle bana baktı.
"I'ekôlô. Gerçek nedir? Bu duvara dokun ve parmakların ka
yalar
ları'ar old11K11 için hiçbir
şey ona nüfiıs edemez. Pencerelerin
.
(jtesindeki Himalayalarm dağlık alanlan.
}eı:viiziinün omur
gası
gihi sahil
dururlm:
S
ad
ec
e
hir ha
y
alet ya da sen as/ral
de_rken. haranın
içinden geç·er gihi. da.�lar111
kayaların için
den
serhesl<;c lıarekeı edehi/irsiniz "
d iye cevaplad ı .
"Fakat
33
"ANTİKLERİN MAGARASI"
bu 'yanılsama' nedir? "
diye sordum. "Dün akşam gerçekten
yanılsama olan bir rüya gördüm. Onu düşünürken bile sara
rıyorum!"
Rehberim, rüyamı anlatırken ben i sonsuz bir sabır
la dinledi ve hikayemi bitirdiğim zaman,
"Yanılsama Dünyası
konusunu sana anlatmak zorunda kalacağım. Yine de şu an
için değil, mademki ilkönce Kahine uğramamız gerek. "
Kehanet An latan, ince ve solgun görünüşlü, şaşırtıcı ola
rak genç bir adamdı. Ona sunuldum ve gözlerini d ikerek, o
murgamda aşağı ve yukarı dolaşan korkunun gıdıklamalarıy
la, içimden yaktı geçti .
"Evet.' Sen benim çok iyi tanıdığım
birisin, "
dedi.
:'içinde güç var; bilgiye de sahip olacaksın. Se
ni sonra göreceğim. "
Lama Mingyar Dondup, sevgi l i dostum,
bana büyük bir memnun iyetle baktı.
"Her zaman, her testi
geçtin Lobsang! "
dedi .
"Şimdi gel, Tanrı "nın Tapınağına çe
kileceğiz ve konuşacağız. "
Yan yana yürürken bana bakarak
gülümsedi.
"Konuş, Lobsang"
diye bel irtti,
"Yanılsama Dün
yası hakkında. "
Tapınak terkedilm işti . Rehberimin önceden b i ldiği gibi,
kutsal imgelerin önünde yanmış, titreyen kandiller, gölgeleri
sıçramalara sebep olarak ve sanki bazı egzotik danslar yapar
gibi hareket etti ler. Tütsü dumanları, üzerim izde alçakta uza
nan bir bulut şekl i oluşturmak için yukarıya doğru döne döne
çıktı lar. Birl i kte, okuyucuların Kutsal Kitapları okuyabilmesi
için konu lmuş kürsünün yanına oturduk. Bağdaş kurarak,
parmaklarımızı birbirine geç irerek ve derin düşünceye da
larak oturduk.
"Bu Yanılsama Dünyasuiır"
dedi Rehberim.
"Bu yüzden
Gerçek Dünyasında yalnız kalan ruhlar için, bizi duymaları
için sesleniriz. Ç'ok zvi bildiğin gibi. Ruhlarımızın Sesini Duy
deriz. Fiziksel Sesimizi Dıı.ı' demeyiz. İçsel inanışımmn te
meli hu olduğu için. heni dinle ve sözümü kesme. Sonra aç·ık
layacağım gibi. yeterince gelişmemiş insanlar ilkönce onları
34
"BÖLÜM İKİ ,,
Köze/en bir Baba ya da Anneyi onlara hissellirecek, onları
!{üçlendirecek bir inanışa sahip olmalıdır. Bir kişi, sadece uy
!{Un seviyeye ulaştığı zaman, şimdi sana an/atacağım şeyi ka
bul edebilir. "
Ben im bütün dünyam olduğunu düşünerek, da
ima birlikte olmayı dileyerek gözümü Rehberime diktim.
"Bizler Ruh varlıklarıyız, "
dedi.
"Bizler, Tanrı 'nın zeka
verdiği elektrik yükleri gibiyiz. Bu dünya, bu hayat cehen
nemdir. Ruhlanmızın içinde, büyük et bedenimizin kontrolü
nü öğrenirken, eziyet çekerek arındığı test yeridir dünya.
Kukla hocası, tahta kuklaları kendi iradeleriyle hareket eder
gibi canlandırarak yam/sama yaratabilir.
Aynı şekilde biz, el
bedenin sadece bu önemde bir şey olduğunu (!) daha iyi an
layana kadar. . . Ruhun boğulduğu yeryüzü atmo.�ferinde, ger
çekte bizi kontrol edenin ruh olduğunu unuturuz. Şeyleri ken
di irademizle yaptığımızı ve sadece 'şuurumuzun' sorumlu ol
duğunu düşünürüz. Bu nedenle Lobsang, ilkönce biz yam/sa
maya, yanılsama bu kuklalara, et bedende bu önemde bir
kişiye sahibiz.
Şaşkın ifademin ortaya çı kışıyla durdu.
"Ne
oldu? " Sorunun nedir? "
diye sordu.
"Efendim! "
dedim,
"elektrik güçü akım/arım nerede?
Yüksek benliğimden bana bağlanan bir şey göremiyorum! "
Cevap verirken güldü,
"Havayı görebiliyor musun Lobsang?
Et bedenin içindeyken göremezsin. "
Öne yaslanarak, nüfus
eden gözlerine gözümü dikerken ben im dışımdaki hayattan
neredeyse korkarak cübbeme sıkıca yapıştım.
"Lobsang.' "
dedi sertçe,
"bütün beynin buharlaştı
nu?
Boynundan yuka
rrsı gerçekten kemik mi? Seninle bağlantı kuran elektrik !{ücü
hat/art takımı olan Gümüş Kordonu unullun mu? Burada. ru
hunla. !{erçekte Lobsang, Yanılsama Dünyası111n içindesin.' "
Yüzümün kızardığını hissettim. Elbette, fiziksel bedenle ruh
heden arasında bağlantı kuran, mav imsi ışıklı kordonu. Gü
müş Kordonu bil iyordum. Çok defa. astral seyahat sırasında.
35
"ANTİKLER.İN MAGARASI ,,
hayat ve ışıkla atan ve parlayan Gümüş Kordonu bil iyordum.
O, anne ve yeni-doğan çocuk arası ndaki göbek bağı gibidir.
Sadece fiziksel bedeni olan "çocuk", Gümüş Kordonu ayrı
l ı rsa bir dakika bile yaşayamaz.
Y.ukarıya, sözümü kesmemden sonra devam etmeye hazır
olan Rehberime baktım.
"Fiziksel dünyada olduğumuz za
man, sadece.fiziksel dünya meselelerini düşünme eğiliminde
yiz. Bu, Üst benliğin güvenlik aygıtlarından bir tanesidir. Ruh
dünyasını, onun mutluluğuyla hatırlasaydık, sadece güçlü bir
irade gücüyle kalabilecektik. Eğer geçmiş yaşamları hatırla
saydık, o zaman belki, bu hayattakinden daha çok önemli o
lurduk; gerekli alçakgönüllülüğe sahip olmalıyız. Getirdiği
miz az bir çayı içecektik ve sonra sana, bir Çinlinin ölümün
den tekrar doğumuna; hayatım, ölümünü ve Sonraki Dün
ya'.va varışını anlatacaktım ya da gösterecektim. "
Lama, Ta
pınaktaki küçük gümüş çanı çalmak için kolunu öne uzattı,
sonra benim ifademe takıldı.
"Hayret? "
diye sordu,
"sorun
nedir Efendim?"
diye cevapladım.
"Niçin bir Çinli? Neden
bir Tibetli değil? " "Çünkü"
d iye cevapladı;
"eğer bir Tibetli
deseydim, tamdığın herhangi birinin ismiyle birleştirmeye
çalLşacaktın -yan!tş sonuçlarla. "
Z i l i çaldı ve bir hizmetl i-ke�
şiş bize çay getirdi. Rehberim, düşünce l i düşünceli bana bak
tı .
"Bu çayı içerek, milyonlarca dünyayı yuttuğumuzun far
kmda mısın?.
diye sordu.
"Sıvılar daha seyrek bir moleküler
yapıya sahiptir. tf!;er bu çaym moleküllerini büyiitebilseydin,
onlarm vahşi bir göl kenarındaki kumlar gibi yuvar/andıkla
rım kqfedecektin. Hatta bir gaz, hatta havanın kendi. mole
kiillerden küp'ik /}(11\"lll'lklardan oluşmaktadu'. Bununla bir
likte bir ara vererek ( 'inlinin hayatım ve ölümünü tartışacak
tık. "
(,.'ayını bitirdi
ve
benimkini içmemi bekledi.
"Seng yaşlt hir yüksek memurdu. "
dedi Rehberim. "lfa
yaıında ·>onslı
biri olmuştu
ve
şimdi bu hayat111ın akşamında
36
"BÖLÜM İKİ"
hüyük hir hoşnutluk hissetti. Ailesi büyüktü, metresleri ve kö
leleri çoktu. Hatta Çin İmparatoru 'nun kendisi, ona ayrıca
lıklar tanımıştı. Yaşlt gözleriyle odasının penceresinden yakın
günlerinde, ağaçlara dönen kuşların şarkıları kusurlu kulak
larına alçak sesle geliyordu. Seng, geriye uzandı ve minder
leri üzerinde rahatladı. İçinde, hayatla bağlarım gevşeten,
ijlümün parmaklarının hışırtlSlm hissedebilirdi. Kan kırmızısı
güneş yavaşça, antik payodamn arkasından battı. Yaşlı Seng,
yavaşça, dişlerinin arasından ısltk çalan nefesin, sert bir ta
kırtısıyla minderlerin üzerine düştü. Güneş ışığının rengi sol
Dostları ilə paylaş: |