rın içinde ürpererek, birlikte ayakta durduk. Kaya düşüşünün
hu
kaya çıkıntısını ortaya çıkardığı oldukça açıktı. Ve daha
rakından dikkatle bakınca, dağ duvarında dar bir yarık var
ılı. Orası neresiydi? Durduğumuz yerden o, bir gölge ya da
kara
diken lekesi olarak görünüyordu. Bir metre genişlik, bir
hııçuk
metre yüksekliğinde bir şey, bir yarıkiı. Öğretmenim
ılrn
bir
iz yo
k
t
u
. "
Sahneyi gözümde iyice canlandırdım. Fakat
hu
içsel gözlem zamanı deği ldi. Bir kelime bile kaçırmak is
temedim!
"Öğretmenimin
daha yukarıya tırmamp tırmanmadığım
gi)rmek için
geriye
yürüdüm. "
diyerek Rehberim devam etti,
''fakat
ond([n bir iz yoktu. Korkuyla yarı{f,ın içine b([ktım. Me
:::ar kadar
karanlıktı. Santim
santim,
([cıyla
eğilerek
i
ç
·
erzy
e
hareket ettim.
Yaklaşık beş
metre
i
ç
in
de
ç'Ok keskin bir
köşe
den döndüm:
bir di{�eri
ı'e
sonra
bir di{�eri. Korkudan p
a
r
a
li:::e olnnış
ol
ma
s([
y
d
ım, şaşkınlıktan
ha.�ıracakt1111: hurada
91
"ANTİKLERİN MAGARASI,,
ışık vardı, yumuşak bir gümüşi ışık, en parlak ay ışığından
daha parlak. Daha önce hiç görmediğim bir ışık. Simdi
içinde bulduğum mağara, yukarıdaki karanliğın içinde gö
rünmeyen bir tavanla ferahlik ve huzur veriyordu. Refakat
çilerden biri beni yolun dışına itti ve diğerleri de sırayla bir
birlerini itmeye başladilar. Biraz sonra dördümüz, sessizce a
yakta durduk ve önümüzdeki hayali manzaraya korkuyla bak
tık. Herhangi birimize, tek başına, duygularım kaybettiğini
düşündürtebilecek bir manzara. Mağara daha çok, sanki da
ğın kendini kutsallaştırdığı, uzak mesafelere yaydan dev gibi
bir salona benziyordu. Çatının karanliğından asildığı görü
nen, yukarıdan aşağıya üzerimize çarpan ışık, her yerdeydi.
Yere, ilginç makineler tıklştmlmıştı, hayal edemeyeceğimiz
makineler. Hatta yüksek çatıdan bağlantilı aletler ve meka
nizmalar. Baziları, camın tüm aÇLkliğıyla ne olduğunu ortaya
serecek şekilde kaplanmış olduğunu büyük şaşkınhkla gör
düm. "
Gözlerim, hikayesine devam etmeden önce bana gül
düğü için şaşkınlıkla yuvarlaklaşmış olmalıydı.
"Öğretmenimizi unutmuştuk, aniden ortaya ÇLktığı zaman
korkuyla zeminden yukarilara sıçradık! Dik dik bakan göz
lerimize ve solgun yüzlerimize bakarak kıkırdadı. Simdi gör
dük ki, güçlükleri yenerek mağaraya ulaşmıştık. Hep birlikte
ilginç makinelere bakarak etrafta dolaştık. Bizim için onların
bir anlamı yoktu, onlar sadece egzotik formda ve tuhaf kumaş
ve metal koleksiyon/arıydı/ar. Öğretmenim, görünüşte mağa
ranın duvarlarından biri üzerine monte edilmiş oldukça bü
yük bir siyah panele doğru yürüdü. Onun yüzeyini hisseder
hissetmez onu çevirerek açtı. $imdiden bu yerden neredeyse
büyülenmiş olduğumuza ya da bazı halüsinatik güçlerce tuza
ğa düşürüldüğümüze inanma noktasındaydık. Öğretmenim
biraz ihtiyatla geri sıçradı. Siyah panel kayarak kapandı. Re
fakatçi/erimden biri büyük cesaretle elini uzattı ve panel ka-
92
"BÖLÜM BEŞ"
ı·arak tekrar açıldı. Karşı koyamayacağımız bir güç bizi ile
riye itti. Attığımız her adımda karşı durmak faydasızdı; her
nasılsa bizi panelin içinden girişe soktu. İçerisi bir münzevi
nin hücresi kadar karanlıktı. Hdld dayanılmaz itilim/er altın
da, birkaç metre içeriye ilerledik ve sonra dakikalarca kor
kuyla ürpererek zemine oturduk. Hiçbir şey olmazken biraz
sakinleştik ve sonra, sanki metalin metalle kapıştığı ve vur
duğu bir dizi tıkırtı duyduk. "
Gönülsüzce ürperdim. Muh
temelen korkudan ölmüş olacağım fi krine kapıldım ! Reh
berim devam etti.
"Yavaşça, neredeyse görünmez, sisli bir ışıltı, önümüzde
ki karanlıkta şekillendi. İlk başta sadece biraz mavi-pembe
ışık varken, neredeyse bakışlarımızın önünde sanki bir haya
letin maddeleşmesi gerçekleşiyordu. Işık sisi, hepsi oturduğu
muz zeminin merkezinin dışında bu büyük salonu dolduran
inanılmaz makinelerin dış çizgilerini görebilmemiz için daha
da parlaklaşarak yayıldı. Işık, girdaplar yaparak, zayifla
yarak ve daha parlaklaşarak kendini artırdı ve sonra şekil
lendi ve küre şeklinde kaldı. Çok uzun zaman sonra hareket
halinde yavaşça gıcırdayan eski-çağ makinelerinin ilginç
açıklanamaz izlenimini edindim. Tamamen büyülenmiş be
şimiz, zeminde bir araya toplandık. Beynimin içine bir yokla
ma geldi. Sanki çılgın telepatik lamalar oyun oynuyordu.
Sonra. izlenim değişti ve konuşma kadar berraklaştı. "
Reh
berim boğazın ı temizledi ve eli yarı-havada kalarak bir içe
ceğe yetişti.
"Haydi, çay içelim Lobsang,
" dedi ve gümüş ça
nını çaldı. H izmetl i-keşiş kesinlikle ne istendiğini bildiği için
içeriye çay ve keklerle geldi !..
.
"Işık küresinin içinde resimler gördük, "
dedi Lama M ing
yar Dondup,
"ilk önce pus/uydular, biraz sonra açık ve seçik
resimler oldular. Onların yerine gerçekten olaylar gördük. "
Bir daha kend imi kontrol edemedim.
"Fakat Saygıdeğer La-
93
"ANTİKLERİN MAGARAsI"
ma, ne gördünüz? "
diye sabırsızlığın telaşıyla sordum. Lama
öne doğru uzandı ve kendine biraz daha çay döktü. O tatlı
H indistan keklerini yemek için bir daha görmek istemed im.
Çay, evet... o, çok çay içti. Fakat onun bir şeyler yediğini asla
bilmiyordum; sadece en idarel i ve en basit yiyecekler dışın
da. Gonglar tapınak ayini için çaldı, fakat lama kımıldamadı.
Son keşişler aceleyle ç ıkarken derin derin iç çekti ve
"şimdi
devam edeceğim "
dedi.
Lama konuşmaya yeniden başladı :
"Duyduğumuz ve gör
düğümüz hudur ve sen, çok uzak değil, yakında görecek ve
duyacaksın. Binlerce ve binlerce yıl önce bu yeryüzü üzerin
de yüksek bir uygarlık vardı. İnsanlar, yerçekimine karşı ko
yan mahneler içerisinde havada uçabiliyor/ardı. İnsanlar,
başkalarının zihinlerine düşünceler sokabilen makineler ya
pabiliyorlardı. Nükleer füzyona sahiptiler ve sonunda, kıta
/an okyanuslar altına gömen ve diğerlerini de yükseltmeye
sebep olan, bütün dünyayı mahveden bir bomba patlattılar.
Dünyanın büyük bir kısmı yok edilmişti. Biz şimdi, geriye
kalan sel hikayesini ve yeryüzü dinlerini biliyoruz. "
Bu son
raki böl üm bir tesir bırakmadı bende. Efendim ! diye bağır
dım, Akaşik Kayıtlarda bunun gibi resimler görebil iriz. Bura
da daha kolayca deney imleyebileceğimiz şeyi, sadece gör
mek için teh l ikel i dağlarda niçin uğraşıyoruz?
"Lobsang"
de
di Rehberim şaşkınca,
"bütün olanın bilgisini, sonraki içerik
için Akaşik Kayıtlard{ı ve astralde tamamen görebiliriz. Gö
rebilirizfakat dokunamayız. Astral seyahatte bir yerlere gide
bilir ve dönebiliriz, fakat dünyanın herhangi bir şeyine doku
namayız, yapamayız. "
Hafifçe gülümsedi;
"ne yedek bir cüb
be alabiliriz, ne de bir· çiçek geri getirebiliriz. Bu nedenle, A
kaşik Kayıtlarla her şeyi görebiliriz.fakat o dağ salonlarında
depolanmış bu ilginç makinelerin yakın ayrıntılarını incele
yemeyiz. Dağlara gidiyoruz ve makineleri deniyoruz. "
94
"BÖLÜM BEŞ "
Ne kadar ilginç ded im; bu makineler, dünyada sadece
ii lkem izde bul unuyor olmal ı !
"Oh! Fakat sen yanıltyorsun! "
diye açıkladı Rehberim .
"Benzer hir oda, Mısır ülkesinde be
lirli hir yerde var. Aynı makinelerin yerleştirilmiş olduğu baş
ka hir oda Güney Amerika olarak adlandmfmış hir yerde var.
<
Jnüm gördüm, nerede olduklarını biliyorum. Bu gizli odalw�
:amanı geldiğinde, onların yaptık/an şeylerin hir sonraki ne
sil tarafindan bulunabilmesi için saklandı. Bu ani kaya heye
lanı kazayla, Tibet'teki odanın girişini ortaya çıkardı ve he
men içeriye girerek diğer odaların bilgisini elde errik. Fakat
gün, çok ilerlemişti. Yakında yedimiz, sende buna dahilsin,
l'<>la çıkacağız ve bir kere daha
Antiklerin Mağarası
'na se
l'llhaı edeceğiz. "
Günlerce hummalı bir heyecan içindeydim. Bi lgimi ken
dime saklamak zorundaydım. Diğerleri, dağlara şifalı bitki
toplama yolculuğuna gideceğimizi biliyordu. Lhasa gibi göz
lerden uzak böyle bir yerde bile daima parasal kazan ım lar
için, sürekli dikkat kesi lenler vardır. Çin, Rusya ve İ ngi ltere
gibi başka ülkelerin temsi lci leri, bazı misyonerler ve Hindis
ıan'dan gelen tacirler, altın larımızı ve mücevherlerim izi saklı
tuttuğumuz yeri dinlemeye her zaman hazırlardır. Onlara bir
kar sözü veren herhangi bir şey i sömürmeye her zaman hazır
dı rlar. Bu yüzden, yolculuğumuzun gerçek doğasını çok gizli
tuttuk.
Lama Mingyar Dondup'la konuştuğumuzdan iki hafta
sonra ayrılmaya hazırdık. Çok az bilinen sarp ve derin pati
ka lardan, dağları n yukarı larına doğru uzun tırmanışa hazır
dık. Komünistler şimdi Tibet'tedir. Bu yüzden Anti klerin Ma
ğarası'nın konumu, düşünülüp taşını larak saklanmalıydı. Ma
ğara. komünistlere dünyayı fethetmelerine izin verebi lecek
insan yapımı aletler içerdiği için gizli kalmalıydı. Referans
larla ve kroki lerle tamamlanan. aç ık olarak gizli bir yerde -
95
"ANTİKLERİN MAGARASI "
zamanı geldiğinde- özgürlüğün güçleri yeri bulabilsin diye
kağıt üzerine not edi lmiş oldu.
Sakin bir şeki lde, Chakpori Lama manastırından patikayı
takip ederek ayrıldık. K ıyıya çekilmiş yak derisinden şişiril
miş botuyla bizi bekleyen kayıkçının olduğu yere, feribota
inen yolu takip edebilmek için, parktan geçerek yolumuzu
Kashya Linga boyunca çevirdik. Ben de dahi l yedi kişi vardı
ve nehri (Kyi Chu) geçmek bir süre aldı. Sonuç olarak, uzak
setin üzerinde yine birlikteydik. Yüklerimizi, yiyecekleri , ip,
her birimize bir yedek cübbe yüklenerek güney-batıya doğru
yola çıktık. Güneş batana ve taşl ı patika boyunca uzayan göl
geler yolumuzu seçmemizi zorlaştırana kadar yürüdük. Sonra
karanl ı kta topland ık, büyük çakıl ların güvenli tarafında uyku
ya dalmadan önce en mütevazı tsampa yemeğimizi yed ik.
Neredeyse yedek cübbemin üzerine başımı yaslar yaslamaz
uykuya daldım. Pek çok Tibetli Lama keşişi, emirle düzen
lendiği gibi, dik oturarak derecel i uyur. Ben ve çoğumuz yere
uzanarak uyuduk. Fakat sadece sağ tarafa uzanarak uyuyabi l
diğimiz kuralını takip etmek zorundayız. Uykuya dalmadan
önce gördüğüm son sahne, Lama M ingyar Dondup'un karan
l ı k gecede gökyüzüne karşı yontulmuş bir heykel gibi oturu
şuydu.
Şafağın ilk ışıklarıyla uyandı k ve çok tutumlu bir yemek
yedik. Sonra yüklerimizi alarak yola koyulduk. Bütün gün
yürüdük ve dağ eteklerini geçerek, dağlık kesime geldik. Az
sonra kendimizi hep birlikte iple bağlanm ış hale getirdik ve
ipler, kaya zirvelerinden korunabi lsin diye en hafif adam ı,
yani ben i ! - ilkönce tehlikeli yarıklardan karşıya göndererek,
daha ağır adam ların güvenli geçişi sağlandı. Böylece hızla i
lerledik. Dağların içinden yukarı lara tırmanarak. sonunda ne
redeyse el ve ayaklarımız tutmaz halde. güçlü bir kaya yüze
yinin eteğinde dururken Rehberim: "Bu
k<�va levhanın
iize-
96
"BÖLÜM BEŞ "
rinden diğer tara.fa inip, bulacağımız küçük vad�l'i Keçip. Ma
ğaramn eteğinde olacağız "
dedi. Kaya levhanın temel inin
çevresinden sessizce dolaştık, tutunacak bir el arayarak. Gö
rünüşe göre y ı llar boyunca, başka kaya heyelanları. küçük ka
ya çıkınt ı larını oluşturmuş. S ı rtımızı "baca"nın olduğu tarafa
karşı sıkıştırarak tırmandığımız kayanın üzerinde ilerlerken
bir başka baca bulduk. Güçlükle soluyarak ve seyrelmiş ha
vada güçlükle nefes alarak zirveye tırmand ık ve çevreye ba
kındık. Sonunda vadi önümüzdeydi. Dikkatle uzak duvara
baktık, düz bir kaya; yüzeyde ne mağara, ne de yarık fark e
demedik. A ltım ızdaki vadi büyük kayalarla darmadağın ıktı
ve daha kötüsü, kopan bir dağ akıntısı merkez civarlarına dö
külmüştü.
Dikkatle aşağıdaki vadiye inişe geçtik ve büyük kayala
rın, kayadan kayaya sıçrama yeteneği ile güvensiz bir geç iş
sağladıkları bir yere gelene kadar yolumuzu. o hızlı-akan a
kıntı bentlerine çev irdik. En küçük olarak ben. sıçramak için
yeterli bacak uzun luğuna sahip değildim ve bu yüzden rezilce
buzlu selin içinden bir ipin sonuna taşındım. Başka bir şans
sızlık küçük, oldukça toparlak bir lama, kısa sıçrad ı ve o da
bir ipin sonuna taşınd ı . Uzak bent üzerinden ıslanmış cüb
belerim izi sıktık ve onları tekrar giyd ik. Püskürme hepimizin
derisini ıslatm ıştı. Büyük kayaların üzerinden yolumuzu dik
katle seçerek vadiyi geçtik ve kaya yüzeye, son engele yak
laştık. Rehberim, Lama Mingyar Dondup taze bir kaya izini
işaret etti.
"Bak.1 "
dedi,
"daha sonraki bir kaya heyelam bizim
tırmandığımız ilk kaya çıkıntısım yok etmiş. "
Önümüzdeki
bayırın bir resm ini almaya çal ışarak, iyi bir sırtta durduk. İ lk
kaya çıkıntısı zeminden yaklaşık altı metre yukarıdaydı ve
başka bir yol yoktu. En uzun ve en sağlam lama, kendini kaya
yüzeye dayay ıp sağlamlaştırarak kol larını yana açık ayakta
durdu. Sonra en hafif lama, onun omuzlarına tırmandı ve ken-
97
"ANTİKLERİN MAGARAsI"
dini benzer şekilde sağlamlaştırdı. Sonunda, üstteki adam ın
omuzlarına tırmanabi lmek için yükseltildim. Bel im i n çevre
sinde bir iple kendimi kaya çıkıntısının üzerine dikkatle yer
leştirdim.
Altımdaki yönü söyleyen keşişler yavaş yavaş, neredeyse
korkudan ölürken ben, tasarlanmış bir kaya doruğuna dola
dığım ipin ucuna i lmek atabi lene kadar daha yukarı lara tır
mandım. A ltı Lama, bir bir ipe tırmanıp beni geçerek yuka
rılara devam ederken, ben kaya çıkıntısı üzerinde bir kenara
çömeldim. Son kişi ipi çözdü, onu bel ine doladı ve diğerleri
ni taki p etti. Biraz sonra ipin ucu önümde sal landı ve bir ba
ğırma, yukarı çeki lebil mem için kendimi bir i lmeğe bağlama
mı hatırlattı bana. Boyum, yardımsız bütün kaya çıkıntılarına
yetişebilmem için yeterl i değildi. Daha yüksek bir sev iyede
tekrar dinlendim ve ip yukarı lara doğru taşındı. Sonunda gru
bun diğerlerinin beni beklediği en üst kaya çıkıntısına çekil
dim. Nazik ve düşünceli insanlar olan onlar, Mağaraya hep
birlikte girebilmek için beni beklemişlerdi ve itiraf edeyim ki,
onların düşüncelerinden kalbim ısındı.
"Şimdi maskotumuzu
yukan çektik, devam edebiliriz!"
diyerek haykırdı biri.
"Evet "
diye cevapladım,
"fakat en küçük olan ilkönce girmek zorun
daclir yoksa burada olmayacaktımz!"
Güldüler ve çok iyi giz
lenmiş yarığa döndüler.
Hatırı sayılır şaşkınl ı kla içeriye baktım. Baştan girişi gö
remedim, bütün gördüğüm daha çok kurumuş bir dere ya da
küçük bir l iken lekesi gibi görünen karanlık bir gölgeydi .
Sonra, kaya çıkıntısını geçerken, gerçekten kaya yüzeyinde
bir yarık olduğunu gördüm. Büyük bir lama omuzlarıyla beni
kavradı ve iyi-niyetle:
"Sen ilk girmelisin ve sonra kaya ruh
larını kovabilirsin ve böylece bizi korursun! "
diyerek beni
kaya yarığından içeriye itti. Böylece grubun en küçüğü ve en
önemsizi olan ben,
Antiklerin
M
ağaras
ı
'
na ilk giren oldum.
98
"BÖLÜM BEŞ"
İçeriye i lerledim ve kaya köşeleri sessizce döndüm. Arkamda
cüssel i insanların yolumda olduklarını hissettiren sürtünme
ler ve ayak sürümeleri duydum. Aniden ışık üzerimde patladı.
Neredeyse, bir süre beni korkuyla paral ize ederek içerideki
fantastik manzaraya bakarak, kaya duvarın yanında hareket
sizce ayakta durdum. Mağara, Lhasa'nın B üyük Katedralinin
içinin büyüklüğünden yaklaşık iki katı kadar büyük görünü
yordu. Tereyağı kandi llerinin boşuna kovmaya çalıştığı ak
şam karanlığıyla daima kaplı o lan o Katedrale benzem iyordu.
Burası, bulutsuz bir akşamdan daha yoğun aydınlıktı. Hayır,
ondan çok fazla aydınl ıktı. Işığın kal itesi bana ay ışığı izleni
mi vermiş olmalıydı. Aydınlatmayı sağlayan yukarıdaki kü
relere gözümü diktim. Lamalar önümde toplandı ve benim gi
bi i l könce ışık kaynağına gözlerini diktiler. Rehberim:
"Eski
kayıtlar gösterdi ki buradaki aydınlatma, orijinal olarak da
ha parlak. Bu lambalar, yüzyılların geçmesiyle daha az ya
nıyor, "
dedi.
Uzun bir süre, sanki sonsuz y ı l lar boyunca uyumuş olan
bunların uyanmasından korkarak, sessizce kıpırdamadan dur
duk. Sonra, sıradan bir dürtüyle yekpare taş zemin boyunca
önümüzde hareketsiz duran ilk makineye kadar yürüdük. Ne
olabileceğin i bilmezken yine de fazla merakla ona dokunmak
için korkarak etrafında toplandık. Yüzy ı llar onu sönükleştir
mişti. Sadece, hemen kullanıma hazır görünüyordu; eğer bir
kişi onun ne için o lduğunu ve nasıl yönetileceğini biliyorsa! .
B u makineler, yüksek bir teknoloj inin ürünüydü. Koruma
parmakl ıklarıy la zeminde konuşlandırı lmış, yaklaşık bir
metre·genişl iğinde, küçük bir kare platformun bulunduğu yeri
tek başına dolaştım. K ıvrılmış uzun bir boru olduğu görünen
nesne yakındaki bir makineden uzatılmıştı ve platform, boru
nun diğer ucuna takılmıştı. Tembelce onun ne olabileceğini
merak ederek parmakl ıklı alana bastım. Sonraki anda nere-
99
"ANTİKLERİN MAGARASI"
deyse şoktan ölecektim; platform, hafif bir titreme gösterdi
ve havada yukarılara yükseldi. O kadar çok korkmuştum ki
ümitsizce parmaklı klara yapıştım.
Altımdaki altı Lama, şaşkınl ıkla yukarıya doğru bakakal
dı lar. Boru açılmıştı ve ışık kürelerinden birine doğru sal
lan ıyordu. Umutsuzca yanlara baktım. Şimdiden on metre ha
vadaydım ve yüksel iyordum. Korkum, ışık kaynağının beni,
yağ kand ili alev inde bir güve gibi cipse çevirecek olmasıydı.
Bir "klik" sesi oldu ve platform durdu. Yüzümden birkaç san
tim uzakta ışık parıldadı. Korkarak başımı dışarıya doğru
uzattım ve bütün küreler buz kadar soğuktu. Şimdiden sak in
liği ele aldım ve kendimi gözled im. Sonra soğuk bir düşünce
saplandı zihn ime; aşağıya nasıl inecektim? Bir kaçış yolu
bulmak için kenardan kenara sıçradım. Aşağıya sarkılmayı
üm it ederek uzun boruya yetişmeye çalı ştım. Fakat çok uzak
taydı. Tam üm itsizliğe kapıl ıyorken, başka bir titreme oldu ve
platform alçalmaya başladı. Onun zemine dokunmasını sabır
sızca bekleyerek dışarıya sıçradım. O şeyin tekrar yukarıya
çıkma riskini düşünmek bile istemedim.
Uzak bir duvara karşı çömelmiş büyük bir heykel, omur
gamdan yukarıya bir ürperme gönderdi. O, oturan bir kedi
vücuduydu, fakat bir kadının başı ve omuzlarıyla, gözleri
canlı gibi göründü. Yüzü, beni oldukça korkutan yarı-şakacı,
yarı-alay eden bir ifadeye sah ipti . Lamalardan biri bazı ilginç
işaretleri incelerken zeminde dizlerinin üzerindeydi.
"Bakrn.' "
diye çağırdı,
"bu resim yazısı insanlar ve kedilerin konuştu
ğunu göster(vor. Bir bedeni /erk etmenin ve yeraltı-dünyasrn
da dolaşmanrn ne olduğunu aÇ1kça gösterir. "
Zem indeki re
sim leri di kkatle inceleyerek on ları
" h iyeroglir'
olarak
adlandırdı ve başka herkesin aynı şekilde istekli olmasını
bekleyerek, bil imsel hevesle tüketti. Bu Lama, yüksek eği
timli bir adamdı, hiçbir zorlukla karşı laşmadan antik dilleri
1 00
"BÖLÜM BEŞ"
öğrenmiş biri. Diğerleri, ne işe yaradı klarına karar vermeye
çal ışarak, çevredeki ilginç makinelerin etrafında dolaşıyordu.
Ani bir bağırma, panikle etrafımızda döndürdü bizi. Uzun,
ince Lama, uzak duvardaydı ve sıkıcı bir metal kutuya dal
mış, şaşkın bir yüz ifadesine sahip olduğu görünüyordu. Ora
da başıyla eğilmiş ve bütün yüzü gizlenmiş ayakta duruyor
du. İ ki adam ona doğru aceleyle koşuşturdular ve onu tehli
keden uzağa sürüklediler. Geri atı lmaktan ve hiddetten bir
gürleme kopard ı ! . ..
"İlginç! "
diye düşündüm,
"ağ1rbaşlı, eğitimli lamalar bi
le
bu yerde çıldırıyor!"
Sonra uzun, ince biri bir yana i lerledi
ve başka biri onun yerini aldı. Çok geçmeden toparlanabil
dim. Onlar bu kutunun içinde hareket eden makineler görü
yorlardı. Sonunda Rehberim, zaval l ı beni aldı ve görünüşe
göre
"göz parçaları "
olan şeye beni kaldırdı. Yukarı kaldı
rılırmış oldum ve e llerimi kurulmuş o lan bir açma düğmesine
koydum. Kutunun içinde bu salonda bulunan makineleri ve
insanları gördüm. İ nsanlar makineleri yönetiyordu. Üzerinde
ışık kürelerine yükseldiğim platformun yönetilebildiğini ve
hareket edebi len bir tür "merdiven" ya da daha çok merdi
ven leri geçersiz kılacak bir alet olduğunu gördüm. Buradaki
gördüğüm aletlerin çoğunun, gerçekten çalışan benzer mo
de ilerini, yıllar sonra dünyadaki Bilim Müzelerinde gördüm.
Lama Mingyar Dondup'un önceden bana anlattığı panele
doğru hareket ettik ve yaklaştığımızda panel büyük bir gı
cırtıyla açıldı, yerin sessizliği içerisinde böylesine güçlü bir
gürültüyle hepim izin korkuyla sıçradığını hissettim. İçerisi
derin, neredeyse üzerimizde döne döne uzayıp giden siyah-
1
ığın bulutlarına sahip olduğumuz gibi karanl ıktı. Ayaklarımı
za, zem indeki yüzeysel kanal lar yol gösteriyordu. Ayakları
Dostları ilə paylaş: |