Tibet'li bir rahip olarak bilinen ünlü Lobsang Rampa'­



Yüklə 6,06 Mb.
Pdf görüntüsü
səhifə6/19
tarix09.04.2020
ölçüsü6,06 Mb.
#30802
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   19
Lobsang Rampa - Antiklerin Mağarası

rın  içinde ürpererek,  birlikte ayakta durduk.  Kaya düşüşünün 
hu 
kaya  çıkıntısını ortaya  çıkardığı oldukça açıktı.  Ve  daha 
rakından dikkatle bakınca, dağ duvarında dar bir yarık var­
ılı.  Orası  neresiydi? Durduğumuz yerden o,  bir gölge ya da 
kara 
diken lekesi olarak görünüyordu.  Bir metre genişlik,  bir 
hııçuk 
metre yüksekliğinde  bir şey,  bir yarıkiı.  Öğretmenim­
ılrn 
bir 
iz yo
k
t
u
. "  
Sahneyi gözümde iyice canlandırdım. Fakat 
hu 
içsel gözlem zamanı deği ldi. Bir kelime  bile  kaçırmak  is­
temedim! 
"Öğretmenimin 
daha yukarıya tırmamp tırmanmadığım 
gi)rmek için 
geriye 
yürüdüm. " 
diyerek  Rehberim  devam etti, 
''fakat 
ond([n bir iz yoktu. Korkuyla yarı{f,ın içine b([ktım. Me­
:::ar  kadar 
karanlıktı.  Santim 
santim, 
([cıyla 
eğilerek 
i
ç
·
erzy

hareket ettim. 
Yaklaşık beş 
metre 
i
ç
in
de 
ç'Ok  keskin  bir 
köşe­
den döndüm: 
bir di{�eri 
ı'e 
sonra 
bir di{�eri.  Korkudan p
a
r
a
­
li:::e  olnnış 
ol
ma
s([
y
d
ım,  şaşkınlıktan 
ha.�ıracakt1111:  hurada 
91 

"ANTİKLERİN  MAGARASI,, 
ışık vardı,  yumuşak bir gümüşi  ışık,  en parlak ay  ışığından 
daha  parlak.  Daha  önce  hiç  görmediğim  bir  ışık.  Simdi 
içinde  bulduğum  mağara,  yukarıdaki  karanliğın  içinde  gö­
rünmeyen  bir tavanla ferahlik  ve  huzur veriyordu.  Refakat­
çilerden biri beni yolun dışına itti ve diğerleri de sırayla bir­
birlerini itmeye başladilar. Biraz sonra dördümüz, sessizce a­
yakta durduk ve önümüzdeki hayali manzaraya korkuyla bak­
tık.  Herhangi  birimize,  tek başına,  duygularım  kaybettiğini 
düşündürtebilecek bir manzara.  Mağara daha çok, sanki da­
ğın kendini kutsallaştırdığı,  uzak mesafelere yaydan dev gibi 
bir salona benziyordu.  Çatının  karanliğından asildığı görü­
nen, yukarıdan aşağıya üzerimize çarpan  ışık,  her yerdeydi. 
Yere,  ilginç  makineler  tıklştmlmıştı,  hayal  edemeyeceğimiz 
makineler.  Hatta yüksek çatıdan bağlantilı aletler ve  meka­
nizmalar.  Baziları, camın tüm aÇLkliğıyla ne olduğunu ortaya 
serecek  şekilde  kaplanmış  olduğunu  büyük şaşkınhkla gör­
düm. " 
Gözlerim,  hikayesine devam  etmeden  önce  bana gül­
düğü için şaşkınlıkla yuvarlaklaşmış olmalıydı. 
"Öğretmenimizi unutmuştuk, aniden ortaya ÇLktığı zaman 
korkuyla zeminden yukarilara sıçradık! Dik dik  bakan göz­
lerimize ve solgun yüzlerimize bakarak kıkırdadı.  Simdi gör­
dük ki, güçlükleri yenerek mağaraya ulaşmıştık.  Hep birlikte 
ilginç makinelere bakarak etrafta dolaştık. Bizim için onların 
bir anlamı yoktu, onlar sadece egzotik formda ve tuhaf kumaş 
ve metal koleksiyon/arıydı/ar.  Öğretmenim, görünüşte mağa­
ranın duvarlarından biri üzerine monte edilmiş oldukça bü­
yük bir siyah panele doğru yürüdü.  Onun yüzeyini hisseder 
hissetmez  onu  çevirerek açtı. $imdiden bu yerden neredeyse 
büyülenmiş olduğumuza ya da bazı halüsinatik güçlerce tuza­
ğa  düşürüldüğümüze  inanma  noktasındaydık.  Öğretmenim 
biraz ihtiyatla geri sıçradı. Siyah panel kayarak kapandı.  Re­
fakatçi/erimden biri büyük cesaretle elini uzattı ve panel ka-
92 

"BÖLÜM  BEŞ" 
ı·arak tekrar açıldı.  Karşı koyamayacağımız bir güç bizi ile­
riye  itti.  Attığımız her adımda karşı durmak faydasızdı;  her 
nasılsa bizi panelin içinden girişe soktu.  İçerisi bir münzevi­
nin hücresi kadar karanlıktı. Hdld dayanılmaz itilim/er altın­
da,  birkaç metre  içeriye  ilerledik ve sonra dakikalarca kor­
kuyla  ürpererek zemine  oturduk.  Hiçbir şey  olmazken biraz 
sakinleştik ve sonra,  sanki metalin metalle kapıştığı ve  vur­
duğu  bir  dizi  tıkırtı  duyduk. " 
Gönülsüzce  ürperdim.  Muh­
temelen  korkudan  ölmüş  olacağım  fi krine  kapıldım !  Reh­
berim devam etti. 
"Yavaşça, neredeyse görünmez, sisli bir ışıltı, önümüzde­
ki karanlıkta şekillendi.  İlk başta sadece  biraz  mavi-pembe 
ışık varken, neredeyse bakışlarımızın önünde sanki bir haya­
letin maddeleşmesi gerçekleşiyordu. Işık sisi, hepsi oturduğu­
muz zeminin  merkezinin dışında  bu büyük salonu dolduran 
inanılmaz makinelerin dış çizgilerini görebilmemiz için daha 
da parlaklaşarak yayıldı.  Işık,  girdaplar yaparak,  zayifla­
yarak ve daha parlaklaşarak kendini artırdı  ve sonra şekil­
lendi ve küre şeklinde kaldı.  Çok uzun zaman sonra hareket 
halinde  yavaşça  gıcırdayan  eski-çağ  makinelerinin  ilginç 
açıklanamaz  izlenimini  edindim.  Tamamen  büyülenmiş  be­
şimiz, zeminde bir araya toplandık. Beynimin içine bir yokla­
ma  geldi.  Sanki  çılgın  telepatik  lamalar  oyun  oynuyordu. 
Sonra. izlenim  değişti  ve  konuşma  kadar  berraklaştı. " 
Reh­
berim  boğazın ı  temizledi  ve  eli yarı-havada  kalarak  bir  içe­
ceğe yetişti. 
"Haydi,  çay içelim Lobsang, 
" dedi  ve gümüş ça­
nını çaldı. H izmetl i-keşiş kesinlikle ne  istendiğini bildiği için 
içeriye çay  ve keklerle geldi !.. 

"Işık küresinin içinde resimler gördük, " 
dedi Lama M ing­
yar  Dondup, 
"ilk önce pus/uydular,  biraz sonra açık ve seçik 
resimler oldular.  Onların yerine gerçekten olaylar gördük. " 
Bir daha kend imi kontrol edemedim. 
"Fakat Saygıdeğer La-
93 

"ANTİKLERİN  MAGARAsI" 
ma, ne gördünüz? "  
diye sabırsızlığın telaşıyla sordum. Lama 
öne  doğru  uzandı  ve  kendine  biraz  daha  çay  döktü.  O  tatlı 
H indistan  keklerini  yemek  için bir daha  görmek  istemed im. 
Çay, evet... o, çok çay içti. Fakat onun bir şeyler yediğini asla 
bilmiyordum;  sadece en  idarel i  ve en  basit yiyecekler dışın­
da. Gonglar tapınak ayini  için çaldı, fakat lama kımıldamadı. 
Son keşişler aceleyle ç ıkarken derin  derin  iç çekti  ve 
"şimdi 
devam edeceğim " 
dedi. 
Lama konuşmaya yeniden başladı :  
"Duyduğumuz ve gör­
düğümüz  hudur ve  sen,  çok uzak değil,  yakında görecek ve 
duyacaksın. Binlerce ve binlerce yıl önce bu yeryüzü  üzerin­
de yüksek bir uygarlık vardı.  İnsanlar, yerçekimine karşı ko­
yan  mahneler  içerisinde  havada  uçabiliyor/ardı.  İnsanlar, 
başkalarının zihinlerine düşünceler sokabilen makineler ya­
pabiliyorlardı.  Nükleer füzyona sahiptiler  ve sonunda,  kıta­
/an  okyanuslar altına gömen ve  diğerlerini de  yükseltmeye 
sebep  olan,  bütün dünyayı  mahveden bir bomba patlattılar. 
Dünyanın  büyük  bir  kısmı yok  edilmişti.  Biz  şimdi,  geriye 
kalan sel hikayesini ve yeryüzü dinlerini biliyoruz. " 
Bu son­
raki  böl üm  bir tesir bırakmadı  bende.  Efendim !  diye  bağır­
dım, Akaşik Kayıtlarda bunun gibi resimler görebil iriz. Bura­
da  daha  kolayca  deney imleyebileceğimiz  şeyi,  sadece  gör­
mek  için teh l ikel i  dağlarda niçin uğraşıyoruz? 
"Lobsang" 
de­
di  Rehberim şaşkınca, 
"bütün olanın bilgisini, sonraki içerik 
için Akaşik Kayıtlard{ı  ve astralde  tamamen görebiliriz.  Gö­
rebilirizfakat dokunamayız. Astral seyahatte bir yerlere gide­
bilir ve dönebiliriz, fakat dünyanın herhangi bir şeyine doku­
namayız, yapamayız. " 
Hafifçe gülümsedi; 
"ne yedek bir cüb­
be alabiliriz,  ne de bir· çiçek geri getirebiliriz. Bu nedenle, A­
kaşik Kayıtlarla her şeyi görebiliriz.fakat o dağ salonlarında 
depolanmış  bu  ilginç  makinelerin yakın ayrıntılarını  incele­
yemeyiz.  Dağlara gidiyoruz ve makineleri deniyoruz. " 
94 

"BÖLÜM  BEŞ " 
Ne  kadar  ilginç  ded im;  bu  makineler,  dünyada  sadece 
ii lkem izde  bul unuyor olmal ı !  
"Oh! Fakat sen yanıltyorsun! " 
diye açıkladı  Rehberim .  
"Benzer hir oda, Mısır ülkesinde be­
lirli hir yerde var. Aynı makinelerin yerleştirilmiş olduğu baş­
ka hir oda Güney Amerika olarak adlandmfmış hir yerde var. 

Jnüm gördüm, nerede olduklarını biliyorum. Bu gizli odalw� 
:amanı geldiğinde, onların yaptık/an şeylerin hir sonraki ne­
sil tarafindan bulunabilmesi için saklandı.  Bu ani kaya heye­
lanı kazayla,  Tibet'teki odanın girişini ortaya çıkardı  ve he­
men içeriye girerek diğer odaların bilgisini elde errik.  Fakat 
gün,  çok  ilerlemişti.  Yakında yedimiz,  sende  buna  dahilsin, 
l'<>la çıkacağız ve bir kere daha 
Antiklerin  Mağarası 
'na se­
l'llhaı edeceğiz. " 
Günlerce hummalı bir heyecan  içindeydim. Bi lgimi ken­
dime  saklamak  zorundaydım.  Diğerleri,  dağlara  şifalı  bitki­
toplama yolculuğuna gideceğimizi biliyordu. Lhasa gibi  göz­
lerden  uzak  böyle  bir  yerde  bile  daima  parasal  kazan ım lar 
için,  sürekli dikkat  kesi lenler vardır.  Çin, Rusya ve  İ ngi ltere 
gibi başka ülkelerin temsi lci leri, bazı  misyonerler ve  Hindis­
ıan'dan gelen tacirler,  altın larımızı ve  mücevherlerim izi saklı 
tuttuğumuz  yeri  dinlemeye her zaman  hazırlardır.  Onlara bir 
kar sözü veren herhangi bir şey i  sömürmeye her zaman hazır­
dı rlar.  Bu yüzden, yolculuğumuzun gerçek doğasını çok gizli 
tuttuk. 
Lama  Mingyar  Dondup'la  konuştuğumuzdan  iki  hafta 
sonra  ayrılmaya  hazırdık. Çok az  bilinen  sarp  ve  derin  pati­
ka lardan,  dağları n  yukarı larına  doğru  uzun  tırmanışa  hazır­
dık. Komünistler şimdi Tibet'tedir.  Bu yüzden Anti klerin Ma­
ğarası'nın konumu, düşünülüp taşını larak saklanmalıydı. Ma­
ğara.  komünistlere  dünyayı  fethetmelerine  izin  verebi lecek 
insan  yapımı aletler  içerdiği  için  gizli  kalmalıydı.  Referans­
larla  ve  kroki lerle tamamlanan.  aç ık olarak  gizli  bir yerde -
95 

"ANTİKLERİN  MAGARASI " 
zamanı  geldiğinde- özgürlüğün  güçleri  yeri  bulabilsin  diye 
kağıt üzerine not edi lmiş oldu. 
Sakin bir şeki lde, Chakpori Lama manastırından patikayı 
takip ederek ayrıldık.  K ıyıya çekilmiş yak  derisinden  şişiril­
miş  botuyla  bizi  bekleyen  kayıkçının  olduğu  yere,  feribota 
inen  yolu  takip  edebilmek  için,  parktan  geçerek  yolumuzu 
Kashya Linga  boyunca çevirdik. Ben  de dahi l  yedi  kişi vardı 
ve nehri (Kyi Chu) geçmek bir süre  aldı. Sonuç olarak, uzak 
setin  üzerinde  yine  birlikteydik. Yüklerimizi, yiyecekleri ,  ip, 
her birimize bir yedek  cübbe yüklenerek güney-batıya doğru 
yola çıktık. Güneş batana ve taşl ı  patika boyunca uzayan göl­
geler yolumuzu seçmemizi zorlaştırana kadar yürüdük. Sonra 
karanl ı kta topland ık, büyük çakıl ların güvenli tarafında uyku­
ya  dalmadan  önce  en  mütevazı  tsampa  yemeğimizi  yed ik. 
Neredeyse  yedek  cübbemin  üzerine  başımı  yaslar yaslamaz 
uykuya  daldım.  Pek  çok  Tibetli  Lama  keşişi,  emirle  düzen­
lendiği gibi, dik oturarak derecel i  uyur.  Ben ve çoğumuz yere 
uzanarak uyuduk. Fakat sadece sağ tarafa uzanarak uyuyabi l­
diğimiz kuralını  takip etmek  zorundayız.  Uykuya  dalmadan 
önce gördüğüm son sahne,  Lama  M ingyar Dondup'un karan­
l ı k  gecede  gökyüzüne  karşı  yontulmuş  bir heykel gibi oturu­
şuydu. 
Şafağın  ilk  ışıklarıyla uyandı k  ve çok tutumlu bir yemek 
yedik.  Sonra  yüklerimizi  alarak  yola  koyulduk.  Bütün  gün 
yürüdük ve dağ eteklerini geçerek, dağlık kesime geldik. Az 
sonra  kendimizi  hep  birlikte  iple  bağlanm ış hale getirdik ve 
ipler,  kaya  zirvelerinden  korunabi lsin  diye  en  hafif  adam ı, 
yani ben i ! - ilkönce  tehlikeli yarıklardan  karşıya  göndererek, 
daha  ağır adam ların  güvenli geçişi  sağlandı. Böylece  hızla  i­
lerledik. Dağların  içinden yukarı lara tırmanarak. sonunda ne­
redeyse el  ve ayaklarımız tutmaz halde. güçlü bir kaya yüze­
yinin  eteğinde  dururken  Rehberim:  "Bu 
k<�va  levhanın 
iize-
96 

"BÖLÜM  BEŞ " 
rinden diğer tara.fa inip, bulacağımız küçük vad�l'i Keçip. Ma­
ğaramn  eteğinde  olacağız " 
dedi.  Kaya  levhanın  temel inin 
çevresinden  sessizce dolaştık,  tutunacak bir el  arayarak.  Gö­
rünüşe göre y ı llar boyunca, başka kaya heyelanları. küçük ka­
ya çıkınt ı larını oluşturmuş.  S ı rtımızı  "baca"nın olduğu tarafa 
karşı  sıkıştırarak  tırmandığımız  kayanın  üzerinde  ilerlerken 
bir başka  baca  bulduk.  Güçlükle  soluyarak  ve seyrelmiş  ha­
vada güçlükle nefes alarak zirveye tırmand ık ve çevreye  ba­
kındık.  Sonunda  vadi  önümüzdeydi.  Dikkatle  uzak  duvara 
baktık, düz bir kaya;  yüzeyde  ne  mağara,  ne de yarık  fark  e­
demedik.  A ltım ızdaki  vadi  büyük  kayalarla  darmadağın ıktı 
ve daha kötüsü,  kopan bir dağ akıntısı merkez civarlarına dö­
külmüştü. 
Dikkatle  aşağıdaki  vadiye  inişe  geçtik  ve büyük  kayala­
rın,  kayadan  kayaya  sıçrama  yeteneği  ile güvensiz  bir  geç iş 
sağladıkları  bir yere  gelene  kadar yolumuzu.  o  hızlı-akan  a­
kıntı  bentlerine çev irdik.  En küçük olarak  ben. sıçramak  için 
yeterli bacak uzun luğuna sahip değildim ve bu yüzden rezilce 
buzlu selin  içinden  bir ipin sonuna taşındım.  Başka  bir şans­
sızlık  küçük,  oldukça toparlak  bir lama,  kısa  sıçrad ı  ve o  da 
bir  ipin  sonuna  taşınd ı .   Uzak  bent  üzerinden  ıslanmış  cüb­
belerim izi  sıktık ve onları tekrar giyd ik. Püskürme hepimizin 
derisini  ıslatm ıştı. Büyük kayaların üzerinden yolumuzu dik­
katle  seçerek  vadiyi  geçtik  ve  kaya  yüzeye,  son  engele  yak­
laştık.  Rehberim,  Lama  Mingyar  Dondup  taze  bir kaya  izini 
işaret etti. 
"Bak.1 " 
dedi, 
"daha sonraki bir kaya heyelam bizim 
tırmandığımız  ilk  kaya  çıkıntısım yok  etmiş. " 
Önümüzdeki 
bayırın  bir resm ini almaya çal ışarak,  iyi  bir sırtta durduk.  İ lk 
kaya  çıkıntısı  zeminden  yaklaşık  altı  metre  yukarıdaydı  ve 
başka bir yol yoktu. En uzun ve en sağlam lama, kendini kaya 
yüzeye  dayay ıp  sağlamlaştırarak  kol larını  yana  açık  ayakta 
durdu. Sonra en hafif lama, onun omuzlarına tırmandı ve ken-
97 

"ANTİKLERİN  MAGARAsI" 
dini  benzer  şekilde  sağlamlaştırdı.  Sonunda,  üstteki  adam ın 
omuzlarına tırmanabi lmek  için  yükseltildim.  Bel im i n  çevre­
sinde  bir  iple kendimi kaya çıkıntısının üzerine dikkatle yer­
leştirdim. 
Altımdaki yönü söyleyen keşişler yavaş yavaş, neredeyse 
korkudan  ölürken  ben,  tasarlanmış  bir  kaya  doruğuna  dola­
dığım  ipin  ucuna  i lmek  atabi lene  kadar  daha  yukarı lara  tır­
mandım. A ltı  Lama,  bir bir ipe  tırmanıp beni geçerek  yuka­
rılara devam ederken,  ben  kaya  çıkıntısı  üzerinde  bir kenara 
çömeldim.  Son  kişi  ipi çözdü, onu bel ine doladı  ve  diğerleri­
ni taki p  etti. Biraz sonra  ipin  ucu önümde sal landı  ve bir ba­
ğırma, yukarı çeki lebil mem için kendimi bir i lmeğe bağlama­
mı  hatırlattı bana.  Boyum, yardımsız bütün kaya çıkıntılarına 
yetişebilmem  için  yeterl i  değildi.  Daha yüksek  bir  sev iyede 
tekrar dinlendim ve ip yukarı lara doğru taşındı. Sonunda gru­
bun  diğerlerinin beni beklediği en üst kaya çıkıntısına çekil­
dim. Nazik ve düşünceli  insanlar  olan  onlar,  Mağaraya  hep 
birlikte girebilmek için beni beklemişlerdi ve itiraf edeyim ki, 
onların  düşüncelerinden  kalbim  ısındı. 
"Şimdi maskotumuzu 
yukan çektik, devam edebiliriz!" 
diyerek haykırdı biri. 
"Evet " 
diye cevapladım, 
"fakat en küçük olan ilkönce girmek zorun­
daclir yoksa burada olmayacaktımz!" 
Güldüler ve çok  iyi giz­
lenmiş yarığa döndüler. 
Hatırı sayılır şaşkınl ı kla içeriye baktım. Baştan girişi gö­
remedim,  bütün  gördüğüm  daha  çok  kurumuş bir dere ya da 
küçük  bir  l iken  lekesi  gibi  görünen  karanlık  bir  gölgeydi .  
Sonra,  kaya  çıkıntısını  geçerken,  gerçekten  kaya  yüzeyinde 
bir yarık olduğunu gördüm. Büyük  bir lama omuzlarıyla beni 
kavradı  ve  iyi-niyetle: 
"Sen ilk girmelisin ve sonra kaya ruh­
larını  kovabilirsin  ve  böylece  bizi  korursun! "  
diyerek  beni 
kaya yarığından içeriye itti. Böylece grubun en küçüğü ve en 
önemsizi olan ben, 
Antiklerin 
M
ağaras
ı
'
na ilk giren oldum. 
98 

"BÖLÜM  BEŞ" 
İçeriye i lerledim ve kaya köşeleri sessizce döndüm. Arkamda 
cüssel i  insanların  yolumda olduklarını  hissettiren  sürtünme­
ler ve ayak sürümeleri duydum. Aniden ışık üzerimde patladı. 
Neredeyse,  bir süre  beni  korkuyla paral ize  ederek  içerideki 
fantastik  manzaraya  bakarak,  kaya duvarın yanında hareket­
sizce ayakta durdum. Mağara,  Lhasa'nın B üyük Katedralinin 
içinin büyüklüğünden yaklaşık iki  katı  kadar büyük görünü­
yordu.  Tereyağı  kandi llerinin  boşuna  kovmaya  çalıştığı  ak­
şam karanlığıyla daima kaplı o lan o Katedrale benzem iyordu. 
Burası, bulutsuz bir akşamdan  daha yoğun aydınlıktı. Hayır, 
ondan çok  fazla aydınl ıktı. Işığın kal itesi bana ay  ışığı izleni­
mi  vermiş  olmalıydı. Aydınlatmayı  sağlayan  yukarıdaki  kü­
relere gözümü diktim. Lamalar önümde toplandı ve benim gi­
bi  i l könce  ışık  kaynağına gözlerini diktiler.  Rehberim: 
"Eski 
kayıtlar gösterdi ki buradaki aydınlatma,  orijinal olarak da­
ha parlak.  Bu lambalar, yüzyılların geçmesiyle  daha az ya­
nıyor, " 
dedi. 
Uzun  bir süre,  sanki sonsuz y ı l lar boyunca uyumuş olan 
bunların uyanmasından korkarak, sessizce kıpırdamadan dur­
duk.  Sonra,  sıradan  bir dürtüyle  yekpare  taş  zemin boyunca 
önümüzde  hareketsiz duran  ilk  makineye kadar yürüdük. Ne 
olabileceğin i  bilmezken yine de fazla merakla ona dokunmak 
için  korkarak etrafında toplandık. Yüzy ı llar onu  sönükleştir­
mişti. Sadece,  hemen  kullanıma  hazır görünüyordu; eğer bir 
kişi onun ne için o lduğunu ve nasıl yönetileceğini biliyorsa! .  
B u   makineler,  yüksek  bir  teknoloj inin  ürünüydü.  Koruma 
parmakl ıklarıy la  zeminde  konuşlandırı lmış,  yaklaşık  bir 
metre·genişl iğinde, küçük bir kare platformun bulunduğu yeri 
tek  başına dolaştım. K ıvrılmış uzun  bir boru olduğu görünen 
nesne yakındaki bir makineden uzatılmıştı ve platform,  boru­
nun  diğer  ucuna  takılmıştı.  Tembelce  onun  ne  olabileceğini 
merak  ederek  parmakl ıklı  alana  bastım.  Sonraki  anda  nere-
99 

"ANTİKLERİN  MAGARASI" 
deyse  şoktan  ölecektim;  platform,  hafif bir titreme  gösterdi 
ve  havada yukarılara  yükseldi.  O  kadar  çok  korkmuştum  ki 
ümitsizce parmaklı klara  yapıştım. 
Altımdaki altı Lama, şaşkınl ıkla yukarıya doğru bakakal­
dı lar.  Boru  açılmıştı  ve  ışık  kürelerinden  birine  doğru  sal­
lan ıyordu. Umutsuzca yanlara baktım. Şimdiden on metre ha­
vadaydım  ve yüksel iyordum.  Korkum,  ışık kaynağının beni, 
yağ kand ili alev inde bir güve gibi cipse çevirecek olmasıydı. 
Bir "klik" sesi oldu ve platform durdu. Yüzümden birkaç san­
tim  uzakta  ışık  parıldadı.  Korkarak  başımı  dışarıya  doğru 
uzattım ve bütün  küreler buz kadar soğuktu.  Şimdiden sak in­
liği ele  aldım ve kendimi gözled im. Sonra soğuk  bir düşünce 
saplandı  zihn ime;  aşağıya  nasıl  inecektim?  Bir  kaçış  yolu 
bulmak  için  kenardan  kenara  sıçradım.  Aşağıya  sarkılmayı 
üm it ederek uzun boruya yetişmeye çalı ştım. Fakat çok uzak­
taydı. Tam  üm itsizliğe kapıl ıyorken, başka bir titreme oldu ve 
platform alçalmaya başladı. Onun zemine dokunmasını sabır­
sızca  bekleyerek  dışarıya  sıçradım.  O  şeyin  tekrar yukarıya 
çıkma  riskini düşünmek bile istemedim. 
Uzak bir duvara karşı çömelmiş büyük bir heykel, omur­
gamdan  yukarıya  bir  ürperme  gönderdi.  O,  oturan  bir  kedi 
vücuduydu,  fakat  bir  kadının  başı  ve  omuzlarıyla,  gözleri 
canlı gibi göründü.  Yüzü,  beni  oldukça korkutan yarı-şakacı, 
yarı-alay eden bir ifadeye sah ipti .  Lamalardan biri  bazı  ilginç 
işaretleri incelerken zeminde dizlerinin üzerindeydi. 
"Bakrn.' " 
diye  çağırdı, 
"bu resim yazısı insanlar ve kedilerin konuştu­
ğunu göster(vor.  Bir bedeni /erk etmenin ve yeraltı-dünyasrn­
da  dolaşmanrn ne olduğunu aÇ1kça gösterir. " 
Zem indeki  re­
sim leri  di kkatle  inceleyerek  on ları 
" h iyeroglir' 
olarak 
adlandırdı  ve  başka  herkesin  aynı  şekilde  istekli  olmasını 
bekleyerek,  bil imsel  hevesle  tüketti.  Bu  Lama,  yüksek  eği­
timli  bir  adamdı,  hiçbir  zorlukla  karşı laşmadan  antik  dilleri 
1 00 

"BÖLÜM  BEŞ" 
öğrenmiş  biri.  Diğerleri,  ne  işe  yaradı klarına  karar  vermeye 
çal ışarak, çevredeki ilginç makinelerin etrafında dolaşıyordu. 
Ani  bir  bağırma,  panikle  etrafımızda  döndürdü  bizi.  Uzun, 
ince  Lama,  uzak duvardaydı  ve  sıkıcı  bir metal kutuya dal­
mış,  şaşkın bir yüz ifadesine sahip olduğu görünüyordu. Ora­
da başıyla eğilmiş ve  bütün yüzü  gizlenmiş ayakta  duruyor­
du.  İ ki adam  ona doğru aceleyle koşuşturdular ve  onu  tehli­
keden  uzağa  sürüklediler.  Geri  atı lmaktan  ve  hiddetten  bir 
gürleme kopard ı ! .  .. 
"İlginç! " 
diye düşündüm, 
"ağ1rbaşlı, eğitimli lamalar bi­
le 
bu yerde çıldırıyor!" 
Sonra uzun,  ince  biri bir yana i lerledi 
ve  başka  biri  onun  yerini  aldı. Çok  geçmeden  toparlanabil­
dim.  Onlar bu kutunun  içinde  hareket  eden  makineler  görü­
yorlardı.  Sonunda  Rehberim,  zaval l ı   beni  aldı  ve  görünüşe 
göre 
"göz parçaları "  
olan  şeye  beni  kaldırdı.  Yukarı  kaldı­
rılırmış oldum ve e llerimi kurulmuş o lan bir açma düğmesine 
koydum.  Kutunun  içinde  bu  salonda  bulunan  makineleri  ve 
insanları gördüm.  İ nsanlar makineleri yönetiyordu.  Üzerinde 
ışık  kürelerine  yükseldiğim  platformun  yönetilebildiğini  ve 
hareket  edebi len  bir  tür  "merdiven"  ya  da  daha  çok  merdi­
ven leri  geçersiz  kılacak  bir alet  olduğunu gördüm.  Buradaki 
gördüğüm  aletlerin  çoğunun,  gerçekten  çalışan  benzer  mo­
de ilerini, yıllar sonra dünyadaki  Bilim  Müzelerinde  gördüm. 
Lama Mingyar Dondup'un önceden bana anlattığı panele 
doğru  hareket  ettik  ve  yaklaştığımızda  panel  büyük  bir  gı­
cırtıyla  açıldı, yerin  sessizliği  içerisinde  böylesine  güçlü bir 
gürültüyle  hepim izin  korkuyla  sıçradığını  hissettim.  İçerisi 
derin,  neredeyse  üzerimizde  döne  döne  uzayıp giden  siyah-

ığın bulutlarına sahip olduğumuz gibi karanl ıktı. Ayaklarımı­
za,  zem indeki  yüzeysel  kanal lar yol  gösteriyordu.  Ayakları­

Yüklə 6,06 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   19




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©azkurs.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin