nefes alma tekniklerini ve meditmyonu takip edebildim. Baş
ta haliisunasyonlar, boş hayallerim oldu. Sonra bir gün bede
nimden kayarak hür oldum ve karanlık, bir daha benim için
karanlık olmadı. Meditmyon pozisyonunda oturuşumu gör
ıliim. Görmeyişimi, dik dik bakışımı, sonuna kadar açık göz
lerimi gördüm. Derimin solukluluğunu ve bedenimin inceliği
ni gördüm. Yükselerek hücrenin çatısının içinden geçtim ve
altımdaki Lhasa Vadisini gördüm. Tapınağa girerek, benim
irin serbestliğimi onaylayan telepatik bir lamayla konuşarak,
hazı değişimler gördüm; tanıdığm1 insanlar gördüm. Uzak
l<ırı. enginleri ve hu ülkenin sınırları ötesinde dolaştım. Her
iki günde bir geri döndüm. y�vebilmek ve onu tekrar canlan
ılmıhilmek iç·in hedenime girdim. " "Fakat bütün bu hazırlık-
79
"ANTİKLERİN MAGARASI ,,
/arı yapmadan, niçin astral seyahat yapamadın? "
diye sor
dum tekrar.
"Baztlarnmz çok sıradan insanlarız. Çok azımız, başar
mak zorunda olduğu görevin erdemiyle verilmiş özel yetenek
lere sahiptir. Sen, uzaklara astral yolla da seyahat edebilir
sin. Başkaları, -örneğin benim gibi birinin- ruhun bedenden
ayrılmazdan önceki zorluklarına ve yalnızlığına katlanması
zorunluğundadır. Sen evlat, şanslılardan birisin, çok şanslı
lardan birisin!"
Yaşl ı adam iç çekti ve
"Git.1 Dinlenmeliyim,
çok fazla konuştum. Gel ve heni tekrar gör, sorularına rağ
men hoş karşılanan bir ziyaretçi olacaksın. "
Geri döndü ve
ben, hırıltılı bir teşekkürle ayağa kalktım. Düşünmekle öyle
çok meşguldüm ki, karşıki duvarın içinden geçmeye çalıştım
ve neredeyse ruhum bedenimin dışına fırladı. Ağrıyan başımı
silkerek, kendi hücreme varana kadar koridor boyunca ağır
başlı yürüdüm.
Gece yarısı ayini neredeyse bitiyordu. Keşişler, tekrar
geri gelmeden önce birkaç saat daha uyumak için koşuşt.ur
maya hazır, biraz sabırsızlanıyorlardı. Yaşlı okuyucu, kürsü
üzerindeki kitabın sayfaları arasına bir işaretleyiciyi dikkatle
yerleştirdi ve inmek için seve seve teslim etti. Dikkatsiz kü
çük çocuklar için ya da rahatsız etmeler için disipl in görev li
lerinin keskin gözleri , dik bakı şlarını gevşetti. Ayin neredeyse
bitiyordu. Küçük chelalar son geç iş için tütsü kaplarını sal
ladılar ve hareket etmeye hazır büyük bir toplantının zar zor
bastırılmış uğultusu vardı. Aniden kulakları yırtan bir feryat
koptu ve vahşi bir figür, oturan keşişlerin başının üzerinden
zıpladı ve iki tütsü çubuğu tutan genç bir trappa yakalanmaya
çalışıldı. Şok la yukarı sıçrad ık. Önümüzdeki vahşi figür. kıv
ranarak, ağzından köpükler saçarak. sıkı lmış boğazından çir
kin çığlı klar dökülerek yuvarland ı ve döndü. Bir süre için
dünyada zaman durmuştu. Polis-keşişler şaşkın lı ktan. görev li
80
"BÖLÜM DÖRT"
rahipler yukarı kaldırılmış kollarıyla durarak donup kalmış
lardı. Sonra sarsılarak, disiplin görev li leri harekete geçtiler.
Çı ldırmış şek lin üzerinde birleşerek, ağzından bir se l gibi a
kan şeytanca küfürleri susturmak için başının çevresine cüb
besini sararak çabucak onu kontrol altına aldılar. H ızla, usta
ca kaldırıldı ve Tapınaktan taşındı. Ayin sona erdi. Ayağa
kalktık ve az önce görmüş olduklarım ızı tartışabilmek için a
celeyle dışarı çıktık, Tapınağın sınırları ötesinde olmak iste
dik.
"Bu Kenji Tekeuchi'ydi, "
dedi yanımdaki genç bir trappa.
"Her yeri gezmiş olan bir Japon keşiş. " "Dünyanın her tara
finda bulunf11UŞ olduğunu, onlar böyle söyler, "
diye ekledi bir
başkası.
"Gerçeği Araştırmak için ve onun için çalışmak yeri
ne onu elde etmesine yardımcı olacağını umarak, "
diye be
lirtti bir üçüncü. Kendi başına dolaşırdı, zihninden oldukça
rrobleml iydi. 'Gerçeğin Araştırı lması' bir insanı niçin deli et
mel i? Oda soğuktu ve cübbemi çevreme sararken biraz ürper
dim ve uyumak için yere uzand ım. Sonraki ayin için gong
ların tekrar çal ışından önce dalmak için hiç zaman yokmuş
gibi göründü. Pencereden dışarıya bakarken dağların üzerine
gelen güneşin ilk ışıklarını gördüm, yıldızlara erişmek için
gökyüzünü yoklayan devin parmakları gibi ışık ışınlarını. İ ç
çektim ve Tapınağa en son giren kişi olma ve bu yüzden di
siplin görev lilerinin hiddetine layık olma endişesiyle koridor
dan aşağıya koştum.
"Düşünceli görünüyorsun lohsang. "
dedi Rehberim.
Gün ortası ay ininden sonra. onu gördüğüm zaman. oturmamı
işaret etti.
"Tapınağa girdiği zaman. Kenji 1Ckeuchi �vi . .Japon
keşişi gördün. Daha sonra onunla görüşeceğin için sana on
dan bahsetmek istiyorum. "
Kendimi daha rahat şeki ide yer
leştirdim: bu, kısa bir oturum ol mayacaktı. Günün geri kalanı
için 'yakaland ım!' Lama. ben im ifademi gördüğünde gi.i-
8 1
"ANTİKLERİN
MAGARASI "
lünı sedi.
"Bekli de Hindistan çayı içmeli ı·e Hindistan kekleri
yemeliyi:: .. . şeker hapları için Loh.wng.
eh! "
Biraz aç ı ldım ve
o da gi.i l liınscycrek;
"llizmetli şimdi onları getiriyoı� seni bek
let�ı -oıwn.' "
Evet diye düşündüm, keşiş-hizmetli içeri girer
ken. Böyle hir öğretmen başka nerede bulabil irdim'? Hi ndis
tan'dan gelen kekler benim özel favori lerimd i. Laına'nın gö
z
leri sayıda şaşkınlıktan genişlese bile, hepsini ortadan kaldı
rabilirdim !'
"Kenji Tekeııchi.
1 1
dedi Rehberim,
"çok yönlü bir adam
d11:
Çok gezmiş biriydi. Hoyatmda baştan sona (o şimdi, yet
mişinin üzerindedir). 'Ger<;ek' olarak adlandırdığı şeyin araş
tırmasmda dünyayı dolaştı. Gerçek, onun içindediı� henüz
o,
bunu bilmiym: Bunun yerine dolaştı ve tekrar dolaştı. Daima,
dini inanışları çalışmış oldu. Daima hıı arayışm. hu takın
tımn takibinde, peşinde pek çok ülkenin kitaplarım okuyarak.
Simdi. en sonunda hize sığınmış oldu. Aurasmı kirleten, çatı
şan hir mizacın pek çof?unu okudu. ('okfazla okudu. ve çok az
anladı -ki zanwnın ço{�unda aklı başında değildi.
O,
bütün
bilgileri silip süpüren, emen ve çok az mı hazmeden bir adam
du: " "() zaman Efendim.' "
diye bağırdım,
"kitap-çaltşmasma
karşısın:' " "Hiç öyle değil Lohsang. "
diye cevaplad ı Lama.
"Biitün düşünen insanlar gihi. hroşürleı� kitappklar ve ilginç
kültler hakkmda. okültizm olarak adlandırılan konular hak
kında yazılmış kitap/art elde edenlere karşıyım. Bu insanlar.
ruhlarını ::ehirlerla bütün yanltş bilgileri dökene ve kiiçiik
hir
çocuk
gibi olana kadw� kendileri için daha öte gelişmeyi
imkônsız ktlarlar "
"Sa_ıgule{�er Lama,
11
diye sordum.
"bir kişi nasıl akltm
ka.ı
·hedehil
ir:
.ı
·anltş okumalar lw::en. nasıl kala kanşıklığtna
yol açabilir:' " "Bu. olduk�·a uzun bir hikôyediı� "
diye cevap
lad ı Lama ivt ingyar Dondup.
"İlkönce hazı esasları ele almak
::orund<�ı ·ı::.
S(/h/l'la
kendine
s(l/ııjJ
ol ve elinle
.
1 Yeı:ı'üzii
ii:::e-
82
"BÖLÜM DÖRT"
rinde biz, kuklalar gibiyiz; bir elektrik yükü ile çevrelenmiş
titreşen moleküllerden ibaret kuklalar. Bizim Yüksek Benliği
miz çok daha yüksek oranda titreşir ve çok yüksek bir elektrik
yüküne sahiptir. Bizim ve Yüksek Benliğimizin titreşim oram
arasmda kesin bir ilişki vardır. Bir kişi, bu Yeryüzü üzerindeki
her birimiz ve başka bir yerdeki Yüksek Benliklerimiz arasın
daki iletişim yöntemi, telsiz dalgalarının denizler ve kıtalar
ötesine gönderildiği gibi bir ülkedeki bir kişinin, çok uzak bir
ülkedeki bir kişiyle iletişiminin mümkün kılındığı yönteme
benzetilebilir. Beyinlerimiz, 'yüksekfrekansta' mesajlar alan,
emirler gönderen Yüksek Benlikten talimatlar alan ve hare
ketlerimizt kontrol eden düşük frekanslı iletki/ere çeviren tel
siz alıcısına benzer. Beyin; Yeryüzü üzerinde bizi kullanıla
bilir hale getiren, elektro-mekanik-kimyasal aygıttır. Kimya
sal reaksiyonlar, beynimizin, Yüksek Benliğimiz tarafından
''yayınlanın" mesajları doğru olarak alması, Yeryüzü üzerin
de nadir olduğu için, mesajın bir parçasını bloke ederek. bey
nin yanlış bir şekilde çalışmasına sebep olur. Zekd hareketi,
Yüksek Benliğe danışmadan sınırlama yeteneğindedir. Zeka,
bazı sorumlulukları kabul edebilir, bazı görüşleri şekillendi
rebilir ve Yüksek Benliğin 'ideal' koşulları ve Yeryüzünün zor
lukları arasında boşluğa köprü kurmaya teşebbüs edebilir. "
"Fakat Batılı insanlar, beyindeki elektrik teorisini kabul
edebilir mi? "
d iye sordum.
"Evet, "
diye tekrarladı Rehberim,
"bazı hastanelerde hastaların beyin dalgaları haritası çı
karılır ve bir beyin-dalgası kalıbı karakteristiğine sahip bazı
:::ihinsel bozukluklar bulunmuş olur. Böylece zihinsel bazı
hastaltk ya da rahatsızlıklardan çeken ya da çekmeyen bir ki
şi beyin dalgalarından belirlenebilir. Sık olarak bedenin bir
hastalığı beyne, onun dalga formunu kirleten · bazı kimya
sallar gönderir ve böylece aklını kaybetme belirtilerini verir. "
"Japon.
nldınr
cok kaybetmiş miydi? "
diye. sordum.
"Gel!
83
"ANTİKLERİN MAGARAsI "
Şimdi onu göreceğiz, açık belirtilerden birine sahip. "
Lama
M ingyar Dondup ayağa kalktı ve odadan aceleyle çıktı. Aya
ğa sıçradım ve onun ardından hızla gittim. Koridordan aşağı
ya yol göstererek, aşağıdaki başka kata ve medikal tedav i gö
renlerin yattığı uzak bir kanada doğru. Duvardaki küçük bir
oyukta gözden kaçan K hati L inga (Japon keşiş) karamsarca
dışarı bakıyordu. Lama M ingyar Dondup yaklaştığında ayağa
.kalktı el lerini kavuşturdu, başını eğerek selamladı.
"Oturmuş
olduk, "
dedi Rehberim.
"Sana, kelimelerini dinleyebilecek
genç bir adam getirdim. En içerideki Kişi'nin emriyle özel
eğitim altındadır. "
Lama başıyla selamladı, döndü ve duvar
mağarasından ayrıldı. B ir süre Japon, bana dik dik baktı ve
sonra oturmamı istedi. Oturdum; ne zaman kendini kaybede
ceğini bilmediğim için makul bir ·uzaklıkta!
''Ak/mı, okuyacağın bütün okült şeylerle doldurma ev
lat! "
dedi Japon Keşiş.
"Ruhsal gelişimini engelleyecek, haz
medilmesi zor konulardır onlar. Bütün Dinleri çalıştım. Bula
bildiğim bütün metafiziksel kültleri çalıştım. O, beni zehirle
di, bakış açımı kararttı, Özellikle Seçilmiş Biri olduğuma i
nanmamı sağladı. Şimdi beynim zayıfladı, bazen kontrolümü
kaybederim -Yüksek Benliğimin yönetiminden kurtularak. "
"Faka/, Jj:fendim!"
diye bağırdım,
"eğer bir kişi okumazsa,
nasıl öğrenebilir? Basılmış kelimelerden ne zarar gelebilir? "
"Evlat! "
dedi Japon keşiş,
"elbette bir kişi okuyabilir, fakat ne
okuduğunu dikkatle seç ve okuduğun şeyin oldukça anlaşılır
olduğundan emin ol. Basılı bir kelimede tehlike yoktur, fakat
o
kelimelerin sebep olabileceği düşüncelerde tehlike vardır.
Bir kişi uyuşan ile uyuşmayanı karıştırarak her şeyi yiyemez.
Bir kişi ne başkaları ile çelişen karşı gelen şeyleri okumalı,
ne de okült güçlere söz veren şeyleri okumalıdır. Bir kişinin
kontrol edemediği bir Düşünce-formu üretmesi kolaylıkla
mümkündüı; aynen benim yaptığım gibi ... ve sonra bu düşiin-
84
"BÖLÜM DÖRT"
ce formu birine zarar verebilir. "
Dünyanın bütün ülkelerinde
bulundun mu? Diye sordum. Japon bana baktı ve gözlerinde
hafif bir parı ltı göründü.
"Küçük bir Japon kasabasında doğdum "
dedi
"ve yete
rince büyüdüğüm zaman Kutsal Ayine katıldım. Yıllarca din
lere ve okült uygulamalara çalıştım. Sonra Amirim-Üstüm,
ayrılmamı ve okyanusun ötesindeki uzak ülkelere de seyahat
etmemi istedi. Elli yıl ülkeden ülkeye, kıtadan kıtaya, daima
çalışarak gezdim. Düşüncelerimle kontrol edemediğim Güç
ler yarattım. Astral planda yaşayan Güçler ve onlar, ara sıra
Gümüş Kordonumu etkilediler. Sonra belki, izin verilirse sa
na daha fazlasını anlatacağım. Şimdilik son saldırıdan dolayı
hdlô zayıfım ve bu yüzden dinlenmem gerek.
"
Rehberimden
alacağım izinle, sonraki bir gün için selamımı verdim ve du
var kovuğunda onu yalnız bıraktım. B ir doktor keşiş, beni
ayrılırken görerek, ona doğru aceleyle gitti . Merakla beni gö
zetleyenlere, Chakpori'nin bu bölümünde yatan yaşlı keşiş
lere gizlice baktım. Sonra, aci l bir telepatik çağrıya karşılık
olarak Rehberime, Lama Mingyar Dondup'a doğru aceleyle
yürüdüm.
85
BÖLÜM BEŞ
Yolumun üzerindeki tehlikeye aşarak. köşeleri aceley le
dönerek, koridorlar boyunca koşturdum. Yaşlı bir keşiş ya
nından geçerken ben i kavrad ı ve
"Bu un�unsıız aceleye sa/11iJ
olman iyi defril evlat. gerçek Lamalann tarzı hu değil.' "
Sonra
yüzüme bir göz attı. Lama Mingyar Dondup'un koğuşundan
ben i tanıdı. Homurtulu bir sesle, sıcak bir kor tutmuş gibi be
ni yere bıraktı ve aceleyle yoluna gitti . Ben yatışmış olarak
kendi yolumu takip ettim. Rehberimin odasını n gi rişinde öyle
bir refleksle durdum ki, neredeyse düşüyordum; onunla iki
yüksek rütbeli abbot vardı. Vicdanım beni çok kötü sıkıştırı
yordu; şimdi n e yapmıştım? Daha d a kötüsü. pek çok güna
lı ıından hangisi ortaya çıkmış oluyordu? Kıdem l i abbotlar.
küçük çocukların kötü haberleri bulunmadan küçük çocukları
beklemezler. Ayaklarımın bağlarının çözüldüğünü hissett im
ve Chakpori'den kovulmama sebep olabi lecek herhangi bir
şey
yapıp yapmad ığımı hatırlamak için hafızamı alt üst enim.
Abbotların biri bana baktı ve yaşlı bir aysbergin sıcakl ığıyla
gülümsed i. Diğeri. Himalayaların bir parçasından dilimlen
rniş görünen bir bak ışla bana doğru haktı. Rehberim güldü.
"Kesinlikle ı·icda11111da hir sııpın l'llr /,ohsang. Ah.' Bu 51t�l'-
87
"ANTİKLERİN MAGARASI,,
gıdeğer Ahbot Kardeşler, telepatik lama/ardır da, "
diyerek
bir kıkırdamayla ekledi.
İki Abbotun ürkütücü olanı, sertçe bana baktı ve kay
aların düşüşü bir sesle;
"Tuesday Lobsang Rampa, En
İçerideki Kişinin·istemiş olduğu araştırma vasllasıyla . ... 'nun
şimdiki enkarnmyonu olarak tanındığm te::,pit edildi. "
Başım
dönüyordu, ne dediğini zor takip edebildim ve son sözleri ni
zar zor yakaladım.
" ... ve üslup, rütbe ve Efendi A bbot'un
unvanı, zamanı ve yeri, sonraki bir .fırsatta tespit edilecek
törende takdim edilecektir. "
İ ki Abbot, Lama M ingyar
Dondup'u ciddiyetle selamladı lar ve sonra aynı ciddiyetle
beni selam ladı lar. Bir kitap alarak çıktı lar ve ayak sesleri
yavaş yavaş kayboldu. Sersemlemiş biri gibi, arkalarından
bakakaldım. Samimi bir gülüş, omuzumun üzerindeki bir elin
dokunuşu, 'şimdiye' döndürdü ben i.
"Şimdi, bütün koşuştur
manın ne için olduğunu biliyorsun. Testler, bizim her zaman
bildiğimiz gerçeği sadece onayladı. O çağrı, senin ve benim
aramdaki özel bir kutlama için; sonra senin için bazı ilginç
haberlerim var. "
Bana başka bir odayı gösterdi ve orada,
gerçek bir Hint yemeği seri liydi. Herhangi bir özentiye gerek
duymadan kuruldum !
Sonra, daha fazla yiyemeyecek kadar doyunca, kalan yi
yeceklerin görüntüsü bile midemi bulandırdığı zaman Reh
berim kalktı ve diğer odaya dönmek için yolu gösterd i.
"En
İçerideki Kişi sana
Antiklerin Mağaran
'nı anlatmam için
izin verdi"
ded i, hemen ekleyerek.
"Tercihen, En İçerideki Ki
şi, onu sana anlatınan11 önerdi. "
Bana bir yan bakış attı, son
ra neredey�e bir fı sı ltıyla,
"Birkaç gün içinde oraya. uzun bir
yolculu{�a gid�vonız. "
İ çimde heyecan fı ıtınaları hissettim ve
daha önce bild iğim bir yere, belki "eve" gid iyor gibi, imkan
sız bir izlenim edindim. Rehberim, gerçekten çok yakı ndan
beni
SC) red iyordu.
Onun yoğun bak ışları altında. yukarıya
88
"BÖL� BEŞ "
bakarken başını sal ladı.
" Ben de senin gibi özel eğitim, özel
/irsal/ara sahip oldum Lobsang. Benim Öğretmenim, bu ya
şamdan uzun zaman önce geçmiş bir adamdır, onun boş Ka
huftu, şimdi bile Altın İmgeler Salonundadır. Onunla dünyayı
haşlanbaşa, kapsamlı olarak dolaştık. Sen Lobsang, tek ba
şına seyahat etmek zorunda kalacaksın. Şimdi sadece otur ve
sana, Antiklerin Mağarası 'nın bulunuşunu anlatacağım. "
Dudaklarımı ıslattım, bu, uzun zamandır duymak iste
diğim bir şeydi. Bir Lama Manastırında, her toplulukta oldu
ğu gibi söylentiler, sık olarak güveni l ir köşelerden yayılır.
Bazı söy lentiler, söylenti olarak kendini gösterir ve başka bir
�ey değildir. Bu, yine de farklıydı; her nasılsa duyduğum şeye
inandım.
"Çok genç bir lamaydım Lobsang, "
diye başladı Rehbe
rim.
"Öğretmenimle ve üç genç lamayla daha uzak dağ böl
gelerini keşfe- çıkmıştık. Birkaç hafta önce, ağır bir kaya-dü
şüşünün ardından korkunç bir patlama oldu. Konuları araş
tırmak için dışarıdaydık. Günlerce, kudretli bir kaya zirve
sinin dibinde gizli gizli dolaştık. Beşinci günün sabahında,
01-,"Jretmenim uyandı, sadece uyamk değildi; bir sersemlik içe
risinde olduğu görünüyordu. Onunla konuştum ve cevap ala
madım. Onun hasta olduğunu düşünerek, güvenliği için, son
suz miller aşağıya nasıl indirebileceğimizi merak ederek, bu
nu başarabilmek endişesi içindeydik. Sünepece, sanki garip
güçlerce çevrelenmiş gibi ayakta güçlükle durdu; yıkıldı ve
sonunda doğruldu. Tökezleyerek, sıçrayarak ve transtaki bir
adam gibi hareket ederek, başa ilerledi. Neredeyse korkuyla
titreyerek, sarp kaya yüzeyinden yukarı. üzerimize yağan
küçük taş yağmurlarıyla yıkanarak, sonunda meydanın kes
kin kenarı üzerine vardık ve yukarıdan bakarak durduk. De
rin bir hayal kırıklığı hissi deneyimledim. Önümüzde şimdi
kocaman, neredeyse çakıl taşlarıyla dolu küçük bir vadi
89
"ANTİKLERİN MAGARASI "
vardı. Bura.\·ı açıkça, kaya şelalesinin doğduğu yerdi.
Rem
kaya çatlak/art gelişmiş ya da Yeryüzü sarsmtılan. dağın yer
leşmemiş yüzeyinden oluşmuşlardı. Yakmlarda se1xilenmiş
kayaların derin yartklan. parlak gün ışığmda gözümüzü ka
maştırd1. füsun ve dikenleı: şimdi herhangi bir destekten
mahrum kaldıkları için kederle aşağıya düştüler. Burada dik
katimi çekecek bir şey yoktu. Fakat oldukça büyük bir kaya
düşüşü vardı. İnişe geçmek için döndüm, fakat hemen "Ming
yar
!
" diye birfıstltıyla durdum. Refakatçi/erimden biri işaret
ediyordu. Öğretmenim, tam altımızda biraz ilginç. içten gelen
bir hisle dağ yüzeyinden aşağıya ilerliyordu. "
Büyülenmiş
gibi oturdum, Rehberim konuşmayı bir an kesti ve bir yudum
su içti, sonra devam etti.
"Biraz umutsuzca ona baktık.
O yavaşça, kenardan aşa
ğıya, küçük vadinin yaytlmış kaya zeminine doğru tırmanİsteksizce, her an o tehlikeli alana kayacağımızı umarak onu
izledik. Dipte Öğretmenim tereddüt etmedi, fakat sonunda,
kaya vadinin diğer tarafma varana kadm: dev gibi çaktllan
geçerken dikkatli bir yol seçti. Korktuğumuz için o, birkaç
yarda ötede kaybolana kadar ellerini
ve
ayaklarım kullana
rak yukarıya doğru tırmamk İsteksizce takip ellik. Bize açık
başka bir yol yoktu, geri dönemezdik ve iJniimüzde tırmanan
kıdemlimi::.e. onu takip etmeye korktuğumuzu söyledik. Tehli
keli olmasma rağmen tırnuınıldı. Dikkatli hiryol seçimiyle ilk
önce llrmandık. Zor bir kayaydı. hava inceydi. Birazdan ne
fes alma. boğazımı töıpülüyordu
ı·e
ciğerlerimi hir sertlikle.
kuru a,�rtyla dolduruyordu. Vadiden he/ki
150 111. yııkarıd(/,
dar hir çıkmtı kayasmın iizffincle. giiç/iikle nef('s alarak yere
yayıldım. Yukarıya tır/11(//111/a.ra. yeniden t11·111a1111wya haşla
mak irin /wzırla111rke11.
y11karıy" hir
gij::
0111111. O
,
!!;
r
e
t
m
eni
m
in
sarı ciihhesinin
y
i
ikse
k
l
cn
l
e
ki hir k"rn okınt ı,\·ı ii::erincle kay
hold
11
{
�
11
111
1 gdrdiim. Ammrn::uı. daima yııkarıy(/ do,!!;m ilerll!-
90
"BÖLÜM BEŞ"
yerek dağın yüzeyine yapıştım. Arkamdan takip eden yol
daşlarım benim kadar isteksizdi. Şimdiden küçük vadidekı
gücümüzden yoksunduk. Hevesli rüzgar. cübbelerimizi etrafı
mızda şaklatıyordu. Aşağıya küçük taşlar boşaldı ve devam
L'lmeye zorlandık. "
Rehberim, sudan başka bir yudum almak
için sustu. Asl ında dinlediğimi görmek için durduğunu
anladım ... Evet, onu pür dikkat dinliyordum ! . ..
"Sonunda, "
diyerek devam etti;
"araştıran parmaklarım
la bir çıkıntı yüzeyi hissettim. Sıkıca bir kavrayışla ve diğer
lerine bağırarak dinlenebileceğimiz bir yere varmıştık, kendi
mi yukarıya çektim. Geriye doğru, aşağıya hafifçe meyil/eşen
ı·e
dağ bölgesinin diğer tarafından pek.fazla görünemeyen bir
kaya
çıkıntısı vardı. İlk bakışta kaya çıkıntısı, yaklaşık üç
metre genişliğinde olarak gözüktü. Daha ötesini görmeyi bek
lemedim, fakat diğerlerine, bir bir yukarı gelmelerine yardım
L'lmek için diz çöktüm. Az sonra, çabamızın ardından, rüzga
Dostları ilə paylaş: |