Tibet'li bir rahip olarak bilinen ünlü Lobsang Rampa'­



Yüklə 6,06 Mb.
Pdf görüntüsü
səhifə4/19
tarix09.04.2020
ölçüsü6,06 Mb.
#30802
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   19
Lobsang Rampa - Antiklerin Mağarası

du 
ve odadaki küçük kandiller yakıldı.  Fakat Yaşlı Seng git­
mişti.  Güneşin kaybolan son ışıklarıyla gitmişti. " 
Rehberim, 
onu  tak.ip  ettiğimden  emin  olmak  için  bana  baktı  ve  sonra 
devam  etti. 
"Yaşlı  Seng,  sessizliğin  içinde  hm/dayan  ve  vücudunun 
gıcırdayan sesleriyle  minderin üzerine küt diye  düştü.  Kam 
hir  dahq  atardamarların  ve  damarların  içinde  dolaşmadı; 
ı·ücut sıvıları,  içinde ltkırdamadı.  Yaşlı Seng'in bedeni ile işi 
hilli; bir daha kullanılmamak üzere öldü.  Fakat bir kolorva­
yant (durugörür) orada hazır bulunmuş olsaydı,  Yaşlı Seng'in 
hedeni etrajinda,  açık mavi bir sis formunu görmüş olacaktı. 
incelen Gümüş Kordonla tutturulmuş şekil, havada yatay ola­
rak süzülür, sonra bedenin üzerinde yükselir.  Yavaş yavaş Gü­
müş Kordon incelir ve kopar.  O,  Yaşlt Seng olmuş olan Ruh, 
hir tütsü  bulutu gibi sürüklenerek,  çaba göstermeden duvar­
ların  içinden  gözden  kaybolur,  uzaklara  akar. " 
Lama,  be­

i mde çay aldığımı gördü.  Kabını yeniden doldurdu ve sonra 
devanı  etti : 
"Ruh,  materyalist  zihnin  kavrayamayacağı  alemlerin 
iı.,:inden,  boyutların  içinden sürüklendi.  Sonunda harika bir 
toplanma yerine vardı.  Birinde onun durduğu uçsuz bucaksız 
hinalarda noktaladı. Buraya,  Yaşh Seng olmuş olan Ruh girdi 
37 

"ANTİKLERİN  MAGARASI " 
ve yolunu panldayan bir kata çevirdi.  Bir ruh Lobsang, kendi 
çevresinde,  sizin bu dünya üzerinde olduğunuz kadar katıdır. 
Ruh dünyasında bir ruh,  duvarlarla sınırlandırılabilir ve bir 
katta yürüyebilir.  Ruh orada,  Yeryüzü üzerinde bildiğimizden 
farklı kabiliyet ve doğal yeteneklere sahiptir.  Bu ruh, gezme­
ye devam etti ve sonunda küçük bir odacığa girdi.  Oturarak, 
önündeki  duvara  gözünü  dikti.  Aniden  duvar  ortadan  kay­
boldu ve onun yerine sahneleri gördü -onun hayatı olan sah­
neleri.  Herhangi bir zamanda olan şeylere sahip Kayıtlar o­
lan ve eğitilmiş kişiler tarafından kolayca görülebilen Akaşik 
Kayıtlar dediğimiz şeyi gördü. İnsanların kendi başarı ve ba­
şarısızlıklarının kaydım,  Yeryüzü hayatından ayrılıp hayatın 
ötesine geçen herkes tarafından görülür. İnsan geçmişini sey­
reder  ve  kendini yargılar! İnsanın kendinden  daha  sert yar­
gıcı yoktur.  Bir Tanrı 'mn önünde titremeden oturamayız; otu­
ruruz ama yaptıklarımızı ve yapmaya niyetlendiğimiz her şeyi 
görürüz. " 
Sessizce  oturdum.  Bütün  bunları  oldukça  sürük­
ley ici  ve  i lginç  buldum.  Bunu  saatlerce  din leyebi l irdim.  Sı­
kıcı ders görevlerinden daha fazla! 
"Çinli Yüksek Memur Yaşlı Seng olan Ruh oturdu ve  Yer­
yüzü üzerinde yaşadığı  hayatı,  elde ettiği başarıları gördü, " 
diye  devam  etti  Rehberim .  
"Gördü  ve pek çok yanlışı  için 
üzüldü.  Sonra  kalktı  ve  küçücük  odasını  terk ederek  hızla 
Ruhlar Dünyası kadınlarının ve adamlarımn onu bekledikleri 
daha  büyük bir odaya gitti. Anlayış ve merhametle sessizce 
gülümseyerek onun yaklaşmasını,  onun rehberlik talep etme­
sini beklediler.  Onların misafirperverliği içerisinde oturarak 
onlara,  yapmaya  teşebbüs ettiği,  yapmaya niyetlendiği şey­
leri,  hatalarım  ve  başaramadıklarını  anlattı. "  "Fakat  sizin, 
onun  yargı/anmadığım,  kendi  kendini  yargıladığım 
söylediğinizi zannettim.'" 
dedim. 
"Bu öyle Lobsang, " 
d iyerek 
tekrarladı Rehberim. 
"Geçmişini ve hatalarını görmüş olan o, 
38 

"BÖLÜM  İKİ,, 
şimdi bu Danışmanlara, onların tavsiyelerini almak için yak­
laşır :fakat sözümü kesme,  beni dinle  ve sorularını sonraya 
sakla. " 
"Söylediğim gibi, " 
diye  devam  etti  Lama, 
"Ruh,  Danış­
manlarla  oturdu  ve  onlara  başarısızlıklarını  anlattı.  Daha 
verimli evrimleşebilmek  için,  Ruhunda  geliştirmek zorunda 
olduğu nitelikleri anlattı.  Ve  sonra onun daha ileriye yürüme­
si için gerekli  olan koşulları  bulmasına yardım  edilecektir. 
Yaşlı Seng olmuş olan Ruh, ölü bedenini son defa görmek için 
Yeryüzüne geri döndü  -şimdi gömülmek için hazırdı.  Sonra, 
bir  daha  Yaşlı  Seng'in  Ruhu  olmadı.  Dinlenmeye  hazır  bir 
Ruh oldu. Öte Aleme döndü. Kesin olmayan bir süre dinlendi 
ve  iyileşti.  Geçmiş yaşamların derslerine çalışarak,  gelecek 
yaşam için hazırlandı. Burada,  bu hayattaki ölümün ötesinde, 
maddeler  ve eşyalar,  Yeryüzünde  bulunmuş oldukları  kadar 
dokunmak için  katıydılar.  Zamanı gelene  kadar  dinlendi  ve 
bunun  için koşullar önceden  hazırlanmıştı. "  "Bunu sevdim " 
diye  bağırdım. 
"Onu  çok ilginç  buldum. " 
Rehberim  devam 
etmeden  önce bana gülümsedi. 
"Önceden  belirlenmiş  bazı zamanlarda,  doğmaya  hazır 
Ruh çağrılmasını bekledi ve bu hizmetle görevli biri tarafın­
dan İnsan Dünyasına girmesine izin verildi.  Et içindeki göz­
ler için görünmeyerek, ailesi olacakları gözleyerek, eve baka­
rak,  bu evin  bu sefer öğrenmek zorunda olduğu dersleri öğ­
renmek için istenen özellikleri karşılama olasıhklarına değer 
biçerek.  orada kaldılar.  Tatmin  oldular,  geri geldiler.  Aylar 
sonra Anne-Olacak-olan,  Ruh bedene bağlanırken içinde ani 
bir hareketlenme hisseder. Zamanı gelince bebek, İnsan Dün­
yasına doğdu.  Eskiden Yaşlı Seng'in bedenini kullanan Ruh, 
şimdi Çin'in bir bahkçı kasabasında alçakgönüllü durumlar­
da yaşayan  çocuk Lee  Wong'un  isteksiz beyni ve sinirleriyle 
yeniden mücadele elli. Bir kere daha,  bir Ruhun yüksek tilre-
39 

"ANTİKLERİN  MAGARASI " 
şimlai. 
hir 
el 
hedenin 
daha düşük titreşim oktavına dönüş­
tfirı"ildii. " 
Oturdum  ve  düşündüm.  Sonra  biraz  daha  düşündüm. 
Sonunda. 
"Saygıdeğer Lama. mademki hu 
böyle. 
Yeryüzünün 
sıkıntılarından ancak bir kurtuluş olan ölümden insanlar ni­
çin korkuyor? " 
dedim. 
"Bu aklı başında  bir soru Lobsang, " 
diye yan ıtladı  Rehberim .  
"Fakat Diğer Dünya'mn mutluluğu­
nu bilseydik. çoğumuz buramn zorluklarına katlanamayacak­
tık.  Bu yüzden iç·imize  bir ölüm  korkusu yerleştirdik. " 
Bana 
şakacı  bir  yan  bakış atarak, 
"Bazdanmız okulu sevmeyiz.  O­
kulda çok gerekli olan disiplini sevmeyiz. Ancak bir kişi bü­
yüdüğü ve yetişkin olduğu zaman. okulun.faydalan ortaya 
Çl­
km:  Okuldan kaçılmayacakıı ve bilgide  ilerleme beklenecek­
ti.  Ne de bir kişi,  tahsis edilen zamamndan önce hayatım so­
na erdiremeyecektir. " 
Bu  konuyu  merak  ettim. Çünkü  sadece 
birkaç  gün  önce.  cahi l  ve  ruh  hastası  bir  keşiş,  yüksek  bir 
inziva  yerinden  kend ini  atmıştı.  Yaşl ı   keşiş.  çekilmez  bir a­
dam  olan  o  mizac ıy la,  yapı lan  bütüıi yardım tekl iflerini  red­
detti.  Evet  yaşlı  J igme,  yoldan  çıkman  iyi  oldu,  d iye  dü­
şündüm.  Kend isi  için  daha  iy i, diğerleri  için  daha  iyi. 
"Efendim!" 
dedim. 
"o zaman keşiş .Jigme kendi yaşamım 
sonlandmliğında yanlış  mı yaptı ? "  "Evet  Lohsang.  O,  çok 
yan/iş ya/Jtı, " 
diye cevaplad ı  Rehberi m. 
"Bir adam ya da ka­
dın  Yeryüzü  üzerinde tahsis  edilmiş  belli bir süreye sahiptir. 
Eğer bir kişi hayatım o zamandan önce sonlandll'lrsa,  o za­
man  o.  neredeyse  hemen  geri dönmek zorundad11:  Böylece, 
belki sadece hirkaç 
a_ı1 
içinde bir bebe{;in hayata doğum man­
zarasına sahip oluruz. Bu, intihar eden bir ruhun bedeni elde 
etme dönüşii olarnktır ve böylece daha önce yaşamış olması 
gereken zamam yaşw:  İntihar asla hakli gösterilemez.  Ken­
disine  karşı.  bir kişinin  Yüksek  Şuuruna  karşı ciddi bir suç­
tw: "  "Fakat  �fendim " 
dedim, 
"aile  itibarmın zedelenmesini 
40 

"BÖLÜM  İKİ,, 
telafi 
etmek için törensel intihar düzenleyen kibirli Japonlara 
ne 
dersin? Kuşkusuz cesur hir insan hunu yapar. " "Öyle değil 
/,ohsang, " 
Rehberim  çok  vurgu luydu. 
"Öyle  değil.  Cesaret 
d/mek demek değildir.  Hayatta zorluklarla yüzleşmek, acılar­
la 
yüzleşmektir. Ölmek kolaydu�  Yaşamak; bu, cesaret hareke­
tidir.' Törensel intiharda gururun tiyatro gösterisi hile,  hir ki­
ş�vi onun yanlışltğma inandırabilir.  Öğrenmek için buradayız 
ve 
sadece hize tahsis edilmiş süre içerisinde yaşayabiliriz. İn­
tihar asla haklı gösterilemez.' " 
Tekrar  Yaşl ı  J igme'y i  düşün­
düm.  Kendini  öldürdüğü  zaman  çok  yaşl ıydı.  Bu  nedenle 
dünyaya  tekrar  geldiği  zaman,  zannedersem  bu  sadece  kısa 
hir kal ı ş  olacak. 
"Saygıdeğer Lama " 
diye  sordum, 
"korkunun amact  ne­
dir? Korku içerisinde niçin bu kadar acı çekmek zorundayız? 
.-1sla olmamış şeylerden en çok korktuğumu, yine de onlardan 
hdld 
korktuğumu zaten ke�fettim.'" 
Lama güldü  ve 
"Bu hepi­
mize olur. Biz bilinmeyenden korkanz.  Yine de korku gerekli­
ıliı� Korku miskinliğe kapılacağımız zaman bizi kışkırtır. Kor­
ku.  kazalardan sakmmakla hize fazladan hir güç verir. Korku 
hize ilave güç,  ek dürtü veren bir destektir ve bizim tembellik 
c,�ilimimizin  üstesinden  gelmemizi  sağlar.  Öğretmenlerden 
korkmadan  ya  da  diğerlerinin  önünde  aptal  görünmekten 
korkmadan okul ödevlerinizi çaltşmayacaktımz. " 
Keşişler tapınağa geliyordu. Chelalar daha fazla yağ kan­
d i l i .  daha fazla tütsü yakarak etrafta  koşuşturuyorlardı. Ayağa 
kalktık  ve  söğütlerin  yapraklarıyla  oynayan  hatif bir  melte­

in  olduğu  akşamın  soğuğuna  yürüyerek  çıktık.  Çok  uzak­
lardaki  Potala'dan  büyük  trompet  sesleri  duyuldu  ve  bel i rsiz 
yankı ları  Kehanet  Söy leyen  Lama  Manastırının duvarları nda 
dalgaland ı .  
4 1  

BÖLÜM  ÜÇ 
Kehanet Söyleyen Lama Manastırı; küçük, sık ve çok sa­
paydı .   B irkaç  küçük  chela  kaygısızca  terkedilmişl i kle  oyun 
oynuyordu.  Öğle vakti  tembelce  çene çal ınan, güneşle yıkan-­
mış avlularda  miskince yayılmış  trappa grupları  yoktu.  Yaşl ı  
insanlar,  yaş l ı  lamalar burada çoğunluktaydı. Y ı l ların ağırl ığı 
altında çarpılmış ve beyaz saçlı, yaş l ı  insanlar i şyerine yavaş­
ça gittiler.  Burası,  Gelecekten  Haber  Verenlerin  Eviydi.  Ge­
nel l ikle  yaş l ı   Lamalara  ve  Kahinin  kendisine  Kehanet,  ilahi­
yat  (teoloj i )   görevi  emanet  edi l m i şti.  B uraya  giren  davetsiz 
1.iyaretçi yoktu. Dinlenmek ya da yiyecek bulmak  için  çağrıl­
mış, yolunu kaybetmiş yolcu yoktu.  Burası çoğunluk tarafın­
dan korkulan ve özel  olarak davet edi lenler hariç, herkese ya­
saklanmış bir yerdi.  Rehberim  Lama  M ingyar Dondup,  istis­
naydı.  Her  istediği zaman girebi lirdi  ve  gerçekten  hoş  bir mi­
safir olarak  karşılanırdı. 
Hoş  bir  ağaçl ık,  Lama  Manastırını  merakl ı   gözlerden 
gizl iyordu.  Dikkatle  muhafaza  ed i len  odalar,  bu  B i lgi  Tapı­
nağını böyle sık ziyaret eden,  His Holi ness The  İ nmost One'a 
göre  düzenlenmi şti.  İçerideki  hava,  önem l i   işlerin i  sükunetle 
koşturan  insanların  genel etkisiyle huzurluydu. 
43 

"ANTİKLERİN  MAGARASI " 
Ne  gürültülü  ziyaretçi ler  için.  ne  de  kavgalar  için  fırsat 
vardı. Yer. Ti bet  boyunca  bazen  binlerce  keşişten  oluşan top­
luluklarda düzen i  sağlama göreviyle polis-keşiş olarak görev­
lendirilm iş,  hiçbiri  1 00  ki lodan  aşağı  gelmeyen  ve  çoğu  2 
metreden  uzun,  dev  gibi  insan lar,  güç lü Kham adamları  tara­
fından  devriye  geziliyordu.  Keşi ş-pol isler,  sürek l i   tetikte  ve 
nöbette  olarak, toprakları  uzun adım larla geziyorlard ı .  Güçlü 
fıçı  tahtaları  taşıyarak,  suç lu  vicdanlar  için gerçekten  korku­
tucu  bir  görünüşe  sah iptirler.  Bir keşiş cübbesinin,  bir din a­
dam ını  örtmesi  gerekl i  değildir.  Bütün  toplumlarda  aptal  ve 
günahkar  i nsanlar  vardır;  bu  yüzden  Kham  Adamları  çok 
meşguldürler. 
Manastır  binaları  da  hedeflenen  amaçlara  uygundurlar. 
Burada yüksek binalar yoktur.  Çentik l i  uzun tırmanma direk­
leri yoktur.  Bu,  yaş l ı  olanlar için gençl iğin elastikiyetin i  kay­
betm iş  ve  kemikleri  dayanıksız  insan lar  için  böyledir.  Kori­
dorlara  ve zemin katta yaşayan  en yaş l ı  olanlara ulaşmak ko­
laydır.  Kehanet  Söyleyenin  kendi  de,  Kehanet  Tapınağının 
kenarında,  zem in  katta yaşad ı .  Onun çevresinde  en yaşlı,  en 
bi lge  insanlar yerleşmi şti .  Ve,  kıdeml i  Kham Adamlarının ke­
şiş-polisi. 
"Kahini  görmeye  gideceğiz  Lobsang, " 
dedi  Rehberim. 
"Seni, çok merak ettiğini ifade etti ve zamanrnın çoğunu sana 
harcamaya haz1r. " 
Davet ya  da  emir,  beni en  büyük hüzünle 
doldurdu. Geçmişte,  bir astrologa ya  da  "kahine" her z iyare­
timde kötü haberler, daha  fazla keder,  gelecek zorlukların da­
ha  fazla onayı  üreti'lmiş oldu.  Genell ikle  de.  en  iyi  cübbemi 
giymek  ve  çoğunu  duymadığım.  bir  dizi  basmakal ıp  sözler 
me leyen,  bıktırıcı şeki lde konuşan bazı yaşlı adam ları d inler­
ken  ördek  gibi  oturmak  zorundaydım.  Şüphey le  yukarıya 
baktım.  Lama  gözlerini  üzerime  di kerken,  bir  gülümsemeyi 
saklamaya  çabalıyordu.  Kesinlikle,  zihnim i  okumuş olduğu-
44 

"BÖLÜM 
ÜÇ" 
nu  yüzümü  asarak  düşündüm. 
"Olduğun gibi git.  Kahin,  bir 
kişinin  cübbesinin  durumunu  hiç  önemsemez.  Seni,  kendini 
tamdığından  daha fazla  bilir! " 
derken  bir  kahkaha  patlattı. 
Gelecek  için  ne  duyacağımı  merak  ederek  hüznüm  daha  da 
derinleşti. 
Koridordan  aşağıya yürüdük ve  iç havluya çıktık.  İdama 
giden  biri  gibi  h issederek,  dağ  bölgelerinin  görünüşüne  bir 
bakış attım. Kaşları çatık bir pol is-keşiş, neredeyse hareket e­
den  bir  dağ  gibi bana yaklaştı.  Rehberim i  tanıyarak, karşı la­
ma  gülümsemelerini  kesti  ve  başıyla  derinden  selamlad ı .  
"Secdeler senin Lotus Duruşuna Kutsal Lama, " 
dedi .  
"Keha­
net Söyleyenin Derin Saygilanm size iletmeme izin  vererek 
beni onurlandmn. 
" Yanım ızda adım atmaya koyuldu ve  onun 
hantal adımlarıyla zeminin titrediğini elbette  hissettim. 
Kapının yanında duran  iki  Lama,  -normal  keşiş bekçi ler 
değil- bizim  yaklaşmam ızla, girebi lmemiz  için  kenara  çekil­
di ler. 
"Kutsal Biri sizi bekliyor" 
dedi, gülümseyen  biri  rehbe­
rime dönerek. 
"Ziyaretinizi sahmnzlikla bekliyor Efendi Min­
gyar" 
dedi  diğeri .  İçeri  yürüdük  ve  kendimizi  oldukça  loş 
aydınlatılmış  bir  oda  içerisinde  bulduk.  Birkaç  dakika  için 
çok 
az 
şey fark edebildim gerçekten.  Gözlerim havl udaki gü­
neş ışığından kamaşmış bulunuyordu. Yavaş yavaş görme gü­
cüm normale dönerken duvarlarında  iki  goblen (resimli örtü), 
bir  köşede  tüten  küçük  bir  tütsülük  ve  çıplak  bir  oda  algı la­
dım.  Odanın  ortasında.  basit  bir  minderin  üzerinde  oldukça 
genç  bir adam  oturuyordu.  Güçsüz ve zay ıf görünüyordu. Ve 
bunun,  Tibet'in  Kehanet  Söyleyeni  olduğunun  fark ına  vardı­
ğım  zaman  gerçekten  şaşırdım.  Gözleri  oldukça  dışarı  fırla­
m ıştı ;  gözünü  bana dikti  ve  beriden öteye.  Dünyasal  bedeni­
me değil de ruhuma  baktığı  izlen imi aldım. 
Rehberim  Lama  M i ngyar  Dond up  ve  ben,  geleneksel  o­
larak  yüzükoyun  yere  uzandık  ve  selam ımızı  sunduk.  Sonra 
45 

"ANTİKLERİN  MAGARASI ,,  
ayağa  kalktık v e  beklemeye  başladık.  Sonunda sessizlik,  net 
olarak rahatsız edici olduğunda,  Kahin konuştu: 
"Hoş geldin, 
Efendi Mingyar,  hoş geldin  Lobsang!" 
Sesi  oldukça  yüksek 
perdedend i  ve hiç  güç lü değildi.  Uzak  bir  mesafeden  geliyor 
izlenimi bıraktı. B i rkaç dakika için Rehberi m ve Kahin genel i  
ilgi lendiren  konuları  ele  aldılar.  Sonra  Lama  M i ngyar  Don­
dup  başıyla selam ladı,  döndü  ve  odayı  terk  etti .  Kahin  bana 
bakarak oturdu ve sonunda, 
"Bir minder getir ve yanıma otur 
Lobsang, " 
dedi .   Uzak  bir  duvara  yaslanmış,  dolduru lmuş 
kare  biçiminde  bir  mi nder  buldum  ve  onun önüne oturdum. 
Bir  süre,  oldukça can  sıkıcı  bir sessizl ikle gözlerini  bana di­
kerek  baktı .  Ancak, can atıcı  son la, onun  incelemesinden  ra­
hatsız  olduğum  zaman  konuştu : 
"Dolayısıyla  sen,  Tuesday 
Lobsang Rampa'sın.1 " 
ded i .  
"Birbirimizi,  başka bir yaşam ev­
resinde çok iyi tamdık.  Şimdi.  En İçerideki Kişi'nin emriyle, 
sana geçireceğin zorlukları,  üstesinden gelmen gereken zor­
lukları  anlatmak zorundayım. "  "Oh,  Efendim!" 
diye  bağır­
dım, 
"bu yaşamımda böyle acı çekmek zorunda kalmak için, 
geçmiş yaşamlarımda korkunç şeyler yapmış olmalıyım. Kar­
mam,  seçkin  kaderim,  başka  herhangi bir kişiden  daha zor 
görünüyor. " "Öyle değil, " 
diye  cevapladı. 
"İnsanların geçmiş 
yaşamlarının günahları  için  bu  hayatlarında  acı  çekmeleri 
gereksinimi olarak zorluklara sahip olmalarım düşünmeleri 
genel bir yanlıştır. Eğer bir metali.fırında ısıtırsan, bunu, ya­
nıldığı ve cezalandmlması gerektiği için mi yaparsın? Yoksa 
onun madde özelliklerini geliştirmek için mi yaparsın? " 
Bana 
sertçe  baktı  ve 
"bununla  birlikte  Rehberin  Lama  Mingyar 
Dondııp,  bu konuyu seninle ayrırn tartışacak.  Ben  sana,  sa­
dece geleceğini söylemek zorunday11n, " 
ded i. 
Kahin,  gümüş bir zi le dokundu ve bir görev l i  sessizce  i­
çeri girdi. Karşımızdan  sessizce yürüyerek  ben im ve Kehanet 
Söy leyenin arasına. çok alçak  bir masayı  yerleşti rdi. Masa ü-
46 

"BÖLÜM  ÜÇ" 
zerine, görünüşe göre  bir porselen şekl iyle, gümüşle çizilerek 
süslenmiş  bir  kase  koydu.  Kase  içerisinde,  keşiş-hizmetli ta­
rafından  Kahinin  önüne  yerleştirilmeden  önce  havada  salla­
yarak  açı k   kınnızı,  yalazlanm ış,  parlayan  mangal  kömürü 
korları  vardı. Homurtul u  bir kelimeyle, benim üzerimde kay­
bolan  etkiyle  zengin  oymalı  ahşap  bir  kutuyu  kasenin sağına 
yerleştirdi  ve  geldiği  kadar  sessizce  ayrı ldı.  Bütün  bunların 
başıma  niçin gelmek zorunda olduğunu merak ederek,  huzur­
suz,  durgun  olarak  oturuyordum.  Herkes  bana,  ne  kadar  zor 
bir hayat geçireceğimi  an latıyordu.  Ondan  zevk  al ıyor görü­
nüyorlard ı .  Zorluk zorluktu,  görünüşte geçmiş bazı  yaşamla­
rı mın  günahlarını  ödemek  zorunda  olmasam  bile,  kahi n  
yavaşça  öne  uzandı  ve  kutuyu  açtı. A ltın,  küçük b i r  kaşıkla 
ince  bir toza  dald ırdı  ve  ışıldayan  korların  üzerine  serpti. 
Oda,  ince mavi bir tozla doldu.  Duyularımın sersemledi­
ğini  ve görüş  gücümün  donuklaştığını  hissettim.  Ölçüleme­
yen bir mesafeden  büyük bir çanın çal ışını duyar gibi  oldum. 

>aha yakına  gelen  ses,  başımın yarı lacağını h issedene  kadar 
giderek yoğun laştı. Görüşüm  açıldı ve kaseden sonsuzca yük­
selen  bir duman  sütununu dalgınca seyrettim. Dumanın içeri­
-; inde  hareketler  gördüm.  Bana  yaklaşan  ve onun  bir parçası 
ulmam  için  beni içine çeken hareketler. Anlayışımın ötesinde 
h i r  
yerden  Kehanet  Söyleyenin  sesi  homurdanmaya  devam 
L'derek  bana  ulaştı. Fakat onun  sesine  ihtiyacım yoktu.  Onun 
kadar  canl ı   bir  şeki lde  geleceği  görüyordum.  Zamanın  bir 
ııoktası  içerisinde ayrı  durdum  ve sanki  devamlı-oynayan  bir 
lilınin  üzerine  resmedi lmiş  hayat  makaramın  olaylarını  ö­
ı ı limde  seyrettim.  İ lk  çocukluğum,  hayatımdaki  olgular,  ba­
lıaın ın  azgınlık ları,  hepsi  önümde  betimlendi.  Bir kere  daha 

'hakpori'nin  büyük  Lama  Manastırın  önünde  oturdum.  Bir 
kere  daha  Lama  Manastırlarının  çatısından,  dağ  tarafından, 
kemi k-kıran  gücüy le  aşağı  atan  rüzgar,  beni  kırbaçlarken 
47 

"ANTİKLERİN  MAGARASI" 
Dem ir Dağının sert kayalıklarını h issettim. Duman girdap ya­
parak döndü  ve resim ler ("Akaşik  Kayıtlar"  olarak  ad landırı­
lan lar)  harekete  devam  etti.  İ nisiyasyonumu  tekrar  gördüm. 
Dumanda  inisiye  olmazdan  önceki  gizli  tören ler.  dumanda 
döne  döne  yükseldi.  Resimlerde  kendimi,  Chungking"de 
(Çin"de  bir şehri)  yalnız  başı na,  uzun  gezim i  bitirirken  gör­
düm. 
İ lginç  bir makine.  Chungking'in  sarp  uçurumları  üzerin­
de  akarak  ve  süzülerek,  havada  döndü  ve  savru ldu.  Ve  Ben­
Ben-kontroldeyd im!  Sonra,  kanatlarında  Japonya'n ın  Doğan 
Güneşi sergilenmiş, böy le makinelerin fi lolarını gördüm. Ma­
kinelerden düşen siyah, koyu dam lalar.  alev  ve duman  içinde 
patlamak  için yeryüzüne  hücum  ettiler.  Mahvolmuş beden ler 
göksel  alanlara  fırladı  ve  bir  süre  için  gökler.  kan  ve  i nsan 
parçalarıyla yağmur gibi boşand ı .  Kal bimde ağrı  hissettim ve 
sersemledim, resim hareket ederken ve beni Japon lar tarafın., 
dan  işkence  yapılmış  olarak  gösterirken,  hayatım ı  gördüm. 
Zorl ukları gördüm. Acı ları  hissettim. Fakat bütün  üzüntülerin 
en  büyüğü, Batı Dünyasının bazı  insanlarının kötü ve hain ol­
masın ı, onların tek  sebeple kıskanç olmalarıyla.  iy i ler  için ya­
pı lan ları  mahvetmey i  başarmaları nı  görmektir.  Resim ler  ha­
reket  etmeye  devam  etti  ve  hayatı mın olası  sürecini.  onu  ya­
şamadan  gördüm. 
Çok  iyi  bi ldiğim  gibi.  olasıl ıklar  son  derece 
kes i n  
tah­
minler olabilirler.  Sadece çok  küçük ayrıntı lar baLen  farklıdır. 
l3 ir  kişinin  astrolojik  biçimi. 
k
işi
n
i
n  ne 
olabi leceğine.  mi­
nimum ve maksimum  hızlardan  yararlanabi len bir mak inenin 
yönet icisi  olarak  katlanabilınes ine  s ı nı r  
koy ar.  "/Je11im  iç·in 
::or  hir .ı ·aşam  olsun.' "  
diye diişün
d
i
i
m

Sonra 
i)y lc  sert  s ıçra­
dım 
k i .  neredeyse  m inderi  tı.:rk  ediyordum .  
B i r  d 
oınuzunıa 
doku ndu. 
D
ö
n
e
r
k
en

şimdi 
a rkamda  oturan  Kclıaııet  Söy l c­
y ı.:nin  yiizi.inii  gördüm. 
Bak ı ş ı .   i leridek i 
mr 
yol 
iç i n  
lı i'ı zniin. 
48 

"BÖLÜM  ÜÇ" 
tam  bir  merhametin  bakışıydı. 
"Sen  çok psişiksin  Lohsang" 
ded i. 
"Normal olarak bu resimleri, seyredenlere anlatmak zo­
rundayım. En içerideki Kişi, bekleyen bir kişi olarak oldukç·a 
adaletlidir,  doKrudw: " 
"Bütün  istediğim, " 
diye  cevapladım. 
"hurada  huzur iç·e­
risinde  kalmak.  Niçin çok coşkulu  vaaz  dinlerinin  -arkadan 
birbirlerinin boKyasına  gitmeyi  istemel�vim? "  
Kahin  yan ıtlad ı :  
"Bir  görevin 
var  dostum.  başanlması gereken " 
ded i .  
"Bütün  muhalefete 
ra,�men onu yapahilirsin.  Bu nedenle zor ve özel ç·a/ışnuılar 
görüyorsun. " 
Bütün  bu  zorluk ve görevlerden  söz etmek  ben i  
son  derece  kasvetl i   yaptı.  Bütün  isted iğim  barış  v e  huzur  i ­
ç i nde  ol mak,  biraz  da  zararsızca  eğlenmek. 
"Şimdi. " 
dedi 
Kah in, 
"Seni hekleyen ve sana dahafazla şey anlatacak Reh­
berine dönme vaktin. " 
Ayağa  kalktım  ve dönmeden  önce  ba­
şımla selam ladım ve oday ı  terk  ettim.  Dışarıda,  dev  gibi  ke­
şiş-polis,  beni  Lama  M ingyar Dondup'a  götürmek  için bek li­
yordu. Birl i kte yürüdük ve içerisinde, bir fil  ve bir karıncan 1 11 
bir cang ı l   patikasında  yan  yana  yürüdüklerini  gördüğüm  bir 
resim kitabını düşündüm . . . . 
"Pekala Lobsang'" 
dedi  Lama, ben  odasına girerken.  "L'­
manm bütün gördüklerinden keyfinfazla kaçmamışıu: " 
Bana 
gül ümsedi  ve  oturmamı  istedi .  
"İlk önce  beden için y�rccek 
l.obsang ve sonra Ruh için gıda. " 
ded i .   H izmetl i-keş işin  ça­
yımızı  getirmesi  için  gümüş çanı  çalarken  kahkahalar atıy(ır­
du. Be l l i  ki  tam zamanında varm ıştı m !  Lama Manastırı kural­
ları  lıel i rtir ki, bir kişi yemek yerken  bak ınamaz. Gözleri  kay­
mama lıdır ve tüm  di kkat. okuyanın sesine  veri lmel idir.  Bura­
da  Lama M i ngyar  Dondup'un  odasın da,  bizden  yukarı) a 
l li­
neyen.  düşünce lerimizi  gıda  gibi  böy le  sıradan  şey lerden 
ıızak  tutmak  için Kutsal  Kitaplardan  yüksek  sesle okuyan. ne 
de  kuralların  en  ufak  ihlal inde  üzeri mize  atlama\ 

hazır.  sert 
49 

"ANTİKLERİN  MAGARASI" 
disiplin  sorumlu ları  vard ı .   Gözümü  pencereden  dışarı,  son­
suzca  uzanan  H i malayalara  diktim,  on ları  bir  daha  seyrede­
meyeceğimin zamanının yakında geleceğini düşünerek ... Ge­
lecekte -benim geleceğimden- an lık bakışlar algı ladım ve tam 
olarak  görmed iğim, fakat duman  içerisi nde kısmen gizlenmiş 
şeylerden çok korktum. 
"Lobsang.1 " 
dedi Rehberim, 
"çoğunu gördün, ancak saklı 
kalandan daha fazlasmı. Eğer planlanmış geleceğinle yüzle­
şemeyeceğini hissediyorsan,  o zaman gerçeği kabul edecek­
sin  -yine  de  üzülerek- ve  Tibet 'te  kalabilirsin. "  "Efendim! "  
diye cevaplad ım, 
"bir keresinde bana, Hayat Yol/arma başla­
yan  bir insan,  bocalarsa ve geri dönerse,  onun  cesur insan 
olmadığmı söylediniz.  Önümdeki zorlukları bilmeme rağmen 
ileri gideceğim. " 
Gü lümsedi  ve  başını sallayarak onay  verdi. 
"Beklediğim gibi" 
dedi. 
"Sonunda başaracaksm. " "Efendim!" 
diye  sordum, 
"insanlar,  niçin bu dünyaya,  geçmiş yaşamla­
rmda  bulundukları  şeylerin  ve  bu  yaşamlarmda  yapmayı 
ümit  ettikleri  şeylerin  bilgisiyle  gelmezler?  Niçin  orada, 
"Saklı Bilgi" dediğimiz şey olmalı? Niçin hepimiz her şeyi bi­
lemeyiz? "  
Lama M ingyar Dondup kaşlarını  kald ırdı ve güldü. 
"Sen 
elbette biraz daha.fazla bilmek istiyorsun!" 
ded i. 
"Ha.fizan da 
güçten  düşüyor.  Oldukça  yakmda,  geçmiş  yaşamlarımızda 
yaptıklarımızı bu dünyada yüklerimizi artırmamak için nor­
mal olarak hat1rlayamadığım1Z1 sana söyledim. Dediğimiz gi­
bi  'Hayat Çarkı,  bir kişiye zenginlik ve diğerine fakirlik geti­
rerek döner.  Bugünün dilencisi, yarmm prensidiı� ' Eğer geç­
miş yaşamlarımızı bilmezsek, son enkarnmyonumuzda ne ol­
duğumuzu kendi yararımıza kullanmaya çalişmadan her şeye 
yeniden başlanz. " "Fakat " 
diye  sordum, 
"Saklı  Bilgi hakkm­
da ne diyorsun? Eğer bütün insanlar o bilg�ye sahip olsaydı, 
herkes daha iyi olacaktı, daha çabuk ilerleyecekti. " 
Rehberim 
50 

"BÖLÜM  ÜÇ" 
bana doğru gülümsedi. 
"Bu, o kadar basit değil! "  
diye cevap­
lad ı .  B ir  süre  için sessizce oturdu,  sonra tekrar konuştu: 
"İçimizde,  Yüksek Benliğimizin  içerisinde güçler  vardır. 
İnsanın fiziksel dünyada,  madde  içerisinde yapabildiği her­
hangi bir şeyden ölçülemeyen derecede daha büyük.  Özellik­
le Batı insanı, böyle güçleri,  -bütün Batılı insanlar parayı ö­
nemsediği için- yönetebilmek için kötüye kullanacaktır.  Batı 
insanının sadece iki sorusu vardır: Onu ispatlayabilir misin? 
Ondan ne çıkarabilirsiniz? " 
Oldukça safça güldü ve 
"İnsanın 
'kablosuz'  bir mesajı,  okyanus  ötesine göndermek için  kul­
landığı çok süslü aletler ve mekanizmaları düşününce daima 
çok  eğleniyorum.  Kablosuz,  kilometrelerce  kablo  içeren  a­
letler için kullanılacak en son terim olmalı. Fakat burada,  Ti­
het'te,  eğitilmiş lama/arımız hiçbir alet kullanmadan telepa­
tik mesajlar gönderirler.  Astrale gireriz,  uzayda ve zamanda 
seyahat ederiz,  dünyanın diğer bölümlerini ve diğer dünya­
ları ziya�et ederiz.  Havaya yükselebiliriz.  Çok ağır yüklerin, 
Küçlerin  uygulanması  ile  kaldırılması  genellikle  bilinmez. 
/Jütün  insanlar saf ve duru değildir Lobsang; ne de bir keşiş 
elbisesi,  her zaman  kutsal  bir  insanı  sarmaz.  Hapishanede 
bir aziz bulunabileceği gibi,  Lama manastırında da bir kötü 
bulunabilir. " 
Biraz  şaşkınl ıkla ona  baktım. 
"Fakat bütün in­
sanlar bu bilgiyi bilselerdi, kuşkusuz hepsi iyi olacaktı? "  
d iye 
sordum. 
Lama  cevaplarken  kederl i  o larak  bana  baktı. 
"Biz  Gizli 
!Jilgiyi,  İnsanlığın  korunabilmesi  için  gizli  tutuyoruz.  Çoğu 
insan, özellikle Batıdakiler sadece parayı ve diğerleri üzerin­
de güç kurmayı bilirler. Bizim topraklarımız bir zaman sonra, 
normal insanların düşünülmediği, fakat sadece karanlık güç­
leri desteklemek için var olan,  dünyanın yarısını esir edecek 
diktatörlerce,  acayip bir kültür tarafından sonradan istila e­
dileceğini ve fiziksel olarak zapt edileceğini, Kahin ve başka-
51 

"ANTİKLERİN  MAGARASI" 
lan  tarafindan  önceden  söylendi.  Gizli  bilgileri  açığa  vur­
macliğı için.  Ruslar tar
yüksek Lamalar bulunmaktadır. Normal insan Lobsang,  gizli 
bilg�ve ulaşan, şöyle tepki verecekti: İlkönce, şimdi kavradığı 
güçten korkmuş olacaktı. Sonra, en vahşi rüyalanmn ötesin­
de, kendini zenginleştirme aracına sahip olduğu aklına gele­
cekti.  Deneyecekti ve para ona gelecekti.  Paranın ve  gücün 
artışıyla sadece daha.fazla para ve güç isteyecekti. Bir milyo­
ner asla bir milyonla yetinmez.  ancak daha fazla milyon is­
ter.' Buna tam gelişmemişlik,  ahlaksızlıkların lam gücü denir. 
Saklı Bilgi mutlak güç verir. " 
Büyük  bir ışık kafama  dank  etti .  Tibet  nası l  korunabi l ir, 
bil iyorum !  Heyecanlanarak  ayağa  sıçradım, bağırdım, 
"o za­
man,  Tibet  kurtulur! Gizli Bilgi,  istiladan  bizi  koruyacak!" 
Rehberim  merhametle  bana  baktı. 
"Hay11�  Lobsang", 
üzgün 
olarak  cevapladı, 
"biz böyle şeyler için güçleri kullanmayız. 
Tibeı'e zulmedilecek. neredeyse yok edilecektir.  Fakat gelecek 
yıllarda tekrar yükselecek ve daha büyük,  daha saf olacakt11: 
Ülke, daha sonra bütün dünyanın olacağı gibi, savaşfmnın­
da,  süprüntü/erinden arınmış olacaktır. " 
Bana  bir yan  bakış 
attı. 
"Savaşlar olmak zorundaydı,  biliyorsun Lobsang" 
dedi 
sessizce. 
"Eğer savaşlar olmasaydı,  dünya nüfusu çok fazla 
olacaktı. Savaşlar olmasaydı, salgın hastalıklar olacaktı. Sa­
vaşlar ve hastaliklar dünya nüfusunu ayarlar ve  Yeryüzü üze­
rinde insanlara -ve başka dünyalarda- başkalarına iyilik yap­
mak içinfirsaılar sunar.  Dünya nı"lfiısu başka şekillerde kont­
rol edilene kadar savaşlar daima olacakw: " 
Gonklar bizi akşam ayin ine çağırıyordu.  Rehberim  Lama 
M i ngyar  Dondup ayağa  kalktı. 
"Benimle gel Lobsang, " 
ded i .  
''Burada misafiriz  ve  {�vine  katılarak ev sahiplerimize  saygı 
göstermel�viz. 
" Odadan yürüyerek dışarı  çıktık  ve  avluya gir­
dik.  Gonk lar  ısrarla  çal ıyordu  -Chakpori'deki  olmuş  olduğu 
52 

"BÖLÜM  ÜÇ" 
halden  daha  fazla  duyularak.  Tapı nağa  giderken,  yolumuzu 
şaşırtıcı  olarak  yavaşlattık.  Yavaşlığımızı  merak  ettim,  o  za­
man  etrafıma  bakarken  çok yaşlı  insanlar gördüm  ve  avluyu 
güçsüz,  aksayan  adımlarla  geçtik.  Rehberi m  bana  fısı ldadı, 
"eKer karşıya geçip,  bu mürit/erle oturursan,  bu bir kibarlık 
olacaktır  Lobsang! " 
Başımı  sal l ayarak  yolumu,  Kehanet 
Söyleyen  Lama  Manastırının müritlerinin  oturduğu  yere  ge­
lene  kadar,  Tapınağın  iç  duvarlarının etrafından  dolaştırdım. 
Onlardan  birinin  yanına  otururken  merakla  bana  baktı lar. 
Disiplin Görevl ileri bakmadıkları zamanlar, neredeyse hisset­
tirmeden,  beni kuşatıncaya kadar öne  i lerledi ler. 
"Nerelisin?" 
diye  sordu  bir çocuk,  başları  olduğu anlaşı­
lan  biri 
- "Chakpori, " 
diye  cevapladı m   bir fısı ltıyla. 
"Sen En 
l<,·erideki Kişi tarafından gönderilen arkadaş mısm?" 
diye fı­
sı ldad ı  diğeri . 
"Evet, " 
diye fısıldad ım tekrar. 
"Kahini görmek 
iı;in buradayım, 
" SESSİZLİ K ! "  diye azı l ı  bir ses,  tam  arkam­
da 
kükredi, 
"sizden başka gürültü yapan yok çocuklar! "  
Bü­
yük bir adam ın çıktığını gördüm. 
"Ga! " 
dedi bir çocuk, 
"onu 
lıir 
j{ırk etmedin,  onun havlama.\·ı,  mrmasmdan  daha  kötü" 
Az 
sonra  Kehanet  Söyleyen  ve  Abbot,  kenardaki  küçük  bir 
kapının  içinden  göründü ve ay in  başlad ı .  
Biraz  sonra  tekrar  dışarıya  akın  ettik.  Diğerleriy le,  çay 
al mak  ve  deri  arpa  torbam ı  tekrar  doldurmak  için  mutfağa 
gittim. Konuşmak için fırsat yoktu.  Bütün derecelerden keşiş­
ler.  gece  için din lenmeye çekilmeden önce, son dakika tartış­
malarını  yaparak  bir  yerlerde  duruyorlard ı .   Yönümü,  bana 
ayrı lmış  odaya  çev irdim.  Cübbemin  iç ine  sarı ldım  ve  uyu­
ıııak  için  uzandım.  Yine  de  uyku  çabuk  ge lmedi. A ltın alevli 
yağ  lambalarıy la  yeri  bel l i   olan  mor karanl ığa  gözümü  dik­
t i m .   Uzaklarda  sonsuz  H i malayalarda  göklere  doğru  uzanan 
kaya-parmaklar  sank i,  Dünya'nın  Tanrılarına  yal varıyordu. 
Ay 
ışığının beyaz canlı  ışın ları. Ay  daha ylikseğe tırman ırken 
53 

"ANTİKLERİN  MAGARAsI " 
tekrar  parlayarak  ve kaybolarak dağ  yarıklarında parladı.  Bu 
akşam  meltem  yoktu.  Dua  bayrakları  direklerinden  sırasızca 
çekildi. Sadece bulut  izleri  Lhasa Şehri  üzerine miskince  sü­
züldü.  Devrildim ve del i ksiz bir uykuya daldım. 
Sabahın çok erken  saatlerinde bir korku  başlangıcı  ile u­
yandım.  Fazla uyumuştum  ve  sabah  ayini ne  geç kalmış ola­
caktım. Ayağa fırladım. Alelacele cübbemi  omuzlarıma attım 
ve  kapıyı  sürgüledim. Terk  edilmiş  koridordan  aşağıya  yarı-
. şarak avluya  fırladım  -Kham  adamlarından  birinin  kol larına 
doğru. 
"Nereye gidiyorsun ? "  
Demir gibi tutuşuyla yardım et­
meye  çalışırken  hararetle  fısıldadı. 
"Sabah  ayinine " 
d iye 
cevapladım, 
'Jazla uyumuş olmalıyım. " 
Güldü  ve beni bırak­
tı. 
"Oh!" 
dedi, 
"sen bir misafirsin. Burada sabah ayini yoktur. 
Geri dön ve tekrar uyu. " "Sabah ayini yok mu? " 
diyerek bir 
çığlık attım. 
"Niçin, herkesin sabah ayini var!" 
Keşiş-polisin, 
beni  medenice  cevaplandırdığı  için  keyfi  yerinde  olmuş  ol­
malıydı, 
"Biz burada yaşlı ve bazılarımız güçsüz insanlarız, 
bu sebepten sabah ayinini kaldırdık.  Git ve huzur içinde bir 
süre dinlen. " 
Onun  için nazi kçe, benim  için  bir gökgürültüsü 
gibi olan  seslenişi i l e  başım ı  sıvazladı ve ben i  geriye, korido­
ra  itti.  Dönerek  hantal  adım ları  attığı  her  adımda,  zemi nde 
gümbürdeyen tahta fıçı gibi  "thunk!  thunk! "  sesleri  çıkaran 
gidişiyle, av l uyu adım lamaya devam etti. Koridorlar boyunca 
geri  koşturdum  ve  birkaç  dakika  içerisinde  tekrar  uykunun 
sesi  duyuldu. 
Sonra gündüz Abbot'a  ve  iki  kıdemli  Lamaya sunuldum. 
Rehberim  Lama Mingyar  Dondup  ile  il işki lerim,  geçmiş  ya­
şamlarımdan  hatırladıklarım,  ev  yaşantım  hakkında  sorular 
soru larak,  kararl ılıkla sorguya  çekildim.  Sonunda  üçü,  sal l a­
narak  ayağa  kalktı lar  ve  kapıya  yöneldi ler.  En  son  o lan ı, 
"Gel" 
ded i  e l iyle işaret ederek. Şaşk ındım, bir sersem gibi yü­
rüyerek,  arkalarından uysalca takip ettim.  Kapının dışına ya-
54 

"BÖLÜM 
ÜÇ" 
vaşça çıktı lar ve koridor boyunca, uyuşuk  uyuşuk ayak  sürü­
düler.  Yavaş  gidebilmek  için  güç  sarf ederken  neredeyse tö­
kezleyerek  onları  taki p   ettim.  Hem  chelaların  hem  de  trap­
paların yavaş geçişim ize merakla baktıkları, açık odaların ol­
duğu  yerden  geçerek  sürünmeye  devam  ettik.  Bu  kafileni n  
"kuyruğu"  olmanın  utancıyla yanaklarımın  yandığını  hisset­
tim.  Başımızda  bir  Abbot,  iki  sopa  yardımıyla  ayaklarını 
sürüyordu.  Sonra  gelen  iki  lama, Abbotla  nadiren aynı hızda 
yürüyebi len böyle e l i  ayağı tutmayan ve pörsümüş insanlardı. 
Ve  ben  arkadan  yetişerek,  yeterince yavaş,  zar zor yürüyebi­
l iyordum. 
En sonunda ya da benim için en sonunda, uzak bir duvara 
yerleştirilmiş küçük bir girişe vardık. Abbot nefesi arasından 
mırı ldanırken  ve  bir  anahtarı  yoklayıp  ararken  durduk.  La­
malardan  biri  onu geçerek  öne  i lerledi  ve sonuç olarak  men­
teşelerin  protestolarının  bir  i hbarıyla  kapıyı  itti. Abbot  içeri 
girdi. B irinci lama ve sonra diğeri onu izledi .  H içbiri bana bir 
şey  söylemediği  için  bende  içeri  girdim.  Bir  yaşlı  lama  ar­
kamdan kapıyı  kapadı .  Ön ümde, eski  ve  tozla  kaplı eşyalarla 
doldurulmuş  oldukça uzun  bir masa vard ı .  Eski cübbeler,  an­
tik  dua  çarkları,  eski  kaseler  ve  dua  boncuklarının  sın ıflan­
dırılmış  i pleri .  M asa  üzerinde, birkaç  Büyülü Kutu ve  ilk  ba­
kışta  tanıyamadığım  başka  değişik eşyalar vardı. 
"Hmmmm. 
Mmmmn.  Buraya  gel evladım! " 
diye  emretti  Abbot.  İstek­
sizce ona doğru  i lerledim ve sol kolumu sıska el iyle yakalad ı .  
Sanki  bir  iskeleti  kavrıyor  gibiyd i !  
"Hmmmn.  Mmmmn.  Ev­
lat! Hmmmn. Onlara,  bu e�yalara ve yazılara, geçmiş bir ya­
şam sırasmda  hiç sahip oldun mu? " 
Beni  uzun  masaya  gö­
türdü, sonra bana dönüp, 
"Eğer herhangi bir e�yamn sana ait 
olduğuna inanıyorsan,  onları topla bana getir. " 
Yavaşça yere 
oturdu  ve  hareketlerime  bir  daha  i lgi  gösterm iyor  gibi  gö­
ründü.  İ ki  lama  onun la  oturdu  ve  herhangi  bir  şey  konuşul-
55 

"ANTİKLERİN  MAGARASI" 
madı. 
"Pekôlô.' " 
diye  kendi  kend ime düşündüm, 
"eKer üç yaşlı 
adam hunu höyle oynamak ist�vorsa tamam.  ben de onu. on­
ların uwzıyla  oynayacağım.' " 
Yapması  en  basit  şey:  el bette 
bu.  ps ikometriyd i.  Avucum  aşağıya  dönük,  değişik  eşyalar 
üzerinde.  sol  elimi  uzatarak  yanlarında  yavaşça  yürüdüm. 
Bazı  eşyalarda, avucumun ortasında  bir kaşıntı  şekli  ve  hafif 
bir ürperme ya da titreme,  kolum boyunca heyecan lanma de­
ney imledim.  Bir Dua  Çarkı, hırpala_nmış  eski  bir kase  ve  bir 
tespih ay ırdım.  Sonra  uzun  masa  kenarında gezimi tekrar et­
tim. Sadece  bir tane  daha  eşya, avuç  iç imde  kaşıntıya  ve  ko­
lumda  ürpermeye  sebep oldu.  Bozul man ın  son  aşamasındaki 
eski  bir  paçavra  cübbe.  Kumaşı  çürümüş  ve  dokununca  toz 
hal ine  gelen, y ı l larla rengi  neredeyse  uçmuş, yüksek  bir me­
murun  safran  cübbesi.  Dikkatli  ellerimin  arasında  parçalan­
ması ndan  korkarak  toplamaya  çabalad ım.  Onu  yaşlı Abbot'a 
götürdüm  ve  onun  ayaklarına  bıraktım  ve  Dua  Çarkı,  hır­
palanm ış çanak ve tespih için geri  döndüm. Abbot ve iki lama 
tek  söz  etmeden  eşyaları  inceledi ler  ve  bazı  işaretleri  ya da 
gizli  izleri  Abbotun  ürettiği  eski  bir  kitapla  karşı laştı rd ı lar. 
Bir  süre.  sörpmüş  boyunları  üzerindeki  başlarını  sallayarak, 
antik  beyinlerini  düşünmek  için  neredeyse  gıcırtıy la  zorla­
yarak yüz yüze oturdular. 
" Harrumph!  Arrrf! "  mı rı ldandı  Abbot,  aşırı-çal ışmış  bir 
yak  gibi  vızı ldayarak. 
"Bu gerçekten  O.  Dikkate  değer  bir 
per/imnans.  Rehberin Lama Minzyar  Dondup'a  git evladım 
ve  onun  varlığıyla onıırlandırıldığm11zı ona söyle.  Ceri gel­
mene gerl'k yok  l.'ı·/adım. " 
Döndüm  ve  Lama  M ingyar  Don­
dup'un  insanl ığının sıcaklığından beni çok fazla ay ıran bu ya­
şayan  mumyalardan  serbest  kalman ın  mutlu luğuy la  odadan 
fırlad ım.  Aceley le  bir  köşey i  dönerken.  Rehberime  birkaç 
sant i m  
kala  durabildim.  Bana  güldü  ve  "Oh.' 
< 'ok  ürkmüşe 
56 

"BÖLÜM  ÜÇ" 
henzemiyorsun, mesajını da aldım. " 
S ırtıma arkadaşça  bir to­
kat atarak Abbot ve  iki Lamanın olduğu odaya doğru aceleyle 
devam  etti.  Dışarıda, avluda dolaştım ve birkaç  taşı  tembelce 
tekmeledim. 
"Enkarnasyonu olduğun kişi tanımlandı mı? "  
diye  sordu 
bir ses  arkamda.  Dönerken  bana  maksatlı  bakan  bir chelayı 
gördüm. 
"Onlarm  ne  yaptığını  bilmiyorum, " 
diye  cevapla­
dıın. 
"Bütün bildiğim bana ait bazı eski e.şyaları toplamak i­
ı;in  koridorları  sürünerek dönmüş  olduğum.  Herhangi  biri, 
hunu yapabilirdi. " 
Çocuk  iyi  bir-m izaç la  güldü, 
"Siz  Chak­
/J<>ri insanları,  e.şyanızı tanıyorsunuz, " 
ded i, 
'ya da o Lama 
Manastırmda olmayacaktın.  Geçmiş  bir yaşamda senin bü­
.l'ük biri olduğunun söylendiğini duydum.  Kahinin kendisinin 
wmm gününü sana adaması için öyle olmuş olmalısın. " 
Yap­
macık bir korkuyla omuzlarını  si l kti  ve 
"Dışarıya baksan iyi 
olurdu.  Neler olduğunu bilmeden önce,  seni Tanımış olacak­
lar  ve  seni bir Abbot yapacaklar.  Sonra  bir daha,  Chakpo­
ri'deki diğer insanlarla oynayamayacaksın. " 
Avlunun uzak ucundaki bir kapıdan Rehberim i n  şek l i  or­
taya  ç ı ktı.  H ızla,  uzun  adımlarla  bize  doğru  yürüdü.  Onunla 
konuştuğum chela, alçakgönüllü bir tarz da eği lerek selam la­
d ı .   Lama  ona  güldü  ve  nazikçe konuştu  -daima  olduğu  gibi . 
" Yolumuzda  olmalıyız  Lobsang!  dedi,  Lama  M ingyar  Don­
dup  bana. 
"Yakında gece  üzerimize çökecek ve karanltğın i­
rinde at sürmek istemem. " 
B i r  keşiş-seyisin, atlarımızla bek­
lediği ahırlara  birl i kte yürüdük.  İ steksizce bindim ve söğüt a­
ğaçlarının  arasındaki  patikada  Rehberi m i   takip  ettim.  Ses­
sizl ik  içerisinde  yol  boyunca  yavaşça  at  sürdük.  Bütün  ener­
j i mi, üzerinde  kalmak  için atıma odakladım.  Bu  yüzden  asla 
sohbet edemezdim. Şaşırmıştım, çünkü Chakpori "ye değil de 
l'otala'ya doğru  yol  al ıyorduk. Atlar yavaşça  basamakl ı  yolu 
ı 
ı rmandı lar.  A ltım ızdaki  vadi,  gecen in  gölgeleri  içerisine  gi-
57 

"ANTİKLERİN  MAGARAsI " 
rerek  çoktan  kaybol muştu.  Memnuniyetle  attan  indim  ve 
şimdi tan ıdık Potala içerisinde y iyecek aramaya  koyuldum. 
Akşam yemeğinden sonra odama döndüğüm zaman  Reh­
berim  beni  bek l iyordu. 
"Benimle içeriye gel Lobsang, " 
d iye 
çağırd ı .   İçeriye  gittim  ve  onun  davetiyle  kendimi  yerleştir­
dim. 
"Pekala" 
dedi, 
"Zannedersem bütün olan bitent merak 
ediyorsun. " "Oh! Bir Enkarnasyon olarak tanınmayı umuyor­
dum!" 
d iye cevapladım hafifçe. 
"Sen beni dışan çağırdığında 
Kehanet Söyleyen Lama Manastmnda,  onlardan biri ve  ben 
bunu görüşüyorduk!"  "Elbette bu senin için çok güzel, " 
dedi 
Lama M ingyar Dondup. 
"Şimdi biraz zaman harcamak ve ba­
zı şeyleri görüşmek zorundayız.  Bu gece ayine katlimana ge­
rek yok. Daha rahat otur,  beni dinle ve sözümü kesme. 
Çoğu insan,  bu dünyaya  bir şeyler öğrenmek için gelir" 
d iye  başladı  Rehberim .  
"Diğerleri  ihtiyaC1 olanlara yardım 
etmek ya da bazı özel, yüksek önemde görevleri tamamlamak 
için gelir. 

İzlediğimden emin olmak  için keskin keskin bana 
baktı ve devam etti : 
"Pek çok din, birinin günah/an için affet­
tirme ya da ceza yeri olan bir cehennemden bahsederler.  Ce­
hennem  burada,  bu dünya  üzerindedir.  Bizim gerçek hayatı­
mız  diğer  Dünya'dadır.  Buraya  biz,  öğrenmeye,  önceki ya­
şamlarda yaplian yanhşlar için ödeşmeye ya da söylediğim 
gibi çok önemli bazı görevleri başarmaya geliriz.  Sen,  insan 
aurasıyla ilgili bir görevi yapmak için buradasın.  'Araçların', 
olağandışı yoğun psişik algılamaların,  büyük bir oranda art­
tmlmış insan aurası görebilme kabiliyeti ve  bütün okült sa­
natlar ile ilgili sana verebileceğimiz tüm bilgiler olacaktır. En 
içerideki Kişi, yeteneklerinin ve kabiliyetlerinin artması için 
mümkün olan her yolun kullanılmasını emretti. Doğrudan öğ­
retme, güncel deneyimler, hipnotizma,  bunların hepsini senin 
üzerinde en kısa zamanda en.fazla bilg�vi elde edebilmek için 
kullanacağız" 
58 

"BÖLÜM  ÜÇ" 
"Cehennem budur, pekala!" 
üzgünce bağırdım. Lama ifa­
deme güldü. 
"Fakat bu cehennem sadece çok daha iyi bir ha­
l'ala basamak taşıdır, " 
d iye  cevaplad ı .  
"Burada,  daha aşağı 
kusurlarımızdan  kurtulabiliriz.  Burada,  Yeryüzü yaşamının 
hirkaç yılı içerisinde Diğer Dünya'da zamanın sınırsız süre­
lerini alarak,  bizi bezdirebilecek kusurlardan kurtuluruz.  Bu 
dünyanın bütün yaşamı, Diğer Dünya'ya göre ancak bir göz 
kırpmasıdır. Batıdaki insanların çoğu, " 
diye devam  etti, 
"bir 
kişi  'öldüğü' zaman,  bulutların üzerine oturur ve harp çalar 
gibi düşünür.  Birçoğu da,  bir sonraki yaşam  için  bu dünya­
dan  ayrıldığı  zaman,  hiçliğin  mistik  bir  halinde yaşadığını 
düşünür. " 
Kahkaha  attı  ve  devam  etti, 
"Keşke onlara,  ölüm­
den sonraki hayatın,  Yeryüzü üzerindeki herhangi bir şeyden 
daha gerçek olduğunu farkındalığını verebilseydik! Bu dün­
yadaki her şey titreşimlerden ibarettir.  Bütün dünyanın titre­
şimleri ve içerisindeki her şey,  bir müzikal yelpaze üzerinde­
ki oktava benzetilebilir.  Ölümden Sonraki Hayata geçtiğimiz 
zaman 'oktav', yelpaze artar. " 
Rehberim durdu, elimi kavradı 
ve  parmaklarımın  boğum larıyla  yere  vurdu. 
"Bu,  Lobsang" 
dedi, 
"taştır, taş dediğimiz titreşim/erdir. " 
Tekrar elimi aldı ve 
parmaklarımı  cübbeme  sürttü. 
"Bu, " 
d iye  bağırdı, 
''yünü 
gösteren  titreşim/erdir.  Eğer  her şeyi titreşim yelpazesinde 
yukarı taşırsak,  hala yumuşaklığın ve �ertliğin, benzer derece­
lerini  sürdürürdük.  Bu  yüzden,  ölümden  sonraki  Hayatta, 
gerçek Hayatta,  bu dünyada yaptığımız gibi nesnelere sahip 
olabiliriz.  Bunu açıkça anladın mı? " 
diye sordu. 
Kesinlikle açıktı. Çok uzun bir süredi r  nesneleri böyle bi­
l iyordum. Lama birden düşüncelerime girdi. Evet, bütün bun­
ların burada  normal  bilgi olduğunun farkındayım, fakat  bun­
ları  'konuşmayan  düşüncelerle'  seslendirirsek,  zihninde daha 
anlaşılır  hale  getireceğiz. 
"Sonra, " 
dedi, 
"Batı dünyası  top­
raklarına seyahate çıkacaksın.  Orada,  Batı dinlerinin içinde-
59 

"ANTİKLERİN  MAGARASI " 
ki pek çok zorlukla karşılaşacahın. " 
Y üzünü  oldukça  ekşi­
terek  gülümsedi  ve 
"Hıristiyanlar bizi putperest olarak isim­
lendirir/er.  Onların İncil 'inde  'İsa yaban ellerde  do/aşlı '  ya­
zdıdır.  Bizim kayıtlarımız,  İsa'mn Hindistan'ı baştanbaşa do­
laştığını.  Hint  dinlerini  öğrenerek  Lhasa'ya  geldiği  ve  Jo 
Kang'ta önde gelen rahiplerin emrinde çalıştığını ortaya çı­
kartr.  İsa  iyi bir din fhrmüle etti.  Fakat  Hıristiyanlık günü­
müzde İsa'mn ortaya ÇLkardığı şekliyle uygulanmaz. " 
Rehbe­
rim  bana  oldukça  sert  baktı  ve 
"hunu kelimelerin  hatmna 
söylediğimi  düşünerek  canının  biraz  sıkıldığını  biliyorum. 
Fakat Batı dünyasını haştanhaşa dolaştım, senin bir bir ne­
lerle karşılaşacağını bildiğimden uyarma görevim var. Eide­
tik (her şeyi hatırlayan) bir hafizaya sahip olduğunu bildiğim 
için sana onların dinlerini anlatarak,  bunu en iyi şekilde ya­
pabilirim. " 
Yüzümün  kızardığını  hissettim, 
"çok fazla  keli­
me!" 
d iye  düşünmüştüm. 
Dışarıda,  koridorlarda  keşişler  gece  ayini  için  Tapınağa 
doğru ,yürürken  ayak  sesleri  duyuluyordu.  Çatıdaki  trompet­
çiler  vad i  boyunca  bakındı lar ve  biten  günün son  notaları  du­
yuldu.  Rehberim  Lama  Mingyar  Dondup  konuşmasına  de­
vam  ett i :  
"Batıda iki temel din, fakat sayısız parsela.�yon var. 
Yahudi dini,  eskidir.  Yahudilerden kaynaklanan bir güçlükle, 
problemle  karşılaşmayacaksın.  Yüzyıllardır zulmedildiler ve 
bu yüzden diğerlerine karşı büyük bir anlayış ve sempati sa­
hibidirla  Hıristiyanlar, Pazar hariç, böyle anlayışlı değiller­
diı�  Okuyacağın  bireysel  inanışlar  hakkında  bir  şey söyle­
meyeceğim. fakat dinlerin nasıl başladığını anlatacağım. " 
"Yeryüzü 
üzerindeki hayatın ilk günlerinde, " 
dedi  Lama, 
"insanlar çok küçük gruplar.  kabileler  halindeydila  Kural 
yoktu.  davranış kodu yoktu.  Güç,  tek kuralgüçlü 
ve 
azılı  bir kabile,  daha zarıf'olanlara karşı savaştı.  Zaman sü­
recinde. 
daha 
güçlü 
ve daha zay!f'hir insan ortaya çıktı. Eğer 
60 

"BÖLÜM 
ÜÇ" 
(;rgütlenirse,  kabilesinin  en güçlü olacağının farkına  vardı. 
Hir din ve bir davranış kodu kurdu.  Daha/azla bebeğin doğ­
masıyla kabilesinin daha güçlü büyüyeceğini bilerek  'verimli 
olmayı ve çoğalmayı' emretti. Ailelere,  çocuk/an üzerinde o­
torite kurmayı verirse,  aileler üzerinde  otorite  sahibi olaca­
.�rnı bilerek,  'Anneni ve babanı onurlandır' diye emrelli. Eğer 
çocukları,  ailelerine borçlu oldukları hissine ikna edebilsey­
di disiplinin daha kolay yürütüleceğini de bilerek.  O zamanın 
Peygamberi, 
'sen zina yapma ' 
diye gürledi. Onun gerçek em­
ri, kabilesinin sadakatinin dağılmaması için,  başka bir kabi­
lenin  kanıyla  "saflığının  bozu/mamasıdır. " Zaman süreciyle 
rahipler,  dini öğretilere  uymayanlarrn daima olduğunu gör­
diiler. Birçok düşünce,  birçok tartışmadan sonra bu rahipler, 
bir ödül ve ceza planı ortaya çıkardılar.  'Cennet',  'İrem ',  'Va/­
halla  '-nasıl isterseniz öyle  deyin- rahiplere  itaat edenler i­
çindir.  Cehennem ateşi ve sonsuz eziyetlerle lanetlenme,  on­
lara itaat etmeyenler içindir. " 
"O zaman Batı dinlerinin organizasyonuna karşı mısınız 
efendim? "  
diye  sordum. 
"Hayır, çok kesin olarak değil. " 
d iye 
cevapladı  rehberim. 
"İyi olduğu kadar,  kötü eylemleri de  not 
etmeye hazır bir Katip Melekle. onları yukarıdan gözetleyen, 
her şeyi gören bir Baba'.yı hissetmeleri ve hayal etmeleri ol­
madan kaybolduğunu hissedecek pek çokları olacaktır.' Bede­
nimizde yaşayan  mikroskobik  canlılar  için  biz  Tanrı yız  ve 
hatta onun moleküllerinde yaşayan daha küçük canlılar için 
bile.1 Dua olarak Lobsang, moleküllerinde var olan yaratıkla­
r111 dualarını sık sık dinlemiyor musun? " "Fakat duamn etkili 
olduğunu söylediniz, " 
diyerek biraz şaşkın l ıkla cevap verdim. 
"Evet Lobsang,  dua çok etkilidir.  Eğer diğer dünyadaki ger­
çek parçamıza.  bizi  'kukla ipleriyle ' k<;nırof eden parçamıza. 
bizim kendi 
Yüksek Benliğimize 
dua edersek. dua çok etkili­
dir; eğer onu öyle yapan,  basil,  doğal kurallara uyarsak. " 
61 

"ANTİKLERİN  MAGARASI" 
"İnsan dertli bir dünyada,  sadece bir zerredir. İnsan sa­
dece  "ana kucağının " değişik formlarında güven hissettiğin­
de rahattır.  Batıda olanlar için,  ölüm sanatında acemi olan­
lar için,  son ağlayan,  son düşünen  'Anadır.'' Güvenli bir gö­
rünüş  vermeye çalt.şırken kendinden  emin  olmayan  bir kişi, 
bir bebeğin emzik emeceği gibi bir sigara ya da puro emecek­
tir. Psikologlar, sigara içme alışkanlığının sadece bir bebeğin 
annesinden güven ve besin emdiği ilk çocukluğun özellikleri­
ne  bir  dönüş  olduğunda  hemfikirdir.  Din  bir  rahatlatıcıdır. 
Hayat gerçeğinin bilgisi ve ölüm,  daha büyük rahatlatıcıdır. 
Yeryüzü üzerindeyken biz su gibiyiz.  'Ölümde ' sona erdiğimiz­
de buhar gibiyiz ve bu dünyaya bir kere daha doğduğumuzda 
tekrar suya yoğunlaşmz. " 
"Efendim! "  
diye bağırdım, 
"o çocuğun ebeveyni onurlan­
dırmamasım gerektiğini mi düşünüyorsunuz? " 
Rehberim  bi­
raz  şaşırarak bana baktı; 
"Hay Allah Lobsang! Elbette çocuk­
lar ebeveyne saygı  göstermelidirler -ebeveynler  buna fazla­
sıyla layıktır. Buna rağmen aşm-baskıcı ailelerin çocuklarını 
harap etmelerine izin verilmemelidir. Bir genç 'çocuk', elbette 
ilk önce kocasına ya da karısına karşı sorumludur.  Ebeveyn­
lere, genç döl/erine zulmetme/erine ve emretme/erine  izin ve­
rilmemelidir.  Ebeveylerin böyle  davranışlarına izin  vermek, 
kendisine olduğu gibi ebeveynlere de zararlıdır; bu, ebeveyn­
lerin başka bir hayatta ödemesi gereken bir borç oluşturur. " 
A i lemi  düşündüm . . Sert  ve  huysuz  babam;  benim  için  asla 
'baba'  olamamış,  bir baba.  Ya  annem? Asıl  düşüncesi  sosyal 
hayat ve ihtişam ... H ırsl ı  ve tutkulu biri. Sonra, benim için bir 
anne ve babadan daha fazlası olmuş, bana her zaman kibarl ık 
ve  sevgi  göstermiş �ek  kişiyi,  Lama  M ingyar  Dondup'u  dü­
şündüm . 
Bir keşiş-haberci  aceleyle  içeri  gird i   ve  saygıyla  selam­
ladı. 
"Saygıdeğer Efendi MinKJ1<1r, " 
diyerek  konuştu: 
"Bana, 
62 

"BÖLÜM 
ÜÇ" 
l�n İçerideki Kişinin saygı  ve selamlarmı size iletmem ve 
O'­
na 
gitmek için yeterince iyi olup olmadığtnlZI sormam emre­
dildi. Sizi, O'na götürebilir miyim efendim'! "  
Rehberim ayağa 
kalktı  ve  haberciye eşl ik  etti. 
Dışarı  ç ıktım  ve  Potala'nın çatısına tırmandım.  Biraz  da­
ha yüksekte, Chakpori'nin Tıp  Lama Manastırı gecenin içinde 
bel irdi.  Bir yan ımda  bir  Dua  Bayrağı,  direğine  rağmen  güç­
süzce kanat çırptı.  Bir pencere  yakınında durarak,  'klak-klak' 
bir  ses  çıkaran  Dua  Bayrağını  h ızla çev irmekle  meşgul  yaşlı 
bir keşişi  gördüm.  Yı ldızlar başımın  üzerinde  sonsuz  bir di­
ziyle uzanıyordu.  Merak  ettim,  bir yerlerden  bazı  başka can­
lı lar  için biz nasıl görünüyorduk? 
63 

BÖLÜM  DÖR!' 
Tİ BET'İN  yen i  yılı,  mevsim  Logsard ı.  Biz  chelalar  ve 
trappalar  da,  tereyağından  imgeler yaparak,  bir  süre  meşgul 
olduk.  Geçen  yıl  sıkıntı  çekmemiştik  ve  bu  yüzden.  ba11  ta­
kıntı l ı  duyguların sebeplerine sahip olduk. Chakpori'deki biz­
ler.  böyle çocukça uğraşlara,  ne zamanımız  ne  ilgim iz ol ma­
d ığı  için,  diğer  lama  manastı rları  inanışları nı  (doğru  olarak) 
sürdürmelerini izlerdik. Ama bu yıl, En  İçerideki  Kişinin  em­
riyle tereyağı  imgeler  yapmak  zorundaydık ve yarı şmaya  gi­
riştik.  Gücümüz,  bazı  Lama  Manastırlarıyla  karşı laştırıldı­
ğında  biraz  alçakgönül lüydü.  Yaklaşık  yedi  metre  yüksekli­
ğinde  on  metre  uzunluğunda  ahşap  bir  iskelet  üzeri ne,  renk­
lendirilmiş  tereyağıyla  Kutsal  Kitaplardan  değişik  sahneler 
biçim lendirdik.  Figürlerimiz tamamen  üç  boyutluydu  ve yağ 
kandil leri nin titreyen  ışıklarıyla bak ıld ığında hareketli bir gö­
rüntü  olacağını  umduk. 
En  İçeride  Olan  ve  bütün  kıdemli  lamalar,  her  yıl  sergi­
lerin  görünümünü  seyrederler ve  pek  çok  övgü.  inşa  edenle­
rin kazanına çabalarına veri l ird i .  Logsar sezonundan sonra te­
reyağı  erirdi  ve  y ı l   boyunca  yağ  kandil lerinde  ku llanılırd ı .  
�·alışırken,  şekillendirmede  bazı  becerilere  sahip olm uştum. 
65 

"ANTİKLERİN  MAGARASI ,, 
Bütün  hepsini geçmiş.  birkaç ay  içerisinde öğrenm iş olduğu­
mu düşündüm.  Din  hakk ındaki  bazı  şey ler.  beni  daha da  şa­
şırttı  ve onları  ilk fırsatta  Rehberim  Lama  Mingyar Dondup'a 
sorarak  çözümled im.  Fakat  tereyağı  heykeltıraşlığı  ayrı  bir 
şeydi !   Durdum  ve yeni  bir et rengi  gibi  renklendirilmiş  tere­
yağı  kümesi ni  güç lükle  bir  araya  get irdim.  Budha  benzeri 
oranlar  ve  kulaklar  inşa  etmek  için.  di kkatle  darağac ına  tır­
mandım. Sağımda  iki chela. tereyağı yığınlarını elle kepçele­
yerek. maddey i  kabaca yuvarlak şekle sokarak, sonra o dağı­
n ık  cephaneyi  ':düşmana"  fırlatacak  bir tereyağı  topu  savaşı 
yapıyorlardı. Harika zaman geçiriyorlardı. Maalesef bir keşiş 
disiplin  soruml usu.  bütün  bu  gürültünün  ne  olduğunu  anla­
mak içiıı. bir taş sütunun etrafında ortaya çıktı. Tek kelime et­
meden  her iki  oğlanı yakaladı .  B i ri  sağ elinde, diğeri  solunda 
ve her ikisini de büyük  bir sıcak yağ fıçısının  içine  fırlattı ! 
Döndüm  ve  işime  devam  ettim.  Tereyağını  lamba  isiyle 
karıştırmak.  kaşları  şekillend irmek  için  çok  uygundu.  Zaten 
figürde,  yaşam  ve  yan ılsama  vardı. 
"Yine  de,  Bu  İllüzyon 
Diinyasıd11'. 
" diye düşündüm. Çal ışmada, daha iyi bir izleni m  
elde etmek  için yukarı çıktım. Sanat Hocaları  bana gülümse­
di.  Belki.  mode llerken  ve  boyarken.  gerçekten  öğrenmeye 
gayret ettiğim  için onların favori  öğrencisiyd im. 
"�vi yapıyo­
ruz 
l.ohsang, " 
ded i  memnun iyetle. 
"fonrrlar  canlı göriinii­
yoı: 
" Sahnenin başka bir bölümünü doğrudan değiştirebi lmek 
iç in başka  bir tarafa yöneldi  ve  ben . 
"Tanrrlar canlr görünü­
yor.' fonnlar var mı? Niç·in onların hiçbirinin olmadı{�ınr dü­
şünüyoruz? Rehherime sormalıyım. " 
Düşünceli olarak tereyağını  el lerimden attım. Köşede sı­
cak  tereyağı  içerisine  atılmış olan  iki  chela.  bedenleri ni  ince 
kahverengi  kumla  ovalayarak  kendi leri ni  tem iılemeye  çal ı­
şı rlarken.  görünüşleri  gerçekten 
{;ok 
aptalcaydı.  Kıkırdadım 
ve 
geri  dönüp yürümeye  baş lad ım. 
Ağır-aksak 
hir chela  ya-
66 

"BÖLÜM  DÖRT" 
nımda  yürüdü  ve 
"Tanrılar bile buna gülmüş o/malt! ", 
diye 
bel i rtti . 
"Tanrılar bile,  Tanrılar bile,  Tanrılar bile " 
nakarat, a­
dımlarımla ayn ı  anda zihnimde  yankılandı. Tanrılar,  Tanrı lar 
var mıydı? Aşağıya, Tapınağa yürümeye devam  ettim ve  bil­
dik  ayinin  başlamasını  bekleyerek  kendimi  yerleştirdim. 
"RuhlarımlZln Sesini Duy,  bütün dolaşanlarınızm.  Bu,  Yanıl­
sama  Dünyasıdır.  Hayat  sadece  bir  rüyadır.  Onların  hepsi 
doğmak için ölmelidir. " 
Rahibin sesi  vızıldamaya devam  etti. 
İyi-bil inen  kelimeleri ezberden okuyarak,  şimdi benim mera­
kıma takılan kel imeler; 
"yakılan üçüncü tütsü çubuğu, gezen 
hir ruhu  çağırmak için  ona  rehberlik edebilirdi. "  "Tanrılar 
tarafından yardım edilmedi, " 
diye  düşündüm.  Fakat  dost  in­
sanlar tarafından yardım edildi. N için Tanrı lar tarafından  de­
ğil? Niçin Y üksek  Ben l iğimize  dua  ederiz  ve  bir Tanrıya de­
ğil? Ayinin geri  kalanının,  benim  için  bir  çekicil iği,  bir  anla­
mı  kalmam ıştı.  Kaburgalarımın  üzerine  inen  şiddetli  bir dir­
sekle  düşüncelerimden  sıyrı ldım. 
"Lobsang! Sana  ne  oldu? 
O/dün mü? Kalk,  ayin bitti!" 
Ayağa  kalkarken  sende ledim  ve 
Tapınağı  terk  eden diğerlerini  izledim. 
"Efendim! "  
diyerek  seslendim  Rehberim  Lama  M ingyar 
Dondup'a; 
"Efendim! Bir Tanrı var mı? ya da  Tanrllar? "  
Ba­
na 
tepeden  baktı  ve 
"Haydi gidip çatıda oturalım lobsang 
/Jurada böyle kalabalık bir yerde zar zor konuşabiliriz. 
" Dön­
dük  ve  lamaların bölgesini terk edip koridor boyunca. çentik­
li  merdivenden tırmanarak çatıya vardık. Bir süre, çok sev ilen 
sahneye,  çok  yüksek  dağlar  bölgesine,  Ky i  Chu'nun  parlak 
su larına ve  Kaling Chu  sazlık kuşağına bakarak durduk. Altı­
ınızda.  Norbu  Linga ya da  Mücevher Parkı, yaşayan yeşil bir 
kütle  gibi  göründü.  Rehberim  elini  salladı. 
"Bütün  hunların 
şans olduğunu mu düşünüyorsun Lohsang? Elbetle 
bir 
Tttnrı 
rnrdır.' " 
Çatının en yüksek  kısmına  ilerledik  ve  oturduk. 
"Düşüncelerin karışık Lobsan�. "  
diye  bel i rtti  rehberim. 
67 

"ANTİKLERİN  MAGARAsI " 
"Bir Tanrı var;  Tanrılar var.  Bu Yeryüzü üzerindeyken,  Tanrı 
mizacında  ve  şeklinde  takdir edilen  bir pozisyonda  değiliz. 
Üç boyutlu bir dünya adı  verilen yerde· yaşarız.  Tanrılar,  in­
san beyninin yeryüzü üzerinden çıkıncaya kadar, gerekli Tan­
rı kavramının sürdüremediği bir dünyada yaşarlar ve bu yüz­
den  insanlar  rasyonel  olma  eğilimindedirler.  'Tanrı '  insan 
gibi bir şey.farz edilir; eğer insan-üstü deyimini kabul eder­
sek.  Fakat  kibirli olan  insanlar,  Tanrı  imajında yapıldığına 
inanırlar!  İnsanlar,  diğer  dünyalarda  hayat  olmadığına  da 
inanırlar. Eğer insan Tanrı imajında yapılsaydı ve diğer dün­
yalardaki insanların farklı bir imajları olsaydı, sadece Tanrı 
imgesinde yapılmış o insan kavramımıza ne olacaktır? "  
La­
ma,  onun  sözlerini  takip ettiğimden  emin olmak  için,  keskin 
keskin bana baktı. 
"Her dünya,  her dünyanın her ülkesi,  kendi Tanrısına ya 
da  Koruyucu  Meleğine  sahiptir.  Dünya ya  bakan  Manu'yu 
biz,  Tanrı  olarak isimlendiririz.  O,  oldukça evrimleşmiş  bir 
Ruhtur.  Geride  sadece  saflık kalana  kadar,  enkarnasyonlar 
boyunca süprüntü/erinden arınmış bir insan. Dünyasal istek­
lerin pisliğinden kurtulabilmeye gücü yetebilen normal ölüm­
lüler vasllasıyla bir örnek saptayabilen,  ihtiyaç duyulan za­
manlarda bu Yeryüzüne gelen, Büyük Bir Varlıklar grubu var­
dır. 
il 
Başımı salladım.  Bu  düzende; Buda'yı ,  Musa'yı, İ sa'yı  ve 
pek  çok  diğerlerini  bi liyordum.  Buda'nın  ya  da  daha  doğru 
olarak  isimlend irilmiş Guatama'nın geçişinden yüzy ı llar son­
ra  dünyaya  tekrar  geleceğini  ve  Budizm in  kutsal  kitabında 
bel irti len  Maitreya'yı  da  bil iyorum.  Bütün  bunlar  ve  dahası, 
herhangi  iyi  bir kişinin, kendi  dini inanışının da taşıdığı ismin 
öneml i   olmadığı  eşit  bir  şansa  sahip  bi lgi  olarak  bulunan 
standart  dini · öğreti lerimizin  bölümüdür.  "Cennete  gitmek 
için" sadece bir dini tarikatın  olduğuna ve diğer hepsinin çe-
68 

"BÖLÜM  DÖRT" 
şitli  kan lı  iblislerin  eğlencesi  olarak  cehenneme düştüklerine 
asla  inanmadık. Fakat Rehberim devam etmeye hazırdı. 
"Biz,  dünyanın  kaderini  kontrol  eden  Büyük  Gelişmiş 
Varlık,  dünyanın  Manu'suna  sahibiz.  Bir  ülkenin  kaderini 
kontrol eden daha küçük Manu'lar var. Sonsuz yıllarda, Dün­
ya'nın  Manu'su  ilerleyecek  ve  sonraki  en  iyi,  evrimleşerek 
Yeryüzünün yönetimini devralacak. " ''Ah!" 
diye  bağırdım  bir 
miktar  zaferle. 
"Öyleyse,  bütün Manular iyi değil! Rusların 
Manu"su,  Rusların bizim iyiliğimize karşı hareket etmelerine 
izin  veriyor.  Çin'in  Manu'su,  Çinlilerin  sınırlarımıza  akın 
yapmalarına  ve  insanlarımızı  öldürmelerine  izin  veriyor. 

Lama  bana  doğru  gülümsedi: 
"Unutuyorsun Lobsang,-" 
diye 
tekrarladı. 
"Bu  dünya  cehennemdir,  buraya  dersler  öğren­
meye  geliriz.  Ruhumuzun evrim  geçirebilmesi için,  burada 
acı çekeriz.  Zorluk öğretir,  acı öğretir; rahatlık ve iyilik öğ­
retmez.  Savaşlar,  insanların savaş alanlarında  cesaret gös­
terebilmesi için vardır ve çarpışma ateşiyle -fırındaki demir 
madeni gibi- güç kazandırılır ve sağlamlaşır. Et heden önem­
li  değildir  Lobsang,  sadece  geçici  kukladır.  Kişi,  Ruh,  Üst 
benlik (nasıl isterseniz öyle  isim/endirin);  bütün bunlar üze­
rinde  düşünülmüş  olmak  ihtiyacındadır.  Yeryüzü  üzerinde, 
körlüğümüz içerisinde,  bedenin tek önemli şey olduğunu dü­
şünürüz.  Bedenin  acı  çekme  korkusu,  baki.y açımızı karartır 
ve yargımızı  saptırır.  Sadece  başkalarına yardım  ederken, 
kendi Yüksek Benliklerimizin iyiliği için davranışta bulunmak 
zorundayız. Bazı basmakalıp dini inanışları körce takip eden­
ler evrimlerini sınırlandmrlar. " 
"Saygıdeğer Lama.1 " 
diye  protesto ettim, 
"iki yorum ekle­
yebilir miyim? "  "Evet, ekleyebilirsin. 
"d iye  cevap  verdi  Reh­
berim. 
"Eğer koşullar zor/uysa çok daha çabuk öğrendiğimizi 
söylediniz.  Ben biraz daha nezaket tercih ederdim. Bu şekilde 
dğrenebi/irdim. 
" Düşünceli olarak bana baktı. 
"Yapabilir miy-
69 

"ANTİKLERİN  MAGARASI" 
din? " 
diye sordu. 
"Kutsal Kitap/an,  öfVetmen/erden korkma­
san bile ÖJ.,'Trenecek miydin? Eğer cezadan korkmayıp tembel 
olsaydm,  mu(faktaki payma  düşen  görevi yapacak  mıydm? 
Yapacak  n11ydm? "  
Başımı  eğdim,  hakl ıyd ı.  Mutfakta  emre­
di ldiği zaman larda çal ışıyordum .  Kutsal  Kitaplara,  başarısız­
lık sonucundan  korktuğum  için çal ışıyordum. 
"Ve sonraki so­
run? " 
diye  sordu  Lama. 
"Pekala  �fendim,  basmakaltp  bir 
din,  bir kişinin gelişimine nasıl zarar verir? " "Sana iki örnek 
vereceğim, " 
diye  cevapladı  rehberim: 
"Çinliler,  bu yaşamda 
yaptıklarmm önemli o/madığma, tekrar geldiklerinde günah­
lartm ve hata/armı ödeyebileceklerine inandılar.  Bu yüzden, 
bir zihinsel miskinlik politikası benimsedi/er. Dinleri bir uyku 
ilacı oldu ve on/art ruhsal tembellikle uyuşturdu.  Sadece ge­
lecek yaşam için yaşadılar ve böylece sanatları ve zanaat/art 
terk  edildi.  Çin  bu yüzden,  savaşm  efendileri,  eşkıyalarm, 
terörün ve yağmanın bir hükümranltğmı başlattık/art üç'lincü 
sınif bir güç oldu. " 
Lhasa'daki  Çinlilerin, gereksiz yere,  vahşi  ve öldürmeye 
mey i l l i  olduklarını fark etmi ştim. Onlar  için ölüm,  başka  bir 
odaya geçmekten  daha fazla  bir şey  ifade etmiyordu.  Her  bir 
şeki lde  ölümden  korkmuyordum.  Fakat  gevşeyip  bu  Dün­
ya'ya  defalarca  gelmek  zorunda  kalmak  yerine,  görevleri m i  
b i r  yaşam  süresinde bitirmek  istiyordum. Doğumun olma sü­
recini, çaresiz  bir  bebek  oluşum,  okula  gitmek  için hazırlan­
mak,  bütün  bun lar  benim  için  problemdi.  Bu  hayatın,  bu 
Yeryüzü  üzerindeki  son  bulunuşum  olmasın ı   diledim.  Çinli­
ler harika  keşiflere,  harika  sanat  eserlerine, harika  bir kültüre 
sah ip olmuşlardı. Şimdi, çok  köle edici bir dinsel inanışa bağ­
lı  kal malarıyla  Çinli  insanlar  çökmüş,  Komünizm  için  bir 
yağmaya hazır olmuşlardı. Ç in'de bir zamanlar,  bi lgiye ve ya­
saya,  olması  gereken  derinden  saygı  duyulmuştu.  Fakat  şim­
di,  bütün  öneml i  olan; şiddet,  kiş isel kazançlar ve bencil lik. 
70 

"BÖLÜM 
DÖRT" 
Rehberim,  huzurlu  Vadimizi  görerek.  Lhasa  Şehri  bo­
yunca dışarı baktı. Sonra tekrar bana döndü: 
"Batı dinleri. mi­
litan olma e{?ilimindedif:  İnsanların inanmak istedikleri şeye 
karşı hoşgijrüleri 
yoktur: 
fakat başkalarını aym şeye inandır­
mak için.  on/an öldürmek iradesini kullanılırlar. "  "Bir kişi­
nin  iyi hir dini uygulamw·ı için  nasll öldiiriildii[?iinii görme­
dim, " 
diye  belirttim. 
"Hayır,  Lohsang" 
diye cevapladı  Lama, 
'.'fakat  İ.\panyol  engizi.\yonu  zamanında  Hıristiyanlı[?ın  bir 
kolu. başka bir kola. din de{?iştirmesi ve kurtartlması için ezi­
ret ettiler.  İnsan/an. inançlannı değiştirmeye ikna etmek için 
haçlara gerdiler ve kazıklarda yakıtlar.' Şimdi hile  bu insan­
im: 
din değiştirenleri elde etmek için neredeyse her türlü adi­
likle  ça!tşan mi.\yÖ
yle görünii­
_l'Or ki onlar  inançlarından  çok  emin  değiller  ki.  dinlerinin 
onayını  ve  anlaşmasını  başkalarına  (feule  elfirmektedirla 
Galiba.  çizgilerde,  sayllarda bir güven vardır.' " 
"Efendim!" 
dedim, 
"İnsanların bir dini izlemeleri gerek­
' i{?ini düşünüyor musunuz? 
11 
"Niçin? kesinlikle çok arzulanır­
sa izlenir.' ". 
diye cevapladı  Lama Mingyar Dondup. 
"tKer in­
.rnnlaı�  Osı Benli{?ini ve Dünya'nın Manu'sunıı kabul edebile­
cek düzeye  henüz erişmemişlerse o zaman.  dinin  bazı resmi 
sistemlerine bağlı kalmak onlarda  bir rahatlama sağh�vahi­
lir. 
O. 
bazı  insan/art,  on/an yukarıdan gözleyen hayırsever 
hir Baha ile ve onlar adına Babalarıyla aract!ık etmeye  her 
::aman hazu· merhametli bir Anne ile bir aile grubuna ait ol­
duklanm  hissel/ İren.  ruhsal ve  zihinsel bir disiplindir.  f;veı. 
evrimin belli bir aşkat böyle insanlar çok geçmeden evrimleşecekleı: <,:ok geçme­
den kendi Yüksek Benli{�ine dua etmeleri gerekti{�ininj(ırkına 
l'lıracaklardu:  Bazen nirin kutsal inwelerimiz .ı·a da h
tapınak/arımız  var  d�ı 
'
s
o
r
ı
ı
.
ı ·oruz.  Buna. 
hö.ı 
·le  imgelerin. 
hi::im de 
::cımanla 
riiksek .5/Jiritiiel 
Viırlıklar o-
71 

"ANTİKLERİN  MAGARASI" 
lacağm11zı  halirlallığı  içindir diyebiliriz.  Bizim  Tapmak/arı­
mız ise.  hir kişinin Üst henliğine ulaşma görevinde karşılıklı 
güç  verme  amacı  için  önemseyen  insanların  toplanabildiği 
yerlerdir.  Dua  ederek.  o  dua.  uygun şekilde yönlendirilme­
diğinde bile bir kişi, daha yüksek bir titreşim seviyesine erişe­
bilir. " 
Yeni  duymuş  olduğum  bu  şey  üzerinde,  derin  derin  dü­
şündüm.  Aşağım ızda  Kal ing  Chu  çınladı  ve  Lingkor  Yolu 
Köprüsü  altında  kendi  debisini  sıkıştırarak  daha  h ızlı  aktı. 
Güneyde  uzaklarda,  Kyi  Chu'nun  botçusunu  bekleyen  bir 
grup  insan  algıladım. Tacirler,  Rehberim  için  dergi ler,  gaze­
teler getirerek gününden  erken  gelmişlerd i .  H indistan'dan  ve 
dünyanın  ilginç  ülkelerinden  gazeteler.  Lama M ingyar  Don­
dup sık sık ve uzaklara seyahat etti. Tibet dışındaki sorunlarla 
yakından temas etti; gazeteler ve dergi lerle. Zihnimde  bir dü­
şünce  oluştu;  bu,  bir şeyler ve  görüşmelerle  ilgili  olmalıydı. 
Gazeteler .. .   aniden  arı  sokmuş  gibi  sıçradım.  Gazeteler yok, 
sadece  bir  dergi !  Bir şey  görmüştüm,  şimdi  bu ·neydi?  Bul­
dum !  Her  şey  bana  apaçıktı.  Yabancı  dillerin  tek  kel imesini 
anlamadan,  sadece  resimleri  arayarak,  bazı  sayfalar  üzerinde 
görüntü  elde  ettim. Araştıran  başparmağımın altındaki  böy le 
bir sayfada durdum. Kanlı bir çarpışma alanı üzerinde  bulut­
lar  içinde havada duran  kanatl ı  bir varl ığın resmi .  Resm i  gös­
terd im  Rehberim,  benim  için  altyazıyı  okudu  ve çevird i .  
"Saygıdeğer  lama!" 
diye  bağırd ım  heyecanla, 
"günün 
önceki  saatlerinde  bu figürü  hana  anlaımışıınız.  Onu  Dağ 
Meleği  olarak adlandırdmız.  Çoğu  insanın  bir  savaş  alam 
üzerinde  görmek  istedifti şey.  O  bir  Tanrı  mıydı'! "  "Hay11: 
lobsang. " 
diye  cevaplad ı  Rehberim. 
"Pek çok insan.  umut­
suzluk saatlerinde.  hir Aziz .figürünü ya da  onlarm deyişiyle 
hir  Meleği.  görmeve  can  a/111<11'.  Onların  acil ihı(vaçları  ve 
güçlü doğal dun�uları hir savaş alanında. düşüncelerine. ar-
72 

"BÖLÜM  DÖRT" 
::ularına  ve dualarına güç  katar.  Böylece,  size  gösterdiğim 
tarzda.  onlar kendi ifadeleriyle bir düşünce formu oluşturdu­
lar. Bir şeklin hayaletimsi ilk dış çizgileri ortaya çıkarken,  in­
sanların düşünceleri ve duaları onun yoğunlaşmasına sebep 
oldu. Böylece, kayda değer bir süre devam eden sağlam güç­
lü şekil elde  edildi.  İç  Tapınağımızda,  'düşünce:formları  o­
luşturduğumuz ' zaman.  burada  da  aym  şeyi yaparız.  Fakat 
gel Lobsang, gün oldukça ilerledi ve Logsar Törenleri henüz 
sona ermedi. " 
Koridordan  aşağıya  koşuşturan  sahnenin  içi ne,  bir  Kut­
lama  Sezonu  boyunca,  bir  Lama  Manastırının  içindeki  gün­
lük  hayatın  aldığı  hareketli  karmaşaya  yürüdük.  Sanat  Ho­
cası,  darağacına  çıkmak  ve  tepesindeki  bir  figürün  başında 
bazı  değişikl ikler  yapmak  için  küçük  hafif  bir  çocuk  iste­
yerek,  ben i  aramaya  geldi.  Hocan ın ardına düşerek Tereyağı 
Odasına  giden  kaygan  yoldan  aşağıya  çevik  bir  adımla  onu 
takip ettim. Birinin serbestçe renkli tereyağıyla kapladığı eski 
bir  cübbeyi  giydim  ve  malzemeleri  yukarı  taşıyabi lmek  için 
belimin çevresine  hafif bir kuşak  bağlayarak,  darağac ına tır­
mandım.  Hocanın  tahmin  ettiği  gibi,  baş  bölümü,  tahta  ka­
festen  ayrılmıştı.  Ne  istediğimi  aşağıya  söyleyerek,  cübbemi 
sal ladım ve  bir kova tereyağını yukarı  çektim.  İ nce  bir ahşap 
kıymığı  iskelet gövdesinin arkasından  kıvırarak,  başı  yerinde 
tutmak  için  bir  kere  daha  şekil  vererek  bi rkaç  saat  çalıştım. 
En  sonunda,  zeminden  eleştirel  olarak  bakan  Sanat  Hocası, 
tatm inkar  olduğunu  bel i rtti.  Yavaşça,  gergin  o larak  kendimi 
darağacından  çözdüm  ve  yavaşça  zem ine  indim.  M innettar­
lı kla cübbemi değiştirdim ve  aceleyle çıktım. 
Sonraki gün, ben ve pek çok  başka chelalar,  Potala'nın e­
tek leri olan  Lhasa Ovas ında, Shö Kasabasının kenarındayd ık. 
Teoride oyunları, yarışları,  kafi leleri  seyrediyorduk.  Gerçek­
te.  Logsar zaman ında Lhasa'da olabilmek  için dağ  patikaları-
73 

"ANTİKLERİN  MAGARASI ,, 
na akın eden alçak gönü llü hacıların önünde gösteriş yapıyor­
Juk.  Budist dünyan ın her tarafından  buraya.  Budizm in Mek­
ke'sine geldi ler.  Yaşlı sakat insanlar.  küçük bebekleri taşıyan 
genç  kad ın lar  hepsi.  şehrin  ve  Potala'nın  Kutsal  Turunu  ta­
mamlama inancıyla geldiler.  Onlar.  geçmiş günahlarını affet­
tiriyorlar  ve  Yeryüzü  üzerindek i  sonraki  hayatlarında  iyi  bir 
tekrar  doğumu  garanti  altına  al ıyorlardı.  Kahinler,  L inkor 
Yolunda bek leşti ler. Antik di lenci ler bahşiş için sızland ılar ve 
omuzlarına astıkları mal larıyla tac irler. müşteri arayışında ka­
labalıkların  içinde yol larını açtılar.  Biraz  sonra ç ı lgın sahne­
den yoru ldum, şaşkın kalabalıktan  ve onların sonsuz. anlam­
sız sorularından yoruldum. Yoldaşlarımın arası ndan sıyrıldım 
ve yavaşça  lamastik evim için dağ patikasını tuttum. 
Çatı  üzerinde,  benim favori  noktamda  her şey  sessizdi. 
Güneş hafif bir sıcakl ı k  sundu. Altımda, şimdi görüşümün dı­
şında  kalabalıktan  yükselen  kafa  karıştırıcı  bir  m ırıltı,  gün 
ortası sıcağında  ben i  sakin leştiren  ve  ben i  uyuklatan  belirsiz 
bir m ırı ltı  vardı.  Gölgemsi  bir  şekil,  neredeyse  görüş  gücü­
mün  son  sınırında  meteryal ize  oldu.  Uykulu  uykulu  başımı 
sal ladım ve gözlerimi kırptım. Onları  tekrar açtığımda şekil. 
şimdi  daha  görünür ve daha  da yoğunlaşarak  hala oradaydı. 
Boynumun  arkası ndaki  saçlar  an i  korkuyla  dikildi ler. 
"Sen 
bir hayalet değilsin.' " 
diye bağırdım. 
"Kimsin sen?" 
Şek il ha­
fifçe gülümsedi ve 
"Hayır evlad11n. hen bir hayalet değilim.' " 
diye bağırdı. 
"Kimsin sen? ': 
Şeki l  hafifçe gülümsed i  ve 
"Ha­
}'lr oğul,  ben  bir hayalet değilim.  Zamanmda  Chakpori'de, 
burada çok  çalrştım  ve senin şimdi hu çatıda tembellik yap­
tığın gibi tembellik yaptım. Sonra,  Yeryüzüne ait arzulardan 
kurtuluşuma hızla gitmek için her şey 
.. 
doğru el  hareketi yaptı 
ve kol ların ı  uzattığı yönü  izlemek için döndüm. 
"Simdi" 
diye 
devam  etti  telepalik  olarak, 
"o tarihten heri hu.  arayarak ıı­
laştığım on birinci Log.wr: inziva hücresine kapalı bedenimi 
74 

"BÖLÜM  DÖRT" 
terk ederken iradeyle dolaşma özgürlüğü. Kalabalığı bir kere 
daha gözleyebilmek için  bir kere daha  bu  çok (yi hatırlanan 
noktayı ziyaret edebilmek için  ilk seyahatim  burayadır.  Öz­
gürlük oğul,  ben  özgürlüğü  elde  eltim. " 
Gözümü  dikmeden 
önce, gece rüzgarının bir tütsü  bulutunu  dağıtması  gibi  göz­
den  kayboldu. 
İnziva yerleri !  B iz chelalar,  on lar hakkında çok şey duy­
muştuk, içleri neye benziyordu? Sık sık merak ederdik. N için 
hu  i nsanlar  kendi lerini,  tehl ikeli  dağ  uçurumları  kenarına 
konmuş  bu  taş odalara  hapsettiler?  Bunu  da çok merak edi­
yorduk! Bunu, aziz Rehberime sormaya karar verdim. Sonra, 
bul unduğum yerden  birkaç  yarda  uzakta yaşayan  Çinli yaşlı 
bir keşişi hatırladım. Yaşlı Wu Hsi, çok i lginç bir hayata sahip 
ol muştu.  Birkaç yıl Pekin'de  İ m paratorluk Sarayına bağlı bir 
keşiş olarak  bulunmuştu.  Böyle hayattan  sıkılarak, aydınlan­
mayı araya_rak Tibet'te dolaştı. Sonunda Chakpori'ye vardı ve 
kabul  edilmiş oldu.  Bundan  birkaç  yıl  sonra  bıkarak,  inziva 
yerine gitti ve yedi yıl tek başına bir hayat yaşadı. Şimdi, yine 
de  ölümü bekleyerek Chakpori'de  bulunuyordu.  Döndüm ve 
aşağıda ki koridora ace leyle koştum. Yolumu  küçük bir hüc­
reye çevirerek yaşlı adamı çağırdım. 
"İçeri gel! İçeri gel.' " 
Yüksek,  titreyen  bir sesle çağırdı. 
l l ücresine girdim ve ilk defa Çinli keşiş Wu Hsi ile tanıştım. 
Bağdaş  kurmuş  oturuyordu  ve  yaşına  rağmen  sırtı  genç  bir 
hambu kadar düzdü. Yuvarlak elmacık kem ikleri  ve çok sarı 
rarşömen  benzeri  derisi  vardı.  Gözleri  simsiyah  ve  düz  bir 
çizgi  gibiydi. Çenesinden birkaç  kıl dağınık olarak  sarkıyor­
du ve bıyığının bir düzine ya daha fazla kıl üst dudağına bağ­
lıydı.  Elleri  ve  damarları  bir  ağacın dal ları  gibi göze çarpar­
ken -uzun yıl larla beneklenm iş- sarı-kahverengiydi. Ona doğ­
ru  yürürken.  benim  tarafıma  kör  gibi  baktı; görmekten  çok 
hissederek. 
"Hmmn,  hmmn, " 
ded i, 
"bir  çocuk,  yürüyüşüne 
75 

"ANTİKLERİN  MAGARAsI " 
göre genç bir çocuk.  Ne istiyorsun evlat? "  "Efendim! "  
diye 
cevapladım, 
"bir  inziva yerinde  uzun süre yaşadınız.  Kutsal 
E;fendim. onun erdemlerini hana anlatır mısınız? " 
M ırı ldandı 
ve bıyıklarının uçlarını çiğnedi ve sonra konuştu: 
"Otur evlat. 
Geçmişten  bahsetmeyeli  çok oldu;  gerçi şimdi,  sürekli  onu 
düşünüyorum. " 
"Bir çocukken, " 
dedi, 
"uzaklara seyahat ettim ve Hindis­
tan'a gittim.  Orada,  mağaralarına kapanmış münzeviler gör­
düm  ve  bazıları· aydınlanmayı  elde  etmiş  görünüyorlardı. " 
Başını  sal ladı; 
"normal  insanlar,  günlerini  ağaçlar  altında 
geçirirken çok tembeldiler. Ah! Üzücü bir manzara! " "Kutsal 
Efendim! "  
diyerek sözünü kestim, 
"Tibet'teki inziva yerlerini 
duymayı daha çok tercih ederdim. " "Eh? O nedir? "  
diye sor­
du yavaşça. 
"Oh,  evet,  Tibet'in  inziva yerleri.  Hindistan'dan 
döndüm ve yurdum Pekin'e gittim. Öğrenmediğim için orada­
ki hayat beni sıktı. Kasemi ve değneğimi tekrar aldım ve yolu­
mu  aylarca  Ti6et sınırlarına  çev{rdim. " 
Öfkelendiğini  gör­
düm.  Yaşl ı  adam  devam  etti, 
"daima aydınlanma arayışıyla, 
Lama manastırlarında bir bir kalarak,  zamanla Chakpori'ye 
vardım. A bhot, Çin'de bir doktor olarak sınıflandırıldığım gi­
bi  burada kalmama  izin  verdi.  Benim  uzmanlığım akupunk­
turdu.  Birkaç yıl memnundum, sonra bir iniıva yerine girmek 
için  büyük  bir arzu  duydum. " 
Şimdiden,  neredeyse  sabırla 
dans ediyordum.  Eğer yaşlı adam  biraz daha  sürdürürse çok 
geç  olabilirdi; akşam  ayinini  kaçırabil irdim!  Onu  düşünme­
me rağmen, gonkların ilk çal ışını duyabildim. İ steksizce aya­
ğa  kalktım  ve 
"Saygıdeğer  efendim,  şimdi gitmek zorunda­
yım "  
dedim. Yaşl ı  adam  kıkırdadı. 
"Hayır evladım. " 
diye ce­
vapladı, 
"kalabilirsin. Daha Yaşlı Bir Kardeşinden eğitim al­
mak için burada değil misin? Kal,  akşam ayininden muaf tu­
tuldun. " 
Onun doğru olduğunu bi lerek, tekrar yerleştim. Hala 
bir trappa  olmasına rağmen  ve  bir lama  değilken yaşı, seya-
76 

"BÖLÜM  DÖRT" 
hatleri  ve  tecrübesi  yüzünden,  bir büyük  olarak  saygı  duyu­
luyordu. 
"Çay evladım, çay!" 
diye bağırdı, 
"yılların ağırlığıy­
la üzerime  çöken durgunluk ve bedenin zaafı için çay içece­
�iz.  Gençler için ve yaşlılar için,  çay. " 
Seslenişine bir karşı-
1 ık olarak  yaşlılara  bakan  bir keşiş,  bize arpa  ve  çay  getirdi. 
Tsampamızı  karıştırdık  ve  o  anlatmaya,  ben  de  dinlemeye 
başladım. 
"Efendim  Abbot,  Chakpori'den  ayrılmam  ve bir  inziva 
yerine girmem için  bana izin verdi.  Bir bakıcı-keşişle  bura­
dan  yolculuğa  çıkıp,  dağlara  tırmandık.  Seyahatin  beşinci 
gününden sonra, üzerinde olduğumuz çatıdan fark edilebilen 
hir  noktaya  ulaştık. " 
H imalaya'ların  yükseklerine  kurulmuş 
olan  bu tek yapının yerini bildiğimi bel i rtmek anlamında, ba­
�ımı  salladım. Yaşl ı  adam  devam  etti, 
"Bu yer boştu, eski sa­
kini yeni ölmüştü.  Bakıcı ve ben yeri temizledik,  sonra ayak­
ta dikildim ve son defa, Lhasa  Vadisi boyunca bakındım. Aşa­
.�ıdaki Potala ve Chakpori'ye baktım, sonra döndüm ve iç o­
daya girdim.  Kapıyı  sabitleyerek duvar ördük  ve yalnız kal­
dım. "  "Fakat Efendim!  İçerisi neye  benziyordu? "  
diye  sor­
dum. 
Yaşl ı  Wu Hsi başını sildi, 
"O taş bir yapıdır". 
diyerek ce­
vapladı  yavaşça. 
"Çok kalın duvarlı bir yapı.  Kapısı yoktur, 
hir kişi içeriye girince, giriş duvarla kapandiğı için iç odada 
kalır.  Duvarın  içinde  tamamen  ışık geçirmez,  içinden  mün­
::.evinin yemek aldığı  bir  ağız  vardır.  Karanlık  bir  tünel,  iç 
odayı,  içinde  Bakıcının yaşadığı  odaya  bağlar.  Duvarların 
irindeydim. Karanlık, neredeyse onu hissedecek kadar koyuy­
du.  Ne  bir ışık yansıması girebilirdi,  ne  de  bir ses duyulabi­
lirdi.  Zemine oturdum  ve me_dita�yonuma başladım.  İlk önce 
11ollar ve ışık çizgileri gördüğümü sanarak,  halüsina.\yonlar­
dan çok çektim. Sonra, sanki yumuşak, kuru çamurla kaplan­
mış gibi karanlığın beni boğduğunu hissettim. Zaman akma-
77 

"ANTİKLERİN  MAGARASI" 
ya ara vermişti. Çok geçmeden hayalimde; çanlar, gang/ar ve 
ilôhi söyleyen insan sesleri duydum. Sonra, dışarıya bir çıkış 
için çilgınca zorlamaya çalışarak, hücremin duvarlarına vur­
dum.  Burası,  her mezar kadar sessiz ve siyah olduğu için ge­
ce ya da gündüz arasında fark olmadığını biliyordum. Bir sü­
re sonra panik/erim yatıştı, sakinleştim. " 
Oturdum ve sahneyi, her şeyi kaplayan sessizliğiyle nere­
deyse yaşayan karanlığın içinde yaşlı  Wu  H�·i -o zaman genç 
Wu  Hsi!- gözümde  canlandırdım.  "Her  iki günde  bir" 
dedi 
yaşlı  adam, 
"bakıcı  gelecek  ve  deliğin  dışına  biraz  tsampa 
yerleştirecekti.  Öyle  sessizce  geliyordu  ki,  onu  asla  duya­
madım.  İlk sefer karanlıkta yemeğimi  belli  belirsiz hissede­
rek.  ona çarparak uzaklaştırdım ve ona yetişemedim.  Çağır­
dım ve bağırdım, fakat hücremden ses dışan çıkamadı. Sade­
ce ikinci günü beklemek zorundaydım. " "Efendim!" 
diye sor­
dum, 
"eğer  bir  münzevi  hastalanır ya da  ölürse  ne olur? " 
"Evladım. " 
dedi yaşlı Wu  Hsi, 
"eğer bir münzevi hastalanır­
sa-ölürse, Bakıcı on dört gün boyunca, her iki günde bir yiye­
cek bu:akıı�  On dört günden sonra, eğer yiyeceğe hdld doku­
nulmadıysa,  insanlar gelir duvan yıkarlar ve münzevinin be­
denini dışarı alırlar. " 
Yaşlı  Wu  Hsi,  yedi  y ı l   bir  münzevi  olarak  bu lunmuştu . 
"Kararlaştırdığın süreyi kaldığında seninki gibi bir durumda 
ne olur? " 
diye sordum. 
"İki yrl kaldım ve sonra yedi. Dışanya 
çıkma zamanım yaklaştığında çok ufak bir ışık sütununun gir­
mesi için tavanda küçücük delikler yaprldı. Her beş günde bir 
delik.  daha fazla  ışık girişine  izin  verilerek genişletildi.  En 
sonunda,  gün ışığının tamamırıa direnebildim.  Eğer münzevi 
aniden dışan.  ışığa getirilseydi,  gözleri kwanlıkta çok fazla 
büyüdüğü,  bir daha büzülemediği için derhal körlüğe  düşer­
di.  Dışlm  çıktığım  zaman  beyazdım.  ağarmış saçlarım  dağ 
karları kadar beyazdı. Kullanrlmamaktan neredeyse işe yara-
78 

"BÖLÜM  DÖRT" 
maz hale gelmiş kaslarım için masaj yaptım ve alıştırma yap­
tım.  Yavaş yavaş en azından Chakpori'de tekrar yaşamak için 
hakıcımla  birlikte  dağdan  inebilecek  kadar gücüme  tekrar 
kavuştum. " 
Karanl ığın,  mutlak  sessizliğin,  kendi  kaynaklarına  bıra­
kı lmanın  sonsuz  yıllarını  düşünerek  onun  kel imelerini  zih­
nimde tarttım ve merak ederek, 
"Ondan,  ne öğrendiniz Efen­
dim?" 
diye sonunda sordum. 
"Tüm bunlara deydi mi? " "Evet, 
evlat,  evet deydi!" 
dedi yaşlı keşiş. 
"Hayatın doğa:nm öğren­
dim. Beynin amacım öğrendim. Bedenden hür oldum ve şimdi 
senin  astralde  yaptığın  gibi,  ruhumu  uzaklarda  süzülmeye 
gönderebildim. "  "Fakat onu hayal  etmediğini  nasli biliyor­
sun.  Aklının  başında  olduğunu  nereden  biliyorsun?  Benim 
ı·aptığım  gibi,  niye  astralde  seyahat  etmiyorsun? " 
Wu  Hsi 
kırışık  yanaklarından  yaşlar  yuvarlanana  kadar  güldü. 
"So­
rular-sorular-sorular,  evlat  onları  sadece soru  sormak  için 
kullamyorsun!" 
diye cevapladı. 
"İlkönce panikle  bitirifmiştim.  Bir  keşiş  olduğum  güne 
l
Yüklə 6,06 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   19




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©azkurs.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin