175
etkisinden uzaktaki insanlar arasında yayılarak yaşamıştır. Bunlar Türkiye
Cumhuriyeti’nde tarikatların ortadan kaldırılmasına kadar varlığını
devam
ettirmiştir (Köprülü 1986: 461-462). Bektaşi tarikatının şeyhi Hacı Bektaş Veli
XIII. yüzyılda göçer Türk boyları arasında büyük kitleleri etrafında toplayarak
Anadolu Selçuklu Devleti’nin yıkılmasına sebep olan Babai hareketinin önderi
Baba İlyas’ın halifesidir. Baba İlyas Horasani de Anadolu’da Vefai tarikatının bir
kolu olan Garkıniye tarikatını kuran Dede Garkın’ın torunudur (Ocak 2020: 117-
134). Dede Garkın ise Elvan Çelebi’nin söylemiyle,
“
Ata binmez Dede divara binür
Divar altında at gibi atılur
Dede Garkın kerametin görürir
Bir divara biner yörir ol şir
” (Çelebi 2017: 62) duvarı
at gibi binip
yürütecek kerametleri gösterebilen bir tarikat şeyhidir.
Bektaşilik XV-XVI. yüzyıllar arasında özellikle Yeniçeri ocağında resmi
kült sıfatı kazanarak devletten himaye görmüş ve sonraki dönemlerde Bektaşiliğe
yakın olan tarikatları da içine alarak eritmiştir (Köprülü 1986: 461).
Hacı Bektaş Veli’nin doğum yeri ve tarihi konusunda iki farklı görüş
vardır. Bazılarına göre 1210 tarihinde Horasan’da doğmuş ve Yesevi tarikatına
girerek “Baba”lığa kadar yükselmiş ve 1240 tarihinde diğer Yesevi babaları ile
birlikte Anadolu’ya gelmiş, daha önce Anadolu’ya gelen Baba İlyas’ın yanına
giderek Amasya’ya yerleşmiş, isyandan önce buradan ayrılarak Suluca
Karahöyük’e giderek isyanı bastırmak için yapılan katliamdan kurtulmuş ve burada
öğretisini yaymaya başlamış 1271 yılında da vefat etmiştir. Bir diğer iddiaya göre
1240 yılında doğmuş ve Hz. Ali’nin on kuşaktan torunudur (Gener 2007: 277-
278). Bazı araştırmacılar Hacı Bektaş Veli’nin XIII. yüzyıl başlarında Yesevî
tarikatının yayıldığı Horasan’ın merkezi Nişabur’da doğduğunu,
burada eğitim
alarak Ahmet Yesevî’nin halifesi Lokman Perende tarafından yetiştirildiğini ileri
sürmüştür (Şahin 2020:77; Öztürk 1998: 220). Bazılarına göre Nişabur’da 1209-
1210 yılları arasında doğan Hacı Bektaş Veli, Moğolların 25 Mart 1221 tarihinde
Nişabur’u işgal edip yakıp yıkmasından önce ailesiyle yakınları burayı terk ederek
Huzistan’da Naziri İsmaililerin kalesine sığınmıştır. Hacı Bektaş Velî burada yirmi
yıla yakın İdris Peygamber okulundan yetişen bilgelerden ders alarak yetişmiş
sonra da 1240 yılında Rum, Ermeni ve köylülerin katıldığı Babai isyanının çıktığı
dönemde Anadolu’ya gelmiş, isyanda kardeşi Menteş ölmüş, isyan bastırıldıktan
sonra Suluca Karahöyük’e gitmiştir. Ahmet Yesevî’nin halifesi Lokman
Perende’den el almamış, Yesevî’yi de görmemiştir. Bu tür iddiaların Bektaşileri
Nakşibendi tarikatına bağlamak isteyenlerin propagandası olduğu ileri sürülmüştür
(Çınar 2004:213-216).
Araştırmalara göre önemli bir sûfi olan Barak Baba Hacı Bektaş Velî’nin
halifesi olup Moğollar (İlhanlı Devleti) tarafından Gilan’a elçi olarak yollanmış ve
orada 1307 tarihinde öldürülmüştür (Öztürk 1998: 226). Hacım
Sultan
Velayetnamesi ise Hacı Bektaş Velî’nin Ahmet Yesevî’nin müridi olduğunu ileri
sürmüştür, ancak Yesevî 1166 yılında vefat etmiş, Hacı Bektaş Velî’nin de 1210
yıllarında doğduğu, dolayısıyla onun müridi olamayacağı ileri sürülmüştür (Öztürk
176
1998:222). Nejat Birdoğan ise Hacı Bektaş Veli’nin 1207 yılında doğduğunu
belirtmiştir (Birdoğan 2006:81). Hacı Bektaş Veli’nin doğum yılı ve el aldığı
mürşitler konusundaki ihtilaflar henüz çözülememiştir. Velayetname onunla ilgili
olan en önemli kaynak niteliğindedir. Ahmet Yaşar Ocak’a göre Bektaşilik
tarikatının piri olan Hacı Bektaş Veli’nin doğum tarihi bilinmemektedir ve kesin
olmamakla birlikte üzerinde ittifak edilen 1271 tarihinde vefat ettiği kabul
görmüştür (Ocak 2018:447).
Belirli araştırmacılar Bektaşi tarikatı mensubu olup Hacı Bektaş’ın
devamcıları olanlardan bazılarının yalnız yaşadığını, bunların hiç evlenmeyip her
şeyden ellerini çektiklerini bildiren bir işaret gibi kulaklarına demir halkalar
taktıklarını kaydetmiştir (Köprülü 1986: 462). Ancak bu durumun kaynağını
Hıristiyanlığa bağlayanlar da vardır, lakin Bektaşi postnişinler evlenmişler ve
nesilleri devam etmiştir, etmektedir.
Bektaşi tarikatı yalnızca Anadolu’ya münhasır kalmamış Azerbaycan’a ve
Nahçıvan’a da geçmiştir. Tarikatın Nahçıvan’da XIII. yüzyılda yayılmaya
başladığı bilinmektedir. Sabirabad’ın Şıhlar adlı köyünde Hacı Bektaş Veli’nin
oğlu olduğu ileri sürülen Baba Sami’nin mezarı vardır (Bektaşi 2018:73).
Nahçıvan’da Bektaşi tarikatını ilk olarak yayan şahsın
Canan Bektaş olduğu ve
Safevi döneminde (1501) yapılarak bugüne kadar varlığını devam ettiren Canan
Bey Çeşmesi ve Bektaş arkının olduğu bilinmektedir (Bektaşi 2018:73). Rus
orduları Azerbaycan ve Nahçıvan’ı işgal edince İslam dinine karşı baskılar
başlamış ve Bektaşilerin çalışmaları gittikçe zayıflamış, zaviyeleri kapatılmış, daha
sonralar burası kıraathane ve yemekhane olarak kullanılmıştır (Bektaşi 2018:83).
Bektaşi tarikatı bugün de Anadolu, Balkanlar ve kısmen de
Azerbaycan’da devam etmektedir. Bu tarikat erkek ve kadına eşit duygularla
yaklaşmakta, kadın şahsiyetine önem vermektedir. Örnek olarak Trakya’da Balım
Sultan Bektaşilerinde mürşit meydan evinde köşede oturur, onun sol tarafında
kadınlar, sağ tarafında erkekler otururlar. Bektaşilerde koca bir makam veya görev
alacaksa mutlaka eşinin rızasını almak durumundadır (Bahadır 2005:70-75).
Yesevî ve Bektaşi tarikatlarının birçok ortak noktaları vardır. Her ikisinde de
ibadette uygulanan dil Türkçedir, zikirlere kadın ve erkekler birlikte katılır,
kadınlar çarşaf giymez. Taşları
hareket ettirme, kuş donuna girip uçma,
münafıkları hayvan donuna sokma gibi keramet ve menkıbeler her iki tarikatta da
vardır (Öztürk 1998: 222).
Yesevî tarikatı XIII. yüzyılda Kutbuddin Haydar adlı Türk şeyhi
tarafından Kalenderilikle birleştirilerek Haydarîlik adıyla asimile edilmiş ve XVI.
yüzyılın başlarında Bektaşilik oluşana kadar böyle devam etmiş, bu yüzyılda ise
Haydarîlik Bektaşiliğe tabi olmuştur (Ocak 1998: 315). Anadolu ve Balkanlarda
yayılan Alevi-Bektaşi inancı Yesevîlik’ten etkilenmiş, Hacı
Bektaş Veli, Sarı
Saltuk, Azerbaycan’ın Hoy şehrinden olan Geyikli Baba, Abdal Musa gibi
mutasavvıflar Ahmet Yesevî’yi pirleri olarak kabul etmiştir (Yaman 2006:142).
Osmanlı Beyliği topraklarında yerleşen ve adı günümüze kadar gelip çıkan,
Dostları ilə paylaş: