B Ö L Ü M
8
Kardiyopulmoner Bypass
ve Optimal Koşulları
Dr. Koray AK
Kardiyopulmoner bypass (KPB) yaklaşık olarak 70 yıl-
dır kullanılan ve birçok kalp operasyonlarının güven-
le yapılabilmesine olarak sağlayan özel bir perfüz-
yon sistemidir. Son 20 yılda ortaya çıkan teknolojik
gelişmeler, KPB’nin güvenilir bir şekilde uygulanabi-
lirliğini arttırmıştır. Temel olarak KPB sırasında endo-
telize olmayan yüzeylerle sürekli olarak temas eden
kan, sistemik enflamatuvar bir reaksiyonunun oluş-
masına sebep olmaktadır. Enflamatuvar yanıt bir ta-
raftan güçlü bir trombotik uyarı meydana getirirken
diğer taraftan da bir takım vazoaktif ve sitotoksik
maddelerin üretilmesine ve kan içerisine salıveril-
mesine sebep olmaktadır. KPB’ye bağlı enflamasyon
ve enflamasyona bağlı gelişen organ yetersizliği,
kalp cerrahisi yapılan has-
talarda görülen peroperatif
morbidite ve mortalitenin en
önemli sebepleridir.
Temel olarak KPB sırasında
kullanılan perfüzyon sistemi
ile tam ya da kısmi dolaşım-
sal ve respitaruvar destek
sağlanabilmektedir. Standart
bir KPB düzeneği Şekil 1’de
görülmektedir. KPB sistemi
temel olarak kanüller ve hat-
lar (tubing), rezervuar, oksije-
natör, ısı değiştirici, pompa,
filtreler ve bubble tuzakları,
ara bağlantılar, kardiyopleji
setleri ve sistemi ile hemo-
filtrasyon cihazından oluş-
Şekil 1: Kardiyopulmoner bypass sisteminin basitçe şematize edilmesi
122
Kardiyopulmoner Bypass ve Optimal Koşulları
maktadır. Günümüzde, KPB’ye bağlı morbidite ve
mortalitenin azaltılması amacıyla KPB sisteminde
bir takım değişiklikler yapılmış (mini ve kaplamalı
devreler) ve bu değişikliklerin bir çoğu klinik kullanı-
ma girmiştir. Bu bölümde hem pediyatrik yaş grubu
hem de yetişkin hastalara KPB uygulamaları anlatıl-
mış ve optimal koşulları tartışılmıştır.
Tarihçe
Kalp cerrahisi tarihçesinde hatırlanması gereken
en önemli olay, 1916 yılında Tıp Fakültesi öğrenci-
si Jay Mclean tarafından antikoagülan bir madde
olan heparin molekülünün bulunmasıdır. Heparinin
keşfi, ekstrakorporeal dolaşımın kullanılmasına ola-
nak sağlamış ve modern kalp cerrahisinin kapılarını
açmıştır. John Gibbon 1930 yılında henüz genç bir
doktorken masif pulmoner emboli nedeniyle kaybe-
dilen bir hastadan esinlenerek ekstrakorporeal dola-
şım konusuna ilgi duymuş ve uzun yıllar bu konu ile
ilgili çalışmalarına devam etmiştir. II. Dünya savaşı-
nın araya girmesi ile bu çalışmalarına zorunlu olarak
ara vermesine rağmen 6 Mayıs 1953’de IBM® ile be-
raber tasarladıkları kalp akciğer makinesi yardımıyla
genç bir bayan hastada atrial septal defekt onarımı-
nı başarılı bir şekilde gerçekleştirmiştir
1
. Aynı tarih-
lerde C.Walton Lillehei “kontrollü çapraz dolaşım”
adıyla yeni bir teknik geliştirmiş ve aynı kan grubuna
sahip bir aile bireyi ile hastanın arteriyel ve venöz
sistemleri birbirlerine bağlayarak hastaya gerekli
dolaşım desteğini sağlamış ve ameliyatı gerçekleş-
tirmiştir. Lillehei, 1954-1955 yılları arasında bu tek-
nikle total koreksiyon yapılan VSD ve Fallot Tetralojili
45 hastalık bir seri yayınlamıştır
2,3
.
Aynı tarihlerde, Amerika Birleşik Devletleri Mayo
klinikte John W. Kirklin ve arkadaşları, Gibbon-IBM®
kalp akciğer makinesini modifiye ederek açık kalp
operasyonlarına başlamıştır. Kirklin ve ark dünya-
da ilk defa kalp akciğer makinesi kullanarak VSD ve
Fallot tetralojisinde total korreksiyon ameliyatlarını
başarı ile gerçekleştirmiş ve açık kalp ameliyatları-
nın tüm dünyada yaygın olarak kullanımının önünü
açmıştır
4
. İlk membran yapay akciğer Willem Kolff
tarafından 1955 yılında geliştirilmiş ve kısmen geçir-
gen olmayan homojen polietilen veya teflon memb-
ranlar kullanılmıştır. 1960’lı yıllarda silikon lastik ve
1970’li yıllarda hollow fiber membranlar piyasaya
çıkmıştır. Daha sonraki yıllarda, düşük kitle dirençli
mikroporlu hollow fiber membranların geliştirilmesi
oksijenatör tasarımlarının kökten değişmesine ne-
den olmuştur
4
.
KPB Ekipmanları
5,6
Kanüller
Venöz kanüller ve drenaj
Venöz kanül hastanın venöz kanının ekstrakorporeal
sistemde yer alan venöz rezervuara uygun bir şekil-
de taşınması için gereklidir. Venöz direnajda temel
prensip kanın, yerçekimi etkisini kullanarak, hasta
seviyesinden 40 ile 70 cm daha aşağıya yerleştirilen
rezervuara direne edilmesidir. Venöz kanülasyon
için kullanılan kanüllerin boyutu hastanın vücut yü-
zey alanına göre hesaplanır ve bu hesaplama sırasın-
da KPB sırasında hedeflenen akım esas olarak kabul
edilmelidir. Venöz kanülasyon, santral ve periferik
olmak üzere iki farklı şekilde yapılabilir. Santral ve-
nöz kanülasyon, sağ atrium veya vena kavalardan ya-
pılabilir. Kanülasyon için iki aşamalı tek venöz kanül
kullanılarak (atriyokaval kanülasyon) ya da selektif
olarak tek aşamalı venöz kanüller kullanılarak supe-
rior ve inferior vena kavalardan (bikaval kanülasyon)
yapılabilmektedir. Atriyokaval kanülasyon genellikle
koroner arter bypass cerrahisi ve aort kapak replas-
manı gibi operasyonlarda tercih edilirken pediyatrik
kalp cerrahisinde, kapak cerrahisinde ve diğer intra-
kardiyak girişimlerde genellikle selektif venöz kanü-
lasyon tercih edilmektedir. Periferik venöz kanülas-
yon ise genellikle minimal invazif uygulamalarda ve
reoperasyonlarda tercih edilmekte ve en sık femoral
ve internal jugüler venler kullanılmaktadır. Periferik
kanülasyon yapılan hastalarda, venöz drenajı kolay-
laştırmak için rezervuar sistemine 40 cmH
2
O negatif
basınç uygulanmaktadır
7
.
Arteriyel kanüller
Arteriyel kanülasyon santral olarak çıkan-arkus aor-
tadan ya da femoral, aksiller veya karotis arter gibi
123
Kalp ve Anestezi
periferik arterlerden yapılabilmektedir. Kullanılacak
aort kanülünün çapı, hastanın vücut yüzey alanına
ve KPB sırasında hedeflenen akıma göre belirlenme-
lidir. Aort kanülünün en dar olan bölümü uç kısmı
olup bu bölgede oluşan yüksek hızdaki jet akımlar
ateroemboli, diseksiyon, kavitasyon ve hemolize
sebep olabilir. Aort kanülasyonu sırasında görülebi-
lecek en önemli komplikasyonlardan birisi de aort
diseksiyonudur. Bu komplikasyon nadir görülmekle
birlikte (%0.001 ile %0.009 sıklıkta) özellikle aort
kökünde ve çıkan aortada ateroskleroza bağlı deje-
nerasyon veya dilatasyon olan hastalar risk altında-
dır. Aort kanülasyonundan hemen sonra kanülasyon
yerine yakın yerlerde subadventisyal renk değişik-
liği, arter hattı basıncında artış, venöz dönüşte ani
azalma ile kendini gösterir. Transözofageal ekokardi-
yografi önemli bir tanı aracıdır. Aort kanülasyonuna
bağlı diseksiyonlarda aort kanülü periferik bir artere
alınmalı, hasta 18-20°C kadar soğutulmalı ve kan
basıncı farmakolojik olarak kontrol edilmelidir. Dise-
ke olan aort segmentinin replasmanı temel tedavi
yöntemidir. Aort kanülasyonuna bağlı aort diseksi-
yonunda erken mortalite yaklaşık olarak %50 civa-
rındadır
8
.
Venöz Rezervuar
Kardiyopulmoner bypass sistemine yerleştirilen ve-
nöz rezervuarın temel amacı bu sistemde volümün
toplanacağı bir odacık bulundurmasıdır. Arteriyel
pompanın hemen öncesinde yer alır. En önemli
fonksiyonları; venöz direnajın kolaylaştırılması, ve-
nöz hatlardaki havaların tahliyesi, sisteme kolay sıvı
ve ilaç eklemelerinin yapılabilmesidir. Ayrıca venöz
direnajın aniden bozulduğu durumlarda burada bu-
lunan volüm belli bir süre arteriyel akımın devamı-
nı sağlayabilir. Rezervuarlar, açık veya kapalı sistem
olabilmektedir.
Oksijenatör
Çalışma prensiplerine göre bubble ve membran ok-
sijenatör olmak üzere iki gruba ayrılır. Bubble oksije-
natörler gaz embolisi, gaz-kan temas alanının yüksek
olması ve buna bağlı gelişen enflamatuvar yanıttan
dolayı günümüzde KPB uygulamalarının dışında
kalmıştır. Membran oksijenatörlerde kan ile gaz
arasında ince silikon veya mikroporlu (0.3-0.8- μm)
poliprolen membranların yerleştirilmesi ile oksije-
nasyon sağlanmaktadır (Şekil 2). Plazmanın porlu
yapı üzerini kaplaması O
2
ve CO
2
değişimini kolaylaş-
tırmaktadır. Oksijenin difüzyon kapasitesi karbondi-
oksite kıyasla düşük olduğundan yeterli düzeyde ok-
sijenasyonun sağlanabilmesi amacıyla, gaz değişimi
için oksijenatörde uygun yüzey alanı sağlanmalı ve
oksijen parsiyel basıncı yüksek tutulmalıdır.
KPB sistemindeki oksijen parsiyel basıncını, gaz-kan
karıştırıcısındaki fraksiyone O
2
miktarı (F
i
O
2
) belir-
lerken, CO
2
miktarı gaz akım hızı ile kontrol
edilmektedir. Son yıllarda venöz rezervuar,
oksijenatör ve ısı değiştirici birleştirilerek
entegre sistemler kullanılmaya başlanmıştır.
Ayrıca, anestezik ajan uygulamak amacıyla
oksijenatöre vaporizatör eklenebilmekte-
dir
9
.
Isı değiştirici
KPB sistemi içerisinde dolaşan kanın ısıtıl-
ması veya soğutulması amacı ile kullanılır.
Kalp akciğer pompası ile yapılan internal so-
ğutma kalp cerrahisinde oksijen tüketimini
ve son organ hasarını azaltmak amacı ile sık-
lıkla kullanılmaktadır. Isınma sırasında kanın
Şekil 2: Membran oksijenatörlerin yapısı
Kan
Girişi
Fiber
Membran
Kan
Çıkışı
Gaz Çıkışı
Gaz Girişi
124
Kardiyopulmoner Bypass ve Optimal Koşulları
sıcaklığı genelde 37°C’ye kadar ısıtılmakta ve 40°C
geçilmemektedir. Hasta ile pompa sıcaklığı arasında-
ki farkın 5-10°C arasında tutulması gaz embolisinin
engellenmesi için önemlidir.
Pompalar
KPB için iki tip pompa kullanılır. Roller pompalar
sentrifugal pompalara oranla daha fazla tercih edil-
mektedir. Sentrifugal pompalarda, yeldeğirmeni
şeklinde kanatları olan bir pervane yapısı vardır. Bu
yapının rotasyonu ile merkez kaç kuvveti oluşturulur
ve bu güç kanı iterek pompa fonksiyonu gerçekleş-
tirilir. Bu pompanın sağlamış olduğu arteriyel akım
miktarı pompaya gelen venöz akım ile yakından iliş-
kilidir. Arteriyel akımı engelleyen unsurlar (arteriyel
hatlarda katlanma ve tıkanıklık gibi) pompa
akımının sıfırlanmasına sebep olur. KPB sis-
temlerinde arter hattından hastaya gönde-
rilen akım mutlaka monitörize edilmelidir.
Senrifugal pompalar kalp ameliyatlarında
KPB için kullanılabildikleri gibi daha çok bir
mekanik dolaşım desteği olan ekstrakorpo-
real membran oksijenasyon (ECMO) sistemi
ile torakoabdominal anevrizma ve kompleks
koarktasyon operasyonlarında ise parsiyel
dolaşım desteği amacı ile kullanılmaktadır.
Konvansiyonel KPB sisteminde kullanılan
roller pompalarda ise devre içindeki kan bir-
birinden 180 derece açı ile yerleştirilmiş iki
silindirik başlığın sürekli rotasyonu ile itilir.
Sentrifugal pompaların aksine bu pompalar belli bir
miktardaki kanı basınçla sürekli ileri doğru iter (Şekil
3). Sentrifugal ve roller pompaların karşılaştırılması
Tablo 1’de verilmiştir
10,11
.
Filtreler ve bubble tuzakları
KPB sırasında gaz ya da partiküllere bağlı mikroem-
boli sıklıkla görülmekte ve operasyon sonrası morbi-
dite ve mortaliteye sebep olabilmektedir. Gaz embo-
li kaynakları intravenöz yollarda kullanılan üç-yollu
musluk, mayi hatları içerisindeki hava, kanülasyon
amacıyla kullanılan torba ağzı (purse) dikişinin gev-
şek geçilmesi, pompada soğuk kanın hızlı ısıtılması,
pompa sisteminde oluşan kavitasyon, venöz rezer-
Şekil 3: A; Roller ve B; sentrifugal pompalar
B
Kan girişi
Çıkış
Bypass
devresi
A
Tablo 1: Roller ve sentrifugal pompaların karşılaştırılması
Avantaj
Dezavantaj
Roller pompalar
Oklüzif pompa
Afterload bağımsız akım
Düşük prime hacmi gereksinimi
Ekonomik
Arteriyel akımda geri kaçak riski
yok
Sistem içerisinde aşırı pozitif ve
negatif basınç oluşma riski
Yakın takip gerektirmesi
Kavitasyon
Kan hücrelerinde mekanik hasa
ve hemoliz
Sentrifugal pompalar
Oklüzif olmayan pompa
Afterload bağımlı akım
Akım hastanın pozisyonundan
bağımsız
Güvenli aralıkta pozitif ve negatif
basınç
Masif hava emboli riski az
Uzun süreli kardiyak destek için
ideal
Yüksek prime hacmi gereksinimi
Yüksek maliyet
Arteriyel akımda geri kaçak riski
125
Kalp ve Anestezi
vuar seviyesinin düşük olması ve oksijenatör ola-
rak sıralanabilir. Partikül embolisinin sebepleri ise
KPB’de trombüs oluşumu, vasküler yatağı tutan ate-
rotrombotik yapılar, hemoliz, denature proteinler ve
yağ partikülleridir. Ayrıca, operasyon sırasında kulla-
nılan yapıştırıcı materyaller, dikişler, kardiyak ve vas-
küler yapıların manipülasyonu da diğer mikroemboli
oluşturabilecek etkenlerdir.
Mikroemboliye en duyarlı olan organlardan biri be-
yindir. KPB sırasında mikroemboliyi azaltmak ama-
cıyla kullanılan yöntemler membran oksijenatör ve
santrifugal pompaların kullanılması, yeterli antikoa-
gülasyon yapılması, kan CO
2
basıncının azaltılması,
kan-perfüzat sıcaklık farkının 8-10
o
C geçmemesi,
cerrahi alandan aspire edilen kanın yıkandıktan son-
ra KPB sistemine verilmesi, hipotermi, aterosklero-
tik ana vasküler yapıların aşırı manipülasyonundan
kaçınılması ve bypass devresinde filtrelerin ve bubb-
le tuzakları olarak sıralanabilir.
Konnektörler ve devre (tubing) sistemi
KPB devrelerinde kullanılan devreler toksik olma-
yan, kan ile uyumlu, esnek, transparan, sterilize
edilebilen, katlanma ve ezilmeye karşı dirençli olan
materyallerden yapılmalıdır. Bu amaçla, KPB devre-
lerinde en yaygın olarak kullanılan madde polivinilk-
lorid iken konnektörlerde polikarbonat tercih edilir.
Kullanılan prime solüsyonunun miktarının azaltmak
için devrelerin uzunluğu mümkün olduğunca kısa ol-
malı ve kanın akış yolunda daralma ve genişlemeler
olmamalıdır.
Devrelerin heparin ile kaplanması son yıllarda sık-
lıkla kullanılan bir yöntemdir. Bu uygulamanın klinik
olarak sistemik heparin dozunun azaltılması, kana-
ma veya trombotik komplikasyonların azaltılması
gibi bazı avantajları çeşitli çalışmalarda gösterilse de
henüz bir fikir birliği oluşturulamamıştır
12
. Heparin
kaplı devreler, KPB’de artan ve trombotik-enflama-
tuvar komplikasyonların önemli nedeni olan komp-
leman faktörlerinin (C3a ve C5b) konsantrasyonunu
azaltırken, KPB’nin sebep olduğu enflamatuvar yanıt
üzerinde herhangi bir koruyucu etkisi gösterileme-
miştir
13,14
. Devre sisteminin kaplanmasında kullanı-
lan diğer maddeler ise fosforilkolin, trillium, albu-
min ve diğer sentetik proteinler olarak sıralanabilir.
Kardiyotomi rezervuarı
ve cerrahi alan aspirasyonu
Cerrahi alandan aspire edilen kan, köpükten arındı-
rılmak (defoaming), filtre edilmek ve depolanabil-
mek amacıyla kardiyotomi rezervuarında toplanır.
Direnajı hızlandırmak amacıyla rezervuara negatif
basınç uygulanabilir. Kardiyotomi rezervuarı ve cer-
rahi saha aspirasyonun kullanılması, KPB sırasında
ortaya çıkan hemoliz, partikül, yağ ve gaz embolisi,
hücresel agregatların oluşumu, trombosit hasarı,
trombin üretimi ve fibrinoliz gibi komplikasyonların
en önemli sebebidir. Cerrahi saha aspirasyonu sıra-
sında aspire edilen hava, kanın aktive olmasına ve
hasar görmesine sebep olur. Son yıllarda, kardiyoto-
mi rezervuarı ve cerrahi saha aspirasyonunun sebep
olduğu yukarıda belirtilen problemlerin azaltılması
amacıyla cerrahi alandan aspire edilen kanı yıkayan
ve sonrasında eritrositleri ayrıştıran hücre koruyucu
aspirasyon sistemleri kullanılmaktadır. Kardiyotomi
rezervuarı ve cerrahi saha aspirasyonunun sebep
olduğu komplikasyonları ortadan kaldırmanın bir
diğer yolu ise cerrahi alandan aspire edilen kanın
kullanılmamasıdır. Ancak bu yöntem allojenik kan
transfüzyon miktarlarında arttırdığından pek tercih
edilmemektedir.
Sol kalp odacıklarının
boşaltılması (venting)
Cerrahi sırasında kalp kasılmasının olmadığı dönem-
lerde ya da ventrikül fibrilasyonu sırasında en önemli
problem, özellikle sol ventrikül distansiyonuna bağlı
olarak gelişebilen subendokardiyal miyokard iske-
misidir. Bu nedenle, cerrahi sırasında kalp boşlukları
(özellikle sol ventrikülün) boşaltılmalıdır. Bypass sı-
rasında sağ atriumdan, koroner sinüs ve tebaşiyan
venlerden pulmoner arteriyel sisteme antegrad
akım devam eder. Bunlara ek olarak bronşiyal arter
ve venlerden gelen kan akımı, sol persistan vena
kava, patent duktus arteriozus ve patent foramen
126
Kardiyopulmoner Bypass ve Optimal Koşulları
ovale gibi yapıların varlığı da sol ventrikül distansi-
yonunun nedenlerindendir. Konjenital kalp cerrahi-
sinde ise pulmoner sisteme açılan aortapulmoner
kollateraller sol ventrükülün distansiyonuna sebep
olabilecek temel unsurlardır. Cerrahi sırasında sol
kalbin boşaltılması amacıyla aort kökü, ventriküler
apeks ve sağ superior pulmoner ven en sık kullanı-
lan yerlerdir. İntrakardiyak cerrahi yapılan hastalar-
da sıklıkla fossa ovalisten yapılan küçük bir insizyon
ya da mevcut bir patent foremen ovaleden sol kalp
boşaltma işlemi yapılır. Bunların dışında, alternatif
olarak sol ventrikül apeksine dışardan yerleştirilen
bir kateter ile sol kalp boşaltılabilir.
Kardiyopleji
Yüksek potasyum içerikli kardiyopleji solüsyonları
diyastolik arest sağlamak amacıyla kulanılmaktadır.
Kullanılan potasyum konsantrasyonu klinik proto-
kollere göre farklılık göstermekle beraber genellikle
8-20 mEq/L arasında değişmektedir. Aort kros klemp
sonrasında kardiyopleji solüsyonunun aort kökün-
den verilmesi ile diastolik arest sağlanır. Bu yolla kar-
diyopleji verilmesi antegrad kardiyopleji uygulaması
olarak isimlendirilirken koroner sinus yoluyla kardi-
yopleji verilmesi retrograd uygulama olarak tanım-
lanır. Antegrad uygulama nonselektif olarak aort kö-
künden ya da selektif olarak koroner ostiumlardan
yapılabilmektedir. Kardiyoplejik solüsyonlar kan ve
kristalloid olmak üzere iki gruba ayrılır. Ayrıca kardi-
yopleji soğuk (4°C), izotermik (hasta sıcaklığı ile aynı
sıcaklıkta) ve normotermik (35-37°C) olabilir. Soğuk
kardiyoplejik solüsyonlar genellikle aralıklı olarak
verilirken normotermik solüsyonlar sürekli infüzyon
şeklinde verilebilmektedir
15
. Kalp cerrahisi sırasında
optimal miyokard koruması amacıyla standart bir
yöntemin tüm hastalarda kullanılmasından daha
çok hasta bazlı kardiyoplejik yöntemin seçilmesine
ve mevcut yöntemlerin kombinasyon politikası be-
nimsenmelidir. Kardiyopleji uygulamaları başka bir
bölümde detaylı olarak anlatılmaktadır.
Hemofiltrasyon / Ultrafiltrasyon
Yarı geçirgen membranlardan oluşan hemokonsant-
ratör sistemleri suyun ve elektrolitlerin KPB siste-
minden uzaklaştırılması amacıyla kullanılmaktadır.
Hemokonsantratör, arteriyel ya da venöz hatlara
veya bu sistemdeki bir rezervuara bağlanabilmek-
tedir. Arteriyel hat dışındaki yerlere bağlandığında
yeterli basıncı sağlamak için roller bir pompanın kul-
lanılması gerekebilir. Kardiyopulmoner dolaşımda
hemokonsantratör kullanılması plazma proteinle-
rinin korunması, serum potasyum konsantrasyonu-
nun kontrolü ve KPB’ye bağlı enflamatuvar medi-
yatörlerin azaltılması amacıyla rutin uygulamalarda
sıkça kullanılmaktadır. Yetişkin hastalarda hemofilt-
rasyon ya tüm KPB süresince ya da ısınma dönemin-
de (28°C’in üzerinde) yapılmaktadır.
KPB ile kardiyak cerrahi yapılan yenidoğan hastalar-
da hemodilüsyon, masif kapiller kaçak sendromuna
sebep olmakta ve fatal olarak seyreden postoperatif
organ yetmezliklerine yol açabilmektedir. Elliot ve
arkadaşları tarafından geliştirilen modifiye ultrafilt-
rasyon tekniği KPB sonlandırıldıktan sonra aort ka-
nülü ile venoz kanül arasına yerleştirilen bir köprü
hat ve bu hat üzerindeki hemokonsantratör memb-
ran ile yapılmaktadır
16
. Genellikle aort kanülünden
alınan kan roller pompa yardımı ile 100-150 ml/
dakika hızda hemokonsantratör içerisine gönderil-
mekte ve buradan da 10-15 dakika boyunca ultra-
filtrasyon yapılarak sağ atriuma verilmektedir. Modi-
fiye hemofiltrasyona istenilen hematokrit değerine
ulaşana kadar devam edilmelidir. Modifiye ultrafilt-
rasyonun postoperatif kan kaybında ve transfüzyon
ihtiyacında azalma, ventilasyon ve hastanede kalım
süresinde kısalmaya sebep olduğu gösterilmiştir. Ay-
rıca modifiye ultrafiltrasyon sonrası erken dönemde
kardiyak indekste %40 artış ve pulmoner vasküler
rezistansta %40 azalma görülürken, sistemik vaskü-
ler rezistans üzerinde herhangi bir etkisi tespit edi-
lememiştir
17
.
KPB sırasında kullanılan güvenlik kitleri
KPB sırasında en sık kullanılan güvenlik aparatları
venöz rezervuar seviye sensörü, arter basınç hattı
manometresi, makrobubble dedektör, arteriyel hat
filtresi ve arter ve venöz hatlardan saturasyon tayini
yapabilen sensörler olarak sınıflandırılabilir.
Dostları ilə paylaş: |