Ve Optimal Koşulları Dr. Koray ak



Yüklə 1,43 Mb.
Pdf görüntüsü
səhifə1/4
tarix18.05.2020
ölçüsü1,43 Mb.
#31263
  1   2   3   4

B Ö L Ü M

8

Kardiyopulmoner Bypass



ve Optimal Koşulları  

Dr. Koray AK

Kardiyopulmoner bypass (KPB) yaklaşık olarak 70 yıl-

dır kullanılan ve birçok kalp operasyonlarının güven-

le  yapılabilmesine  olarak  sağlayan  özel  bir  perfüz-

yon sistemidir. Son 20 yılda ortaya çıkan teknolojik 

gelişmeler, KPB’nin güvenilir bir şekilde uygulanabi-

lirliğini arttırmıştır. Temel olarak KPB sırasında endo-

telize olmayan yüzeylerle sürekli olarak temas eden 

kan, sistemik enflamatuvar bir reaksiyonunun oluş-

masına sebep olmaktadır. Enflamatuvar yanıt bir ta-

raftan güçlü bir trombotik uyarı meydana getirirken 

diğer  taraftan  da  bir  takım  vazoaktif  ve  sitotoksik 

maddelerin  üretilmesine  ve  kan  içerisine  salıveril-

mesine sebep olmaktadır. KPB’ye bağlı enflamasyon 

ve  enflamasyona  bağlı  gelişen  organ  yetersizliği, 

kalp  cerrahisi  yapılan  has-

talarda  görülen  peroperatif 

morbidite ve mortalitenin en 

önemli sebepleridir.

Temel  olarak  KPB  sırasında 

kullanılan  perfüzyon  sistemi 

ile tam ya da kısmi dolaşım-

sal  ve  respitaruvar  destek 

sağlanabilmektedir. Standart 

bir  KPB  düzeneği  Şekil  1’de 

görülmektedir.  KPB  sistemi 

temel olarak kanüller ve hat-

lar (tubing), rezervuar, oksije-

natör,  ısı  değiştirici,  pompa, 

filtreler  ve  bubble  tuzakları, 

ara  bağlantılar,  kardiyopleji 

setleri  ve  sistemi  ile  hemo-

filtrasyon  cihazından  oluş-



Şekil 1: Kardiyopulmoner bypass sisteminin basitçe şematize edilmesi

122

Kardiyopulmoner Bypass ve Optimal Koşulları

maktadır.  Günümüzde,  KPB’ye  bağlı  morbidite  ve 

mortalitenin  azaltılması  amacıyla  KPB  sisteminde 

bir  takım  değişiklikler  yapılmış  (mini  ve  kaplamalı 

devreler) ve bu değişikliklerin bir çoğu klinik kullanı-

ma girmiştir. Bu bölümde hem pediyatrik yaş grubu 

hem de yetişkin hastalara KPB uygulamaları anlatıl-

mış ve optimal koşulları tartışılmıştır.

Tarihçe


Kalp  cerrahisi  tarihçesinde  hatırlanması  gereken 

en önemli olay, 1916 yılında Tıp Fakültesi öğrenci-

si  Jay  Mclean  tarafından  antikoagülan  bir  madde 

olan heparin molekülünün bulunmasıdır. Heparinin 

keşfi, ekstrakorporeal dolaşımın kullanılmasına ola-

nak sağlamış ve modern kalp cerrahisinin kapılarını 

açmıştır. John Gibbon 1930 yılında henüz genç bir 

doktorken masif pulmoner emboli nedeniyle kaybe-

dilen bir hastadan esinlenerek ekstrakorporeal dola-

şım konusuna ilgi duymuş ve uzun yıllar bu konu ile 

ilgili çalışmalarına devam etmiştir. II. Dünya savaşı-

nın araya girmesi ile bu çalışmalarına zorunlu olarak 

ara vermesine rağmen 6 Mayıs 1953’de IBM® ile be-

raber tasarladıkları kalp akciğer makinesi yardımıyla 

genç bir bayan hastada atrial septal defekt onarımı-

nı başarılı bir şekilde gerçekleştirmiştir

1

. Aynı tarih-



lerde  C.Walton  Lillehei  “kontrollü  çapraz  dolaşım” 

adıyla yeni bir teknik geliştirmiş ve aynı kan grubuna 

sahip bir aile bireyi ile hastanın arteriyel ve venöz 

sistemleri  birbirlerine  bağlayarak  hastaya  gerekli 

dolaşım  desteğini  sağlamış  ve  ameliyatı  gerçekleş-

tirmiştir. Lillehei, 1954-1955 yılları arasında bu tek-

nikle total koreksiyon yapılan VSD ve Fallot Tetralojili 

45 hastalık bir seri yayınlamıştır

2,3



Aynı  tarihlerde,  Amerika  Birleşik  Devletleri  Mayo 



klinikte John W. Kirklin ve arkadaşları, Gibbon-IBM® 

kalp  akciğer  makinesini  modifiye  ederek  açık  kalp 

operasyonlarına  başlamıştır.  Kirklin  ve  ark  dünya-

da ilk defa kalp akciğer makinesi kullanarak VSD ve 

Fallot tetralojisinde total korreksiyon ameliyatlarını 

başarı ile gerçekleştirmiş ve açık kalp ameliyatları-

nın tüm dünyada yaygın olarak kullanımının önünü 

açmıştır


4

.  İlk  membran  yapay  akciğer  Willem  Kolff 

tarafından 1955 yılında geliştirilmiş ve kısmen geçir-

gen olmayan homojen polietilen veya teflon memb-

ranlar kullanılmıştır. 1960’lı yıllarda silikon lastik ve 

1970’li  yıllarda  hollow  fiber  membranlar  piyasaya 

çıkmıştır. Daha sonraki yıllarda, düşük kitle dirençli 

mikroporlu hollow fiber membranların geliştirilmesi 

oksijenatör  tasarımlarının  kökten  değişmesine  ne-

den olmuştur

4



KPB Ekipmanları



5,6

Kanüller


Venöz kanüller ve drenaj

Venöz kanül hastanın venöz kanının ekstrakorporeal 

sistemde yer alan venöz rezervuara uygun bir şekil-

de taşınması için gereklidir. Venöz direnajda temel 

prensip  kanın,  yerçekimi  etkisini  kullanarak,  hasta 

seviyesinden 40 ile 70 cm daha aşağıya yerleştirilen 

rezervuara  direne  edilmesidir.  Venöz  kanülasyon 

için kullanılan kanüllerin boyutu hastanın vücut yü-

zey alanına göre hesaplanır ve bu hesaplama sırasın-

da KPB sırasında hedeflenen akım esas olarak kabul 

edilmelidir.  Venöz  kanülasyon,  santral  ve  periferik 

olmak üzere iki farklı şekilde yapılabilir. Santral ve-

nöz kanülasyon, sağ atrium veya vena kavalardan ya-

pılabilir. Kanülasyon için iki aşamalı tek venöz kanül 

kullanılarak (atriyokaval kanülasyon) ya da selektif 

olarak tek aşamalı venöz kanüller kullanılarak supe-

rior ve inferior vena kavalardan (bikaval kanülasyon) 

yapılabilmektedir. Atriyokaval kanülasyon genellikle 

koroner arter bypass cerrahisi ve aort kapak replas-

manı gibi operasyonlarda tercih edilirken pediyatrik 

kalp cerrahisinde, kapak cerrahisinde ve diğer intra-

kardiyak girişimlerde genellikle selektif venöz kanü-

lasyon tercih edilmektedir. Periferik venöz kanülas-

yon ise genellikle minimal invazif uygulamalarda ve 

reoperasyonlarda tercih edilmekte ve en sık femoral 

ve internal jugüler venler kullanılmaktadır. Periferik 

kanülasyon yapılan hastalarda, venöz drenajı kolay-

laştırmak için rezervuar sistemine 40 cmH

2

O negatif 



basınç uygulanmaktadır

7



Arteriyel kanüller

Arteriyel kanülasyon santral olarak çıkan-arkus aor-

tadan ya da femoral, aksiller veya karotis arter gibi 


123

Kalp ve Anestezi

periferik arterlerden yapılabilmektedir. Kullanılacak 

aort kanülünün çapı, hastanın vücut yüzey alanına 

ve KPB sırasında hedeflenen akıma göre belirlenme-

lidir. Aort kanülünün en dar olan bölümü uç kısmı 

olup bu bölgede oluşan yüksek hızdaki jet akımlar 

ateroemboli,  diseksiyon,  kavitasyon  ve  hemolize 

sebep olabilir. Aort kanülasyonu sırasında görülebi-

lecek  en  önemli  komplikasyonlardan  birisi  de  aort 

diseksiyonudur. Bu komplikasyon nadir görülmekle 

birlikte  (%0.001  ile  %0.009  sıklıkta)  özellikle  aort 

kökünde ve çıkan aortada ateroskleroza bağlı deje-

nerasyon veya dilatasyon olan hastalar risk altında-

dır. Aort kanülasyonundan hemen sonra kanülasyon 

yerine  yakın  yerlerde  subadventisyal  renk  değişik-

liği, arter hattı basıncında artış, venöz dönüşte ani 

azalma ile kendini gösterir. Transözofageal ekokardi-

yografi önemli bir tanı aracıdır. Aort kanülasyonuna 

bağlı diseksiyonlarda aort kanülü periferik bir artere 

alınmalı,  hasta  18-20°C  kadar  soğutulmalı  ve  kan 

basıncı farmakolojik olarak kontrol edilmelidir. Dise-

ke  olan  aort  segmentinin  replasmanı  temel  tedavi 

yöntemidir. Aort kanülasyonuna bağlı aort diseksi-

yonunda erken mortalite yaklaşık olarak %50 civa-

rındadır


8

.

Venöz Rezervuar



Kardiyopulmoner bypass sistemine yerleştirilen ve-

nöz rezervuarın temel amacı bu sistemde volümün 

toplanacağı  bir  odacık  bulundurmasıdır.  Arteriyel 

pompanın  hemen  öncesinde  yer  alır.  En  önemli 

fonksiyonları;  venöz  direnajın  kolaylaştırılması,  ve-

nöz hatlardaki havaların tahliyesi, sisteme kolay sıvı 

ve ilaç eklemelerinin yapılabilmesidir. Ayrıca venöz 

direnajın aniden bozulduğu durumlarda burada bu-

lunan volüm belli bir süre arteriyel akımın devamı-

nı sağlayabilir. Rezervuarlar, açık veya kapalı sistem 

olabilmektedir. 

Oksijenatör

Çalışma prensiplerine göre bubble ve membran ok-

sijenatör olmak üzere iki gruba ayrılır. Bubble oksije-

natörler gaz embolisi, gaz-kan temas alanının yüksek 

olması ve buna bağlı gelişen enflamatuvar yanıttan 

dolayı  günümüzde  KPB  uygulamalarının  dışında 

kalmıştır.  Membran  oksijenatörlerde  kan  ile  gaz 

arasında ince silikon veya mikroporlu (0.3-0.8- μm) 

poliprolen  membranların  yerleştirilmesi  ile  oksije-

nasyon  sağlanmaktadır  (Şekil  2).  Plazmanın  porlu 

yapı üzerini kaplaması O

2

 ve CO


2

 değişimini kolaylaş-

tırmaktadır. Oksijenin difüzyon kapasitesi karbondi-

oksite kıyasla düşük olduğundan yeterli düzeyde ok-

sijenasyonun sağlanabilmesi amacıyla, gaz değişimi 

için oksijenatörde uygun yüzey alanı sağlanmalı ve 

oksijen parsiyel basıncı yüksek tutulmalıdır. 

KPB sistemindeki oksijen parsiyel basıncını, gaz-kan 

karıştırıcısındaki  fraksiyone  O

2

  miktarı  (F



i

O

2



)  belir-

lerken, CO

2

 miktarı gaz akım hızı ile kontrol 



edilmektedir.  Son  yıllarda  venöz  rezervuar, 

oksijenatör  ve  ısı  değiştirici  birleştirilerek 

entegre sistemler kullanılmaya başlanmıştır. 

Ayrıca,  anestezik  ajan  uygulamak  amacıyla 

oksijenatöre  vaporizatör  eklenebilmekte-

dir


9

.

Isı değiştirici



KPB  sistemi  içerisinde  dolaşan  kanın  ısıtıl-

ması  veya  soğutulması  amacı  ile  kullanılır. 

Kalp akciğer pompası ile yapılan internal so-

ğutma  kalp  cerrahisinde  oksijen  tüketimini 

ve son organ hasarını azaltmak amacı ile sık-

lıkla kullanılmaktadır. Isınma sırasında kanın 



Şekil 2: Membran oksijenatörlerin yapısı 

Kan


Girişi

Fiber


Membran

Kan


Çıkışı

Gaz Çıkışı

Gaz Girişi


124

Kardiyopulmoner Bypass ve Optimal Koşulları

sıcaklığı  genelde 37°C’ye kadar ısıtılmakta ve 40°C 

geçilmemektedir. Hasta ile pompa sıcaklığı arasında-

ki farkın 5-10°C arasında tutulması gaz embolisinin 

engellenmesi için önemlidir.

Pompalar

KPB  için  iki  tip  pompa  kullanılır.  Roller pompalar 

sentrifugal pompalara oranla daha fazla tercih edil-

mektedir.  Sentrifugal  pompalarda,  yeldeğirmeni 

şeklinde kanatları olan bir pervane yapısı vardır.  Bu 

yapının rotasyonu ile merkez kaç kuvveti oluşturulur 

ve bu güç kanı iterek pompa fonksiyonu gerçekleş-

tirilir. Bu pompanın sağlamış olduğu arteriyel akım 

miktarı pompaya gelen venöz akım ile yakından iliş-

kilidir. Arteriyel  akımı engelleyen unsurlar (arteriyel 

hatlarda katlanma ve tıkanıklık gibi) pompa 

akımının sıfırlanmasına sebep olur. KPB sis-

temlerinde  arter hattından  hastaya  gönde-

rilen  akım  mutlaka  monitörize  edilmelidir. 

Senrifugal  pompalar  kalp  ameliyatlarında 

KPB için kullanılabildikleri gibi daha çok bir 

mekanik dolaşım desteği olan ekstrakorpo-

real membran oksijenasyon (ECMO) sistemi 

ile torakoabdominal anevrizma ve kompleks 

koarktasyon  operasyonlarında  ise  parsiyel 

dolaşım  desteği  amacı  ile  kullanılmaktadır. 

Konvansiyonel  KPB  sisteminde  kullanılan 



roller pompalarda ise devre içindeki kan bir-

birinden 180 derece açı ile yerleştirilmiş iki 

silindirik  başlığın  sürekli  rotasyonu  ile  itilir. 

Sentrifugal pompaların aksine bu pompalar belli bir 

miktardaki kanı basınçla sürekli ileri doğru iter (Şekil 

3). Sentrifugal ve roller pompaların karşılaştırılması 

Tablo 1’de verilmiştir

10,11


.

Filtreler ve bubble tuzakları 

KPB sırasında gaz ya da partiküllere bağlı mikroem-

boli sıklıkla görülmekte ve operasyon sonrası morbi-

dite ve mortaliteye sebep olabilmektedir. Gaz embo-

li kaynakları intravenöz yollarda kullanılan üç-yollu 

musluk,  mayi  hatları  içerisindeki  hava,  kanülasyon 

amacıyla kullanılan torba ağzı (purse) dikişinin gev-

şek geçilmesi, pompada soğuk kanın hızlı ısıtılması, 

pompa sisteminde oluşan kavitasyon, venöz rezer-



Şekil 3: A; Roller ve B; sentrifugal pompalar

B

Kan girişi

Çıkış

Bypass

devresi


A

Tablo 1: Roller ve sentrifugal pompaların karşılaştırılması 

Avantaj

Dezavantaj

Roller pompalar

Oklüzif pompa

Afterload bağımsız akım



Düşük prime hacmi gereksinimi 

Ekonomik 

Arteriyel akımda geri kaçak riski

   yok 

Sistem içerisinde aşırı pozitif ve

   negatif basınç oluşma riski 

Yakın takip gerektirmesi

Kavitasyon 

Kan hücrelerinde mekanik hasa

   ve hemoliz 

Sentrifugal pompalar

Oklüzif olmayan pompa

Afterload bağımlı akım 



Akım hastanın pozisyonundan     

   bağımsız 

Güvenli aralıkta pozitif ve negatif

   basınç 

Masif hava emboli riski az

Uzun süreli kardiyak destek için

   ideal

Yüksek prime hacmi gereksinimi

Yüksek maliyet

Arteriyel akımda geri kaçak riski 

125

Kalp ve Anestezi

vuar  seviyesinin  düşük  olması  ve  oksijenatör  ola-

rak  sıralanabilir.  Partikül  embolisinin  sebepleri  ise 

KPB’de trombüs oluşumu, vasküler yatağı tutan ate-

rotrombotik yapılar, hemoliz, denature proteinler ve 

yağ partikülleridir. Ayrıca, operasyon sırasında kulla-

nılan yapıştırıcı materyaller, dikişler, kardiyak ve vas-

küler yapıların manipülasyonu da diğer mikroemboli 

oluşturabilecek etkenlerdir. 

Mikroemboliye en duyarlı olan organlardan biri be-

yindir. KPB sırasında mikroemboliyi azaltmak ama-

cıyla kullanılan yöntemler membran oksijenatör ve 

santrifugal pompaların kullanılması, yeterli antikoa-

gülasyon yapılması, kan CO

2

 basıncının azaltılması, 



kan-perfüzat  sıcaklık  farkının  8-10

o

C  geçmemesi, 



cerrahi alandan aspire edilen kanın yıkandıktan son-

ra KPB sistemine verilmesi, hipotermi, aterosklero-

tik ana vasküler yapıların aşırı manipülasyonundan 

kaçınılması ve bypass devresinde filtrelerin ve bubb-



le tuzakları olarak sıralanabilir.

Konnektörler ve devre (tubing) sistemi

KPB  devrelerinde  kullanılan  devreler  toksik  olma-

yan,  kan  ile  uyumlu,  esnek,  transparan,  sterilize 

edilebilen, katlanma ve ezilmeye karşı dirençli olan 

materyallerden yapılmalıdır. Bu amaçla, KPB devre-

lerinde en yaygın olarak kullanılan madde polivinilk-

lorid iken konnektörlerde polikarbonat tercih edilir. 

Kullanılan prime solüsyonunun miktarının azaltmak 

için devrelerin uzunluğu mümkün olduğunca kısa ol-

malı ve kanın akış yolunda daralma ve genişlemeler 

olmamalıdır.

Devrelerin  heparin  ile  kaplanması  son  yıllarda  sık-

lıkla kullanılan bir yöntemdir. Bu uygulamanın klinik 

olarak sistemik heparin dozunun azaltılması, kana-

ma  veya  trombotik  komplikasyonların  azaltılması 

gibi bazı avantajları çeşitli çalışmalarda gösterilse de 

henüz bir fikir birliği oluşturulamamıştır

12

. Heparin 



kaplı devreler, KPB’de artan ve trombotik-enflama-

tuvar komplikasyonların önemli nedeni olan komp-

leman faktörlerinin (C3a ve C5b) konsantrasyonunu 

azaltırken, KPB’nin sebep olduğu enflamatuvar yanıt 

üzerinde herhangi bir koruyucu etkisi gösterileme-

miştir


13,14

. Devre sisteminin kaplanmasında kullanı-

lan  diğer  maddeler  ise  fosforilkolin,  trillium,  albu-

min ve diğer sentetik proteinler olarak sıralanabilir. 

Kardiyotomi rezervuarı 

ve cerrahi alan aspirasyonu

Cerrahi alandan aspire edilen kan, köpükten arındı-

rılmak  (defoaming),  filtre  edilmek  ve  depolanabil-

mek  amacıyla  kardiyotomi  rezervuarında  toplanır. 

Direnajı  hızlandırmak  amacıyla  rezervuara  negatif 

basınç uygulanabilir. Kardiyotomi rezervuarı ve cer-

rahi  saha  aspirasyonun  kullanılması,  KPB  sırasında 

ortaya çıkan hemoliz, partikül, yağ ve gaz embolisi, 

hücresel  agregatların  oluşumu,  trombosit  hasarı, 

trombin üretimi ve fibrinoliz gibi komplikasyonların 

en önemli sebebidir. Cerrahi saha aspirasyonu sıra-

sında aspire edilen hava, kanın aktive olmasına ve 

hasar görmesine sebep olur. Son yıllarda, kardiyoto-

mi rezervuarı ve cerrahi saha aspirasyonunun sebep 

olduğu  yukarıda belirtilen  problemlerin  azaltılması 

amacıyla cerrahi alandan aspire edilen kanı yıkayan 

ve sonrasında eritrositleri ayrıştıran hücre koruyucu 

aspirasyon sistemleri kullanılmaktadır. Kardiyotomi 

rezervuarı  ve  cerrahi  saha  aspirasyonunun  sebep 

olduğu  komplikasyonları  ortadan  kaldırmanın  bir 

diğer  yolu  ise  cerrahi  alandan  aspire  edilen  kanın 

kullanılmamasıdır.  Ancak  bu  yöntem  allojenik  kan 

transfüzyon miktarlarında arttırdığından pek tercih 

edilmemektedir.

Sol kalp odacıklarının 

boşaltılması (venting)

Cerrahi sırasında kalp kasılmasının olmadığı dönem-

lerde ya da ventrikül fibrilasyonu sırasında en önemli 

problem, özellikle sol ventrikül distansiyonuna bağlı 

olarak  gelişebilen  subendokardiyal  miyokard  iske-

misidir. Bu nedenle, cerrahi sırasında kalp boşlukları 

(özellikle sol ventrikülün) boşaltılmalıdır. Bypass sı-

rasında sağ atriumdan, koroner sinüs ve tebaşiyan 

venlerden  pulmoner  arteriyel  sisteme  antegrad 

akım devam eder. Bunlara ek olarak bronşiyal arter 

ve  venlerden  gelen  kan  akımı,  sol  persistan  vena 

kava,  patent  duktus  arteriozus  ve  patent  foramen 



126

Kardiyopulmoner Bypass ve Optimal Koşulları

ovale gibi yapıların varlığı da sol ventrikül distansi-

yonunun nedenlerindendir. Konjenital kalp cerrahi-

sinde  ise  pulmoner  sisteme  açılan  aortapulmoner 

kollateraller  sol  ventrükülün  distansiyonuna  sebep 

olabilecek  temel  unsurlardır.  Cerrahi  sırasında  sol 

kalbin boşaltılması amacıyla aort kökü, ventriküler 

apeks ve sağ superior pulmoner ven en sık kullanı-

lan yerlerdir. İntrakardiyak cerrahi yapılan hastalar-

da sıklıkla fossa ovalisten yapılan küçük bir insizyon 

ya da mevcut bir patent foremen ovaleden sol kalp 

boşaltma  işlemi  yapılır.  Bunların  dışında,  alternatif 

olarak sol ventrikül apeksine dışardan yerleştirilen 

bir kateter ile sol kalp boşaltılabilir.

Kardiyopleji

Yüksek  potasyum  içerikli  kardiyopleji  solüsyonları 

diyastolik arest sağlamak amacıyla kulanılmaktadır. 

Kullanılan  potasyum  konsantrasyonu  klinik  proto-

kollere göre farklılık göstermekle beraber genellikle 

8-20 mEq/L arasında değişmektedir. Aort kros klemp 

sonrasında  kardiyopleji  solüsyonunun  aort  kökün-

den verilmesi ile diastolik arest sağlanır. Bu yolla kar-

diyopleji verilmesi antegrad kardiyopleji uygulaması 

olarak isimlendirilirken koroner sinus yoluyla kardi-

yopleji verilmesi retrograd uygulama olarak tanım-

lanır. Antegrad uygulama nonselektif olarak aort kö-

künden ya da selektif olarak koroner ostiumlardan 

yapılabilmektedir.  Kardiyoplejik  solüsyonlar  kan  ve 

kristalloid olmak üzere iki gruba ayrılır. Ayrıca kardi-

yopleji soğuk (4°C), izotermik (hasta sıcaklığı ile aynı 

sıcaklıkta) ve normotermik (35-37°C) olabilir. Soğuk 

kardiyoplejik  solüsyonlar  genellikle  aralıklı  olarak 

verilirken normotermik solüsyonlar sürekli infüzyon 

şeklinde verilebilmektedir

15

. Kalp cerrahisi sırasında 



optimal  miyokard  koruması  amacıyla  standart  bir 

yöntemin  tüm  hastalarda  kullanılmasından  daha 

çok hasta bazlı kardiyoplejik yöntemin seçilmesine 

ve mevcut yöntemlerin kombinasyon politikası be-

nimsenmelidir.  Kardiyopleji  uygulamaları  başka  bir 

bölümde detaylı olarak anlatılmaktadır.

Hemofiltrasyon / Ultrafiltrasyon

Yarı geçirgen membranlardan oluşan hemokonsant-

ratör  sistemleri  suyun  ve  elektrolitlerin  KPB  siste-

minden  uzaklaştırılması  amacıyla  kullanılmaktadır. 

Hemokonsantratör,  arteriyel  ya  da  venöz  hatlara 

veya  bu  sistemdeki  bir  rezervuara  bağlanabilmek-

tedir.  Arteriyel  hat  dışındaki  yerlere  bağlandığında 

yeterli basıncı sağlamak için roller bir pompanın kul-

lanılması  gerekebilir.  Kardiyopulmoner  dolaşımda 

hemokonsantratör  kullanılması  plazma  proteinle-

rinin korunması, serum potasyum konsantrasyonu-

nun  kontrolü  ve  KPB’ye  bağlı  enflamatuvar  medi-

yatörlerin azaltılması amacıyla rutin uygulamalarda 

sıkça kullanılmaktadır. Yetişkin hastalarda hemofilt-

rasyon ya tüm KPB süresince ya da ısınma dönemin-

de (28°C’in üzerinde) yapılmaktadır. 

KPB ile kardiyak cerrahi yapılan yenidoğan hastalar-

da hemodilüsyon, masif kapiller kaçak sendromuna 

sebep olmakta ve fatal olarak seyreden postoperatif 

organ  yetmezliklerine  yol  açabilmektedir.  Elliot  ve 

arkadaşları tarafından geliştirilen modifiye ultrafilt-

rasyon tekniği KPB sonlandırıldıktan sonra aort ka-

nülü ile venoz kanül arasına yerleştirilen bir köprü 

hat ve bu hat üzerindeki hemokonsantratör memb-

ran ile yapılmaktadır

16

. Genellikle aort kanülünden 



alınan  kan  roller  pompa  yardımı  ile  100-150  ml/

dakika  hızda  hemokonsantratör  içerisine  gönderil-

mekte ve buradan da 10-15 dakika boyunca ultra-

filtrasyon yapılarak sağ atriuma verilmektedir. Modi-

fiye hemofiltrasyona istenilen hematokrit değerine 

ulaşana kadar devam edilmelidir. Modifiye ultrafilt-

rasyonun postoperatif kan kaybında ve transfüzyon 

ihtiyacında azalma, ventilasyon ve hastanede kalım 

süresinde kısalmaya sebep olduğu gösterilmiştir. Ay-

rıca modifiye ultrafiltrasyon sonrası erken dönemde 

kardiyak  indekste  %40  artış  ve  pulmoner  vasküler 

rezistansta %40 azalma görülürken, sistemik vaskü-

ler rezistans üzerinde herhangi bir etkisi tespit edi-

lememiştir

17



KPB sırasında kullanılan güvenlik kitleri



KPB  sırasında  en  sık  kullanılan  güvenlik  aparatları 

venöz  rezervuar  seviye  sensörü,  arter  basınç  hattı 

manometresi, makrobubble dedektör, arteriyel hat 

filtresi ve arter ve venöz hatlardan saturasyon tayini 

yapabilen sensörler olarak sınıflandırılabilir. 


Yüklə 1,43 Mb.

Dostları ilə paylaş:
  1   2   3   4




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©azkurs.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin