Ayələrin Tərcüməs(n)i



Yüklə 6,43 Mb.
səhifə30/60
tarix28.03.2017
ölçüsü6,43 Mb.
#12706
1   ...   26   27   28   29   30   31   32   33   ...   60

Ayələrin Tərcüməs(n)i

228- Boşanmış kadınlar, kendi kendilerine üç temizlenme süresi beklerler. Əgər Allah'a və axirət gününe inanıyorlarsa, Allah'ın rahimlerinde yarattığını saklamaları onlara halal olmaz. Kocaları, bu süre içinde barışmak isterlerse, onları geri almada daha çox haqq sahibidirler. Onların lehine də, aleyhlerindeki maruf hakka bərabər bir haqq vardır. Ancak erkekler üçün onlar üzerinde üstün bir derece var. Allah güçlüdür, hakimdir.

229- Boşanma iki defadır. Sonra ya iyilikle tutmak veya güzellik və ihsanla bırakmak gerekir. Onlara verdiğiniz bir şeyi geri almanız size halal değildir; ancak ikisinin Allah'ın sınırlarını ayakta tutamayacaklarından korkmuş olmaları başka. Əgər ikisinin Allah'ın sınırlarını ayakta tutamayacaklarından korkarsanız, bu durumda kadının fidye vermesinde ikisi üçün də günah yoktur. İşte bunlar, Allah'ın sınırlarıdır; onlara tecavüz etmeyin. Kim Allah'ın sınırlarına tecavüz ederse, işte onlar zalımların da kendileridir.

230- Yine onu boşarsa, kadın onun dışında bir başka kocayla nikahlanmadıkça ona halal olmaz. Əgər (bu koca də) onu boşarsa, onların Allah'ın sınırlarını ayakta tutacaklarını sanıyorlarsa, tekrar birbirlerine dönmelerinde ikisi üçün günah yoktur. İşte bunlar, Allah'ın sınırlarıdır; bunları, bilen bir topluluk üçün açıklar.

231- Kadınları boşadığınızda, bekleme sürelerini tamamlamak üzerelerse onları ya iyilikle yapış ya da yaxşılıqla bırakın; haklarını ihlal edib zarar vermek üçün onları tutmayın. Kim böyle yaparsa artık o, kendi nefsine zulmetmiş olar. Allah'ın ayetlerini oyun konusu edinmeyin. Allah'ın size olan nimetini və size öyüd vermek üçün indirdiği kitabı və hikmeti anın. Allah'tan korkup-sakının və bilin ki, heç şüphesiz Allah hər şeyi bilendir.

232- Kadınları boşadığınızda, bekleme sürelerini bitirdiler mi, birbirleriyle maruf bir biçimde anlaştıkları takdirde, onlara, kendilerini (eski) kocalarına nikahlamalarına engel çıkarmayın. İşte, içinizde Allah'a və ahiret gününe inanan kimseye bununla öyüd verilir. Bu, sizin üçün daha hayırlı və daha temizdir. Allah, bilir də siz bilmezsiniz.

233- Emzirmeyi tamamlamak isteyenler üçün anneler çocuklarını iki tam il emzirirler. Onların yiyeceği, giyeceği bilinen örfe uygun olarak, çocuk kendisinin olana (babaya) aittir. Kimseye güc yetireceğinin dışında yük teklif edilmez. Anne, çocuğu, çocuk kendisinin olan baba də çocuğu dolayısıyla zarara uğratılmasın; mirasçı üzerindeki sorumluluk də bunun gibidir. Əgər anne və baba aralarında rıza ilə və danışarak çocuğu sütten ayırmayı isterlerse, ikisi üçün də bir günah yoktur. Və əgər çocuklarınızı (bir süd anneye) emzirtmek isterseniz, vereceğinizi örfe uygun olarak ödedikten sonra üzerinize bir günah yoktur. Allah'tan korkup-sakının və bilin ki, kuşkusuz Allah yaptıklarınızı görendir.

234- İçinizden ölenlerin geride bıraktığı eşler, kendi kendilerine dörd ay on (gün) beklerler. Sürelerini bitirince, artık kendi haklarında maruf bir şekilde yaptıklarından dolayı size bir günah yoktur. Allah, işlediklerinizden haberdardır.

235- (İddetini bekleyen) kadınları nikahlamak istediğinizi onlara sezdirmenizde ya da gönlünüzde saklamanızda size bir günah yoktur. Allah, sizin onları anacağınızı bilir. Sakın bilinen (meşru) söz söylemeniz dışında onlarla gizlice sözleşmeyin; bekleme süresi tamamlanıncaya kadar nikah bağını bağlamaya kesin karar vermeyin. Və bilin ki, elbette Allah kalbinizden geçeni bilmektedir. Artık ONdan sakının. Və bilin ki, şüphesiz Allah bağışlayandır, halım.

236- Henüz dokunmadan, ya da mehirlerini kesmeden kadınları boşarsanız size bir günah yoktur. (Ancak) Onları yararlandırın, zengin olan kendi gücü, darda olan da kendi gücü oranında, maruf (güzel) bir şekilde (yararlandırsın). Bu, iyilik edenler üzerinde bir haktır.

237- Əgər onlara mehir keser də, dokunmadan boşarsanız, kestiğinizin yarısını (verin). Ancak, kadınlar vazgeçerse başka. Sizin bağışlamanız takvaya daha yakındır. Aranızdaki fazileti unutmayın. Şüphesiz Allah, yapmakta olduklarınızı görendir.

238- Namazları və orta namazı koruyun və gönülden boyun eğiciler olarak Allah'a itaat edin/əldə et.

239- Əgər korkarsanız, yaya veya binekte ikən kılın. Güvenliğe girdiğinizde isə, yine Allah'ı, bilmediğiniz şeyleri size öğrettiği gibi zikredin.

240- İçinizde ölüb də (geride) eşler bırakanlar, (evlerinden) çıkarılmaksızın, bir yıla kadar yararlanmaları üçün eşlerine vasiyet (bıraksınlar). Amma kendileri çıkarlarsa, onların kendileri hakkında uygun olanı yapmalarında sizin üçün bir günah yoktur. Allah, güçlü və üstündür, hikmet sahibidir.

241- Boşanan kadınların meşru bir tarzda yararlanma payları vardır. Bu, sakınanlar üzerinde bir haktır.

242- İşte Allah, size ayetlerini böyle açıklar; ki ağıl erdiresiniz.



ayələrin AÇIKLAMAsı

Bu ayetler grubunda, boşanmanın, boşanma sonrası bekleme süresinin (iddet), boşanmış kadının çocuğunu emzirmesinin və bir parça də namazın hükümleri ələ alınıyor.

228) Boşanmış kadınlar kendi kendilerine üç temizlenme süresi beklerler.

Talak kelimesinin əsl anlamı, kayıtlardan və bağlardan kurtulmadır. Sonraları, istiare yöntemiyle kadının nikah bağından və evlilik kaydından kurtulması anlamında kullanıldı. Git-gide, kullanım çokluğundan dolayı, kelimenin əsl anlamı gibi algılandı.

Ayetin orijinalinde geçen "et-tarabbus" bekleme və hapsetme anlamına gelir. Bu kelimenin "kendi kendilerine" ifadesiyle kayıtlı kılınması, erkeklerden uzaq durma anlamına işaret etmesi, dolayısıyla boşanma sonrası beklenme süresinin nə anlama geldiğine delalet etmesi içindir. Buna göre, boşanma sonrası bekleme süresinin (iddet) anlamı; kadının, döl sularının karışmaması üçün kendini evlilikten alıkoymasıdır. Boşanma sonrası bekleme süresini ifade ettiğinin yanında, yasamanın (teşri) geri planındaki hikmete də işaret ediliyor. Döl sularının karışmasına, dolayısıyla nesillerin bozulmasına karşı önlem alma. Heç kuşkusuz, hər yerde yasamanın hikmetinin geçerli olmasının gereği yoktur. Çünkü yasa və hükümler ağır basan maslahat və hikmetlere göre belirlenirler, kapsayıcı genel maslahat və hikmetlere göre değil (sonuçta boşanmış kısır kadın də iddet beklemelidir). Bu bakımdan "kendi kendilerine... beklerler." sözü, ifade və vurgu bakımından "Evlilikten dolayı, döl sularının, dolayısıyla neslin karışmasını önlemek üçün üç aybaşı halı və temizlenme süresi kendi kendilerini gözlem altında tutarlar." ifadesine eştir. Dolayısıyla cümle haber (beklerler) niteliğindedir, amma onunla inşa və talep (beklemelidirler) amaçlanmıştır. Bu yöntem, tekidi ifade etmesi bakımından kullanılmıştır.

Ayette geçen "quru" kelimesi "el-kuru" kelimesinin çoğuludur. Həm aybaşı halı həm aybaşı halından temizlenme anlamında kullanılır. Dendiğine göre bu kelime, zidd anlamlıdır. Bu kadarı var ki "Qur" kökünün əsl anlamı, "toplama"dır. Amma hər "toplama" değil. Ardından başkalaşmayı və farklılaşmayı doğuran toplama... Bu bakımdan, kelimenin aybaşı halından temizlenme anlamında kullanılmış olması ihtimali daha belirgindir. Bunun nedeni temizlenme halında kanın rahimde toplanmasının söz mövzusu olmasıdır. Sonra, aybaşı halı üçün kullanılmıştır. Bunun nedeni də, bu durumda kanın toplandıktan sonra dışarı atılmasıdır. Beləliklə harflerin toplanmasına və okuma aracılığı ilə dışarı dökülmesine də "kıraat" denilmiştir. Dilciler "kıraat" kelimesinin "toplama" anlamına geldiği hususunda görüş birliği içindedirler.

Aşağıdaki ayetler də "kıraat" sözcüğünün əsl anlamının toplama olduğunu çağrıştırır niteliktedir: "Onu çarçabuk almak üçün dilini kımıldatma, şüphesiz onu toplamak və onu okutmak bize aiddir. Bu halde, biz onu okuduğumuz zaman, sən də onun okunuşunu izle." (Kıyamet, 16-18) "Onu bir Quran olarak, insanlara dura dura okuman üçün ayırdık." (İsra, 106) Dikkat edilirse, bu ayetlerde yüce Allah "el-Kitab" veya "el-Furkan" gibi bir ifade yerine "Quran" kelimesini kullanıyor. Allah kitabına "Quran" adının verilmiş olmasının altında də bu incelik yatmaktadır.

Ragıb İsfahani, el-Müfredat adlı eserinde şöyle deyər: Gerçekte "el-kuru" temizlik halından aybaşı halına geçişin adıdır. Həm temizlik halının və həm də onu izleyen aybaşı halının adı olduğu üçün, bu iki durumdan hər biri üçün ayrı bir ad olarak də kullanılmıştır. Çünkü iki anlamı birlikte ifade etmek üçün konulan bütün isimler, bu anlamlar ayrı olarak değerlendirildiklerinde bunlar üçün də ad olurlar. "Yemek sofrası" anlamına gelen "el-maide" kelimesinin həm sofra, həm də yemek anlamına gelmesi gibi. Bunlardan biri ayrı olarak mütaliə edildiğinde "maide" adını alabilir. "el-Kuru" isə, sırf temiz olma halının ya da sırf aybaşı halının adı değildir. Çünkü üzerinde aybaşı kanamasının izi bulunmayan kadına "şəxsi qur (=temizlik və aybaşı halında kadın)" denmez. Yine kanaması sürekli devam edən kadına də bu ad verilmez.

Əgər Allah'a və ahiret gününe inanıyorlarsa sürekli Alla-h'ın rahimlerinde yarattığını saklamaları onlara halal olmaz.

Burada, boşanmış kadının, bir an önce boşanma sonrası bekleme süresini sona erdirmek ya da geriye dönüş hususunda kocasına zarar vermek veya bunun benzeri başka şeyler üçün aybaşı halı kanını ya da rahmindeki cenini gizlemesinin haram olduğu kastediliyor. Hükmün aslı yani üç temizlenme süresi bekleme gerekliliği iman şartına bağlanmış olmamasına rağmen, yukarıdaki "saklamaları onlara halal olmaz" ifadesinin "Əgər Allah'a və ahiret gününe inanıyorlarsa" şeklinde kayıtlandırılmış olması, hükmü kabullenmeye, bunda kararlılık göstermeye yönelik bir növ teşviktir. Çünkü adı geçen kayıt cümlesinde, söz mövzusu hükmün Allah'a və ahiret gününe inanmanın bir gereği olduğuna yönelik bir işaret vardır. Ki İslam şeriatının temelini də bu inanc prensibi oluşturmaktadır.Böylece heç bir Müsəlman böyle bir hükme ihtiyaç duymadığını söyleyemez. Yukarıdaki ifade tıpkı şuna benzer: "Əgər hayır istiyorsan insanlarla yaxşı geçin. "Ya da hasta üçün: "Əgər iyileşmek, şifa bulmak istiyorsan perhiz et." dememiz gibi.

Kocaları, bu süre içinde barışmak isterlerse, onları geri almada daha çox haqq sahibidirler.

"el-Buuletu" kelimesi "bal" sözünün çoğuludur. Evli çiftlerin evli kaldıkları sürece erkeğine denir. Bu kelime üstünlük, güc, zorluklara karşı dayanma gibi anlamları çağrıştırmaktadır. Kadına oranla erkek üçün bu cür özelliklerin varolduğu bir gerçektir. Sonra bu anlamı ilə kelime kök kabul edilip bundan başka kavramlar türetilmiştir. Bu bağlamda hayvan binicisine, yüksek yere, büyük puta və iri hurma ağacına vs. şeylere də "ba'l" denmiştir.

İfadenin orijinalinde geçen "buuletuhunne" kelimesinin sonundaki zamir, boşanmış kadınlara dönüktür. Ancak, hüküm sırf geri dönmeli (rici talak) boşanmışlara özgüdür. Bütün boşanmış kadınlarla yani həm geri dönmeli və həm də geri dönmesiz (bain talak) boşanmışlarla ilgili değildir. İşaret isimlerinden olan "zalike" ilə işaret edilen də, boşanma sonrası bekleme süresi anlamında, kendini gözlem altında tutma'dır. "Barışmak isterlerse" kaydı də dönüşün barış amacına yönelik olmasının zorunluluğuna işaret etmektedir. "Zarar vermek üçün onları tutmayın." ifadesinde də buyurulduğu gibi, bu amaçla kadını tutmak yasaktır.

İfadenin orijinalinde kullanılan "ahakku" kelimesi, adı tafdildir. Bu isə, anlamının sürekli olarak üstün tutulanla birlikte olmasını gerektirir. Sanki, boşanmış kadınla ilgili olarak ilk koca bir hakka sahiptir, diğer görücüler də bir hakka sahiptirler. Amma ilk koca, boşanma öncesinde bir evlilik yaşadıkları üçün, kadını geri almada daha çox haqq sahibidir. Fakat bu var ki ayette geçen "geri alma" ifadesi, ancak ilk koca açısından ələ alındığı zaman bir anlam ifade edebilir.

Buradan anlaşılıyor ki; ayəs(n)i kerimede, anlam açısından ince bir takdir kullanılmıştır. Buna göre "kocaları, onlar hususunda başkalarından daha çox haqq sahibidirler." şeklinde bir anlam çıkıyor karşımıza. Bu isə, ancak boşanma sonrası bekleme süresi içinde geri alma, yeniden bir araya gelme şeklinde gerçekleşir. Kuşkusuz kocanın başkalarına göre, daha çox haqq sahibi olması, geri dönmeli boşanmış kadınlar üçün söz konusudur, geri dönmesiz boşanmış kadınlar üçün değil. Böyle bir durumda karı-kocanın yeniden birleşmeleri caiz değildir çünkü. Bu sonuç adı geçen hükmün, geri dönmeli boşanmış kadınlara özgü olduğuna ilişkin bir ipucu konumundadır. Yoksa, "buuletuhunne" kelimesinin sonundaki zamir istihdam ya da benzeri bir durumla bir kısım boşanmış kadınlara dönük olarak algılanması söz mövzusu değildir. Kənar yandan ayəs(n)i kerime, sadece kocası ilə cinsel ilişkiye girmiş, hələ də aybaşı kanamasını gören hamile olmayan kadınlarla ilgili hükmü içermektedir. Kocası ilə cinsel ilişkiye girmemiş, henüz buluq çağına erişmemiş, aybaşı halını görme yaşını geride bırakmış veya hamile olan kadınlara ilişkin hükümlerse başka ayetlerin konusudur.

Onların lehine də aleyhlerindeki maruf hakka bərabər bir haqq vardır. Ancak erkekler üçün onlar üzerine üstün bir derece var.

"Maruf" kavramı, insanlar arasında cereyan edən hayat türünden edinilen doğal zövq aracılığı ilə bilinen, tanınan və olumlu karşılanan şey demektir. Yüce Allah, incelediğimiz bu ayetler grubunda "maruf" kavramını bir neçə dəfə tekrarlamıştır. On iki yerde bu kavramdan söz etmesi, onun bu işin yani boşanma və boşamadan kaynaklanan diğer gelişmelerin fıtratın yasalarına göre və sağlıklı bir tarzda gerçekleşmesine verdiği önemi vurgulamaktadır. Bu halde "maruf" kavramı, aklın yol göstericiliğini, şeriatın hükmünü, güzel əxlaqın faziletini və ədəb kurallarını kapsamaktadır.

İslam dini, şeriatını (hukuk sistemini) fıtrat və öz yaratılış esasına dayandırdığı üçün, İslama göre "maruf" fıtratın çizgisini izleyen və yaratılıştan kaynaklanan doğal tavrın dışına taşmayan, insanlara aşina gelen, onlarca bilinen, tanınan şey anlamını ifade edər. Bu bakımdan, fıtrat esasına göre biçimlenen bir toplumsal düzene egemen olan yasalar, bireylerin və parçaların hükümler karşısında bərabər olmasını öngörür, hər ferdin lehine olan hakka bərabər olmak üzere aleyhine də bir haqq vardır. Ancak yasalar və haklar karşısındaki bu eşitlik, hər bireyin toplumsal sistem içindeki ağırlığının, etkisinin və hayata ilişkin konulardaki kemale yönelik performansının olduğu gibi korunması ilə birlikte düşünülmelidir. Yani yönetici pozisyonunda olanın yöneticiliği, yönetilen konumunda olanın bu durumu, bilginin bilgisi, cahilin bilgisizliği, güçlünün çalışma bağlamında gücü və zayıfın zayıflığı göz önünde bulundurulmalı, sonra hər haqq sahibine hakkını vermek suretiyle toplumu oluşturan bireyler arasında eşitlik sağlanmalıdır. İslam dini, kadının lehine və aleyhine olmak üzere koyduğu hükümlerde bu esasa göre hareket etmiştir. Kadının lehine olan haklara bərabər olacak şekilde aleyhine də bir takım haklar öngörmüştür. Bununla beraber, toplumsal hayattaki ağırlığını, evlenme və üreme bağlamında erkekle kurduğu birliktelikteki işlevini özenle korumuştur. İslam bu konuda, erkekler üçün onların üzerinde bir derece öngörür. Derece dediğimiz, mertebedir.

Buradan hareketle anlıyoruz ki; "Ancak, erkekler üçün onlar üzerinde üstün bir derece var." ifadesi, önceki cümlenin içerdiği hükmü bütünleyici bir kayıttır. Bütün cümle ilə aynı anlam kastedilmiştir: Yüce Allah kadınlarla ya da boşanmış kadınlarla erkekleri bərabər kılmıştır. Bununla beraber, erkeklerin onlar üzerindeki bir derecelik üstünlüklerini də korumuştur. Kadınların aleyhine koyduğu hükümlere bərabər olacak şekilde, onların lehine də bazı hükümler koymuştur. Meseleyi bilimsel açıdan incelediğimizde daha ayrıntılı açıklamalar sunacağız.

229) Boşanma iki defadır. Sonra ya iyilikle tutmak veya güzellik və ihsanla bırakmak gerekir.

Ayetin orijinalinde geçen "el-merretani", "el-merratu" kelimesinden, o da "əl-murur" mastarından türetilmiş və "defa" demektir. İşin bir kere yapıldığını ifade edər. Nitekim "et-dəfə idi, en-nezletu" kelimeleri də kalıp, anlam və ifade bakımından aynı kategoriye girerler.

Yine ayette geçen "et-tasrih" kelimesi, kök olarak hayvanı otlamada serbest bırakma anlamını ifade edər. "Serahtu'l-ibile=Deveyi saldım ki gidip kızıl ağacın meyvesini yesin." Kızıl ağac (serh) meyvesi develer tarafından yenen bir ağaçtır. Ayəs(n)i kerimede kadının, boşanma sonrası bekleme süresi içinde geri alınmaması, bu süre dolana kadar serbest bırakılması anlamında kullanılmıştır.

"Boşanma iki defadır." ifadesindeki "boşanma"dan maksat, kadının geri alınması caiz olan boşanmadır, bu yüzden peşi sıra "tutmak" ifadesi kullanılmıştır. Üçüncü dəfə boşanmaya isə, bu ifade işaret etmektedir: "Yine onu boşarsa, qadın onun dışında bir başka kocayla nikahlanmadıkça ona helal olmaz."

Kadının güzellikle bırakılması deyimi ilə görüldüğü kadarıyla, ilk iki boşanmadan sonra kadını ayrılma və ayrılmama hususunda serbest bırakma kastedilmiştir. Böylece kadın boşanma sonrası bekleme süresinin sona ermesi ilə ayrılabilir. Bununla beraber, belirgin olan husus, bunun üçüncü dəfə boşanma olduğudur. Nitekim "ya tutmak..." ifadesindeki ayrıntının mutlak oluşu də bunu pekiştirmektedir. Buna göre "yine onu boşarsa..." ifadesi üstü kapalı açıklamadan sonra yer alan bir ayrıntılı açıklama niteliğindedir.

"Tutma"nın "maruf"la (=iyilikle), "bırakma"nınsa "ihsan"la (=güzellikle) kayıtlı kılınmasında, ince bir mesaj yattığı ortadadır. Çünkü bazı durumlarda, boşanmış kadın kendisine zarar vermek amacı ilə geri alınabilir. Nikah altında tutulabilir. Bu isə, normal fıtratın kabul etmediği (maruf görmediği) çirkin (münker) bir davranıştır. Bir adamın karısını boşaması, sonra iddeti dolana kadar serbest bırakması, sürenin sonunda geri alması, ardından bir dəfə daha boşayıp geri alması, bunu yaparken də kadına eziyet etmeyi, zarar vermeyi amaçlaması gibi. Kuşkusuz bu tavır, İslam şeriatının tanımadığı, onaylamadığı (maruf olarak nitelemediği) çirkin bir tavırdır, xoş olmayan, zarar amaçlı bir uygulamadır. Tam tersine, şeriatın onayladığı, caiz gördüğü husus, kadının bir növ kaynaşma, ünsiyet peyda etme və nefsi yatıştırma amacı ilə nikah bağı altında tutulmasıdır. Ulu Allah kadın-erkek arasında bu sıcak atmosferin egemen olmasını öngörmüştür.

Kimi durumlarda, kadını salıverme də şiddet və öfke unsurlarının rol oynadığı, intikam duygularının ön plana çıktığı çirkin bir atmosferde, maruf olmayan bir tarzda cereyan edebilir. İslam şeriatının caiz gördüğü, onayladığı salıverme, insanların üzerinde ittifak ettikleri və şeriatın çirkin diye nitelemediği bir atmosferde gerçekleşenidir. İslam'ın onayladığı, iyilikle salıvermedir. Nitekim ulu Allah şöyle buyuruyor: "Onları ya iyilikle tutun ya da iyilikle bırakın." Sözünü ettiğimiz isteği dile getirmede aslolan, bu ifadedir. Fakat incelemekte olduğumuz bu ayəs(n)i kerimedeki "veya ihsan və güzellik" ifadesinde, kadının salıverilmesi "ihsan (=güzellik)" kaydına bağlanmıştır. Bu isə, "maruf" kavramına bir katkı niteliğindedir. Çünkü cümlenin devamında bu değerlendirmeyi gerektirici bir ifade yer/yeyər almaktadır: "Onlara verdiğiniz bir şeyi geri almanız size helal değildir."

Şöyle ki: Boşanma konusunda, kadına karşı takınılacak tavırların maruf (iyilik) və ihsan (güzellik) şeklinde kayda bağlanması, konulan və yerleşmesi amaçlanan hükmü geçersiz kılıcı tutumlardan uzaq durmayı sağlamaya yöneliktir. İyilikle tutma ilə istenen, zarar amaçlı və eziyet etmeye dönük tutmayı geçersiz kılmadır. Nitekim yüce Allah şöyle buyuruyor: "Haklarını ihlal edib zarar vermek üçün onları tutmayın." "Güzellikle bırakma" ilə də kocanın karısına mehir olarak verdiği malın bir kısmını almaya kalkışmasını önleme amaçlanmıştır. Böyle bir durumda, kadını bırakmanın bir sonraki ayette olduğu gibi "maruf" kaydına bağlı kılınması yetmeyebilir. Çünkü kocanın karısına verdiği malın bir kısmını isteyip alması, insanlar arası ilişkiler açısından, çirkin olarak değerlendirilmeyebilir. Bu yüzden, bir sonraki ayette değil də sadece bu ayette "bırakma..." girişimi "güzellik" kaydına bağlı kılınmıştır. Ki, bir sonraki cümle bir anlam ifade etmiş olsun: "Onlara verdiğiniz bir şeyi geri almanız size halal değildir." Bir başka açıdan də, kadının evlilik hayatındaki nikahın sağladığı kaynaşmayı, sıcak ortamı yitirişi bir ölçüde giderilmiş olsun. Əgər "veya marufa göre bırakma və size halal değildir ki..." denilseydi, bu incelik kaybolurdu.

Yüklə 6,43 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   26   27   28   29   30   31   32   33   ...   60




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©azkurs.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin