Ayələrin Tərcüməs(n)i


Ancak ikisinin Allah'ın sınırlarını ayakta tutamayacakların-dan korkmuş olmaları başka



Yüklə 6,43 Mb.
səhifə31/60
tarix28.03.2017
ölçüsü6,43 Mb.
#12706
1   ...   27   28   29   30   31   32   33   34   ...   60

Ancak ikisinin Allah'ın sınırlarını ayakta tutamayacakların-dan korkmuş olmaları başka.

"Korku" ilə ikisinin Allah'ın sınırlarını ayakta tutamayacaklarına i-lişkin güçlü bir zənn beslemeleri kastediliyor. Allah'ın sınırları isə, dinin kapsamında belirlediği haramlar, farzlar, əmr və yasaklardır. Bu isə, ancak karı-kocanın karakterlerinin uyuşmaması, arzuladıkları şeylerin farklı olması, buna bağlı olarak də aralarında bir sevgisizlik və nefret ortamının doğması ilə söz mövzusu olabilir.

Əgər ikisinin Allah'ın sınırlarını ayakta tutamayacaklarından korkarsanız, bu durumda kadının fidye vermesinde ikisi üçün də günah yoktur.

Görüldüğü gibi, cümle içinde "korkarsanız" şeklinde bir ifade kullanılarak "tesniye" (ikiyi ifade edən) zamirinden "çoğul" zamirine bir geçiş gerçekleştiriliyor. Sanki, duyulacak korkunun geleneğin və örfün tanıyıp onayladığı bir "korku" olmasının gerekliliğine işaret ediliyor. Korkunun karı-kocanın hevesinden, kuruntusundan, ya da aşırı titizlikten doğan vesveselerden ileri gelmiş olmaması gerekir. Bu yüzden bir dəfə daha, bir geçiş sağlanıyor və "ikisinin Allah'ın sınırlarını ayakta tutamayacaklarından" deniliyor. Buna karşın "əgər bu hususta korkarsanız" denilmiyor. Bunun nedeni isə, bir karışıklığa meydan vermemektir.

"Geri almanız size halal deyil." ifadesi, sadece "koca"yla ilgili olduğu halde, "günah" olgusunun karı-kocanın ikisinden də uzaklaştırılmasına gelince; çünkü, kocanın eşinin verdiği şeyi yani mihriyeyi almasının haram kılınması, kadının də vermesinin haram olmasını gerektirir. Bu, günah və haddi aşma noktasında yardımlaşma suçunun kapsamına girer. Ancak Hul' nitelikli boşanmada bu husus geçerli değildir. Karı kocanın boşanma amacıyla fidye üzerinde uzlaşmaları caizdir. Yani kocanın fidye almasının, kadının də fidye vermesinin bir sakıncası yoktur. Böylece kadının fidye vermesinde ikisi üçün də günah olmadığı anlaşılıyor.

İşte bunlar, Allah'ın sınırlarıdır; onlara tecavüz etmeyin. Kim Allah'n sınırlarına tecavüz ederse, işdə onlar zalımların da özləridir.

Allah'ın sınırları deyimi ilə, iki ayette işaret edilen dini öğretiler kastedilmiştir. Bunlar əxlaqi meselelerle iç içə olan fıkhi hükümlerdir. Bir kısmı də temel olgulara dayalı, ilmi konulardır. "İtidə" kelimesi ayetin orijinalinde geçen "la te'teduha" kelimesinin mastarıdır və aşma, tecavüz etme anlamına gelir.

Ayəs(n)i kerime fıkhi hükümlerle əxlaqi prensipleri ayırmanın, sırf fıkhi hükümlerle əməl edib zahiri anlamlar üzerinde donuklaşmanın, kalıplaşmanın caiz olmadığına yönelik bir mesaj veriyor gibidir. Heç kuşkusuz, kabuğa takılıp kalma və fıkhi kurallar içinde donuklaşma, ilahi yasamanın hedeflediği maslahatı iptal etme, dinin gayesini geçersiz kılma və insanlık hayatının mutluluğuna kastetme anlamına gelir. Daha önce defalarca vurguladığımız gibi, İslam, söz değil, eylem dinidir. Pratiğin şeriatıdır, teorinin değil. Müslüman topluluklarının bu gün içinde yaşadıkları çöküş və gerilemenin tək nedeni, hükümlerin kabuğuna takılıp, ahkamın ruhundan və iç dünyasından yüz/üz çevirmeleridir. Ruhsuz şekilciliktir toplumsal çöküşün ana nedeni. "Kim böyle yaparsa artık o, kendi nefsine zulmetmiş olar." (Bakara, 231) ayeti də değineceğimiz gibi, bu mesajı pekiştirici niteliktedir.

Ayəs(n)i kerimede, önceleri "size halal değildir." və "əgər korkarsanız" ifadelerindeki çoğul hitabından, "İşte bunlar, Allah'ın sınırlarıdır." ifadesindeki tekil hitaba yönelik bir dönüş gerçekleştiriliyor. Sonra "onlara tecavüz etmeyin." ifadesiyle yeniden çoğul hitaba dönüş yapılıyor, ardından "işte onlar zalimlerin də kendileridir..." ifadesiyle tekil hitaba geçiş sağlanıyor. [Ayetin orijinalinde kullanılan "tilke (=işte bunlar)" və "ulaike (=işte onlar)" çoğul hitapta kullanılmaz. Bu iki sözcük tekil şahısta kullanılır.] Kuşkusuz bu da, muhatabın zihninde bir dinamizm meydana getiriyor. Zihin uyanık tutuluyor. Oradan oraya, zamirden zamire geçiş yapılarak tembelleşmesinin önüne geçiliyor.

230) Yine onu boşarsa, kadın onun dışında bir başka kocayla nikahlanmadıkça ona halal olmaz... İşdə bunlar, Allahın sərhədləridir; bunları, bilən bir birlik üçün açıqlayar.

Burada üçüncü dəfə boşanmanın hükmü açıklanıyor. Buna göre, boşanan kadın bir başkasıyla evlenip boşanmadıkça eski kocasına halal olmaz. "Halal olmama" durumu kadının kendisiyle ilintili olarak vurgulanıyor. Oysa haram olan kadınla nikahlanma veya onunla cinsel ilişkiye girmedir. Bunun nedeni də, haramlığın həm nikahla və həm də cinsel ilişkiyle bağlantılı olarak algılanmasını sağlamaktır. Ayrıca, "Onun dışında bir başqa kocayla nikahlanmadıkça" ifadesinden, həm nikah akdi, həm də cinsel ilişki anlaşılsın diye, böyle bir ifade tarzına baş vurulmuştur. Evlendiği ikinci koca, kadını boşarsa, eski kocanın karısı ilə yeniden evlenmesinde, birbirlerine iki tarafın onayı ilə dönmelerinde ikisi üçün bir sakınca yoktur. Bu isə, karı-kocanın kendi istekleriyle birbirine dönmesidir. İlk iki boşanmada kocaya tanınan karısını geri alma hakkı ilə bir benzerliği yoktur. Kuşkusuz iki taraflı bu dönüş kararı, ikisinin Allah'ın sınırlarını gözeteceklerine ilişkin güçlü bir zənn beslemelerine bağlıdır.

"İşte bunlar, Allah'ın sınırlarıdır." ifadesinde zamir yerine, zahir ismin yer alması, söz mövzusu olanın önce belirtilen sınırlar olmadığına və farklı sınırların söz mövzusu olduğunun vurgulanışına yöneliktir.

İncelediğimiz bu ayəs(n)i kerime, akıllara durgunluk veren bir özlü ifade tarzına sahiptir. Söz son derece kısa tutulmasına karşın, toplam on dörd tane zamir içermektedir. Üstelik hər bir zamirin dönük olduğu yer/yeyər də farklıdır. Bunca karışıklık içinde sözün akışında ən kiçik bir düğümlenme, anlam kapalılığı də söz mövzusu değildir. Kuşku yox ki, bu Quranın ifade tarzının göz kamaştırıcı bir örneğidir.

Önceki ayetle birlikte, incelediğimiz bu ayə, bir çox nekre ad və kinayeli ifade kapsamakla beraber, ayetlerin akışında ən kiçik bir bozulma, güzelliğinde ən kiçik bir zedelenme göze çarpmamaktadır. Söz gelimi: "Ya iyilikle tutmak ya da ihsan və güzellikle bırakmak." cümlesinde, dörd tane nekre ad vardır. "Onlara verdiğiniz bir şeyi..." ifadesi isə, kadına, nikah akdinin kapsamında verilen mehir anlamında kullanılmıştır. "Əgər korkarsanız." ifadesi də, hissedilecek korkunun genel temayüllere, örfe uygun oluşunun zorunluluğunu anlatmaktadır. "Kadının fidye vermesinde" ifadesi isə, kadının kocasına kendisini boşaması üçün verdiği maldan kinayedir. "Yine onu boşarsa" cümlesi ilə, üçüncü dəfə boşanma kastediliyor. "Kadın ona halal olmaz." ifadesi ilə, nikah akdinin və cinsel ilişkinin haramlığı vurgulanıyor. "Onun dışında bir başka kocayla nikahlanmadıkça" ifadesi ilə də, nikah akdi və cinsel ilişki, birlikte kastedilmiştir ki, bu ədəb kuralları gözetilerek başvurulan bir kinayedir. "Birbirlerine dönmelerinde..." cümlesi ilə də, nikah akdi kastedilmiştir.

Yine incelemekte olduğumuz bu iki ayette, "kadını tutma" ya da "bırakma" arasında, "ikisinin Allah'ın sınırlarını ayakta tutamayacaklarından korkmaları" cümlesi ilə "ikisi Allah'ın sınırlarını ayakta tutacaklarını sanıyorlarsa" arasında olduğu gibi, güzel karşılaştırmalara və yine "onlara tecavüz etmeyin" və "kim tecavüz ederse" ifadelerindeki, değişik tabirler kullanma sanatına rastlıyoruz.

231) Kadınları boşadığınızda, bekleme sürelerini tamamla-mak üzerelerse, onları ya iyilikle yapış ya da yaxşılıqla bırakın; haklarını ihlal edib zarar vermek üçün (yanınızda) tutmayın.

Bekleme süresini tamamlamaktan maksat, boşanma sonrası zorunlu bekleme süresinin sonuna yaklaşılmasıdır. Çünkü ayetin orijinalinde geçen "buluğ" ifadesi, amaca ulaşmak anlamında kullanıldığı gibi, amaca yaklaşmak anlamında də kullanılır. Söz mövzusu ifadeyle bu ikinci anlamın kastedildiğinin kanıtı: "onları ya iyilikle tutun ya da iyilikle bırakın." ifadesidir. Çünkü, boşanma sonrası zorunlu bekleme süresinin dolmasından sonra, kadını tutma ya da bırakma bir anlam ifade etmez. "Haklarını ihlal edib zarar vermek üçün tutmayın" ifadesiyle kadına zarar vermek maksadı ilə onu yeniden geri alma yasaklanıyor. Aynı şekilde talak-ı hul' ilə boşanmanın dışında, kadından mehirinin bir kısmını almak suretiyle, onu bırakmak də yasaklanmıştır.

Kim böyle yaparsa artık o, kendi nefsine zulmetmiş olarAllahın sizə olan nemətini və sizə öyüd vermək üçün endirdiyi kitabı və hikməti anın...

Bu cümlelerde, zarar amaçlı tutmanın haram kılınışının hikmetine işaret ediliyor. Çünkü evlilik, dünya hayatı mutluluğunu tamamlama amacına yöneliktir. Bu isə, ancak eşlerden hər birinin diğeri ilə huzur bulduğu, doğal ihtiyaçlarına cevap verdiği durumlarda gerçekleşebilir. İlk iki boşanma süresince gerçekleşen kocanın eşine dönme durumu isə, özellikle ayrılık və kopukluk sonrası birleşme, bir araya gelme olması açısından önemlidir. Dağılıp gitme sonrası, kapsamlı bir toplanma sürecidir. Zarar vermek kastıyla kadını geri almada bu özellik var mıdır?

"Kim bunu yaparsa" yani ilk iki boşanma süreci içinde sırf zarar vermek amacı ilə eşini tekrar geri alırsa, kuşkusuz nefsine zulmetmiş olar. Çünkü nefsini öz yaratılışının ulaştırabileceği dosdoğru yoldan saptırmış olar.

Kənar yandan zarar amaçlı geri almalar, Allah'ın ayetlerini alaya alma anlamına gelir. Çünkü yüce Allah, koyduğu yasaları və indirdiği şəri hükümleri basmakalıp, klişeleşmiş, almak, vermek, tutmak və bırakmak gibi somut eylemlerle ifade edilen kuru kurallar olsun diye indirmemiştir. Tam tersine ulu Allah inanc və hayat sistemini genel maslahat esası üzerine bina etmiştir. Bu sistemle, toplumun bozulan yönleri ıslah edilir, insanlık hayatı üçün öngörülen mutluluk unsuru temin edilir. Bu yüzden bırakmış olduğu yasaları, üstün ahlakla bezemiştir ki, nefisleri onunla terbiye etsin və ruhları onunla arındırsın. Tevhid, vəlayət və benzeri inanc ilkelerinden oluşan yüce değerleri billurlaştırsın. Bu bakımdan bir insan, dini açısından sırf hükümlerin xarici görünüşü ilə yetinir, gerisini kulak ardı ederse, kuşku yox ki, bu insan Allah'ın ayetlerini alaya almış olar.

"Allah'ın size olan nimetinianın." ifadesinde geçen nimetten mak-sat, "din" nimetidir. Ya da dinin hakikatidir ki bu, dinin koyduğu yasalara göre hareket etmenin sonucu elde edilen mənəvi mutluluktur. Karı-kocanın kaynaşması ilə sağlanan xüsusi hayat mutluluğu gibi. Bilindiği gibi yüce Allah, dinsel mutluluğu nimet olarak nitelemiştir: "Üzerinizdeki nimetimi tamamladım." (Maidə, 3) "Üzerinizdeki nimetini tamamlamak ister." (Maidə, 6) "Siz onun nimetiyle kardeşler oldunuz." (Al/götürü İm-ran, 103)

Buna göre, "size öyüd vermek üçün indirdiği kitabı və hikmeti..." ifadesi, söz mövzusu "nimet"in bir açıklaması niteliğindedir. Dolayısıyla "kitab" və "hikmet" kavramları ilə də şeriatın zahiri və batını yani hükümleri və hikmetleri kastediliyor.

Ayette geçen "nimet" kavramı ilə, yüce Allah'ın bahşettiği bütün nimetler ister yaratma nimetler ister diğer nimetler olsun kastedilmiş olabilir. Buna göre şöyle bir anlam çıkıyor karşımıza: Hayatınızın anlamının gerçek mahiyetini, özellikle iki bərabər/yoldaş arasındaki kaynaşma və huzurun güzellik və meziyetlerini anın. Bunun yanında, ulu Allah'ın öyüd niteliğinde sunduğu doğrudan ilişkili hüküm və hikmetleri də hatırlayın. Siz bunlar üzerinde durup düşündüğünüz zaman, mutluluk yolunu izlemeniz hayatınızın kemale yönelik gidişatını, və varlığınızın nimetini bozmamanız kaçınılmaz olar. Allah'tan korkup sakının. Şunu unutmayın ki, ulu Allah hər şeyi bilir. Dolayısıyla xarici görünüşünüzle iç dünyanız arasında herhangi bir çelişkinin olmamasına diqqət gösterin. Dinin zahirini onarmak adı altında batını yıkmak suretiyle Allah'a karşı küstahlaşmayın.

232) Kadınları boşadığınızda, bekleme sürelerini də bitirdiler mi, birbirleriyle maruf bir biçimde anlaştıkları takdirde, onlara, kendilerini (eski) kocalarına nikahlamalarına engel çıkarmayın.

Ayetin orijinalinde geçen "la ta'zuluhunne" fiilinin mastarı olan "əl-azl" ifadesi engelleme, menetme, anlamına gelir. Anlaşıldığı kadarıyla "Engel çıkarmayın." ifadesindeki hitap kadınların velilerine ya da kadınlar nezdinde kararına itiraz edilmeyecek konumda olan kimselere yöneliktir. "Kocaları..." ifadesi ilə də, boşanma olayı gerçekleşmeden önceki kocalarıdır. Dolayısıyla ayəs(n)i kerime, kadınların iddeti dolduktan sonra velilerin ya da veliler konumunda olan başka kimselerin kızgınlıkla, ayaq direterek kadınların ikinci dəfə kocalarına dönmelerini engellemeleri yasaklanıyor. Bu ayette, nikah akdinin ancak velinin izni ilə sahih olabileceğine ilişkin bir kanıt də yoktur.

Bir kere, "onlara engel çıkarmayın..." ifadesi, şayet nikah işinde, velinin bir etkisinin olmadığına delalet etmiyorsa, etkisinin olduğuna də delalet etmiyor.

İkincisi; hitabın sadece velilere yöneltilmiş olmasına bir kanıt yoktur. Tersine, anlaşılan, hitabın onları də içine alacak şekilde kapsamlı oluşu və bu ifadenin içerdiği yasağın, karı-kocanın birbirine dönüşü ilə sağlanacak yararlara və maslahata yönelik bir yol göstericilik işlevini görmekte olduğudur. Nitekim yüce Allah şöyle buyuruyor: "Bu, sizin üçün daha hayırlı və daha temizdir."

Müfessirlerden bazıları demişler ki: Ayetin başında yer alan "Kadınları boşadığınızda" ifadesinden hareketle, hitabın "kocalara" yönelik olduğunu söyleyebiliriz. Buna göre kastedilen anlam şudur: Ey kocalar, kadınları boşadığınızda, bekleme sürelerini də tamamlamışlarsa, başka eşlerle evlenmelerine engel çıkarmayın. Boşadığınızı onlardan gizleyip, bekleme sürelerini uzatmak suretiyle onlara zarar vermeyi amaçlamayın.

Ancak, bu yorum "azvacehunne (=kocalarına)" ifadesiyle bağdaşmamaktadır. Böyle bir anlama bu növ bir ifade daha uygun düşmektedir: "Ən/en yenkihne (=nikahlamalarına)" veya "ən/en yenkihne ezvacen (=herhangi bir kocayla nikahlamalarına)." Bu bakımdan konu son derece açıktır.

"Bekleme sürelerini də bitirdiler mi" ifadesi ilə, boşanma sonrası zorunlu bekleme süresinin (iddet) tamamlanışı kastediliyor. Çünkü, əgər bu süre sona ermemişse, nə kadının velisi, nə də bir başkası, onun kocasına dönüşünü engelleyebilir. Çünkü yüce Allah şöyle buyurmuştur: "Kocaları bu süre içinde barışmak isterlerse onları geri almada daha çox haqq sahibidirler." Kaldı ki, "dönmelerine" yerine "nikahlamalarına" ifadesinin kullanılmış olması də böyle bir ihtimali dışlamaktadır.

İşte, içinizde Allah'a və ahiret gününe inanan kimseye bununla öyüd verilir.

Bu ifade, daha önce geçen bu ifadeyi andırmaktadır: "Əgər Allah'a və ahiret gününe inanıyorlarsa Allah'ın rahimlerinde yarattığını saklamaları onlara halal olmaz." Eşlerle ilgili ayetler grubunun içinde, özellikle bu iki konu Allah'a və ahiret gününe yani tevhide iman ilə ilintilendiriliyor. Çünkü tevhid esasına dayalı bir din birliğe çağırır, ayrılığa değil. Birleşmeye dönük kararlar verir, ayrılığa değil.

"İşte, içinizde Allaha və axirət gününə inanan kimseye bununla öyüd verilir." ifadesinde çoğula yönelik hitaptan (Kadınları boşadığınızda), tekile yönelik hitaba (zalike=işte) doğru bir geçiş (iltifat) gerçekleştiriliyor. Sonra tekilden, çoğula (içinizden) hitap dönüştürülüyor. Bu ayetler grubunda toplu hitap asıldır. Yani, Resulullah efendimizle birlikte bütün ümmetine hitap ediliyor. Ancak hüküm söz mövzusu olmayan durumlarda, sadece Resulullah'a yönelik bir hitaba yer/yeyər verilebiliyor: "İşte bu, Allah'ın sınırlarıdır. Onlara tecavüz etmeyin." "İşte onlar zalimlerin də kendileridir." "Kocaları onları geri almada daha çox haqq sahibidirler." "İşteinanan kimseye bununla öyüd verilir." gibi... [Önceden də belirtildiği üzere, bu ayetlerin orijinallerinde kullanılan "tilke, ulaike, zalike" sözləri ilə tekile yönelik hitap edilir.] Bu cür bir hitap tarzının tercih edilmesinin sebebi, hitabın dayanağını korumak və bu konuşmada başrol oynayan Resulullah'ın durumunu gözetmektir. Çünkü konuşmanın direkt muhatabı odur. Onun dışındakiler, konuşmanın dolaylı muhataplarıdır.

Ancak, hükümler içeren ifadelerde hitap topluluğa yöneliktir. Konuşma esnasında, iltifat sanatının bu cür örneklerine başvurmanın altında yatan neden, daralmış bulunan hitap alanını genişletmek, genişleme eğilimi gösteren hitap alanını yeniden daraltmak və ardından yeniden genişlemesine imkan vermektir. Bu konu üzerinde gereği gibi düşünmelisin.

Bu, sizin üçün daha hayırlı və daha temizdir.

İfadenin orijinalinde geçen "ezka" kelimesinin türediği "zəkat" kav-ramı, yaxşı, yapıcı, salih gelişme demektir. "Ethar" kelimesinin mastarı olan "taharet" kavramı ilə ilgili açıklamalarda bulunmuştuk. Ayette iştirak edən "zalikum (=işte)" edatı ilə, "kadınların kocalarına dönüşlerinin engellenmemesi" veya "kocalarına dönüşleri" kastediliyor. Aslında, hər ikisi də aynı kapıya çıkar. Daha temiz və daha hayırlı olmasının nedeni şudur ki: Karı-kocanın yeniden birleşmesi, çatlama və ayrılmanın ardından kaynaşma və buluşma demektir. Tevhidi özümseyen duyguların pekişmesi anlamına gelir. Bunun üzerine, bütün dinsel faziletler gelişir, neşvu nema bulur.

Ayrıca, bunun geri planında kadınlardaki iffetlilik və həya duygusunun geliştirilmesi yatmaktadır. Böylesi kadınlar üçün, daha koruyucu, daha örtücü və nefisleri üçün daha temizdir. Kənar yandan, bununla kadınların kalplerinin yabancı erkeklere kayması də, önlenmiş olar. Kocaları ilə evlenmeleri engellenirse, bu durum kaçınılmaz olar.

İslam, zəkat (arınma), temizlik və elm dinidir. Nitekim ulu Allah şöyle buyuruyor: "Onları arındırıyor və onlara kitabı və hikmeti öğretiyor." (Al/götürü İmran, 164) "Amma sizi temizlemek ister." (Maidə, 6)

Yüklə 6,43 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   27   28   29   30   31   32   33   34   ...   60




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©azkurs.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin