Ayələrin Tərcüməs(n)i



Yüklə 6,43 Mb.
səhifə26/60
tarix28.03.2017
ölçüsü6,43 Mb.
#12706
1   ...   22   23   24   25   26   27   28   29   ...   60

ayənin tərcüməs(n)i

221- Müşrik kadınları, iman edinceye kadar nikahlamayın; iman edən bir cariye, -hoşunuza gitse də- müşrik bir kadından daha hayırlıdır. Müşrik erkekleri də iman edinceye kadar nikahlamayın; iman edən bir köle, -hoşunuza gitse də- müşrik bir erkekten daha hayırlıdır. Onlar ateşe çağırırlar. Allah isə kendi izniyle cennete və mağfirete çağırır. O, insanlara ayetlerini açıklar. Umulur ki öyüd al/götürüb düşünürler.

ayənin AÇIKLAMAsı

221-Müşrik kadınları, iman edinceye kadar nikahlamayın.

Ragıp İsfahani, el-Müfredat adlı eserinde deyər ki: "Nikah" kavramı, aslında evlilik akdi anlamına gelir. Daha sonra, cinsel ilişki anlamında kullanılmıştır. Kelimenin aslında "cinsel ilişki" anlamını ifade etmiş olması imkansızdır. Çünkü "cinsel ilişki'yi ifade edən bütün isimler kinaye türündendir. Bunun nedeni də, tıpkı cinsel ilişkiye girmenin manzara olarak tiksindirici olması gibi, doğrudan söz edilmesi də tiksindiricidir. Hayasızlık amacında olmayan bir kimsenin, tiksindirici bulduğu bir şeyi ifade edən bir ismi, güzel gördüğü bir şeyi ifade etmek üçün kullanması imkansızdır."

Ragıp, bu değerlendirmesinde haklıdır, ancak söz mövzusu əqd ilə ev-lilik ilişkisinin kastedilmesi zorunludur, bilinen lafzi əqd değil.

Ayetin orijinalinde geçen "el-müşrikat" kelimesi, "işrak" məsdərindən türemiş adı faildir və yüce Allah'a ortak koşmak anlamına gelir. Bilindiği gibi, şirkin də tıpkı iman və küfür gibi, açıklığı və gizliliği bakımından değişik mertebeleri vardır. Bu bakımdan, birden fazla tanrının varlığına inanmak, putlar və şəfaətçilər edinmek (paganizm) açıq şirktir. Ehlikitab'ın üzerinde bulunduğu Hz. Muhammed'in peygamberliğini inkar etmek, özellikle "Üzeyir" veya "Mesih Allah'ın oğludur." demek ya da "Biz Allah'ın çocukları və sevdikleriyiz." demek şeklindeki küfür nitelikli söz və davranışlar şirk olmakla beraber, yukarıda değindiğimiz "açıq şirk"dən biraz daha gizli və hafif bir şirktir.

Bir növ şirk olmakla beraber, sebeplerin Allahın iradesinden bağım-sız olduğuna inanmak, onlara güvenip dayanmak də derece olarak bun-dan daha gizli və hafiftir. Bunun gibi, ancak ihlaslı kimselerin korunabildiği, Allah'tan gafil olmak, ONdan başkasına eğilim göstermek türünden bir çox şirk derecesini burada zikredebiliriz. Və bunların tümü də şirktir. Nə var ki, bu durum, "müşrik" niteliğini, şirkin herhangi bir türünü işleyen herkes üçün kullanmamızı gerektirmez. Çünkü birine bir fiili isnad etmek, onu bir vasıfla nitelemekten, bu vasfı onun üçün ad olarak kullanmaktan farklıdır. Nitekim, farzlardan herhangi birini tərk edən bir mümin o farzla ilgili olarak küfre girmiş sayılır, ancak ona kafir denmez. Çünkü yüce Allah bir ayette şöyle buyuruyor: "Evi haccetmesi Allah'ın insanlar üzerindeki hakkıdır. Kim küfrederse..." (Al/götürü İm-ran, 97) Görüldüğü gibi, haccı terk etmek "küfür" olarak nitelendirilmiştir. Ancak, haccı terk eden kimse "kaafir" değildir. Sadece bir farzla ilgili olarak küfre sapan bir fasıktır. Əgər mutlaka onun üçün "kafir" niteliği kullanılacaksa, "haccın kafiri" denebilir. Quranda geçen salihler, gönülden boyun eğenler (dəlilin), şükredenler, temizler, fasıklar və zalimler gibi, sıfatlar üçün də aynı durum geçerlidir. Bu sıfatlar, köken olarak ortak oldukları fiillerle özdeş değildirler. Bu husus, apaçık ortadadır. Bu halde isimlendirme və nitelendirme ayrı bir konu və ayrı bir hükme təbii/tabe, bir fiili birine isnat etmek də ayrı bir konu və ayrı bir hükme tabidir.

Kaldı ki, Quranı Kerim'de "müşrikler" niteliğinin Ehlikitap'la ilgili olarak kullanılışı çox da belirgin değildir. Amma "kafirler" niteliği üçün aynı şeyi söyleyemeyiz. Oysa bilindiği kadarıyla, "müşrik" niteliği onların dışındaki kafirler üçün kullanılmıştır. Bu ayetlerde olduğu gibi: "Kitap ehlinden olan kafirler və müşriklerden olan kafirler, kendilerine apaçık bir delil gelinceye kadar, bulundukları durumdan ayrılacak değillerdi." (Beyyine, 1) "Müşrikler ancak pistirler; öyleyse bu yıldan sonra artık Mescid-i Haram'a yaklaşmasınlar." (Tevbe, 28) "Müşriklerin nasıl bir ahdi olabilir?" (Tevbe, 7) "Müşriklerle topluca savaşın." (Tev-be, 36) "Müşrikleri bulduğunuz yerde öldürün." (Tevbe, 5) Diğer bir çox ayeti də buna örnek gösterebiliriz.

"Dediler ki: Yahudi veya Hıristiyan olun ki hidayete eresiniz. Də ki: Hayır, doğru yol hanif olan İbrahim'in dinidir; o müşriklerden değildi." (Bakara, 135) ayetine gelince, burada geçen "müşrikler" ifadesi ilə, Yəhudilər ya da Xristianlar kastedilmemiştir ki, onlara karşı bir dokundurma olarak değerlendirilsin. Tersine, "müşrikler" kavramı ilə Ehlikitab'ın dışındaki kafirlerin kastedildiği açıktır. Üstelik bu ayəs(n)i kerime də bunu pekiştirmektedir: "İbrahim, nə Yəhudi idi, nə də Hıris-tiyan'dı, ancak o hanif bir Müsəlman idi, müşriklerden də değildi." (Al/götürü İmran, 67)

Görüldüğü gibi, bu ayette Hz. İbrahim'in hanifliğinin vurgulanışı, Ehlikitab'ın iddiasına karşı bir itiraz niteliğindedir. Hz. İbrahim'i, Yahu idiliyin sırf maddeciliğinden və Xristianlığın sırf maneviyatçılığından soyutlamaya və ONun vasat bir çizgide olduğunu vurgulamaya yöneliktir. Bəli, o, Yəhudi ya da Xristian değildi. Allah'a teslim olmuştu və puta tapıcı müşrikler gibi Allah'a ortak də koşmuş değildi.

"Onların çoğu ancak ortak koşarak Allah'a inanırlar." (Yusuf, 106) "Vay haline o müşriklerin ki, onlar zekatı vermeyenlerdir." (Fussilet, 7) "Onun zorlayıcı gücü ancak onu veli edinenlerle, onunla ONA ortak koşanlar üzerindedir." (Nəhl, 100) ayetlerinde də məqsəd, isimlendirme değildir. Dolayısıyla, şirk niteliğinin somutlaştığı və müşrik olarak nitelenebilecek mümin olmayan kimseler söz mövzusu değildir. Çünkü bu ayetlerde işaret edilen durumların bir kısmı bazı müminler üçün də söz mövzusu olabilir. Daha doğrusu, Allah'ın salih kullarından gözde evliyanın dışındaki bütün müminler bu cür sapmalar yaşayabilirler.

Bir ölçüde uzun sayılabilecek bu açıklamadan sonra bu husus belirginlik kazanıyor: "Müşrik kadınları nikahlamayın" ayetinde ifadesini bulan yasaklama, müşrik erkek və müşrik kadınlarla sınırlıdır. Ehli-kitabı kapsamıyor.

Bununla anlıyoruz ki; tefsirini sunduğumuz bu ayetin, Maide Suresi'nde yer/yeyər alan: "Bugün size temiz olan şeyler halal kılındı. Kitap verilenlerin yemeği size halal, sizin də yemeğiniz onlara halaldır. Müminlerden özgür və iffetli kadınlar ilə sizden önce kendilerine kitap verilenlerden özgür və iffetli kadınlar də size halal kılındı." (Maidə, 5) ayetini neshettiği (hükmünü yürürlükten kaldırdığı) şeklindeki görüş yanlıştır.

"Müşrik kadınları, nikahlamayın." diye başlayan ayette, Mümtehine Suresi'ndeki, "Kafir kadınların nikahlarını tutmayın." (Mümtehine, 10) ayetinin Maide Suresi'ndeki ilgili ayeti neshettikleri şeklindeki görüş də bu açıdan yanlıştır. Yine Maidə Suresi'ndeki ayetin, Bakara və Mümtehine surelerindeki ilgili ayetleri neshettiği şeklindeki görüşün də yanlışlığı ortaya çıkmış oluyor.

Yukarıdaki görüşlerin yanlışlığının nedenleri: Bakara Surəsinin bu ilgili ayeti, zahiri ifadesi itibariyle Ehlikitabı kapsamıyor. Dolayısıyla iki ayə arasında karşıtlık ilişkisi yoktur ki, Bakara Suresi'nde iştirak edən ayə, Maidə Suresi'nde yer/yeyər alan ayeti neshetsin veya onun tarafından neshedilsin. Mümtehine Suresi'ndeki ilgili ayete gelince, bu ayette geçen "Kafir kadınlar" ünvanı ələ alınacak olursa, gerçi bu ünvan müşrik kadınlar ünvanından daha kapsamlıdır; dolayısıyla Ehlikitap kadınlarını də içeriyor. Çünkü kafir niteliğini, isimlendirme amacı ilə kullanmak durumunda, bunun mümin olmayan herkesi ezcümle Ehlikita-bı da kapsayacağı açıktır. Nitekim bunu bu ayəs(n)i kerimeden də algılayabiliriz: "Hər kim Allah'a, meleklerine, elçilerine, Cibril'e və Mikail'e düşman isə, artık şüphesiz Allah də kafirlerin düşmanıdır." (Bakara, 98) Fakat ileride də değineceğimiz gibi Mümtehine ayetinin zahirinden bu husus anlaşılıyor: Erkeklerden hər kim ki iman edər də, nikahı altında kafir bir kadın bulunuyorsa, o kadının nikahını tutması, yani önceki gibi bərabər/yoldaşı olarak yanında bulundurması kendisine haram olar. Ancak kadın iman ederse, nikahını tutabilir. Bu halde ayə, Kitap ehli kadınlarla ilk dəfə evlenme hususuna yönelik bir kanıt içermemektedir.

Bir an üçün, Bakara və Mümtehine Surelerindeki ilgili ayetlerin Kitab ehli kadınlarla ilk dəfə nikahlanmanın haramlığına delalet ettiğini kabul etsek bile, bu ayetler akışları itibariyle, Maidə Suresi'ndeki ilgili ayeti neshedici türden değildirler. Çünkü sürenin akışı üzerinde durulduğunda görülecektir ki, Maidə Suresi'ndeki ilgili ayə, yapılan iyiliği vurgulama və bir növ hafifletmeye gitme olarak ön plana çıkmaktadır. Bu halde, ayetin neshedilmiş olması uzaq bir ihtimaldir. Tam tersine, ayetten algılanan hafifletme, Bakara Surəsinin ilgili ayetinden algılanan zorlaştırmaya hakim niteliktedir. İllaki bir nesihten danışılacaqsa, Maidə Suresi'ndeki ayə nesheden konumunda olmalıdır.

Kaldı ki, Bakara Surəsi Hicretten sonra, Medine'de ilk enən suredir. Mümtehine Surəsi isə, Medine'de Mekke fethinden önce inmiştir. Maidə Surəsi isə, Rəsulullah efendimize (s. a. a) enən son suredir. Yani Maidə Surəsi olsa olsa nasih olar, mensuh değil. Önce enən bir hükmün kendisinden sonraki bir hükmü neshetmiş olmasının mantığı yoktur.

İman edən bir cariye, -hoşunuza gitse dahi- müşrik bir kadın-dan daha hayırlıdır.

Görülen budur ki, ayetin orijinalinde geçen "el-emet'ul-mu'mine" ifadesi ilə, özgür kadının karşıtı olan "cariye" kastedilmiştir. O dönemde insanlar, cariyeleri aşağılıyor, onlarla evlenmeyi utanc olarak algılıyorlardı. İnsanların cariyeleri aşağılamalarına, onları horlamalarına və onlarla evlenmekten kaçınmalarına karşın, ayetin akışı içinde cariyenin mümin niteliği ilə kayıtlandırılışı, bunun yanında "müşrik kadının" kayıtsız olarak ifade edilişi gösteriyor ki, mömin bir kadın -cariye də olsa- müşrik bir kadından -özgür də olsa- daha iyidir. Geleneksel olarak insanların hoşuna giden mal, soy-sop gibi ayrıcalıklar müşrik kadına bir ayrıcalık sağlamaz.

Bazı tefsircilere göre, bu ayette geçen "el-emetu" (cariye) kelimesi ilə, tıpkı bir sonraki cümlede geçen "ABŞ" (köle) kelimesi gibi "Allah'ın kulu" anlamı kastedilmiştir. Ancak bu yorum, uzaq bir ihtimaldir.

Müşrik erkekleri də iman edinceye kadar nikahlamayın; i-man edən bir kölə, -xoşunuza getsə də- müşrik bir kişidən də-ha xeyirlidir.

Önceki ifade ilə ilgili olarak nə söylediysek, bu ifade üçün də aynen geçerlidir.

Onlar, ateşe çağırırlar, Allah isə kendi izniyle cennete və mağfirete çağırır. O, insanlara ayetlerini açıklar. Umulur ki, ö-ğüt al/götürüb düşünürler.

Bu ifade ilə, müşrik kadınları nikahlamayı haram kılmaya ilişkin hükmün altında yatan hikmete işaret ediliyor. Buna göre, müşrikler saçma və asılsız şeylere inandıkları, sapıklık yolunu izledikleri üçün, rezil karakterler bunların içinde kök salmıştır; bu yüzden küfür və yoldan sapmışlık onlar üçün çekici bir mahiyete bürünür. Bu aşağılık karakterler, haqq və hakikat yolunu görünmez kılar. Bu yüzden ağızlarından çıkan hər söz və sergiledikleri hər tavır şirke yönelik bir çağrı niteliğinde olar; yıkıma sürükler. Ahirette də insanın ateşe atılmasına neden olar. Öyleyse, müşrikler, ateşe davet ederler, müminlerse, -onların aksine- iman çizgisi doğrultusundaki hayat tarzları ilə, takva giysisine bürünmüşlükleri ilə, söz və davranışları ilə -Allah'ın izniyle- cennete və bağışlanmaya davet ederler. Çünkü insanları davet etmelerine cennet və bağışlanma ilə sonuçlanan iyilik və kurtuluş yollarına onları hidayet etmelerine O icazə vermiştir.

Dolayısıyla, bu ayette: "Onlar (möminlər) cennete çağırırlar" dense yeridir. Çünkü ayəs(n)i kerimede sanki möminlər adına konuşuluyor və onlar davetçi kimlikleriyle, daha doğrusu bütün varoluşsal faaliyetleriyle kendilerini Rablerine bağlı biliyor və heç bir şeyde kendilerini bağımsız görmüyorlar. Çünkü Allah, onların velisidir, ihtiyar və tasarruf sahibidir: "Allah, möminlərin velisidir." (Al/götürü İmran, 68)

Ayetle ilgili olarak şöyle bir değerlendirme də yapılabilir: Cennete və bağışlanmaya davet etmekten maksat, ayetin giriş kısmındaki "Müşrik kadınları nikahlamayın." hükmüdür. Çünkü bu hükmün konuluşu, möminləri, insanı Allah'tan uzaklaştırmaktan başka bir işə yaramayan kimselerle yakınlık kurmaktan, sıcak ilişkiler içine girmekten, birlikte yaşamaktan korumaya yöneliktir. Məqsəd, müminleri öyle kimselerle beraberlik kurmaya teşvik etmektir ki, beraberlikleri kendilerini Allah'a yaklaştırmaya, ayetlerini hatırlamaya, əmr və nehiylerini gözetmeye yarasın. Kuşkusuz bu, yüce Allah tarafından ifade buyurulan bir cennet çağrısıdır. Bu yaklaşımı, ayetin sonundaki bu değerlendirme cümlesi də pekiştirmektedir: "O, insanlara ayetlerini açıklar. Umulur ki, öyüd al/götürüb düşünürler."

Elbette ayette geçen "davet" kavramı ilə, bu iki yaklaşımın hər ikisinin də kastedilmiş olması mümkündür. Bu durumda ayəs(n)i kerimenin ifadesinde, xüsusi bir lütuf və inceliğin olduğuna dikkat etmek gerekir.

AYƏNİN HADİSLER IŞIĞINDA AÇIKLAması

Mecma'ul-Beyan tefsirinde, bu ayəs(n)i kerime ilə ilgili olarak şöyle bir rivayete yer/yeyər verilir: Ayə, Mur'id b. Əbi Mur'id el-Ganevi hakkında inmiştir. Rəsulullah Efendimiz (s. a. a) onu, bazı Müslümanları, şehir dışına çıkarmak üçün Mekke'ye göndermişti. Mur'id güçlü və cesur biriydi. Inak adlı bir kadın onu yatağına çağırdı. Amma Mur'id bu öneriyi kabul etmedi. Cahiliye döneminde ikisi dost hayatı yaşıyordu. Doqma ona: Benimle evlenir misin? dedi. Mur'id ona bu karşılığı verdi: Resulullah'tan icazə almadan olmaz. "Medine'ye dönünce Inakla evlenmek için Resulullah'tan icazə istedi.

Mən deyərəm ki: Aynı anlamı içeren bir rivayeti, Suyuti ed-Dürr'ül-Men-sur tefsirinde, İbn Abbas kanalıyla aktarmıştır.

Yine et-Dürr'ül-Mensur təfsirində, "İman edən bir cariye müşrik bir kadından daha hayırlıdır." ifadesi ilə ilgili olarak Vahidi Süddi kanalıyla, o da Əbu Malik'ten, o da İbn Abbas'tan şöyle rivayet edər: "Bu ayə, Abdullah b. Revaha hakkında inmiştir. Onun siyah bir cariyesi vardı. Bir gün kızıp cariyeye bir tokat vurdu. Sonra yaptığına pişman olarak, Rəsulullahın yanına geldi və cariyenin durumunu ona bildirdi. Rəsulullah: "O nasıl biridir, ey Abdullah" diye sordu. Abdullah dedi ki: "Oruc tutar, namaz kılar, güzel abdest al/götürər. Allah'tan başka ilah olmadığına və senin Allah'ın Resulü olduğuna şehadet getirir." Bunun üzerine Rəsulullah: "Ey Abdullah, o mü'mindir." dedi. Abdullah dedi ki: "Seni haqq olarak bize gönderene andolsun ki, onu azat edib kendisiyle evleneceğim." Nitekim dediğini yaptı də. Amma bazı Müslümanlar onu eleştirerek: "Bir cariye ilə evlendi" diye olumsuz tepki gösterdiler. O sırada Müslümanlar soy soplarını göz önünde bulundurarak müşriklerle evlenmeyi arzu ediyorlardı. Bunun üzerine yüce Allah onlar hakkında: "İman edən bir cariye, müşrik bir kadından hayırlıdır." ayetini indirdi.

Yine aynı eserde, Mukatil'in aynı ifadeyle ilgili olarak şöyle dediği rivayet edilir: "Bize ulaşan haberlere göre Huzeyfe'nin bir cariyesi vardı. Hüzeyfe onu boşadı, ardından kendisiyle evlendi."

Mən deyərəm ki: Eniş sebebiyle ilgili bu rivayetler arasında bir karşıtlık yoktur. Çünkü arxa peşe bir neçə olayın yaşanması, ardından tümüne ilişkin hükmü içeren bir ayetin inmiş olması mümkündür.

Beri tarafta, "Müşrik kadınları, iman edinceye kadar nikahlamayın..." ayetinin "Sizden önce kendilerine kitap verilenlerden özgür və iffetli kadınlar..." (Maidə, 5) ayetinin içerdiği hükmü neshettiğine, ya da onun tarafından neshedildiğine ilişkin birbiriyle çelişen rivayetler da iştirak edər kaynaklarda. Maidə Suresi'nin ilgili ayetinde bunlara toxunacağıq.

ayələrin tərcüməs(n)i

222- Sana kadınların aybaşı halini sorarlar. Də ki: O bir ezadır. Aybaşı halinde kadınlardan ayrılın və temizlenmelerine kadar onlara yaklaşmayın. Temizlendiklerinde, Allah'ın size emrettiği yerden onlara gidin. Şüphesiz Allah; tövbe edenleri sever, temizlenenleri də sever.

223- Kadınlarınız sizin tarlanızdır; tarlalarınıza dilediğiniz gibi varın. Kendiniz üçün ileriye hazırlık yapın. Allah'tan korkup sakının və bilin ki, elbette ONA kavuşacaksınız. İman edenlere müjde ver.



ayələrin AÇIKLAMAsı



222) Sana kadınların aybaşı halini sorarlar. Də ki: "O bir ezadır."

Ayetin orijinalinde geçen "el-mahiz" kelimesi tıpkı "el-hayız" kelimesinde olduğu gibi "hazet/tehizu" kelimelerinin mastarıdır. Bu kelimenin manası isə kadınların, xüsusi nitelikleri bulunan malum aybaşı kanının dışarıya atmalarına denir. Bu qan kadınlara özgü bir şey olduğu üçün bu kelimeden türeyen müzekker adı faillerden də yine kadınlar kastedilerek şöyle denir: "Hiye haiz" (=o hayızlıdır.) Aynı hamilelik konusunda də: "Hiye hamil" (=o hamiledir.)

Ayette geçen "əza" deyimi isə, söylendiğine göre "zarar" demektir. Nə var ki, bu değerlendirmenin doğruluğu kuşkuludur. Çünkü əgər "əza" "zarar"ın kendisi olsaydı, "yarar"la karşılaştırılması doğru olurdu. Nitekim "zarar" də "yarar"ın karşıtıdır. Amma bu yaklaşım doğru değildir. Mesela "zarar veren hastalık" yerine "əza veren hastalık" deyimi kullanılmaz. Çünkü "əza veren hastalık" denilirse, bu başka bir anlamı ifade etmiş olar. Aynı şekilde, yüce Allah bir ayəs(n)i kerimede şöyle buyurur: "Onlar size ezadan başka kesinlikle bir zarar veremezler." (Al/götürü İmran, 111) Əgər: "Onlar size zarardan başka bir zarar vermezler." denilecek olursa, ifadenin bozuk olduğu açıktır. Kaldı ki, "əza"nın "zarar" anlamına geldiği, bu ayetlerde də çox belirgin değildir: "Gerçek budur ki, Allah'a və elçisine eziyet edenler..." (Ahzab, 57) "Benim sizin üçün Allah tarafından gönderilmiş bir elçi olduğumu bildiğiniz halde, niçin bana eziyet ediyorsunuz?" (Səff, 5) Görülen budur ki "əza" bir şeye arıq olmuş və onun doğasıyla uyuşmayan şey anlamına gelir ki, bir açıdan "zarar" anlamı ilə də uyuşur görünmesi bu yüzdendir.

Bu bakımdan "ay başı halı"nın "əza" olarak nitelendirilmesi, söz mövzusu kanın kadınların adetlerine dayanmasından ileri gelir. Bu qan, kadının vücudundaki xüsusi bir faaliyet sonucu salgılanır. Beslenme organlarının çalışması ilə elde edilen doğal qan üzerinde etkilenmesi sonucunda o kanın bir kısmı, doğallığını yitirir. Sonra temizleme işlemi yapmak ya da ceninin besini olmak veya doğmuş çocuk üçün süd haline dönüşmek üzere ana rahmine enər. Ayette geçen "əza" kelimesi "zarar" anlamına gelir, şeklindeki değerlendirmeyi ələ alacak olursak, bu görüşe göre, ayette geçen "el-mahiz" kelimesi ilə, aybaşı halindeki kadınla cinsel ilişkiye girme anlamı kastedilmiştir. Buna göre, ayetin anlamı şudur: "Sana, aybaşı halinde olan kadınla cinsel ilişkiye girme hakkında soru sorarlar."

Bu soruya cevap olarak də: "Onun zararlı olduğu" dile getirildi. Aslında hayızlı kadınla cinsel ilişkiye girmenin zararlı olduğu hususu bir gerçektir. Çünkü doktorlar, aybaşı halinde vücudun rahmi temizlemek, gebeliğe hazırlamakla meşgul olduğunu, dolayısıyla, cinsel ilişkinin, vücudun bu organik düzenini bozduğunu, bu yüzden gebelik və benzeri doğal sonuçları olumsuz yönde etkilediğini söylemektedirler.

Yüklə 6,43 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   22   23   24   25   26   27   28   29   ...   60




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©azkurs.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin