Ayələrin Tərcüməs(n)i



Yüklə 6,43 Mb.
səhifə25/60
tarix28.03.2017
ölçüsü6,43 Mb.
#12706
1   ...   21   22   23   24   25   26   27   28   ...   60

Yukarıdaki görüşün yanlışlığının nedenlerine gelince:

Birincisi; ayetin orijinalinde geçen "ad" kelimesi, mutlak olarak "zarar" şeklinde algılanmıştır. Oysa "ad" kelimesi "zarar" demek değildir. Sırf ayetin akışı içinde, "ad" kelimesi "yarar"ın karşılığı olarak yer/yeyər aldı diye onu "yarar"ın karşıtı "zarar" şeklinde algılamayı gerektirmez. Bu ayetlerde geçen "ad" kelimesi "zarar" şeklinde algılanabilir mi?: "Kim Allah'a şirk koşarsa, doğrusu büyük bir günahla iftira etmiş olar." (Nisa, 48) "Şüphesiz onun kalbi günahkardır." (Bakara, 283) "... Kendi günahını və benim günahımı üstlenesin." (Maidə, 29) "Onlardan hər bir kişinin (kendisi) içindir kazandığı günah" (Nur, 11) "Kim bir günah kazanırsa, o ancak kendi nefsi aleyhinde onu kazanmıştır." (Nisa, 111) Bunun gibi daha bir çox ayeti örnek gösterebiliriz.

İkincisi; ayəs(n)i kerime, hükmü "zarar" olgusu ilə gerekçelendirmiyor. Böyle bir şey söz mövzusu olsa bile, zararın yarara galebe çalması şeklinde gerekçelendirilmiş olar. "Onlarda büyük günah vardır." ifadesi, bu konuda son derece açıktır. Böyle bir durumda mesele içtihada nasıl bırakılabilir? Bu açıkça nassa karşı bir içtihat olmuş olar.

Üçüncüsü; ayəs(n)i kerimenin, içkiyi haram kılma açısından kesin bir hüküm dile getirmediğini bir an üçün varsayalım, ancak ayəs(n)i kerimenin "ad"a delalet ettiği kesindir. Ayəs(n)i kerimenin Medine'de indiğini və Ə'RAF Suresi'ndeki ilgili ayetin daha önce nazil olduğunu unutmayalım. O da "ad"ı kesin olarak haram kılmıştır. Mekki bir ayetin herhangi bir şeyi haram kıldığını duyduğu halde, Medeni bir ayetten yola çıkarak, söz mövzusu şeyin halal olabileceğine ilişkin içtihat yürüten birinin gerekçesi nə olabilir ki?

Nə var ki, Ə'RAF Suresi'nin ilgili ayeti "ad"ı mutlak olarak haram kılmaktadır. Bu ayette isə "ad" kavramı "büyük" niteliği ilə kayıtlandırılıyor. Böylece, herhangi bir kimsenin, içkinin tam olarak "ad (=günah)" kavramının kapsamına girdiğinden şüphe etmesine gerek kalmamaktadır. İçkinin haram kılınmış bir günah (ad) olduğundan şüphe etmemek gerekir. Quranı Kerim, adam öldürme, şahitliği gizleme və iftira gibi günahları "ad" olarak nitelendirmiş, amma bunların heç biri üçün "büyük" sıfatını kullanmamıştır. Sadece içki və şirki bu şekilde nitelemiştir. Yüce Allah, şirk ilə ilgili olarak şöyle buyuruyor: "Kim Allah'a şirk koşarsa, doğrusu büyük bir günahla iftira etmiş olar." (Nisa, 48) Kısacası, ayəs(n)i kerimenin, içkinin haram kılınışına ilişkin açıq bir kanıt olduğundan kuşku duymamak gerekir.

Sonra, Maide Suresi'nin ilgili iki ayəs(n)i inmiştir: "Ey iman edenler, içki, kumar, dikili taşlar və fal okları ancak şeytanın işlerinden olan pisliklerdir. Öyleyse bunlardan kaçının; umulur ki kurtuluşa erersiniz. Gerçekten Şeytan, içki və kumarla aranıza düşmanlık və kin düşürmek, sizi Allah'ı anmaktan və namazdan alıkoymak ister. Artık vazgeçtiniz değil mi?" (Maidə, 90-91) Ayetlerin sonundaki ifade, Müslümanların Bakara Suresi'ndeki ilgili ayetin inişinden sonra, içkiyi bırakmadıklarını, Maide Suresi'ndeki ilgili ayetlerin inişine və "Artık vazgeçtiniz değil mi?" uyarısında bulunana kadar bu alışkanlığı sürdürdüklerini göstermektedir. Ayetin içki ilə ilgili boyutu bu.

Kumara gelince; onun toplumu nasıl bozduğu, hayat binasını nasıl yıktığı belli və gözlemlenebilir bir olgudur. Açıq və belli şeyleri ayrıca izaha gerek yoktur. İnşaallah Maide Suresi'nin ilgili ayetini tefsir ettiğimizde, kumara ilişkin daha ayrıntılı açıklamalarda bulunacağız.

Bu kadarlık bir açıklamadan sonra, artık ayəs(n)i kerimenin kapsamına giren kelimelerle ilgili incelememize dönebiliriz: "Də ki: Onlarda həm büyük günah, həm insanlar üçün yararlar vardır." İfadenin orijinalinde geçen "ad" kelimesinin nə anlama geldiğini daha önce açıklamıştık. "Kebir (=büyük)" kelimesine gelince, sayılar üçün "çox" niteliği nə anlam ifade ediyorsa, hacimler üçün də "büyük" niteliği bu anlamı ifade ediyor. "Çokluk" nitelemesi "azlık"ın karşıtı olduğu gibi "büyüklük" də "küçüklük"ün karşıtıdır. Dolayısıyla bunlar nisbi niteliklerdir. Yani, bir cisim ya da hacim bir başka cisme ya da hacme göre daha büyükken, aynı cisim, kendisinden daha büyük olan bir başka cisme göre küçüktür. Əgər mukayese və izafilik durumu söz mövzusu olmasaydı, çokluk və azlık diye bir şey olmayacağı gibi, büyüklük və küçüklük də olmayacaktı. Öyle anlaşılıyor ki, insanlar, ilk dəfə maddi və bitişik cisimlerle ilgili olarak "büyüklük" anlamının farkına vardılar. Sonra bu nitelemeyi, şekilden anlama kaydırarak, bu alanda də "büyük" və "küçük" anlamını kullanır oldular. Nitekim yüce Allah şöyle buyurur: "Gerçekten o, büyüklerden biridir." (Müddessir, 35) "Ağızlarından çıkan söz nə büyük." (Kəhf, 5) "Senin kendilerini çağırdığın şey, müşriklere ağır geldi." (Şura, 13) "el-İzemu" deyimi də anlam itibariyle "el-kiberu" (büyüklük) gibidir. Ancak görünen o ki, "azamet" kelimesi "əl-əzm" kökünden türemiştir. Bu da canlı varlıkların bedenlerinin bir parçası olan "kemik" anlamına gelir. Çünkü, canlı varlığın cisminin büyüklüğü, iskeletini oluşturan kemiklerin iriliğine dayalı bir nitelemedir. Dolayısıyla, büyük olan hər şey, istiare yoluyla "əzm" olarak nitelendirilmiştir. Sonra, uzun süreli kullanım sonucu, bu kelime də, bir kök olarak algılanıp ondan türetme yoluna gidilmiştir.

"Yarar" kelimesi, "zarar"ın karşıtıdır. Bu iki kelime, qeyrisi üçün istenen ya da qeyrisi üçün istenmeyen olgularla ilgili olarak kullanılır. Nitekim "hayır" və "şər" nitelemeleri də zatı üçün istenen ya da zatı üçün istenmeyen olgularla ilgili olarak kullanılırlar. İçki və kumardaki "yararlar"dan maksat, insanların bu ikisi aracılığı ilə ulaşmayı amaçladıkları alış-veriş, çalışma, zövq alma və eğlenme gibi maliyyə istifadelerdir. İkinci dəfə, "günah" ilə "yararlar"ın büyüklüğü arasındaki karşılaştırmaya gelince, bu sefer "yararlar"ın müfret olarak kullanılması və çokluk yönünün bir kenara bırakılması gerekmiştir. Çünkü "büyüklük" üzerinde sayının bir etkisi yoktur. Bu yüzden "ikisinin günahı yararından daha büyüktür." denilmiş də "yararlarından daha büyüktür" denilmemiştir.

Və sana nə kadar infak edeceklerini sorarlar. Də ki: "(Sizi çətin duruma düşürmeyecek) orta bir miktarı."

Ragıp el-İsfahani'nin dediğine göre, bu ifadenin orijinalinde geçen "əfv" kelimesi bir şeyi almak amacı ilə ona yönelmek, demektir. Daha sonra, çeşitli anlatım mülahazaları kelimenin bağışlama, izini silme və infakta itidalli olma gibi farklı anlamlara gelmesini gerektirmiştir. Bu ayette isə, kastedilen işte bu son anlamıdır. Bununla beraber, yüce Allah bu kelime ilə hangi anlamın kastedildiğini herkesten daha yaxşı bilir.

Bu ayəs(n)i kerimedeki, soru-cevap uygunluğu üzerine söylenecek şey, "Sana neyi infak edeceklerini sorarlar. Də ki: Hayır olarak infak edeceğiniz şey, anne babaya, yakınlara..." ayeti ilə ilgili açıklamalarımızla aynıdır.

Böylece Allah, size ayetlerini açıklar; umulur ki düşünürsünüz,

220) Dünya və ahiret haqqında.

"Fid idinə vəl-axirəti (=dünya və axirət haqqında)" ifadesindeki zərf, "tetefekkerun (=düşünürsünüz)" ifadesine taalluk edər, amma onun zarfı değildir.

Buna göre şöyle bir anlam elde etmiş oluyoruz: Umulur ki, həm dünya, həm ahiret hakkında və həm də bu iki alemle ilgili gerçekler üzerinde düşünürsünüz. Çünkü, yüce Allah, dünya yurdunu sizin üçün yaratmıştır ki, orada yaşayasınız və əsl ikametgahınız olan ahirette işinize yarayacak şeyleri kazanasınız. Siz ahirette Rabbinize döneceksiniz. O da, dünya hayatında işlediğiniz amellerden dolayı sizi yargılayacaktır.

Ayəs(n)i kerimede öncelikle, varlık bütününe ilişkin gerçeklerin, mebde (varlığın başlangıç noktası olan dünya) və mead (varlıkların dönüş yeri və ahiret) ilə ilgili bilgilerin və evrendeki sırların incelenip araştırılmasına, toplumun mahiyeti, əxlaq sistemi, toplumsal və bireysel hayatın yasaları, kısacası mebde (dünya) və mead (ahiret) və bu ikisi arasında, insanın mutluluğu və mutsuzluğu ilə ilintili bütün olguların üzerinde düşünülmesine yönelik bir teşvik vardır.

İkincisi; Quranı Kerim, gerçi insanları Allah və Resulüne kayıtsız-şartsız itaat etmeye, mutlak şekilde boyun eğmeye davet edər, amma içerdiği hüküm və öğretilerin gerçeği ortaya çıkaran bir tefekkür və irdeleme və bu süreç içinde yola işıq tutacak aydınlanma söz mövzusu olmaksızın körü körüne və basma kalıp bir şekilde alınmasından hoşnut olmaz.

Sanki bu ayəs(n)i kerimede geçen "açıklama" deyiminden maksat, hüküm və kanunların illet və felsefelerini ortaya çıkarmak, elm və öğretilerin temel prensiplerini izah etmektir.

Və sana yetimleri sorarlar. Də ki: "Onların (işlerini) islah etmek daha hayırlıdır."

Ayəs(n)i kerimede, yetimlerle iç içə yaşanmasına icazə verilmesi bakımından bir növ hafifletmeye, kolaylaştırmaya dolaylı hatta açıq olaraq işaret ediyor. Sonra: "Əgər Allah dileseydi size güçlük çıkarırdı." buyuruluyor. Bu ifade, yetimlerle ilgili olarak yüce Allah tarafından daha önce ağır bir uygulamanın konulduğunu, bu uygulamanın Müsəlman gönüllerde bir burukluğa, bir sıkıntıya neden olduğunu, bu yüzden yetimler hakkında soru sorma durumunda kaldıklarını ortaya koymaktadır. Gerçekte də öyle olmuştur. Çünkü yetimlerle ilgili olarak, son derece sərt ifadeler içeren ayetler vardır: "Gerçekten, yetimlerin mallarını zulmederek yiyenler, karınlarına ancak ateş doldurmuş olurlar. Onlar, çılgın bir ateşe gireceklerdir." (Nisa, 10) "Yetimlere mallarını verin və murdar olanla temiz olanı değiştirmeyin. Onların mallarını mallarınıza katarak yemeyin. Çünkü bu, büyük bir suçtur." (Nisa, 2) Görüldüğü kadarıyla, tefsirini sunduğumuz bu ayəs(n)i kerime, Nisa Surəsinin ilgili ayetlerinden sonra inmiştir. Bu yaklaşım, rivayetler açısından konuyu ələ aldığımız zaman, ayetin eniş sebebi ilə ilgili olarak sunacağımız rivayeti də destekler niteliktedir.

Də ki: "Onları ıslah etmek hayırlıdır." ifadesinde "ıslah" kelimesi "nekre (=belirsiz)" olarak kullanılmıştır. Bu da gösteriyor ki, Allah katında hoşnutlukla karşılanan, sadece bir növ ıslahtır. Hər türlü ıslah değil. Bu yüzden sadece xarici görünüş itibariyle ıslah gibi gözüken fakat gerçekte ıslah amacı güdülmeyen hareketler ıslah değildir. Çünkü, "Onları ıslah etmek..." ifadesindeki "ıslah" kelimesinin nekre oluşu, ıslahın çeşitliliğini vurgulamaya dönük bir kullanımdır. Bu halde bununla kastedilen, gerçek ıslahtır. Şəkli ıslah değil. İfadenin sonundaki bu değerlendirme cümlesi də bu gerçeğe işaret etmektedir: "Allah ifsat ediciyi ıslah ediciden ayırdeder."

Əgər onlara karışırsanız artık onlar sizin kardeşlerinizdir.

Bu ifadede bütün möminlər arasında sağlanan eşitliğe, hər türlü imtiyazlıya gətirib çıxaran niteliklerin geçersizliğine yönelik bir işaret vardır. Çünkü bu cür ayırımcı nitelikler, insanlar arasında kimilerini köleleştirme, güçsüzleştirme, ezme, dolayısıyla büyüklenme gibi zulüm və azgınlığa gətirib çıxaran yıkıcı unsurların ortaya çıkmasına kaynaklık edər. Bu unsurların geçersizliği vurgulanınca, toplumda denge egemen olar, zayıf yetimle güçlü veli, servet sahibi zenginle, hiçbir şeyi olmayan yoksul arasında eşitlik sağlanmış olar. Aynı denge və eşitlik hər türlü tam və eksik şeyler arasında də geçerlidir. Nitekim yüce Allah başka bir ayette şöyle buyurur: "Möminlər ancak kardeştirler." (Hucurat, 10)

Veli və yetimin iç içə yaşaması ilə ilgili olarak ayəs(n)i kerimenin caiz kıldığı husus, birlikteliğin, insanlar arası haklar bakımından bərabər konumda olan iki kardeşin beraberliği şeklinde olmasıdır. Malından alınan kimse, malı verilen kimse ilə aynı statüde olmasıdır. Bu bakımdan ələ aldığımız ayə, bu ayetin karşıtı niteliğindedir: "Yetimlere mallarını verin və murdar olanla temiz olanı değiştirmeyin. Onların mallarını mallarınıza katarak yemeyin. Çünkü bu büyük bir suçtur." (Nisa, 2) İki ayə arasındaki bu karşılıklılık, tefsirini sunduğumuz ayetin bir növ kolaylık, bir növ hafifletme içerdiğinin bir kanıtıdır. Ayetin devamı də, buna işaret etmektedir. Nitekim bu ifade də bir ölçüde buna işaret edər niteliktedir: "Allah bozgun çıkaranı ıslah ediciden (ayırt eder) bilir." Bu demektir ki: Əgər birlikte yaşayacaksanız (ki bu bir hafifletmedir) bu, bərabər haklara sahip iki kardeşin birlikteliği şeklinde olmalıdır. Yetimler də başkalarıyla bərabər haklara sahip olduktan sonra onlarla birlikte yaşamaktan kaçınmak, bundan korkmak gereksizdir. Çünkü böyle bir beraberlik, göstermelik değil, gerçek bir ıslahı amaçladığı zaman, iyilik və hayır olarak ön plana çıkar. Kaldı ki işin iç yüzü Allah'a gizli kalmaz. Dolayısıyla O sırf yetimlerle iç içə yaşamanızdan dolayı sizi sorumlu tutmaz, çünkü o, bozguncuyu islah ediciden ayırt eder.

Allah bozgun çıkaranı ıslah ediciden (ayırt edər) bilir.

İfadenin orijinalinde geçen "ya'lemu (=bilir)" fiili, "müfsid" kelimesini vasıtasız, "muslih" kelimesini isə "min" hərfi cerri ilə kendisine "mef'ul" almıştır. Bu isə "ya'lemu" kelimesine "ayırt etmə" anlamını kazandırmıştır. Yine ifadenin orijinalinde geçen "el-anefu" kelimesi, zorluk və meşakkat anlamına gelir.

AYETLERİN HADİSLER IŞIĞINDA AÇIKLANIŞI

el-Kafi kitabında, Əli b. Yaktin'in şöyle dediği rivayet edilir: "Halife el-Mehdi, İmam Ebu'l-Hasan'dan (ə.s), "İçki, Allah'ın kitabında haram kılınmış mıdır? Çünkü insanlar, içkinin Allah'ın kitabında, neh-yedildiğini biliyorlar, amma haram kılındığına ilişkin bir ifadeye rastlamıyorlar?" diye sordu. İmam Ebu'l-Hasan (ə.s): "Tersine, içki Allah'ın kitabında haram kılınmıştır." cevabını verdi. el-Mehdi: "Ey Ebu'l-Hasan, Allah'ın kitabının neresinde, içkinin haram kılındığı yazılıdır?" diye sorunca. İmam şöyle buyurdu: "Yüce Allah buyuruyor ki: 'Rabbin yalnızca çirkin hayasızlıkları, onlardan açıkta olanlarını və gizli olanlarını, günah işlemeyi (ad), haklı nedeni olmayan isyan və saldırıyı.... haram kılmıştır.'[107] "Ad" olarak ifade edilen bu günah içkinin bizzat kendisidir. Çünkü yüce Allah, bir başka ayette şöyle buyuruyor: 'Sana içkiyi və kumarı sorarlar. Də ki: Onlarda həm büyük günah, həm insanlar üçün zararlar vardır. Amma günahları zararlarından daha büyüktür.'[108] Allah'ın kitabına göre "ad" içki və kumardır. Yüce Allah'ın buyurduğu gibi, bunların günahları (ad) zararlarından daha büyüktür." Bunun üzerine el-Mehdi şöyle dedi: "Ey Əli b. Yaktin, işte bu, Haşim-oğulları'na yaraşan bir fetvadır." Mən də ona şöyle dedim: "Doğru söyledin, ey Emir'el-Müminin, siz Ehlibeytdən bu ilmi çıkarmayan Alla-h'a hamdolsun." Bunun üzerine el-Mehdi sabredemedi və: "Doğru söyledin ey Rafızi" dedi."

Mən deyərəm ki: Bu rivayetin anlamını pekiştiren açıklamalara daha önce yer/yeyər vermiştik.

Yine el-Kafi kitabında, Əbu Basir, İmam Cəfər Sadiq və İmam Məhəmməd Misdən birinin şöyle dediğini rivayet edər: "Yüce Allah, günah üçün bir ev, ev üçün bir kapı, kapı üçün bir kilit və kilit üçün də bir anahtar yaratmıştır. Günahın anahtarı də içkidir."

Yine aynı eserde, İmam Cəfər Sadık'ın (ə.s) şöyle dediği rivayet edilir: Rəsulullah efendimiz (s. a. a) buyurdu ki: "İçki hər günahın başıdır."

Aynı kaynakta, İsmail'in şöyle dediği belirtilir: İmam Məhəmməd Bakır (ə.s) Mescid-i Haram'a geldi. Kureyş kabilelerine mensup bazı kimseler ona bakıp şöyle dediler: "İşte Iraklıların taptıkları adam!" [Iraklıların kendisini aşırı derecede sevdiklerini vurgulamak istemişlerdir.] Onlardan bazısı: "Onun yanına birisini gönderelim" dedi. Bunun üzerine, bazı gençler İmamın yanına gidip: "Amca, büyük günahların ən/en büyüğü hangisidir?" diye sordular. İmam buyurdu ki: "İçki içmektir."

Aynı eserin bir başka yerinde Ebu'l-Bilad kanalıyla İmam Cəfər Sadiq və İmam Məhəmməd Misdən birinin şöyle dediği rivayet edilir: "İçki içmekten daha büyük bir şeyle Allah'a isyan edilmiş değildir. Çünkü bir sarhoş, fərz namazı terk eder, anasına, kızına və kız kardeşine sarkıntılık edər də bunun farkında olmaz."

el-İhticac adlı eserde, belirtildiğine göre, zındığın biri İmam Cəfər Sadiğə (ə.s) sorar: "Yüce Allah içkiyi neden haram kılmış ki? Ondan daha lezzetli bir şeymi var?" İmam şöyle cevap verir: "Allah içkiyi haram kılmıştır. Çünkü içki pisliklerin anası, hər kötülüğün başıdır. Bir an gelir ki, içki içenin aklı başından gider. Rabbini bilmez olar və yapmadığı günah kalmaz..."

Mən deyərəm ki: Bu rivayetler, birbirini açıklayıcı niteliktedir. Deneyimler və konuya ilişkin ağılı muhasebeler də bunları pekiştirici mahiyettedir.

əl-Kafi kitabında, Cabir kanalıyla İmam Muhammed Bakır'ın (ə.s) şöyle dediği rivayet edilir: "Rəsulullah efendimiz (s. a. a) içki ilə ilgili olarak on kişiyi lanetlemiştir:

1) İçki elde etmek amacı ilə üzüm vs. ağacını diken.

2) Dikilen ağaçların bahçıvanlığını yapan

3) Üzüm vs.ı içki elde etmek amacı ilə sıkan.

4) İçən

5) Sunan

6) Yükü taşıyan

7) Yükü teslim alan/sahə

8) Satan

9) Satın alan/sahə

10) İçkiden elde edilen parayı yiyen."

əl-Kafi və el-Mahasin adlı eserlerde, İmam Cəfər Sadiğin (ə.s) şöyle dediği rivayet edilir: "Lənətlənmişdir; melundur, içki içilen bir sofrada oturan kimse."

Mən deyərəm ki: Yukarıda sunduğumuz iki rivayeti bu ayəs(n)i kerime doğrulamaktadır: "Günah və ahdi aşmada yardımlaşmayın" (Maidə, 2)

el-Hisal adlı eserde Əbu Emame'ye dayandırılarak şöyle deniyor: Resulullah efendimiz (s. a. a) buyurdu ki: "Kıyamet günü yüce Allah dörd kişiye (rahmet gözüyle) bakmaz: 1)Anne-babasına karşı vazifesini yapmayıp onların hoşnutsuzluğunu kazanan. 2) Çox başa kakan. 3) Kaza və kaderi yalanlayan. 4) İçki içmeyi alışkanlık haline getiren (alkolik)."

İbn Şeyx, el-Emali adlı eserde, kendi rivayet zinciriyle, İmam Cəfər Sadiğin (ə.s) şöyle dediğini rivayet edər: Resulullah efendimiz (s. a. a) buyurdu ki: "Rabbim and içmiştir ki; dünyada içki içən bir kuluma kıyamet günü, ister azaba çarptırılmış olsun, ister bağışlanmış olsun, mutlaka içtiği içkinin miktarınca, kaynar su içireceğim." Resulullah devamla şöyle dedi: "Kıyamet günü, içki içən adam yüzü kara, gözleri yuvalarından fırlamış, avurtları çökmüş, ağzından salyalar dökülür və dilini ağzından sarkıtmış bir halde getirilir."

Tefsir'ul-Kummi'de İmam Muhammed Bakır'ın (ə.s) şöyle dediği nakledilmiştir: "Kıyamet günü, içki içenlere fahişe kadınların vajinalarından sızan irin və qan karışımı sıvıyı içirmek Allah'ın hakkıdır. Ki atəş ehli bu iğrenç sıvının hararetinden və murdar kokusundan rahatsız olurlar."

Mən deyərəm ki: Bu rivayetleri, bu ayəs(n)i kerime ilə desteklemek mümkündür: "Doğrusu, o zakkum ağacı; günahkar olanın yemeğidir. Pota gibi; karınlarında kaynar-durur, kaynar suyun kaynaması gibi. Onu tutun də cehennemin orta yerine sürükleyin. Sonra kaynar suyun azabından başının üstüne dökün. Dad; çünkü sən, üstün, onurluydun." (Duhan, 43-49) Yukarıda sunduğumuz rivayetleri, anlam olarak destekleyen bir çox rivayet vardır.

əl-Kafi kitabında, Veşşa adlı ravinin İmam Ebu'l-Hasan'ın ayette geçen "el-meysir" sözü, "kumar demektir" dediğini duyduğunu belirtir.

Mən deyərəm ki: Bu anlamı apaçık bir şekilde destekleyen daha bir çox rivayet vardır.

et-Dürr'ül-Mensur təfsirində İbn Abbas'ın "Sana neyi infak edeceklerini sorarlar..." ayeti ilə ilgili olarak şöyle dediği rivayet edilir: "Hayır amaçlı harcama (infak) emri geldiği zaman, sahabeden bazıları, Resulullah efendimizin (s. a. a) yanına gelerek: "Malımızdan harcamamız istenen bu infakın nə olduğunu və malımızdan neyi infak edeceğimizi anlayamadık?" dediler. Bunun üzerine yüce Allah, "Sana neyi infak edeceklerini sorarlar. Də ki: Orta olan miktarı." ayetini indirdi. Bundan önce, insanlar geride infak edeceği və hatta yiyeceği birşey bırakmadan hər şeylerini infak edebiliyorlardı.

ed-Dürr'ül-Mensur təfsirində, Yahya'nın Muaz b. Cebel və Sa'lebe adlı sahabelerin Rəsulullahın yanına gelerek: "Ya Resulallah, bizim kölelerimiz və eşlerimiz vardır. Malımızdan neyi infak edelim?" dediklerini, bunun üzerine yüce Allah'ın, "Sana neyi infak edeceklerini sorarlar. Də ki: ihtiyaçtan fazlasını..." ayetini indirdiğini, duyduğu rivayet edilir.

əl-Kafi və Tefsir'ul-Ayyaşi'de İmam Cəfər Sadiğin (ə.s) ayetin orijinalinde geçen "əfv" kelimesini "orta" şeklinde açıkladığı belirtilir.

Tefsir'ul-Ayyaşi'de, İmam Məhəmməd Mis və İmam Cəfər Sadiğin (ə.s) bu kelimeyi "yeterli miktar", Əbu Basir rivayetinde də "orta" şeklinde anlamlandırdıkları rivayet edilir.

Yine aynı eserde, İmam Cəfər Sadiğin (ə.s), "Onlar, infak ettikleri zaman, nə israf ederler, nə kısarlar; ikisi arasında orta bir yoldur."[109] ayeti ilə ilgili olarak "Birinci qəşəng də doğru olmazsa, ikinci qəşəng də doğru olmazsa, ister istemez bu ikisinin ortası doğru olacaktır." buyurduğu nakledilmiştir.

Mecma'ul-Beyan tefsirinde İmam Məhəmməd Misin (ə.s) ayette geçen "əfv" kavramını "Yıllık ihtiyaçtan fazlası" şeklinde açıkladığı rivayet edilir.

Mən deyərəm ki: Rivayetler arasında bir uyğunlaşma vardır. Son rivayetin ifade tarzı isə, üstteki mananın bir ferdini zikretmeğe yöneliktir. Hayır amaçlı harcamanın (infak) fazileti, niceliği, alanı və niteliği ilə ilgili rivayetlerse sayılmayacak kadar çoktur. İnşaallah, yeri geldikçe bunların bir kısmını sunma imkanını bulacağız.

Tefsir'ul-Kummi'de, "Sana yetimleri sorarlar." ayeti ilə ilgili olarak, İmam Cəfər Sadiğin (ə.s) şöyle dediği belirtilir: "Gerçekten, yetimlerin mallarını zulmederek yiyenler, karınlarına ancak atəş doldurmuş olurlar. Onlar, çılgın bir ateşe gireceklerdir."[110] ayəs(n)i kerimesi indiği zaman, evinde yetim barındıran herkes, onları evlerinden çıkardılar və bununla ilgili olarak gidip Rəsulullaha soru sordular. Bunun üzerine yüce Allah bu ayeti indirdi: "Və sana yetimleri sorarlar. Də ki: Onları islah etmek hayırlıdır. Əgər onları aranıza katarsanız, artık onlar sizin kardeşlerinizdir. Allah təxribat çıkaranı islah ediciden -ayırt edər- bilir."

et-Dürr'ül-Mensur təfsirində, İbn Abbas'ın şöyle dediği rivayet edilir: "Yetimin malına, ən/en güzel şeklin dışında yaklaşmayın."[111] "Gerçekten, yetimlerin mallarını zulmederek yiyenler, karınlarına ancak atəş doldurmuş olurlar."[112] ayetlerinin inmesi üzerine, evinde yetim bulunduran kimseler, onların yiyecek və içeceklerini kendi yiyecek və içeceklerinden ayırdılar. Yetimin payını kendi paylarından fazla olarak belirlediler. Onun üçün hazırladıkları yiyecekleri sadece ona yedirdiler, artanı də kendileri yemeksizin bozulmaya terk ettiler. Bu durum yetim velilerine ağır geldi. Gidip sorunu Rəsulullaha açtılar. Bunun üzerine yüce Allah bu ayəs(n)i kerimeyi indirdi: "Və sana yetimleri sorarlar. Də ki: Onları ıslah etmek hayırlıdır. Əgər onları aranıza katarsanız, artık onlar sizin kardeşlerinizdir. Allah bozgun çıkaranı islah ediciden bilir." Bunun üzerine yetimlerin yiyeceklerini və içeceklerini kendi yiyecek və içeceklerine karıştırmaya başladılar.

Mən deyərəm ki: Aynı mana Said b. Cübeyr, Ata və Katade'den də rivayet edilmiştir.

Yüklə 6,43 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   21   22   23   24   25   26   27   28   ...   60




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©azkurs.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin