Ayələrin Tərcüməs(n)i



Yüklə 6,43 Mb.
səhifə21/60
tarix28.03.2017
ölçüsü6,43 Mb.
#12706
1   ...   17   18   19   20   21   22   23   24   ...   60

Ayənin Tərcüməs(n)i

214- Yoksa sizden önce gelip geçenlerin misali (hali) başınıza gelmeden cennete gireceğinizi mi sandınız? Onlara öyle bir yoksulluk, öyle dayanılmaz bir zorluk çattı və öylesine sarsıldılar ki, sonunda Peygamber və beraberindeki müminler; "Allah'ın yardımı nə zaman?" diyorlardı. Dikkat edin/əldə et, şüphesiz Allah'ın yardımı çox yakındır.

Ayənin AÇIKLAMAsı

Önceki bir açıklamamızda, bu ayəs(n)i kerimenin "Ey iman edenler, hepiniz topluca (Allah'a) teslim olun…" diye başlayan ayetler grubunun içinde yer aldığını, bu ayetlerin akışının aynı tarzda və birbirine bağlı olarak devam ettiğini vurgulamıştık.

Yoksa sizden önce gelip geçenlerin misali (hali) başınıza gel-meden cennete gireceğinizi mi sandınız?

Bu ifade, önceki ayetlerin işaret ettiği gerçeği pekiştirici niteliktedir. Buna göre din, yüce Allah'ın insanlığa yönelik bir növ yol göstericiliğidir; onlara dünya və ahiret mutluluğunun yollarını gösterir. Bu çerçevede değerlendirildiği zaman din, yüce Allah'ın insanoğluna bahşettiği bir nimet olarak ön plana çıkar. Bu halde insanların dine teslim olmaları, şeytanın adımlarına uymamaları, din də anlaşmazlığa düşmemeleri, ilacı hastalık haline getirmemeleri, Allah'ın nimetini küfre və uğursuzluğa dönüştürmemeleri bir zorunluluktur. Heva və hevesin peşine takılmaları, dünyanın çekici süslerine və nimet kırıntılarına kapılmaları durumunda, Rab'lerinin gazabına uğrarlar. Nitekim İsrailoğulla-rı də kendilerine bahşedilen din nimetini değiştirmişlerdi də Allah'ın gazabı üzerlerine çöküvermişti. Çünkü imtihan süreklidir, dinsel duyarlılığı ölçmeye yönelik sınama değişmez bir kuraldır. Heç bir insan, inanc üzere sebat və teslimiyet göstermeden dünya və ahiret mutluluğuna və alemlerin Rabbinin yakınlığına erişemez.

Önceki ayetlerde üçüncü şahıslar konumuna getirilen müminlere, bu ayette hitap direkt onlara yöneltilerek gayıptan muhataba geçiş sağlanıyor. Çünkü ayetlerin akışı içinde, əsl muhataplar onlardır. "Ey iman edenler, hepiniz topluca (Allah'a) teslim olun..." ifadesinde də görüldüğü gibi mesajın dolaysız muhatapları müminlerdir. Ayetlerin akışı içinde söz sanatının bir gereği olarak hitap başkalarına yöneltilmiştir. İfade değişikliğine duyulan ihtiyaç ortadan kalkınca, söz yeniden əsl həmsöhbətlərə yöneltilmiştir. "Əm" edatı munkatıdır (önceki cümleden kopuktur) və vurgulama ifade edər. Söylendiğine göre ifadenin anlamı də şöyledir: "Yoksa cennete gireceğinizi mi sandınız?" Munkatı "əm" edatı hakkında dilbilimciler arasında görüş ayrılığı olduğu bilinmektedir. Bu görüşler içinde ən/en doğrusu, "əm" edatının tereddüt anlamını ifade ettiğini dile getirendir. Vurgulama anlamını ifade etmesi isə, vurgunun konuya uygun olmasına bağlıdır. Yani, vurgulama bu edatın yalın anlamı içinde yer/yeyər almamaktadır. Örneğin işlediğimiz ayetten konu itibariyle şöyle bir anlam çıkıyor karşımıza: İmandan sonra teslim olmaya, din nimeti üzere sabit kalmaya və dinde bir və beraber olmaya ilişkin emrimiz üzerine artık teslim oldunuz mu? Yoksa, siz cennete gireceğinizi mi sandınız..?

"Sizden önce gelip geçenlerin halı başınıza gelmeden..."

"Misl" kelimesi, tıpkı "şibh" və "şebeh" gibi, həm "misl", həm də "mesel" olarak telaffuz edilebilir. Onunla dinleyicinin zihnini başka bir şeye iterek benzetme yoluyla konuyu onun zihninde canlandıran, somutlaştıran şey nəzərdə tutulmuşdur. Bu kelimeden türeyen "mesel" istenen manayı temsil istiare yöntemiyle dinleyicinin zihninde canlandırmaya yarayan cümle ya da kıssaya da denir. Bu ayəs(n)i kerimeyi buna örnek verebiliriz: "Kendilerine Tevrat yükletilip də sonra onu taşımamış olanların (Tevrat kendilerine öğretildiği halde onun emirlerine uymayanların) durumu, koskoca kitap yükü taşıyan eşeğin durumu gibidir." (Cum'a, 5) Sıfat anlamına kullanılan "mesel" də bu kapsama girer: "Bir bax, seni nasıl nitelendirdiler." (Furkan, 9) Müşrikler Resulullah'a (s. a. a) deli, büyücü və yalancı gibi sıfatlar yakıştırıyorlardı. Sonuç olarak bahsettiğimiz ayette yüce Allah'ın, "Onlara öyle bir yoksulluk, öyle dayanılmaz bir zorluk çattı..." sözünden anlıyoruz ki, "mesel" kelimesi ilə işaret ettiğimiz ilk anlam kastedilmiştir.

Onlara öyle bir yoksulluk, öyle dayanılmaz bir zorluk çattı və öylesine sarsıldılar ki...

"Sizden önce gelip geçenlerin halı başınıza gelmeden..." ifadesinin ardından, muhatap olan kişi, bu sözün ayrıntılı açıklamasını şiddetle arzular hala geldiği üçün, söz mövzusu genel və toplu ifade bu şekilde ayrıntılandırılıyor: "Onlara öyle bir yoksulluk, öyle dayanılmaz bir zorluk çattı və öylesine sarsıldılar ki..." Ayetin metninde, geçen "el-besə" kelimesi, nefsinin dışında olan mal, makam, aile və güvenlik gibi yaşamının zorunlu ihtiyaçları ilə ilgili olarak insanın karşı karşıya kaldığı zorluklar demektir. "ed-Darra" isə, yaralanma, öldürülme və hastalık gibi insanın nefsi ilə ilgili zorluklar anlamına gelir.

"ez-Zelzele, ez-Zilzal" kelimelerinin anlamı bilinmektedir. Sarsıntı demek olan bu ifadelerin aslı "zelle"dir. Yani, tökezleyip düştü. Bu kelimede bulunan tekrar, manada olan tekrarı ifade etmek içindir. Öyle ki yer/yeyər sarsıntı esnasında tekrar tekrar düşüyor sanki. Bu tərz kullanışın Arapça'da diğer bir çox örneği də vardır: "Sarra/sarsara, salla/salsala, kebbe/kebkebe gibi. Bu ayette geçen "zilzal (=sarsıntı)"dan maksat, büyük acı/ağrılı duyma və dehşete kapılmadır.

Sonunda elçi, beraberindeki müminlerle şöyle dedi:

İfadenin orijinalinde geçen "yegulu" kelimesi mensup olarak okunmuştur. Bu şekilde cümle, önceki cümlenin gayesi niteliğini kazanır. Bir kıraatte də "merfu" okunmuştur, bu şekilde cümle, geçmiş bir durumun anlatımı niteliğini al/götürər. İfade üçün, bu anlamların hər ikisi də uygun olmakla beraber, ikinci anlam, ayetin akışına daha uygundur. Çünkü, cümlenin, önceki cümlenin gayesi niteliğinde olması, və "sarsıldılar" ifadesine gerekçe olması tam olarak ayetin akışına uygun düşmemektedir.

"Allah'ın yardımı nə zaman?"

İfadeden anladığımız kadarıyla bu, Resulün və beraberindeki müminlerin söyledikleri bir sözdür. Ancak bunun yüce Allah'ın peygamberlerine və müminlere vəd ettiği zaferi və yardımı istemeye yönelik bir temenni və talep şeklinde Resul tarafından telaffuz edilmiş olmasının bir sakıncası yoktur. Nitekim yüce Allah şöyle buyuruyor: "Andolsun, peygamber olarak gönderilen kullarımıza bu sözümüz geçmiştir: Gerçekten onlar, muhakkak nusret bulacaklardır." (Saffat, 171-172) "Allah yazmıştır: Andolsun, mən galip geleceğim və elçilerim də." (Mücadele, 21) "Öyle ki elçiler, umutlarını kesip də artık onların gerçekten yalanlandıklarını sandıkları bir sırada onlara yardımımız gelmiştir." (Yusuf, 110) Görüldüğü gibi, bu ayetin vurgusu, incelediğimiz ayetin vurgusundan daha serttir.

Aynı şekilde, ayetin zahirinden anladığımız kadarıyla "Dikkat edin/əldə et, şüphesiz Allah'ın yardımı yakındır." ifadesi, yüce Allah tarafından söylenmiştir. Peygamberin və beraberindeki müminlerin sözlerinin devamı değildir.

Önce də değindiğimiz gibi, ayəs(n)i kerime, sınamanın, dinsel duyarlılığı deneme amaçlı imtihanın sürekliliğini, bu kuralın eski ümmetler üçün olduğu kadar İslam ümmeti üçün də geçerli olduğunu vurgulamaktadır.

Aynı zamanda, geçmiş olayların tekrarlanması karşısında nitelik və misalin değişmeyeceğini də ifade etmektedir. Tarihin tekerrür etmesi, yinelenmesi dediğimiz şey budur.

Ayənin tərcüməs(n)i

215- Sana neyi infak edeceklerini sorarlar. Də ki: Hayırdan infak edeceğiniz şey, anne-baba, yakınlar, yetimler, yoksullar və yolda kalmışlar içindir. Hayır olarak hər nə yaparsanız, Allah onu şüphesiz bilir.

ayənin AÇIKLAMAsı

Sana neyi infak edeceklerini sorarlar. Də ki: Hayırdan infak edeceğiniz şey, anne-baba, yakınlar, yetimler, yoksullar və yolda kalmışlar içindir.

Bazı tefsir bilginlerine göre, bu ayəs(n)i kerime, hikmetli bir ifade tarzına sahiptir. Çünkü soruyu soranlar infak edecekleri şeyin cinsini və türünü öğrenmek istiyorlardı, oysa böyle bir soru anlamsızdır. Çünkü infak edilecek türün mal və kapsamına giren şeyler olduğu açıktır. Bu yüzden sorunun "kimlere infak edeceğiz?" şeklinde olması gerekirdi. O nedenle, cevap, neyin infak edileceği değil, kimlere infak edileceğine ilişkin olmuştur. Bunda də, sorunun nasıl olması gerektiğine yönelik bir uyarı vardır.

Tefsir bilginlerinin bu tespitleri son derece vurgulayıcı olmakla beraber, önemli bir şeyi göz ardı etmişlerdir. Çünkü ayəs(n)i kerime, buna rağmen infak edecekleri şeyin cinsini də açıklamaktadır. Ayəs(n)i kerimede infak edilecek şeyler, önce "hayırdan..." ifadesiyle genel olarak ortaya konuluyor. İkinci olarak də "Hayır olarak nə yaparsanız, Allah onu şüphesiz bilir." ifadesiyle vurgulanıyor. Buna, göre ayəs(n)i kerime, infak edilecek şeyi də göstermektedir. Bu da az veya çox herhangi bir maldır. Həm də bunu yapmanın hayır bir iş olduğunu və yüce Allah'ın bunu bildiğini açıklamaktadır. Nə var ki, onların əsl infak edecekleri kimseleri sorup öğrenmeleri gerekirdi. Bunlar də, anne-baba, akrabalar, yetimler, yoksullar və yolculardır.

Bazı müfessirlerin bu görüşleri son derece tuhaftır; demişler ki: "neyi infak edecekler..." ifadesinin orijinalindeki "ma" edatı ilə mahiyete yönelik bir soru sorulmamıştır. Çünkü mahiyet, mantıksal bir kavramdır. Arapça bir sözün, özellikle ən açıq və ən/en vurgulayıcı bir sözün bu tarzda inmesi yakışık almaz. Bu halde burada niteliğe yönelik bir soru söz konusudur. Yani, onlar nasıl infak edecekler və bu infakı kimlere və nerelere yapacaklardır? Bu yüzden cevap, ayette zikredilen gruplara harcamaya ilişkin olarak belirginleşmiştir. Bu səbəbdən cevapla soru arasında bir uyğunlaşma vardır. Belagat bilginlerinin söyledikleri tarzda bir durum yoktur.

Bunun gibi və hatta daha də tuhaf olanı bazılarının ileri sürdüğü bu görüştür: Soru "ma" edatı ilə yöneltilmiş olmakla beraber, soru ilə kastedilen, aslında niteliktir. Çünkü infak edilecek şeyin "mal" olduğu bilinmektedir. Bu, bilindiğine göre, o konuda kimse soru sormak hissi duymaz böylece sorunun niteliğe ilişkin olduğu belirginlik kazanmaktadır. Tıpkı bu ayəs(n)i kerimede olduğu gibi: "Dediler ki: Bizim üçün Rabbine dua et, onun nasıl bir şey olduğunu bize açıklasın. Çünkü o inək bize başka ineklere benzer geldi." (Bakara, 70) Çünkü ineğin nasıl bir hayvan olduğu, doğuşu və nitelikleri bilinmekteydi. Bu səbəbdən, ayetin orijinalinde geçen "ma" (nasıl bir şeydir) sözünü "mahiyet" öğrenme şeklinde yorumlamanın mantıklı bir dayanağı bulunmamaktadır. Dolayısıyla, sorunun ineği, bunu cinslerinden ayıran bir sıfatının öğrenilmesine ilişkin olduğu anlaşılmaktadır. Nitekim verilen cevap də, bu değerlendirme ilə uyuşmaktadır: "O, henüz boyunduruk altına alınmamış bir inektir." (Bakara, 71)

Bu görüşleri ileri sürenler önemli bir yanlışlık yapmışlardır. Çünkü "ma" edatı, hər nə kadar lüğətdə mantıksal bir deyim haline gelen mahiyeti öğrenmek üçün mantığın kavramsallaştırdığı və cinsin kaynaşmış sınırı və birbirine yakın iki şeyi ayıran axtar/ara bölme anlamına gelen mahiyeti ifade etmek üçün kullanılmasa də, bu, onun niteliği öğrenmeye ilişkin soru üçün kullanılması gerektiği anlamına də gelmez, öyle ki biri kalkıp də, infakı haqq edən grupları öğrenmek amacı ilə "Neyi infak etmek gerekir?" desin və bu "Kime infak etmek gerekir?" anlamını ifade etsin; buna cevap olarak də: "Anne-babaya, akrabalara..." denilsin. Bunun yanlış bir kullanış tarzı olduğu açıktır.

Tam tersine, "ma" edatı, bir şeyi tanıtıcı şeyin təsbitinə yönelik soru üçün konulmuştur. Bunun mahiyet olarak bilinmesi ya da özellik və sıfatlar olarak bilinmesi arasında herhangi bir fərq yoktur. Edatın bu özelliği, mantık biliminin kavramsallaştırdığından daha geneldir. Yoksa bu, mantıktaki deyimden başka bir şey olub da şeyin niteliğini təsbitə ilişkin soru üçün konulmuş değildir. Buradan hareketle anlıyoruz ki, önce də Qurandan naklettiğimiz "Onun nasıl bir şey olduğunu bize açıklasın" ifadesi ilə "O, henüz boyunduruk altına alınmamış inektir." ifadesi, dilbilgisi kurallarına uygun olarak gerçekleşmiş soru-cevap niteliğindedir. Soru, bir şeyi tanıtıcı bir özelliği belirtici şeye yöneliktir. Cevap də buna ilişkindir.

Bazılarının də: "Mahiyetin nə olduğu bilindiğinden, burada "ma" edatı ilə, niteliğe ilişkin soru sorulmuş və mahiyeti öğrenmeye dönük bir soru sorulmamıştır" şeklindeki değerlendirmesi isə, apaçık bir yanılgıdır. Çünkü böyle olsa bile bu, kelimenin orijinal anlamından başka bir anlama kaydırılmasını gerektirmez.

Yukarıda sunduğumuz iki görüşü tuhaflıkta geride bırakanı isə bu görüştür: Soru iki şeyi birden öğrenmeye yöneliktir: Nə infak edecekler və kime infak edecekler? sorulardan biri dile getirilirken, ötekisi (ikinci soru) cevaptan anlaşıldığı üçün zikredilmemiştir. Bu görüşün durumu də ortadadır!

Hər vəziyyətdə, ayəs(n)i kerimede bir cevaptan diğer bir cevaba dönüşün olduğundan kuşku duymamak gerekir. Bu dönüşüm "kimlere infak edileceğine" ilişkin bir sorunun daha yerinde, olacağını vurgulamaya dönüktür. Yoksa infakın "hayır"dan və "mal"dan yapılacağı açıktır. Əsl bilinmesi gerekenin başka bir şey olduğunu vurgulayan bu cür dönüşümlü cevapların örnekleri Quranı Kerim'de çoktur. Bu, Qur-ana özgü ifade tarzında rastladığımız edebi sanatların ən/en tatlılarından biridir.

Bu ayəs(n)i kerimeleri buna örnek gösterebiliriz: "İnkar edenlerin örneği (hayvanlara) haykırdığı zaman bağırıp çağırmadan başka bir şey işitmeyen kimsenin örneği gibidir." (Bakara, 171) "Onların bu dünya hayatındaki harcamaları kavurucu soğuktaki bir rüzgara benzer." (Al/götürü İmran, 117) "Mallarını Allah yolunda infak edenlerin örneği, yedi başak bitiren bir tanenin örneği gibidir." (Bakara, 261)

"Malın də, çocukların də bir yarar, sağlayamadığı bir günde. Ancak Allah'a selim bir kalple gelenler başka." (Şuara, 88-89) "Da ki: Mən buna karşılık, Rabbine doğru bir yol tutmayı dileyen olmak dışında sizden bir ücret istemiyorum." (Furkan, 57) "Onların nitelendirdiklerinden Allah münezzehtir. Ancak muhlis olan kullar başka." (Saffat, 159-160) Və buna benzer daha bir çox ayəs(n)i kerime.

Hayır olarak hər nə yaparsanız, Allah onu şüphesiz bilir.

Bu ifadede, "infak etme"nin "hayır yapma" ilə yer/yeyər değiştirmesi, tıpkı ayetin başında "mal" yerine "hayır" deyiminin kullanılmış olması gibi, bu hususa yönelik bir eyham içermektedir: İnfak etme, malın azından veya çoğundan olmak üzere yaxşı və müstehap bir fiil olmakla beraber, altında istek və sevgi yatan bir hayır olması gerekmektedir. Nitekim bu ayəs(n)i kerimelerde də bu inceliğe işaret edilmiştir: "Sevdiğiniz şeylerden infak etmedikçe asla iyiliğe eremezsiniz." (Al/götürü İmran, 92) "Ey iman edenler, kazandıklarınızın yaxşı olanından və sizin üçün yerden bitirdiklerimizden infak edin/əldə et. Kendinizin göz yummadan alamayacağınız bayağı şeyleri vermeye kalkışmayın." (Bakara, 267)

Ayəs(n)i kerimede, ayrıca infakın bir kötülükle beraber olmaması gerektiğine ilişkin, bir işaret də bulunmaktadır. İnfak ederken başa kakmak, eziyet etmek gibi. Bu ayetlerde də bu hususa dikkat çekilmiştir: "Sonra infak ettikleri şeyin peşinden başa kakmayan və eziyet etmeyenler." (Bakara, 262) "Sana neyi infak edeceklerini sararlar. Də ki: İhtiyaçtan artakalanı." (Bakara, 219)

AYETİN HADİSLER IŞIĞINDA AÇIKLAması

et-Dürr'ül-Mensur təfsirində, İbn Abbas'ın şöyle dediği rivayet edilir: "Hz. Muhammed'in (s. a. a) ashabından daha hayırlı bir topluluğa rastlamadım. O vefat edinceye kadar, sadece on üç mesele hakkında soru sordular. Bu soruların tümü də Quranda yer/yeyər almaktadır. "Sana haram ay hakkında soru sorarlar..." "Sana yetimler hakkında soru sorarlar..." "Sana kadınların aybaşı halı hakkında soru sorarlar..." "Sana ganimetler hakkında soru sorarlar..." "Sana neyi infak edeceklerini sorarlar..." Bu soruların bir kaçıdır. Onlar, ancak kendilerine yararı olan şeyleri sorarlardı."

Mecma'ul-Beyan tefsirinde belirtildiğine göre, tefsirini sunduğumuz ayəs(n)i kerime, Əmr b. Cumuh hakkında inmiştir. Əmr yaşlı bir adamdı və çox malı vardı. Resulullah'ın yanına gelerek: "Ya Resulul-lah, sadaka olarak nə vereyim və kime infak edeyim" dedi. Bunun üzerine söz mövzusu ayə indi.

Mən deyərəm ki: ed-Dürr'ül-Mensur təfsirində, aynı rivayet İbn Münzir və İbn Hibban kanalıyla aktarılmıştır. Rivayeti, zayıf bulanlar də çıkmıştır. Bununla beraber, ayetle də uyuşmamaktadır. Çünkü ayette, sorunun sadece "neyin infak edileceği"ne ilişkin olduğundan söz edilmektedir. Kime infak edileceği hususu soru kısmında yer/yeyər almamaktadır.

Ayetle uyuşmayan bir diğer rivayet də, yine aynı eserde, İbn Cerir, İbni Münzir kanalıyla İbn Cüreyh'ten aktarılandır: Müminler, Resulullah'a mallarını nereye harcayacaklarını sordular. Bunun üzerine "Sana neyi infak edeceklerini sorarlar. Də ki: Hayırdan hər nə infak ederseniz..." diye başlayan ayə indi. Burada kastedilen gönüllü sadakadır. Zekat isə, bütün bunlardan ayrıdır.

Yine aynı eserde Süddi kanalıyla aktarılan rivayeti də bu şekilde değerlendirebiliriz: Bu ayə indiği zaman, zəkat hükmü yoktu. Burada, kişinin kendi ailesine yaptığı harcamalar kastedilmiştir. Bir də hayır amaçlı harcamalar. Zekata ilişkin hüküm bunu yürürlükten kaldırmıştır (neshetmiştir).

Mən deyərəm ki: "Onların mallarından sadaka al/götür." (Tevbe, 104) şeklindeki zəkat ayeti ilə, bu ayə arasındaki ilişki, nəsh ilə izah edilecek bir ilişki değildir. Bu husus son derece belirgindir. Ancak "nəsh" kavramı ilə başka bir anlamın kastedilmiş olması başka.

Yüklə 6,43 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   17   18   19   20   21   22   23   24   ...   60




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©azkurs.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin