ed-Dürr'ül-Mensur tefsirinde "Rabbi konusunda İbrahim'le tartışmaya gireni görmedin mi?" ayeti ilə ilgili olarak bu rivayete yer/yeyər verilir: Tayalisi və İbn Əbu Hatem, Əli b. Əbu Talib'in şöyle dediğini rivayet ederler: "Rabbi konusunda İbrahim'le tartışmaya giren kişi, Nemrud b. Kenan'dı."
Tefsir'ul-Burhan'da bu açıklamaya yer/yeyər verilir: Əbu Əli Tabersi deyər ki: Bu tartışmanın zamanı hususunda farklı görüşler ileri sürülmüştür. Bir görüşe göre, bu tartışma, Hz.İbrahim'in ateşe atılmadan önce putları kırarken gerçekleşmişti. (Bu görüş Mukatil'den rivayet edilmiştir.) Bir diğer görüşe göre də: Tartışma Hz. İbrahimin ateşe atılmasından və ateşin ona karşı serin və selametli oluşundan sonra gerçekleşmişti. (Bu isə, İmam Cəfər Sadiqdən (ə.s) rivayet edilir.)
Mən deyərəm ki: Ayəs(n)i kerime tartışmanın ateşe atılıştan sonra ya da önce olduğuna değinmese da, konunun axış sürecine baktığımızda, ateşe atılıştan sonra gerçekleştiğini anlarız. Çünkü Quranı Kerim'de, Hz. İbrahim'le ilgili kıssanın onun babası və kavmiyle tartışması, ardından putları kırması ile başlaması bize şunu gösteriyor: Hz. İbrahim'in ilk dəfə Nemrut'la karşılaşması, onun putları kırmasının Nemrud'a haber verilmesi dolayısıyla bir suçlu olarak huzuruna çıkarılması şeklinde gerçekleşmiştir. Bunun sonucunda onun ateşte yakılmasına hükmedilmişti. Dolayısıyla, Hz. İbrahim'in bir suçlu olarak yargılanması sonrasında "Rabbinin Allah mı yoksa Nemrut mu?" olduğunu tartışması söz konusu olamazdı. Əgər Nemrud bu sırada onunla tartışacak olsaydı, kuşkusuz Allah və putlar hakkında tartışacaktı, Allah və kendisi hakkında değil.
"Ya da duvarları, çatıları üstüne yığılmış (alt-üst olmuş), ıssız duran bir şehre uğrayan gibisini (görmedin mi?)" ayeti ilə ilgili olarak Sünni və Şiə kanallardan nakledilen bazı rivayetler da kıssanın kahramanı peygamber "Ermiya", diğer bazısında da "Üzeyir" olarak geçer. Fakat bunlar, kabulü zorunlu olmayan "ahad" (tək) haberlerdir. Ayrıca rivayet zincirlerinde də bazı zaaflar vardır. Quran ayetlerinin zahiri anlamlarında, bunları pekiştirecek bir kanıt də yoktur. Ayrıca bu kıssa Tövratda da yer/yeyər almamıştır. Rivayetlerde anlatılan uzun kıssada bazı farklılıklar də vardır. Ancak bu, bizim konumuzun dışındadır. Dileyen rivayetlerin bulunduğu kaynaklara baş vurabilir.
Maani'l-Ahbar adlı eserde İmam Cəfər Sadiqdən (ə.s), "Hani bir zaman İbrahim, Rabbim, bana ölüleri nasıl dirilttiğini göster, demişti..." ayetiyle ilgili olarak şöyle dediği rivayet edilir: Bu ayə, müteşabihtir. Bu demektir ki, Hz. İbrahim keyfiyeti sormuştur. Keyfiyetse yüce Allah'ın fiilinden sayılır. Bir alim bunu bilemezse, onun üçün kusur sayılmadığı gibi, tevhid açısından də bir eksiklik olarak algılanmaz.[180]
Bu hadisin işaret ettiği anlam önceki değerlendirmelerimizle açıklığa kavuşmuştur.
Tefsir'ul-Ayyaşi'de Ali b. Esbat'tan şöyle rivayet edilir: Ebu'l-Hasan er-Rıza'dan (ə.s) "Hayır, inandım, ancak kalbimin tatmin olması üçün, dedi." ayetinin izahı bağlamında: Yoksa Hz. İbrahim'in (ə.s) kalbinde şüphe mi vardı? " diye soruldu, o bu cevabı verdi. Hayır, O bunu uca Allah'tan imanının artması üçün istedi."[181]
Bu anlamı pekiştiren bir açıklama də el-Kafidə İmam Cəfər Sadiqdən (ə.s) və Salih Qul İmam Musa b. Cafer'den (ə.s) rivayet edilir. Bunun də açıklaması daha önce yapıldı.[182]
Tefsir'ul-Kummi'nin müellifi babasından, o, İbn Əbu Umeyrdən, o da Əbu Eyyub'dan, o da Əbu Basir'den İmam Cəfər Sadiğin (ə.s) şöyle dediğini rivayet edər: Hz. İbrahim (ə.s) deniz kenarında bir leş gördü. Bu leş deniz canavarları tarafından yeniyordu. Sonra canavarlar birbirlerine saldırarak birbirlerini yemeye başladılar. Hz. İbrahim gördükleri karşısında hayrete düştü və şöyle dedi: "Rabbim, bana ölüleri nasıl dirilttiğini göster." dedi Allah ona, "İnanmıyor musun?" deyince, "Hayır, inandım, ancak kalbimin tatmin olması üçün." dedi. Allah buyurdu ki: "Öyleyse kuşlardan dördünü tut. Onları kendine çək. Sonra onları parçalayıp hər bir dağın üzerine onlardan birer parça bırak, sonra də onları çağır; sana koşarak gelirler. Bil ki, şüphesiz Allah, üstün və güçlü olandır, hikmet sahibidir." Bunun üzerine Hz. İbrahim (ə.s) bir tavus kuşu, bir horoz, bir güvercin, bir də karga tuttu. Yüce Allah yine ona "surhunne ileyke" yani parçalayarak etlerini birbirine karıştır. On parçaya bölerek her birini bir dağın üzerine bırak. Hz. İbrahim sonra onları çağırdı və Hz. İbrahim: "Allah'ın izniyle canlanın." dedi. Bunun üzerine her birinin əti bir araya gelmeye və başı ilə bütünleşmeye başladı. Uçub Hz. İbrahim'in yanına geldiler. Bu olayı gören Hz. İbrahim: "Şüphesiz Allah, üstün iradelidir, hikmet sahibidir." dedi.
Aynı anlamı destekleyen ifadeler Tefsir'ul-Ayyaşi'de[183] Əbu Basir kanalıyla İmam Cəfər Sadiqdən (ə.s) və Ehlisünnet kaynaklarında də İbn Abbasdan rivayet edilir.
İmam Cəfər Sadiğin (ə.s): "Hz. İbrahim deniz kenarında bir leş gördü... Rabbim, bana ölüleri nasıl dirilttiğini göster." cümlesine kadar ki sözleri Hz. İbrahim'i soruyu sormaya itələyən şüpheyi açıklamaya yöneliktir. Hz. İbrahim cesedin öldükten sonra parçalandığını, değişime uğradığını, farklı yerlere aktarıldığını və aslından geriye bir şey kalmayacak şekilde değişik hallere büründüğünü görünce bu istekte bulunuyor.
Əgər desen ki: Rivayetten şunu anlıyoruz: Söz konusu olan şüphe Axıl və Me'kul şüphesiyle yani yiyen və yenen şeyle ilgiliydi. Çünkü rivayette bazısının bazısına saldırması, bazısının bazısını yemesi yer/yeyər almıştır. Ardından Hz. İbrahim'in şaşkınlığı və istekte bulunması bunun bir ayrıntısı olarak söz mövzusu edilmiştir.
Mən deyərəm ki: Burada iki şüphe söz konusudur. Biri ceset parçalarının ayrışması, əsl bedenin şeklini və görünümünü kaybetmesi, kısacası, hayat kabul edecek və diğer canlılarla farklılığını və ayrıcalığını ortaya koyacak bütün hər şeyinin son bulmasıdır.
İkinci şüphe isə, bazı hayvanların vücut parçalarının bir kısmı, diğer bazısının vücut parçalarına dönüşmesidir ki artık iki hayvanın bedenlerinin bütün parçalarıyla birlikte dirilmelerini qeyri-mümkün kılıyor. Çünkü burada varsayılan, birinin bedeninin bir kısmı, olduğu gibi bir başkasının bedeninin parçası xalçana gelmesidir. Bunlardan biri bedeni eksiksiz olarak diriltilirse, ötekisi eksik kalacaktır, dolayısıyla eksiksiz olarak dirilişi gerçekleşemeyecektir. İşte bu, yiyen və yenen canlılarla ilgili şüphedir.
Bedenin ruha təbii/tabe olduğunu ortaya koyma özelliğine sahip ilahi cevap yukarıda ki iki şüphenin esasını bertaraf edecek yeterliliktedir. Ancak ayetten anladığımız kadarıyla Hz. İbrahim'e emredilen husus, yiyen və yenen canlılarla ilgili şüpheyi kapsamıyor. Yani bazı hayvanların diğer bazısını yemesini kapsamıyor. Ayəs(n)i kerime, yalnızca beden cüzlerinin dağılmasını, birbirine karışmasını, şekil və durumlarının değişmesini içeriyor. Bu isə, ilk şüphenin esasıdır. Dolayısıyla, ayə sadece bu şüpheyi bertaraf etmeye yöneliktir. Gerçi, yukarıda də söylediğimiz gibi, ayetin içerdiği cevap hər iki şüpheyi də bertaraf edecek niteliktedir. Böylece rivayette işaret edilen bazı hayvanların diğer bazısını yemesi, ayetin tefsirinin amaçları arasında yer/yeyər almaz.
Kuşlara gelince; bu rivayette "İbrahim bir tavus kuşu, bir horoz, bir güvercin və bir karga tuttu." diye açıklanmıştır. Diğer bazı rivayetlerde Hz. İbrahim'in (ə.s) tuttuğu kuşların kartal, ördek tavus kuşu və horoz olduğu belirtilir. Bunu Şeyx Saduk "Yatış Ahbari'r-Rıza" kitabında" də İmam Rıza'dan (ə.s) rivayet etmiştir.[184] Mücahid, İbn Cerih, Ata və İbn Zeyd'den də aynı rivayet nakledilmiştir. Başka rivayetler də isə, bu kuşların "Çavuşkuşu, Göçeğen kuşu, Tavus kuşu və Karga" olduğu ifade edilir. Bunu, Ayyaşi, Salih Sehldən o da İmam Cəfər Sadiqdən (ə.s) rivayet etmiştir.[185] Bir başka rivayette, kuşların "Deve kuşu, Tavuskuşu, Qaz və Horoz" olduğu nakledilir. Bu rivayeti, Ayyaşi Maruf b. Horbuz'dan o da İmam Məhəmməd Misdən (ə.s) aktarmıştır.[186] İbn Abbasdan da benzeri bir görüş aktarılmıştır. Yine Ehlisünnet kanallarından İbn Abbas'ın şöyle dediği rivayet edilir: Hz. İbrahim'in (ə.s) tuttuğu kuşlar "Kuğu, Tavus kuşu, Horoz və Güvercin" də. Bütün rivayetlerin üzerinde birleştikleri quş "Tavus kuşu"dur.
On parçaya bölerek hər birini bir dağın üzerine bırak." Dağların on tane olduğu hususu, Ehlibeyt İmamları'ndan gelen rivayetlerin üzerinde birleştikleri bir husustur. Bazılarına göre dağlar "dörd" bazılarına göre də "yedi" taneydi.
Yatış Ahbar'ir-Rıza adlı eserde rivayet zinciriyle birlikte Əli b. Muhammed b. əl-Cehmin şöyle dediği rivayet edilir: Bir gün Halife Me'mun'un meclisine gittim. Əli b. Musa er-Rıza də onun yanında bulunuyordu. Memin ona, "Ey Resulullah'ın oğlu, peygamberler masum-dur, diyen sən değil misin?" diye sordu. İmam (ə.s) "Bəli." dedi. Bunun üzerine Memin ona, "Bana bu ayeti açıkla. Yüce Allah şöyle buyuruyor: Rabbim, bana ölüleri nasıl dirilttiğini göster, demişti. Allah ona: İnanmıyor musun? deyince, "Hayır, inandım, ancak kalbimin tatmin olması üçün, dedi."
İmam Rıza (ə.s) şöyle dedi: Yüce Allah daha önce Hz. İbrahim'e (ə.s): "Mən kullarım içinden kendime bir dost edineceğim. Benden ölüleri diriltmemi isterse, ona cevap vereceğim." diye vahyetmişti. Hz. İbrahim'in (ə.s) içinden bu "dost"un kendisi olduğuna ilişkin bir duygu geçmişti. Dolayısıyla şöyle dedi: Rabbim, bana ölüleri nasıl dirilttiğini göster? Allah ona: "İnanmıyor musun?" deyince "Hayır inandım, ancak kalbimin senin dostun olduğum sevinciyle tatmin olması üçün." dedi.[187]
Mən deyərəm ki: Hz. Adəmin yerleştirildiği cennete ilişkin haberler aktarılırken, Əli b. Muhammed b. əl-Cehm hakkında və onun İmam Rıza'dan aktardığı bu haber hakkında açıklamalarda bulunduk. Söz mövzusu bölüme başvurulabilir.
Biliniz ki: Bu rivayet bu mesajı içeriyor: Dostluk makamı, duanın kabulünü gerektirir."Hullet lafzı" də bu mesajı pekiştirici niteliktedir. Çünkü dostluk manasına gelen "hullet" kelimesi "ihtiyaç" demektir. Dosta "Halil" denilmesinin nedenine gelince, dostluk kemale erdikçe samimiyet ilerledikçe, dost ihtiyaçlarını dostuna açar. Ancak ihtiyaçları giderecek güce və yeterliliğe sahip değilse, bunları ona bildirmenin anlamı yoktur.
Ayələrin Tərcüməs(n)i
261- Mallarını Allah yolunda infak edenlerin örneği, yedi başak bitiren, hər bir başakta yüz/üz/üz tane bulunan bir tək tanenin örneği gibidir. Allah, dilediğine qat qat artırır. Allah (ın ihsanı və lütfu) geniştir, bilendir.
262- Mallarını Allah yolunda infak ədib də sonra infak ettikleri şeyin peşinden başa kakmayan və eziyet etmeyenlerin, Rableri katında ödülleri vardır. Onlara korku yoktur və onlar üzülmeyeceklerdir.
263- Bilinən (güzel) bir söz və affetmek, peşinden eziyet gelen sadakadan daha iyidir. Allah, zengindir (hiçbir şeye ihtiyacı olmayandır) halimdir (yumuşak davranandır)
264- Ey inananlar, Allah'a və ahiret gününe inanmayıp, insanlara gösteriş üçün malını infak edən adam gibi başa kakmak və eziyet etmekle sadakalarınızı geçersiz kılmayın. Böylesinin durumu, üzerinde toprak bulunan kayanın durumuna benzer; üzerine sağnaq bir yağmur indi də (üstündeki toprağı silip süpürerek) onu sərt bir daş xalçanda çırılçıplak bıraktı. Onlar kazandıklarından hiçbir şeye güc yetiremez (elde edemez)ler. Allah, kafirler topluluğunu hidayet etmez.
265- Allah'ın rızasını istemek və kendilerinde olanı (ruhlarındaki halis niyetlerini) kökleştirip-güçlendirmesi üçün mallarını infak edenlerin örneği, tepe üzerinde bulunan bir bahçenin örneğine benzer ki, sağanak yağmur değince ürününü iki qat verdi. Ona sağanak yağmur değmeseydi bile çisenti olurdu. Allah, yaptıklarınızı görendir.
266- Hangi biriniz ister ki, altından ırmaklar akan hurmalardan və üzümlerden bir bahçesi olsun, içinde kendisinin olan bütün ürünler də bulunsun; fakat kendisinin üstüne tam ihtiyarlığın çöktüğü, aciz çocuklarının də bulunduğu bir sırada birden ona ateşli bir kasırga isabet etsin də yanıversin. İşte Allah size ayetleri böyle açıklar ki düşünesiniz.
267- Ey inananlar, kazandıklarınızın iyilerinden və yerden sizin üçün çıkardıklarımızdan infak edin/əldə et/ət. Kendinizin göz yummadan alamayacağınız kötü şeyleri vermeye kalkışmayın və bilin ki, şüphesiz Allah, zengindir, təriflənəndir.
268- Şeytan, sizi fakirlikle korkutur və size çirkin-hayasız-lığı emreder. Allah isə, kendi tarafından bağışlama və bol ihsan vəd edər. Allah, (ihsanı və lütfu) geniştir, bilendir.
269- Kime dilerse hikmeti ona verir; şüphesiz kendisine hikmet verilene büyük bir hayır verilmiştir. Temiz ağıl sahiplerinden başkası öyüd alıp-düşünmez.
270- Hər neyi nafaka olarak infak edər və əhd olarak neyi adarsanız, muhakkak Allah onu bilir. Zulmedenlerin yardımcıları yoktur.
271- Sadakaları açıktan verirseniz nə yaxşı! Əgər gizleyerek fakirlere verirseniz bu, sizin üçün daha hayırlıdır və sizin günahlarınızdan bir kısmını kapatır. Allah, yaptıklarınızdan haberi olandır.
272- Onların hidayete ermesi, senin üzerinde (bir yükümlülük) değildir. Ancak Allah, dilediğini hidayete erdirir. Hayır olarak hər nə infak ederseniz, kendiniz içindir. (Elbette) yalnız Allah'ın rızasını kazanmak üçün infak ediyorsanızsa (bu böyledir). Hayır olarak hər nə infak ederseniz, haksızlığa uğratılmaksızın size eksiksizce ödenecektir.
273- (Sadakalar) Allah yolunda alıkonan və kapanıp kalan fakirler içindir ki, onlar, yeryüzünde gezip dolaşmaya güc yetiremezler. Bilmeyen iffetlerinden dolayı onları zengin sanır. (Amma) Sən onları yüzlerinden tanırsın. Yüzsüzlük ədib insanlardan istemezler. Hayır olarak hər nə infak ederseniz, şüphesiz Allah onu bilir.
274- Mallarını gece, gündüz; gizli və açıq infak edenlerin ödülü, Rableri katındadır. Onlara korku yoktur və onlar mahzun olmayacaklardır.
Ayələrin AÇIKLAMAsı
Ayetlerin akışı, hamı/həmişə birlikte hayır amaçlı harcamanın (infak) açıklanması ilə ilgili olmaları və içerik və məqsəd bakımından birbirlerine dönük olmaları açısından, bir kerede indiklerini gösteriyor. Bu bölümde, möminlər Allah yolunda hayır amaçlı harcamalara teşvik ediliyorlar. Ən/en başta bu cür harcamaların Allah katında artışına və gelişmesine bir örnek veriliyor: Bire yedi yüz/üz/üz. Ayrıca bu oranın Allah'ın izniyle artabileceği də vurgulanıyor. İkinci olarak, bu cür harcamaların heç bir şekilde hak ettikleri ödülden geri kalmayacaklarına bir örnek veriliyor.
Ardından riya amaçlı infaka ilişkin bir yasak yer alıyor və Allah'ın rızası gözetilmeyen riya amaçlı infakın hiçbir gelişme kaydetmediği, hiçbir məhsul vermediği, bir örnekle anlatılıyor. Başa kakarak və eziyet ederek yapılan infak də yasaklanıyor. Bunların infakın etkisini giderdikleri, büyük ödülünü geçersiz kıldıkları dile getiriliyor. Sonra infakın malın ən/en iyisinden yapılması emrediliyor. Cimrilik və düşkünlük yüzünden malın kötüsünden harcama yapılmaması vurgulanıyor. Ardından bu cür harcamaların kimlere yapılacağı belirtiliyor. Allah yolunda kapanıp kalmış fakirlere verilmesi gerektiği dile getiriliyor. Sonra, bu cür harcamaların Allah katında büyük bir ödülle ödüllendirilecekleri açıklanıyor.
Kısaca özetleyecek olursak, ayetler hayır amaçlı harcamaya davet ediyor; ilk önce bu cür harcamaların yönünü və amacını açıklıyor. İnsanlar üçün değil Allah üçün yapılması gerektiği vurgulanıyor. İkinci olarak nasıl və nə şekilde yapılacağı belirtiliyor: Başa kakmadan, eziyet etmeden gerçekleşmesi gerektiği açıklanıyor. Üçüncüsü harcama yapılacak malın niteliği açıklanıyor. Malın iyisinden olmalı, kötüsünden değil. Dördüncü olarak harcama yapılacak yerin niteliği belirtiliyor: Allah yolunda kapanıp kalmış yoksullar. Beşinci və son olarak, bu cür harcamalardan dolayı, dünyada və ahirette kazanılacak büyük ödüle dikkat çekiliyor.
İNFAK ÜZERİNE
İnfak İslamın iki temel ilkesinden insan haklarıyla ilgili olarak ö-nemle üzerinde durduğu olgulardan biridir. Çeşitli araçlar kullanarak, değişik açılardan insanları infaka, hayır amaçlı harcamalara teşvik etmiştir İslam. Zəkat, humus, mali keffaretler, fidye çeşitleri, fərz nitelikli infaklar, mendup və müstehap sadakalar bu cür harcama yollarının başında gelir. Vakıf, bir meskeni kaydı hayatla (hayatta kaldığı sürece) birine bağışlama, hibe və vasiyet etme və gibi yollar də infak üçün başvurulan yöntemlerdir.
Bununla, başkalarının yardımı olmadan temel hayati ihtiyaçlarını gideremeyen alt sınıfların geçim standartlarının yükseltilmesi, ufuklarının zenginlik və nimetler içinde yüzen sınıfların ufuklarına yaklaştırılması amaçlanmıştır. Kənar yandan yüksek tabakalara mensup kimselerin, dünya hayatının gösterişli süslerini və göz alıcı nimetlerini, xoş karşılanmayacak bir şekilde və ortalama insanların elde edemeyeceği pahalı eşyaları sergilemeleri yasaklanmıştır. Bu amaçla saçıp savurma, israf və benzeri tutumların yasak olduğu belirtilmiştir.
Bundan məqsəd, insan türüne özgü birbirine yakın konumlarda, katmanların birbirine benzer standartlarda olduğu ortalama bir hayat düzeyi oluşturmaktır. Birlik və dayanışma ruhunu canlandırmak, zidd iradeleri, kalplerin kin duygularını və kıskançlığa yol açacak düşünceleri öldürmektir. Çünkü Qurana göre, haqq dinin görevi, hayatı bütün yönleriyle düzenlemek, insanın dünya və ahiret mutluluğunu garantileyen bir hayat biçimi kurmaktır. Böyle bir hayatta insan, gerçek bilgiler və üstün əxlaq ilkeleriyle bezenmiş xoş bir hayat yaşar. Dünyada yüce Allah'ın bahşettiği nimetlerden yararlanır. Bu güzel hayat sayesinde zorlukları, musibetleri və maddi yetersizlikleri kendisi uzaklaştırır.
Bu amacın gerçekleşmesi, güzelliği və berraklığıyla benzer standartta olan, insan türüne özgü xoş bir hayatın oluşturulmasına bağlıdır. Bu isə, ancak, hayati ihtiyaçlarını gidermek suretiyle insan türünün durumunu düzeltmekle mümkündür. Kuşkusuz, bu hayatın mükemmellik niteliğine kavuşması, ancak mal, kazanç və servette ilgili düzenlemelerin yapılması ilə olabilir.
İzlenecek yol, bireylerin ellerinin emeği və alınlarının teriyle kazandıkları mallardan ihtiyaç sahiplerine hayır amaçlı harcamalarda bulunmalarıdır. Çünkü möminlər kardeştir. Yeryüzü Allah'ındır. Mal da Allah'ın mülküdür.
Peygamber efendimizin -salat və salam üzerine olsun- pratik hayatı bu gerçeği, gelişim və sonuç itibariyle, ən/en sağlıklı və ən/en doğru yol olduğunu. yaşadığı və hükmünün etkin olduğu zaman diliminde kanıtlamış və bu realiteyi somut bir şekilde ortaya koymuştur.
Emir'ül-Müminin Hz. Əli də (salam üzerine olsun) Resulullah (s. a. a) zamanındaki bu realitenin yox oluşundan dolayı üzüntülerini və insanların bu çizgiden sapmalarına yönelik şikayet nitelikli eleştirilerini şöy-le dile getirmiştir.
"Öyle bir zamana gelip çattınız ki, hayır ancak geride kalmakta və kötülük önə geçmektedir. Şeytanın insanları helake sürükleme hususundaki umudu fazlalaşmaktadır. Bu öyle bir zamandır ki, şeytanın gücü artmış, düzeni hər yanı tutmuş, kurbanlarını ağına düşürmesi hər zamankinden daha kolay olmuştur. Gözlerini dilediğin tarafa çevir; fakirlikten bitap düşmüş yoksuldan, Allah'ın nimetini küfürle değiştirmiş zenginden, malı çoğaltmaktan dolayı Allah'ın hakkında cimrilik edən pintiden veya sanki kulağında öyüd dinlemesini engelleyen bir ağırlık varmış gibi hakka karşı direnen inatçıdan başka bir şey görebilir misin?"[188]
Geçen zaman, Quranın bu teorisinin (aşağı katmanlara yardım etmek, yüksek tabakaları də nimet içinde şımarıp gösteri yapmalarına, göz alıcı süslerini sergilemelerine engel olmak suretiyle toplumun katmanlarını birbirine yaklaştırma teorisinin) doğruluğunu ortaya koydu. Batı uygarlığının ortaya çıkmasından sonra insanlar yoğun bir şekilde dünyaya meylettiler. Hayvani tutkuların tatmini noktasında önü alınmaz bir azgınlığa kapıldılar. Nefsani arzularının peşine düştüler. Bunun üçün alabildiğine kuvvet yığdılar. Bu da doğal olarak servetin və dünya lezzetlerinin ən/en rafinelerinin güçlülerin və servet sahiplerinin yanında birikmesini sağladı. Aşağı tabakaların elinde yoksunluktan başka bir şey kalmadı. Üst sınıfların mensupları də maddi hayatın mutluluğunu elde etme noktasında tək başına kalma uğruna birbirlerini yemeye başladılar. Ki netice olarak insanların çox azı bu nimetlerden yararlandı və geriye kalan çoğunluk hayat hakkından yoksun oldu.
İki farklı katmanın ortaya çıkması sonucunda, əxlaqi çöküntü və rezalet hər iki tarafta də baş gösterdi. Hər kəs hər şeyi yıkıp yox edən niteliğe sahip kendi karakterine uygun bir sapma içine girdi. Dolayısıyla iki sınıfın karşı karşıya gelmesi kaçınılmazdı. Taraflar arasında çatışmalar, sürtüşmeler və çekişmeler yaşandı. Zengin, fakir, varsıl, yoksul, olan, olmayan arasında ölümüne bir mücadele başladı. Bunun neticesinde dünya savaşı patlak verdi. Komünizm ortaya çıktı. Gerçek və fazilet başka diyarlara göçtü. Sükunet və huzur, güzel və sakin hayat insan denen canlı türünün dünyasından taşındı. Bu gün insanlık dünyasında somut olarak gözlemlediğimiz yıkım və bozgunculuk bundan ibarettir. Gelecekte bu canlı türünü tehdit edən felaket bundan daha büyük və daha dehşetli olacaktır.
Kuşku yox ki, bu bozgunculuğun ən/en büyük etkenlerinden biri, hayır amaçlı harcama (infak) kapsamının kapanması, buna karşılık faiz kapılarının açılmasıdır. İnfak konusunu işleyen bu ayetlerin ardından yer alan ayetlerin yedisinde yüce Allah, faiz felaketinin dehşet verici yıkımını gözler önüne sermektedir. Faizin yaygınlaşmasının dünyanın bozgunculuğa teslim olması anlamına geldiğini vurgulamaktadır. Heç kuşkusuz bu, Quranı Kerim'in öngörüşünün bir göstergesidir. Çünkü Quranın indiği zamanda bu bozgunculuk henüz ana rahminde bulunuyordu. Dünya bu felaketi günümüzde doğurmuş bulunuyor.
Əgər bu açıklamalarımızın doğruluğunu test etmek istiyorsan, Rum Suresi'ndeki ilgili ayetleri inceleyebilirsin. Ulu Allah şöyle buyuruyor: "Öyleyse sən yüzünü Allah'ı birleyici (bir hanif) olarak dine, Allah'ın o yaratma kanununa çevir; ki insanları bunun üzerine yaratmıştır. Allah'ın yaratışı üçün hiçbir değiştirme yoktur. İşte dimdik ayakta duran doğru din budur. Ancak insanların çoğu bilmezler.
Gönülden katıksız bağlılar olarak, ONA yönelin və ONdan korkup-sakının, namazı ayakta tutun və müşriklerden olmayın.
O müşrikler ki, kendi dinlerini fırkalara ayırmış və kendileri də parça parça olmuşlardır; ki hər qrup kendi elindekiyle (övünüp) sevinç duymaktadır.
İnsanlara bir zarar dokunduğu zaman, gönülden katıksız bağlılar olarak, Rablerine dua ederler; sonra kendinden onlara bir rahmet tattırınca hemencecik bir qrup Rablerine şirk koşarlar.
Kendilerine (nimet olarak) verdiklerimize nankörlük etsinler diye. Öyleyse zövq içinde yararlanın və yaşayın, artık yakında bileceksiniz
Öyleyse yakınlara hakkını ver, yoksula də, yolcuya də. Allah'ın rızasını isteyenler üçün bu, daha hayırlıdır və kurtuluşa erenler onlardır.
İnsanların malları içinde artsın diye, verdiğiniz faiz, Allah katında artmaz. Amma Allah'ın rızasını isteyerek verdiğiniz zəkat isə, işte (sevaplarını və mallarını) qat qat arttıranlar onlardır.
İnsanların elleriyle kazandıkları (günahları) yüzünden, karada və denizde fesat ortaya çıktı. Umulur ki, dönerler diye Allah onlara yaptıklarının bir kısmını kendilerine tattırmaktadır.
Də ki: "Yeryüzünde gezip dolaşın, böylece daha öncekilerin nasıl bir sona uğradıklarını görün. Onların çoğu müşrik kimselerdi.
Öyleyse sən, Allah'tan geri çevrilmesi mümkün olmayan gün gelmeden önce, yüzünü dimdik ayakta duran doğru dine çevir. O gün parça parça bölünecekler." (Rum, 30-43)
Hud, Yunus, İsra, Ənbiya gibi surelerde buna benzer ayetler yer/yeyər almaktadır. Hepsinde bu duruma dikkat çekiliyor. İnşaallah ileride bunları açıklayacağız.
Kısacası, bu ayetlerde, yani infak konusunu işleyen ayetlerde, hayır amaçlı harcamanın bu kadar şiddetle teşvik edilmesinin, bu konuya bunca önemin atfedilmesinin sebebi bu olsa gerektir. Ayetlerden bunu anlıyoruz.