Opioid Analjezikler
"Opioid", "Narkotik analjezik", "Narkotik anestezik" terimleri spesifik
olarak opioid reseptörlerine bağlanarak opioid agonist etki gösteren ilaçları
tanımlamak için kullanılır(51,52,53). Opioidler doğal, sentetik ve yarı sentetik
olmak üzere 3 grupta incelenir(54,55). Opioidlerin etki Ģekline göre
sınıflaması
Tablo 2
‟de gösterilmiĢtir.
22
Agonist
Antagonist
Agonist-
Antagonist
Doğal Opioidler
Morfin, Kodein
Naloksan,
Naltreksen
Pentazosin,
Nalbufin,
Butorfanol,
Siklazosin,
Buprenorfin,
Meptazinol,
Dezosin,
Propriam,
Nalorfin.
Sentetik Opioidler
Mepridin, Metadon, Fentanil,
Sufentanil, Alfentanil, Tilidin,
Fenoperidin, Anilerdin,
Dekstromoramid
Yarı Sent
etik Opioidler
Hidromorfon, Oksikodon, Eroin,
Oksimorfon, Rasemorfon
Tablo 2.
Opioidlerin etki Ģekline göre sınıflandırılması
Opiodlerin etki mekanizmaları
Opioidlerin 5 tip reseptörü vardır:
1) Mü (μ) reseptörü: Supraspinal analjezi, solunum depresyon
u,
öfori ve fiziksel bağımlılıktan sorumludur.
2)Kappa (к) reseptörü: Spinal analjezi, myozis ve sedasyondan
sorumludur.
3)Sigma
(ζ) reseptörü: Disfori ve halüsi
nasyondan sorumludur.
Ayrıca solunum ve vazomotor merkezi stimüle eder.
4)Delta (δ) reseptörler
i: Motor etkiler ve idrar retansiyonunda
rolü olduğu düĢünülmektedir.
5)Epsilon (ε) reseptörleri: Hormonal etkilerden sorumlu
tutulmaktadır(51,52).
Kardiyovasküler sistem üzerine etkileri
Histamin salınması, sempatik tonusta azalma, vagal uyarı ve miyokard
depresyonu sonucu hemodinamik etkiler ortaya çıkar. Doza bağımlı olarak
medulladaki vagus çekirdeklerini uyarır ve bradikardiye neden olur, bu
atropinle bloke edilebilir. Bradikardi, venöz dilatasyon ve azalmıĢ sempatik
reflekse bağlı olarak arter kan
bas
ıncı sıklıkla düĢer. Koroner arter
23
hastalarında ve miyokard infarktüsü geçirmiĢ
hastalarda oksijen tüketimini,
sol ventrikül diyastol sonu basıncını ve dolayısıyla kalbin
iĢini azaltır(51,52).
Solunum sistemi üzerine etkileri
Mü (μ) reseptör agonisti olan opioidler doza bağımlı olarak solunumda
depresyona neden olurlar. Bu etki opioi
din solunum merkezi üzerindeki direkt
depresan etkisine bağlıdır. Opioidler
,
solunum merkezinin karbondioksit‟e
cevap verme yeteneğini azaltırlar, bunun sonucu olarak da apneik eĢik ve
istirahat end-
tidal karbondioksit seviyesini arttırırlar. Opioidler
,
hipoksiye karĢı
solunumsal cevabı da düĢürürler. Yüksek doz narkotikler spontan solunumu
total olarak bloke eder. Bunu bilinç kaybı oluĢturmaksızın yapabilirler. Bu
hastalar
sözlü
emirlere
sıklıkla
cevap
verir
ve
istenirse
soluyabilirler(52,53,54).
Nörofizyolojik etkileri
Genel anestezikler doza bağlı olarak merkezi sinir sisteminde yaygın
bir depresyon oluĢtururlar, opioid analjezikler ise daha selektif bir etki
gösterirler. Opioidler merkezi sinir sisteminde yaygın bir depresyondan çok,
merkezi sinir sistemine gelen afferent iletimi bloke ederek anestezi oluĢturur.
Opioidler,
genellikle serebral metabolik hızı, serebral kan akımını ve
intrakraniyal basıncı azaltırlar(53,54,55).
Kas rijiditesi
Opioidler kas tonusunu arttırarak ciddi rijiditeye neden olabilirler. Bu
rijidite torasik ve abdominal kas tonusundaki progresif artmayla
karakterizedir. Hızlı veya bolus enjeksiyon, yüksek doz ve ileri yaĢ kas
rijiditesi olasılığını arttırır.
Rijiditenin nedeni tam olarak açıklanamamıĢtır,
ancak kaudat çekirdekte dopamin yapımında artma olabileceği belirtilmiĢtir.
Kas gevĢeticileri ile azaltılır ya da önlenebilir olması kas liflerinde direkt
etkiyle oluĢmadığını göstermektedir. Genelde ilk bulgusu el bileğinde
fleksiyondur(53,54).
Böbrek üzerine etkileri
Morfin,
plazma ADH ve renin salgısını arttırarak idrar çıkıĢını azaltır.
Fentanil, sufentanil ve alfentanil‟de bu etki görülmez. Tüm opioidler
24
genitoüriner sistem düz kaslarında kasılmaya neden
olarak, detrusor kası ve
sfinkter tonusunun artmasıyla idrar retansiyonuna neden olabilirler(51,52,53).
Gastrointestinal sistem üzerine etkileri
Opioidler,
kemoreseptör trigger zonu stimüle ederek emetik etki
gösterirler. Gastrointestinal sistem (mide, pankreas ve barsaklar) salgılarını,
mide
ve barsak motilitesini azaltır, h
em sistik kanal hem de oddi sfinkterinin
tonusunu arttırarak safra boĢalmasını güçleĢtirirler. Safra yollarındaki basınç
artıĢı naloksan ile kolayca antagonize edilir(54).
Antitussif etki
Öksürük refleksinin inhibisyonu sekresyon birikimi ve atelektaziye yol
açabilir(54).
Myozis
Bütün opioidler pupillalarda konstrüksiyona neden olurlar. Bu etkilerine
karĢı hiçbir zaman tolerans geliĢmez ve opioid zehirlenmesinin en iyi
belirtisidir(54,55).
Fiziksel ve psişik bağımlılık
Tekrarlanan dozlarda kullanıldığında fiziksel bağımlılık geliĢebilir,
ilacın ani kesilmesi veya antagonistinin verilmesi yoksunluk sendromuna
neden olabilir. Opioidlere karĢı Ģiddetli ilaç alma tutkusu ile karakterize
psik
olojik bağımlılık da geliĢebilir(51,52).
Tolerans
Opioidlerin analjezi, solunum depresyonu ve sedasyon etkilerine karĢı
hızla tolerans geliĢir. Myozis etkisine karĢı ise tolerans geliĢmez(54).
Kontrendikasyonları
(51,52)
1) Tam agonist bir opioid‟in agonis
t-
antagonist özellikteki opioid i
le
birlikte kullanılması
2) Kafa travmaları
3) KOAH ve Status astmatikus
4) Hipovolemi
5) Karaciğer yetmezliği
6) Endokrin yetmezlikler
7) MAO inhibitörü alanlar
25
8) Akut kolesistit, Prostat hipertrofisi, Glokom
9) Gebelik
Fentanil
Fenilpiperidinin sentetik bir derivesi olan fentanilin kimyasal ismi N (1-
fentanil- 4-
piperidil) propionanilid‟dir (ġekil 8). Tedavi edici indeksi yüksektir.
Morfinden 100-
300 kez daha güçlüdür ve yan etkileri daha azdır(55,56).
Şekil 8.
Fentani
lin kimyasal yapısı
Etkisi 30-
60 saniye içinde baĢlar ve 30 dakika sürer. Maksimum
analjezik etki düzeyi 3
-
6 dakika içinde sağlanır. Solunum depresyonu en
fazla 5-
15 dakika arasında görülür. Tekrarlayan uygulamalarda ise
eliminasyon yarı ömrü uzayacağından
derlenme
süresi gecikir(2,15).
Fentanil,
yağda çözünürlüğü oldukça yüksek bir ilaç olduğundan kan
-beyin
bariyerini hızla geçebilir (morfinden 156 kat fazla), dolayısıyla etki baĢlama
süresi kısadır, ancak adipoz dokuda ve iskelet kası gibi inaktif dokular
da
büyük miktarlarda birikmesi yavaĢ salınım etkisi yapar. Bu durum fentanil‟in
eliminasyon yarı ömrünün 2
-
4 saat olmasına yol açar. Dağılım hacmi 3
-6
lt/kg, klirensi 10-
20 ml/kg/dak.‟dır. Aynı özelliği plasenta bariyerinin hızla
geçilmesini sağlar. Tekra
rlayan ve uzun sureli uygulamalarda inaktif dokular
doymu
Ģ olduğundan etki sü
resi uzar(57).
Fentanil,
plazma proteinlerine % 80 oranında bağlanır ve
akciğerlerden ilk geçiĢ eliminasyonuna uğrar. Fentanil
, hem albumine (% 50),
hem de alfa ve beta globulinle
re bağlanır. Plazma proteinlerine bağlanma
miktarı kan pH değerine bağlıdır. Fizyolojik pH‟da, pKa‟sı yüksek olduğundan
26
çoğunlukla iyonize Ģekilde bulunur. Alkalozda noniyonize formu artar.
Eliminasyon yarı ömrü albumin düzeyinin, hepatik kan akımının ve
m
ikrozomal enzim aktivitesinin azalmasıyla artar.
Fentanil,
esas olarak karaciğerde N
-dealkilasyon ve hidroksilasyona
uğrayarak metabolize olur. Primer metaboliti norfentanil‟dir. Solunum
depresyonuna yol açan en düĢük plazma konsantrasyonu 1 ng/ml iken, 1
,5-2
ng/ml konsantrasyonunda
iyi postoperatif analjezi sağlar.
Kardiyovasküler sisteme etkileri
Fentanil,
analjezik ve anestezik dozlarda, zayıf sol ventrikül fonksiyonu
olan hastalarda bile hipotansiyona nadiren neden olur ve genellikle vagal
stimülasyona
bağlı bradikardi sonucu oluĢur. Miyokard kontraktilitesinde çok
az ya da hiç değiĢiklik oluĢturmaz. Tüm hemodinamik parametreler (kalp hızı,
kan basıncı, kardiyak output, sistemik ve pulmoner vasküler rezistans,
pulmoner wedge basıncı vb.) fentanil ile anestezi indüksiyonu sırasında
değiĢmeden kalır. Fentanil
,
atrioventriküler düğüm iletimini yavaĢlatır. R
-R
intervalini, atrioventriküler düğüm refrakter periyodunu ve pur
kinje lifi aksiyon
potansiyel süresini uzatır(52,58).
Solunum sistemi üzerine etkileri
Fentanil,
eĢit dozdaki dolantin ve morfinden çok daha çabuk ve daha
kısa süreli bir solunum depresyonu oluĢturur. YaĢlı hastalar opioidlerin
solunum depresan etkilerine daha hassastır. Fentanilden sonra hipokapnik
ventilasyon (hiperventilasyon) postoperatif solunum depresyonunu
uzatır ve
arttırır; bunun nedeni kardiyak output ve karaciğer kan akımının azalması
nedeniyle karaciğerden atılımın azalmasıdır. Fentanilin histamin salıcı etkisi,
bulantı, kusma yapıcı etkisi, bronkokonstrü
ksiyon ve solunum yolu
sal
gılarında artıĢ etkisi morfinden daha azdır, bu nedenle astmatik veya
bronkospastik hastada en iyi opioid analjezik ve anesteziktir (51,52,58).
Santral sinir sistemi üzerine etkileri
Fentanil, serebral kan akımı ve serebral metabolizmayı düĢürür bu
nedenle
intrakraniyal basıncı yüksek olan hastalarda kafa içi basıncını
düĢürmek için uygun bir ajandır.
27
Fentanil,
düĢük dozda (1
-
2 μgr/kg) analjezi sağlamak için, 2
-
10 μgr/kg
dozda entübasyon sırasında veya cerrahi uyaranlara karĢı oluĢan
hemodinamik yanıtı önlemek için inhalasyon anestezikleriyle birlikte, 50
-100
μgr/kg gibi yüksek dozda ise tek baĢına genel anestezi sağlamak için
kullanılır(55,59,60).
Kardiyak Output
Kardiyak output (CO),
her bir ventrikülün bir dakikada pompaladığı kan
miktarıdır. Genellikle sol ventrikülün pompaladığı kan miktarı ölçülür ve C
O
sol ventrikül fonksiyonunun bir göstergesi olarak kabul edilir. Kalp atım
hızıyla (KAH) atım hacminin (AH) çarpımına eĢittir.
CO = KAH x AH
Atım hacmi (stroke volume) her bir ventriküler kasılmada (he
r bir kalp
atımında) pompalanan kan miktarıdır ve diyastol sonu hacim (doluĢ hacmi)
ile sistol sonu hacim (boĢalma hacmi) arasındaki farka eĢittir.
Kalp her bir atımda (atım hacmi) yaklaĢık 75 ml kan pompalar ve
dakikada da yaklaĢık 70 atım yapar. Bu durum
da CO ;
70 x 0.075 = 5.25 L‟dir.
Yani kalp 1 dakikada 5.25 litre, bir saatte 315 litre, bir günde 7560 litre,
bir yılda ise 2759000 litre kan pompalar. Fakat kalp egzersiz ve stresli
durumlarda bundan çok daha fazla miktarlarda kan pompalayabilir, buna da
“kardiyak rezerv” denir. Kardiyak rezerv
, kalbin kan pompalama
potansiyelinin bir ölçüsüyken
,
“kardiyak output” yapılan gerçek iĢtir.
KAH ve AH‟den herhangi birisinin veya ikisi birden değiĢmesiyle CO
değiĢebilmektedir. HR ve SV ise kiĢinin içinde bulunduğu fizyolojik duruma
bağlıdır.
28
Şekil 9. Kardiyak outputun düzenlenmesi
Normal KAH,
SA nodda oluĢan potansiyeller tarafından düzenlenir. SA
nod dolayısıyla da KAH otonom sinir sisteminin ve bazı hormonların kontrolü
altındadır. Sempatik stimülasyon KAH‟nı artırırken parasempatik uyarılma
yavaĢlatır. KAH 50/dk.nın altına düĢtüğü veya 150/dk.nın üzerine çıktığı
durumlarda CO
azalmaya baĢlar (ġekil 10).
Az da olsa kan ısısı, pH, iyon
konsantrasyonları, hormonlar, sinirlilik, ağrı, egzersiz, ateĢ gibi otonomik
kontrolün dıĢındaki faktörlerin
de KAH üzerine etkileri vardır. KAH‟na etkili
diğer faktörler;
1)
YaĢ ve
cinsiyet: YaĢla giderek azalır. Doğumda 130, yetiĢkinde 70
-80,
kadında erkekten 5
-
10 atım/dakika daha yüksek.
2)
Postür: Yatar pozisyonda ve uykuda en düĢük, dik pozisyona geçiĢte
artar.
3)
Fiziksel Aktivite/egzersiz: Egzersizin baĢlangıcından hemen önce veya
e
gzersiz baĢlar baĢlamaz artar.
Atım hacmi ise 3 ana faktöre bağlı olarak değiĢir;
1)
Sistolün baĢlangıcında ventrikülün içerdiği kan miktarı (diyastol sonu
volüm)
2)
Ventriküllerin kasılma gücü (sistol sonu volüm)
3)
Ortalama aortik basınç.
Cardiac Output
Stroke Volume
Heart Rate
End-Diastolic
Volume
Plasma
Epinephrine
Sympathetic
Stimulation
29
Şekil 10.
Kardiya
k output ve kalp atım hızı iliĢkisi
Bu durumda; Atım Hacmi= diyastol sonu hacim
- sistol sonu hacim,
formülüne göre ventrikülün her bir kontraksiyon öncesi ve sonrası hacminin
değiĢtirilmesi ile AH ve dolayısıyla da CO değiĢtirilebilir.
AH,
kasılma gücünün artırılması veya azaltılmasıyla da değiĢtirilebilir.
Kasılma gücündeki değiĢiklikler 2 ana fizyolojik faktör ile gerçekleĢtirilir;
1-
Diyastol sonu volümün değiĢtirilmesi,
2-
Ventriküllerin sempatik uyarılmasının değiĢtirilmesi.
Kalp kası liflerinin dinlenim uzunlukları ile kasılma gücü arasında bir
iliĢki vardır. Bu iliĢki
,
ilk olarak 1895 yılında O.Z. Frank ve daha sonra
da
E.H.Starling tarafından ölçülmüĢtür. Frank ve Starling diyastol sonu volümü
belirleyen ana faktörün kalbe dönen kan miktarı olduğunu bulmuĢlardır ve bu
olay günümüzde de Frank
- Starling kanunu ya da Frank-
Starling kalp yasası
olarak bilinmektedir. Kısaca Frank
-
Starling yasası; Fizyolojik sınırlar
içerisinde diyastol esnasında kalp ne kadar kanla dolarsa (kalbe ne kadar
gelirse), sist
olde de o oranda fazla miktarda kan pompalanır.
Frank-
Starling yasasının altında yatan temel mekanizma kalp kası
liflerinin gerildiklerinde kasılma güçlerini artırmaları yatmaktadır (örneğin
lastiğin gerildikten sonra bırakılması gibi). Kalbe venöz dönüĢt
eki herhangi bir
artıĢ diyastol sonu hacmi artırır, bu artıĢ ventrikülleri geniĢletir, kalp kası
liflerini gerer, atım hacmini sonuçta da CO‟
u artırır (ġekil 11).
30
Şekil 11
. Frank-
Starling eğrisi
Ayrıca sempatik uyarılmanın artması ventrikül kasının kasılma gücünü
artırır, böylece
ventriküller sistolde daha fazla kan fırlatırlar ve sistol sonu
volüm azalır. Normalde her bir sistolde ventrikül içeriğinin % 40‟ı ventrikülde
kalır. Egzersiz gibi sempatik uyarılmanın arttığı durumlarda ventriküllerin
kasılma gücü artar ve daha fazla kan fırlatılır, sonuçta ventrikülde kalan kan
miktarı azalır.
Venöz dönüĢü ve basıncı etkileyen faktörler aynı zamanda diyastol
sonu volüm ve atım hacmi üzerine de direkt etkilidirler. Venöz dönüĢü 4
faktör etkiler;
1- Bacak venler
inin refleks vazokonstrüksiyonu
2-
Ġskelet kaslarının pompalayıcı etkisi
3-
Venöz kapaklar
4-
Solunum pompası
Venler,
arterlerden daha fazla geniĢleme kapasitesine sahip olduklarından,
gerektiğinde kan deposu gibi iĢlev görebilirler. Venöz kan depoları ven
duvarındaki düz kasların kasılmasıyla aktif olarak mobilize edilebilir. Alt
ekstremitedeki büyük venlerde bulunan kapaklar kanın tek yönde akıĢını
sağlarlar. Sempatik uyarılma venlerde bu tür bir daralmaya (venöz tonus) yol
açar, bu da venöz basıncı ve dolayısıyla
da diyastol sonu volümü artırır.
31
Ġskelet kası kasılmalarının oluĢturduğu ritmik basınçlar da venlerdeki
kanı kalbe doğru
iter, iskelet kaslarının bu etkisi “iskelet kası pompası” olarak
bilinir.
Venöz dönüĢ
,
“solunum pompası” olarak isimlendirilen mekan
izma
aracılığıyla da solunum döngüsü esnasında solunum olaylarından etkilenir.
Ġnspirasyon esnasında göğüs boĢluğu basıncındaki düĢme, karın içi
basıncındaki yükselme venöz basıncı artırarak kanı abdominal bölgeden
kalbe doğru yönlendirir.
Sistemik dolaĢımda kan akımına karsı oluĢan direnç total periferik
direnç olarak ta adlandırılır. Periferik direnç damar uzunluğu ve kanın
viskozitesiyle iliĢkili olmakla birlikte direncin belirlenmesinde en önemli rolü
damar çapı oynar. Çünkü direnç yarıçapın dördüncü k
uvveti ile ters
orantılıdır. Damar çapı arttıkça (vazodilatasyon) direnç düĢer basınç ve akım
artar(61,62).
Damar uzunluğu (l) x Kanın viskositesi
R =
Damar yarı çapı (r)
4
32
GEREÇ VE YÖNEM
Hastanemiz
etik kurulu onayı alındıktan sonra, yaĢları 18
-
65 arasında
değiĢen, elektif cerrahi yapılacak ASA I
-
II olan 60 hasta çalıĢmamıza dahil
edildi.
Hastaların preoperatif değerlendirilmesi esnasında onamları alınarak,
uygula
mak istediğimiz anestezi yöntemi hakkında bilgi verildi. Rejyonel
anestezi uygulamasının kontrendike olduğu hastalar (hastanın istememesi,
kanama bozukluğu veya lokal enfeksi
yon), lokal anesteziklere veya
opioidlere all
erji öyküsü olanlar, periferik veya otonom nöropatisi olanlar,
anormal pr
otrombin zamanı olan (INR>1,5) hastalar ve
kardiyak output
ve/veya hemodinamik yanıtı etkileyen ilaç kullanan hastalar çalıĢma dıĢı
bırakıldı. Hastalar tüm gece boyunca aç bırakıldı ancak operasyondan 6 saat
öncesine kadar oral sıvı almalarına izin verildi. Ameliyathaneye alınan tüm
hastalara Datex Ohmeda S/5 anestezi cihazı monitörü kullanılarak EKG,
pulse oksimetre
ve noninvaziv kan basıncı monitorizasyonu uygulandı.
Hastalar randomize olarak 80 mg/dl glukozmonohidrat içeren
bupivakainden (% 0.5 Marcain
®
Dostları ilə paylaş: |