ERTUĞRUL
KARAKUŞ
160
BAED / JBRI, 7/1, (2018), 111-166.
Bîçâre gönül söyleyecek söz bulamaz ah
Artık ne bu toprak üzerinde bize yer var
Yok yok ne de göklerde bize bir medet Allah!” (Kara Akşam)
Bazen vatandan ümidini kesen şairde, neticede ümitsizlik o dereceye
varır ki, şair yurduna vefasızlığından dolayı “ilân-ı nefret” eder. Bu durum
şair için kabullenilmesi zor bir hâldir:
“Vefasız Yurda İlân-ı Nefret
Kucağında yâd eller buluyorken lezzeti
Yatar benim kalbimde onun hüzün ve hasreti
Ey dedelerden miras vefâsız yurdum
Sana artık sevgimin söndüğünü duyurdum
Sen bana yâr olmadın ben de senden ırağım
Artık benim değildir bağım, dağım, çırağım” (Vefasız Yurda İlân-ı
Nefret-6 Şubat 1960)
Yurdun “vefasız”lığına karşı şair, sonunda sevgisinin bittiğini ilan
eder. Burada şairi ümitsizliğe sevk eden en önemli şey, vatanın kucağında yâd
ellerin lezzet bulasıdır. Şair bu durumu birçok şiirinde vurgular.
“Zira bu vatan şimdi benim kalmadı gitti
Yâd elde kalıp bizleri gark-ı keder etti
Yâ Rab eriyen gün gibi bu kalbi eritti
Sabrım da batan gün gibi mahvoldu ve bitti” (Akşam-19 Teşrîn-i
Evvel 1960)
Şairin yaşama nedenini sorgular duruma gelmesi, yıllar süren halkı
bilinçlendirme çabası ve vatan için yazdığı birçok ağıt niteliğindeki şiirden
sonra ümitsizliğin geldiği son aşamayı gösterir:
“Melâl ü nekbet içinde niçin kaçar koşarım
Yaşar isem de fakat ben aceb niçin yaşarım
Ben ölümün istiyorum ah! Ölüm dahi müşkil
Ölüm veya yaşamak bir emel midir şaşarım” (Vevâ-yı T…)
|