Bitki Besin Maddelerinin İşlevleri Ve Eksiklik Belirtileri



Yüklə 108,37 Kb.
səhifə2/5
tarix31.01.2017
ölçüsü108,37 Kb.
#6902
1   2   3   4   5

POTASYUM

Bitkiler tarafından en çok kullanılan elementler arasında üçüncü sırada yer almaktadır. Toprakta potasyum üç şekilde bulunur.

- Minerallerin yapısında (bağlı)

- Kolloidler tarafından inorganik ve organik formda adsorbe edilmiş (değişebilir formda)

- Toprak çözeltisinde (serbest iyon halinde) bulunur.

Büyük bir kısmı minerallerin yapısında bulunur ve bitkiler bundan yararlanamaz. Bitkiler toprak çözeltisindeki potasyumu en kolay bir şekilde alırlar. Değişebilir formdaki potasyum ise toprakta negatif yük taşıyan inorganik ve organik kolloidlere bağlanmıştır. Ancak diğer katyonlarla yer değiştirdiği zaman toprak çözeltisine geçer ve bitki bundan yararlanabilir. Potasyum bitki büyümesi ve çoğalması için önemli bir besin maddesidir. Dünyadaki birçok ülkede ve özellikle yurdumuz topraklarında genellikle yeteri kadar potasyum mevcuttur. Topraklarda % 0.3 ile % 3 arasında değişen miktarlarda total potasyum vardır. Zamanla topraktaki bu potasyum yarayışlı hale gelmektedir. Yurdumuz topraklarında bir dönüm sahada genellikle 80 ile 200 kilo arasında bitkilere yarayışlı potasyum bulunmaktadır. Bu her sene ekilecek bitki ihtiyacını karşılayacak durumdadır. Bu nedenle yurdumuzda potasyumlu gübre, ancak toprak analizleri ile potasyum eksikliği tespit edilen tarlalarda kullanılmalıdır. Potasyum bitkinin bilhassa genç yapraklar, kök uçları, tomurcuklar gibi genç ve çabuk büyüyen kısımlarında, tohum ve diğer yaşlı kısımlara nazaran daha fazla bulunur. Potasyum bitki içerisinde devamlı olarak bitkinin bütün hayat süresince hareket eder, yaşlı organlardan ihtiyacın daha fazla olduğu genç kısımlara taşınır. Potasyum bitki dokularında yüksek miktarda bulunur. Genel olarak bitkinin potasyum konsantrasyonu %1-6 arasında değişmektedir. Membranların potasyum geçirgenliği yüksek olduğundan bitkilerin potasyum alımı oldukça hızlıdır. Potasyum bitkiler tarafından “K+ “ iyonu şeklinde alınır. Potasyum bitkide;

- Meristematik gelişme

- Enzim aktivasyonu

- Protein sentezi

- Fotosentez

- Bitki su rejimi gibi fizyolojik olaylar üzerine etki etmektedir.
Potasyum Noksanlığı

Potasyum noksanlığı genel olarak Katyon Değişim Kapasitesi (KDK) düşük asit topraklarda görülmektedir. Üç tabakalı kil minerallerini içeren topraklarda bitkiler tarafından aşırı sömürme nedeniyle potasyum kaybı söz konusu olmaktadır. Potasyum noksanlığı aynı zamanda organik topraklarda da sık görülmektedir. Bitkilerin K alımı, potasyumun toprakta difffüzyon ve kitle hareketine bağlı olmakta kuru periyotlarda elverişliliği düşmektedir. Toprağın K durumuna bağlı olarak kireçleme bitkilerin potasyum alımını artırabilmekte veya azaltabilmektedir. Potasyum bakımından fakir topraklarda Ca ve K, NH4 ve K arasındaki antagonizm dikkate alınmalıdır. Topraklarda K:Mg oranı da önem taşımaktadır. Çünkü bu elementlerin birinin diğerine göre fazlalığı bitki gelişmesini etkilemektedir. Bu oran 2:1 ile 5:1 arasında olmalıdır. Potasyum bakımından fakir olan topraklarda K noksanlığının ortaya çıkışı yetiştirilen bitkinin çeşidine bağlı olarak değişmektedir. Potasyum noksanlığında biyokolloidler etkilenmekte ve enzim reaksiyonları bozulmaktadır. Noksanlıkta gözle görülebilir belirtiler ortaya çıkmasa da sıcak koşullarda bitkilerin turgorunun bozulması ve stoma metabolizmasındaki bozukluktan dolayı solma görülmektedir. Potasyum noksanlığında büyüme başlangıçta az etkilenmekte ve sonraları tamamen durmaktadır. Potasyum mobil durumda bir element olmasına rağmen yaşlı yapraklardan genç yapraklara veya gövdenin büyüyen meristematik dokularına mobilizasyonu her zaman yeterli olamamaktadır. Bu nedenle K noksanlığında boğum araları kısalarak bodurlaşma meydana gelmektedir. Kereviz ve şeker pancarı gibi dikotiledon bitkilerde noksanlıkta rozetleşme görülmekte, oysa patates ve fasulyede görünüm çalımsı bir hal almaktadır. Büyümede yavaşlama nedeniyle yaşlı yapraklar yeterli K ile beslenen bitkilere göre daha küçük olmaktadır. Genelde yapraklar renklerini korurken bazen koyulaşmakta, mavimsi yeşil renk almaktadır. Birim alana düşen klorofil miktarı arttığı için yapraklarda renk koyulaşmaktadır. Büyümede gerileme yaprak kenarlarından başlaması nedeniyle yaprak kenarları yukarı doğru kıvrılmakta yapraklarda dalgalanmalar meydana gelmektedir. Potasyum noksanlık belirtileri ilk önce yaşlı yapraklarda ortaya çıkmaktadır. Plasmada dehidrasyon, putrescin veya peroksidaz gibi toksik maddelerin akümülasyonu nedeniyle hücreler ve dokular aniden parçalanarak ölmektedir. Bu zararlanmalar yaprak ucundan başlayarak kenarlarına doğru devam etmektedir. Potasyum noksanlığında tipik nekrotik belirtiler beyaz, sarı veya kahverengi, toplu iğnenin başı büyüklüğünde renkli noktaların belirmesinden sonra çıkmaktadır. Noksanlığın şiddeti arttıkca nekrotik benekler yaprağın orta kısmına doğru yayılmaktadır. Patates bitkisinde siyah benek hastalığı K noksanlığından kaynaklanan fizyolojik mekanizma bozukluğundan dolayı ortaya çıkmaktadır.


Potasyum Fazlalığı

Potasyum toksisitesi nadir görülen bir durumdur. Bu durum ancak aşırı K ile gübrelenen ve özellikle anyonu Cl olan K tuzu ile gübrelenen koşullarda ortaya çıkmaktadır. Potasyum fazlalığı Mg, Ca, B, Zn, Mn noksanlıklarına sebep olabilmektedir. Potasyum fazlalığı meyve kalitesini olumsuz etkilemekte, ayrıca arasındaki interaksiyon nedeniyle elmalarda acı benek görülebilmektedir.


KALSİYUM

Kalsiyum bitkiler ve hayvanlar için en önemli besin maddelerinden biridir. Yapraklarda fazla miktarda kalsiyum vardır. Fosfor ve potasyumun tersine kalsiyum yaşlı yapraklarda gençlere oranla daha çoktur. Hücre zarı yapısında, hücre protoplazmasında ve hücre içerisindeki bazı proteinlerin terkibinde bulunmaktadır. Kalsiyum, hücre bölünmesinde, tohum çimlenme oranının artmasında rol oynamaktadır. Kalsiyumun toprak çözeltisindeki miktarını, kalsiyum içeren minerallerin yanında organik ve inorganik toprak kolloidlerince adsorbe edilmiş kalsiyum miktarları da etkiler. Topraklarımızın kireç kapsamlarının yüksek oluşu nedeniyle kalsiyum içerikleri de yüksektir. Bitkilerde kalsiyum %0,1-5 arasında bulunmaktadır. Bitkilerin kalsiyum alımı oldukça düşüktür. Kalsiyum alımı, kökler tarafından daha hızlı alınabilen NH4+ ve K+ gibi katyonlar tarafından engellenebilmektedir. Kalsiyum bitkiler tarafından iyonik (Ca+2) formda aktif olarak absorbe edilir. Meyvedeki miktarı vejetatif aksama göre daha az bulunmaktadır. Kalsiyumun hücre duvarlarının stabilitesi, hücre büyümesi ve salgısı prosesleri, membran stabilitesi, katyon-anyon dengesi ve osmotik regülasyon gibi fizyolojik işlevler üzerine olumlu etkisi vardır. Kalsiyum fito hormonların aktivitelerini düzenlemek için gerekmektedir. Kalsiyum iyonları ve indolasetikasit (IAA), hücrelerin sürekliliğini ve farklılaşmasını sağlamaktadır. Kalsiyum noksanlığında strüktürel stabilite bozulduğundan geniş ve farklılaşmamış hücrelerin oluşumu ortaya çıkmaktadır. Bu nedenle kalsiyum hücre bölünmesinde gerekmektedir. Kalsiyumun hücre duvarının yapısı üzerine gövde ve kökte meristematik dokuların genişlemesi üzerine etkisi başka bir element tarafından karşılanamamaktadır. Kalsiyumun düşük konsantrasyonlarının iyon alımında olumlu etkileri olmaktadır Bununla birlikte kalsiyumla beraber bulunan anyonunda iyon alımına etkisi bulunmaktadır. Örneğin kalsiyum klorür potasyum alımını artırırken, kalsiyum sülfat potasyum alımını azaltmaktadır. Yüksek miktarlarda bulunan kalsiyumun antagonistik etkisi nedeniyle diğer katyonların alımı olumsuz yönde etkilenmektedir. Bu durum özellikle ağır metal toksisitesinde bir avantajdır. Kalsiyum yetersizliğinde kökler yeteri kadar gelişememekte, kısalmakta ve incelmekte, kahverengi renk almakta ve uç kısımlardan başlayarak ölmektedir. Kalsiyum hücre büyümesini düzenlemekte, hücre duvarlarının elastikiyeti ve stabilitesini sağlamakta, metabolik aktiviteyi artırmakta beslenme ortamından solunumla açığa çıkan karbondioksiti bağlamakta, düşük sıcaklık, yüksek sıcaklık, tuzluluk gibi ekstrem koşullara dayanıklılığı artırmaktadır.


Kalsiyum Noksanlığı

Gübre olarak N, P ve K tüketiminin giderek artmasına karşın, kalsiyumlu gübreler pratikte gübreleme pratiği içinde yer almamaktadır. Toprak pH’sı çok düşük olmadıkça bitkiler için yeterli kalsiyum topraklarda bulunmaktadır. Bununla birlikte aşırı N, P, K lı gübre tüketimine bağlı olarak üründe artış, kalsiyuma olan ihtiyacı artırmaktadır. Ayrıca artan miktarlarda azotlu gübre kullanımına bağlı olarak toprakların asitleşmeleri sonucu toprakların kalsiyum potansiyeli zayıflamaktadır. Gerçek kalsiyum noksanlığı ile toprakların kireç kapsamındaki düşüklüğe bağlı olarak ortaya çıkan kalsiyum eksikliğini birbirinden ayırmak gereklidir. İkinci koşul yani toprağın Ca içeriğinin düşüklüğü daha önce de bahsedildiği gibi toprağın asitleşmesine bağlı olarak ortaya çıkmaktadır. Bununla birlikte asit topraklarda bile bitkilerin ihtiyaçlarıı karşılayabilecek düzeyde kalsiyum bulunmaktadır. Topraklarda “1me/L” düzeyindeki kalsiyum bitkiler için yeterli bir düzeydedir. Asit topraklarda bitki gelişmesinin zayıf olmasının nedenleri; P ve Mo’ nin immobilizasyonu, Mg ve K’ un alınabilirliğinin azalmasıdır. Bunlara ilave olarak B, Zn, Cu, Fe, Ni, ve diğer mutlak gerekli olmayan metalik iyonların elverişliliğinin artmasıdır. Asit topraklarda özellikle Mn +2 ve Al+3 iyonlarının aşırı miktarlarının toksisiteye sebep olmasıdır. Kalsiyum noksanlığı, toprakların asit koşullarda bile yeterli kalsiyum içerdiği dikkate alınırsa, ancak ekstrem koşullarda ortaya çıkabilmektedir. Sulama suyunun veya gübrelerin aşırı N, K ve Mg içermesi kalsiyum noksanlıklarına sebep olabilmektedir. Sebzelerde yaprağın kritik kalsiyum konsantrasyonu % 0.8 olarak kabul edilmektedir. Kalsiyum noksanlığının belirtileri ilk önce genç yapraklarda veya büyüme uçlarında ortaya çıkmaktadır. Noksanlık durumunda bitki büyümesi gerilemekte ve çalımsı bir hal almakta, genç yapraklar küçülmekte, yaprakuçları ve kenarları yukarı doğru kıvrılmakta, yaprak kenarlarında klorozlu benekler ve nekrotik lekeler belirmektedir. Elmalarda acı benek, domateste çiçek burnu çürüklüğü, kereviz ve lahanada iç kararması v.s Ca eksikliğinden ileri gelen zararlanmalardır. Ca eksikliği aslında bitkiye Ca taşınımının, herhangi bir nedenle engellenmesi sonucunda ortaya çıkan fizyolojik kökenli bir bozukluktur. Kök oluşumunu ve aktivitesini engelleyen düşük sıcaklık, yetersiz havalanma, aşırı sulama veya dengesiz sulama gibi nedenlerle transpirasyon akışında meydana gelen düzensizliklerle Ca taşınımı engellenmekte ve eksiklik ortaya çıkmaktadır. Floem dokusunda immobil olan Ca, meyve oluşum döneminde meyveye taşınamaz ve eksiklik ortaya çıkar. Bu nedenle yaprakların analizleri ile Ca eksikliği hakkında fikir sahibi olunamaz. Topraktan alınan Ca ksilem yolu ile yukarıya taşınırken yaprak, meyve rekabetini yaprak kazanır ve Ca yaprağa alınır bu nedenle önce meyvelerde eksiklik ortaya çıkar. Toprağın NPK ile aşırı gübrelenmesi, KDK’nın düşüklüğü, amonyumlu gübrelerin kullanımı, toprağın aşırı tuz konsantrasyonu, yüksek H, K, Mn ve Al, düşük seviyede değişebilir Ca, aşırı yağış veya sulamalarla yıkanmış asit kumlu topraklar ve yüksek pH, Ca eksikliğine neden olan faktörlerdendir.
Kalsiyum Fazlalığı

Kalsiyumun fazlalığına pratikte rastlanılmamaktadır. Ancak aşırı miktarda kullanılan kalsiyum tuzlarının Cl veya SO4 iyonları bir takım zararlanmalara sebep olabilmektedir. Ayrıca gübre olarak veya topraklarda aşırı miktarlarda bulunan kalsiyum, B, Fe, Mn, Zn ve Cu ‘ın alımını azaltacağından klorozlara sebep olmaktadır. Magnezyum alımı genelde kireçleme ile başlangıçta bir artış göstermektedir. Ancak sonra Ca ve Mg arasındaki dengesizlik Mg eksikliğine sebep olmaktadır.


MAGNEZYUM

Magnezyum, yapraklarda klorofil molekülünün merkez atomu olarak bulunmaktadır. Bitkilerin magnezyumla beslenme durumlarına bağlı olarak toplam magnezyumun % 6 ile % 25’i klorofil molekülüne bağlı, %5-10’u ise hücre duvarlarında pektat şeklinde bağlı, geri kalan % 60-90’ı ise su ile ekstrakte olabilir şekilde bulunmaktadır. Magnezyumun bitkide fizyolojik ve biyokimyasal fonksiyonları aşağıdaki gibidir.

- Klorofil ve protein sentezine etkisi,

- Enzim aktivasyonu, fotofosforilizasyon ve fotosentez üzerine etkisi,

- Yapraklarda karbonhidrat birikimi üzerine etkisi şeklindedir.

Toprakların magnezyum konsantrasyonu %0,5 ile %0,05 arasında değişmektedir.

Topraklarda magnezyum, değişemez, değişebilir ve suda çözünebilir formlarda bulunur. Topraklarda bulunan magnezyumun büyük bir bölümü değişemez formdadır. Toprak çözeltisindeki Mg+2 iyonları Ca+2 iyonları gibi oldukça yüksek konsantrasyonlarda bulunmaktadır. Topraklardaki magnezyumun düzeyi büyük oranda toprak tipine bağlıdır. Magnezyum bitkiler tarafından Mg+2 iyonu şeklinde pasif absorbsiyonla alınmaktadır. Pasif olarak alınan Mg+2’un taşınmasında diğer katyonlar ile (K+, NH4 gibi) bir rekabet söz konusudur. Bu rekabet kimi zaman Mg noksanlıklarına yol açabilmektedir. Genel olarak bitkilerin Mg içerikleri kuru maddenin % 0.1 ile % 0.5 arasında değişiklik göstermektedir.
Magnezyum Noksanlığı

Magnezyum noksanlığı aşırı derecede yıkanmış kumlu, KDK’ sı düşük topraklarda (Podzol), yüksek kireç ve düşük magnezyum içeren tınlı topraklarda veya kireç uygulamasından sonra Ca ve Mg arasındaki antagonizm sebebiyle çıkabilmektedir. Magnezyum bakımından zengin topraklarda Mg iyonlarının elverişliliği pH 6.5 de, pH 5.5 e göre daha yüksek olup, magnezyum içeriği düşük topraklarda bu durum tam tersine pH 5.5 de daha yüksek olmaktadır. Bitkilerde Magnezyum noksanlığının tek sebebi beslenme ortamındaki düşük magnezyum düzeyleri değildir. H+, K+, NH+ 4, Ca+2 ve Mn+2 gibi diğer katyonların miktarı da magnezyum noksanlığına sebep olmaktadır. Asit topraklarda pH’ nın 5 ve altında yüksek Al+3 konsantrasyonundan dolayı magnezyum alımı azalmaktadır. Magnezyum yaşlı yapraklarda kloroz şeklinde ortaya çıkmaktadır. Noksanlık yaprak ucu ve kenarlarından başlayarak ortaya doğru ilerlemekte, primer ve sekonder damarlar yeşil kalırken diğer damarlarda sararma benek veya ağ şeklinde bir görünüm ortaya çıkmasına sebep olmaktadır.


Magnezyum Fazlalığı

Toprakta ve bitkide yüksek magnezyum konsantrasyonları, bitkide Ca/Mg dengesini bozarak zararlanmalara sebep olmaktadır. Bu zararlanmalardan Ca noksanlığına hassas olan kökler daha fazla etkilenmektedir. Magnezyum fazlalığının belirtileri, Ca noksanlığına benzer şekilde ortaya çıkmakta, genç yapraklarda katlanmalar ve kıvrılmalar meydana gelmektedir. Monokotiledon bitkilerde genç yapraklar katlanmakta, yapraklar kınından, çıkarken zorluk çekmektedir. Toprakta yüksek Mg konsantrasyonları veya Mg’ lu gübreleme sonucunda Mn alımındaki antagonizm nedeniyle, Mn noksanlığı ortaya çıkabilmekte, buna karşılık asit topraklarda Mn toksitesi için magnezyum sülfat kullanılmaktadır.


KÜKÜRT

Kükürt toprakta organik ve inorganik formlarda bulunur. Topraktaki organik kükürt fraksiyonu, mikrobiyal aktivite ile bitkilere yarayışlı hale geçer. Bu mineralizasyon işlevinde, organik bağlı kükürt’ ün parçalanması ile H2S meydana gelir ve H2S aerobik koşullarda kendiliğinden kimyasal olarak oksitlenerek SO4 -2 ‘ı oluşturur. Anaerobik koşullarda ise, kemotrofik kükürt bakterileri tarafından oksitlenerek elementel kükürt oluşur. Bitkiler kükürt’ü büyük oranlarda SO-24 formunda absorbe ederler. Bitkiler tarafından alınan kükürt iyonları genç yapraklara taşınır. Yaşlı yapraklardan genç yapraklara taşınım söz konusu değildir. Bununla birlikte bitkiler yaprakları ile birlikte atmosferdeki SO2 de absorbe edebilmektedir. Kükürt’ün aminoasitlere, proteinlere, koenzimlere ve yeşil yapraklarda ferrodoksinlere bağlanması için indirgenmesi gerekir. Aynı zamanda bitkilerde indirgenmiş kükürt tekrar okside olabilir.


Kükürt Noksanlığı

Azot ve aynı zamanda S noksanlığında gövde büyümesi, kök büyümesinden daha çok etkilenir. Yeteri kadar kükürt’ün alınamaması durumunda, kök hidrolik geçirgenliği, stoma açıklıkları ve net fotosentez azalır. Yapraklarda küçülme ve özellikle yaprak hücreleri sayısındaki azalmadan dolayı “S” noksan bitkilerde yaprak alanları küçülür. Kloroplast sayıları azalır. Kükürt noksanlığı olan bitkilerde protein sentezi sekteye uğramaktadır. Bitkilerin N/S oranları kükürt noksanlığının belirlenmesinde güvenilir bir indikatör olup, bitkilerin sadece kükürt kapsamlarını ele almak yanıltıcı olabilmektedir. Çizelge 1’ de bazı bitkiler için kritik N/S oranları verilmiştir.

Çizelge 1. Bazı Bitkiler için Kritik N/S Oranları (Bergmann, 1992)

Bitki

N/S Oranı

Şeker Pancarı, Yaprak

11.0

Mısır

11.0

Buğday, Tane

14.8

Arpa

13.0

Yonca

11.0 -12.0

Yulaf, Yaprak

10.4

Yulaf, Tane

9.1

Kükürt noksanlığında N/S oranı, azot lehine değişmektedir. Kükürt noksanlığının belirtilerini azot noksanlığından ayırmak oldukça güçtür. Tek fark kükürt noksanlığının ilk olarak genç yapraklarda ortaya çıkmasıdır. Kükürt noksanlığında protein ve klorofil sentezinde gerilemeler nedeniyle kloroz ortaya çıkmakta, büyüme gerilemekte ve yapraklar küçülmektedir.



Kükürt Fazlalığı

Topraklarda toksik olabilecek düzeyde kükürt fazlalığına rastlanılmamaktadır. Bununla birlikte SO2 endüstriyel bölgelerde atmosferde 0.2-1.0 mg m-3 hatta 2.5 mg m-3 ‘e kadar yükselebilmektedir. Kükürt’ün bu düzeyleri bitkiler için toksik etki göstermektedir.


BOR

Bor, bitkiler tarafından borat ve borik asit formunda alınır. Bitkide transpirasyonla ksilem yoluyla taşınır. Bu sebepten dolayı yaprak uçlarında ve kenarlarında birikir. Bor alımı bor miktarına ve transpirasyon oranına bağlıdır. Borun transpirasyon akışına göre, bor noksanlığının öncelikle büyüme uçlarında görülebileceği ifade edilmektedir (Oertli,1962). Bor, çeşitli metabolik reaksiyonlarda gerekli olup, enzimlerin aktivitelerini artırmaktadır. Şekerlerin taşınımında görev yapar ve meyve depo organlarında şeker kapsamı borun varlığına bağlıdır. Borun bitkideki işlevleri aşağıda sıralandığı gibidir:

- Şeker taşınımı,

- Hücre duvarı sentezi,

- Liglinleşme,

- Hücre duvarı strüktürü,

- Karbonhidrat metabolizması,

- Solunum,

- RNA metabolizması,

- Kök uzaması gibi.

Toprakların bor kapsamı 2-300 ppm iken alınabilir bor fraksiyonu 0.4 - 5 ppm arasında değişmektedir. Normal beslenen bitkiler ise 25 – 100 ppm bor içerirler. Bor hareketsiz bir besin maddesi olduğundan eksikliği önce genç yapraklarda ortaya çıkar.
Bor Noksanlığı

Bor noksanlığı, bilinen en yaygın beslenme bozukluğudur. Borun yarayışlılığı özellikle B(OH)4 - oluşumu ve anyon adsorbsiyonu nedeniyle kireçli ve kil kapsamı fazla olan opraklarda ve pH yükseldikçe azalmaktadır. Bununla beraber borik asitin polimerizasyonu ve köklere kitle taşınımının azalması nedeniyle kurak koşullarda da bor yarayışlılığı azalmaktadır. Bitkilerde bor noksanlığına bağlı olarak tohum ve meyve tutumu azalmaktadır. Bor noksanlığı çözünebilir azotlu bileşiklerin (özellikle NO3) birikimine, sitoplazmanın protein kapsamının azalmasına ve hücre çekirdeğinin deformasyonuna neden olmaktadır. Bor noksanlığı bitkilerde pek çok morfolojik değişikliklere neden olmaktadır. Bunlar;

- Genç yapraklarda kloroz, sarı-kırmızı renklenme, bazen nekrotik lezyonlar,

- Genç yapraklarda rozet teşekkülü,

- Küçük ve biçimsiz yapraklar,

- Yaprak sapında, gövde ve yaprak damarlarında çatlama ve mantarlaşma,

- Yaprak ve gövde de kalınlaşma ve gevrekleşme,

- Kotiledonların genişlemesi,

- Boğum aralarının kısalması,

- Büyüme uçlarının kısalması,

- Çalılaşma, bodurlaşma,

- Tomurcuk, çiçek ve tohum oluşumunda azalma,

- Kök gelişmesinde gerileme,

- Meyve iç kısmında boşluklar, çürümeler, camsı görünüm ve kahverenkli beneklerdir.


Bor Fazlalığı

Bor toksikliği, bor kapsamı yüksek sulama suyu ile sulanan bitkilerde veya denizel orijinli ana materyal üzerinde oluşmuş kurak ve yarı kurak bölge topraklarında yetişen bitkilerde oldukça yaygın şekilde görülmektedir. Fazla miktarda atık çamuru ve çöp kompostlarının kullanıldığı durumlarda da görülebilmektedir. Borun yeterlilik ve toksik konsantrasyonu arasındaki sınırın dar olması nedeniyle, noksanlık tedavisi amacıyla topraklara uzun süreli bor içeren gübrelerin verilmesi toksiteye yol açabilmektedir. Bor toksitesi kireçleme ile giderilmektedir. Bununla birlikte bor konsantrasyonu yüksek tuzlu topraklarda kireçlemenin bir etkisi olmamaktadır.

Bor elementinin beslenmede gerekli bir element olarak bilinmesinden önce toksik etkileri bilinmekteydi. Bu nedenle bitkide bor büyümesi için yeterli miktarın biraz üzerinde toksik etkisi ortaya çıkmaktadır. Toksisitesinde yaprak uçları sararır, nekrozlar oluşur ve yapraklar yanık bir görünüm alırlar. Bor toprakta iyonize olmamış bir halde bulunduğu için toprak kolloidlerine bağlanamaz ve kolayca yıkanarak alt katmanlara iner. Kurak bölge topraklarında ise üst katmanlarda toksik olabilecek düzeylere kadar yükselir.
DEMİR

Demir doğada çok bulunmasına ve bitkilerin demir ihtiyacının az olmasına rağmen çözünürlüğünün ve dolayısıyla alınabilirliğinin az olması nedeniyle bitkilerde demir noksanlığı görülür. Ana materyale de bağlı olarak toprakların toplam demir içeriği % 0.02-10 arasında değişir. Toprakta ve bitkide organik komplekslerle kleyt oluşturabilmesi demirin önemli bir özelliğidir. Demir bitkilere Fe+2, Fe+3 ve Fe-kleytler şeklinde uygulanabilir. Demir alımı bitki köklerinin Fe+3 ü, Fe+2 ye indirgenmesine bağlıdır. Bu durum bitkiler arasında farklılık gösterir. Kural olarak demir (III) ile karşılaştırıldığında demir (II) alımı daha fazladır. Ancak, buda bitki türlerine göre değişir. Demir alımını Mn, Cu, Ca, Mg, ve Zn iyonları da engellemektedir. Mikroelement katyonları, kleytlerden demiri ayırıp onun yerine bağlanarak kendi kleytlerini oluşturmaktadır.

Demir alımını özellikle ortamdaki yüksek pH, yüksek fosfor ve kalsiyum konsantrasyonu olumsuz etkilemektedir. Kireçli topraklarda demir beslenmesi üzerine azot formları da etkilidir. Nitrat beslenmesi demir alımını azaltmasına karşın, NH4 beslenmesi artırmaktadır.

Demirin bitkide hareketliliği düşük (yaşlı yapraklardan genç yapraklara taşınımı çok az) olduğu için bitkiler gelişmeleri boyunca sürekli demire ihtiyaç duyarlar. Demir, bitkiler tarafından daha çok Fe+2 ve kileyt formunda alınır. Topraklarda demir içeriği genelde yüksektir, fakat oksit, hidroksit, fosfat ve karbonat şeklinde toprakta çözünemez bileşikler oluşturmuştur ve toprak çözeltisindeki miktarı çok düşüktür. Bitkilerin Fe içerikleri 50-200 ppm arasında değişmektedir. Demir bitki bünyesinde;

- Enzimatik reaksiyonlarda görev almaktadır.

- Yapraklarda fotosentez için mutlak gerekli olan klorofilin oluşumu reaksiyonlarında da önemli bir yer tutmaktadır. Bu nedenle demir eksikliğinde klorofil parçalanmakta ve yapraklarda kloroz meydana gelmektedir.


Demir Noksanlığı

Bitkilerin toplam demir kapsamlarının sadece % 10-20’ si fizyolojik aktiftir. Bitkilerin demir beslenme durumunu belirtmek için toplam demir değerlerinin kullanılması uygun değildir. Klorozlu yaprakların normal veya normalin üstünde demir içermesine hücre pH sının yüksekliği, fosfor konsantrasyonunun fazlalığı ve metabolik aktif Fe+2 nin inaktif duruma gelmesi neden olmaktadır. Demir bitkide hareketsiz bir besin maddesi oluşu nedeniyle eksikliği önce genç yapraklarda ortaya çıkmaktadır. Önce damar araları sararır ve damarlar yaprak yüzeyinde adeta bir ağ görünümündedir. Magnezyum eksikliğine çok benzer, tek farkı Mg eksikliği önce yaşlı yapraklarda görülmektedir. Eksikliğin daha şiddetli olduğu durumlarda tüm yaprak sararır daha sonra kurumaya başlar. Tedavi edilmez ise bitkinin kuruyup ölümüne bile neden olabilmektedir.

Bitkilerde demir eksikliği toprakta mutlak bir demir yetersizliğinden değildir. Daha çok toprakta demirin yarayışlılığını etkileyen faktörler nedeni ile demir eksikliği oluşmaktadır. Bunlar:

- Toprağın kireç içeriği,

- Yüksek pH, yüksek bikarbonat iyonları,

- Yüksek fosfat ve nitrat azotu konsantrasyonu,

- Diğer ağır metallerin (Zn, Cu, Mn, Co, Cr, Ni) fazlalığı (Antagonistik etki)

- Bitki köklerinin redüksiyon kapasitesinin düşüklüğü.


Yüklə 108,37 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©azkurs.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin