Çukurova üNİversitesi sosyal biLİmler enstiTÜSÜ İKTİsat anabiLİm dali



Yüklə 1,26 Mb.
Pdf görüntüsü
səhifə46/87
tarix02.01.2022
ölçüsü1,26 Mb.
#39572
1   ...   42   43   44   45   46   47   48   49   ...   87
Y
f K uhN
=
 
= İşçi sayısı, 
= İşçinin yetenek düzeyi 
u
= Her bir işçi u kadar zamanı cari üretime harcar ise; 
Ekonomide  çalışılan  süre  u olmak üzere  işçilerin  ortalama  yetenek düzeyindeki 
artışa  bağlı  olarak,  çıktının  da  artacağını  ifade  etmektedir.  Diğer  taraftan  okullaşma 
oranına  bağlanan  beşeri  sermaye  birikimi  ile çalışmadan  arta  kalan zaman arasında  bir 
bağ kurulmaktadır. 
’nun sıfır ile bir arasında bir değer alması beklenmektedir. 
1
U
=  
olması  halinde  işçi  zamanının  tamamı  ile  üretime  yönelirken   
0
U
=   iken,  zamanın 
tamamı  işçinin  kendisini  geliştirmesine  harcanmaktadır.  İşgücünün  yetkinlik  düzeyi 
yani bilgi düzeyini gelişimi ile öğrenim gördüğü süre arasında doğrusal bir ilişki olduğu 
ifade edilmektedir. 
Lucas’ın  (1988),  modelinde  beşeri  sermaye  fiziki  sermaye  yerine  okullaşma 
oranı  ve  çalışma  dışı  zamanla  ilişkilendirilmiştir.  Halbuki  beşeri  sermayenin  yaparak 
öğrenme,  hizmet  içi  eğitimle  ve  fiziki  sermaye  gibi  çalışma  içi  faktörlerle  yakından 
ilgilidir.  Yaparak  öğrenme  modelinde  çalışma  süresi  ile  beşeri  sermaye  doğru  orantılı 
iken Lucas’ın modelinde çalışma dışı zaman ile beşeri sermaye doğru orantılıdır. 
Diğer  taraftan  Lucas,  bireysel  beşeri  sermayenin  verimlilik  artışı  yanısıra 
ortalama  beşeri  sermaye  şeklinde  ifade  ettiği  grup  yeteneklerinin  artmasından  dolayı 
bütün  üretim  faktörlerinin  verimliliğinin  artacağını  ifade  etmektedir.  Çok  sayıdaki 


 
 
78 
 
insanın  kolektif  çalışması  sonucunda  bilgi  alışverişi  hızlanarak  dışsallıkların  ortaya 
çıkması sağlanacaktır ( Lucas, 1988; Kibritçioğlu, 1998; Demir, 2002). 
Yukarıda  açıklanan  Lucas’ın  modelinde  eksiklik  olarak  değerlendirilen  hizmet 
içi  eğitim  ve  yaparak  öğrenme  metotlarının  beşeri  sermaye  üzerindeki  etkilerini 
derinlemesine  inceleyen  Arrow,  elde  edilen  tecrübelere  dayalı  olarak  zaman  içersinde 
gerek  sektörel  bazda  gerekse  firma  bazında  maliyet  avantajları  elde  edildiğini  ve  ürün 
kalitesinde  artış  yaratan  bu  durumun  ekonominin  genel  başarısında  da  olumlu  etki 
yarattığını belirtilmektedir (Arrow, 1962). 
Arrow’un  bireysel  ve  firma  bazındaki  başarıların  ekonominin  genelinde 
sağladığı  faydaları  içeren  bu  modelinden  hareketle  Paul  Romer  yeni  bir  model  ortaya 
koymuştur. 
Romer  (1986),  teknolojik  gelişmeyi  içsel  bir  faktör  olarak  değerlendirirken, 
yapılan  her  bir  yatırımın  teknolojik  bilgiyi  arttırdığı  ve  diğer  sektörler  üzerinde  pozitif 
dışsallıklar  sağladığını  belirtmektedir.  Çünkü  şirketler  maliyetlerini  düşürmek  için  bir 
ürünün  nasıl  daha  ucuz  ve  daha  nitelikli  biçimde  üretilebileceği  araştırılırken,  elde 
edilen  bilgiler  ülkenin  toplam  bilgi  stokunu  arttırarak,  diğer  sektörlerin  bu  bilgi 
stokundan  faydalanmasını  sağlayacaktır.  Diğer  bir  deyişle  yapılan  her  yeni  yatırım 
ekonomiyi olumlu yönde etkileyecektir. 
Romer’in (1986) ortaya koyduğu bir diğer konu ise, bilginin yayılması ve nüfus 
arasındaki    ilişkidir.  Ona  göre  ülkenin  nüfus  oranı  yüksek  olması  halinde,  elde  edilen 
bilgilerin  daha  fazla  kişi  tarafından  kullanılarak  ülke  ekonomisini  olumlu  yönde 
etkileyeceği belirtilmektedir. 
Romer’in  (1986)  biriktirilen  faktörlerin  artan  marjinal  verimliliği  varsayımının 
dayandığı  nokta,  bilginin  üretiminde  azalan  getiri  söz  konusu  olsa  da,  elde  edilen 
bilginin  üretim  sürecinde  kullanılması  artan  verimler  yasasını  çalıştırıcı  etkide 
bulunmasına dayanmaktadır. Eğer bilginin artan marjinal verimliliği fiziksel sermayenin 
azalan marjinal verimlilik etkisini kapatacak kadar kuvvetli olur ise, hem fiziki hem de 
beşeri  sermayenin  birlikte  artan  marjinal  fiziki  verimliliğe  sahip  olacağını 
belirtilmektedir. 
Neoklasik  düşünce  okulunun  azalan  marjinal  verimler  yasası  ve  ölçeğe  göre 
sabit  getiri  varsayımına  bağlı  olarak  zamanla  AGÜ’lerin  gelişmiş  ülkelerin  büyüme 
performansına  ulaşacağını  ileri  süren  yakınsama  teorisi  Romer  (1986)    tarafından 
eleştirilmiştir.  Ona  göre,  ülkeler  arasında  yakınsama  olmayacağı  bunun  nedeninin  ise, 
üretimde artan getiriler yasasının ve yatırımlarda dışsallıkların ortaya çıkmasından ileri 


 
 
79 
 
geleceği belirtilmektedir. Ayrıca dışsallıkların mutlaka ortaya çıkacağını çünkü, bilginin 
tam olarak yasalarla koruma altına alınamayacağı diğer şirketler tarafından ele geçirilen 
bilgilerin  yeni  bilgilerin  yaratılmasında  kullanılacağı  ifade  edilmektedir.  Şirket  kendi 
kârlarının maksimizasyonu için zorunlu olarak maliyet avantajı ve kaliteye yönelik bilgi 
arayışlarına devam etmek durumundadır ( De Mello, 1997). 
Romer’in dikkat çektiği bir diğer hususta, AGÜ’lerin gelişmiş ülkelerin büyüme 
performanslarına  ulaşabilmelerinin  ancak  yüksek  teknolojili  ürünler  üretilmesine  bağlı 
olduğunu,  çünkü  teknolojik  açıdan  gelişmiş  mallarda  öğrenme  potansiyelinin  daha 
yüksek  olduğu,  bu  sebeple  bu  mallarda  yoğunlaşılmasının  ülkenin  büyüme 
performansını arttıracağı düşünülmektedir.  
İçsel  büyüme  modellerine  bir  başka  bakış  açısı  kazandıran  iktisatçı  da  Robert 
Barro’dur.  Barro’ya  göre,  kamu  sektörü tarafından  sağlanan  mal  ya  da  hizmetlerin  de 
üretimde  kullanılan  diğer  girdiler  gibi  bir  üretim  faktörü  olduğu  varsayılmaktadır. 
Hükümetlerin  özel  yatırımları  teşvik  edebilmek  için,  yatırımlarda  kârlılığı  arttıracak 
tedbir  almaları  diğer  bir  ifadeyle,  kamu  hizmetlerinde  (altyapı)  teknolojik  yeniliklerin 
takip  edilmesi  marjinal  faktör  verimliliğini  arttırırken,  ölçeğe  göre  artan  getiriler 
varsayımına işlerlik kazandıracağı düşünülmektedir. 
Diğer  taraftan  yatırımlar sermaye  stokunu  arttırırken, dolaylı olarak  artan  vergi 
gelirleri, artan kamu  malı arzını arttırmaktadır. Ülkenin daha gelişmiş yatırım ortamına 
ulaşmasını  sağlayacaktır.  Dolayısıyla  yatırımlar  için  sağlanacak  teşviklerin  sadece 
yatırımcıya  olan  katkısı  değil,  aynı  zamanda  yatırımların  ekonominin  geneline  olan 
sosyal faydaları bazında değerlendirmeye alınmalıdır (Barro, 1990). 
İçsel  büyüme  yaklaşımına  göre,  benzer  gelişmişlik  düzeyine  sahip  iki  ülke 
arasındaki  entegrasyon  ülkeler  arası  mal  ve  bilgi  akışı  yoluyla  kaynakların  ülke  içinde 
ve  ülkeler  arasında    yeniden  etkin  dağılımını  sağlamakta  ve  her  iki  ülkede  de  ölçeğe 
göre  artan  getiriye  yol  açmaktadır.  Her  iki  ülkenin  araştırmacıları  çalışmalarının  boşa 
gitmemesi için, birinin yaptığı ar-ge faaliyetlerini diğeri yapmamakta, bu yolla daha çok 
ar-ge  imkânı  doğmaktadır.  İki  ülkenin toplam kaynak  stoku  değişmediği  halde,  her  iki 
ülkenin  vatandaşları  birbirlerinin  bilgi  stoku  ve  ve  uzmanlığından  yararlanmakta  ve 
pozitif ölçek ekonomileri doğmaktadır. 
İçsel  büyümede  uluslararası  mal  akışları  kadar  bilgi  akışları  da  önemli 
olduğundan, devletin yabancı dil öğrenimini, yurt dışında eğitim ve araştırmayı, yabancı 
sermaye girişini  teşvik etmesi,  vergi, göç  ve  vize politikalarını uyumlaştırması,  yurtiçi 
ve  yurtdışı  iletişim  ağlarını  genişletmesi,  girişimcilerin  ihtiyaç  duydukları  bilgiye 


 
 
80 
 
ulaşmalarına  katkı  sağlamaları;  patent  ve  mülkiyet  haklarının  korunması  büyüme 
üzerinde olumlu katkı sağlayacaktır (Demir, 2002)           

Yüklə 1,26 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   42   43   44   45   46   47   48   49   ...   87




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©azkurs.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin