Tanı
Anjiyografik olarak kanıtlanmış PE vakalarında ve-
nografi yapıldığında %80’inde DVT tanısı konmuştur.
Aynı şekilde tanısı konmuş PE’lerde alt ekstremite
133
Akut Venöz Aciller
Risk faktörleri
Yıllar
Toplumda VTE’de
VTE rölatif
prevalans
prevalans iski
Antitrombin eksikliği
1965
0,18
1,1
5,0
ProteinC eksikliği
1981
0,2
3,2
26,3
Protein S eksikliği
1984
1,3
3,1
2,3
(Serbest PS)
Aktive protein C direnci
1993
6,0
21,0
6,6
Hiperhomosisteinemi
1994
5,0
10,0
2,5
Faktör VIII > 150 IU/dl
1995
11,0
25,0
3,8
Protrombin 20210 gen
1996
2,3
6,2
2,8
varyantı
Tablo-1: Trombofilik kişilerde risk faktörleri
Klinik Olasılık
Puan
Aktif kanser (altı ay içinde tedavi görmüş)
1
Alçı, paralizi ya da parestezi nedeni ile
immobilizasyon
1
3 günden fazla yatak istirahati veya son
biray içinde majör cerrahi girişim
1
Derin venöz sistem üzerinde hassasiyet
1
Tüm bacakta ödem
1
Tek taraflı baldır ödemi (3 cm’den fazla)
1
Semptomatik bacakta daha fazla gode
bırakan ödem
1
Yüzeyel ven kollateralleri
1
Derin ven trombozu dışında başka bir hastalık
olasılığının yüksek olması
-2
Değerlendirme
Yüksek olasılık
>3
Orta olasılık
1-2
Düşük olasılık
<1
Tablo-2: Derin ven trombozunda klinik risk sınıflaması
– Wells puanlaması
Resim-1 Venöz gangrenli bacak
Resim-2
134
Prof. Dr. Mehmet Kurtoğlu
Pulmoner Emboli
Tedavi edilmeyen her üç akciğer emboli vakasından
biri ölür ve bu ölümlerin %10’u semptomların ortaya
çıkmasını izleyen ilk bir saat içinde olur. Klinik semp-
tomlar dispne, taşipne, göğüs ağrısı, hemoptizi, akut
sağ kalp yetersizliği, senkop ve kardiovasküler kollaps
şeklinde ortaya çıkar. Ani şuur kaybı ve akciğerden
kanamalı enfarkt, açıklanamayan solunum sıkıntıla-
rında akciğer embolisi düşünülmelidir. Pulmoner em-
bolide görülen tüm bulgu ve belirtiler PIOPED çalış-
masında özetlenmiştir.
(23)
Pulmoner emboli ayırıcı tanısında bütün akciğer
hastalıkları girer: pnömoni, akut bronşit, pnömotoraks,
akut akciğer ödemi, akciğer tümörü, ayrıca myokard
enfaktüsü ve travmaya bağlı kot fraktürleri de yine
ayırıcı tanıda düşünülür. Klinik olasılık sınıflamasına
göre yüksek riskli hastada aksi ispat edilmedikçe an-
jiografiye kadar tetkikleri tamamlamak gerekir (Tablo-
3). Tanı için % 20’sinde yalnız akciğer grafisi bile yeterli
olabilir. Klasik sağ dal blok patterni hastaların
%10’unda görülebilir.
(23)
Ayırıcı tanı açısından elek-
trokardiyogram çekilerek ve ekokardiyografi yapılarak
MI ve sağ ventrikül yüklenmelerine bakılır. Parsiyel
oksijen basınçları ölçülür; hipoksi ile hipokarbinin be-
raber görülmesi klasik bilgiye göre tanı koydurucu bir
kriter olarak yer alsa da yapılan çalışmalar göstermiş
ki bu bulgunun yalancı pozitif değeri %50’lere varan
çok yüksek bir orandadır. Yardımcı muayene yöntem-
leri içinde ventilasyon-perfüzyon akciğer sintigrafisi
(V/Q) ve spiral BT vardır. V/Q sintigrafileri yüksek
Klinik Olasılık
Puan
Daha önce PE veya DVT
1,5
Nabız >100/dak
1,5
Ameliyat geçirmiş veya immobilizasyon
1,5
DVT semptomları
3
Hemoptizi
1
Kanser
1
Değerlendirme
Düşük 0-1
Orta 2-6
Yüksek ≥ 7
Tablo-3: Pulmoner Emboli klinik olasılık sınıflaması
Resim-3: Ventilasyon perfüzyon sintigrafisi
olasılıklı, orta olasılıklı ve düşük olasılıklı olmak üzere
üç tip sonuç verir (Resim 3) Tahmin edilebileceği gibi
yüksek olasılıklı sintigrafi tanı koydurucu olması açı-
sından, düşük olasılıklı ise tanıyı ekarte ettirici olması
açısından çok değerlidir. Gelişen teknoloji ile beraber
çok kısıtlı spiral BT anjiografi ile PE tanısında güvenilir
135
Akut Venöz Aciller
sonuçlar elde edilmektedir (Şekil–6). Özellikle ana pul-
moner arter ve segmenter dallarında %98’e varan du-
yarlılık ve %99’a varan özgünlük bildirilmiştir.
(24.25)
Tüm bu metodlarla görüntüleme yapılamadığı zaman
pulmoner anjiografiye geçilir. Normalde pulmoner an-
jiografi gereksinimi vakaların ancak %10 kadarındadır.
Tedavi
Derin ven trombozu tanısı konduktan sonra doğal
gidişine bırakılırsa ölümcül komplikasyonu olan pul-
moner emboli, yanı sıra uzun dönemde pulmoner hi-
pertansiyon, post trombotik sendrom ile morbiditesi
yüksektir. Tedavi edilmedikleri takdirde nüks oranı
yüksektir. Post-trombotik sendrom ve pulmoner hi-
pertansiyon gibi komplikasyonlara sebep olacakları
için tedaviye kısa sürede başlanmalıdır (Resim–5). Bal-
dır yani distal derin ven trombozunun davranışı da
aynıdır. Bunların üçte biri popliteal vene uzar ve prok-
simal ven trombozu risklerini taşırlar. Uzamayanlarda
da nüks etme oranları % 20 kadardır ve pulmoner em-
boli riski de yine % 2’ler civarındadır. Bu nedenle bal-
dır venlerinde tesbit edilen semptomatik derin ven
trombozları da tedavi edilmelidirler. Tedavinin amacı
bu üç komplikasyonu önlemek olduğu gibi diğer bir
amacı da tam tedavi yapıldıktan sonra nükslerin ön-
lenmesi ve fizyolojik trombozun da baskılanmasına
bağlı olarak ortaya çıkabilecek kanama komplikasyo-
nunun mümkün olduğu kadar aza indirgenmesidir.
Tedavi hedeflerini özetlersek:
•
Akciğer embolisinin önlenmesi
•
Nükslerin önlenmesi
•
Trombozun ilerlemesinin durdurulması
Şekil-6: En sık kullanılan PE araştırması
Resim-5: Mezenter ven trombozu kontrastlı BT,
makroskopik iskemik barsak görünümü
•
Tromboze olan damarların reperfüzyonu ve reka-
nalizasyonu
•
Posttrombotik sendromun en aza indirgenmesi
•
Pulmoner hipertansiyonun engellenmesi
Pulmoner emboli ve derin ven trombozu etyo-
fizyo-patolojisi ve risk faktörleri açısından birbirine
çok benzediği için her iki hastalığın tedavisi aynıdır
ve genellikle antikoagulan tedavidir. Ancak yüksek
riskli genel durumu bozan PE’de sağ kalp yüklenmesi
de varsa (>40 mm Hg) sistemik trombolitik tedavi
daha etkindir.
(26)
Venöz tromboembolinin 3 tedavi seçeneği vardır.
Birincisi antikoagulan tedavi: Klasik heparin, düşük
molekül ağırlıklı heparin veya oral antikoagulanlarla
yapabilir. İkincisi trombolitik tedaviler: Günümüzde
streptokinaz, plasminojen aktivatörleri, ürokinaz gibi
ilaçlarla uygulanabilir. Son olarak pulmoner emboliyi
önleyici vena cava filtrelerinin de bazı durumlarda en-
dikasyonları bulunmaktadır.
1. Antikoagulan tedavi
Yakın zamana kadar yaklaşık 50 yıldır kullanılan
anfraksiyone (klasik) heparin tek tedavi seçeneği idi.
Heparin gerek faktör Xa gerekse faktörIIa’yı inhibe
ederek oldukça iyi bir antikoagulasyon sağlamaktadır.
Buna karşın beraberinde faktör V ve faktör VIII’in de
aktivasyonunu inhibe ederek önceden tahmin edilmesi
güç düzeyde antikoagulasyona neden olmaktadır. Bu
nedenle bolus dozunu takiben 4-6 saat aralıklarla ya
da devamlı infüzyon şeklinde verilen heparin tedavisi
sırasında 2-4 saatte bir aktif parsiyel tromboplastin za-
manına bakılarak dozların ayarlanması gerekmektedir.
Ayrıca antikoagulan etkisi kişinin yaşı, cinsiyeti, ağırlığı,
renal fonksiyonu gibi birçok parametreden etkilen-
136
Prof. Dr. Mehmet Kurtoğlu
Nüks VTE
PE
Majör kanama
Trombositopeni
Mortalite
Rölatif Risk
1.02
1.02
0.63
0,85
0,76
( 95% CI)
(0,64-0,62)
(0,64-1,62)
(0,37-1,05)
(0,45-1,62)
(0,59-0,98)
Tablo-4: Düşük molekül ağırlıklı heparin ile klasik heparin karşılaştırması: Güncel Metaanaliz
Şekil-7: Nüks VTE’de tedavi süresi ve nüks olasılığı
çalışmalarda güvenlik testlerinden onay almaları ile
oral antikoagulan tedavi farklı bir dönemece yaklaş-
maktadır. Tromboz yolağını DMAH veya Warfarin’e
oranla spesifik olarak inhibe edebilen bu moleküller
oral kullanım ve monitorizasyon gerektirmeme gibi
ideale yakın özelliklere sahiptir. Klinik uygulama için
henüz deneme aşamasında olan bu ilaçların faz-IV ça-
lışmaları devam etmektedir.
(38)
Genelde yapılan 3 aylık tedavi birçok derin ven
trombozu için yeterli olmaktadır. Ancak hiperkoagu-
labilite sendromları veya idiyopatik VTE durumları
tedavi süreleri daha uzun olmalıdır. Basit bir hiper-
koagulabilite sendromunda ortalama 6 ay yeterli olur-
ken, kombine gen mutasyonlarının olduğu, nüks risk-
lerinin çok artacağı vakalarda ömür boyu tedavi
düşünülmelidir. (Şekil 8). Ayrıca trombofilik hastalarda
atipik lokalizasyonlu (mezenter ven trombozu, hepatik
ven trombozu, sinus cavernosum trombozu gibi) venöz
tromboz olaylarında da nüksleri çok tehlikeli olacağı
için ömür boyu tedaviler tercih edilmelidir. Tedavi sü-
resi ile ilgili en büyük komplikasyon kanamadır. Uzun
süreli tedavilerde yılda %3 majör kanama komplikas-
yonları tesbit edilmiştir. Kısa süreli tedavide nüks ora-
nının fazla olması uzun süreli tedavilerde de kanama
mektedir.
(27-30)
Heparinle indüklenen trombositopeni
komplikasyonu da %3 vakada görülebilir.
Günümüzde heparinin parçalanması ile düşük mo-
lekül ağırlıklı heparinlerin (DMAH) elde edilmesi ve
heparine nazaran büyük avantajlarının olması tedavi
de klasik heparini ortadan kaldırmıştır. Antitrombotik
aktiviteleri daha çok antifaktör üzerinden, olup trom-
bine olan etkileri sınırlıdır. Laboratuvar takibi gerek-
memektedir. Klasik heparin ile DMAH’ler birçok ça-
lışmada kıyaslanmışlar ve yapılan meta-analizler
DMAH’lerin en az heparin kadar, hatta bazı çalışma-
larda daha etkili olduğunu ve kanama ile uzun dönem
mortalite ve morbidite açısından üstün olduklarını
göstermiştir. (Tablo 4)
(31-35)
Diğer avantajı da osteo-
poroz ve heparinle indüklenen trombositopeni gibi
komplikasyonların anlamlı derecede az olmasıdır. Ya-
pılan bu çalışmalarda görülmüştür ki evde tek doz te-
davi güvenli ve etkili bir yaklaşımdır. Güncel DVT te-
davisinde tanı konduğu esnada pulmoner emboli
ve/veya yandaş hastalık yoksa, hasta kanama açısından
riskli değilse günde tek doz DMAH ile evde tedavi
önerilmektedir.
(35-37)
DMAH ları monitörize etmeye
gerek yoktur.
Tedavinin etkili olması ve özellikle nükslerin ön-
lenmesi için tedavinin en az 3 ay olması gerekmektedir.
Bu nedenle tedavinin ya 3 ay DMAH ile veya hepa-
rinden sonraki aşaması (sekonder proflaksi) oral anti-
koagulanlarla sürdürülmektedir. Ancak oral antikoa-
gulanın istenen anti-trombotik aktiviteyi sağlaması
için yaklaşık bir haa süre gerektiğinden, tanı konduğu
anda DMAH ile oral antikoagulan (Warfarin) da baş-
lanmalı ve bir haanın sonunda hastada protrombin
zamanı ölçülmelidir. INR’si 2–3 arasında olduğunda
heparin tedavisi kesilerek yanlızca oral antikoagulanla
tedaviye devam edilmelidir.
Son yıllarda oral antikoagulan tedavide yeni ilaçlar
gündeme gelmiştir. Ximelagatran ile faz III çalışmada
hepatotoksisite görülmesi ilk bakışta bu ilaçlara karşı
bir önyargı yaratmış olsa da Dabigatran, Rivaroxiban,
Apixaban gibi moleküllerin geliştirilmesi ve faz II-III
137
Akut Venöz Aciller
Şekil-8: İstanbul Tıp Fakültesi Acil Cerrahi DVT Tedavi
Protokolü
Şekil-9: Trombolitik Tedavi
DMAH’ler ayrıca hemodinamik olarak stabil olan
pulmoner embolilerde de uygulanmaktadır. Binden
fazla hasta ile Colombus
(39)
ve THESEE çalışmaları
(40)
göstermiştir ki masif olmayan akciğer embolilerinde
DMAH’ler unfraksiyone heparine göre daha etkili ol-
makta ve uzun dönem mortaliteleri birbirine yakın ol-
masına karşın nüks ve kanama açısından kısa dönemde
DMAH ile daha iyi sonuçlar elde edilmiştir.
2. Trombolitik tedavi
Trombolitik tedavi medikal trombektomidir. Trom-
bozun içine bir katater koyularak eritilmesi ile yapılır.
En büyük avantajı erken yapıldığında trombus te-
mizleneceğinden ileriye dönük posttrombotik sendrom
komplikasyonunun daha az olmasıdır. Ancak kanama
komplikasyonlarının, hatta ölümcül kanamalarının ol-
ması nedeni ile günümüzde rutine girmemiş bir te-
davidir (Şekil-9), (Resim 4).
Trombolitik tedavi endikasyonları:
•
Phlegmasia cerulea dolens
•
Venöz gangren
•
Iliofemoral DVT
Tromobolitik tedavi proksimal tip DVT’lerde son
yıllarda bazı ekoller tarafından tercih edilmekte, venöz
valvlerin korunmasının ileri dönem post-trombotik
sendrom insidanslarını azaltacağı savunulmakla bera-
ber henüz üstünlüğü ispat edilmiş bir yöntem değildir
ve uzun dönem takipli, karşılaştırmalı çalışmalara ih-
tiyaç vardır.
(41)
Aynı seansta özellikle iliyak ven basısı
komplikasyonunun fazla olması nedeni ile her hastaya
göre tedavi şeklini düşünüp, ona göre karar vermek
gerekir. Tedavi devam ettikçe nüks riski düşer (Şekil
7). İdeali, süreye hasta ve hekiminin beraber karar ver-
mesidir.
Kliniğimizde yaptığımız bir çalışmada hastalarımı-
zın % 80’ini hastanede yatırmadan ayaktan tedavi ettik.
Evde tedavi kriterleri olarak; kesin tanı koyduklarımızı,
etyolojisini belirlediklerimizi, hastaya evde takip pro-
tokolünü öğretebildiklerimizi ve acil durumda bizi
arama olanakları olanlarını seçtik. Evde tedavi yönte-
mini tercih edenlere günde tek doz DMAH vererek ve
class II dizaltı varis çorabı giymelerini önererek evle-
rine gönderdik. Ancak stabil olmayan hastalarda, ka-
nama riski yüksek olanlarda, böbrek yetersizliği olanlar
ve mobilizasyonları güç olanlar, aile ve sosyal desteğe
ihtiyacı olan, coğrafi olarak bize ulaşabilmeleri müm-
kün olmayanları hastaneye yatırdık. Yatan hasta ile
ayaktan tedavi ettiğimiz hastaları karşılaştırdığımızda
nüks kanama ve pulmoner emboli oranları açısından
birbirlerine üstün olmadıklarını gördük. Bu nedenle
diz altı varis çorabı giydirilerek evde yapılan tek doz
DMAH hastahanede yatırarak uyguladığımız tedavi
ile karşılaştırdığımızda daha ucuz olması ve hastaları
iş ve gücünden ayırmaması nedeni ile tercih edilen bir
yöntem olarak savunduk.
138
Prof. Dr. Mehmet Kurtoğlu
(May-urner Sedromu) tespit edilip stent uygulama-
larının nüksleri önlediği savunulmaktadır.
Mekanik-trombolitik tedavi
Yaygın akut ileofemoral DVT varlığında semptom-
ların süresi 14 günden kısa, hastanın fonksiyonel kap-
asitesi iyi, yaşam beklentisi bir yıldan uzun, kanama
riski düşük ve daha önce DVT geçirmemiş ise kateter
eşliğinde trombolitik tedavi akut semptomların geri-
letilmesi ve posttrombotik sendromun engellenmesi
amacıyla önerilir.
(42)
Cerrahi venöz trombektomi
Inguinal eksplorasyonla femoral ven bulunur ve
venotomi uygulanır. Aşağıdan ayak bileğinden itibaren
‘milking’ tarzında bacak sıvazlanarak distal embolus
boşaltılır, venotomi yerinden proksimale uygulanan
embolektemi kateteri ile proksimal embolus temizlenir.
Mutlak per-op venografi ya da i.v. USG çekilir. Vene
bası / geçiş güçlüğü varsa aynı seansta PTA (perkütan
transluminal anjioplasti) ve stent uygulanır.
Sol iliak ven trombozlarında genellikle sağ iliyak
arterin basısıyla bir geçiş güçlüğü oluşur. Lümen >
%50 daralmışsa stentle açılması gerekir (May-urner
Sendromu). Cerrahi işlem mutlak geçici A-V fistül açı-
larak tamamlanır.
Trombüs vena kava içerisinde yüzer durumda bu-
lunmadığı takdirde bu işlemlerde filtre uygulaması ge-
rekli değildir. Entübe hasta PEEP (pozitif end ekspira-
tuvar pressure) altında iken balonlu kateterle
embolektomi güvenilir bir yöntemdir.
Resim-4: Subklavian ven trombozuna bağlı venöz
gangren (trombolitik tedavi yapılırken)
3. Filtreler
Derin ven trombozunun ve pulmoner embolinin
tedavisinde vena kava filtrelerinin de yeri vardır. Vena
kava filtrelerinin endikasyonlarını aşağıda özetlenmiş-
tir.
•
Antikoagulasyon için kontraendikasyon varsa
•
Antikoagulasyon nedeni ile komplikasyon geliş-
mişse
•
Antikoagulasyona rağmen tekrarlayan PE
•
DVT/PE durumunda profilaksi amacı ile
•
Pulmoner embolektomi sonrası
Teknik açıdan filtre uygulaması
Filtreler perkütan olarak uygulanır. Eğer tasarımı
femoral veya juguler yoldan yerleştirilmeye uygun ise
üretici firma tarafından filtre uygun pozisyonda kul-
lanıma hazır şekilde paketlenmiştir.
Filtre yerleştirilmesi uygulamalarının çoğunluğu
anjiografi odasında fluoroskopi kılavuzluğunda ger-
çekleştirilir. Son yıllarda klinik durumları kritik travma
hastalarında hastabaşında USG eşliğinde IVK filtre uy-
gulamaları bildirilmekte ve yaygınlaşmaktadır.
Filtrelerin büyük çoğunluğu apeksi en alt renal ven
düzeyinde olacak şekilde, sıklıkta L2-3 hizasında in-
frarenal IVK’ya yerleştirilmektedir. Gerekli hallerde
suprarenal filtre uygulamasının da güvenli olduğu gös-
terilmiştir. Aşağıdaki durumlarda IVK filtrelerinin sup-
rarenal uygulanması tercih edilebilir:
•
Renal ven trombozu
•
Gebelik
•
Renal venler düzeyinin proksimaline uzanan IVK
trombozu
•
Trombüs ile renal venler arasında güvenli bir mesafe
bırakılmasına izin vermeyen infrarenal IVK trom-
bozu
•
Infrarenal filtre uygulamasına rağmen nüks PE (üst
ekstremite veya superior vena cava trombozu dış-
lanmalı)
•
Ovaryen ven trombozu sonrası PE
Geçici filtreler
Transkutanöz bir kılavuz tel veya kateter üzerinde
kalacak şekilde yerleştirilen ve uygulama gereksinimi
ortadan kalkınca gene bu tel veya kateterin ponksiyon
yerinden geri çekilmesi esasına dayanan filtre tipi geçici
(temporary) filtre olarak adlandırılmaktadır. Çıkarılma
zorunluluğu ve infeksiyon, bu filtrelerin kullanımını
139
Akut Venöz Aciller
Sonuç
DVT tedavisini özetleyecek olursak günümüzde en
çok kullanılan ve kabul edilen tedavi düşük molekül
ağırlıklı heparinlerle ayaktan yapılan tedavidir. Ancak
özel durumlarda hastalar hastaneye yatırılıp tedavi
edilirler, hiçbir zaman için yatak istiharati ve ayağın
yükseltilmesi tavsiye edilmez. Özellikle diz altı varis
çorabı ile hastaların yürümeleri tavsiye edilir böylelikle
hastada ağrının, ödemin ve posttrombotik sendrom
riskinin azaldığı gösterilmiştir. P.E. oranlarında da artış
saptanmamıştır. Ayrıca tedavi süreleri DVT atağının
tipine ve hastaların trombofilik özelliklerine göre uy-
gun sürelerde 3, 6 ay veya ömür boyu uygulandığında
nüks oranları (ortalama % 5) kabul edilebilir oranlar-
dadır.
Trombolitik tedavi etkili olmasına rağmen dozları
açısından henüz güvenilir boyutlarda değildir ve şim-
dilik derin ven trombozundaki endikasyonları yerleş-
memiştir. Pulmoner embolide trombolitik tedavi hayat
kurtarıcı olmaktadır. Vena cava filtreleri de pulmoner
emboliyi önlemesi nedeni ile antikoagulan tedavi ya-
pılamayanlarda veya tedaviye rağmen pulmoner em-
boli olanlarda tercih edilmelidir.
Spontan aksiller-subklavian ven
trombozu (Paget-Schroetter Sendromu)
Toraksik outlet kompresyonun altında yatan ana-
tomik özellik nörovasküler yapıların boyundan aksil-
laya uzanan yolları boyunca içinden geçmeleri gereken
dört boşluktur. Bu dört boşluk: superior torasik açıklık,
interskalen üçgen, kostoklavikuler mesafe ve subkora-
koid boşluktur (Bunlardan interskalen üçgenin sınır-
larını anteriorda anterior skalen kas, posteriorda orta
skalen kas, inferiorda birinci kosta yapar. Subklavyen
ven birinci kosta anomalileri veya anormal kas inser-
siyonlarına bağlı komprese olabilir.
(46-47)
Kostoklavi-
kuler mesafe Paget-Schroetter sendromunda subklav-
yen venin en sık komprese olduğu alandır. Bu mesafe
anteriorda subklavius kası ve klavikula, posteriorda bi-
rinci kosta, posterolateralde skapula ve subskapuler
kas tarafından sınırlanır.
Günümüzde Paget-Schroetter sendromunu tetik-
leyen neden olarak aksillo-subklavyen venin kostok-
lavikuler parçasındaki mekanik anomali kabul edil-
mektedir. Bu anomali superimpoze olan tromboza yol
açar. Tromboz her zaman torasik outletin kronik kom-
sınırlandıran ve dikkat edilmesi gereken ana unsur-
lardır.
Çıkarılabilir filtreler
Standart filtreler gibi IVK’ya yerleştirilen, ancak
kullanım gereksinimi ortadan kalktıktan sonra geri çı-
karılabilen, ya da ömür boyu yerleştirildikleri yerde
kalan filtreler çıkarılabilir (retrievable) filtreler olarak
adlandırılmaktadır. Geçici filtrelerden farkları, çıka-
rılma özelliklerinin zorunlu değil, opsiyonel olması,
ayrıca, vücutta kaldıkları sürece diğer filtreler gibi IVK
duvarında sabitlenebilmeleridir.
Özellikle major travma, DVT veya PE varlığında
cerrahi operasyon gereksinimi gibi proflaktik kulla-
nımlar için bu filtreler iyi bir alternatif oluşturmakta-
dır.
•
IVK filtreleri PE komplikasyonunu anlamlı oranda
azaltır. Ponksiyon esnasında kateterizasyonun ya-
rattığı travmaya bağlı olarak o bölgede ve alt eks-
tremitelerin diğer alanlarında DVT nüks oranı artar.
Bu durum belki de filtreye bağlı venöz kan akımının
yavaşlamasından kaynaklanmaktadır. Diğer bir ifa-
deyle DVT ve PE birlikte düşünüldüğünde VTE
açısından diğer tedavi yöntemlerine kıyasla filtre
kullanımında anlamlı bir fark yoktur.
(43)
Ancak, filt-
reler PE’nin önlenmesi amacıyla kullanıldıklarından
bu komplikasyonu anlamlı bir şekilde minimale in-
dirgemeleri nedeniyle mutlak endikasyon varlığında
kullanılmalıdırlar.
•
DVT veya PE varlığında major operasyon geçirmesi
planlanan hastalarda filtre kullanımı mortal PE ris-
kini anlamlı olarak azaltır. Hasta genç ise (<45 yaş)
geçici (temporary) filtreler tercih edilir.
•
Yüksek riskli hasta grubunda örn. geçirilmiş VTE,
bilinen homozigot trombofilisi olan, yaşlı ve major
ameliyat geçirecek olan hastalarda düşük doz an-
fraksiyone heparin veya düşük molekül ağırlıklı
heparin tek başına VTE proflaksisi için yeterli ol-
mayabilir. Bu gibi durumlarda geçici veya çıkarıla-
bilir filtre kullanımı endikedir.
(44)
•
VTE açısından yüksek riskli hasta grubunda örn.
MSS travmaları, pelvis fraktürleri, multipl ekstre-
mite fraktürleri gibi kanama riskinin yüksek olduğu
durumlarda proflaktik olarak geçici veya çıkarıla-
bilir filtreler düşünülmelidir.
(45)
140
Prof. Dr. Mehmet Kurtoğlu
yapılabilir. Hastaların genellikle 6 ay antikoagulan te-
davi altında kalmaları uygun olur. Hiç girişimsel tedavi
yöntemi uygulanmaksızın yalnız antikoagulan tedavi
ile de tatmin edici sonuçlar alınır. Özellikle profesyonel
sporcu olmayan hastalarda tedavi morbiditesi düşük
olduğu için tercih edilir.
(48, 49).
45>1> Dostları ilə paylaş: |