Fistüller
Periferik arteriovenöz fistüller
Vasküler girişimin yapıldığı bütün damarlarda gö-
rülebileceği gibi, en sık olarak femoral arter bölgesinde
görülmektedir. Femoral arterde görülen komplikas-
yonlar arasında kanama, hematom ve psödoanevriz-
madan sonraki sırada gelmektedir. En sık karşılaşılan
sebep, femoral artere yapılan kataterizasyonlardır. Da-
mar girişimlerinin usulüne uygun yapılması, antikoa-
gulasyonun iyi ayarlanmış olması ve kan basıncının
kontrolü fistül riskini azaltmaktadır.
(62)
Aorto-enterik fistüller
Aortaya gre uygulanmış hastalarda duodenum ül-
seri veya bir başka sebeple ortaya çıkan üst gastroin-
testinal sistem kanamasına benzeyen klinik tablo ortaya
çıktığında, aorto-enterik fistül akla gelmelidir. Aort
anevrizmasındaki infeksiyon, tuberküloz, malignite,
barsak hastalığı veya travma neticesi primer aorto-en-
terik fistül oluşurken, aortaya gre konan ameliyatların
komplikasyonu olarak ortaya çıkan fistüllere ise “se-
konder aorto-enterik fistül” adı verilir. Sekonder aoerto-
enterik fistüller ameliyattan günler sonra ortaya çıka-
bileceği gibi, 15 yıl sonra dahi ortaya çıkabilirler. Bu
fistüller greteki pulzasyonun yaptığı mekanik travma
pseudoanevrizmaların % 75’i femoral bölgede oluş-
maktadır.
(54)
Anjiografi, annjioplasti, endovasküler ame-
liyatlar, klasik vasküler cerrahi ameliyatları ve vasküler
travmalar sonrasında ortaya çıkabilirler. Gelişen cerrahi
teknik ve daha kaliteli sütür malzemeleri kullanılması
psödoanevrizma görülme oranlarını azaltmıştır. Psödo-
anevrizmalar % 1 oranı ile diagnostik angiografi işlemi
sonrasında, en fazla ise % 8 oranı ile endovasküler te-
davi işlemleri sonrasında meydana gelmektedirler.
(55)
Psödoanevrizmalar vasküler girişim sonrası gerekli
kompresyonun yapılamaması sonucu ortaya çıkarlar.
Arter duvarının zayıflığı, anastomoz hattına endarte-
rektomi yapılmış olması, arter ve gre arasındaki çap
uyumsuzluğu, kötü sütür materyali, anastomoz hat-
tında yüksek kan basıncı, bölgede infeksiyon varlığı
psödoanevrizma gelişmesine sebep olan etyolojik fak-
törlerdir. Psödoanevrizma ile birlikte infeksiyon var
ise, genellikle debridman ve onarım yeterli olmaz, gref-
tin değiştirilmesi gerekir. Psödoanevrizmanın bir
önemli sonucu da, anevrizma içinde devam eden kan
akımının devam etmeyip trombusların oluşmasıdır.
Bu trombusdan fırlayan emboliler akut gre tıkanık-
lığına sebep olabilirler.
Tedavide kullanılan ultrason eşliğinde kompresyon
uygulamaları, cerrahi girişim ihtiyacını bir oranda
azaltmaya yöneliktir. Ultrason probu kullanılarak psö-
doanevrizma ve arter arasına yapılan kompresyon ile
anevrizmal cep içinde tromboz oluşumu sağlanır. Has-
talara 10 dakika uygulanan kompresyon aralıklarla 60
dakikaya kadar tekrarlanabilir. Bu uygulamayı tolere
edebilmek için, işlem sırasında hastalara analjezi veya
sedasyon uygulaması gerekebilir. İşlemin başarı oran-
ları % 63-88 olarak bildirilmektedir.
(56)
Femoral psö-
Prof. Dr. Hakan Uncu, Yrd. Doç.Dr. Kamil Gülpınar
192
Resim.2 Otojen ven greftinde psödoanevrizma
Damar Cerrahisinde Komplikasyonlar
193
aortayı elle muayene etmeli, eğer klemp konulacak yer
komprese edildiğinde iki parmağın karşılıklı olarak
gelmesini engelleyecek yumuşak ve kalın bir tabaka
bulunuyorsa arteryel klempleme için başka bir bölge
aranmalıdır. Çünkü vasküler klempler her ne kadar
nazik aletler olsalar da, yine de hastaya zarar verebilir-
ler. Klemple travmatize ettiğimiz damar duvarına ait
emboli komplikasyonunu azaltmak için alınacak iki
önlem daha olabilir. Birincisi aorta klempinin renal
artere mümkün olduğunca yakın yerden konmasıdır.
Çünkü atherosklerozun en az yerleştiği, göreceli olarak
en normal bölge burasıdır. İkincisi ise, aortofemoral
veya aortorenal gibi işlemlerde yandan ısıran klemp-
lerin tercih edilmemesidir. Yandan ısıran klempler aor-
taya kross klemplerden çok daha fazla zarar vermek-
tedir. Tromboemboli klemp tarafından travmatize
edilmiş kalınlaşmış atherosklerotik intimaya bağlı ola-
bileceği gibi, yetersiz antikoagulasyona bağlı da olabilir.
Damar cerrahisinde intraoperatif olarak kros-klemp
öncesi 100 Ü/ kg unfraksiyone heparin kullanılmak-
tadır. Fakat sonuçta hem cerrahi teknik, hem de anti-
koagulasyonla ilgili alınan tüm tedbirlere rağmen, em-
boli komplikasyonu yine de ortaya çıkabilir. Dolayısı
ile, ameliyat ekibinden birisinin ameliyat sonlandırı-
lırken Doppler ultrasonu ile distal damarlardaki kan
akımını kontrol etmesi en doğrusu olacaktır. Akımın
olmadığı belirlenir ise, hemen o anda Fogarty katateri
ile yapılacak tromboembolektomi ekstremiteyi kurta-
racaktır.
(67)
Gre trombozu
Gre trombozları damar cerrahisinin erken dö-
neme ait komplikasyonları arasındadır. Ekstremite
bypassları için kullanılan damar greleri otojen ven
greleri, biyolojik vasküler greler ve sentetik protez
greler olarak üç gruba ayrılabilir. Biyolojik vasküler
greler; human umblikal ven, dondurulmuş cryo-ven
greleri ve sığır karotis heterogreleridir. Bu greler-
den çok daha yaygın olarak kullanılanlar ise, dacron
ve politetraflouroetilen (PTFE) sentetik damar pro-
tezleridir. Bunların hepsinden daha başarılı olan gre-
ler ise, geç dönemde de yüksek açıklık oranları ile
otojen safen ven greleridir.
(68)
Ne kadar özen göste-
rilirse gösterilsin, vasküler bypass ameliyatları her za-
man mükemmel sonuçlar vermemektedir. Gre uygu-
lamalarının beraberinde getirebileceği en önemli
sorunlardan bir tanesi gre tıkanıklığıdır ve kullanılan
gre materyali ile de yakından ilişkilidir. (Resim.3)
Grete ortaya çıkan tıkanıklıklar, erken ve geç tı-
kanıklıklar olarak ayrılmaktadır. Ameliyattan sonraki
sebebi ile, ya da grete ortaya çıkan infeksiyonun so-
nucu olarak meydana gelirler. Elektif şartlarda yapılan
aort anevrizması ameliyatlarından sonra aorto-enterik
fistül görülme ihtimali % 0.2 iken, rüptüre anevrizma
ameliyatları sonrasında bu oran % 1.7’dir. Primer aorto-
enterik fistüllerde olduğu gibi, sekonder aorto-enterik
fistüller de en sık olarak aorta greinin proksimal anas-
tomoz bölgesinde duodenum 3.ncü ve 4.ncü bölümüne
olur. Daha seyrek olarak jejenum, mide, ileum ve ko-
lona fistülize olmaktadır. Klinik tablo, ciddi üst gas-
trointestinal kanama, ağrı, anemi ve sepsistir.
(63,64)
Ta-
nıda gastroduodenoskopi ve tomografiden yararlanılsa
da, kesin tanı ancak laparotomi ile konur. Tedavide sa-
dece cerrahinin şansı olabilir. Ameliyatta birinci sırada
olan, hemorajinin kontrolü ve gastrointestinal sistem-
deki defektin onarımı olmalıdır. Grein çıkarılması ve
ekstremitelerdeki dolaşım için gerekli olan rekonstruk-
siyon ikinci sıradadır.
Emboli
Damar cerrahisinin intraoperatif veya ilk 24 saatte
ortaya çıkan çok erken komplikasyonlarından bir ta-
nesidir. Ortaya çıkacak emboli komplikasyonu sonucu,
ekstremitede akut arter tıkanıklığına bağlı bilinen kli-
nik bulgular gelişir. Makroemboli veya mikroemboli
şeklinde olabilir. Bu durum tesbit edilerek yeni bir
ameliyat ile düzeltilemez ise, amputasyon kaçınılmaz
sonuç olur. Atheroeembolizm çok ağrılı bir durumdur.
Hasta o şiddette ağrı hisseder ki, ağrıdan kurtulmak
için cerraha amputasyon yapmasını kendisi teklif eder.
Ameliyatta embolinin çıkarılmasından başka, arteri-
osklerozis hastalığı damarlarda birçok seviyede mevcut
olduğu için daha distale ikinci bir ek bypass ameliyatı
eklenebilir. Fakat bu bypassların başarısı yüksek ol-
mayabilir. Bir diğer komplikasyon ise, mikroemboli-
lerdir. Yapılan damar cerrahisi ameliyatının seviyesine
göre, daha distalde ekstremitede ağrı, soğukluk ve mavi
iskemi ile seyreden akut klinik tablo ortaya çıkabilir.
Periferik mikroemboliler nadiren karın duvarına ve
skrotuma da gidebilir.Tedavide trombolitik tedavi veya
antikoagulasyonun yeri vardır.
(65,66)
Damar cerrahisinin
çok erken bir komplikasyonu olarak gelişen embolizm,
sıklıkla peynirimsi atherom plağı içeren damara yapı-
lan manupilasyonlardan veya trombus içeren damara
klemp konulan ameliyatlardan sonra gelişmekte, daha
distaldeki damarlara veya gree emboli gitmektedir.
Aorta içinde mevcut olan trombus klemp sonrası bar-
sak ve böbreklere doğru akar, ancak klemp kaldırıldı-
ğında milyonlarca partikül pelvis ve ekstremitelere
doğru gider. Bu komplikasyonu önlemek için cerrah
Resim.3 Aortobifemoral dacron Y greftin sol bacağında
greft tıkanıklığı - Anjiografi
Prof. Dr. Hakan Uncu, Yrd. Doç.Dr. Kamil Gülpınar
194
leri gre trombozlarına sebep olurlar. Öte yandan in-
situ bypasslarda valvulotom ile kapak bölgelerinde
yaptığımız kaçınılmaz hasarlar erken gre tromboz-
larına sebep olmaktadır.
(6,12)
Erken gre trombozlarında hiperkoagulobilite suçlu
olabilir. Bu hastalarda kanama-pıhtılaşmaya ait kan
profili hemen değerlendirilmelidir. Damar cerrahisi
ameliyatına girecek hastaların % 10’unda protein C
yetmezliği, lupus antikoagulanı veya bunlar gibi her-
hangi bir hiperkoagulobilite faktörünün olabileceği
hatırlanmalıdır. Çünkü genelde erken gre tromboz
oranı % 2’lerde iken, hiperkoagulobilite olan hastalarda
% 27’dir.
Gre trombozlarının tedavisinde tromboembo-
lektomi yanında, tromboza sebep olan hatalı durumun
tesbiti ve düzeltilmesi esastır. Ayrıca trombolitik tedavi
ve takiben antikoagulan tedavi uygulamasının yeri var-
dır. Fakat trombolitik tedavinin başka organlarda %
20’lere varan hemoraji komplikasyonunun olması se-
bebi ile bazı hastalarda kullanılmasının imkansız ol-
duğu unutulmamalıdır. Postoperatif gre açıklığının
değerlendirilmesinde Doppler ile akım olması her za-
man yeterli olmayabilir, yanıltıcı olabilir. Ameliyat ön-
cesinde alınamayan distal nabızların mevcudiyeti ve
grein kendisinde güçlü nabzın bulunması gre açık-
lığı için yeterli kanıt kabul edilir. Şüpheli durumlarda
intraoperatif anjiografi sıkca başvurulan uygulamadır.
Erken eksplorasyonun bir faydası tromboz henüz tüm
gree yayılmadan trombozun yerini belirleyerek has-
taya erken tedavi şansını vermek, ikinci faydası ise
trombozun zaman içinde oluşturacağı damar duvarı
hasarını önlemektir. Eğer proksimalde nabız alınıyor
ve distalde nabız yoksa, problem distalde yeni gelişen
bir pıhtı sebebiyledir, distal anastomoz açılarak gre
ve distal damarlardaki trombus temizlenir, teknik bir
hata mevcutsa düzeltilir. Eğer proksimalde nabız alı-
namıyor, fakat distal kısım yumuşak ve komprese edi-
lebiliyor ise, problem proksimaldedir.
(69)
Gre tıkanıklığı
Ameliyatın 1 ay sonrasından itibaren gelişen ve geç
bir komplikasyon olarak değerlendirilen gre tıkanık-
lıkları arasında, 1 ay ile 1 yıl arası dönemde gelişen tı-
kanıklıklarına “orta dönem gre tıkanıklığı” adı verilir.
Gre tıkanıklıklarının en çok görülen sebepleri; grein
kıvrılması, klemplerin yaptığı travmatik hasar, venleri
hazırlarken yaptığımız travma, valvlerde fibrozis olu-
şumu, miyointimal hiperplazi ve gre infeksiyonudur.
Bir yıldan daha sonraki uzun dönem gre tıkanıklık-
larında ise sıklıkla sebep, atherosklerotik hastalığın
ilk 30 gün içinde gelişen tıkanıklıklar, “erken gre trom-
bozu” olarak adlandırılır. Erken trombozların bir bö-
lümü olarak intraoperatif veya ilk 24 saat içinde ortaya
çıkan trombozlara ise “çok erken gre trombozu” adı
verilir. Bir aydan sonraki dönemden itibaren ortaya
çıkan tıkanıklıklar ise geç komplikasyonlar arasındadır
ve artık gre trombozu olarak değil, “gre tıkanıklığı”
olarak isimlendirilir.
(6)
Gre trombozlarının sebebi olarak sıklıkla teknik
hatalar görülmektedir. Bu teknik hatalar; anastomoz
hatlarında daraltan veya hatalı sütür uygulamaları, in-
timal disseksiyon sebebi ile akımın damar lümeni içine
doğru olması, bükülmüş gre, gre-damar çap uyum-
suzluğu, grein yerleştirme hatası, tünel hatası, gree
gelen kan akımının yetersizliği ve distal run-off ’un bo-
zuk olması olarak sıralanabilir. Otojen ven grei kul-
lanılan bypasslarda tromboz sebepleri olarak bunlara
ilaveten; variköz ven veya flebit geçirmiş venin kulla-
nılması, ven greinin küçük yan dallarının bazılarının
bağlanmayıp açık kalması ve hematom sayılabilir. Oto-
jen ven grei ters çevrilmiş olarak değil de, in-situ ven
bypass şeklinde uygulandığında; unutulmuş ven valv-
Resim.4 Greft tıkanıklığı sonrası yapılan dizüstü ampu-
tasyonda yara iyileşmesinde gecikme.
Damar Cerrahisinde Komplikasyonlar
195
dir.(Resim.4) Akut kritik iskemi nedeniyle gerçekleş-
tirilen major amputasyon insidansı %25' lerdedir. Bun-
ların %10'unda primer amputasyonlar söz konusu iken,
%15’inde amputasyon öncesinde bir revaskülarizasyon
denemesi mevcuttur. Akut iskemilerde diz ekleminin
üstünden yapılan amputasyonların bu eklemin altın-
dan yapılanlara oranı hemen hemen eşittir. Eğer majör
bir amputasyon gerekli ise, sonrasında protez olanağı
da göz önünde bulundurularak diz koruyucu bir am-
pütasyon yapılmaya çalışılmalıdır. Yara iyileşmesi daha
iyi olmasına rağmen, uyluk seviyesinde ampütasyon
ancak mutlak endikasyon durumlarında yapılmalıdır.
Çünkü ameliyat mortalitesi oranları dizüstü amputas-
yonlarda % 15’lerde iken, transtibial ampütasyonlarda
%5-10’dur. Ameliyat sonrasındaki 5 yıllık yaşam süresi
de dizüstü amputasyonlarda % 22 iken, dizaltı ampu-
tasyonlarda % 38 dir.
(72,73)
Reperfüzyon hasarı
Akut veya kronik arter tıkanıklığı sebebi ile uzun
süre iskemide kalan ekstremiteye başarılı bir tedavi
ile yeterli kan sevk edildikten sonra reperfüzyon hasarı
ortaya çıkabilir. Ekstremitede revaskülarizasyon sonrası
kapiller membran geçirgenliği artar, kaslardaki basınç
yükselir, yumuşak dokularda ödem oluşur. Fasyalar ile
ayrılmış ekstremite kompartmanlarında yer alan kas-
lardaki basınç 20 mmHg nin üzerine çıkar. Buna “kom-
partman sendromu” denir. Bacak kompartmanlarına
hızla fasyatomi yapmak gerekir. Çünkü kas yıkımı son-
rası kan ve idrarda kreatin kinaz, miyoglobin artar.
Kan kreatinin seviyesi 20 mg/dL den fazla, miyoglobin
konsantrasyonu 5000 U/L olması kritik olarak değer-
lendirilir. Hiperpotasemi ve asidoz, renal yetmezlik,
ilerlemesi ve grete anevrizmatik gelişimdir.
Otojen venlerin orta ve uzun dönemde tıkanıklık-
larının önemli sebeplerinden birisi miyointimal hi-
perplazilerdir. Ameliyatta artere yaptığımız müdaha-
lenin başlattığı growth faktörlerin salgılanması ve
bölgede fibroblast, makrofaj gibi hücrelerin anormal
birikimi sonrasında arterial düz kas hücrelerinde pro-
liferasyon ve endotelde hiperplazi olur. Bu değişiklikler
ven stenozuna, dolayısı ile gre tıkanıklığına sebep
olurlar.
(70)
Periferik bypass ameliyatlarında; daha önce koroner
bypass için çıkarılmamışsa, tromboflebit geçirmemiş
ise, variköz deforme yapıda değilse ve uzunluğu yeterli
ise, her zaman büyük ve küçük safen venler, sefalik
veya bazilik venler gre olarak tercih edilmelidir.
Çünkü uygun otojen ven grei olmadığında zorunlu
olarak kullanılan PTFE ve dakron grelerin geç dö-
nemde tıkanıklık riskleri daha fazladır. Bu sentetik
protezlerin iç yüzeylerinde fibrinojen, fibrin, lökosit
ve eritrosit birikmekte, psödo-intima oluşmaktadır.
Psödo-intima sonrası tıkanıklık oluşumu çok zor de-
ğildir. Diz-altı bölgede PTFE grelerin açıklığı dacron
grelerden daha iyi olsa da, çok düşük oranlardadır.
Geç dönemde ortaya çıkan gre tıkanıklıklarının
klinik tablosu, klodikasyon ağrısından kritik iskemiye
ve hatta akut arter tıkanıklığı bulgularına kadar çok
farklı şekilde olabilir. Grei tıkanan hastanın klinik
tablosu çoğu zaman ameliyat öncesi günlerine dön-
mekle kalmaz, daha da kötü olur. Çünkü ameliyat sı-
rasında bazı kollateralleri kendimiz bağlarız, bazı kol-
lateraller ise başarılı gre çalışmaya başladıktan sonra
kendiliğinden kapanmaktadır.
Gre tıkanıklığı tanısı konduktan sonra tromboliz
tedavisi veya gre trombektomisi başarıyla uygulana-
bilir. Fakat bu yeterli olamaz. Balon anjioplasti, anas-
tomoz hattına patch anjioplasti, grei atlayan ek bypass
uygulaması gerekebilir. Bunlardan daha sık yapılan
uygulama ise, grein çıkarılarak yeni bir grein yer-
leştirilmesidir. Aortada tıkayıcı hastalık sebebi ile kon-
muş olan grein tıkandığı bazı hastalarda grei değiş-
tirmek yerine, ekstra-anatomik bypasslar tercih
edilebilir.
Amputasyon
Eğer önemli oranda doku harabiyeti ile seyreden
geri dönüşümsüz bir iskemik tablo söz konusu ise, bir
primer ampütasyon neredeyse kaçınılmazdır. Fakat te-
davi edilemeyen gre tıkanıklıklarından sonrasında
da yine amputasyon mecburiyeti ortaya çıkabilmekte-
Prof. Dr. Hakan Uncu, Yrd. Doç.Dr. Kamil Gülpınar
196
negatiflere etkili antibiotik seçilebilir.
(75,76)
Bypass yapılmış olan hastalarda gre bölgesinde
eritem, indurasyon, sellülit veya cilte açılmış olan fron-
kül gibi lezyon, cerrah için bir gre infeksiyon bulgusu
olmalıdır. İnguinal bölgedeki infeksiyonun teşhis edil-
mesi kolayken, aorta protezlerinin infeksiyonunu teşhis
etmek zordur. Aortoiliak bypass gibi derinde yerleşik
grelerde infeksiyon geliştiğinde, elimizdeki yegane
bulgular sebebi bilinmeyen ateş ve hafif lökositozdur.
Bazı gre infeksiyonları ise ciddi sepsis tablosu ile or-
taya çıkmaktadır. Bu ağır klinikten sorumlu olarak
izole edilen mikroorganizmalar genellikle methicillin-
resistant staphylococcus aureus (MRSA) ve p.aerugi-
nosa olmaktadır. Gre infeksiyonlarının nadir görülen
sonuçları; purpura döküntülere yol açan septik emboli,
anastomoz hattında kanama ve psödoanevrizma ola-
bilir.
Gre infeksiyonlarının tanısı her zaman çok kolay
olmayabilir. Kan kültürleri ve alınabilecek lezyon var
ise sürüntü kültürleri faydalı olur. Buradan çıkacak an-
tibiogram sonucuna göre de antibiotik tedavisi düzen-
lenecektir. Gre çevresinde kolleksiyon varlığı bilgisa-
yarlı tomografi ile gösterilebilir. Bu kolleksiyon
bölgesinde gaz bulunması infeksiyon lehinedir. Bura-
dan yapılacak perkutan aspirasyon kesin tanı koydu-
racaktır ama, bu işlem sırasında normal gree infeksi-
yon bulaştırılabileceği ihtimali de unutulmamalıdır.
Radyoizotopla işaretlenmiş lökosit sintigrafisi ve MR
diğer başvurulacak tanı yöntemleridir. Anjiografi ise,
tedavi için ancak yeni bir damar ameliyatı planlandı-
ğında yapılmalıdır.
Gre infeksiyonlarında daha doğru olan, tedavi et-
mek değil, infeksiyonun önüne geçmektir. Sterilizas-
yona, saha temizliğine ve ameliyat kurallarına özen
gösterilmeli, hemostaz ve gerekli direnaj sağlanmalı,
uygun proflaktik antibiyotik kullanılmalıdır. Uzun sü-
ren ameliyatlarda, ameliyat sırasında ikinci doz anti-
biotik yapılmalı, ameliyat sonrası pansumanlarda dik-
katli olunmalıdır. Yüzeyel grelerde infeksiyon
belirlendiğinde eğer gre patent ise, gre çevresindeki
infekte dokulara uygun debridman ve direnaj sağlan-
malıdır. Sonrasında gentamisinli solüsyonlar ile yıkayıp
diren konduktan sonra kesi tekrar kapatılmalıdır. Bir
başka öneri de, grein o bölgesinin kas flebi ile çevril-
mesidir. Son zamanlarda kullanılan negatif basınçlı va-
kum tedavilerinin umut veren sonuçları vardır, fakat
kanamaya yol açabileceğinden vakumun doğrudan da-
mar üzerine yapılmaması gerekir.
(77)
Gre infeksiyo-
nuna neden olabilecek tahmini mikroorganizmaya yö-
sonrasında multipl organ yetmezliği, aritmi, kardiak
arrest gelişebilir. “Haimovici- Legrain- Cormier Sen-
dromu “ olarak da adlandırılır. Zamanında tedavi edil-
mez ise mortalitesi yüksek bir tablodur. Beklemeksizin
yapılacak fasyatomi yanında, agresif sıvı tedavisi, diü-
retik, mannitol, Ca-glukonat, insülinli glukoz ve he-
modiyaliz gerekli olur.
(73)
Gre infeksiyonları
Damar cerrahisinin ekstremiteyi ve hayatını tehdit
eden önemli komplikasyonlarından bir tanesi gre in-
feksiyonlarıdır. Acil şartlarda yapılan veya uzun süre
devam eden damar ameliyatlarında infeksiyon riski
daha yüksektir. Yine femoral bölgede yapılmış insizyon
varsa ve sentetik gre tercih edilmiş ise, risk fazladır.
Ayakta açık yara olan hastalarda da gre infeksiyonu
daha sık görülmektedir. Gre infeksiyonu riskini ar-
tıran sistemik durumlar ise, genelde yara iyileşmesini
olumsuz etkileyen durumlardan farklı değildir. Bunlar
diabet, immün yetmezlik, malignite veya renal yet-
mezlik mevcudiyeti, steroid tedavisi ve obezitedir.
Gre infeksiyonları yıllar sonra ortaya çıkabilmekle
birlikte, %50’den fazlası ameliyattan sonraki ilk bir ay
içinde, yani erken dönemde görülmektedir. Bunun
önemli sebebi, ameliyat sırasında oluşan bakteriyal
kontaminasyondur. Bunun nedeni ameliyat sırasında
sterilizasyon kurallarına uymamak olabileceği gibi, cilt
florasındaki mikroorganizmaların bulaştırılması da
olabilir. Ayrıca duodenum ve barsaklardan, infekte lenf
nodlarından ve infekte atherom plağından bulaş mey-
dana gelebilir. Bu gerekçeyle mümkün olduğu kadar
duodenum ve barsak diseksiyonundan kaçınmak, gre
çevresinde hematom veya sıvı kolleksiyonunu önlemek
gerekir. Gre infeksiyonlarında suçlanan bir diğer fak-
tör ise, hastada herhangi bir sebeple oluşmuş bakteri-
yemilerdir.
(74)
Gre infeksiyonlarında değerlendirilen kan ve gre
kültürlerine göre, en sık görülen mikroorganizmalar
staphylococcus aureus, staphylococcus epidermidis, esc-
herichia coli’dir ve bunlar tüm gre infeksiyonlarının
% 80’ inden sorumludur. Erken gre infeksiyonlarında
karşılaştığımız etkenler; staphylococcus aureus, strep-
tococcus faecalis, escherichia coli, klebsiella, proteus,
pseudomonas aeruginosa’dır ve sıklıkla bunlardan bir-
den fazlası birlikte olarak infeksiyon etkenidir. Geç gre
infeksiyonlarında daha çok etkili olan mikroorganizma
ise, bunlardan daha az virulan olan staphylococcus
epidermidis’tir. S.epidermidis daha az tehlikelidir ve
yol açtığı gre infeksiyonlarındaki klinik tablo çok
ağır değildir. Proflakside s.aureus, s.epidermidis ve gram
Damar Cerrahisinde Komplikasyonlar
197
taliteyi arttırmaktadır.
(81,82)
Gre infeksiyonu sonrası
yeniden gre uygulanan hastaların genel durumu bo-
zuk ise veya immünsupresyon mevcutsa mortalilte
yükselir. Yeniden gre konan hastalar re-infeksiyon
açısından düzenli aralıklar ile kontrol edilmelidir. İkinci
defa gre uygulaması yapılan hastalara uygulanacak
antibiotik tedavisinin süresi tartışmalıdır. Bazı cerrahlar
laboratuvar parametrelerini dikkate alır iken, bazıları
tedaviyi aylarca sürdürmektedirler. Öte yandan allog-
re ile yeniden revaskülarizasyon yapılan hastaların
% 26’sının ilk sene içinde, % 45’inin ise 5 yıl içinde in-
feksiyona bağlı olmayan başka bir sebeple hayatını
kaybettiği unutulmamalıdır.
(83)
Dostları ilə paylaş: |