|
|
səhifə | 23/100 | tarix | 24.05.2020 | ölçüsü | 1,08 Mb. | | #31493 |
| Arab Azer1
: sihirbazlar
es seharatu
|
: sihirbazlar
|
eş şehevâti
|
: şehvetler, nefsin aşırı düşkünlükleri
|
eş şehra
|
: bu ay
|
eş şehru
|
: ay
|
es seîri
|
: alevli ateş, cehennem
|
es sekalâni
|
: ağırlık sahibi olan iki toplum kendi âlemlerinde fizik ağırlığı ve bilinçli varlıklar olmaları sebebiyle, ağır sorumluluğu olan insanlar ve cinler
|
es sekînete
|
: sekînet, güven duygusu, huzur
|
eş şekûru
|
: çok şükredenler
|
es selâme
|
: selâm
|
es selâmu
|
: selâmete erdiren
|
es selâsilu
|
: zincirler
|
es seleme
|
: teslim, sulh, barış
|
es seleme
|
: teslim olmak
|
es seleme
|
: teslimiyet
|
es selvâ
|
: bıldırcın
|
es sem'a
|
: kulak verdi, dinledi, işitti
|
es semâe
|
: sema, gök
|
es semâe
|
: sema
|
es semâi
|
: sema, gökyüzü, gök
|
es semai (mines semai)
|
: sema, gök (semadan, gökten)
|
es semarâti
|
: ürünler, meyveler, mahsuller
|
es semâu
|
: sema, gökyüzü
|
es semâvâti
|
: semalar, gökler
|
es semâvâtu
|
: semâlar, gökler
|
es semerâti
|
: ürünler, meyveler
|
es semerâti
|
: ürünler, meyveler
|
es semîu
|
: sem'îdir, en iyi işitendir
|
es semîu
|
: hakkıyla işiten
|
eş şemse
|
: güneş
|
es semûmi
|
: hücrelere işleyen kavurucu ateş
|
es serâiru
|
: sırlar, gizli şeyler
|
eş şerru
|
: şerr, kötülük
|
es sev'i
|
: kötü
|
es sev'ı
|
: kötü, fena (felâket)
|
eş şeyâtîne
|
: şeytanlar
|
es seylu
|
: sel
|
es seyre
|
: seyir, gezme, yürüme, dolaşma
|
eş şeytâne
|
: şeytan
|
eş şeytâni
|
: şeytan
|
eş şeytânu
|
: şeytan
|
es seyyiâti
|
: kötülükler, günahlar
|
es seyyiâti
|
: kötülükler, kaybedilen dereceler
|
es seyyiete
|
: seyyiat, kötülük
|
es seyyietu
|
: günah, kötülük
|
es sicilli
|
: sicil, üzeri yazılı kâğıt
|
es sicne
|
: zindan
|
es sicnu
|
: hapishane, zindan
|
es sıdkı
|
: doğru, gerçek, hakikat
|
es sıdkı
|
: doğru, gerçek
|
es sidrete
|
: sidre
|
es sihra
|
: sihir, büyü
|
es sikâle
|
: fakat
|
es sikâyete
|
: su kabı
|
es sinîne
|
: yıllar, seneler
|
eş şi'râ
|
: Şira (Yıldızı)
|
es sırâta
|
: yol
|
es sırâta el mustekîme
|
: Sıratı Mustakîm
|
es sırâte el mustakîme
|
: Sıratı Mustakîm, Allah'a ulaştıran yol
|
es sırâte el mustakîme
|
: Sıratı Mustakîm, Allah'a ulaştıran yol
|
eş şi're
|
: şiir
|
eş şirke
|
: şirk
|
es sirre
|
: sır olan: sır, gizli
|
eş şitâi
|
: kış
|
es sıyâme
|
: oruç
|
es sûâ
|
: en kötü, çok kötü
|
es subhu
|
: sabah (vakti)
|
es sucûdi
|
: secde edenler
|
es sudûr
|
: sineler, göğüsler
|
es sudûri
|
: sadırlar, sineler, gönüller
|
es sudûru
|
: sineler, göğüsler
|
es sudusu
|
: altıda bir
|
es sûe
|
: şerr, kötülük, fenalık
|
es sufehâe
|
: sefihler, aklı ermeyenler, mallarının değerini bilmeyenler
|
es sufehâu
|
: sefihler, kendini bilmeyenler
|
eş şuhedâu
|
: şahitler
|
eş şuhha
|
: hırs, cimrilik, kıskançlık
|
es suhufu
|
: sahifeler (amel defterleri), kaydolmuş bilgilerin bulunduğu dökümanlar
|
es sulbi
|
: omurga
|
es sulusu
|
: üçte biri
|
es summe
|
: sağır(lar)
|
es sumunu
|
: sekizde bir
|
es sûri
|
: sûr
|
es sûu
|
: kötülük
|
esâbe
|
: isabet etti, irade etti, diledi
|
esâbe
|
: isabet etti
|
esâbe-hâ
|
: ona isabet etti
|
esâbe-hum
|
: onlara isabet etti
|
esâbe-ke
|
: sana isabet etti
|
esâbe-kum
|
: size isabet etti
|
esâbet
|
: isabet etti
|
esâbet-hum
|
: onlara isabet etti
|
esâbet-kum
|
: size isabet etti
|
esâbia-hum
|
: onların parmakları, parmakları
|
esâbia-hum
|
: onların parmakları, parmakları
|
esâe
|
: kötülük yaptı, kötülük işledi
|
esâe
|
: kötülük yaptı
|
eşakku
|
: daha güç, daha meşakkatli
|
esâmen
|
: günah, ceza, azap
|
esamme-hum
|
: onların işitme hassalarını sağır yaptı
|
eşâret
|
: işaret etti
|
esâretin
|
: eserler, izler
|
esâsen
|
: çeşitli mal, ev eşyası (giyecek, kullanılacak şeyler)
|
esâtîru
|
: masallar, yazılan şeyler
|
esâtîru
|
: yazılan şeyler, efsaneler
|
esâtîru
|
: (satırlar) masallar, asılsız sözler
|
esâu
|
: kötülük, fenalık yapanlar
|
eşedde
|
: daha şiddetli, daha kuvvetli
|
eşedde el azâbi
|
: azabın (en) şiddetlisi
|
eşeddu
|
: daha şiddetli, daha çok: daha kuvvetli
|
esefen
|
: üzüntü (ile), esefle, esef ederek
|
es'el
|
: sor
|
eserne
|
: tozu dumana kattılar
|
eşfakne
|
: korktular
|
eşfaktum
|
: çekindiniz, korktunuz
|
esfâran
|
: ciltlerle kitap
|
esfâri-nâ
|
: seferlerimiz
|
esfele sâfilîne
|
: esfeli safilin, sefillerin en sefili, en sefil hale
|
eshantumû-hum
|
: onları güçsüz, zayıf bıraktınız
|
eshatallâhe
|
: Allah'ı kızdırdı, öfkelendirdi
|
eşhurin
|
: aylar
|
esifen
|
: üzüntülü olarak, üzülerek
|
eşıhhaten
|
: daha cimri, çok cimri
|
eşıhhaten
(şehha)
|
: daha cimri, çok cimri
: (cimri)
|
esîmin
|
: günahkâr
|
esîmin
|
: günah işleyenler, günahkârlar
|
eşirun
|
: kibirli, haddini aşan
|
eşkâ-hâ
|
: onun en çok şâkî olanı
|
eskâle-hâ
|
: onun ağırlıkları
|
eskâle-hum
|
: onların yükleri, günahları
|
eskâle-kum
|
: ağırlıklarınız, ağır eşyalarınız
|
eskâlen
|
: yükler, günahlar
|
eskâli-him
|
: onların yükleri, günahları
|
eskennâ-hu
|
: onu iskân ettik, yerleştirdik, durdurduk
|
eskentu
|
: yerleştirdim, iskân ettim
|
eskıt
|
: düşür
|
eşkû
|
: şikâyet ederim (arz ederim)
|
eşkur
|
: şükredeceğim
|
eslemâ
|
: ikisi teslim oldu
|
esleme
|
: teslim etti: teslim oldu
|
eslem-nâ
|
: İslâm olduk, teslim olduk
|
eslemtu
|
: ben teslim oldum
|
eslihate-hum
|
: kendi silâhlarını
|
eslim
|
: teslim ol
|
eslimû
|
: teslim olun
|
esmâen
|
: isimler
|
esmau
|
: işitirim
|
esmâun
|
: isimler
|
esmi' bi-him
|
: onlara işittir (neler neler, hayret edilecek şeyler işittirilir)
|
esrâ bi
|
: gece yürüttü
|
eşrakû
|
: Allah'a ortak koştular, şirk koştular 7 - yeveddu
|
eşrâtu-hâ
|
: onun işaretleri, alâmetleri
|
esrefû
|
: israf ettiler, haddi aştılar
|
eşrektumû-ni
|
: beni ortak koşmanız
|
eşrekû
|
: (Allah'a) ortak (şirk) koştular
|
esri
|
: gece yürüyüşü yap
|
es-semarâti
|
: ürünler, meyveler
|
estafâ-hu
|
: onu seçti
|
estafâ-ki
|
: seni seçti
|
estagferte
|
: sen mağfiret diledin
|
estahlis-hu
|
: onu seçtim, (bana) has kıldım
|
eştâten
|
: ayrı ayrı, dağınık olarak
|
estecâbû
|
: davete icâbet ettiler, uydular
|
estecib
|
: (ben) icabet edeyim
|
estekberte
|
: sen kibirlendin
|
estekberû
|
: büyüklük tasladılar, kibirlendiler
|
eşteravu
|
: satın aldılar
|
estevâ
|
: yöneldi, istiva etti
|
eşudde-hu
|
: kemâl, olgun çağına, en kuvvetli çağına
|
eşudde-humâ
|
: onların en kuvvetli çağı, gençlik çağı
|
eşudde-kum
|
: sizin en kuvvetli (erginlik) çağınız
|
esveddet
|
: karardı
|
esvee
|
: en kötü, daha kötü
|
esviretun
|
: bilezikler
|
eşyâa-kum
|
: sizin denginiz olanlar, sizin gibi düşünenler, sizin gibi davrananlar, sizin gibi olanlar
|
eşyâe-hum
|
: onların eşyaları (şeyleri), hakları
|
et taâme
|
: yemek
|
et tâbûtu
|
: tabut, sandık
|
et tâgûte
|
: tagut, insan ve cin şeytanlar
|
et tâgûti
|
: tagut, şeytan
|
et tagûtu
|
: tagut, şeytan ve avanesi, insan ve cin şeytanlar
|
et tagûtu
|
: tagut, şeytan ve avanesi, insan ve cin şeytanlar
|
et takvâ
|
: takva (sahibi olmak)
|
et talâka
|
: boşama
|
et talâku
|
: boşamak
|
et tâlibu
|
: talep eden, isteyen
|
et tâliyâti
|
: tilâvet edenler, okuyanlar
|
et tâmmetu
|
: dayanılmaz musîbet
|
et tarfi
|
: bakışlar
|
et tavdi
|
: yüksek dağ
|
et tayra
|
: kuş(lar)
|
|
Dostları ilə paylaş: |
|
|