ellezîne hâdû
|
: yahudi olanlar, yahudiler
|
ellezîne hum
|
: ki onlar
|
ellezîne keferû
|
: inkâr edenler, kâfir olan kimseler, kâfirler
|
ellezîne kezebû
|
: yalan söyleyen kimseler
|
ellezîne kezzebû
|
: yalanlayanlar, yalanlayan kimseler
|
ellezîne kutilû
|
: öldürülenler
|
ellezîne lâ yecidûne
|
: bulamayanlar
|
ellezîne lâ yercûne
|
: dilemeyenler
|
ellezîne lâ yu'minû
|
: mü'min olmayan kimseler
|
ellezîne mekerû
|
: tuzak kuranlar, hileler düzenleyenler
|
ellezîne meleket eymânu-kum
|
: ellerinizin altında sahip olduklarınız (köleleriniz, cariyeleriniz)
|
ellezîne min ba'di-him
|
: onlardan sonrakiler
|
ellezîne min kabli-him
|
: onlardan önceki kimseler
|
ellezîne nâfekû
|
: nifak çıkaranlar, münafıklar
|
ellezîne saberû
|
: sabredenler, sabrın sahipleri
|
ellezîne sadakû
|
: onlar sadık oldular, sadık olanlar
|
ellezîne şekû
|
: şâkî olanlar, mutsuz olanlar, bed- baht olanlar
|
ellezîne suidû
|
: mutlu olanlar, said olanlar
|
ellezîne ted'ûne
|
: dua ettikleriniz, taptıklarınız
|
ellezîne yuhâlifûne
|
: hilâfet edenler, karşı gelenler
|
ellezîne yu'minûne
|
: îmân edenler
|
ellezîne zalemû
|
: ki onlar zulmettiler, zulmedenler
|
ellezîne zalemû enfuse-hum
|
: nefslerine zulmeden kimseler
|
ellezîne zehebet
|
: giden kimselere, gidenlere
|
elsinete-hum
|
: dillerini
|
elsineti-kum
|
: sizin dilleriniz, lisanlarınız
|
elsinetu-hum
|
: onların dilleri
|
elsinetu-kum
|
: sizin diliniz
|
elvânu-hâ
|
: onun renkleri
|
elvânu-hu
|
: onun renkleri
|
elvânu-hu (levn)
|
: onun renkleri (renk)
|
elzemnâ-hu
|
: onu bağladık, astık
|
em
|
: veya, yoksa(öyle) mi, hem de, ya da
|
em emintum
|
: emin mi oldunuz
|
em eredtum
|
: yoksa siz istediniz mi
|
em hasibtum
|
: yoksa siz zannediyor musunuz
|
em sabernâ
|
: yoksa sabır mı ettik
|
em tunebbiûne-hu
|
: yoksa ona haber mi veriyorsunuz
|
em yedussu-hu (desse)
|
: yoksa onu gömsün mü (gömdü)
|
em yehâfûne
|
: veya, yoksa korkuyorlar
|
em(i)
|
: yoksa, veya
|
em'âe-hum
|
: onların bağırsakları
|
emânete-hu
|
: onun emanetini
|
emâniyye
|
: emaniyye, kişilerin kendilerinin yazdığı kitaplar, zan, temenni
|
emâniyyu-hum
|
: onların emaniyyesi, zan ve kuruntusu
|
emâte
|
: öldüren
|
emâte-hu
|
: onu öldürdü
|
emdıye
|
: geçip gideceğim
|
emedde-kum
|
: size yardım etti
|
emeden
|
: uzun zaman, uzun süre, müddet
|
emeden baîden
|
: uzak bir mesafe
|
emelen
|
: ümit olarak, emel olarak
|
emeneten
|
: emniyet, güvenmek
|
emera
|
: emretti
|
emera-hu
|
: ona emretti
|
emere
|
: emretti
|
emere-hum
|
: onlara emretti
|
emere-kum(u) allâhu
|
: Allah size emretti
|
emernâ
|
: emrettik
|
emerte-hum
|
: sen onlara emrettin
|
emette-nâ
|
: bizi öldürdün
|
emhil-hum
|
: onlara süre tanı (kendi hallerine bırak)
|
emillâhu (emi allâhu)
|
: yoksa, Allah mı
|
emînin
|
: emin, güvenli
|
emintu-kum
|
: sizden emin oldum
|
eminû
|
: emin oldular
|
emînun
|
: emin, güvenilir
|
emiri-hi
|
: onun emri
|
emirtâbû (em irtâbu)
|
: veya, yoksa şüphe ettiler
|
emittehazû (em ittehazû)
|
: yoksa edindiler mi
|
emleenne
|
: mutlaka dolduracağım
|
emleytu
|
: ben mühlet (süre) verdim
|
emmâ
|
: ama, ...ise
|
emmâ ehadu-kumâ
|
: ama, fakat, sizin ikinizden biri
|
emme
|
: fakat, lâkin, amma
|
emmellezîne (emmâ ellezîne)
|
: fakat onlar
|
emnen
|
: emniyet, güven
|
emra
|
: emre
|
emre
|
: emir
|
emre fir'avne
|
: firavunun emri
|
emreeteyni
|
: iki kadın
|
emre'etu el azîzi
|
: azîzin (vezirin) hanımı
|
emre-hâ
|
: onun emri
|
emre-hum
|
: onların emirleri, emirlerini: onların işleri
|
emren
|
: bir iş: emir: işleri, bir durum
|
emrî
|
: emrime
|
emri-hi
|
: onun emri
|
emri-him
|
: onların işleri, işleri
|
emrin
|
: iş, emir
|
emri-nâ
|
: bizim emrimiz
|
emru
|
: emir, iş
|
emru allâhi
|
: Allah'ın emri
|
emru es sâati
|
: o saatin emri
|
emru fir'avne
|
: firavunun emri
|
emru rabbi-ke
|
: Rabbinin emri
|
emru-hu
|
: onun emri
|
emru-hu
|
: onun işi, kendi işi
|
emrullâhi (emru allâhi)
|
: Allah'ın emri
|
emrun
|
: bir emir, iş, durum, haber
|
emru-nâ
|
: bizim emrimiz
|
emsâle-hum
|
: onların misâlleri, kendi durumları
|
emsâle-kum
|
: sizin emsalleriniz, suretleriniz
|
emsâlu-hâ
|
: onun benzeri
|
emseke-humâ
|
: o ikisini tutar
|
emselu-hum
|
: onlara emsal olan (en iyi örnek olan, üstün olan)
|
emsik
|
: tut
|
emvâle
|
: mallar
|
emvâle-hum
|
: onların malları, kendi malları, malları
|
emvâle-kum
|
: mallarınız
|
emvâle-kum(u)
|
: sizin mallarınızı
|
emvâlen
|
: mallar (mal olarak)
|
emvâli
|
: mallar
|
emvâli-kum
|
: sizin mallarınız
|
emvâlu-nâ
|
: bizim mallarımız
|
emvâten
|
: ölüler
|
emvâtun
|
: cansızdır, ölüdürler
|
en
|
: olması: olmak (mastar eki)
|
en abbedte
|
: senin köle yapman
|
en a'budallâhe (en a'bude allâhe)
|
: Allah'a kul olmak
|
en a'bude
|
: benim ibadet etmem
|
en a'bude allâhe
|
: benim Allah'a kul olmam
|
en a'budu
|
: kul olmak
|
en ahric
|
: çıkarmak
|
en âminû
|
: âmenû olmak, îmân etmek
|
en âtâ-hu
|
: ona vermesi
|
en âzene
|
: benim izin vermem
|
en azfere-kum
|
: sizi muzaffer kılması
|
en bûrike
|
: mübarek kılındı
|
en câe
|
: gelmek
|
en câe bi
|
: getirmesi
|
en câe-hu
|
: onun gelmesi
|
en câe-hum
|
: onlara gelmesi
|
en câet
|
: gelmesi
|
en deav
|
: isnat etmek, istemek
|
en eddû
|
: eda edin, verin, gönderin
|
en eîbe-hâ
|
: onu kusurlu yapmak
|
en ekîmû
|
: ikame etmeleri, ayakta, hayatta tutmaları
|
en ekûne
|
: olmak (benim olmam)
|
en ensaha
|
: nasihat etmek
|
en enzirû
|
: uyarmaları (için), uyarsınlar diye
|
en erdıî-hi
|
: onu emzirmesi
|
en ersil
|
: göndermesi
|
en es'ele-ke
|
: senden istemekten
|
en eşkure
|
: şükretmek
|
en eşkure
|
: benim şükretmem
|
en eslemû
|
: İslâm'a girmeyi
|
en esri
|
: gece yürümesi, gece yola çıkması
|
en eşukka
|
: zorluk çıkarmak, mecbur etmek
|
en ezkure-hu
|
: onu hatırlamayı
|
en halaka
|
: yaratması
|
en halaka-kum
|
: sizi yaratması
|
en hedâ-kum
|
: sizi hidayete erdirmesi, ulaştırması
|
en ıdrib
|
: vurması
|
en ısnai
|
: yapmasını
|
en i'ti
|
: gitmesi
|
en ittebi'
|
: tâbî olmayı
|
en ittehızî
|
: (edinmek) edinmesini
|
en itteku
|
: takva sahibi olma
|
en kâlû
|
: onların demeleri
|
en kâlûktulû-hu
|
: "onu öldürün" demek
|
en kâlû'ti-nâ
|
: "bize getir'' demek
|
en ketebe
|
: yazması
|
en kezzebe
|
: yalanlamak
|
en kezzebû
|
: yalanlamak, tekzip etmek
|
en kunnâ
|
: olmuş olmamız
|
en kuntum
|
: sizin olmanız
|
en lâ ilâhe
|
: ilâh olmadığını (ilâh yoktur)
|
en lâ ta'budû
|
: kul olmayın
|
en lâ tuşrik
|
: senin şirk koşmaman
|
en lâ yuşrikne
|
: (kadınların) ortak koşmaması
|
en lem tekun
|
: olmadı, olmamış
|
en lem yagnev
|
: yaşamadılar, var olmadılar
|
en lem yera-hû
|
: onu görmeyeceğini, görmediğini
|
en lem yesma'-hâ
|
: onu işitmedi
|
en len nakdire
|
: muktedir olamayacağız
|
en len yakdira
|
: asla güç yetiremeyeceğini
|
en len yenkalibe
|
: asla dönmeyecekler
|
en len yensure-hu
|
: ona asla yardım etmez
|
en len yuhrice allâhu
|
: Allah asla çıkarmaz
|
en lev kânû
|
: eğer olsaydılar
|
en menne allâhu
|
: Allah'ın ni'metlendirmesi
|
en messeniye
|
: bana dokunması (gelmesi)
|
en na'bude
|
: tapmaktan (bizim tapmamız)
|
en na'bude
|
: bizim tapmamız
|
en nahîli
|
: hurma ağaçları
|
en naîmi
|
: ni'metler
|
en naîmi
|
: naim (ni'metlendirilmiş
|
en naîmi
|
: naim (ni'metlendirilmiş
|
en nâkate
|
: dişi deve
|
|