en nâkati
: dişi deve
|
en nâre
|
: ateş
|
en nâri
|
: ateş
|
en nâri ellezî
|
: o ateş ki
|
en nâru
|
: ateş
|
en nâru elletî
|
: o ateş ki
|
en nârun
|
: ateş
|
en nasârâ
|
: hristiyanlar
|
en nâse
|
: insanlar
|
en nâse en nâsu
|
: insanlar insanlar
|
en nâsi
|
: insanlar
|
en nâsırîne
|
: yardımcılar
|
en nâşitâti
|
: incitmeden çekip çıkaranlara
|
en nâsu
|
: insanlar
|
en natmise
|
: dümdüz etmemiz, silmemiz
|
en nâziâti
|
: kuvvetle, söke söke çekip alanlar
|
en nâzirîne
|
: nazar edenler, görenler, bakanlar
|
en nebiyye
|
: nebî, peygamber
|
en nebiyyi
|
: nebî, peygamber
|
en nebiyyîne
|
: nebîler, peygamberler
|
en nebiyyu
|
: nebî, peygamber
|
en nebree-hâ
|
: onu yaratmamız
|
en nec'ale-hum
|
: onları kılarız
|
en necvâ
|
: gizli gizli konuşma, gizli fısıldaşma
|
en necvâ
|
: fısıltı, gizli konuşma
|
en necvellezîne (necve ellezîne)
|
: fısıldaşırlar o kimseler
|
en nedâmete
|
: pişmanlıklar
|
en nef'ale
|
: yapmamız
|
en neffâsâti
|
: nefes edenler, üfleyenler
|
en nefse
|
: nefs, kimse, kişi
|
en nefselletî (en nefse elletî)
|
: bir kişi, ki o(nu)
|
en nehâre
|
: gündüz
|
en ne'huze
|
: alıkoymamız, onu almamız, tutmamız, alıkoymamız
|
en nekfure
|
: inkâr etmemizi
|
en nekûle
|
: bizim dememiz
|
en nekûne
|
: bizim olmamız
|
en nemlu
|
: karıncalar (topluluğu)
|
en nemunne
|
: ni'metlendirmek
|
en neş'ete
|
: neş'et, çıkış, yeniden yaratılış
|
en neş'ete
|
: yaratılış
|
en neş'ete el âhırete
|
: ahiretin inşası, ahiretin yaratılması
|
en netekelleme
|
: bizim söylememiz
|
en ne'tiye-kum
|
: size bizim getirmemiz
|
en netruke
|
: bırakmamız, terketmemiz, vazgeçmemiz
|
en nettehıze
|
: bizim edinmemiz
|
en nettehıze
|
: edinmemiz
|
en nevâsî
|
: alınlar
|
en nezega
|
: arasını açmak
|
en nezille
|
: bizim zelil olmamız
|
en nezîru
|
: nezir, uyarıcı
|
en nikâha
|
: nikâh
|
en nisâe
|
: kadın(lar)
|
en nisâu
|
: kadınlar
|
en nısfu
|
: yarım, yarısı
|
en nubuvvete
|
: nebîlik, peygamberlik
|
en nucûmi
|
: yıldızlar
|
en nuhlike
|
: helâk etmeyi
|
en nuriye-ke
|
: sana bizim göstermemiz
|
en nursile
|
: bizim göndermemiz
|
en nûru
|
: ve nur, aydınlıklar
|
en nuşrike
|
: şirk koşmamız
|
en nuşûru
|
: nüşur, yeniden dirilip yayılma
|
en nutfete
|
: bir nutfe, bir damla
|
en nuzuru
|
: uyarmalar
|
en nuzuru
|
: uyarılar
|
en rabatnâ
|
: rabıta kurmamız, bizim bağlamamız
|
en reâ
|
: muhakkak gördü
|
en reâ-hu
|
: kendini görmesi
|
en sabernâ
|
: sabretmemiz
|
en sebbetnâ-ke
|
: biz seni sağlamlaştırmamız
|
en sebbihû
|
: tesbih etmeleri
|
en tahbeta
|
: heba olması, boşa gitmesi
|
en tahhirâ
|
: temizlemek
|
en tahkumû
|
: hükmetmeniz
|
en tahşâ-hu
|
: senin ondan çekinmen
|
en tahşea
|
: huşûya ulaşmak, huşû duymak
|
en taksurû
|
: kısaltmanız
|
en taktule-nî
|
: beni öldürmek
|
en tasbirû
|
: sabretmeniz
|
en tebeddele
|
: (bedel ile) değiştirmek
|
en teberrû
|
: ebrar kimseler olmanız
|
en teberrû
|
: ebrar kimseler olmanız
|
en teberrû-hum
|
: onlara iyilik yapmanız
|
en tebîde
|
: kuruyup yok olmak, helâk olmak
|
en tebtegû
|
: aramanız, talep etmeniz, istemeniz
|
en tebtegû
|
: istemeniz
|
en tebtegû
|
: aramanız, talep etmeniz, istemeniz
|
en tec'ale
|
: senin yapman
|
en tec'alû
|
: kılmanız, edinmeniz, yapmanız
|
en te'cure-nî
|
: bana ücretli çalışman, hizmet etmen
|
en tedhulû
|
: girmek, girmeniz
|
en tedılle
|
: dalâlette olması, unutması
|
en tedılle
|
: dalâlette olması, unutması
|
en tedıllu
|
: dalâlette kalmanızı, sapmanızı
|
en tef'alû
|
: sizin yapmanız
|
en tefşelâ
|
: korkmak, korkaklık göstermek
|
en tehdû
|
: senin hidayet etmen
|
en te'huzû
|
: almanız
|
en tekaa
|
: düşmek
|
en tekarre a'yunu-hunne
|
: gözleri aydın olmak (sevinmek)
|
en tekrahû
|
: sizin kerih görmeniz, hoşlanmamanız
|
en tekrehû
|
: kerih olması, hoşa gitmemesi
|
en tektubû-hu
|
: onu yazmanız
|
en tekûle
|
: senin söylemen, demen
|
en te'kulû
|
: yemek yemeniz
|
en tekûlû
|
: söylemeniz
|
en tekûme
|
: (yerinden) kalkman
|
en tekûme
|
: vuku bulması, durması
|
en tekûmû
|
: ikame etmeniz, hakkıyla, gereği üzere yerine getirmeniz
|
en tekûne
|
: senin olman: sizin ... olmanız
|
en telkav-hu
|
: onunla karşılaşmak
|
en temessû-hunne
|
: sizin dokunmanız, temas etmeniz
|
en temessû-hunne
|
: onlara dokunmanız
|
en temîde
|
: sarsar diye (sarsmasın diye)
|
en temîde
|
: sarsılması
|
en temîde bi
|
: sarsması
|
en temîlû
|
: meyletmeniz, yönelmeniz
|
en temûte
|
: ölmek, ölmesi
|
en tenfuzû
|
: nüfuz etmek, nüfuz ederek geçmek, çıkmak
|
en tenkihû
|
: sizin nikâh etmeniz
|
en tenkihû hunne
|
: onları (kadınları) nikâhlamanız
|
en tercumû-ni
|
: sizin beni taşlamanız
|
en terisû
|
: sizin varis olmanız
|
en tesaddekû
|
: sadaka etmeniz
|
en tescude
|
: secde etmek
|
en tes'elû
|
: sorguya çekmek, sual etmek
|
en teşhede
|
: şahitlik etmesi
|
en teşîa
|
: yayılması
|
en testerdıû
|
: (süt anne tutup) emzirtmek
|
en testerdıû
|
: (süt anne tutup) emzirtmek
|
en tesuddû-nâ
|
: bizi men etmek, alıkoymak
|
en tetaû-hum
|
: onları helâk etmeniz
|
en te'tiye-hum
|
: onlara gelmesi
|
en tettehıze
|
: senin edinmen, ittihaz etmen
|
en tettehizû
|
: edinmenizi
|
en teûdû
|
: sizin dönmeniz
|
en tevellev-hum
|
: onlara dönmeniz, dost olmanız
|
en tezbehû
|
: kesmenizi
|
en tezekkâ
|
: tezkiye olmak, nefsini temizlemek
|
en tezhebû
|
: gitmeniz
|
en tezûlâ
|
: (ikisinin) zail olması, helâk olması, yok olması
|
en tuallime-ni
|
: senin bana öğretmen
|
en tuazzibe
|
: senin azaba uğratman
|
en tudrike
|
: erişmek, yetişmek
|
en tueddû
|
: iade etmeniz, teslim etmeniz
|
en tufennidû-ni
(fened)
|
: bana bunuyor demeniz
: (kişinin ihtiyarlıktan dolayı bunaması)
|
en tufsidû
|
: fesat çıkarmanız
|
en tuhıbbû
|
: sevmeniz, hoşlanmanız
|
en tuhıbbû
|
: sevmeniz, hoşlanmanız
|
en tukaddimû
|
: takdim etmek, vermek
|
en tulkıye
|
: senin atman
|
en tû'minû
|
: inanmanız
|
en tunbitû
|
: sizin yetiştirmeniz
|
en tunezzele
|
: indirilmesi
|
en tunezzile
|
: indirmeni
|
en turfea
|
: yükseltilmesine, yüceltilmesine
|
en tusîbe-hum
|
: onlara isabet etmesi
|
en tusîbû
|
: bir musîbet isabet ettirmeniz, kötülük yapmanız
|
en tuşrike
|
: senin şirk koşman
|
en tuvellû
|
: dönüp gitmeniz
|
en tuvellû
|
: dönmeniz, yönelmeniz
|
en tu'zû
|
: eziyet vermeniz
|
en uhâlife-kum
|
: size muhalefet etmek, karşı çıkmak
|
en uhrece
|
: çıkarılacak
|
en unkiha-ke
|
: sana nikâhlamak
|
en uşkur
|
: şükretsin
|
en uslime
|
: teslim olmak
|
en yâ mûsâ
|
: ey Musa
|
en yabtışe
|
: yakalamak
|
en ya'budû-hâ
|
: ona kul olmak
|
en yadribe meselen
|
: darbı mesel, misal, örnek vermek
|
en ya'fûne
|
: affetmeleri
|
en ya'fuve an
|
: affetmesi
|
en yagfira
|
: mağfiret etmesi
|
en yagfirallâhu (yagfire allâhu)
|
: Allah'ın mağfiret etmesini
|
en yagulle
|
: ganimete hıyanet etmek, gizlice almak
|
en yahdurû-ni
|
: benim yanımda hazır bulunmaları
|
en yahılle
|
: inmesi
|
en yahluka
|
: yaratmak, yaratmaya
|
en yahmilne-hâ
|
: onun yüklenmek
|
en yahrucû
|
: onların çıkmaları
|
en yahsife
|
: bir yerin çöküp kaybolması
|
en yahsife
|
: yere geçirmesi
|
en yaktule
|
: öldürmesi
|
en yaktulû-ni
|
: beni öldürmelerinden
|
en ya'leme-hu
|
: onu bilmesi
|
en yatgâ
|
: azgın davranması
|
en yazherû-hu
|
: ona zahir olmaya (üstün gelmeye), onu aşmaya
|
en yeb'ase-ke
|
: seni gönderir
|
en yeblugâ
|