fe yu'minû
: böylece îmân ederler
|
fe yusîbu
|
: böylece isabet ettirir
|
fe yuslebu
|
: asılacak
|
fe zâde-hum
|
: o zaman onların arttı
|
fe zâkû
|
: o zaman tattılar
|
fe zalemû
|
: sonra zulmettiler
|
fe zâlike
|
: işte o zaman
|
fe zâlikunne
|
: işte bu
|
fe zaltum tefekkehûne
|
: o zaman siz faydalanamazdınız, şaşırıp kalırdınız
|
fe zânike
|
: işte bu ikisi
|
fe zerû-hâ
|
: onu serbest bırakın
|
fe zerû-hu
|
: sonra onu (onları) bırakın
|
fe zeyyene
|
: fakat süslü gösterdi, süsledi
|
fe zûkû
|
: o zaman tadın
|
feale
|
: yaptı
|
feale-hu
|
: onu o yaptı
|
fealnâ
|
: yaptık
|
fealne
|
: yaptılar
|
fealte
|
: sen yaptın
|
fealtu-hâ
|
: onu yaptım
|
fealtum
|
: siz yaptınız
|
fealû
|
: yaptılar
|
fealû-hu
|
: yaptıkları
|
fe'âlun
|
: yapan, fail, fiilin yapıcısı
|
feb'asû
|
: bundan sonra gönderin
|
fec'al (fe ic'al)
|
: bundan sonra yap, tayin et
|
fec'al (fe ic'al)
|
: öyleyse, böylece yap
|
fec'al (fe ic'al)
|
: böylece kıl
|
feccin
|
: dağ yolu
|
feclidû (fe iclidû)
|
: o zaman, o takdirde vurun
|
feclidûhum (fe iclidû-hum)
|
: o zaman, o taktirde onlara celde vurun
|
fecvetin
|
: geniş yer, mağaranın içindeki geniş boşluk
|
feddâre'tum (fe eddâre'tum)
|
: sonra da başınızdan savdınız,
|
feddâre'tum (fe eddâre'tum)
|
: sonra da başınızdan savdınız,
|
fedhulû (fe udhulû)
|
: o zaman girin
|
fedhulû-hâ (fe udhulû-hâ)
|
: öyleyse ona girin
|
fed'u (fe ud'u)
|
: artık, bundan sonra davet et
|
feftah (fe iftah)
|
: artık, bu durumda aç
|
fehdû-hum
|
: artık onları hidayet edin, ulaştırın
|
fehhemnâ-hâ (fehime)
|
: biz bunu, ona anlattık, öğrettik (anlamasını sağladık) (anladı)
|
fehla'
|
: artık, şimdi çıkar
|
fehûran
|
: övünen (kendinle iftihar eden)
|
fehûrin
|
: övünen, kendini metheden
|
fekihîne
|
: neşeyle
|
fekku
|
: kurtarma, azad etme
|
fel yesumhu (fe li yesum-hu)
|
: o zaman onu oruçlu geçirsin
|
fel ye'tinâ bi (fe li ye'ti-nâ bi)
|
: o zaman, öyleyse bize getirsin
|
felekin
|
: felek, yörünge
|
felekin
|
: yörünge, felek
|
fellezîne (fe ellezîne)
|
: böylece, artık, hâlâ o kimseler
|
feltekata-hû (fe iltekata-hu) (lekata)
|
: böylece onu bulup aldılar (bulup aldı)
|
felyektub (fe li yektub)
|
: böylece, aynı şekilde yazsın
|
felye'kul (fe li ye'kul)
|
: o taktirde yesin
|
felyemdud (fe li yemdud)
|
: böylece, o zaman uzatsın
|
felyenzur (fe li yenzur)
|
: o zaman baksın
|
felyesta'fif (fe li yesta'fif)
|
: o taktirde iffetli olsun, sakınsın, çekinsin
|
felyettekû (fe li yettekû )
|
: artık Allah'a karşı takva sahibi olsunlar
|
felyueddi (fe li yueddi)
|
: böylece, o halde ödesin
|
felyulkı-hi (fe li yulki-hi)
|
: böylece onu çıkarsın, atsın
|
felyumlil (fe li yumlil)
|
: o zaman, o taktirde yazdırsın
|
femellezîne (fe mâ ellezîne)
|
: o kimseler değiller
|
femestâû (fe ma istetaû)
|
: böylece, artık güçleri yetmez
|
femnun
|
: artık ni'metlendir, ver, lütufta bulun
|
fenfeleka (fe infeleka)
|
: hemen (infilâk etti) yarıldı, ayrıldı
|
fenkihûhunne (fe inkihû-hunne)
|
: öyle ise onları nikâhlayın
|
fentalakâ (fe intalakâ)
|
: böylece (ikisi) gittiler
|
fentalekâ hattâ izâ
|
: böylece ikisi yola çıktılar
|
fentebezet (fe intebezet)
|
: sonra çekildi
|
fentekamnâ (fe intekamnâ)
|
: böylece, bunun üzerine intikam aldık
|
fentekamnâ (fe intikamnâ)
|
: böylece intikam aldık
|
fenteşirû (fe inteşirû)
|
: hemen dağılın
|
fenzur (fe unzur)
|
: o zaman, hemen, haydi bak
|
ferâga
|
: ilgilendi, boşalttı, devirdi
|
ferâga ilâ
|
: ile ilgilendi
|
feragte
|
: sen boş kaldın (meşguliyetin bitti)
|
ferce-hâ
|
: onun ırzı, ırzını
|
ferci'nâ (fe irci'na)
|
: artık, bundan sonra bizi döndür
|
ferciû (fe irciû)
|
: o zaman dönün
|
ferciû (fe ırciû)
|
: artık dönün
|
ferden
|
: fert fert, tek başına, ferdî olarak
|
ferertum
|
: siz kaçtınız
|
fereşnâ-hâ
|
: onu biz döşeyip yaydık
|
ferhabûne (fe ırhabûne)
|
: artık korkun
|
ferîdaten
|
: farz olarak, farz
|
feriha
|
: ferahladı, sevindi
|
ferihîne
|
: ferahlanırlar, sevinç duyarlar
|
ferihû
|
: sevinirler, şımarırlar, ferahlarlar
|
ferihûne
|
: ferahlananlar
|
ferihûne
|
: sevinirler
|
ferîkan
|
: bir fırka, topluluk, zümre
|
ferîkan min-kum
|
: sizden bir grup
|
ferîkâni
|
: iki fırka, iki grup
|
ferîken
|
: topluluk, bir kısım
|
ferîkun
|
: bir fırka, bir zümre, bir kısım
|
feriyyen
|
: acayip, çirkin, kötü
|
ferrak-te
|
: sen ayrılık çıkardın
|
ferrakû
|
: fırkalara ayrıldılar
|
ferrattu
|
: taşkınlık etti, aşırı davrandı, ifrata gitti, haddi aştı
|
fersin
|
: fers, sindirilmiş gıda, posa
|
ferteddâ
|
: o zaman döndüler
|
fertedde
|
: hemen geri döndü
|
fesâden
|
: fesat
|
fesale
|
: ayrıldı
|
fes'av (fe is'av)
|
: o zaman, hemen koşun
|
fesedeti
|
: fesat çıktı
|
fesekû
|
: fasıklık yaptılar
|
fes'el (fe es'el)
|
: o zaman artık sor
|
fes'elû (fe es'elû)
|
: o zaman, o taktirde sorun
|
fes'elûhum (fe es'elû-hum)
|
: haydi onlara sorun
|
fes'elûhunne (fe es'elû-hunne)
|
: o zaman, o taktirde onlardan isteyin, onlara sorun
|
fesluk (fe usluk)
|
: hemen koy
|
feslukî (fe uslukî)
|
: böylece sülûk edin, yolculuk edin, uçun
|
festebekû (fe istebekû)
|
: böylece, o zaman koştular, koşuştular
|
festeceb-nâ (fe istecebnâ)
|
: böylece, bunun üzerine icabet ettik
|
festeceb-nâ (fe istecebnâ)
|
: bunun üzerine icabet ettik
|
festeiz
|
: (fe isteiz)
|
festekberû (fe istekberû)
|
: böylece, fakat büyüklendiler
|
festekberû (fe istekberû)
|
: böylece büyüklendiler
|
festekim (fe istekim)
|
: istikamet üzere ol
|
festemi' (fe istemi')
|
: öyleyse dinle
|
festemiû (fe istemiû)
|
: haydi, öyleyse dinleyin (işitin)
|
fetâhâ
|
: onun emrinde olan (kölesi) genç delikanlı
|
fetahnâ
|
: biz açtık
|
fetara-kum
|
: sizi yarattı
|
fetara-nî
|
: beni yarattı
|
feteha
|
: açtı
|
feteha
|
: açtı
|
fetehû
|
: açtılar
|
feten
|
: genç, delikanlı
|
fetennâ
|
: imtihan ettik, denedik
|
fetennâ-hu
|
: onu imtihan ettik
|
fetentum
|
: fitneye düşürdünüz
|
fetenû
|
: fitne, kötülük, işkence yaptılar
|
feteyâni
|
: iki genç erkek
|
feteyâti-kum
|
: genç cariyeleriniz
|
fethan
|
: fethederek, açarak
|
fethun
|
: bir fetih
|
fe'ti
|
: öyleyse getir
|
fe'ti bi-hâ
|
: o zaman, öyleyse, haydi onu getir
|
fetîlen
|
: hurma çekirdeğinin ince lifi, kıl kadar, zerre kadar
|
fe'ti-nâ
|
: o zaman bize getir
|
fe'tiyâ (fe i'tiyâ)
|
: artık (ikiniz) gidin
|
fe'tiyâ-hu
|
: o halde (ikiniz) ona gidin
|
fettalea (fe ittalea)
|
: o zaman muttali oldu, halini yakînen gördü
|
fettebi'nî (fe ittebi'-nî)
|
: bundan sonra, öyleyse bana tâbî ol
|
fettebiûnî (fe ittebiû-nî)
|
: artık bana tâbî olun
|
fettehaze (fe ittehaze)
|
: o zaman edindi
|
fettehazet (fe ittehazet)
|
: sonra da edindi, yaptı
|
fettehaztumû-hum
|
: böylece onları edindiniz
|
fettekû (fe ittekû)
|
: o zaman, öyleyse sakının
|
fettekullâhe (fe itteku allâhe)
|
: artık Allah'a karşı takva sahibi olun
|
fettekûni (fe ittekû-ni)
|
: artık bana karşı takva sahibi olun
|
fettekû-ni (fe ittekû-ni)
|
: öyleyse, bana karşı takva sahibi olun (ruhunuzu ölmeden evvel bana ulaştırın)
|
fe'tû
|
: o taktirde getirin
|
fe'tû (fe u'tû)
|
: o zaman, öyleyse getirin
|
fe'tû bi
|
: o halde getirin
|
fe'tû-nâ
|
: öyleyse bize getirin
|
fevâkihu
|
: meyveler
|
fevâki-hu
|
: onun meyveleri
|
fevâkın
|
: süt veren hayvanlarda iki süt sağımı arasındaki zaman dilimi, kısa bir zaman, fırsat
|
fevcen
|
: fevc fevc, grup grup
|
fevcun
|
: fevc, bölük
|
feveffâhu (fe veffâ-hu)
|
: böylece ona tam olarak ödedi
|
fevka
|
: üzerine: üst, üstüne
|
fevka el azâbi
|
: azap üstüne
|
fevka-hâ
|
: onun üstünde
|
fevka-hum
|
: onların üstünde (onlardan üstün)
|
fevka-kum
|
: sizin üzerinizde
|
fevkı-hâ
|
: onun üzerinde
|
fevkı-hinne
|
: onların üstünde
|
fe'vû (fe evû)
|
: artık, o halde, sığının
|
fevzen
|
: fevz, kurtuluş, mükâfat
|
fevzu
|
: kurtuluş
|
fe'zen (fe izen)
|
: o zaman izin ver
|
fe'zenû (fe izenû)
|
: o taktirde bilin
|
fezheb (fe izheb)
|
: artık git
|
fezia
|
: dehşete kapıldı, ürktü
|
fezia
|
: dehşete kapıldı, korkuya kapıldı
|
feziû
|
: korkuya, dehşete kapıldılar
|
fezkurûsmallâhi
|
: öyleyse Allah'ın adını zikredin
|
fi
|
: içinde, vardır, konusunda, da
|
|