entaka-nâ
|
: bizi konuşturdu
|
ente
|
: sen, sende
|
ente es semîu el alîmu
|
: sen en iyi işiten, en iyi bilensin
|
entehâ
|
: vazgeçti, bıraktı
|
entum
|
: siz: sizler
|
entumâ
|
: ikiniz
|
enzelallâhu
|
: Allah'ın indirdiği
|
enzele
|
: indirdi
|
enzele allâhu
|
: Allah indirdi
|
enzel-nâ
|
: biz indirdik
|
enzelnâ-hâ
|
: onu biz indirdik
|
enzelnâ-hu
|
: onu biz indirdik
|
enzelte
|
: sen indirdin
|
enzeltu
|
: ben indirdim
|
enzeltumû-hu
|
: onu siz indirdiniz
|
enzere-hum
|
: onları uyardı
|
enzertu-kum
|
: ben sizi uyardım
|
enzır-nî
|
: beni inzar et, bana mühlet ver: beni indir
|
er râcifetu
|
: sarsan, yeryüzünü yerinden oynatan darbe, sur'a 1. üfleniş
|
er radâate
|
: süt emzirme
|
er râdifetu
|
: arkadan gelen olaylar, olaylar zinciri, (infitar, inşikak olayları, boyutların ve mekânların böylece yeniden değişim olayları
|
er ra'du
|
: gök gürültüsü
|
er rahîme
|
: rahîm, rahmet nuru gönderen
|
er rahîmi
|
: rahmet nuru gönderen, Rahîm esmasıyla tecelli eden
|
er râhımîne
|
: rahîm olanlar
|
er rahîmu
|
: rahîm (Rahîm esmâsıyla tecelli eden)
|
er rahmân
|
: Rahmân olan, Rahmân esmasının
|
er rahmân er rahîm
|
: Rahmân ve Rahîm Rahîm esması ile tecelli eden, rahmet nuru gönderen
|
er rahmâne
|
: Rahmân
|
er rahmâni
|
: Rahman esması ile tecelli eden
|
er rahmeti
|
: rahmet
|
er rahmetu
|
: rahmet
|
er râkiîne
|
: rukû edenler
|
er râkiîne
|
: rukû edenler
|
er râşidûne
|
: irşad olanlar
|
er râsihûne
|
: râsihunlar, bir konuda derinleşmiş olanlar
|
er râzikîne
|
: rızık verenler, rızıklandıranlar
|
er râzıkîne
|
: rızık verenler
|
er recfetu
|
: şiddetli sarsıntı
|
er rec'ı
|
: dönme, döndürme, dönüş
|
er refesu
|
: (cinsel arzu ile ) yaklaşmak
|
er remîmi
|
: çürümüş, ufalanmış, kül gibi toz halinde
|
er reşîdu
|
: irşad eden, rüşde ermiş
|
er re'su
|
: baş
|
er resûle
|
: resûl, elçi
|
er rev'u
|
: korku
|
er re'yi
|
: görüş, rey
|
er rezzâku
|
: rızık veren
|
er rîâha
|
: rüzgâr(lar)
|
er riâu
|
: çoban
|
er ribâ
|
: riba, faiz
|
er ricâle
|
: erkek
|
er ricâlu
|
: erkekler
|
er ricse
|
: pis (olan)
|
er ricse
|
: günah
|
er rifdu
|
: bağış, bahşiş
|
er rîha
|
: rüzgâr
|
er rîhu
|
: şiddetli rüzgâr
|
er rikâbi
|
: boyunlar
|
er riyâha
|
: rüzgâr(lar)
|
er rîyâhı
|
: rüzgârlar
|
er riyâhu
|
: rüzgâr
|
er rizka
|
: rızık
|
er ru'be
|
: korku
|
er rubuu
|
: dörtte bir
|
er ruc'â
|
: dönüş
|
er rûha
|
: ruh
|
er rûhu
|
: ruh (zamanın halifesinin ruhu)
|
er rûhu el emînu
|
: Ruh'ûl Emin, Cebrail (A.S)
|
er ruşdu
|
: rüşd, irşad olma yolu, hidayet yolu, Allah'a ulaştıran yol
|
er rusule
|
: resûller
|
er ru'yâ
|
: rüya
|
er ru'yâlletî (er ru'yâ elletî)
|
: rüya ki o
|
erâ
|
: gördüm
|
erâde
|
: irade etti, diledi
|
erâde allâhu
|
: Allah diler
|
erâde el âhırete
|
: ahireti istedi
|
erâde-nî
|
: benim için diledi
|
erâde-niye
|
: benim için diledi
|
eradnâ
|
: biz istedik
|
eradtu
|
: ben istedim
|
eradtum
|
: siz istediniz
|
erâdû
|
: istediler
|
erâdû
|
: istediler
|
erâ-hu
|
: ona gösterdi
|
erâka
|
: sana gösterdi
|
erâ-kum
|
: sizi görüyor
|
erâ-kum
|
: sizi görüyorum
|
erâ-kum
|
: sizi görüyorum
|
erâ-nî
|
: beni, kendimi görüyorum
|
erâzilu-nâ
|
: bizden aşağı (fakir, zayıf ve aciz)
|
erbâ
(rabâ)
|
: daha çok artması, daha çok olması
: (arttı, ziyade oldu)
|
erbaaten
|
: dört
|
erbaati
|
: dört
|
erbâben
|
: Rab'ler
|
erbâben
|
: rab'ler, tanrılar
|
erbaîne
|
: kırk
|
erbea
|
: dört
|
erbeate
|
: dört
|
erbeaten
|
: dört
|
erbeati
|
: dört
|
erbeû
|
: dört
|
ercih (erci-hu)
|
: onu tehir et, beklet
|
erciu
|
: dönerim
|
erci'û
|
: dönün
|
erculi-him
|
: onların ayakları
|
erculu-hum
|
: onların ayakları
|
erdaat
|
: emzirdi
|
erdâ-kum
|
: sizi helâka sürükledi
|
erdâ'ne-kum
|
: sizi emzirdi
|
erednâ
|
: istedik
|
ered-nâ
|
: biz istedik, irade ettik
|
erednâ-hu
|
: biz onu istedik
|
eredtu
|
: istedim
|
ereynâ-hu
|
: ona gösterdik
|
ereynâ-ke
|
: sana gösterdik
|
ereynâ-ke-hum
|
: onları sana gösterdik
|
erhâme-kum
|
: akrabalarınız, birbiriniz
|
erhamu er râhimîne
|
: rahmet edenlerin en çok rahmet edenidir
|
erhâmu-kum
|
: sizin akrabalarınız
|
erhebûne
|
: korkun
|
eri-nâ
|
: bize göster
|
eri-nî
|
: bana göster
|
erkese-hum
|
: onları tersine çevirdi, küfre döndürdü
|
ersâ-hâ
|
: ona yerleştirdi
|
ersele
|
: gönderdi
|
erselnâ-ke
|
: seni gönderdik
|
erselte
|
: sen gönderdin
|
erselû
|
: gönderdiler
|
ersil
|
: gönder
|
ersil-hu
|
: onu gönder
|
erteddû
|
: (eski hallerine) döndüler
|
erû-nî
|
: bana gösterin
|
erûniye
|
: bana gösterin
|
es sâate
|
: o saat (bilinen zaman)
|
es sâate
|
: o saat, kıyâmet saati
|
es sâati
|
: saat
|
es sâatu
|
: saat (kıyâmet saati, kıyâmetin vakti)
|
es sâbihâti
|
: yüzenler
|
es sâbikâti
|
: yarışıp öne geçenler
|
es sâbikûne
|
: sabikunlar (hayırlarda yarışıp ileri geçenler)
|
es sâbirîne
|
: sabredenler
|
es sabri
|
: sabır
|
es sâcidîne
|
: secde edenler
|
es sadakâti
|
: sadakalar
|
es sad'ı
|
: yarık, arz kabuğundaki çatlak
|
es sâdikîne
|
: sadıklardan, doğru sözlülerden
|
es sâdikûne
|
: sadık olanlar, sadıklar
|
es safâ
|
: Mekke'de Safa
|
es sâffâti
|
: saflar halinde duranlar, saf bağlayanlar
|
es sâffûne
|
: saf halinde, saf saf duranlar
|
es safha el cemîle
|
: güzel (bir) şekilde yüz çevirmek
|
es sâfinâtu
|
: safinler, sufûn duran atlar (sufûn duruş; bir ayağını tırnağı üzerine kaldırıp, diğer üç ayağı üzerinde duran koşmaya hazır hayvan)
|
es sâhhatu
|
: sağır edici büyük gürleme
|
es sâhiru
|
: sihirbaz, sihir yapan
|
es sahre
|
: kayalar
|
es sâikatu
|
: yıldırım
|
es sâile
|
: isteyen
|
es saîri
|
: alevli ateş, cehennem ateşi
|
es sakfi
|
: tavan, yeryüzünün tavanı
|
es sakfu
|
: tavan
|
es sâkıbu
|
: delen
|
eş şâkirîne
|
: şükredenler
|
es salâte
|
: salat, namaz
|
es salâte
|
: namazı
|
es salâti
|
: namaz
|
es salavâti
|
: mürşide ulaştıktan sonra, müridin nefsinin kalbine girmeye başlayan Allah'tan gelen 3. nur (ilk ikisi rahmet ve fazldır)
|
es sâlihâtu
|
: salih ameller (nefs tezkiyesi)
|
es sâlihîne
|
: salihler
|
es sâlisete
|
: üçüncü
|
es samedu
|
: samed, herşeyin ona muhtaç olması, onun hiçbir şeye muhtaç olmaması
|
es sâmiriyyu
|
: Samiri
|
es sarha
|
: köşk, saray
|
es savâıka
|
: yıldırımlar
|
es sa'ye
|
: çalışma
|
es sayhate
|
: sayha, büyük ses dalgası, çığlık
|
es sayhatu
|
: bir sayha (çok büyük bir ses dalgası)
|
es seb'ı
|
: yedi (7)
|
es sebîle
|
: sebîl, yol
|
es sebîlen
|
: yol
|
es sebîli
|
: yol
|
es sebîlu
|
: yol
|
es sebti
|
: cumartesi günü
|
es sebtu
|
: cumartesi
|
es seb'u
|
: 7
|
eş şecerete
|
: ağaç
|
eş şecereti
|
: ağaç
|
eş şedîdi
|
: şiddetli
|
eş şefâate
|
: şefaat
|
eş şefâatu
|
: şefaat
|
es sefîneti
|
: gemi
|
es sefînetu
|
: gemi
|
es sehâbi
|
: bulut
|
eş şehâdete
|
: şahitlik
|
es seharate
|
|