|
|
səhifə | 34/100 | tarix | 24.05.2020 | ölçüsü | 1,08 Mb. | | #31493 |
| Arab Azer1
hicâben mestûren
: hicab-ı mesture, gizli perde
|
hıcâbin
|
: bir perde: perde, örtü
|
hicâbun
|
: bir perde
|
hicâreten
|
: taş: taşlar
|
hıcâreten min siccîlin
|
: siccîlden (öldürücü) taşlar
|
hıcâreten min siccîlin
|
: siccîlden (öldürücü) taşlar
|
hiccu el beyti
|
: beyt' in hac edilmesi
|
hiccu el beyti
|
: beyt' in hac edilmesi
|
hıcecin
|
: seneler
|
hicran
|
: yasak, haram
|
hicrin
|
: akıl
|
hıdâdin
|
: kırıcı, keskin
|
hîfeten
|
: bir korku
|
hîfeti-kum
|
: sizin korkmanız, çekinmeniz
|
hıftu
|
: korktum
|
hıftu-kum
|
: sizden korktum
|
hıftum
|
: siz korktunuz
|
hıfzu-humâ
|
: onları (o ikisini) koruma, muhafaza etme 33 - ve huve
|
hikmetun
|
: bir hikmettir
|
hilâfe-ke
|
: senden sonra, senin arkandan
|
hilâfe-ke
|
: senden sonra, senin arkandan
|
hılâle ed diyâri
|
: evlerin arası
|
hılâle-hâ
|
: onun arasından
|
hılâle-humâ
|
: ikisinin arasından
|
hilâlun
|
: dostluk, arkadaşlık
|
hîleten
|
: çare
|
hılfeten
|
: karşılıklı ardarda, birbirini takip eden
|
hillun
|
: helâl: mukim, oturan, ikâmet eden, bulunan
|
hilyeten
|
: süs eşyası (inci)
|
hılyetin
|
: süs eşyası
|
him
|
: onlar, onları
|
hımlen
|
: yük olarak, yüklenilen şey
|
hımlu beîrin
|
: bir deve yükü
|
hîne
|
: bir süre, zaman: o vakit, esnasında, anında
|
hînin
|
: belirli vakit, süre
|
hînin
|
: zaman, vakit
|
hisâbe-hu
|
: onun hesabını
|
hisâbin
|
: hesap
|
hısâbu-hu
|
: onun hesabı
|
hisâbu-hum
|
: onların hesabı, hesap vermesi, hesaba çekilmesi
|
hisânun
|
: güzel olanlar, güzeller, güzel kadınlar
|
hitâben
|
: hitap
|
hitâmu-hu
|
: onun sonu
|
hitbeti
|
: evlenme teklif etmek
|
hıt'en
|
: bilerek yapılan (kasdî işlenen) suç
|
hıttatun
|
: hıtta, günahların bağışlanmasını
|
hıvelen
|
: ayrılmak
|
hiye
|
: o (kadın)
|
hiye inne
|
: muhakkak ki bu
|
hizbe
|
: hizip, grup, fırka, taraftar
|
hızbehu
|
: hizib, grup, taraftar
|
hızbin
|
: grup
|
hızbin
|
: hizip, grup
|
hizbu
|
: hizip, grup, fırka, taraftar
|
hızra-hum
|
: kendilerini koruma tedbirleri
|
hızra-kum
|
: silahlarınız (muhimmatınız, techizatınız)
|
hızyun
|
: rezillik
|
hubben
|
: severek, sevgiyle
|
hubbillâhi (hubbi allâhi)
|
: Allah'ın sevgisi
|
hubbu
|
: sevgi, muhabbet
|
hûben
|
: günah
|
hubren
|
: haberdar edilerek
|
hubzen
|
: ekmek
|
huccete-hum
|
: onların hüccetleri, delilleri, iddiaları
|
huccetun
|
: hüccet, delil, savunma bahanesi
|
hudâ allâhi
|
: Allah'ın hidayetidir (Allah'ın Kendisine ulaştırmasıdır)
|
hudâ-hâ
|
: onun hidayeti
|
hudâ-hum
|
: onların hidayete ermesi
|
hudâllâhi (hudâ allâhi)
|
: Allah'ın hidayeti, Allah'a ulaşmak
|
hudâye
|
: hidayetim, hidayetçim
|
huddimet
|
: yıkıldı, harap oldu
|
huden
|
: hidayete erdirici (olarak) 8 - li en nâsi
|
huden
|
: hidayete erdiren, hidayete vesile olan, hidayete erdirici olarak
|
hûden
|
: yahudi
|
hûden
|
: Hud
|
hudrin
|
: yeşil, koyu yeşil
|
hudûda allâhi
|
: Allah'ın hudutları, sınırları
|
hudûde-hu
|
: onun hududu, sınırları
|
hudûdu
|
: hudut, hadler, sınırlar (yasaklar)
|
hudûdu allâhi
|
: Allah'ın hudutları, sınırları
|
hûdun
|
: Hud
|
hufretin
|
: bir çukur
|
hufretin
|
: bir çukur
|
hukmen
|
: hüküm (hakimiyet, hüküm sahibi olma yetkisi, hikmet)
|
hukmi-hi
|
: onun hükmü
|
hukmu allâhi
|
: Allah'ın hükmü
|
hukmu-hu
|
: onun hükmü
|
hukuben
|
: seneler, senelerce, uzun zaman
|
hulefâe
|
: halifeler
|
hulika
|
: yaratıldı
|
hulika el insânu
|
: insan yaratıldı
|
hulikat
|
: yaratılmış
|
hulikû
|
: yaratıldılar
|
hulume
|
: erginlik çağı, bulûğ çağı
|
hum
|
: onlar, onlara, onların
|
hum ed dâllûne
|
: onlar dalâlette olanlardır
|
hum ed dâllûne
|
: onlar dalâlette olanlardır
|
hum el fâsikûne
|
: onlar fâsıklar, fıska düşenler
|
hum el gâfilûne
|
: onlar gâfil olanlardır
|
hum el hâsirûne
|
: onlar hüsranda olanlardır
|
hum el kâzibûne
|
: onlar yalancılardır
|
hum el muflihûne
|
: onlar, kurtuluşa, felâha erenler
|
hum ez zâlimûne
|
: onlar zalimlerdir
|
hum fî-hâ
|
: onlar orada, onun içinde
|
hum kâfirûne
|
: onlar inkâr edenler, kâfirler
|
hum li el kufri
|
: onlar, küfre, küfür için
|
hum min-hâ
|
: onlar ondan
|
hum yestebşirûne
|
: onlar neşelenip sevinirler
|
hum yûkınûne
|
: onlar yakîn (sahibi) olarak inanırlar
|
hum(u)
|
: onlara, kendilerine
|
hum-(u)
|
: onlar
|
hum(u) el muttekûne
|
: onlar muttakiler, takva sahipleri
|
hum(u) es sâdikûne
|
: onlar sadık olanlar, sadıklar
|
hum(u) ez zâlimûne
|
: onlar zalimler, haksızlık edenler
|
humezetin
|
: arkadan çekiştirmeyi alışkanlık haline getirme
|
hummile
|
: yüklendi, yükletildi
|
hummil-nâ
|
: bize yüklendi
|
hummiltum
|
: size yüklendi, size yükletildi
|
hummilû
|
: yüklendi (yüklenildi)
|
humul hâlidûne
|
: halidin, ebedî, ölümsüz
|
hunâlike
|
: orada, işte orada
|
hunefâe
|
: hanifler
|
hunne
|
: onlar (kadınlar)
|
hurrime
|
: haram kılındı
|
hurrimet
|
: haram kılındı
|
hurumâti allâhi
|
: Allah'ın haramları
|
hûrun
|
: huriler
|
husbânen
|
: yıldırımlar, semadan inen felâketler
|
husbânin
|
: hesaplar
|
huşire
|
: haşrolundu
|
huşiret
|
: haşrolundu, toplandı
|
husne meâbin
|
: sığınakların en güzeli
|
husnen
|
: güzellikle, iyilikle, güzel davranışla
|
husnu
|
: güzel, en güzel
|
husnu es sevâbi
|
: sevabın, mükâfatların en güzeli
|
husnu-hunne
|
: onların güzelliği
|
husrânen
|
: hüsranla
|
husrânen
|
: hüsranla
|
husrin
|
: hüsran
|
huşşean
|
: korkarak, dehşete düşerek
|
huşûan
|
: huşû
|
huşubun
|
: kütükler
|
husûnu-hum
|
: onların kaleleri
|
hutâmen
|
: kuru ot, çer çöp
|
hutâmen
|
: ot kırıntısı, kuru ot
|
hutâmen
|
: çer çöp, kırpıntı
|
hûte-humâ
|
: ikisinin balığı
|
hutuvâti
|
: adımlar, ayak izleri
|
hutuvâti eş şeytâni
|
: şeytanın adımları
|
huvallahu (huve allahu)
|
: o Allah ki
|
huvârun
|
: böğüren
|
huve
|
: o: erkek çocuklar: bizim için, bize
|
huve ellezî
|
: o ki, o ...dır
|
huve es semîu
|
: o en iyi işitendir
|
huve es semîu el basîru
|
: o en iyi işitendir, en iyi görendir
|
huve hayrun
|
: o hayırlı, o daha hayırlı
|
huvellezî (huve ellezî)
|
: o ki
|
huyyîtum
|
: selâmlandınız
|
huz
|
: al, tut
|
huz-hâ
|
: onu al
|
huzû
|
: alın, sarılın, kendinize maledin
|
huzû-hu
|
: onu tutun: onu alın
|
huzû-hum
|
: onları alın, yakalayın
|
huzuven
|
: eğlence, alay konusu
|
ibâdallâhi (ibâde allâhi)
|
: Allah'ın kulları
|
ibâde allâhi
|
: Allah'ın kulları
|
ibâde-hu
|
: onun kulları, kullarına
|
ibâde-ke
|
: senin kulların
|
ibâden
|
: kul: kullar
|
ibâde-nâ
|
: kullarımız
|
ibâdi
|
: kullarım: benim kullarım
|
ıbâdi-hi
|
: onun kulları
|
ibâdi-ke
|
: senin kulların
|
ibâdi-nâ
|
: kullarımız
|
ıbâdıy
|
: benim kullarım
|
ibâdiye
|
: kullarım
|
ıbâdiye es sâlihûne
|
: salih kullarım
|
ibâdu
|
: kullar
|
ıbâdun
|
: kullar
|
ib'as
|
: beas et, görevli kıl
|
ıbleî
|
: yut
|
iblîse
|
: iblis (ümitsizliğe düşen, Allah'ın rah-
|
iblîsu
|
: iblis
|
ibne-hu
|
: oğluna
|
ibnû
|
: bina edin, inşa edin
|
ibnu meryeme
|
: Meryem'in oğlu
|
ibrâhîme
|
: Hz. İbrâhîm
|
ibrâhîme ve ishâka
|
: İbrâhîm ve İshak
|
ibrâhîmu
|
: Hz. İbrâhîm
|
ıbreten
|
: bir ibret, ders
|
ibtedeû-hâ
|
: onu ihdas ettiler
|
ibtegayte
|
: sen istedin
| |
Dostları ilə paylaş: |
|
|