in harecne
: eğer çıkarsa
|
in hâzâ
|
: muhakkak bu: bu olsa, olursa: eğer bu: bu sadece
|
in hâzâ illâ
|
: bu ancak
|
in hâzâni
|
: bu ikisi (... ise)
|
in hıftum
|
: eğer korktunuz ise
|
in hısâbu-hum
|
: muhakkak onların hesabı
|
in hiye
|
: o sadece
|
in huve
|
: o olursa
|
in huve
|
: o ancak olur
|
in iftereytu-hu
|
: eğer onu uydurduysam
|
in intehev
|
: eğer vazgeçerlerse
|
in intehev
|
: eğer vazgeçerlerse
|
in isteta'tum
|
: eğer gücünüz yetiyorsa
|
in istetâû
|
: eğer güçleri yetse
|
in itteba'te-nî
|
: eğer bana tâbî olursan
|
in ittehazte
|
: eğer sen edinirsen
|
in ittekaytunne
|
: eğer takva sahibi iseniz
|
in kâdet
|
: az kalsın, neredeyse
|
in kâne
|
: ve eğer, ... oldu ise, ... ise (varsa)
|
in kânet
|
: eğer ise
|
in kânû
|
: eğer, ... oldu ise, ... ise (varsa)
|
in kâtelû-kum
|
: eğer sizinle savaşırlarsa,
|
in kerihtumû-hunne
|
: eğer onlardan (kadınlardan) hoşlanmadınızsa
|
in kidte
|
: az daha oluyordu
|
in kullun illâ
|
: hepsi sadece
|
in kunnâ
|
: eğer olsaydık
|
in kunnâ
|
: biz sadece olduk
|
in kunne
|
: eğer onlar (kadınlar) iseler
|
in kuntu
|
: eğer ben, isem
|
in kuntu alâ
|
: şâyet ben üzerinde isem
|
in kuntum
|
: eğer sizler ... iseniz, .. olduysanız
|
in kuntum kâzibîne
|
: eğer siz yalan söylüyorsanız
|
in kuntum mu'minîne
|
: eğer mü'minler iseniz
|
in kuntunne
|
: eğer siz iseniz
|
in kutibe
|
: yazılırsa, farz kılınırsa
|
in lebistum
|
: siz kaldınız
|
in lebistum illâ
|
: ancak kaldınız
|
in lem
|
: eğer ... olmazsa
|
in lem tef'alû
|
: eğer yapamazsanız
|
in lem tentehû
|
: eğer vazgeçmezseniz
|
in lem te'tû-nî
|
: eğer bana getirmezseniz
|
in lem yusıb-hâ
|
: eğer ona isabet etmezse
|
in mitte
|
: eğer sen ölürsen
|
in muttum
|
: eğer ölseniz
|
in nahnu
|
: biz sadece
|
in nekûlu illâ
|
: biz ancak ..... deriz
|
in neşe'
|
: eğer dilersek
|
in reca'nâ
|
: eğer biz dönersek
|
in şâallâhu (in şâe allâhu)
|
: eğer Allah dilerse
|
in şâe allâhu
|
: eğer Allah dilerse
|
in seeltu-ke
|
: eğer sana sorarsam
|
in şehidû
|
: eğer şahitlik ederlerse
|
in tâbâ
|
: eğer tövbe ederler ise
|
in tahrıs
|
: sen çok istesen, haris olsan
|
in tahrıs
|
: sen çok istesen, haris olsan
|
in tâifetâni
|
: eğer iki topluluk
|
in tallaka-hâ
|
: eğer onu boşarsa
|
in tallaktumu
|
: eğer boşarsanız
|
in tasbirû
|
: eğer siz sabrederseniz
|
in tectenibû
|
: eğer çekinirseniz, kaçınırsanız
|
in tekfurû
|
: eğer inkâr ederseniz
|
in te'menhu
|
: eğer onu, ona emanet etsen
|
in temses-kum
|
: eğer size değerse, dokunursa
|
in tereke
|
: eğer bırakırsa
|
in tere-ni
|
: eğer sen beni görüyorsan
|
in tettebiûne
|
: eğer siz tâbî oluyorsanız
|
in tevellev
|
: eğer yüz çevirirlerse
|
in tuhfû
|
: eğer gizleseniz
|
in turîdu
|
: eğer istiyorsan
|
in tusmiu
|
: eğer işittirebilirsen
|
in tutîû
|
: eğer itaat ederseniz
|
in yansur-kumu allâhu
|
: eğer Allah size yardım ederse
|
in yazherû
|
: gâlip gelirse
|
in yekûlûne
|
: söylerlerse
|
in yemses-kum
|
: eğer size dokunursa
|
in yeşa'
|
: eğer o dilerse
|
in yesrık
|
: eğer çalmışsa
|
in yettebiûne
|
: uymaktadırlar (tâbî olmaktadırlar)
|
in yettehızûne-ke illâ
|
: seni sadece ..... ediniyorlar
|
in yurîdâ
|
: eğer ikisi isterse
|
in yurid-ni
|
: eğer bana (benim için) diler
|
in zâletâ
|
: eğer (ikisi) zail olursa (yok olursa)
|
in zannâ
|
: eğer zannettiler ise, inanırlarsa
|
in zelel-tum
|
: eğer ayağınızı kaydırırsanız, saparsanız
|
inâ-hu
|
: onun vakti geldi
|
inâsen
|
: dişiler (dişi olarak isimlendirdikleri putlar)
|
inbaase
|
: işe girişti, ortaya atıldı
|
indallâhi
|
: Allah'ın katındadır
|
indallâhi (inde allâhi)
|
: Allah'ın indinde, katında
|
inde
|
: yanında, katında, huzurunda
|
inde allâhi
|
: Allah'ın indinde, nezdinde, yanında
|
inde âllâhi
|
: Allah'ın indinde, katında
|
inde er rahmâni
|
: Rahmân'ın indinde (katında)
|
inde rabbi-hi
|
: onun Rabbi katında, yanında
|
inde rabbi-him
|
: Rab'leri katında
|
inde rabbi-ke
|
: Rabbinin katında, indinde
|
inde rabbi-kum
|
: Rabbinizin katında
|
inde-hû
|
: onun yanında, katında, huzurunda
|
inde-hum
|
: onların yanında
|
inde-hum
|
: onların yanında
|
indehum(u)
|
: onların yanında
|
ınde-ke
|
: senin indinde, senin yanında, sende
|
inde-nâ
|
: bizim katımızda, yanımızda
|
inde-nâ
|
: bizim katımızda, yanımızda
|
indî
|
: benim yanımda, bende
|
indillâhi (indi allâhi)
|
: Allah'ın indinde, katında
|
infaddû
|
: dağıldılar, dağılıp gittiler
|
infataret (infitar)
|
: çatlayıp yarıldı (inşikakın başlangıcı)
|
infeceret
|
: fışkırdı
|
infirû
|
: savaşa çıkın
|
inil hukmu (in el hukmu)
|
: hüküm ise
|
înin
|
: iri gözlü: güzel gözlü
|
inkalebe
|
: döner
|
inkalebtum
|
: geriye döndünüz
|
inkalebû
|
: döndüler
|
inkederet
|
: bulanıklaştı, soldu, enerjilerini tüketti, dağıldı
|
innâ
|
: muhakkak ki biz, hiç şüphesiz biz
|
innâ (in-nâ)
|
: eğer biz yaparsak
|
in-nâ (inne-na)
|
: muhakkak ki biz
|
innâ kunnâ
|
: muhakkak biz olduk
|
innallâhe
|
: muhakkak ki Allah
|
innallâhe (inne allâhe)
|
: muhakkak ki Allah
|
inne
|
: muhakkak ki, hiç şüphesiz
|
inne allâhe
|
: muhakkak ki Allah
|
inne ed dîne
|
: muhakkak ki dîn
|
inne el emre
|
: muhakkak ki emir, iş
|
inne el fadla
|
: muhakkak ki fazilet
|
inne el hasenâti
|
: muhakkak hasenat (iyilikler, kazanılan dereceler)
|
inne el hudâ
|
: muhakkak ki hidayet (Allah'a ulaşmak)
|
inne el insâne
|
: muhakkak insan
|
inne ellezîne
|
: muhakkak ki, hiç şüphesiz onlar
|
inne en nâse
|
: muhakkak ki insanlar
|
inne en nefse
|
: muhakkak nefs
|
inne eş şeytâne
|
: muhakkak şeytan
|
inne evlâ en nâsi
|
: muhakkak ki insanların en yakın olanı
|
inne ez zâlimîne
|
: muhakkak zalimler
|
inne hâzâ
|
: muhakkak ki bu
|
inne hum
|
: muhakkak onlar
|
inne lekum
|
: muhakkak ki sizin için, size
|
inne nasrallâhi (nasra allâhi)
|
: muhakkak ki, mutlaka Allah'ın yardımı
|
inne rabbe-ke
|
: muhakkak ki senin Rabbin
|
inne rabbî
|
: muhakkak ki benim Rabbim
|
innebneke (inne ibne-ke)
|
: muhakkak senin oğlun
|
innebnî (inne ibnî)
|
: muhakkak ki benim oğlum
|
innebnî (inne ibnî)
|
: muhakkak ki benim oğlum
|
innehu
|
: muhakkak, çünkü o
|
innehu el hakku
|
: (muhakkak ki o) çünkü o haktır
|
inne-hum
|
: hiç şüphesiz onlar, muhakkak ki onlar
|
innehunne
|
: muhakkak onlar, gerçekten onlar
|
inne-ke
|
: muhakkak ki sen, şüphesiz sen
|
inneke el yevme
|
: muhakkak sen bugün
|
inne-ki
|
: muhakkak sen (kadın)
|
inne-kum
|
: muhakkak ki siz, gerçekten siz
|
innellezîne (inne ellezîne)
|
: muhakkak o kimseler, onlar
|
innemâ
|
: ama, fakat, sadece, ancak
|
inne-nâ
|
: muhakkak ki biz, gerçekten biz
|
in-ni
|
: muhakkak ben, gerçekten ben
|
in-nî a'lemu
|
: muhakkak ki ben bilirim
|
innî eûzu bi-ke
|
: muhakkak ki ben sana sığınırım
|
in-nî haşîtu
|
: gerçekten ben korktum, endişe ettim
|
inşâallâhu (in şâe allahû)
|
: inşaallah, Allah'ın dilemesi ile
|
inşâallahu (inşâe allâhu)
|
: Allah dilerse
|
insab
|
: intisap et, tâbî ol, talep et, çalış, Rabbine yönel
|
inşâen
|
: yeni bir inşa (yaratılış) ile
|
inşakkat
|
: yarıldı
|
insânin
|
: insan
|
insiyyen
|
: ins, insan
|
insun
|
: insan(lar)
|
intalaktum
|
: siz ayrıldınız, gittiniz
|
intalekâ
|
: ikisi gitti (oradan ayrıldı)
|
intehû
|
: vazgeçin, sona erdirin
|
intekamnâ
|
: intikam aldık
|
intesare
|
: yardımlaşır, hakkını alır
|
inteseret
|
: düzeninden koparak dağıldı
|
înun
|
: harika güzel gözler, ahu gözler
|
ı'râdan
|
: yüz çevirme
|
ircı'
|
: dön
|
irciû
|
: dönün
|
irgab
|
: rağbet et, onu öv, sena et, hamdet, zikret, tespih et
|
irkeû
|
: rükû edin
|
irtekib
|
: gözle, bekle
|
îsâ
|
: Hz. İsa
|
îsâ ibne meryeme
|
: Meryem(in) oğlu İsa
|
işâen
|
: yatsı vakti
|
ı'sârun
|
: kasırga
|
ısbır
|
: sabret
|