Darabe meselen : örnek verdi, isnad etti



Yüklə 1,08 Mb.
səhifə40/100
tarix24.05.2020
ölçüsü1,08 Mb.
#31493
1   ...   36   37   38   39   40   41   42   43   ...   100
Arab Azer1

kâlehbitâ (kale ihbitâ)

: "ikiniz inin" dedi

kâlellezîne (kâle ellezîne)

: dediler o kimseler

kâlet

: dedi (kadın)

kâlet huve

: o ... dedi

kâlet imre'etu el azîzi

: azîzin hanımı dedi

kâlet rabbi

: Rabbim dedi

kâletâ

: ikisi söyledi, dedi

kâle'tûnî

: bana getirin dedi

kâlezheb (kâle izheb)

: "git" dedi

kâlihûne

: (ızdıraptan) yüzleri ekşimiş asık olanlardır

kalîlen

: az, biraz: azıcık, pek az

kalîlen mâ

: ne kadar az, pek az

kalîletin

: az, pek az

kalîlin

: az

kalîlun

: pek az: biraz, pek

kalîlûne

: az (sayıları az)

kalle

: az

kâlû

: dediler: dediler ki

kâlu ittehaze

: "edindi" dediler

kâlû ûd'u

: dua et dediler

kâmileten

: tam, tamamı

kâmiletun

: tamamı

kâmileyni

: tamamen, tam olarak iki

kamîsa-hu

: onun gömleği

kâmû

: ayakta kaldılar oldu, idi

kâne

: oldu, idi, dır, dır

kâne allâhu

: Allah oldu

kâne el bahru

: deniz(ler) oldu

kâne hillen

: helâl idi

kânet

: oldu: idi, , ...dır

kânet mirsâden

: mirsad oldu, görünür oldu, rasad edilen yer, gözleme yeri oldu

kânet ta'melu

: yapıyorlardı

kânetâ

: idi, olmuştu

kânitâtun

: kanitindir, saygılı ve itaatkârdır

kâniten

: kanitin olan, yönelen

kânitîne

: Allah'ın huzurunda huşû içinde ve

kânû

: onlar oldular

kânû ya'melûne

: yapmış oldukları

kânû-hum

: onlar idiler

kanûtun

: ümitsiz olur

karae-hu

: onu okudu

karâren

: karar yeri, yerleşmeye uygun mekân

karârin

: karargâh, yerleşme mekânı

kardan

: kredi, borç

karhun

: kerih bir şey, sıkıntı, bozgun, yara

kâriatun

: büyük bir musîbet (ceza), felâket

karîben

: yakın, yakın olan

karîbun

: en yakın olandır

kârihûne

: kerih görenler, hoşlanmayanlar

karînen

: yakın arkadaş, arkadaşlık

karînu-hu

: onun yakını, yakınında olan

karînun

: yakınlık (dostluk, arkadaşlık, arkadaş )

karnen

: bir nesil

karrebe-hû

: onu yaklaştırdı

kârûnu

: Karun

karyeten

: bir ülke, bir karye, bir kasaba

karyetin

: bir karye, bir kasaba, bir ülke

kasam-nâ

: biz kırdık döktük, yok ettik

kasasan

: takip ederek

kasasnâ

: (kıssa ettik) anlattık

kasasnâ-hum

: onları kıssa ettik, anlattık

kasdu es sebîli

: sebîlin (yolun) tayini

kasemnâ

: kısımlara ayırdık, paylaştırdık

kasemun

: yemin

kaset

: katılaştı

kaset

: kasiyet bağladı, katılaştı

kâşifâtu

: gideren

kâsıfen

: kasıp kavuran, şiddetle deviren (kasırga)

kâşifetun

: kâşif, keşfeden, açan, açacak olan

kâşifû

: giderenler, kaldıranlar

kâsirâtu

: bakışlarını yalnız eşlerine hasreten

kasıyyen

: uzak

kasveten

: kasvetli, katılaşmış

kata'tum

: siz kestiniz

katele

: öldürdü

kâtele

: savaştı

katele-hu

: onu öldürdü

kâtele-hum allâhu

: onu görüyoruz

kâtele-hum(u)

: onları öldürsün, helâk etsin, kahretsin

katelnâ

: biz öldürdük

katelte

: sen öldürdün

kateltu

: öldürdüm

kateltumû-hum

: onları öldürdünüz

kâtelû-kum

: sizinle savaşan

kateratun

: kara, karanlık

kâtıaten

: kat'i olarak, kesinlikle

kâtiben

: bir kâtip, bir yazıcı

kâtibîne

: kâtipler, kaydediciler, yazıcılar

kâtibû-hum

: onlarla mukatebe yapın

kâtibun

: kâtip, yazıcı

kâtilû

: savaşın

katle-hum

: onların öldürülmesi

kattaa

: parçalandı

katûren (katere)

: çok cimri (fazla sıktı, daralttı)

kaû

: (yere) kapanın

kaû

: yere kapanın (düşün)

kavâmen

: ikame eden

kavîyen

: kavî olan, güçlü olan

kaviyyun

: kuvvetli, güçlü

kavle

: söz (söylenen bir söz, bir şey söyleme, bir şey deme)

kavle

: söz

kavle el hakkı

: Hakk'ın

kavle ellezîne

: onların sözlerini

kavle-hum

: onların sözleri

kavlen

: söz, söz olarak

kavlî

: sözlerimi

kavli-him

: onların sözleri

kavlin

: söz

kavlu-hu

: onun sözü

kavlu-hum

: onların sözü, sözleri

kavlun

: söz

kavlu-nâ

: bizim sözümüz

kavme

: bir kavim

kavme hûdin

: Hud kavmi

kavme sâlihın

: Salih kavmi

kavme-hu

: onun kavmi, kendi kavmi

kavme-hum

: onların kavimleri, kendi kavimleri

kavme-hum

: kendi kavimlerinden

kavme-hum

: onların kavimleri

kavme-ke

: senin kavmin

kavmen

: kavim: bir kavim, topluluk

kavmi (kavmî)

: benim kavmim

kavmi nûhın

: Nuh'un kavmi

kavmi-hî

: onun kavmi, kendi kavmi

kavmi-him

: onların kavimleri

kavmi-him

: onların kavmi

kavmin

: kavim, toplum

kavmittebiûni

: (kavmi ittebiû-ni)

kavmu

: kavim

kavmu

: kavim

kavmu lûtin

: Lut kavmi

kavmu nûhın

: Nuh'un kavmi

kavmu tubbein

: Tubba kavmi (Yemen'de bir kavim)

kavmu-hu

: onun kavmi

kavmu-ke

: senin kavmin

kavmun

: kavim, topluluk, toplum

kavmu-nâ

: bizim kavmimiz

kavseyni

: iki yay (bir yaydaki kabza ile uç arası)

kayyimen

: kayyum olarak, kıyâmete kadar devam ederek

kayyimetun

: temel, değişmez hükümler yazılı

kazefnâ-hâ

: biz onu (onları) attık

kâziben

: yalancı

kâzibetin

: yalancı

kâzibûne

: tekzip edenler, yalanlayanlar

kâzımîne

: korkmuş olarak, korkuyla

ke

: gibi, aynı, bir, eşit

ke bâsitı

: açan gibidir

ke de'bi

: gibi, benzer, durumu gibi

ke ed dihâni

: erimiş yağ gibi

ke ehadin

: birisi gibi

ke el a'lâmi

: koca dağlar gibi

ke el a'mâ

: âmâ, kör olan kimse (göremeyen) gibi

ke el cibâli

: dağlar gibi

ke el ferâşi

: kelebekler, pervaneler gibi

ke el ıhni

: renkli yünler gibi

ke el unsâ

: kız gibi

ke ellezî

: o kimse gibi

ke ellezîne

: o kimseler gibi, onlar gibi

ke emsâli

: sanki gibi

ke enne

: sanki, gibi

ke ennehâ

: o gibidir

ke ennehu

: sanki o, onun gibi

ke enne-hu

: onun gibi

ke enne-hu

: o sanki, o gibi

ke enne-hum

: sanki onlar

ke ennemâ

: sanki, gibi

ke heşîmi

: kuru ot gibi

ke hey'eti

: heykeli gibi, taslağı, benzeri

ke lemhin

: bir anlık gibi

ke mâin

: su gibi

ke men

: kimse gibi

ke meseli

: gibi, misal, durum

ke misli-hi

: onun misli gibi, onun eşi gibi

ke remâdin

: kül gibi

ke sayyibin

: yağmur gibi

ke şeceretin

: bir ağaç gibi

ke serâbin

: serap gibidir

ke tayyi

: dürüldüğü gibi

ke zulumâtin

: karanlıklar gibidir

kebair

: büyük

kebâira

: büyükler

kebâire el ismi

: günahların büyükleri

kebîren

: büyük, yaşlı: büyük olan

kebîreten

: zor, güç

kebîretun

: büyük, zor, ağır

kebîru

: büyük olan

kebîru-hum

: onların büyüğü

kebîrun

: büyük

kebîrun

: onların altıncısı

kebîrun

: büyük (çok)

kebure

: büyük oldu, ağır geldi

keburet

: çok büyük, büyük oldu

kedhan

: cehd ile cihad ederek, gayret edip çabalayarak

keenne

: gibi

keenne-hâ

: gibi

Yüklə 1,08 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   36   37   38   39   40   41   42   43   ...   100




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©azkurs.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin