|
|
səhifə | 99/100 | tarix | 24.05.2020 | ölçüsü | 1,08 Mb. | | #31493 |
| Arab Azer1
: Allah'a itaat eder
|
yutıillâhe (yutıi allâhe)
|
: Allah'a itaat ederse
|
yu'tî-ke
|
: sana verecek, ihsan edecek
|
yu'ti-kum
|
: size verilir
|
yutîkûne-hu
|
: ona dayanamazlar, zorlanırlar, takatleri kesilir, güç yetiremezler
|
yutimme
|
: tamamlasın
|
yut'ımu-nî
|
: beni doyuran, yediren
|
yutîu-kum
|
: size tâbî olur, uyar, itaat eder
|
yutlâ
|
: okunur
|
yu'tûne
|
: verirler
|
yûûne
|
: içlerinde biriktirip saklıyorlar
|
yuveccih-hu
|
: onu yönlendirir, gönderir
|
yuveffâ
|
: vefa edilir, ödenir
|
yuveffe
|
: vefa edilir, ödenir, karşılığı tam verilir
|
yuveffî-him
|
: onlara ödenir
|
yuveffîye-hum
|
: onlara vefa edilir, ödenir
|
yuvellû-kum
|
: size (arkalarını) dönerler
|
yuvesvisu
|
: vesvese verir
|
yuzâhirûne
|
: zihar yapıyorlar, boşuyorlar (sen bana anamın sırtı gibisin diyorlar)
|
yuzâhirûne
|
: zihar yaparlar, boşarlar
|
yuzcî
|
: sevkeder (yüzdürür)
|
yuzebbihu
|
: boğazlatıyor
|
yuzebbihûne
|
: boğazlıyorlar, öldürüyorlar
|
yuzekkî
|
: temizler, tezkiye eder
|
yu'zene
|
: izin verilir
|
yûzeûne
|
: düzenlendi
|
yûzeûne
|
: toplanır, düzene konur (öncekiler ve sonrakiler) biraraya getirilir
|
yuzevvicu-hum
|
: onları çift, ikili yapar
|
yuzhibenne
|
: giderir
|
yuzhib-kum
|
: sizi giderir
|
yuzhib-kum
|
: sizi giderir, yokeder
|
yuzhibne
|
: giderir, yok eder
|
yuzhire-hu
|
: onu zahir kılmak, izhar etmek
|
yu'zî
|
: eziyet verir, veriyor
|
yuzkeru
|
: zikredilir
|
yuzlikûne-ke
|
: seni kaydıracaklar, devirecekler
|
yu'zûne
|
: eziyet eder
|
zâ
|
: sahip, ...olan
|
zâ azâbin
|
: azap sahibi
|
za el eydi
|
: güç, kuvvet sahibi
|
zâ kurbâ
|
: onun akrabası, yakını
|
zâde
|
: artırdı
|
zâde-hum
|
: onların artırmıştır
|
zâdû-hum
|
: onlara arttırdı
|
zâgat
|
: meyletti, kaydı
|
zâgû
|
: döndüler
|
zahare
|
: zahir oldu, ortaya çıktı
|
zâherû-hum
|
: onlara arka çıktılar, yardım ettiler
|
zâhikun
|
: zail olanlar (olmuştur), yok olanlar (olur)
|
zahîran
|
: zahir olma, arka çıkma
|
zahîren
|
: zahir, yardımcı, destek veren
|
zâhireten
|
: yardım eden, sırt sırta, ardarda
|
zâhirîne
|
: birbirine arka çıkanlar, kuvvetli olanlar
|
zâhirîne
|
: gâlip gelenler, üstün olanlar
|
zahîrun
|
: yardımcı
|
zahre-ke
|
: senin sırtın
|
zahri-hî
|
: onun sırtı, onun arkası
|
zâikatu
|
: tadıcıdır
|
zâikatu el mevti
|
: ölümü tadıcıdır
|
zâikû
|
: o halde, ...olmak üzere kesin
|
zâıkûne
|
: tadacak olanlar
|
za'îmun
|
: kefil
|
zâkat
|
: tattı
|
zâkû
|
: tattılar
|
zaleme
|
: zulmetti, haksızlık yaptı
|
zalemtu
|
: zulmettim
|
zalemtum
|
: zulmettiniz
|
zalemû
|
: zalimler, zulmedenler
|
zâlike
|
: işte bu bunu bu
|
zâlike
|
: işte bu, işte böyle
|
zâlike bi mâ
|
: işte bu şey sebebiyle, dolayısıyla
|
zâlike bimâ
|
: işte bu ... sebebiyle
|
zâlike el emre
|
: işte bu emir
|
zâlike min-kum
|
: işte sizden
|
zâlike min-kum
|
: işte sizden
|
zâlikum
|
: işte bu, bu, işte böyle
|
zâlikum(u)
|
: işte bu
|
zâlikumâ
|
: işte bu ikisi
|
zâlimetun
|
: zulmetmek, zulüm işlemek, zalimdir
|
zâlimî
|
: zalim olanlar, zulmedenler
|
zâlimûne
|
: zalimler, haksızlık edenler
|
zalle
|
: gölgeledi, oldu
|
zallelnâ
|
: gölgeledik, gölge yaptık
|
zallet
|
: gölge yaptı, gölgeledi
|
zallet
|
: gölge yaptı, gölgeledi
|
zallû
|
: olurlar, devam ederler
|
zalte
|
: sen ısrar ettin
|
zalûmen
|
: çok zalim
|
zanennâ
|
: zannettik
|
zanennâ
|
: anladık
|
zanentu
|
: zannettim, inandığım için biliyordum
|
zanentum
|
: siz zannettiniz, sandınız
|
zanentum
|
: zannettiniz
|
zanen-tum
|
: siz zannettiniz
|
za'ni-kum
|
: sizin yolculuğunuz
|
zânin
|
: zina yapan erkek
|
zâniyeten
|
: zina yapan kadın
|
zanne
|
: zannetti, sandı
|
zanne
|
: zannetti, bildi
|
zanne el câhiliyyeti
|
: cahiliye zannı ile
|
zanne es sevi
|
: kötü bir zanla
|
zanne es sev'i
|
: kötü zan
|
zanne-hu
|
: onun zannı, hedefi
|
zannen
|
: bir zan
|
zannû
|
: zannettiler, idrak ettiler
|
zannu-kum
|
: sizin zannınız
|
zar'an
|
: ekin
|
zâte
|
: sahip
|
zâte el yemîni
|
: sağ taraf
|
zâte lehebin
|
: alevli
|
zâti
|
: sahip oldu
|
zâti elvâhın ve dusurin
|
: perçinlenmiş levhalardan oluşan (gemi)
|
zâtu
|
: sahip
|
ze
|
: sahip
|
ze el kurbâ
|
: karib olan, yakınlık sahibi, akraba
|
zeame
|
: zanda bulundular
|
zeamte
|
: söylediğin, zanda bulunduğun
|
zeamtum
|
: zanda bulundunuz
|
zeamtum
|
: zeam ettiniz, değer verdiniz, ilâh saydınız
|
zeamtum (zeame)
|
: zanda bulundunuz (zanda bulunup bir şey söyledi)
|
zebeden
|
: köpük
|
zebedun
|
: köpük
|
zebehû-hâ
|
: onu boğazladılar, kestiler
|
zebûren
|
: Zebur'u
|
zecran
|
: toplayarak, sevkederek, koruyarak
|
zecretun
|
: haykırış, çığlık
|
zefîrun
|
: ızdıraplı inilti
|
zefîrun
|
: sesli nefes verme, inilti, hızlı soluk soluğa nefes almak
|
zehâbin
|
: giderme
|
zehebe
|
: gitti, giderdi
|
zehebe
|
: gitti
|
zehebe
|
: giderdi
|
zehebe
|
: giderdi
|
zehebe
|
: gitti
|
zehebe es seyyiâtu
|
: kötülükler gitti
|
zeheben
|
: altın
|
zehebnâ
|
: biz gittik
|
zehebû bi-hî
|
: onu götürdüler (onunla gittiler)
|
zehrete
|
: süs, ziynet
|
zehûkan
|
: yok olan, ortadan kalkan
|
zeîmun
|
: garanti verir, savunur, savunucusudur
|
zekâten
|
: temiz
|
zekera-hu
|
: onu zikretti, öğüt aldı
|
zekerin
|
: erkek
|
zekeriyyâ
|
: Zekeriyya (A.S)
|
zekerû allâhe
|
: Allah'ı zikrettiler
|
zekiyyen
|
: temiz, temiz olan
|
zekiyyeten
|
: temiz, masum
|
zekkâ-hâ
|
: onu tezkiye etti
|
zekkir
|
: zikret, öğüt ver, hatırlat
|
zelekan
|
: kaygan olan
|
zellezî (zâ ellezî)
|
: o kimse ki sahip, o ki sahip, yapan
|
zelûlen
|
: zelil, boynu eğik, emre amade
|
zelzelete
|
: sarsılma, şiddetli sarsıntı
|
zemherîren
|
: şiddetli dondurucu soğuk
|
zenbi-hi
|
: onun günahı
|
zenbi-ke
|
: senin günahın
|
zenbun
|
: suç, günah
|
zencebîlen
|
: zencefil
|
zenîmin
|
: soysuz, faiz yiyen, günahkâr
|
zenûben
|
: günah, azap, nasip
|
zenûbi
|
: günah, azap, nasip
|
zerae
|
: yoktan varedip, çoğalttı
|
zer'an
|
: ekin
|
zer'ân
|
: telâşlandı
|
zeree-kum
|
: sizi yaratıp çoğalttı, yaydı
|
zer-hum
|
: onları bırak, terket
|
zer-nî
|
: bana bırak, ilgilenme
|
zerretin
|
: zerre, en küçük parça
|
zerû
|
: bırakın, terkedin
|
zerû-nâ
|
: bizi bırakın (bize izin verin)
|
zerû-nî
|
: beni bırakın
|
zerven
|
: uçuran, savuran, dağıtan
|
zevâtâ
|
: ikisi sahiptir
|
zevâtey
|
: sahip
|
zevcâni
|
: iki çift
|
zevce-hâ
|
: onun eşi
|
zevce-hu
|
: onun zevcesi, eşi
|
zevce-ke
|
: senin zevcen
|
zevcen
|
: eş, zevce
|
zevceynî
|
: ikili, çift
|
zevceynisneyni
|
: her çiften ikişer
|
zevceynisneyni
|
: iki unsurdan oluşan (bir dişi ve bir erkek) bir çift
|
zevceynisneyni (zevceyni) (isneyni)
|
: ikili (zıt cinsten eşler) bir çift : (zıt cinsli bir çift (dişi+erkek)) : (iki, ikili)
|
zevci-hâ
|
: onun eşi, kocası
|
zevcin
|
: eş, çift
|
zevey
|
: sahip
|
zevî el kurbâ
|
: yakınlık sahipleri, akrabalar
|
zevî el kurbâ
|
: yakınlık sahipleri, akrabalar
|
zevvecnâ-ke-hâ
|
: seni onunla evlendirdik
|
zeydun
|
: Zeyd
|
zeygun
|
: eğrilik, bâtıla meyil
|
zeytu-hâ
|
: onun yağı
|
|
Dostları ilə paylaş: |
|
|